T a r a f s ı z D e ğ i l i z

[Saadet Geliyor] ... Re: 6-7 Eylül 1955'i anlamak, büyük oranda Türkiye'yi anlamaktır.


Amerika da MSNBC.COM adlı sitede ermeni soykırımı kabul edilmeli mi, edilmemeli mi diye bir oylama var....Lutfen 'No' yu tıklayın, daha sonra ''Vote'' yi tıklayın.
Ve de acilen tum tanidiklara bu e-maili iletin. Anket oranlarını hemen gosteriyor..

ADRES© : http://www.msnbc.msn.com/id/21253084/
web sitemizi ziyaret için : www.kalitelicelikciler.com
grubu ziyaret ve üye olmak için : bursal_celilkciler@googlegruops.com

TUTABİLECEĞİN SÖZLERİ VER Kİ İNSANLAR SENİ ADAM SANSIN PARA VEYA KİŞİSEL MENFAAT İÇİN KAYBETTİĞİN GÜVEN SENİ ALÇAKLIK BATAKLIĞINA ÇEKER .
GÜVEN DUYGUSU İNSAN OLARAK YÜCELMENİN ANAHTARIDIR.
TUTULMAYAN SÖZLER GÜVEN KREDINIZIN AZALMASINA SEBEB OLACAKTIR.
HAYAT......GİDENE KAL DEMEYECEKSİN GİDENE KAL DEMEK ZAVALLLILARA .
KALANA GIT DEMEK TERBIYESIZLERE DÖNMEYENE DÖN DEMEK ACIZLERE HAK EDENE GİT DEMEK ASİLLERE YAKISIR
KİMSEYE HAK ETTİĞİNDEN FAZLA DEGER VERME YOKSA DEGERSİZ OLAN SEN OLURSUN
GERCEK DEGER; GELMESI BOSLUK DOLDURAN DEGIL ,GITMESI BOSLUK YARATANDIR





Date: Sun, 19 Oct 2008 12:10:20 +0200
From: alperen.5334@gmail.com
To: saadet-geliyor@googlegroups.com
Subject: [Saadet Geliyor] ... 6-7 Eylül 1955'i anlamak, büyük oranda Türkiye'yi anlamaktır.

6-7 Eylül 1955'i anlamak, büyük oranda Türkiye'yi anlamaktır.
Türkiye'nin 1913'ten bu yana oluşan portresini ve bugünü de
anlamaktır. 6-7 Eylül "tezgahının" fotoğrafını iyi görebilmek bugünü
de görmektir. Aslında 1955 `teki iç iktisadi durum,dünyadaki iktisadi
ve siyasi genel manzarayla başlamak daha doğru olur, ama
olayın "polisiye" kısmı ve oyuncularıyla başlayıp, bu manzarayı
hazırlayan, asıl öğretici olacak olan iç ve dış etkenleri sonraya
bırakalım.
Özel Harp Uzmanı, 12 Eylül'ün bilinen ismi Em. Org. Sabri
Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül olayları için, Özel Harp Dairesi'nin büyük
başarısı olduğunu söylemektedir. Doğrudur, olaylar başından sonuna
kadar çok ince planlanmıştır, sadece şiddetin istenenden daha "fazla"
olması dışında; o kadar kusur kadı kızında da olur.
Önce isimlerden başlayacağım, bu büyük bir ağdır, konuyu dağıtma
pahasına bu isimlerin birbirleriyle bağlarını yazacağım ve ilgisiz
gibi görünse bile herkesin nasıl 6-7 Eylül'le bir açıdan, dolaylı da
olsa bağı olduğunu yazacağım.
6-7 Eylül günü zamanın CIA Başkanı Allen Dulles (Yahudi'dir, kardeşi
de Adalet Bakanı idi, çok önemli bir isimidir) Türkiye'de
bulunmaktadır. O zamanki adıyla MAH olan gizli servisin başında da
Behçet Türkmen bulunmaktadır. Kimdir bu Behçet Türkmen ? Önce daha
iyi tanınan oğlu İlter Türkmen'den başlayalım. 12 Eylül'ün Dışişleri
Bakanıdır, eski büyükelçidir ve İlter Türkmen, Dışişleri Bakanı
olduğunu ilk olarak, Şükrü Elekdağ'ın yakın dostu Büyükelçi Spain'e haber vermiştir; Türkiye insanı haber almadan, Spain öğrenmiştir. MHP'den İzmir milletvekili adayıydı ,seçilemedi.
Babası Behçet Türkmen, Coca-Cola Türkiye'yi Has Ailesi ile (%10'u
Türkmen'e, % 90'ı Has'lara ait olmak üzere) kurmuşlardır. Kemal Has,
Coca-Cola fabrikası içinde ben çocukken yanılmıyorsam şoförü tarafından öldürüldü. Kadir Has malum, Demirel'in yakın dostudur ve Rus Tatarları'ndan Nazi Veli Menger'le birlikte Otomarsan'ın ortağıdır.
Kadir Has ayrıca Akbank'ın kurucularındandı sonra hisselerini diğer ortak Sabancı'ya devretti.Otomarsan'ın büyük ortağı Daimler-Benz'dir ve Veli Menger Hitler döneminde İsmet İnönü'nün Nazilerle kuryeliğini yapıyor ve Mercedes Türkiye temsilciliği de diğer işidir. Otomarsan, 12 Eylül sonrası
askeri araç üretme izni almıştır ve ortaklığına da, İş Bankası , Kara
Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, Suudi Natioanal Otomobile Ind. gibi
kritik isimleri dahil etmiştir.
HBB televizyonu hatırlanacağı üzere, Susurluk patladığında, polis
memurlarından, Sedat Bucak'a kadar bütün isimlerin çıktığı ve
dezenformasyon yaptığı kanaldı. HBB'nin açık adı Has Bilgi
Birikim'dir. Yine Has ailesinin bir ferdi 90'lar sonrasında uzun süre
MHP İstanbul İl Başkanlığı'nı yürütmüştür.
İstanbul Bankası da bu ailenin di ve İstanbul Bankası'nın başında da
Özer Çiller vardı. O dönemde Özer Çiller'in şoförü ve kuryesi olan
kişi daha sonra Manukyan için çalışırken, Manukyan'ın yaralandığı
bombalı suikastta öldürüldü.
Behçet Türkmen dışında o MAH Başkanlığı yapanların çoğu masondur ve
bunlardan birisi de Celal Tevfik Karasapan'dır. Karasapan'ın kızı şu
anda Mümtaz Soysal ile evlidir. Mümtaz Soysal, Mehmet Ağar'ın
dokunulmazlığının kalkması için yapılan oylamada evet oyu
kullanmamıştır. Aynı kadın daha önce Mehmet Ali Kışlalı (Taner
Kışlalı'nın ağabeyi) ile evliydi ve Kışlalı o dönemde özel(!)
haberleriyle tanınmıştı. Babasının yakın dostu olduğu için, Türkeş'e,
Aslan Amca diyen, Hıncal Uluç da, Kışlalı biraderlerin kuzenidir;
babası Türkeş gibi Türk Gladiosu olan Ergenekon üyesidir ve diğer
kardeşlerinin ismi de, babasının dünyasını yansıtmaktadır : Öcal,
Vural…
6-7 Eylül olayları bilindiği üzere Selanik'te Mustafa Kemal'in evine
bomba konması olayı üzerine başlamıştır. Bombayı koyan Selanik
Başkonsolosu Türkiye'den getirmiş, başkonsolos talimatıyla da görevi
kavas olan kişi koymuştur; koyarken kendisine yardımcı olan kişi
(Oktay Engin) daha sonra emniyette görevine devam etmiş ve Demirel
tarafından Nevşehir Valisi yapılmıştır.
Olaylar uzun zamandır hazırlanmaktadır, basın halkı hazırlamakta ve
bomba da zaten Temmuz ayında Selanik'e götürülmüştür. Olayı asıl
körükleyen yeni İstanbul Gazetesi'dir. Gazete sahibi Mithat Perin
geçenlerde öldü. Perin'in dışında asıl işin kahramanı "gazeteci"
Gökşin Sipahioğlu'dur, o esnada sıkıntısı çekilen kağıdı hemen
bulmuştur ve şu anda Paris'te bulunan SIPA'nın sahibidir ve gizli
servisle ilişkisi gerek kendi ağzından, gerekse de başkaları
tarafından defalarca dile getirilmiştir.
İstanbul'un 52 ayrı noktasında yangın çıkarılmış ve yakılacak yerler
aylar öncesinden tek tek belirlenmiş ve işaretlenmiştir. Binlerce
işyerinin dışında 73 kilise de yakılmış, yıkılmıştır. Yanlışlıkla bir
de sinagog yakılmıştır.
Bu konu Yassıada sürecinde açıklanmıştır, olayın Fatin Rüştü Zorlu
üzerine yıkılmaya çalışılması doğru değildir. Fatin Rüştü Zorlu, 1.2
milyon gizli parası çıkan adi hırsızdır ve o dönemdeki adı da bay
%10'dur. Bu devletin, Bayar, Menderes, "muhalefette" olan İsmet İnönü
dahil olmak üzere tümüyle topyekün içinde olduğu bir hadisedir.
Olaydan sonra işin komünistlerce yapıldığı anında açıklanmış ve Aziz
Nesin, Azım Bezirci, Kemal Tahir, Hasan İzzetin Dinamo gibi isimler
tutuklananlar arasındadır. Bu işi yürüten, ilan edilen sıkıyönetimin yargıcı MAH ajanı general Şevki Mutlugil'dir. Reşat Fuat Baraner'i
tutuklayan "vatansever" kişidir ve emekli olduktan sonra da A. Türkeş
ile aynı partide olmuştur. Aslında, bu kişi Türkeş'i daha önceden
tanımaktadır ve Türkeş'in yargılandığı ırkçılık davasında beraat
ettiren yargıçtır. Bilindiği üzere Türkeş bu davadan sonra üç yıl
ABD'de bir yıl da Almanya'da "eğitim" görmüştür.
MAH+CIA+Genelkurmay +Sermaye+Masonlar bu işin siyasi aktörleridir. O
dönemin ve devamı olan (DP+AP) kadrolarının çoğu da masondur zaten.
Türkeş de mason olmak istemiştir. 6-7 Eylül'ün Kıbrıs'la çok büyük
bağı vardır ve Rauf Denktaş da masondur. Kıbrıs, gerek 6-7 Eylül'ü
anlamakta gerekse de Ergenekon'u anlamakta çok önemlidir.
Rauf Denktaş, Oral Çelik'in düğününe çiçek göndermiştir, çünkü aynı
teşkilatın mensuplarıdır.
Oral Çelik, Çatlı vb katillerin doğuşu, kullanılması daha eskidir :
1913' de katil, cani gibi ağır suçluları hapisten bıraktıran " Dar-ül
Harbe gidecek esas hakkındaki takibat ve mücazatın teciline dair
Kanun-i Muvakkat" bunun babasıdır. 6-7 Eylül de aynı mantığın bir
parçasıdır, yarım kalan işi tamamlamadır.

Bu masonluk bağlantısı hem 27 Mayıs'ta çok önemlidir hem de 12
Mart'ta, hem de 12 Eylül de. Masonlar her dönem hükümete bakan
vermişlerdir.
Masonluğun, sermaye ilişkisi bu bağı sağlar. 12 Mart'ın
Başbakanlarından, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Naim Talu ve 27
Mayıs'ın ünlü isimi Alev Alatlı'nın babası Ertuğrul Alatlı (daha sonra 12 Eylül'de Danışma Meclisi üyesi yapıldı) 12 Eylül de İlter Türkmen ve İhsan Doğramacı ilk akla gelen çok tanınmış masonlardır. Celal Bayar'ı asılmaktan dünya masonları ve 27 Mayıs Masonları kurtarmıştır.*
************
Kıbrıs Türktür Cemiyeti, 6-7 Eylül tezgahında baş rolü oynuyor ve
yakıp yıkmalarda ve öncesinde görevini yapıyordu. Bu cemiyetin
tanınmış üç üyesi A.Emin Yalman, Orhan Birgit ve Ali İhsan Göğüş'tü.
Orhan Birgit ve Ali İhsan Göğüş, uzun yıllar CHP'nin ağır topları
oldular. Bu ikili daha önce de birlikteydiler zaten. Gazeteci Zeynep
Göğüş'ün (Okay Gönensin'in eşidir) babası olan A. I. Göğüş ile O.
Birgit daha önce de 1945'te faşizme karşı ses olan Tan Gazetesi'inin
yakılıp, yıkılmasında da baş roldeydiler. Göbels'in, elime geçince
dilini keseceğim dediği Sabiha Sertel ve eşi Zekeriya Sertel ülkeyi
terk etmek zorunda kaldılar. Tanin'de Hüseyin Cahit Yalçın ve
Cumhuriyet'te Yunus Nadi'nin faşizmi savunmaları ve Sertel'leri hedef
göstermeleriyle, 1955'te Yeni Sabah'ın üstlendikleri rolü, 1944'te
üstlenmişlerdi. Gazetelerin bu rolü çok eskidir zaten Ali İhsan Göğüş, Ergenekon'un TİB isimli örgütünün düzenleyicilerinden başbakanlık eski Müsteşarı ve Bakan Hasan Celal Güzel'in de öz dayısıdır.
Mürseloğlu sülalesinden gelmektedir. Yani, Hatay'ı sömüren, insanları
ezen Hatay Cumhurbaşkanlığı da yapan, kötü şöhretinden dolayı da
sülale ismini soyadı almayan Tayfur Sökmen ve onun oğlu MHP Milletvekili, Meclis Başkan vekili Murat Sökmenoğlu ile aynı sülalenin mensuplarıdır.
(Vedat Türkali'nin, Yeşilçam Dedikleri Türkiye isimli anı-romanı,
Yunus Nadi isimli Türk nazisinin neler yaptığını güzel anlatır).
Orhan Birgit tüm hayatı boyunca mason Simavi'lerin gözdesi olmuştu.
Kontrgerilla ve Masonluk arasında çok yakın bağlar vardır.
İtalya'daki kontraların mason P-2 locasıyla bağlarının bir kısmı, en
azından açık ortaklıkları belgelendi. Bologna'daki 85 kişinin öldüğü
bombalamayı yapmıştı Gladio. Bu masonlar ve Gladio arasındaki bağın
bir benzeri de Kızıl Tugaylar ile Gladio arasında vardı.
İtalya'daki adı Gladio (Roma Kılıcı) olan Kontrgerilla, ülkelere göre
değişik isimler alıyordu. (Çatlı ölüğünde "kılıç gibi yaşadı ve öldü"
denmesinin nedeni buydu) Yunanistan'daki ismi Koyun Postu,
Türkiye'deki ismi ise Ergenekon'du. Özel Harp Dairesi, ya da 1952'de
kurulduğu ismiyle Seferberlik Tetkik Kurulu, Ergenekon'un küçük bir
bölümüdür. Maaşları doğrudan CIA tarafından ödeniyordu. Ergenekon çok
daha muazzam bir teşkilattır.
Ergenekon'da subay, sivil her tür meslekten, konumdan insan yer
alıyor. Tıpkı P-2 Mason Locası gibi.**

Özel Harp Dairesi'nin asıl büyüdüğü ve "pratik" yaptığı yer
Kıbrıs'tı. Rauf Denktaş'a karşı muhalefet eden Kıbrıslı Gazeteci
Kutlu Adalı, Uzi marka silahlarla öldürülmüştü yani Susurlukçulara
verilen, resmi kayıtları, tutanakları olmayan, Mercedes'ten de çıkan
suikast silahı olarak bilinen silahla.
Çatlı üst düzey bir katildi ve Costa Rica'daki CIA kamplarında
cinayet masteri yapmıştı, ama daha alt düzeyde tetikçiler Türkiye'de
eğitim görüyordu ve bu eğitim yerini öğrenen Abdi İpekçi bunu
hayatıyla ödemişti. Bunu CIA Türkiye İstasyon Şefi Paul Henze'ye
doğrulatma amacıyla sorması, sonunu hazırladı. Kim mi bu Paul Henze,
12 Eylül'ü Türkiye insanlarından daha önce öğrenen ve 12 Eylül
kendisine, "Your boys have done it" diye . haber verilen kişi.
Bu cinayet kamplarını öğrene Savcı Doğan Öz, Ecevit'e bunu mektupla
bildirmişti ve o da hayatıyla bunu ödemişti. 17 Tanığın önünde
cinayet işleyen MHP Başkan Adayı İbrahim Çiftçi'yi bütün tanıklar
teşhis etmişti, ama askeri yargıtay 8'e 7 oyla "beraat" ettirmişti.
Çünkü, Çiftçi'nin avukatı da, mahkeme süresince, mahkemeye dilekçeler
vererek, müvekkilinin "normal vatandaş" olmadığını ve Milli Savunma
Bakanlığı'ndaki dosyalarını istiyordu.***
Bütün bu katillerin ortak noktası Kıbrıs'tı ve bu katillerin kamp
yerlerinin bir kısmı da Kıbrıs'taydı. Bu kamp yerlerini sağlayan Rauf
Denktaş ve öldürülen ülkücü oğluydu. Junior Denktaş'ı öldürenlerle,
Çatlı'yı kamyon altına sokanlar aynı güçtü. Bu güç BND ve yerli
ortaklarıydı. 12 Eylül'ün o kadar hizmetine rağmen kendisini Dil
Okulu'na göndermesini hazmedemeyen Perinçek, SSCB ortadan kalktıktan
sonra, anti-Sovyet palavralarıyla geçinemeyeceğini anlamış ve BND tarafına kaymıştı ve Çatlı'lar hakkındaki raporlar, Çiller vs bilgiler de buradan geliyor. Sovyet tehdidinin ortadan kalkması kardeş CIA ile BND'nin hegemonya savaşını da ateşlemişti. Almanya'da Aydın Doğan, Özer Çiller, Orhan Karabulut buluşmasının fotoğrafını kuşa çevirerek yayınlayan Perinçek'e bu fotoğrafın çekildiği ülke istihbaratı, bu fotoğrafları da veriyordu.
Susurluk, CIA-BND kavgasıydı ve CIA cevabı Hakim Akmanakyürek'i
öldürerek veriyordu. Perinçek, Akyürek'in kendilerine belge verdiğini
itiraf edecekti zaten.
Bugün CIA Tayyip Erdoğan'ı, BND ise Erbakan'ı destekliyor.
Bugün Almanya Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye alınmasını dolayısıyla da
Almanya hegemonyasını savunuyor, ama ABD ve İngiltere bu üslerini
kaybetmek istemiyorlar. Perinçek 12 Mart'ta bir İngiliz'in evinde
yakalanmıştı.
Kıbrıs Türktür Cemiyeti ile 6-7 Eylül arasındaki bağ, Yassıada'daki
duruşmalarda da gündeme gelmiş ve Orhan Birgit ile A. İhsan Göğüş
yargılanmış ve elbette aklanmışlardı.
Fatin Rüştü Zorlu, 6-7 Eylül'den önce Kıbrıs'la ilgili olarak
İngiltere'de görüşmelerdeydi ve 6-7 Eylül, Coşkun Kırca'nın
Menderes'i kurtarmak amacıyla yalancı şahitliğiyle üstüne yıkıldı.
Zorlu sıradan hırsız bir siyasetçiydi ve hırsızlıkları, ülkeyi
soyması Yassıada'da belgelendi. Hırsızlığın milliyetçilik adı altında
sunulması ve bankaların hortumlanması çok eskiydi. Fatin Rüştü Zorlu,
Ziraat Bankası'nı 6 milyon liracık hortumlamıştı, ama başlı başına bir
kitap konusu olan TSKB'nin soyulması çok daha büyük boyutlardaydı ve
soyanlar arasında Sabancı, Samet Ağaoğlu, Kazım Taşkent sadece
okyanustaki damlalardan bir kaç isimdir.
Kazım Taşkent, Yapı Kredi'nin kurucusuydu ve Nazi Türklerden birisiydi. Bugün Yapı Kredi'nin çoğunluğu ,MHP'nin en büyük finansörü, ülkenin en zengini ve dünyanın 26. Zengini olan Karamehmet'lere geçti.
Özel Harp Dairesi Kıbrıs'ta palazlandı ve büyüdü. Aslında Özel Harp
Dairesi, Evren'in Anıları kitabında anlatıldığı gibi Kızıldere'de
Mahir'lere topla, tankla, roketle saldırmıştı ve Özel Harp Dairesi
kendisi ile aynı statüde olan "kardeşleri" gibi doğrudan Brüksel'e
bağlıydı ve maaşlar da NATO bordrosu altında CIA'den
alınıyordu. "Fatsa'nın arkasında Kızıldere vardır; biz gelmeseydik o
Fatsa'dakiler bu kürsülerden konuşacaktı" diye bas bas bağıran Kenan
Evren haklıydı. Kızıldere'de 10'ları öldürenlerin maaşı Brüksel'den
ödeniyordu.
Taylan Özgür'ün cenazesinde "Taylan'lar Ölmez" diye bağırılırken,
Taylan'ın babası "Nah ölmez, Öldü İşte !" demiş. Annesi, her
yıldönümünde minicik bir anma ilanı verirdi. Deniz Gezmiş vasiyetinde
Taylan'ın yanına gömülmek istediğini söylemişti, ama izin vermediler.
Taylan Özgür'ü sokak ortasında yüzlerce kişinin gözü önünde
sırtından vurup resmi plakalı otoya binip gidenin ismini Talat
Turhan, Hasan Fehmi Güneş'e vermiş. Ablası Hale Kıyıcı bu ismi
açıklamasını istiyor, ama kimden Hasan Fehmi Güneş'ten yani bizzat
devrimcilere işkence yapandan. O gün Taylan'ı vuran da Ergenekon
üyesiydi ve asla ismi açıklanmadı, işlem yapılmadı ve yapılmayacak.

6-7 Eylül'ün nedenlerin simgesi olabilecek iki tane madde yazalım :
1- 1954 yılı sonunda Türkiye, ABD'den 300.000 ton buğday ithal ediyor
ve böylece, DP'nin altın çağı kapanıyor ve uygulanan ekonomik modelin
iflası tescil ediliyordu. İş, yine yeterli birikime sahip olmayan
Müslüman Türk sermayesi için, 40 yıl önceki gibi, "gavur" sermayesine
sahip olmaya dönüşüyordu. İş yine yağmacılığa kalmıştı.
2- İngiltere, 6-7 Eylül'ün ne anlama geldiğini çok iyi biliyor ve 6-7
Eylül'ün "rövanşını" 1959'da Londra'ya giden Menderes'in uçağını
düşürerek alıyordu. Menderes Londra Antlaşmasını hastanede imzalamak
zorunda kalıyor ve bu antlaşma Kıbrıs Türkleri için felaketin
başlangıcı oluyordu.
1955 ilginç bir yıldı, bir yandan Bağdat Paktı diğer yandan Varşova
Paktı kuruluyordu.
1952'de Nasır, Mısır'da başa geçmiş ve 1948'de İsrail'in kurulmasıyla
oynayan taşları, Araplar lehine değiştirmeye başlamıştı. Stalin'in
ölümüyle SSCB'nin dış politikasında değişiklikler olmuştu ve SSCB,
Nasır'da simgeleşen Arap Milliyetçiliği vasıtasıyla, ABD'ye karşı
Ortadoğu'ya giriyordu.
1953'te de, Körfez Savaşı'nda çok ünlenen General Schwarzkopf'un
babası ünlüydü ve İran'da ABD adına Musaddık'ı deviriyordu. Bu
Ortadoğu'daki İngiliz egemenliğini sarsıyor ve İran petrollerinde
ABD'yi İngiltere ile eşit düzeye getiriyordu. ABD, Avrupa ve Japonya
yazılan sırayla artan oranlarda bu petrole bağımlıydı. Avrupa,
İngiltere ve Fransa, Ortadoğu'da giderek kaybeden taraflar olmaya
başlamıştı ve Nasır'ın gidişatı da, daha sonra Süveyş'te yapacağı
gibi bu yaşlı emperyalistlerin işinin zor olduğunu belli etmişti.
İngiltere'nin Irak'taki elemanı Nuri Sait Paşa'ydı ve Irak'ta
Almanların elemanı Ali Geylani'nin elinden iktidarı alarak, efendisi
vasıtasıyla 1941'de başa getirilmişti ve 1958'e kadar da kalacaktı.
Kıbrıs, bu hassas dengelerin içinde stratejik öneme sahipti. Dengeler
şimdiki gibi değildi ve yaşlı emperyalistleri bölgeden kovmaya
çalışan ABD, Süveyş Kanalı'nın millileştirilmesi sonucu, İngiltere,
Fransa ve İsrail'in Mısır'a ortak saldırısı karşısında, SSCB ile
Mısır'ın tarafında yer almıştı.
Kıbrıs'ta da dengeler Yunanistan+İngiltere'ye karşı Türkiye+ABD
ortaklığıydı ve 6-7 Eylül'e giden yolun başlangıcı da, Yunan tezi
olan self-determinasyonu, İngiltere'nin desteklemesiyle açılıyor ve
İngiltere bu sayede üslerini koruyordu.
1944'te dünya yeniden kuruluyordu.
Türkiye de bu dünyada yerini seçmişti ve 1946'da, 1 $= 1.28 TL iken
devalüasyon yapılıyor ve 1 ABD Dolar'ı 2.80 TL oluyordu. Türkiye
bu "istikrar paketi" ile IMF üyeliğine başvuracaktı.
Bretton Woods, 1944'te New Hampshire'de toplanan konferansın ismiydi
ve emperyalizmin ortak aklının iktisadi görünümlü karalarını
almışlardı; İMF ve Dünya Bankası kurulması bu konferanstan çıkan bir
karardı. Dünya Bankası, geri kalmış ülkelerdeki sistemi emperyalizme
eklendirmek için imar kredileri verecek, İMF de bu kredilerin
dönmesinde sorun yaşanmaması için haciz memuru, gerektiğinde tefeci,
gerektiğinde siyasi, gerektiğinde ekonomi polisi olacaktı.
İMF'ye kızan Türkiye, Dünya Bankası memuru Kemal Derviş'i yardıma
çağıracaktı tam 57 yıl sonra.
1944'ün devamı, 1947 tarihli Truman Doktrini denen, ABD'nin Başkanı
tarafından ilan edilen, ABD'nin dış politikasıdır. Bu doktrinin
gereği bu kez de Dışişleri Bakanı Marshall'ın adıyla anılan "yardım"
planı yürürlüğe koyuldu.
O günleri iyi anlatan şu sözleri yazalım :
" 1946-1950 yılları arasında Türkiye, dış ödemeler dengesi o güne değin pozitif olmasına, hatta savaş yıllarında belirli bir döviz ve altın stokuna sahip olmasına karşın, adeta ekonominin bünyesine zorla şırınga edilen dış borçlar yoluyla denetim altına alındı.
Ekonomik amaçlı bağışların büyük bölümü Amerikan Ekonomik İşbirliği
(ECA) kanalıyla Türkiye'ye aktarılırken, bu yardımların yöneleceği
alanların %95'I bizzat ABD tarafından denetleniyor, geri kalan %5'inin de ABD Elçiliği tamirat masrafları için ayrılması öngörülüyordu.
Dış borçlar bir ülkenin ekonomik bağımlılığının en önemli göstergelerinden biridir." (Devrimci Yol Savunması)
Plan hazırdı ve Türkiye Kalkınma Planı ismiyle 1947'de bir plan
ortaya atıldı, bu planın diğer ismi de Vaner Planı'dır. Bu plana göre
Türkiye bir tarım ülkesi olacak ve sanayileşmeden vazgeçecekti. Bu plan çerçevesinde özellikle tarım ve bu tarım ürünlerini pazara ulaştıracak yollar (karayolları elbette) yapılacak, domatesleri, buğdayları yükleyecek limanlar inşaa edilecekti.
Demokrat sözcüğü, demokrasi ile tanışmamış ülkemizin insanı için
telaffuzu zor bir sözcüktü ve demokrat yerine demkırat diyordu
insanlar. Bu demkırat, demirkırata dönüştü ve DP'nin devamı AP'nin de kır atı böyle çıktı.
DP'nin dayandığı sınıfsal temel de köylüler ve ticaret
burjuvazisiydi. Bu yardım altında borçlandırma planı insanların
gelirlerinde artış sağlamış, milletin eline para geçmiş ve büyük şehirlere de göç başlamıştı. Türkiye,Bayar'a göre Küçük Amerika olacak ve her mahallede bir milyoner çıkaracaktı.
1954'e kadar işler iyi gidiyordu, ancak 1954'te büyüme durmaya
başladı. İlk dört yıl içinde oluşan sermaye birikimi sanayileşmeye
akmadı, lüks tüketime ve ticarete gitti paralar ve hacı ağalarla, Laz
müteahhitlerle karikatürize edilen tipler ortaya çıktı.
1946'da ithalat hacminin iki katı döviz rezervi, 100 milyon dolar dış
ticaret fazlası veren Türkiye, 1954'te tarım ülkesi olarak ve tarım
ülkesi olarak kalmaya mahkum edilmişken buğday ithal etmek zorunda kaldı. Balayı bitmişti.
1923-1929 arası "hür teşebbüse" yağmalatan Türkiye, yağmalama az
geldiği için tekrar bir yağmalama yaşıyordu ve Rumlar da bu
yağmalamanın mağduru olarak, 3 ölü veriyorlardı.
Şimdi sıra İttihatçıların, müslüman-türk burjuvazisi yarata planı
gereği uyguladığı Yunan ve Ermeni tehcirini, kırk yıl sonra
uygulamaya gelmiş ve o zaman Almanlarla birlikte olunurken, yenilmiş Almanya yerine artık ABD ile beraber olunacaktı.
Paraları pavyonda yiyen hacı ağalara para lazımdı ve yetersiz sermeye
birikimi, ülkeden kaçırılan 70.000 Rum'un mallarına el koymakla,
onları ticari hayattan kovmakla yapılmaya çalışılacaktı ve Kıbrıs da bu işin tam bahanesi oldu.
Oysa İspanya , Katolik İsabella ve Ferdinand'ın engizisyonunun Yahudi
ve Araplar'a yaptığı tehcirin sonucunu zanaat veziraatin çöküşüyle
yaşamıştı; gerek İttihat ve Terakki, gerekse de Türkiye, Osmanlı'nın o
dönemedeki basireti kadar bir basirete, ekonomi politik bilince sahip
değildi. Milliyetçilik adı altında ülkeyi soymak, yağma yapmak, insan kesmek, soğuk savaşın jandarmalığında anti komünizm satarak ceplerini doldurmak daha kolaydı.
En basitinden, neden bu kadar kötü yapı yaptığımızın derinliğine
inmek isteyenler, bu ülkenin yapıcılık geleneğini bilen insanlarının
kimler olduğunu ve bu insanlara ne olduğunu anlamadan, söylemeden sadece mugalata yapmaktadırlar. 17 Ağustos'u da ancak böyle tam olarak anlayabiliriz.
*İlhami Soysal'ın verdiği mason isimleri bu bağlamda şunlardır :
Celal Bayar (33. Derece yani en üst dereceden) , Süleyman Demirel *,
Suat Hayri Ürgüplü (Eski Başbakan), İsmet Sezgin, Necmettin Cevheri,
Ihsan Sabri Çağlayangil, Coşkun Kırca, Refik Şevket İnce (Emin Çölaşan'ın
dedesi-g.), İzzet Akçal ( Mesut Yılmaz'ın amcasıdır- g.), Sıtkı
Yircali, Hayrettin Erkmen, Fatin Rüştü Zorlu, Tevfik Rüştü Aras (F. Rüştü Zorlu'nun kayın pederi) Behçet Uz, (İzmir eski Belediye Başkanı) Feridun Cemal Erkin,Selahattin Kılıç, Osman Kibar (İzmir eski Belediye Başkanı), Namık Kemal Şentürk (İzmir eski Valisi), İbrahim Deriner, Vedat Ali Özkan,
Mesut Erez,Nihat Kürşat, Turan Kapanlı, Nasır Zeytinoğlu, Akif İyidoğan, Cihat İren, Ahmet Türkel, Ahmet Dalli, Vedat Ali Özkan,Şahap Kocatopcu,
Zeyyat Mandalinci, Medeni Berk, Burhan Belge (Murat Belge'nin babası-g.)
(Suleyman Demirel' in masonluğunun açıklanmasından sonra, Demirel
hakkında büyük ustad Necdet Egeran sahte belge düzenleyerek biraderini
aklamaya çalışmıştır. Bu olay Masonları ikiye bölmüştür. )
**Çeçenlere destek vermek amacıyla Avrasya Feribotu'nu kaçıran
Muhammet Tokcan ve arkadaşlarını, eylemi bitirmeleri için ikna
eden "Selim Ağabey" isimli Düzceli bir oto galeri sahibi ikna etmişti.
Kendisine MİT mensubu musunuz diye sorulduğunda, "hayır , ama normal
bir vatandaş da değilim" diyor ve böylece normal olmayan vatandaş
statüsü diye bir kavram ortaya atıyordu. Düzce önemliydi ve
cinayetlerin çoğunun bu ölüm üçgeninde yapılması tesadüf değildi.
Türkiye, SCCB'nin Türkiye'ye Akçakoca sahillerinden çıkartma
yapacağını düşünüyor ve burasını müstahkem mevki yapıyordu. Sadece
Düzce değildi, ülkenin her yanında Ergenekon üyesi ezici çoğunluğu
MHP'li olan "vatansever" tabir edilen vatandaşların içinden esnaflara
da, SSCB işgali olursa yapılacak gerilla savaşı için silahlar
veriliyor ve bunlar depolarda saklanıyordu. 12 Eylül öncesi bu MHP
büyük ölçüde bu silahlarla devrimcileri öldürdü.

Kaynaklar
Talat Turhan: Doruk Operasyonu, Mehmet Eymür, Kontrgerilla
Cumhuriyeti, Özel Savaş Terör ve Kontrgerilla
Jens Mecklenburg : Gladio
Soner Yalçın, Doğan Yurdakul : Reis, Bay Pipo
Halid Özkul : CIA,Emperyalizm ve Türkiye
Uğur Mumcu : Papa Ağca Mafya, Ağca Dosyası, Saklı Devletin Güncesi
Suat Parlar : Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, Gizli Devlet
Oral Sander : Siyasi Tarih
Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye
Melih Pekdemir : Kemalistler Ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük
Taner Timur : Küreselleşme ve Demokrasi Krizi, Türkiye'de Çok Partili
Hayata Geçiş
Korkut Boratav: Türkiye İktisat Tarihi, Türkiye'de Devletçilik
Dr. Memduh Eren'in Sırrı Öztürk'ün 12 Mart kitapları içindeki yazıları
Aksiyon Dergisi, Cemal Kalyoncu A. İ. Göğüş Röportajı


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu gruba posta göndermek için , mail atın :
Saadet-Geliyor@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese "REMOVE" konulu e-posta gönderin:
Saadet-Geliyor@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için,
http://www.saadetgeliyor.com
web adresinden bu grubu ziyaret ediniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.