DOSTÇA

DOSTÇA

İslâm, sünnet ile yaşanır!
 
Yaşar Değirmenci    

 

   Dinliyorum, üzülüyorum, seyrediyorum kahroluyorum. Titri, makamı-mevkisi olan, ilâhiyatçılar döktürüyorlar yine. Bu malum zevattan gına geldi, bıktı insanlarımız. Bakıyorum "Kur'an İslâm'ı","Türk İslam'ı" "Ilımlı İslam" vs. gibi kafa karıştıran, kavram kargaşasına sebebiyet veren konuşmalar, değerlendirmeler yapılıyor. Genelde akademisyenler, ilahiyatçılar arzı endam ediyor. Niyete-usule-maksada aldırdıkları yok. Konuşmaların nelere, kimlere nasıl tesir ettiklerini düşündükleri yok! Zâten ilmî dindarlıktan ziyâde örfî, yahut hissî dindarlık var. Özünden kaynağından öğrenmekten mahrum bırakılmış bir halk var.

   Ne istiyorsun, kime hizmet ediyorsun? Paraysa para, şöhretse şöhret. Doymadınız mı, daha ne istiyorsunuz? Ramazanda böyle, Kurbanda böyle, zekat-fıtra-öşür meselesinde böyle. Kandilde böyle. Yılbaşında böyle. Âdeta "İslâm pozitivizmi" ihdas edecekler. Maneviyatı inkar, ruhaniyeti inkar, tasavvufu inkar, zühd ve takvayı inkar bu böyle nereye kadar gidecek? İbâdetleri dahi mekanikleştirdiler. Ağlamayı, üzülmeyi, sevmeyi-sevilmeyi dahi unutturdular. Hadis nakledersin hadis tartışılır. Bir Allah dostundan bahsedersin, dudak büker. Bir kıssa anlatırsın "İsrâailiyat" damgası vurulur. İslam büyüklerinden bahsedersin kaale alınmaz.

   Sahi siz kimsiniz? Kendinizi ne zannediyorsunuz? Ölçü koyan mı, Ölçüye uyan mısınız? "Kul" musunuz, yoksa "kulluk" sizi tatmin etmiyor mu? Rabbine kul olmayanların, nelere kul oldukları (hep atıfta bulunduğunuz) Mukaddes kitabımızda açık, sarih bir şekilde belirtilmiyor mu? İlmihali basite alırsınız, edille-i şeriyye, ef'âli mükellefin bunlar sizin indinizde basit. O âlimlerimiz, müçtehitlerimiz fakihlerimiz boşuna dirsek çürütmüşler.

   İmanın şartları vardır. İnkişafının hikmetli icapları vardır. Ancak, "aklen izah edilemeyen bazı özel hallerin izharını görmek" gibi bir mukabil şart yoktur. Kaldı ki niceleri mucizelere ve kerametlere rağmen iman etmemiş, niceleri de "mucize ve keramet" görme ihtiyacını hiç hissetmeden iman etmişlerdir.

İslâm'ın bu konulardaki açıklaması, tam bir mükemmeliyet (tamamlanmışlık) ifade eder. "Kur'an-ı Kerim'in mucize oluşu" da bu demektir.

   Başka şeyler arayan, her şeyi akla vuran, öğrendikleri, bildikleriyle amel etmeyen, tatminsizlik içindeki kişiler; İslâm'ın bu yönünü hiç anlamamışlar demektir. "Riyâzî katiyyet" mantığıyla tecelli bekleyerek, imanı izah mümkün değildir. Perde kalkar, iradende mecal kalmaz, teslim olursun. Bu "iman etmek" değildir ki. O perde ölüm ile de kalkacak, iman etmeyenlerin hepsi nâdim olacak. Öylesine bir katiyet talebinde bulunmak, aklın ve iradenin meflüç hale gelmesini istemek demektir.

   İnanacaksın, istikamet üzere olacaksın, tefekkür edeceksin, tekâmül yolunda yürüyüp, iki cihanda mutlu olma gayesine göre yaşayacaksın. Değer ölçüleri ve hükümleri bildirilmiş. İslâm budur, hayat bunun içindir. Ama sen öyle bir keşifte bulunmak istiyorsun ki; imtihanlar, irâdeler kalksın!... Buna gücün yetmez, ayrı mesele. Öylesi uygun olsaydı, "Kadiri Mutlak" öyle buyururdu, öyle yaratırdı. Bu imtihanları kaldırmak isterken, kendi imtihanını kaybettiğinin farkında değilsin. İşte insan, işte İslâm, işte Kur'an. Düşünsene! Bazı şeylerin bildirilmemesi nimettir. Kıyametin vaktinden sana ne… Bazı şeyler bildirilse ve gösterilse; bırak yaşamayı adım atacak mecal bulamazsın. Peygamber, hem tebliğ eder, hem nasıl yaşanacağını öğretir. İnsanın fıtratında "yaşanış örneğini görme" ihtiyacı var. "Peygamberlik" hakikatini kavrayamadığın için "İslâm-hayat" bütünlüğünü de kavrayamayacaksın.

   Hayatta "abes" yok; her şeyin izahı var. Mucizenin de, kerametin de istidracın da var. Biz, aklımız ermediği için, aklımızın gücü sınırlı olduğu için, bazı izahları yapamayız. Sünnetullahın (âdetullahın) yaşayıp tekamül etmemize gerekli olan mânâlarını (hikmetlerini) kavrayabilmek için, sünnet-i Rasulullah'ı bilmek ihtiyacındayız. Bunu reddetmek "akılcılık" adına akılsızlık etmektir. Müşahhasla uğraşırken hayatın "müşahhas gerçeği"nden kopmak demektir.

   Kur'an-ı Kerim'in istediği gibi bir hayat nasıl yaşanır? Nasıl ibâdet edilir, nasıl namaz kılınır, nasıl oruç tutulur, nasıl zekât verilir? Nasıl abdest alınır? Tebliğ olunan hükümler, hayatımızın çeşitli ilgi alanlarında nasıl uygulanır? Nasıl mücadele edilir? Aile hayatımız nasıl olmalıdır? İnsanlara nasıl müdahale etmeliyiz? Merhamet, sevgi dürüstlük, vefa, müsamaha, şefkat, feragat, fedakarlık gibi faziletleri dengeli bir biçimde nasıl yaşayabiliriz? Bu sorular saymakla bitmez.

   Şöyle tasavvur ediniz; Peygamberimiz yok, 23 yıl ve sonrası yok, ashap yok, içtihat yok, ulema yok, hâsılı "mânevî mâzi" yok. Sâdece kitap var. Âdetullah'a uymaz. Sünneti, hadisi reddedenlerin varmak istediği nokta bu.  İlâhi hakikatler, "nümune-i imtisal" olmadan yaşanabilir mi? Yaşanma derinliği ile anlaşılabilir mi? Namaz kılındığını görmemişiz, nasıl kılınacağı hakkında bilgi yok.  Hıristiyanların, Musevîlerin din adamlarına mı sorardık, ne yapardık? Aynı belirsizlik, oruçta, zekâtta her ibâdette bahis konusu olacaktı.

   İmanın esaslarını nasıl anlayabilirdik? Kader nedir, tevekkül nedir, tedbir nedir, sorumluluk nedir? Nasıl bilecektik? Böyle bir dinî hayat teessüsü olabilir miydi? Sünneti, hadisi, ashabı, ulemayı bütün "ilmî izah" eserlerini yok sayan kafanın varmak istediği nokta bundan pek farklı değildir. "Peygamber, Kur'an-ı tebliğ etti, gitti. Tebliğ ederken yaşadığı hayatın önemi yok, söylediği sözlerin önemi yok. Onlara dayanarak yazılanların önemi yok." İddiası, çok büyük bir vahamettir, fecaattir.
 
   Not: Yazının devamı var, mektup uzun olmasın diye ilk bölümünü yayınlıyoruz. Birkaç gün sonra kalan kısmını yayınlayacağız.
 

      İstanbul Bakırköy Milli Eğitim Şube Müdürü, Eğitimci-Yazar, Genç Gönülerleri Mail Grubumuzun onursal üyesi, biricik abimiz, Yaşar Değirmenci geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı tam üç aydır istirahat edip yerinden kalkamamasına rağmen kardeşlerini unutmayıp aşağıdaki yazıyı, Genç Gönülerleri Mail Grubu'muz için özel olarak kaleme almıştır.

     Bu pazar (18-01-2009) sabah namazında Sultanahmet Camiinde düzenlenen "Kunutlu Sabah Namazı" ve "Kudüs İçin Dua" ve  programa katılıp, dua etmeye gitmek istediğinden kendisine refakat eden Hilal TV. İdari İşler Müdürü, onursal üyemiz AbdulKadir Admış kardeşimiz ile buluştu ve Genç Gönülerleri için kaleme aldığı bu mükemmel yazısını bana ulaştırmak üzere ona rica ediyor. AbdulKadir Kardeşimize de ayrıca teşekkür ediyoruz...

  

http://groups.google.com/group/gonulerleri

 

   Genç Gönülerleri Mail Grubu adına Yaşar Değirmenci ağabeyimizi 24 Ocak Cumartesi günü 10-15 kardeş ile, evinde ziyaret edip "geçmiş olsun" dileklerimizi ileteceğiz. İstanbul'da olup katılmak isteyen kardeşler benle iletişim kursunlar...
   Murat Şendoğdu

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mektubu, GENÇ GÖNÜLERLERİ Mail Grubumuz'da olduğunuz için aldınız. Site yönetimi ile tanışmak için,  abdulmevla1@hotmail.com  mail adresini MSN nize ekleyebilir, her konuda fikirlerinizi, bilgilerinizi paylaşabilir yahut mail almak istemezseniz irtibat kurabilirsiniz...

-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.