İşte IMF'nin "krizden çıkış" için Türkiye'den istedikleri:
* 2009 büyümen sıfır olacak. Bütçe harcamalarında 8 ilâ 10 milyar dolar kısıntıya gideceksin.
* Gıda, ilâç, tekstil ürünlerinde KDV'yi yüzde 18'e çıkartacaksın.
* Maaşlarında artışa sebep olacak personel reformundan vazgeçeceksin.
* Sağlık harcamalarında kesintiye gideceksin.
Bütün bunları yaptığında ben de IMF olarak ey Türkiye sana 19 ilâ 25 milyar dolar "faizli borç" vereceğim.. IMF'nin son 50 yıl içerisinde 19'uncu kez dayattığı ve hükümetin, "Krizden kurtulacağım" diye kabul ettiği bu şartlar kelimenin tam anlamıyla "Türkiye'nin batırılması" ve "Türk halkının sefalete mahkûm edilmesi"dir.
Niçin böyle söylüyoruz?
Çünkü IMF Türk halkının eli para, kursağı yiyecek, hastası ilâç bulamasın istiyor. IMF şu günlerde gemi korsanlığı ile şöhret bulan Somali'de de benzer bir program uygulamıştı. Somali kendine yeterli bir ülkeydi. IMF girdi, Amerikan müdahalesi bekler hale geldi.
IMF vasıtasıyla ABD Somali'ye girecek.. Afrika petrollerine el koyacak. IMF Raunda'da, Brezilya'da, Peru, Bolivya ve Rusya'da yıkımlara sebep oldu. Ve IMF Yugoslavya'da kanın gövdeyi götürmesi sonuçlarını doğurdu.
IMF nereye girdiyse önce o ülkenin yer altı ve yerüstü servetleri yabancıların eline geçti, halk fakirleşti ve bir müddet sonra oraya Batılı güçlerin askerleri ayak bastı. Nitekim 2004 yılı Nobel Ekonomi Ödülünü alan ABD'li profesör Edwvard Prscott, "IMF ve Dünya Bankası dünya ekonomisine faydadan çok zarar veriyor" diyor ve ekliyor:"IMF ve Dünya Bankası hükümetlerin dış politikalarını uygulamalarını sağlayan araçlar olarak faaliyet gösteriyor. Bu kurumların kriz halindeki ülkelere borç para vermesi, bir kokain bağımlısına uyuşturucu vermesinden farksızdır!"
Gerçek bu olduğu için Sayın Haydar Baş, "IMF güdümündeki bir politika ile krizden çıkış imkânsızdır" diye bas bas bağırıyor ve bunun sebeplerini bir bir açıklıyor amma kulak veren hani?
Mutabakata varıldığında IMF Türkiye'ye 25 milyar dolar borç verdi, diyelim. Türkiye bu parayı ne yapacak?
IMF'nin direktifleri doğrultusunda fabrika sahiplerine verilecek. Yani çarçur edilecek ve Türkiye 25 milyar dolar borçlandığı ile kalacak.
Fabrika sahibine vermek parayı çarçur etmek midir? Evet, öyledir. Diyelim ki stoklarında 150 bin ürün bulunan bir fabrika sahibine sen 10 milyar dolar verdin.
O kişi parası olmayan Türk halkına bu ürünleri nasıl satacak? Avrupa'ya satması da mümkün değil. AB'nin en büyük gelir kaynağı Amerika'ya yaptığı ihracat. Amerika da ekonomik krizde. AB başta Türkiye olmak üzere bütün ülkelerden yaptığı ithalatta kısıntıya gidiyor.
Nitekim Türkiye'nin kasım ayı ihracatı tam yüzde 23 oranında düşmüş durumda.
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş, para tepelerde çarçur edilmesin, tabana yayılsın. Herkese 500'er lira vatandaşlık maaşı bağlansın, diyor.
O zaman ne olur? Cebinde parası olan halk bir talep patlaması oluşturur, fabrikaların, imalathanelerin çarkları dönmeye başlar. Devlet de ekonomideki bu canlılıktan tahmin edilenin üzerinde vergi toplar ve bu vergilerle ülkenin âtıl kaynaklarını harekete geçirir.
Sayın Baş böyle söylüyor ve matematik olarak da verilen her 500 YTL vatandaşlık maaşının ve diğer sosyal yardımların bir yılda devlete dört-beş katı vergi olarak nasıl geri döneceğini bütün dünyaya ispatlamış bulunuyor. Bu sese niye kulak verilmiyor?
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.