T a r a f s ı z D e ğ i l i z

TAHAMMÜLSÜZLÜK FIRTINASI!


Türker Akın Sağlık

Hayat ve dengeler değişiyor.
Artık 1930’lu yılların dünyasında değilsiniz.
Yürüdüğünüz sokaklar, baktığınız çevre ve doğa bile değişim geçirmektedir.
Depremleri önceden bilebiliyor musunuz?
İstediğiniz kadar fay hatlarını inceleyin ve deniz dibine araştırma maksatlı inerek incelemeler yapın.
Gün, saat ve yıl olarak bilemiyorsunuz.
Geliyor ve vuruyor.
Yıkılan binalar ve altında kalan canlar.
Beceriksiz ve talancı müteahhitlerin ucuz yöntemlerle yaptığı kartondan binalar çöküyor.
Olduğunda tartışıyor ve yıllar geçtikçe yerin altında kalan binlerce can veren vatandaşınızın hakkını dahi aramıyorsunuz.
Çürük binaları yapan müteahhit kısa süre cezaevin de yatıyor ve çıkınca görkemli bir ekmek fırını açarak yoluna devam ediyor.
Siz depremin sebepleriyle tartışadurun.
Deprem olduğunda binlerce insanın çürük binalarda neden oturtulduğunu idrak etmemenin faturasını yutturun.
Ülkemizde ne varsa çürümüş.
Zihniyet erozyonudur var olan.
Fail-i meçhul cinayetler olmuş.
Örtenler örtmüş ve susanlar, seyredenler vakit israfıyla işlerini yürütmüş.
Hastanelerimize yıllarca ‘SUS’ işareti ifade eden resimleri asarak vatandaşa mesaj vermişsiniz.
Hastane de başlayan susmalar dışarıya yansımış ve hapishaneler susmayanlara mekân olmuş!
12/Eylülcüler ve yandaşları susturuculuğun müteahhidi değil miydi?
12/Eylül darbesi vatandaşa ‘SUS’ ve ’İTAAT ET’ istikametiyle uyku ilacını vermiştir.
İstedikleri gibi yönlendirme ve toplumu aşağılama yöntemlerini kullanmaktan çekinmeden.
Darbeci ne söylese yasa oluyordu.
Danışma meclisleri(!) bile vardı.
Tayinle inşa edilen ve direktifle cuntacıların taleplerini parmak kaldırarak onaylayan ‘Darbeci Meclisi’.
Gece evinden ansızın alınarak, gözleri bağlanıp gittiği yer belirsiz, geleceği meçhul gençlerin yarını olmadı.
Eli-ayağı kırılarak cezaevlerine gidenler talihliydi.
En azından yüksek binaların pencerelerinden atılmamışlardı.
Yere çakılmadan, tel örgüler gerisindeki yeni işkence hanelere kapatılmak bir derece adım atmaya zaman kazancıydı!
Aradan 28 yıl geçti efendiler!
Darbecilerin orkestra şefi demokrasi kursu verir oldu!
Eşit haklardan, ayırımcılığın olmadığı bir dünya umudundan bahsediyor!
Darbeci de değişmiş!
Gömlek mi, pardesü mü, şort mu, forma mı değiştirdi bilinmez?
İfadelerine bakarsanız sanki özgürlük savaşçısı!
52 yıldızlı ülkenin göbeğinde de Fransa’dan hediye ‘Özgürlük Anıtı’ var!
O anıtın olması 52 yıldızlı ülkeyi özgürlüklere saygılı yapmaya yetmedi.
Söylenene değil, söyleyene bakmak gerekiyor.
Darbeciden demokrat olmaz.
Ne olur?
Mesleğinden ihraç edilen savcı AİHM’ NE başvurmuş ve ne olacağı hakkında karar çıkartmış!
Yargılanmalı demiş.
Kim yargılanacak?
Anayasayı yıkan ve silah zoruyla darbe yapanlar tabii!
‘SUS’ işaretine bakmayın!
Susmamayı deneyin.
Siz sustukça, birileri horlar!
Siz eğildikçe, birileri falakayı düşünür.
Siz nemelazımcı oldukça ekmeğinize, yakıtınıza, sofranıza zam gelir.
Darbeciler hatıratlarını yazar.
Sarıkız, mavi kuş, yeşil ördek isimli planlar okursunuz!
Pekin ördeği, Amerikan Buffalosu, İngiliz düşeşinin tazıları hikâye konusu olur!
Düne kadar Haham mukallidi Tuncay Güney kimdir ve nerededir diye düşünmediniz?
Kanada sokaklarında bir anda ‘Göçmen Tuncay’ kanallara çıkıverdi.
Konuşan Tuncay, yanan emekliler!
Haham efendiyi sorgulayan bile kelepçelendi.
Böylesi bir manzara!
Olmaz demeyin!
Her problem insanın başınadır.
5 kişi karar verir ve darbe yapar.
Parlamento basar ve radyo-Televizyon kanallarını ele geçirir.
Anayasa filan tanımaz.
Gelir başımıza 28 yıl evvel oturur.
Ne oluyor? Diyenlere kelepçe….
Alkışlayanlara ödül!
Bunlara neden darbe yaptınız, neden yasaları çiğnediniz diye soru soran olmaz?
İddianame hazırlayan Savcı mesleğinden olur ve Avukatlık bile yapamaz.
İşsiz ve aç kalması istenir.
Suç işleyen darbeciler ne yapar?
‘:Sen misin bize dava açacak.Sen kimsin..Bizim arkamız güçlü..Sen kimin hakkında iddianame hazırlıyorsun.Biz darbe yaptık.Kendimizi 15.madde ile zıhladık.’ Diye düşünürler.
Düşünmeyi bırakın, pratikte uygularlar.


Nereye bakarsanız tahammülsüzlükleri görmeniz mümkündür.
Kendilerini eleştirilmez görenler, başkalarını aile boyu eleştirme hakkını kendisinde görmektedir.
Başkalarının ayaklarına basanlar, kendilerine ters bakanlara karşı şiddetli tavır gösterirler.
Emeğin hakkı derseniz yandınız!
Hangi hakmış Rıza Efendi diyerek üstünüze yürümeye çalışırlar.
Ataya girenler ne yapsın?
Onlar da işini bilir.
İşçilerin aylık aidatları var ya?
Toplasınlar.
Oteller, dinlenme merkezleri, toplantılarda topladıkları temsilcilere özel yemek servisleri!
8-10 milyar aylık maaşlar!
Ne de olsa aracılar!
Aracılar ve tarayıcılarla ömür geçer!
Sabır etmeniz ve kanaatkâr göstergelerinizin maksimum derecede olmasına dikkat edeceksiniz.
Yoksa tansiyon artar, şeker fırlar ve kalp atışlarınız hızlanır.
Tolon amcanın ve Şener dedenin tansiyonu fırlamadı mı?
Fırladı!
Hatta tahliye oldu Şener dede!
Raporlu tahliye!
Bu tahliyelere alıştık!
300 kişilik raporlu tahliye Necdet Sezer zamanın da oluvermiş ve Tikko, Marksist çete mahkûmları tahliye edilivermişti.
Raporla!
Açlık grevine giren ve tedaviyi istemeyen uyanık Komünistler Sezer dönemi raporlu tahliye olanlardı!
Bazıları Tokat kırsalında Devletimizin asayiş güçlerine kurşun sıktılar ve leşleri yakalandı.
Tahliyeleri raporlu olan eli silahlılardı bunlar!
Bunlara da tahammül mü edelim yani?
Edemeyeceğiz!
Edenlere de mani olamayacağız!
Demokrasi varmış efendim!
Beğenmezsek ‘:Çekin buradan gidin!’ derlerse nereye gideceğiz?
Rus, Alman, Amerikalı, Fransız dostlarımız yok ki?
Eski DP Genel Başkanı ve Susurluk sanığından pasaport alamayız!
Vize işlerine bakan bazı emekliler, kimlere vize ayarlayacağını bilir.
Beyaz beygire binen Alp dağlarına koşar.

Tahammülsüzlük fırtınası her dönem esti.
Kimi Garp, kimi Şark tarafından!
Garp fırtınaları ambargoları ve AİHM kararlarıyla tesettürlüye yasakları getirdi.
Hani özgürlük kalesi dediğiniz Garp!
Başörtülü talebeye tahammül edemediniz!
Yasaklarla övünen demokrasiniz küme düştü.
Şark fırtınaları Ümraniyecilerin icraatı!
Birileri pullandırıldı ve APS yoluyla F Tipine!
Sahi, yarınlarda ne ile övüneceksiniz?
Yasaklarla mı?
Cezaevleri yapmakla mı?
Darbeler silsilesiyle mi?
Gençlere işkence yapan gardiyanlarınızla mı?
Yoksa ‘:Hey yolcu nereye?’ isimli dizi filmlerinizle mi?
Kitap yaktığınız yıllarla mı?
1944 tabutluklarında işkence yaptığınız dönemle mi?
İnanmadığımız hikâyelerle güneşe bakılmaz ki!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.