T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) M G K // Habip Hamza Erdem




 

From: habiperdem@live.fr

MGK

            Muhterem Gülen Kurulu'muz da toplandı sonunda.

            Bașında Gül, sağında Erdoğan solunda Bașbuğ hazretleri.

            Karșıda Bülent Ersoy (Arınç diyecektim), yanında Ali Dibo. Biraz komutan, biraz da bakan-makan.

            Açılıș konușmasından sonra, Bülent Ersoy söz aldı: Arınç gibi kıvırtarak, "sayın pașam, dedi, dıșarıda sizin için atıp-tuttuğumuza bakmayın, biz sizden çok mennunuz çook".

            Bașbuğ gülümsedi, rahatlamıștı.

            "Sayın bașbakan yardımcım, ben zaten Baykal'ın Bașbakanıyla sürekli görüșüyorum. Hatta dün de görüștüm, bende çekinilecek bir yan yok".

            Devamla, "Zat-ı velileri nasıl bakanlarını kapı önüne atıyorsa, ben de yarbay ve albaylarımı kapı önüne koyabilirim. Hatta buraya gelmeden sekiz-dokuzunu İstanbul'a gönderdim bile. Tanrının izni, Zekeriya'nın gayretleriyle inșaallah geri gelmeyeceklerdir".

            O ara, komutanlardan biri "Zekeriya sekizini salmıș komutanım" diye fısıldar Bașbuğ'un kulağına.

            Toplantı bitmeden, hukukun yüzkarasına telefon edilerek, hiç değilse birini tutsun diye haber salınır.

            Bizimki yatsı namazını yarıda kesip, Șișli mi ne adliyesine geri gelir. Dördüne ayda iki kez polise gelmeleri cezası kesilip, biri tutuklanır.

            Hem de askeri savcılığın suçsuz ilan ettiği albaydır bu.

            Recep Erdoğan demedi miydi?

            Onlar salsalar bizimkiler tutar diye.

            Ve Bașbuğunki saldı Erdoğanınki tutu.

            O ara çaylar kahveler içilip, birșeyler atıștırıldığı için toplantının 'atıșma' bölümü de bitmiș oldu.

            Kalabalık yapanlar kaza namazlarını eda etmek için ayrılırlarken, Gül ve Erdoğan küçük mescitte dualarını yapıp geldiler.

            Komutanlardan bazıları da çaktırmadan gidip-geldiler.

            Gavur muydular, hașa bin kerre. İçlerinden biri mi ne İzmir'liydi, o kadar.

            Yeniden 'ülke sorunları'na eğildiler.

            Bildiri için eski yıllarda yazılanlardan bir fotokopi yapılıp zaman kazanıldı.

            Sonra Gül, Bașbuğ'a dönerek o kıvrak sesiyle "pașam Bülent bey hep doğruyu söyler. Biz de onun görüșlerine itibar ederiz. Ve sizi bir dönem daha Genel Kurmay Bașkanı olarak görmek istiyoruz, ne dersiniz?" dedi.

            Bașbuğ, "Hem yeni bir emeklilik arabası için para da harcanmamıș olur, değil mi ama?"diye Erdoğan'a baktı.

            Erdoğan "Sorun mu pașam, dedi, Suriye sınırındaki ihaleden gelecek komisyonla size daha layıkını alırız. O konudaki emeğinizi unutmayacağız".

            Gül, "bu iși burada bitirelim, Dolmabahçe'ye falan gitmeye gerek kalmasın".

            Ne de olsa Muhterem Gül'en Kurulu bașkanı değil miydi?

            Kaldı ki 'gizli anlașma' yapmada deneyimli.

            Hep birlikte baș salladılar.

            İș kotarılmıș oldu denilebilir.

            Ayrıntılar sonradan 'Devlet Sırrı' ve 'mahremiyet' sınırları içinde yürütülecekti.

            Bozguncu yazar-çizer takımı için yaratılacak 'yapay gündem tartıșmaları' için herkes kendi köșesinden 'hararetli konu' aramaya devam edecekti.

            Sarılıp-öpüșüldükten sonra, Bașbuğ "Darbe benim iç dünyama da ters" diyecek oldu.

            Erdoğan atıldı; "O ișleri bize bırakın pașam, evvelallah üstesinden geliriz".

            Ve kurul dağıldı.

            Yeni kurullarda bulușulmak üzere ayrıldılar.

            Șu 'Devlet düșmanı' kesimler de ülkede 'gerilim' var diye bağırmıyorlar mı?

            Bunlar Devlet-i Gül'enimizi tanımadılar daha.

            Oysa șekilde görüldüğü üzere kurulumuz güllük gülistanlık.

            Devletimiz de.

            Millete de Allah Kerim.

            Değil mi ama?

            Yoksa gerçekler burada anlatılanlar gibi değil mi?

            Peki nasıl o zaman?

            Onu da hep birlikte göreceğiz.

            Ak koyun kara koyun otuz ağustosta belli olacak ne de olsa.

            Habip Hamza Erdem



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

1 yorum:

  1. İȘKENCE
    İșkencenin binbir türü var. En dayanılmazı da toplum olarak çekileni olsa gerek.
    Dede-nine, anne-baba, çoluk-çocuk ve konu-komșu ile yaz-kıș, gece-gündüz, sabah-akșam ve eli-kolu bağlı olarak hakarete uğramak.
    Hak yolunda, hukuk yolunda, insanlık yolundaki tüm kazanımlarınızın birer birer ve gözlerinizin içine bakılarak elinizden alınmasına ses çıkarıyor olamamak ișkenceye uğruyor olmak değil de nedir?
    Her gün-her saat yurttașlıktan çıkarılıyor olmanın ayırdında olmak, ișkencelerin en dayanılmazı değil midir?
    Toplum olmaktan adım adım uzaklaștırılarak, sürüleștirilmek..
    İșkenceciler ise tür tür ve boy boy.
    Yazarı var çizeri var; programcısı sunucusu var; bakanı bürokratı var.
    Komisyonu var komisyoncusu var.
    Oğlağı var kuzusu var.
    Buradaki kuzu herhangi biri değil, meclis anayasa komisyonu bașkanı.
    Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu Bașkanı değil kușkusuz, șimdilik orayı ișgal etmiș biri.
    Gönlümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurum ve temsilcilerine istek, șikayet ve eleștirilermizi kuralına uygun ve tam anlamıyla uygar (sivil) biçimde yapmayı biliriz.
    İșgalcilere de anlayacakları dilde seslenmekten çekinmeyiz.
    Șimdi haykırıyorum; ey Kuzu ‘ben de senin çıkardığın yasayı tanımam’.
    Sen yasa yaparken bana sormayacaksın da ağababalarına mı soracaksın?
    Senin yasan ilgili kurumun görüșü alınmadan, muhalefet ile görüșülmeden, kendi grubunun milletvekillerine anlatılmadan geçse ne yazar?
    Ya kamuoyu? Yani ben, yani senin dıșındaki koca bir ulus ne olacak?
    Ya ilgili kurum? Yani asker, yani Millî Savunma Bakanı dıșındaki koca bir ordu ne diyecek?
    Yoksa o kıt beyninle bu yüce ulusun gururlu ordusunu dize getireceğini mi sanıyorsun?
    Sen anayasa alanında yaptığın akademik çalıșmalarla ‘12 Eylül profesörü’ olmuș olabilirsin, ancak o ‘kağıt parçaları’nın hukusal hiçbir değerinin olmadığını yedi ağustos gecesi bir televizyon kanalında yaptığın konușma ve davranıșlarınla kanıtlamıș oldun.
    Sen demokrasinin d’sini bilmeyen bir aymaz imișsin.
    Hukuktan anlamaz yasa tanımazın teki imișsin.
    Sen olsan olsan 12 Eylül’den sonra profesör, Alaca Karanlık Partisi ile de ‘milletvekili’ olabilirmișsin.
    Sen ‘yasa çıkarma’ ile manavdan ‘karpuz çalmayı’ biribirine karıștıran ve ikincisine olan alıșkanlığını meclise tașıyan biri imișsin.
    Sen kuzu kılığında șeytan bir oğlakmıșsın.
    Seni ve sizi artık iyice tanıdık.
    İddia ediyorum, yaptıklarınızın hepsinin hesabını vereceksiniz.
    Ve cezanızı çekeceksiniz.
    Hem de kırk yıldır okuyup da anlamadığın ‘yürürlükteki yasalar’ ile.
    Üzerine ahkâm kestiğin ‘yürürlükteki ‘anayasa’ya göre.
    İddia adiyorum ‘yaptıklarımızdan dolayı pișmanız’ diyeceksiniz.
    Televizyonlarda salya-sümük bağırmalarınızdan sizler de utanç duyduğunuzu söyleceksiniz.
    Bağıșlayın diyecek, yalvaracaksınız.
    Ve Türk Ulusu adına karar verecek olan mahkemeler ne derse o olacak.
    Tek kazancın yıllarca okuyup da anlamadığın ‘hukukun üstünlüğü’ kavramını bir gecede anlamıș olacağındır.
    Öğrenmenin yașı yokmuș diyeceksin.
    Ve pek yakında hukuku öğrenmiș olacaksın.
    Arkadașların ve ağababalarınla birlikte...
    Size kızmıyorum desem doğru olmaz; ancak en çok da acıyorum.
    Zavallı imișsiniz, hem de çok zavallı.
    Habip Hamza Erdem

    YanıtlaSil

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.