Almanya'daki Deniz Feneri e.V. Derneği'nde ortaya çıkan usulsüzlüğün ardından, bu tür yeni usulsüzlüklerinin önüne geçebilmek için Gerçek Hayat Dergisi'nden Flaş bir öneri geldi. Olayı farklı bir pencereden ele alan dergi, yeni usulsüzlüklerin yaşanmaması için yardım kuruluşlarını denetleyecek bir üst çatı kuruluşa ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Ali Adakoğlu, "Gerçek Hayat olarak bir defa daha elimizi taşın altına sokarak yardım kuruluşlarının faaliyetleriyle ilgili çok önemli olduğuna inandığımız bir öneriyi kapağımıza taşıdık." İfadesinde bulunuyor. Yola çıktığından bu yana siyaset, din ve ideolojiden özellikle uzak duran Deniz Feneri Derneği, iktidar-medya kavgasında, yumruklaşan iki kişi arasında kalıp haybeye dayak yiyen vatandaşın durumuna düştü. Doğan Grubu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik saldırılarını Almanya'daki Deniz Feneri e.V adlı kuruluşla isim benzerliğini bahane edip Deniz Feneri Derneği üzerinden yürüttü. 14 yıldır devam eden ve bağımsız denetim kuruluşları tarafından da her yıl denetlenen bir 'iyilik hareketi' gazete manşetleri tarafından mahkum edilmiş oldu. Diğer bütün yardım kuruluşlarına dair de soru işaretleri oluşmasına sebep olan linç kampanyası bu tür sivil örgütlenmelerin denetimiyle ilgili bir ihtiyacı da ortaya koydu. Ülkemizde öteden beri yardımlaşma ve dayanışma adıyla kurulan sayısız dernek ve vakıf faaliyet gösteriyor. Ancak bunlar sınırlı sayıda ihtiyaç sahibine ulaşan, belli kriterlere sahip ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştıran yapılar olarak kaldılar. Ancak 1999 yılında yaşanan Marmara depremi çok daha sistemli çalışan, kurumsal anlamda problemlerini çözmüş yapılara ihtiyaç duyulduğunu gösterdi. Sonrasında İHH, Deniz Feneri Derneği, Kimse Yok Mu Derneği, Cansuyu gibi yardım örgütleri kendini
göstermeye başladı. Bir kısmı bir televizyon programından hareketle ihtiyaca binaen dernekleşen kurumlardı. Hem Türkiye'de hem yurtdışında çok ciddi yardım faaliyetlerine imza atan bu sivil toplum örgütlerinin geliri ise büyük oranda bağışlarla sağlandı. Özellikle büyük şehirlerde fitre ve zekat ile kurban bağışlarının bu kurumlara veriliyor olması yapılan yardımların çapını da büyüttü. Ülkemizin pek çok bölgesindeki ihtiyaç sahibi aileler sağlık, eğitim, gıda yardımlarının yanı sıra sosyal güvenceye de kavuşturuldu. Dünyada yaşanan pek çok afet sonrası ilk yardıma koşanlar Türkiye'den giden bu yardım kuruluşları oldu. Afrika'da hayattan ümidini kesmiş insanlar aynı derneklerin yardımıyla hayata tutundu. Ancak Türkiye'nin kısır gündemi yapılan tüm bu devasa gayretlerin görülmesini engelledi. Israrla yapılanları görmek istemeyenler ise muhtaç hale getirilen insanlar üzerinden duygu sömürüsü yapıldığını öne sürdüler. Merhametin kurumsallaşmasına yönelik eleştiriler yükseldi kiminden. Tüm bunlar anlaşılabilirdi bir yere kadar. Fakat geçen hafta 'Filler tepişirken olan çimene olur' sözünü doğrular bir polemiğin tam orta yerinde buldu kendini sözkonusu yardım kuruluşlarından biri. Yola çıktığından bu yana siyaset, din ve ideolojiden özellikle uzak duran Deniz Feneri Derneği, iktidarmedya kavgasında, yumruklaşan iki kişi arasında kalıp haybeye dayak yiyen vatandaşın durumuna düştü. Doğan Grubu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik saldırılarını Almanya'daki Deniz Feneri e.V adlı kuruluşla isim benzerliğini bahane edip Deniz Feneri Derneği üzerinden yürüttü. 14 yıldır devam eden ve bağımsız denetim kuruluşları tarafından da her yıl denetlenen bir 'iyilik hareketi' gazete manşetleri tarafından mahkum edilmiş oldu. Diğer bütün yardım kuruluşlarına dair de soru işaretleri oluşmasına sebep olan linç kampanyası bu tür sivil örgütlenmelerin denetimiyle ilgili bir ihtiyacı da ortaya koydu.
DEVLET DENETİMİ YETERSİZ KALABİLİYOR
Bu tür derneklerin mali yönden denetlenmesi için birtakım mekanizmalar var ama görünen o ki bu mekanizmalar da yardım dernekleri ile ilgili olarak zaman zaman birtakım şaibe ve iddialar ortaya atılmasının önüne geçemiyor. Bu noktada yardım amaçlı dernek ve vakıflar üzerinde devletten bağımsız denetleyici bir çatı kuruluş olması bu anlamda bir çözüm olabilir mi sorusu geliyor akla. Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinden Bilal Sarı 'Mevzuat, Genel Müdürlük tarafından yapılacak denetimlerin iki yılda bir olması gerektiğini öngörüyor. Ancak müfettiş sayısı ile vakıf sayısı birlikte düşünüldüğünde bu mümkün olmuyor. Dolayısıyla denetimler 810 yıl geriden geliyor. Yani bir vakıf 810 yılda bir denetleniyor ve bir vakfa sıra geldiğinde belki de çoktan iş işten geçmiş oluyor." şeklinde konuşuyor. Sarı, bu anlamda devletin ruhsat verdiği bağımsız denetim kuruluşları tarafından her yıl yapılacak denetimlerin sorunun çözümünde fayda sağlayabileceğini söylüyor. İHH Başkanı Bülent Yıldırım da 'Uzun zamandır böyle bir yapının olması gerektiğine inanıyoruz.' diyerek yardım dernekleri üzerinde kurulacak bir çatı kuruluşun ciddi bir ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Finans kurumlarının bu anlamda oluşturduğu üst denetim kurulunu örnek veren Yıldırım, "Benzeri bir yapının, üst kuruluşun yardım kuruluşları açısından da oluşması lâzım. Burada özellikle kanaat önderlerinin, bu konularda teknik bilgiye sahip insanların olması gerekiyor. Üst denetleme kurulunun oluşturduğu bu ilkelere de bütün yardım kuruluşlarının itibar etmesi gerekiyor." diyerek nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda da fikir veriyor. Yardımeli Derneği yönetim kurulu üyesi Osman İlhan ise "Denetleme anlamında bir çatı kuruluş olmasında hiçbir sakınca yok. Bu bir organizasyon meselesi, bu hayır kuruluşlarının bir araya gelerek kendi verecekleri karara bağlı bir şey. Bu ihtiyacı kurumların hissetmesi gerekir." şeklinde konuşuyor.
Bülent Yıldırım (İHH Başkanı): Üst kurulla kamu vicdanı rahatlar Türkiye'de finans kurumları bir araya geldiler ve bir üst denetim kurulu oluşturdular. Bir mekanizma kurdular. Orada birtakım ilkeler belirlediler ve bu ilkeler doğrultusunda gerçekten güzel çalışmalar yapıldı. Benzeri bir yapının, üst kuruluşun yardım kuruluşları açısından da oluşması lâzım. Burada özellikle kanaat önderlerinin, bu konularda teknik bilgiye sahip insanların olması gerekiyor. Üst denetleme kurulunun oluşturduğu bu ilkelere de bütün yardım kuruluşlarının itibar etmesi gerekiyor. Bizler Dernekler Masası, Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi çeşitli mekanizmalar tarafından denetleniyoruz. İHH olarak bu sene tam altı kez denetim geçirmişiz ve hepsinde de olumlu ve örnek olarak gösterilmişiz. Bu üst denetleme kurulu olursa bütün yardım kuruluşlarının başına herhangi bir sıkıntı gelmeden denetleme kurulu devreye girer ve hatalar varsa bunlar giderilir. Yanlışlıklar, suistimaller varsa bunlar uyarılır. Bu üst denetleme kuruluna uymayanlar da deklare edilir böylece kamu vicdanı rahatsız olmaz. Biz de uzun zamandır böyle bir yapının olması gerektiğine inanıyoruz. Bunu da ifade ediyoruz. Umarım bundan sonra bunun gerekliliği daha iyi anlaşılmış olur. Bilal Sarı (Vakıflar Genel Müdürlüğü Müfettişi): Denetimler 8-10 yıl geriden geliyor Devletten bağımsız denetleyici bir çatı kuruluşundan kastınızın bağımsız denetim kuruluşları olabileceğini düşünüyorum. Mevzuat, bütün vakıfların Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından iki yılda bir denetlenmesini öngörüyor. Ancak müfettiş sayısı ile vakıf sayısı birlikte düşünüldüğünde bu mümkün olmuyor. Dolayısıyla denetimler 810 yıl geriden geliyor. Yani bir vakıf 810 yılda bir denetleniyor ve bir vakfa sıra geldiğinde belki de çoktan iş işten geçmiş oluyor. Bağımsız denetim mekanizması ise tam da sorunun bu can alıcı noktasına müdahale ediyor. Zira söz konusu denetim yıllık olarak öngörülüyor. Yani tüm vakıflar devletin ruhsat verdiği bağımsız denetim kuruluşları tarafından her yıl denetlenecek, muhasebe kayıtları ve mali tabloların usulüne uygun düzenlenip düzenlenmediği, gerçek rakamlara istinat edip etmediği raporlar vasıtasıyla Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal edecek, kurum da bu raporlar üzerinden risk analizi yaparak örnekleme denetim yapabilecektir. Bağımsız denetim kuruluşlarının faaliyet alanı, ruhsatlandırılması ve denetimi ise hem ilgili kuruluşlarca hem de bu iş için halen kurulması öngörülen Türkiye Denetim Standartları Kurumu tarafından yapılacaktır. Mekanizmanın işleyişi kabaca bu şekilde tarif edilebilir. Doğal olarak ayrıntılar sistemi daha da fonksiyonel hale getirebilir. Tabi ki tüm bu değerlendirmelerden önce belki de şunu belirtmekte fayda vardır. Denetim işini yapan kamu kurumlarının 'Biz bu müesseseleri neden denetliyoruz? Denetleme amacımıza en etkin ve rasyonel olarak nasıl ulaşabiliriz?' sorularını sorması ve cevabı için oldukça yoğun ve anlamlı bir çalışma içerisinde olabilmesi lazımdır. Böyle bir kaygı samimi olarak duyulmadıkça atılacak her adım yasak savma babında ve idarei maslahat nevinden palyatif ve göstermelik olacaktır. Ve maalesef bugüne kadar da bu hep böyle olmuştur. Gerçekçi çözümler, her zaman sorun kangren haline geldiğinde aranır hale gelir. Ve sanırım sorunlar henüz tam olarak kangren haline gelmedi. Ya da geldi de farkına varılmadı.
O
sman İlhan (Yardımeli Derneği Yönetim Kurulu Üyesi): Kurumlar bu ihtiyacı hissetmeli Birinci derecede devletin denetim mekanizması önemli. Fakat ondan daha önemlisi kurumların kendi iç denetim mekanizmasıdır. Kurumlar kendi iç denetim mekanizmasını kurduklarında diğer şey de olabilir. Yeter ki hayır kuruluşlarımız kendi aralarında farklılıkları kabul ederek birlikte iş yapabilme yetisine sahip olsunlar. Bunun olduğunu düşünüyorum doğrusu. Kurumlar kendi iç mekanizmalarını tüm şeffaflığıyla ortaya koyabilirlerse öbürüne de gerek yok. Çatı kuruluşa ancak şu noktada gerek var; özellikle yaşadığımız coğrafyada ihtiyaç sahiplerine ulaşma noktasında herkese ulaşılabilmesi için bir mekanizma kurulabilir. Denetleme anlamında da kurulmasında hiçbir sakınca yok. Bu bir organizasyon meselesi, bu hayır kuruluşlarının bir araya gelerek kendi verecekleri karara bağlı bir şey. Bu ihtiyacı kurumların hissetmesi gerekir. Zaten kurumlar bunu yapınca doğal olarak gerçekleşeceğini düşünüyorum. Önemli olan fakir fukara, garip gureba, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının giderilmesidir. Bu noktada yardım derneklerinin varlığı ihtiyaç sahiplerinin varlığı ile doğru orantılıdır.
İ
Medya Ramazan geldiğinde tiraj ve rating adına bir anda dindarlaşırken öte yanda Ramazan'ın beslediği 'yardımseverlik' duygusunu yok etmek için kampanyalar düzenliyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Bu tamamen iki yüzlü bir tavır. Burada dikkat etmemiz gereken şey şu; biz on yıldır yapmış olduğumuz yardım çalışmalarında yardımın yanında bir takı kullanmadık. İyilik Hareketi dedik sadece. Yardım artı siyaset, yardım artı ideoloji, yardım artı din, yardım artı ticaretten hiçbirini yanımıza yöremize yaklaştırmadık. Bir kişi muhtaçsa biz onun muhtaçlığını tespit ettik ve onun hiçbir özelliğine bakmadan yardım ettik. Belki bu, insanları rahatsız ediyor: "Niçin insanların birtakım özelliklerine bakılmıyor, diye belki bundan rahatsız oluyorlar. Biz insanların bazı özelliklerine bakarak yardım etsek belki o zaman rahat edecek herkes. Ama maalesef, böyle bir sıkıntı var. İnsanlar Mevlana'nın dediği gibi ya göründükleri gibi olmalılar ya oldukları gibi görünmeliler. Bazen öyle bazen böyle davranıp işlerine geldiği gibi hareket etmeleri kişilik zaafıdır. Deniz Feneri çok ciddi bir yardım organizasyonu. Bu yapıyı nasıl kurdunuz? Bizim bütün örneğimiz 1999 Marmara depremidir. Oradaki derslerdir. Orada yaşanan olaylar, sıkıntılar bize ders oldu. Bir insan ben bağış yapmak istiyorum dediği zaman bunun nasıl olacağı ve yardım almak istiyorum diyen insana nasıl ulaştırılacağı, gerçekten yardıma muhtaç kişinin nasıl bulunacağı üzerinde bir yıl çalıştık, yazdık. Sürekli de geliştiriyoruz. Önümüzde bizim herhangi bir örnek yok. Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından bir tanesi bu, model yok. Deniz Feneri model bu konuda. Dolayısıyla biz ilk günden itibaren buna dikkat ederek sistemi yazılı hale getirdik ve bağışçı bağışının yapıldığı yeri bilsin yardım alan nasıl yardım aldığını bilsin istedik. Bütün her şey kayıtlı hale gelsin diye uğraştık, çabaladık. Belki her şeyin kayıtlı olmasından da rahatsız olanlar var. Bağış yapanlara yaptıkları bağışın hesabını verebiliyoruz, nereye gittiğini söyleyebiliyoruz. Bu tür baskılarla belki de kayıtsızlık teşvik edilmeye çalışılıyor. Onu da bilemiyoruz. Türkiye bugün Deniz Feneri gibi çalışmak isteyen kuruluşlarla dolu. Hatta yurtdışından bile kuruluşlar geldiklerinde 'Biz yıllardır çalışıyoruz, böyle bir sistem kuramadık' diye söylüyorlar. Bunu aslında herkes teslim ediyor. Herkes kabul ediyor. Ama anlayamadığımız birtakım düşünceler dolayısıyla bu tarz davranışlarla karşı karşıya geliyoruz. Sadece yurtiçi değil yurtdışında da sayılı kuruluşlardan birisiniz. Dünyanın herhangi bir yerinde bir felaket olduğunda oraya ilk olarak yardıma gidebilen bir iki kurumdan biri Deniz Feneri… Bu sadece size artı getirmiyor değil mi? Türkiye'nin bu konuda çok zengin bir yapısı yok. Afetler ve savaşlarda görevlendirilen Kızılay var. Onun dışında sivil toplum kuruluşlarının yurtdışına çıkabilenlerin sayıları belli. Yurtdışına çıkabilmek de önemli değil, orada hakikaten iş yapmak ve bunu sürdürebilmek çok önemli. Biz 2004 yılındaki Tsunami'den itibaren bugüne kadar yaklaşık 47 ülkede hizmet verdik. Bunların çoğunluğu da afetler dolayısıyla yapılan hizmetlerdir. Balkanlarda tarihi, kültürel bağlarımız var. Ondan dolayı farklı çalışmalarımız var oralarda. Türkiye'nin yurtdışında görünür olması da birçok çevreler için belki rahatsız edici olmuştur. Ama biz geçen üç sene zarfında ülkemizi, Türk insanını en şerefli şekilde temsil ettik. Zira siz yurtdışına yardıma gittiğiniz zaman kimse Deniz Feneri geldi demiyor, Türkiye geldi diyor. Bir de yurtdışındaki çalışmalarda insanların şartlı bağışlarını götürüyoruz. Bir kampanya açıyoruz oraya ne kadar yardım gelirse onu götürüyoruz. Dolayısıyla bu hem Türkiye'nin dünyaya açılması hem de globelleşen dünyada Türkiye'nin etkinliği açısından da çok çok önemli bir şey. Bu tür kuruluşların yurtdışına çıkmaması halinde Türkiye'nin etkinliği ona göre daha da az olacaktır. Bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyeceksiniz? Mahkeme işi Almanya'da kalacak. Almanya'daki dernekle ilgili olarak kalacak. Bunun Türkiye'ye ilgisi olmadığının tesbit edilmesiyle birlikte biz insanlara kendimizi daha iyi anlatacağız, daha iyi izah edeceğiz. Çalışmalarımızı daha da sıklaştıracağız. Yardım bekleyen binlerce insan var. Her ay sekizon bin kişi tekrar yardım talebinde bulunuyor. 500 bin aileden bahsediyoruz, kolay bir rakam değil bu rakam. Biz çalışmalarımızı sürdüreceğiz, daha çok bağışçıyı daha çok gönüllüyü bu işlerin içine katmak için çaba sarfedeceğiz. Problem yardım faaliyetine çok fazla odaklanıp yapılanların yeterince anlatılmamasından mı kaynaklanıyor? Türkiye'de insanlarımız yıllardır tabiri caizse bu konuda çok yıpratıldılar. Çok panik hale getirildiler. En ufak bir şeyde hemen insanlar 'acaba'larını ortaya çıkarmaya başladılar. Önümüzdeki süreçte yapılacak olan çalışmalarla insanlara yapılan işler daha iyi, daha güzel, daha net bir şekilde önlerine konup onların sahip çıkmaları sağlanacak mutlaka.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.