İNSANÎ DÜNYALAR VE ZİYARETLER!

Hayat, iniş ve çıkışlarla doludur.
Hayale gelmeyen problem ve sıkıntılarla karşılaşan, şok olan insanlar ‘Hayal Kırıklıklarına’ uğrarlar.
Bir zamanlar önlerinde düğme ilikleyen, ricalarda bulunan, süslü cümlelerle iltifatlar edenler kaybolur.
Işığın yansımasıyla önlerine düşen gölgelerinden başka suretler arasalar da nafile!
Alışık olmadıkları bir yaşamla karşılaşırlar.
Demir kapıların soğuk yüzüyle kilitlendikleri daracık hücreler veya odaların içerisinde kaldıkları zaman hayretler ve geçmişe bakış başlar.
Sırtlarını okşayan ve ‘:Yürüyün aslanlarım!’ diyenler pusmuş, sinmiş veya birilerinin sunduğu ikramlar, imkânlarla beraber ‘Aslanlarını unutmuşlar’ sınırlarını korumanın çaresine bakmışlardır.
İhtişamlı günlerinde yanlarına yaklaşamayan, yaklaşmak için aracılar gönderen ve randevu bile alamayanların öfkeleri ve hiddet dolu yaklaşımlarının hortladığını medya sayfalarında okurlar.
İklim değişikliği misali…
İnsanlarda değişiverir.
Anlaşılmaz.
Bilinmez.
Hayat başkadır.
Ayazı vurucudur.
Dondurur.
Üşütür.
Ürpertir.
Lâle devri bitmiş, sofralarına hizmet eden smokinli hizmetçiler kaybolmuş, deniz kıyısına bakan muhteşem kamplardaki günler geride kalmıştır.
Kapılarında bekleyen ve makam araçlarının kapısını bükülerek açan eldivenli eller mazi de kalmıştır.
Hesapsız adımlar sahibini sendeletir.
Kuvvet ve yetkilerin hesapsızca, yasaları hiçe sayarak kullanılması sahibini yıkılışlara sevk eder.
Tepelerden bakışlar önemlidir.
Dibini göremez.
Halk denizdir.
Deniz yüzeyinde seyahat edenlerin bindiği tekne ve gemiler dalgalara dayanamadığı zaman sulara gömülür.
Halk deniz ve denizin gücünü göremeyenler dalgalarının şiddetiyle karşılaştığı an gerçekle geç olsa da yüzleşir.
Vakit dardır.
O daracık vaktin faydasını göremezler.

Eşlerinin hırs ve mal edinme heveslerine kapılanlar, ellerindeki imkânlara şükür etmedikleri için daha fazla isteyen eşlerinin isteklerine yenildikleri vakitlerin arkasından mahcup olacakları yargılama süreçlerinde payelerini, itibarlarını ve üzerlerindeki beyaz elbiselerini kaybederler.
Maaş gelirlerinin binlerce katı edinimin cevabını da veremeyecek halde mahkûm olurlar.
Anafordan elde ettikleri daireleri mezatta satışa çıkar.
Mahkûmiyetlerini bitirdikleri günün sabahı ve cezaevi kapısından çıktıkları gün kendilerini karşılayanları bulamazlar.
Tepedeyken aşağıda volta atmaya mecbur oluşları yaşamak zorunda kalarak dünleri mazi, yarınları felakettir.
Ahde vefa talepleri hikâyedir.

Fırtınası ve dalgası bol, depremleri tesirli bir diyardayız.
Şairleri manalı ve iksirli konuşur.
Düşünürleri açık sözlüdür.
Âşıklarının sazı ve sözü gönüldendir.
Bu dünya iklimi kimine göre anlaşılmaz.
Anlamayanların hevesi ve tutkusu para, saltanat, makam ve güçtür.
Ellerindeki imkânlarla her kapıyı açacaklarını zannederler.
Her istedikleri kapılar açılmaz.
Çevrelerindeki dalkavuklara bakarak aldanırlar.
Azametli duruşlarının toz zerresi kadar değeri olmadığını düşünemezler.
Yalılarının balkonunda eğlenirken kendilerinden geçmiş, yoksulların dünyasına uzaktırlar.
Şımarmışlık boyunlarını aşmıştır.
Bir kefenlik dünyanın hakikatini unutmanın sarhoşluğu ve faniliğin gerçeğiyle yüzleşememenin mahrumiyeti her yanlarını sarmıştır.
Bu denizler kimleri yutmadı ki?
Dil bilmeyen, yürek okumayan, anlamı çözemeyen ahmaklıklar eridi gitti.


Dün yaşandı.
Dünde konuşmayanlar ve gerçekleri örtenler masumiyet maskesiyle gezmemelidir.
Maskeleri düşürecek cesaretli hamlelerin sahiplerini dışlayarak, horlayarak dünü unutturamazsınız ki!
Son 60 yılın perdesi düştü.
Oynanan tiyatro aldatmaya, hileli vuruşlara, toplumu sömürmeye ve milyonlarca insanın mahrumiyetleri yaşadığı, kanaatkâr, itaatkâr olmaya sürüklendiği 60 yıl!
‘Böyle gelmiş ve böyle gider’ anlayışı yıkılıyor.
Karanlıkların aydınlatılmasına direnenler dünlerimizi heba edenler ve karanlıklardan nemalananlar.
Sahipsizlerin ezilmesine ve horlanmasına göz yumanların gelecekte başlarına neler geleceğini bilmelerine imkân olmadığı içindir ki; akıştaki akıbetlerine şaşırıyorlar.
Bir anne ortaya çıkıyor.
Evladına yapılanlara isyan ederek!
Oğlunun tetikçi olduğunu, birilerinin kalın enselerine dayanarak cinayetler işlemesi yönünde kullanıldığını bir gazeteye anlatıyor.
Acı gerçekler birilerini ürkütüyor.
Verdiği isimler belli.
O isimlerin arkasındaki tiyatrocuları bilemiyor.
İsimleri meçhul!
Bir çeteci eşkıya cezaevi penceresinde bağırarak ‘:M.Duyar’ı ben öldürttüm. Verdiğimiz isme bizi sorun!’ naralarıyla.
Bir PKK itirafçısı İsviçre’de yeni itiraflarıyla rotasını çizen ağa babalarının icraat dosyalarını anlatıyor.
Yetmedi…
Bir Haham Kanada’da bülbül olmuş.
Tahrif edilmiş Tevrat’a bakarak konuşuyor.
Ezberlediği ve konuşma zamanı geldiği için belleğindekileri Ali Birant ağabeyinin kanalına döküyor.
Milyonlarca insan bunları dinleyerek tünele sokuluyor.
Her 10 yılda bir konu değişiyor.
Değişmeyen tek konu ise darbe falları!
Falcılar yığınla!
Papatya ve kahve falları!
Falcıların Pentagon falı bakanları meşhur!
Onlar yanılmıyor.
Darbelerin olacağı günü Pentagon fincanına bakanlar bildi.
Bildirildiği için!


Ülkemiz terör ve şiddet saldırılarından dolayı yıpratıldı.
Her eve ateş düştü.
Ülkenin temiz ve onurlu Gümrük ve Tekel Bakanı Merhum Gün Sazak katledildi…
27/Mayıs günüydü.
Taşeron tetikçilerin arkasındaki ‘Kargaşa Tüccarları’ darbecilerin yolunu açmanın peşinde bu cinayeti tertip ettirmişlerdi.
Daha çok can yanacak, daha fazla kan akacaktı.
Sabah Ülkücüye yönelen silahın namlusundaki ateş, gece yarısı farklı adrese yönelecekti.
O alçak silahı yönlendiren suret ve adres aynıydı!
Darbe olgunlaşma ve olgunlaştırma istasyonu!
Beş vakit namazını kılan, insanlık sevgisiyle tasavvufi ahlak ve imanla dolu MHP İl Başkanı Cemil Çöllü alçakların saldırısıyla mekânında kurşun yağmuruna tutulacaktı.
Daha binlercesi…
Suçlular yakalanmayacaktı.
Tetikçiler vitrine çıkarılacak ve yönlendirenler perde arkasında kalacaktı.
Bu kara sayfaların aydınlatılması ve son 30 yılın analiz edilmesine bile izin verilmedi.
Mezarlarına ‘İnsani Ziyaret’ dahi çok görüldü.
Onlarca gazeteci pis oyuna kurban edildi.
Hepsi bir sabah veya gece suikastlara uğrayacaktı.
Suçlular ortaya çıkmayacak, çıkarılamayacaktı.

Günümüzde ‘İnsani Ziyaret’ yaftası arkasına gizlenerek gerçekleri örtmeyelim.
İnsanlarımıza özgür ve inançlarını serbestçe yaşama hakkını çok görenlerin, kendilerine istedikleri ne varsa yapmaya hak zannedenlerce ifade edilen kelime ve mefhumlara hayretle bakıyoruz.
Aslında hayret etmiyoruz.
Alıştırılmış çarklar dönüyor.


Güne bakarak geçmişi düşünmemek elde değil.
12/Eylül darbesiyle beraber ülkemiz gençliğinin yaşadığı işkenceli aylar ve yılları göz önüne getirin.
İnsanlıkları yok edildi.
İnsanlıkları ayaklar altında ezildi.
Cezaevlerine ziyarete gelen ana ve babaları yanında dayak yediler.
Mektuplarını gönderemediler.
Hastalandılar.
Elleri kelepçeli de olsa hastaneye götürülmediler.
Tansiyonları ve şeker hastalığı, verem gibi rahatsızlıkları vardı.
Dikkate bile alınmadı.
Ölmelerine göz yumuldu.
O günler geride kaldı.
Hafızalarımızdan çıkmadan!
Yaşayanlar bilir.
O karanlıkları yaşamayanlara masal gelir.
Mukayese yapmamak mümkün değil.
Neden mi?
1/Temmuz/2008 günüydü.
TV haber programları gözaltına alınan emekli şahısların isimlerini saymakta ve gazeteci, iş adamı, İP yöneticilerinin portrelerini zikretmekteydi.
Savcılık aşamasına gidene kadar ambulanslar gözaltına alınanların tansiyonu çıktığı için hastaneye nakil işiyle meşguldü.
Şeffaf sorguydu.
CMUK vardı ya!
Konuşmama ve ifade vermeme hakkı vardı ya!
Durdukça ve iddiaları duydukça birilerinin tansiyonu ve şekeri artmış!
12/Eylül sorgulamalarında ülkemizin gençleri için CMUK ve insan hakları, konuşmama ve ifade vermeme hakkı yoktu!
Vur sopayı, kır bacağı, ez kafayı hamleleriyle gençlerin önüne konulan hazırlanmış ifade tutanakları zorla imzalatıldı.
Ardından zindanlar.
20 yaşında zindanlara konulan gençler 30-40 yaşına geldiğinde(şansı bolsa) çıkabildi.
Çıkamayanlar belediye mezarlığına!
O günleri bir kez daha düşünün efendiler!
Düşünün ki ‘İnsani Ziyaretlerin’ manasını daha iyi anlayın!
İnsani ziyaret!
İnsani vicdan…
İnsanca yaşamak…
Onurlu ve dik…
Korkusuzca…
Bakmaya cesaret edin dünlere…
Dünleri unutmayın ve unutturmayın…
Geçici 15.maddeye rağmen!
Bize insani değerleri anlatmayın…
İnsanlığımızı yok etmek için işkenceli yılları bize yaşattığınız yılları hatırlayın ve insani boyutun ne olduğunu gelin bizler size anlatalım…
Ruhunuz zenginleşir belki!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.