(anadoluhaber) Hükümetleri ya da Liderleri suçlama kolaycılığı

 
Hükümetleri ya da Liderleri suçlama kolaycılığı

Bazıları ille de beni de kendileri gibi bazı tarih kesitlerine mahkûm edip kesitler arasında mahkum olarak düşünmeye zorlamak ve kendileri gibi fikren köleliğe bekliden bilmeden zorlamak istiyorlar. Devrim geçirmiş ve İdeoloji üzerine kurulmuş ülkelerde tarih bile kesitlerden biri üzerine kurulur ve özel imalat her şeyi olduğundan farklı gösteren lunapark ve ya sirk aynaları gibi her şeyi nasıl göstermek istiyorsa öyle gösterecek şekilde yazılır. Bu yüzden bir hükümet dönemini kendi başına iyi yada kötü diye değerlendirebilmek çok zordur ve alınan referans noktaları da gerçek sabit noktalar değildir.

Tarih bir süreçtir. Gelişmeler o sürecin kesitleridir. Hiç bir kesit öncesinden bağımsız olmadığı gibi sonrayı şekillendirmekte de rol almamış denemez.

Süreci görmeden kesitlere baktığınızda görüntü doğru bir anlam taşımaz. Bu kesitlere anlam ancak bütünlük içinde yerine yerleştirilerek verilebilir.

Türkler, İngilizlerle müttefiklerinin, Yunanlılara desteği daha önce planladıkları şekilde çekmesi sonucu Yunan savaşını kazanmıştır. Ordulara il hedef Akdeniz olarak gösterilmiş ama orduların Yunanın peşini bırakmayıp egeye doğru ilerlemesi Yunanlıların geri çekilme harekâtında bazı problemlere sebep olmuş ve düzenli çekilemedikleri için ağır kayıplar vermeleri sonucunu doğurmuştur.

Sonradan Yunanistan da Anadolu ya çıkan Yunan birliklerinin çıkarılmasında rol alan üst dereceli komutanları Yunanistan da yargılanmışlardır. Sonrada İngilizlerin taktik oyunları ile askerimizi Türklere kestirdiniz diyerek idama mahkûm edilip idam edilmişlerdir. Kazanılan İstiklal savaşı değil. Yunan savaşıdır. Çünkü başkent İstanbul ve daha pek çok yer (Misakımilli) ülkenin %90 dan fazlası hala işgal altındadır.

Sonra pazarlıklar başlamış ve İngilizler kendilerinden bir tek kişiyi bile öldürmediğimiz halde geldikleri gibi gitmiş devletin ve Türk aleminin de İslam aleminin de başını da kesip giderlerken gemileri ile yanlarında götürmüşlerdir.

Bunun anlamı iki buçuk milyon civarında askerimizin bulundukları yerlerde başsız ve başıbozuk savaş kabiliyetini de kaybetmiş olarak kalıp yeni kurulan Türkiye tarafından da istenmedikleri için imha edilmek üzere düşmana terk edilmesidir.

Yani İngiliz ve müttefikleri tam anlamı ile bir zafer kazanmış. Dışarıdaki ordularımızın personelini de bazılarının ailelerini de bulundukları yerlerde imha edip dağıtmışlardır. Türkiye de bunları geri almaya asla talip olmamıştır. Çünkü o askerlerin gelmesi halinde Türkiye de İngilizlerin Türkleri, Türk den başka bir şeye dönüştürme harekatı olan Ankara ya dayattığı devrimlerin yapılmasına o askerlerin izin vermeyeceği de bilinmektedir.

Atatürk'ün kazandığı saygınlık İngilizlerin geri çekilirken kurdukları mekanizma ve yerli artçıları olan sözde Müslüman olduklarından azınlık sayılmayan birliklerinden bizleri yönetmek için başımızda ve devlet kadrolarında kurduğu düzeneğin adamları artık bizleri İngilizlerin istedikleri yönde dönüştürmeye değiştirmeye başlamışlardır.

Bunu adını şimdi hatırlayamadığım bir İngiliz devlet adamı sorulan ya Türkler yeniden toplanırlarsa sorusuna. Biz onları hadım ettik artık onlardan Türk türemez diye cevaplamıştır. Bu travestinin şeyinin yerinde olması nasıl onu artık normal erkek yapmazsa bizim durumumuzda öyle olacak sanına kapılmışlardır.

On milyon civarı çoğu hasta sakat dul ve yetimlerden oluşan milletimiz içinde devleti yönetebilecek pek az sayıdaki yerli elit insan ise devlete sokulmamak için şapka kanununa muhalefet gibi ipe sapa gelmez İngiliz çok değişik oyunlar ile ya idam edilmiş ya da işsiz kalıp aç ve sefil duruma düşürülmüştür. Bu oyunlar Başörtüsü üzerinden hala sürdürülmektedir. Çünkü halkımızın nerede ise tümünün en az bir başörtülü yakını vardır ve bu onun devlet de yükselmesini engellemek için kurulmuş taktik bir düzenektir.

Bunları yapanların ruh halini ise en iyi şekilde Irak da görebilirsiniz. W.Bush'a ayakkabı atan gazeteciyi kaburgalarını kıracak kadar dövenler de ıraklıdır.

Şapka giymeyeni asanlarda, başörtülü akraba yüzünden insanların hayatını karartanlarda sözüm ona Türk dür. Ama Iraklı gazetecinin kemiklerini kıranlar Nasıl farkında bile olmadan, onların başlarındakiler ise nasıl bilinçli olarak o kemikleri ABD ve İngilizler hesabına kırdılarsa. Şapka giymeyenleri idam edenlerde, Türk halkının % 80 ini başörtüsü bahanesi ile parya durumuna düşürenlerde, aynı beyin programı sonucu içine düşürüldükleri haleti ruhiyenin kurbanlarıdır. İngilizler ve müttefikleri arasında o sıralarda ortada pek görünmeyen Amerikalılarında adamlarıdır.

(İzmir işgalinde konağa çekilen bayraklar arasında ABD bayrağı da vardır. Resimlerini görmüştüm)

Bunlar savaşı kayıp ettiğimiz için kabul etmek zorunda kaldığımız ağır şartların sadece bir kısmıdır. Gizli anlaşmalar ile madenlerimizi işletmemiz petrol çıkarmamız. icat ve keşifler yapmamıza kadar pek çok gizli yasaklar da geri bırakılmamızdaki asıl amillerdir. Bu bilgileri ele geçirmek hiç de kolay değildir. Ancak basiret ile tamamlayabilirseniz bir puzle oyunu içinde parçaları yerlerine yerleştirerek ulaşabilirsiniz.

Atatürk sanıldığı gibi devleti tek başına elinde tutan çok da kuvvetli bir lider değildir.

Herkesin hatta kendisinin bile bunun aksini düşünmesi bu durumu değiştirmez. Osmanlıyı yıkan askerlerimizi cephelerde düşmanlarımıza satan dahili bedhahlar, dönmemiş dönme Yahudi, mason ve işbirlikçileri ile para veya çıkara dayalı olarak onlara hizmet eden yerli haramzadeler de,  kabiliyetsizliklerine bakılmaksızın  önemli görevlere getirilmişlerdir. İstihbarat teşkilatımız İngilizler tarafından etkilenenlerce nerede ise yeniden kurulmuş ve Türkiye bağımsızlığını kazandı yalanı ile oyalanmıştır.

Ama yinede Atatürk bunu geçiş dönemi olarak ele almış ve toparlanıp hesap defterini yeniden açmayı düşünmüştür. Bu tüm Türk siyasi liderlerinin son padişahlardan başlayıp bugün dahi devam eden siyasi liderlerimizin ortak yanılgılarıdır.

Düşman zekidir. Oyun kurucudur. Bizim başımıza öreceği çorapları satrancın son hamlesine kadar hesap eden bir usta oyuncu olarak kurduğu oyunu geniş uzman kadrolarla hazırlamadan uygulamaya koymaz. Oyunun ilk hamlesi hedefi istikrarsızlaştırmaktır. Önce istikrarı bozar sonrada kurtarıcı rolü yüklediği kişiyi ya da kişileri öne çıkarır. Bizlerde o kişi ya da kadroyu daha önceden buna psikolojik olarak hazırlanmış ve yönlendirilmiş olduğumuz için bazı kuşkularımıza rağmen kurtarıcı olarak tutmak zorunda kalırız. Bu hep böyle olur.

Önce hedef ülkede ne yapmak istediğini tespit eder. Sonra o hedefteki nihai hedefi baz olarak alır ve hedefin hoşuna gidecek başlangıç oyunları için figüranlarını duruma göre kendisinin oyunlarının habersiz kahramanlar meşhurlar generaller ya da hedef kitlenin tutacağı dürüst ve saygın kişiler arasından seçer. Seçilen kişi ya da grubun yolunu açar. Grup kullanacaksa aralarına kendi adamlarını da yerleştirir.                              Şimdi son durumlara bir bakalım. Bir TC. Devleti kurulmuştur. Nüfusu avam geri kalmış hasta sakat kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Yorgun yılgın dünyadan habersiz ve köylüdür. Elitler arasındaki milli kaynaklardan olan ve milli değerler için can vermeye hazır olanların canları Şapka kanunu gibi gerekçelerle onlar vermeden ellerinden alınıp diğerleri de sindirilmiştir. Sanılmıştır ki askerin çocuğu asker doktorun çocuğu doktor ve bürokratın çocuğu bürokrat olacak ve hak da halk olarak kalacaktır. Ama öyle olmamış ve ülke kısa sürede şehit çocuk ve torunlarının hızlı üreyişi ile 70 milyon genç dinamik sağlıklı, akıllı ve gelişen teknolojiyi en iyi kullanan insanlar topluluğuna dönüşmüş ayrıca da 100 - 110 milyona kadar varacak bir nüfus potansiyeline kavuşmuştur. İşte bu durum Müttefik görünümlü yada içimizdeki bazılarının gerçek müttefikleri olan düşmanı harekete geçirmiş ve ülkemizde art arda bazı operasyonlar yapılmıştır. Bu operasyonlarda ihtilaller başat rol oynamıştır.

İhtilaller için ise gerekçe olmadığından gerekçe üretmek amaçlı çeşitli iç çatışmalar çıkartılmış ve sonunda sözde kurtarıcılar gelip yeniden kendi ordumuzdaki kadroları kullanarak yeniden düşmanın işgaline uygun şekilde devlet yapısını dizayn etmişlerdir. Bunlardan Kürt sorununu savaşa dönüştürmede  1980 ve halkın devlet ile arsını tam anlamı ile açmak da da 28 şubat kullanılmıştır. 27 mayıs 60 ı saymıyorum çünkü o hareket asıl bu süreçlerdeki kullanılmaya müsait askeri kadroların orduda Nato Gladiosunun nüvesini kuran çok ayrı bir oyundur. Bu konuda ciltlerce kitaplar yazılabilir. Son dönemdeki sıralamaya bir bakalım. 28 şubat süreci başlatılıyor ve milletin vazgeçmesi imkansız olduğu bilinen değerlerine karşı  İsrail hesabına Türk milletinin üzerine Nato tankları Türk askerleri tarafından sürülüyor. Türkleri devletten uzak tutmak da kullanılan başörtüsü yasağı sıkılaştırılıyor. Bu yasak konusunda Anayasa mahkemesi başkanı A.N.Sezer yasağı kınar mahiyet de bir konuşma ile CB. adaylığı için bilgimiz dışında hazırlanmış oluyor. Sonra bu konuşma ile kurulan tuzağa refah partisi bile düşüp, MHP de aday çıkarmayıp kendi partisinden çıkan adayı da dövüp bir odaya kapatarak destek veriyor. Sezer seçiliyor.  Hiç kimse nedir kimdir kökeni nedir dini nedir diye merak etmeye bile imkân bulamıyor. Bir resepsiyonda gazetecilerin önünde, GKB Özkök paşadan tutun yabancı heyetlerin de huzurunda bulunduğu Çankaya da  dış işleri bakanına kadar herkesi aşağılıyor azarlıyor. Meclis konuşmaları dahil kimseye selam vermiyor ama İsrail parlamentosundaki konuşmasına İbranice Şalom diye söze başlıyor. 

Başbakana kitapçık atıp ekonomimiz üzerinde başlatılacak ABD ve Siyonist amaçlı  operasyonlar için düğmeye basıp ilk ekonomik çöküntü silsilesinin birinci hamlesini başlatıyor. Siyonistlerin gönderdiği ikinci dünya savaşında Almanya'nın Ankara büyükelçisi Von Papen'in sekreteri olan Alman Yahudi'si Bir hanımın oğlu olan ve eşi de Cia da önemli makamlarda bulunmuş Kongre Kütüphanesi gizli arşivlerinde görevli bir hanım olan Kemal Dervişi Hiç itiraz etmeden Bakanlar Kurulu içine Başbakandan Ecevit den daha yetkili bir bakan olarak atamaktan da çekinmiyor.

Bu bilgiler Eski Baş avcılardan Vural Savaş Beyin bir TV açık oturumundaki sözlerinden alınmıştır.

Uluslar arası bir siyaset ve ekonomi operatörü olan Kemal dervişin siyasetteki operasyonlarını bu işten anlayanlar gayet iyi biliyorlar Ecevit'in içine düşürüldüğü halini birlikte gördük. Ama ekonomi açısından ülkemize ne biçim bir operasyonlar yaptığını hala anlamış değiliz.

Sadece bu günkü hükümetin onun operasyonlarının devamına mahkum olarak yada gönüllü uygulamaya devam ettiğini bilebiliyoruz.

Bundan sonrasını anlatmam çok uzun sürer. Ama bilelim ki yasaklar bir ülkeyi bölüp yönetme yöntemidir. Yasağa karşı çıkanların çıkışı dünyanın her yerinde doğal bir sonuçtur.  Asıl kullanılanlar ne yaptıklarını bilmeden yasakları savunan cahil yığınlardır. Bunların içinde üst mevkilere gelmiş kişilerin yazar çize ve bazı aydın denilen kişilerin bulunmasının sadece iki izahı vardır.

Birincisi onlar zaten bu işten çıkarı olanlar

İkincisi ise kendi yaşam tarzının tehdit altında olduğuna inandırılıp kavgaya yasak savunucu olarak dahil edilip kullanılanlar. Bu kullanılanlara en iyi örnek Çanakkale savaşında görülmüştür.

İngilizler tarafından kandırılan ve o zamanlar Hindistan'ın parçası olan Pakistan ve Bengaldeş Müslümanlarından devşirilen Müslüman askerler Türkler gâvur oldu diyerek Çanakkale çıkarmasında kullanılmak istenmiş fakat Çanakkale ye geldiklerinde ezan seslerini duyunca Müslümanlara karşı savaşmayacaklarını söyleyince de gemiler ile geri götürülürken gemileri batırılıp yok edilmiş Hindistan Müslümanlarıdır.

Bu günkü yasak savunucusu bazı vatandaşlarımızdan tutun önceki ihtilallerde kullanılıp sonradan işi fark edenlerin bir kuytuda işlerinin bitirlmesine kadar bu oyunlar böyle sürüp gitmektedir.

Bu yüzden uzun süreçler içinde bu günün hükümetini değerlendirmek sürecin dışında tutarak yapılamaz. Herkes gibi her hükümet de içine girdiği girdap ve akıntıların içinde olduğundan yada amacından farklı görünür. Bizim durumuza düşürülen ülkelerde ise sürekli sahnede kim varsa o suçlanır ve taşlanır.

Bereket ki halkımız artık provokasyonlara karşı uyandı. Yoksa 19 camiyi yakanlar kimler ise çoktan hedeflerine ulaşıp artık gına gelen Kürt Türk kavgası bir anda Alevi Sünni savaşına dönüştürülürdü. Halkımız oyunu görünce ve tutmayınca Garih cinayetini 13 yaşındaki bir gariban fakir çocuğuna yıkmak istedikleri gibi bunlarda işi bir deliye yıkmakla kurtulmaya çalışıyorlar. Buna inanların mı yoksa o yakalananın mı deli olduğunu başka bir zaman tartışırız.

Kenan Evrenin Şu sözü ile yazıya noktayı koyuyorum.

Bu ülkede tüm devlet adamlarımızı iğneli kuyuya attılar.

Atatürk'ü de attılar, İnönü yü de diğer devlet başkanlarını da attılar Zavallı Cemal Gürsel kahrından felç oldu. Bizi de aynı iğneli fıçıya attılar. Ama biz bunu biliyorduk ve gerekli tedbiri aldık demişti.

A.D.Şimşek

 
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
        Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."

            *Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım  grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.