SEZAİ KIRLANGIÇ
Çöken sadece kapitalizm değil, onunla birlikte gelen yaşam biçimi, üretim biçimi, tüketim biçimi ve inançtır. Çöken sadece kapitalizm değil, son 400 yıldır tüm dünyayı kasıp kavuran insanlık düşmanı, tabiat düşmanı barbar Batıcılık ve sömürgecilik anlayışıdır. Çöken sadece kapitalizm değil, beraberinde besleyip büyüttüğü, cemiyete has sermayeyi urlaştırma ve kanser etme pahasına oluşturduğu ‘çok uluslu karunlar’dır.
Çöken sadece kapitalizm değil, son dört yüzyıldır milletlerin üstüne estirdikleri soykırımcı ve yağmacı terörist faaliyetlerin odaklandığı, devletleştiği ABD özelinde ki ‘Deccaliyet’tir, şeytancılıktır. Çöken sadece kapitalizm değil, devletleri, milletleri, toplumları, aileleri parçalamak, bölmek, yönetmek ve sömürmek esasına dayanan çekirdek aile endüstrisidir. Evet, batı kendine has sömürgeci tavrının ‘bumerang etkisi’ne maruz kalması sonucu çökmektedir, çökmüştür. Afganistan, Irak, Somali, Darfur, Bosna, Çeçenistan bu etkiyi açığa çıkarmış olmanın, derinleşmesini sağlamanın ve ulvileşen bir heyacanla ‘dönüşümü’ kolaylaştırmanın haklı onuruna sahiptirler. Bu haklı onuru elde edişlerini Emperyalizme karşı direnişlerinde, yabancı sermaye işgaline karşı duruşlarında, çok uluslu şirketlerin küreselleşme- globalleşme tuzaklarına düşmeyişlerinde ve her ne şekilde olursa olsun her şartta Batı ve Batıcılığa karşı savaşılabileceğini göstermelerinde aramak gerekir.
Onca işbirlikçi tedarikine ve teknolojik üstünlüğüne rağmen Batı, bu çıplak ‘İNSAN’ın taarruzları karşısında tükenme aşamasına gelmiş ve ‘İNSAN’ karşısında yenilgisini kabul etmek zorunda kalmıştır. Tarihin sonu misali müjdeledikleri Neoliberal yapı ‘İNSAN’ tarafından ilgi görmemiş, maddi refah sömürgeciyi bile mutlu etmemiştir. Evet; sömürgecinin ekonomik sistemi kapitalizm çökmüştür ve çöküşün meydana getirdiği dalgalar boyunca nizam vermeye çalıştığı her kurum, her faaliyet ve oluş da çökmüştür, çökmek üzeredir. Bu yüzden hiç vakit kaybetmeden, toparlanmasına fırsat verilmeden, son ve som tekmeyi, en yüksek dozda en ağır darbede ‘ortak acıları olan’ antiemperyalist unsurlar vurmalıdır.
Ve yine aynı unsurlar bir daha köleleşmemenin, sömürgeleşmemenin temel yapısını oluşturacak olan ‘tatbik fikir’ etrafında örgüleşmelidir. Son günlerde meydana gelen iç ve dış mihraklı olaylar her ne sebeple ve her kimden destekli olursa olsun, ülkemizin kendi içinde kaynamasına, kendi problemleri arasında boğulmasına ve lüzumsuz etnik ve siyasi kargaşalar arasında hakiki kurtuluşun yitip gitmesine bu manada global kapitalizmin toparlamasına ve sömürgenin hegemonyasının sürmesine sebeb olacağından dikkatlice değerlendirilmelidir. Globalizma Karşıtlığı ya da Global Başkaldırı
1) Başlığımız etrafında mevzuumuzu şekillendirmeye başlamadan önce zikretmemiz gereken terkib üstü bir hakikat var. Fikir ve aksiyonun bir arada zevk idraki halinde arzı endam ettiği bir veliye ait bir menkıbe… Aynı zamanda urlaşmış sermayenin ve tekelleşme sonucu gelen fahiş fiyat endeksinin neye sahip olununca alt edileceğini ve yine aynı urlaşmış sermayenin ‘topluluk’ hakikati p e r s - pektifinde hangi nitelikleri kuşanınca dışa atılacağını işaretlemesi bakımından bir reçete hükmünde menkıbe. “Tasavvuf deryasının incilerinden ‘Risale-i Kuşeyriye’ isimli kitapta İbrahim Ethem Hazretlerine ait bir menkıbeye rastladım.
Tac ve tahtını yele ve nefsini Allah’a vermiş büyük velî, şöyle bir sual karşısında kalıyor. – Et pahalılandı; ne yapacağız şimdi? Velî cevap veriyor: - Öyleyse çok ucuzladı demektir! Satın almaz ve yemezsiniz olur biter; değeri sıfıra kadar düşer.’(…) İktisat ilminin üretici ve tüketici arasında ‘arz ve taleb’ diye isimlendirilen temel faktörü, üreticiden ve aracıdan gelmesi mümkün her türlü zalim davranışa karşı gereken mukavemet gücünü tüketiciden beklerken, onun toplu direnme ve dayanışma duygusundan mahrumluğudur ki, başımıza bu hâli getiriyor ve devlet gözü önünde bizi talan ediyor.”
2) Keyfiyet sahibi insanların, kemiyette çok keyfiyette zayıf insanlara üstün oluşu hikmeti çerçevesinde; Global Kapitalizma’ya ve onun sömürgeciliğine karşı çıkmak keyfiyet, şahsiyet ve sadakat sahibi insanların birlikleri sonucu kemiyete yön vermeleri, onları ‘hakikî’ birer ‘insan’ muamelesine tabi tutmaları ve devletleşmeleri ile mümkündür.
Bu kuşatıcı hakikati ifade ettikten sonra global kapitalist saldırılara karşı savunma ve taarruz gösteren anlayışlara, ideolojilere geçebiliriz. Solun bakışı; bir kısmı kapitalist zihniyete karşı oluştan ve özel m ü l - kiyeti kabul etmey i ş t e n kaynaklanan bir peşin fikirle tümden reddetmekte, diğer bir kısmı ise hem birinci gibi reddetmekte hem de zımnen olumlu görüp bunu komünist sisteme geçmek için ciddi bir aşama olarak görmektedirler. Küresel kapitalizmin sembollerine ve yine küresel kapitalizmin insanı yok edici politik, ekonomik, kültürel etkilerine karşı çaplı bir karşı çıkış yapmamış, aksine küresel kapitalistlerin yayılmacılığını kolaylaştırıcı ‘yerel aktörlere, yerel değerlere, yerel yaşam biçimine’ karşı mücadele etmiştir.
Sol bu manada emperyalizmin kaynağına karşı ciddi bir eylemlilik içerisine girmemiş ve Fransa, Davos’ta vb yerlerde düzenlenen uluslararası ekonomi devlerinin toplantılarında salt ‘sözlü protesto’dan ibaret davranış içerisine girmişlerdi. Oysa İslâmî gruplar Global sermaye karşıtlığını ve yapılması gerekeni, canları pahası 11 Eylül Dünya Ticaret Merkezi taarruzu ile bütün dünyaya göstermişlerdi. Milliyetçi bakışı; yerel değerlerin, milli unsurların muhafaza edilmesi ve yabancılaşma şeklinde zuhur eden ulusal sermayenin yok edilişini kabullenmemesi dolayısıyla Global sermayenin imha edilecek hedefleri arasındadır.
Milliyetçi unsurlar her ne kadar kendilerine bu reva görülse de kendilerini “uygar” (!) dünyanın (global kapitalist) dışında görmek istemezler, bu yüzden kerhen bir karşı çıkışları söz konusudur. İslâm bağlısı grupların görüşü; bir kısmı kendilerine sağlanan bal kokusu verilmiş sahte bir İslâmî yaşam biçimini yeterli görmüş, şeriatsız, tasavvufsuz, cihadsız Ilıman İslâm adını verdikleri neo-liberal bir anlayış ile İslâm’ın temel hakikatlerine zıt (Kelime’i Tevhid, faiz, zina, rüşvet vs.) yeni bir hayat tarzını benimsemiş, bir grup ise kendisine gerçekleştirilen maddî-manevî saldırılara karşı mücadele zemini meydana getirmiş, bir fikre muhtaç fakat maddî-manevî büyük fedakarlıklar ile global kapitalizmin işkencelerine, işgallerine karşı savaş alanı oluşturmuş, bir diğer grup ise kurtuluşun, pazarlıksız Allah ve Resûlü demekte olduğunu ve yine bu kavganın kime karşı olduğunu ve ne istediğini bilen, nasıl yapacağını bilen ve bunun için elinde ‘tatbik fikri’ olan, fikir ve aksiyonu bir arada götüren münevverlerin görüşüyle hareket sahası oluşturmuştur. Bütün bunların yanında kapitalist ideolojinin yaygın olduğu Hıristiyan dünyasında da şiddetli tepkilere sebeb olmaktadır.
Bunun en başında işsizliğin, fuhşun, aile parçalanmalarının, askerî operasyonların çoğalması ile meydana gelen toplumsal rahatsızlık, yok edici ve nefretle karşılanıcı bir öfke boşalması şeklinde zuhur etmektedir. Bunun en bariz örneği 11 Eylül taarruzunda İkiz Kuleler’in yıkılışını büyük bir zevk ve neşe ile seyreden Amerikalıların takındığı tavırdır.
Tatbik fikir, doğru düşünce olmadan düşünme faaliyeti olmayacağı hikmeti… Doğru düşünce olmadan doğru tek adım bile atılamayacağı hakikati… Global Kapitalist düşünce yerine yine Global bir düşünce sistemi… Ancak birincinin insanı, tabiatı ,ruhları tahribatına, karşılık, insanı, tabiatı, hayatı muazzam bir ahlâkî anlayış ve ekonomik kuşatma ile sarmalayacak, en küçük bir ferdinin veya parçasının bile zarar görmeyeceği bir düşünce sistemi. Global çapta bir inkılâp, global çapta bir başkaldırı… “Yanlış ekonomik ve kültürel temellere dayalı adaletsiz küreselleşmeye direniş, Korten’in de söylediği gibi, tek başına kaybeden bir stratejidir. Direnişin önüne çözüm koymak gerekmektedir. Bize göre mevcut tahribatı önleyecek gündelik direnişler sürerken onun önüne bir düşünce devrimi koymak gerekmektedir. Çünkü bugünkü adaletsiz küreselleşme düzeninin kökleri, Kartezyen düşünce sisteminden beslenen Batı’nın mekanik dünya yaklaşımına uzanmakta ve oradan beslenmektedir.
Mevcut yanlış dünya düzenine alternatif ararken ilk yapılacak şey, yanlış dünya düzeninin Kartezyen düşünce sistemini terk etmek, onun yerine yeni bir düşünce sistemi getirmektir. Yani düşünce sisteminde bir devrim yapmak gerekmektedir.”
3) Dünya çapında bir inkılâp… Dünya çapında bir kurtuluş reçetesi, iktisadî, siyasî, ahlâkî tüm çıkmazları İskender’in düğüm çözen kılıcı gibi tek bir celsede çözecek, insanlığa beklediği ve özlediği nizamı kana kana içirtecek bir nizam…
Bu nizam Başyücelik Devleti’dir. Beklenen Büyük Doğu - İBDA inkılâbıdır. Ve yapılması gereken Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl’ın ifadesiyle şudur: “İslâm vecd ve imanının, ana sütünden daha beyaz ve daha temiz çarşafı üzerinde Yirminci Asrın dünyasına ait şifalı ve zehirli ne kadar yemiş varsa hepsini silkeledikten sonra, bizden olan her şeyi çekici ve bizden olmayan her şeyi itici bir ana kıyas vâhidine sahip, sağ elimizde Allahın kul parmağı girmemiş biricik Kitabı ve sol elimizse insanoğlunun olanca fikir ve iş kütüphanesi, ânî bir şahlanışla, kendi kendimizi bulma!.. Kurtuluşumuzun ve dünya çapında kurtarıcılığımızın reçetesi sadece budur: Ve bu reçetenin temel unsuru İslâmiyet’tir.”
4) Bu mana çerçevesinde yapılması gereken Batı’ya ait ne varsa reddetmek, satın almamak, elden çıkarmak, imha etmek, kabul etmemek ve işbirlikçisi kim varsa, ne ise, nasılsa aşağılamak, kovalamak ve ‘Batıcılar Batı’ya’ sloganını pratiğe, eylemliliğe dönüştürmek. Dinimize, Kitabımıza, Peygamberimize, Vatanımıza, Toprağımıza, İnsanımıza küfreden, hakaret eden, aşağılayan kim varsa, kim olduğuna bakmadan, hoşgörü martavalı arkasına sığınan domuzcuklarının domuzluklarına aldırmadan, yapılması gerekeni yapmak ve asla hakareti, aşağılamayı, ihaneti yutmamak. Tahvil kağıtları, borsa, dolar, petrol, teknolojik aygıtlar, yiyecek ne varsa batı ve batıcıya dair reddetmek, çürütmek, geri döndürmek, kabul etmemek ve aynı zamanda imha etmenin yollarını aramak ve imha etmek. Batının ve batıcıların yeniden toparlanmasına fırsat vermemek için bu elzem ve gerekli.
Ey Müslümanlar duyuyor musunuz sesimizi. Şuncağız olsun fedakârlık etmeyecek misiniz, yoksa koltuklarınızda kolanızı yudumlayıp, banka hesaplarınızı ve kasalarınızdaki dolarları kontrol edip hâlâ tapındığınız ‘Kapitalizm’ ile mal biriktirme telaşında mısınız?
Çocuklarınız mı evlenecek, ya da büyüyorlar, eğitim falan, sınava mı hazırlanıyor?
Ya İlâhî sınavınız, o ne olacak?
Çocuklarınızı nasıl kurtaracaksınız, hangi dershane kurtaracak sizi ve çocuklarınızı kapitalizm ateşinden ve ihanetinizin, tembelliğiniz, vurdumduymazlığınızın bedeli olarak cehennem ateşinden. Kısaca; özelde ‘Müslüman’ın, genelde anti-emperyalist bütün unsurların çöküşte payı olmayanlar gibi gevezelik yapmaya, çöküşü geciktiren hareketsizlik hastalığına düşmeye ve düşmanın toparlanmasına fırsat vermeye dair hiçbir vakitleri, hiçbir mazeretleri yoktur. Aksine çöküşü hızlandırmaya ve kendi nizamını kurmaya mecbur hatta mahkûmdur. Çünkü Batı ve Batıcılığın tarihi bellidir, kapitalizmin acımasızlığı ortadadır. Bu yüzden tek seçeneği vardır;
YA İNSANA-TABİATA DOST BAŞYÜCELİK DEVLETİ YA İNSANLIK DÜŞMANI GLOBAL KAPİTALİZM…
Başyücelik Devleti’ne doğru Allah bizi; şehadet, gaza, ibadet, amel ve aksiyon yönünden zenginleştirsin, korkaklardan ve seyircilerden ayrı kılsın, mal ve can endişesi taşıyarak Rahman ve Rahim olanın bereketinden kaçanlardan eylemesin. Amin!
‘İNSAN’ KENDİ TARİHİ- Nİ YAZIYOR!
Dipnotlar: 1) Aylık Dergisi, Ekim sayısı, ‘Global Kapitalizm’ adlı dosya çalışmasından alınmıştır. 2) Salih Mirzabeyoğlu, Parakut’a, İbda Yay., s: 11. 3) David C. Korten, Dünyayı Yöneten Şirketler, Dr Cemil Çakmaklıya ait Önsöz, Etkileşim Yay, s: 11. 4) Necip Fazıl Kısakürek, İdelocya Örgüsü, BD Yay., s: 85.
Kaynak:Baran dergisi
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.