Hizmet için toplanan paralar nasıl harcanıyor?

Bu ülkede her yıl İslâmî hizmet ve faaliyetler için on milyarlarca dolar tutarında para toplanıyor. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Yakıcı soru şudur: Bu paralar iyi bir plan ve program ile yerli yerinde gerçek hizmetler için harcanıyor mu?

Bendeniz bu soruya evet cevabını veremiyorum.

Ne gibi hizmetler yapılmalıdır?

1. İman hizmetleri.

2. Tashih-i itikad hizmetleri.

3. Namazın ikamesi ve edası ve diğer ibadetlerle ilgili hizmetler.

4. İcazetli ve gerçek din alimleri, din hizmetkarları, mürşidler, rehberler yetişmesi ile ilgili hizmetler.

5. İlim, irfan, hikmet, sanat, kültür ile ilgili hizmetler.

6. Müslümanların, ülkenin en medenî kesimi olması yolundaki medenîleştirme hizmetleri.

7. Müslümanları birleştirme, fitnelerin ve tefrikaların ortadan kaldırılması hizmetleri.

8. Şeriat ve Ümmet şuuru hizmetleri.

9. Müslümanların başına bir İmam-ı Kebir gelmesi için yapılacak hizmetler.

10. Yukarıda sayılan hizmetlerin gerçekleşmesi için varlığı zarurî olan kurumların kurulmasıyla ilgili hizmetler.

11. İslâmî, Tevhidî eğitim ile ilgili hizmetler.

12. Çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün, çok erdemli kaliteli Müslümanlar yetişmesi için gerekli hizmetler.

Soruyorum şimdi: Bu hizmetlerin hepsi, yapılması gerektiği gibi ve kadar yapılıyor mu?..

Türkiye Müslümanlarının üniter bir teşkilatı yoktur.

Hiyerarşi yoktur.

Ümmet onlarca büyük, yüzlerce orta, binlerce ve binlerce küçük cemaate, hizbe, fırkaya ayrılmıştır, birlik yoktur.

Bir yanda hizmetler vardır, öbür yanda dehşetli, korkunç, rezil bir din sömürüsü.

Cemaatçilik, hizipçilik asabiyeti almış yürümüştür.

Ehl-i Sünnete, tevhid inancına, İslâm'ın tek hak din olduğu kesin nassına aykırı fikirler yayılmaktadır.

Birilerinin, uluslararası Siyonizmle, Haçlılarla, İslâm düşmanları ile işbirliği yaptığına dair vahim rivayetler vardır.

Müslüman fakirlerin ve miskinlerin hakkı olan zekatlar toplanıyor, birtakım hiziplerin kasasına giriyor. Bu paralar İslâm dininin, Kur'ân'ın, Sünnet'in, fıkhın, şeriatın, İslâm ahlâkının, hikmetin ışığında doğru dürüst harcanıyor mu?

Bu paralarla gerçekten i'lâ-i kelimetullah yapılıyor mu?

Bu paralar Peygamberin, Ashabının, Tâbiîn, Selef-i Sâlihîn, Ehl-i Beyt'in, her devirde gelip geçmiş İslâm büyüklerinin; İmamı Gazalî'lerin, Abdülkadir Geylanî'lerin, Ahmed er-Rufaî'lerin, İmamı Rabbanî'lerin, Şeyh Şamil'lerin, Emîr Abdülkadir'lerin ve diğer İslâm büyüklerinin metotlarına ve ahlâklarına uygun olarak yerli yerinde sarf ediliyor mu?

Türkiye'de İmanî, İslâmî, Kur'ânî, şer'î, tasavvufî hizmetler ihlasla yapılıyor mu?

Şu bazı cemaatlere bakınız: Akılları fikirleri cemaat, cemaatin başındaki zat... Var mı yok mu cemaat. Canım cemaat, ciğerim cemaat, hayatım cemaat... Yahu İslâm ve Ümmet sizin cemaatinizden mi ibarettir?

Cemaatlerin hayırlı ve meşru hizmetlerine elbette karşı değilim. Lakin şu anda yapılan bütün hizmetler hayırlı mıdır, meşru mudur, gerekli midir?

Ümmet bünyesi içinde mezhep olabilir, tarikat olabilir, cemaat olabilir ama asla mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik yapılmamalıdır.

Müslümanların zekatlarının İslâm'a, Kur'ân'a, Sünnet'e, fıkha, şeriata, cumhur-i ulemanın yoluna aykırı olarak toplanması büyük bir zulümdür, büyük bir sosyal adaletsizliktir.

Birtakım cemaat başlarının erbab haline getirilmesi İslâm'a aykırıdır.

İslâm'da Peygamberlerden başka mâsum yoktur.

Hiçbir cemaatin ve hizbin, "öteki" Müslümanları yok saymaya, onları dışlamaya hakkı yoktur.

Müslümanlar birbirlerini ilmin, fıkhın, şeriatın, ahlâk-ı İslâmiyenin kuralları ışığında denetlemelidir. Bu denetleme emr-i mâruf ve nehy-i münker farzının ayrılmaz bir parçasıdır.

İman için, İslâm için, Kur'ân için, mukaddesat için halktan para toplayıp da bunları Kur'ân'ın, Sünnetin, Hikmet-i İslâmiyenin gösterdiği şekilde yerli yerinde harcamamak büyük zulümdür, büyük ihanettir.

Kendisinde benlik olan, şöhretten ve övgüden hoşlanan, doğru tenkitlerden nefret eden kimseler Müslümanlara baş olamaz. Böyleleri baş olursa büyük felaketler olur.

İslâmî hizmetler planlı programlı, hasbeten lillah, muhlisen lillah, doğru dürüst yapılsa bu memleket, bu millet, bu devlet kısa zamanda kurtulur.

Eyvah Hukuk Elden Gidiyor!

Feryat ediyorlar... "Durum çok vahimdir, Türkiye bir polis devleti haline geliyor..." diye bağırıyorlar.

İstanbul civarında, eski belediye başkanlarından birinin vakfına ait bir arazide kazı yapılmış ve toprağın altından dehşetli silahlar çıkmış... Eyvah eyvah!.. Ülke bir polis devleti oluyor. Durup dururken yeri kazıp da gizlenmiş silahları ortaya çıkartmanın zamanı mı şimdi. Silahlar da uyur, uyusun dursunlar.

Güneydoğu'da kuyulardan insan kemikleri çıkmış. Kuyulardan insan kemiği çıkarılması bir hukuk ihlalidir. Bırakın o kemikler huzur içinde ebedî uykularını uyusun.

Vatandaşın biri itiraf ediyor: Kuyulardan fazla birşey çıkmaz, çünkü biz, yargısız infazla yahut işkence edilerek öldürülmüş kimselerin cesetlerini kalorifer kazanlarında yaktık, kül duman ettik. Bu konuları kurcalamak insan haklarına aykırı olur. Kül olmuş, duman olmuş, bitmiş gitmiş, bırakın kurcalamayın artık. Siz bu konuları gündeme getirerek Atatürk düşmanlığı yapıyorsunuz.

Yurdun çeşitli yerlerinde bir yığın gizli silah ve cephane bulundu ama onlar hâlâ bunlar boştur, bunlar fostur, bunları bulmak hukuka aykırıdır, bu konuyu gündeme getirmek zulümdür diye bağırıyorlar.

Onlara göre zavallı hasta yaşlı profesör kadına zulmediliyormuş. Sanki ne yapmış kadıncağız?.. Darbe çalışmalarına katıldıysa kendi çıkarı ve keyfi için yapmadı ya... Vatan için yaptı, Cumhuriyet için yaptı, Atatürk devrimleri için yaptı.

Adam bundan otuz sene önce sıradan bir profesörmüş, malı mülkü yokmuş. Kısa zamanda Karun kadar zengin olmuş, milyarlara hükmetmeğe başlamış. Onun bu serveti hakkında konuşmak, özel hayata karışmaktır, insan haklarına ve demokrasiye aykırıdır.

Adam telefonla şu emri vermiş: "Halkın seçtiği iktidar aleyhinde her p.ştluğu yapın!.." Bu telefon konuşmasını kayda almak ve takibat yapmak hukuka da aykırıdır, demokrasiye de, Kemalizme de.

Hukukçu geçinen şu adamlara bakınız. Darbe teşebbüsüne girişmek demokrasiye aykırı... Bu maksatla silah ve cephane depolayanları mahkemeye vermek hukuka aykırı... Yargısız infaz yapanları suçlamak hukuka aykırı... İşkence ile öldürülen veya enselerine birer kurşun sıkılarak yok edilen vatandaşların haklarını aramak hukuka aykırı...

Atatürk Atatürk diyorlar. Onun zamanında bu gibi teşebbüslere girişenleri ne yaparlardı? İstiklal Mahkemeleri kararıyla asarlardı. Erzurum'da şapka devrimini tenkit eden Şalcı Bacı'yı astıkları gibi...

Millî Şef İsmet Paşa zamanında gık diyenin anasını ağlattılar.

Ergenekon dosyaları, Ergenekon delilleri, Ergenekon sanıkları, gizli silah ve cephanelerin ortaya çıkması, dehşet verici günlükler, telefon konuşmaları, bilgisayar kayıtları... Bunlar hep boşmuş, hep fosmuş, ülke bir polis rejimine gidiyormuş, hukuk ayaklar altına alınıyormuş, yaşlı kadına rahatsızlık veriliyormuş...

Beyler, hanımlar!.. Siz deli misiniz, aklınızı mı yediniz?

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.