HAZAR’DA BÜYÜK OYUN VE OSMANLI’NIN DON-VOLGA PROJESİ

AB-D’nin Asya’daki çıkarlarının sürekliliği açısından 11 Eylül 2001 olayları sonrasında Afganistan’da istikrarın sağlanması ve bu istikrarı sağlayacak rejimin Amerikan güdümünde olması önemliydi. Askeri operasyon sonucunda Afganistan işgal edilecek Pakistan ve Özbekistan’a yerleştirilecek ABD ve İngiliz askeri varlığı Ortadoğu’daki gibi kalıcı olacaktı, Ancak daha sonra Bush yönetiminin ilk dört yılında ipleri elinde bulunduran yeni haçlı ekip Afganistan’da bu amaca ulaşmadan Irak savaşını başlattı. Irak savaşı sonuç itibarıyla İran’ı güçlendirdi ve bölgedeki dengeleri İran lehine değiştirdi. Neticede Amerika Afganistan’ı ve genel olarak Hazar bölgesi politikalarını bırakarak vaktini sadece İran’ın işine yarayacak şekilde Irak’ta harcamış oldu.
Bu, Obama ile iktidardaki güçlerini pekiştiren dış politika uygulayıcılarının arzu ettiği neticeydi. Şimdi Obama ile birlikte Amerika yeniden jeo-stratejik rekabetin merkezi olan Hazar Denizi havzasına dönüyor. ‘Büyük Oyun’ tıpkı eskisi gibi Atlantik güçleriyle, Asya güç merkezleri arasında oynanıyor. Bunlara ilaveten Türkiye, İran gibi bölgesel güçler, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi mahalli güçler var.
Enerji denetimi için en uygun bölge AF-PAK
Amerika’nın yeni Asya stratejisinde odak noktası Afganistan ve Pakistan (Af-Pak) . Her iki ülke de Çin’le ortak sınıra sahip. Afganistan, Çin’le doğal gaz zengini Türkmenistan arasında bulunuyor. Amerika Çin’i teğet geçerek Türkmen doğal gazını Afganistan ve Pakistan üzerinden denize ulaştırmak istiyordu. Şu anda AB-D ve diğer güçler arasında sergilenen Büyük Satrançta Asya’da ki enerjiyi ele geçirme yönünde bölgesel güçlerin sergilediği oldukça büyük oyunlar mevcut. Açıkça belirtmeliyiz ki Asya’da her şey fazlasıyla toz duman, kim kiminle müttefik belli değil. Amerika Çin’le birlikte Rusya’ya mı karşı, yoksa Rusya Şanghay Beşlisi adı altında Çin’le birlikte Amerika’ya mı?

Geçen yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Asya enerji havzalarının denetimi kimin eline geçerse Asya’nın denetimi de onun eline geçer. Hadiseye birde bu boyutu ile bakacak olursak hem Atlantik ötesinden gelen emperyal güç merkezi ile hem de Asya’da yer alan özellikle Çin ve Rusya merkezli emperyalist güç merkezlerinin ortak hedefinde bu bölgeleri sömürmek vardır. AB-D emperyalizminin her türlü uygulanma alanı konumuna gelmiş İslam coğrafyasının yer aldığı ve büyük bir alanı kapsayan Asya coğrafyasında bütün bu emperyalist odaklardan ayrı bir güç merkezi konumunda Türkiye gibi tarihi bağlarından gelen üstünlüğü elinde tutan bir güç’ün bu planları altüst edecek bir şekilde bu projelere müdahalesi elbette ki Asya’nın yeniden öz’üne döndürülmesinde büyük önem arz ediyor. Kaldı ki, İslam ile Asya’da sömürülmeye çalışılan merkezler hiçbir zaman birbirinden ayrılmamıştır.

İran ve Rusya İşbirliği - Hazar Bölgesinde sergilen Oyun!

Hazar bölgesi tarihin her döneminde çeşitli stratejik oyunların sergilendiği bir alan olmuştur. İran, Soğuk Savaş döneminde tanzim edilen ve o dönemin kendi özgü koşullarının ürünü olan adını İslam koyduğu rejimini muhafaza etmekte bugün güçlük çekiyor. Halk desteğini son seçimlerde de görüldüğü kadarı ile yitiren Tahran, bir taraftan ABD’nin daha baskıcı davranmasını engellemeye ve bunun için AB ülkeleri ile uyumlu politikalar izlemeye çalışıyor, diğer taraftan Rusya Federasyonu ile ahenkli bir Kafkas politikası takip ederek, bölgesel gelişmelerin Moskova-Tahran mihverinde şekillenmesine gayret gösteriyor.
Rejimin adını İslâm koyan, ama Müslümanlar için ne Çeçenistan ne Kıbrıs’ta ne de Bosna’da bir şey yapmayan Tahran, Türkiye ve Azerbaycan konusundaki kaygıları nedeniyle Karabağ başta olmak üzere bütün bölgesel ihtilâflarda Ermenistan’ı destekliyor. (Çin ve İran ile Şanghay çerçevesinde gelişen ilişkiler son Doğu Türkistan soykırımında da göze çarpmış İran’ın bu soykırıma karşı sessizliği çeşitli çevrelerde dillendirilmiştir.)

Bunu yaparken de giriştiği bu hamlelerinde tamamı ile tarihi Rus ve İran stratejisine uygun hareket eden İran ile Rusya arasında sürdürülen bu tarihi ittifakın nerelere ulaştığını göstermemiz açısından aşağıda Azeri internet sitesi 1News.az’dan alıntıladığımız satırlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Azeri haber sitesi 1News.az'a konuşan askeri uzman Üzeyir Caferov, “ Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üssüne silah sevkiyatının İran üzerinden yaptığını belirtti. Caferov, "Rusya iki güzergah üzerinden Ermenistan'a silah gönderiyor. Biri Hazar denizi, diğeri ise Kazakistan, Tacikistan ve İran üzerinden. Azerbaycan'ın İran ile görüşmelerinde bu konuyu gündeme getirmesi lazım diye düşünüyorum. İran, Rusya için Ermenistan'a silah göndermek açısından tek ülke. Rusya İran üzerinden Ermenistan'daki Gümrü askeri üssüne silah dahil gereken her şeyi gönderiyor. Daha sonra da bu sevkiyat ayrılıkçı Dağlık Karabağ yönetiminin eline geçiyor." Dedi.

İran’ın çoğunluğu Şii olan Azerilerin yerine tamamen Hıristiyan olan Ermenileri desteklemesinin tek nedeni var o da belirttiğimiz tarihi Rus-İran stratejik ittifakının ana gayesini oluşturuyor. Bu gaye Türkiye’yi öncelikle Hazar’a sokmamak ve ASYA-Türkistan ile Anadolu’nun bağlantısını kesmek ile Sünni dünyayı birbirinden koparmaktan başka bir şey değil. Bu strateji Safevi devletinden beri devam etmekte olup bugünlere uzayan şekli ile İran ile Rusya’nın Hazar ve Kafkas bölgesinde uyguladığı tek gayesine dönüşmüş durumdadır.
Söz konusu işbirliği projeleri İran’ı bu coğrafyada güçlendirse de, bu durum Rusya açısından bölgede Türkiye’nin ve batının dengelenmesi bakımından önem taşıyor.Bu bağlamda İran’ın Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri ile Güney Türkistan’da yoğun propaganda faaliyetleri de yürüterek, Rusya’nın stratejik ortağı olarak, Türkiye’nin konumunu ve işlevini üstlenmeye çalıştığı da görülüyor.Yani bölgede Türkiye’yi etkisizleştirmek

Osmanlı’nın Hazar siyaseti ve Don Volga Kanal Projesi

Osmanlı, kuruluşundan itibaren Avrupa ve Balkanlara yüklenmiştir. Bunun sebepleri oldukça fazla olup en önemlilerinden biri ise, Hıristiyan medeniyetinin Asya-İslam coğrafyasına sömürgeci yayılışını durdurmak olarak açıklayabiliriz. Yani bir nevi Doğuyu Batı eşkıya’larından korumak ve kollamak.
Bunun yanında Osmanlı Asya coğrafyasına da akınlar düzenleyerek o bölgeleri tam olarak denetimi altına almak istemiş fakat bu yönde attığı her adım yine İran ve özellikle Rusya gibi bazı devletlerin engel teşkil edici politikaları ile sekteye uğramıştır. Özellikle yukarıda da belirttiğimiz gibi İran Osmanlı ilişkileri her dönemde İran’ın Osmanlı içerisinde çıkardığı fitne-fesatlar yüzünden gerilimli ve savaşlar şeklinde seyretmiştir. İran’ın Osmanlıya olan düşmanlığı her dönem olduğu gibi Sünni ve İslam dünyasında ki hâkimiyetini kırıcı yönde olmuş ve özellikle bugün sergilenen Hazar merkezli büyük oyun gibi o tarihte de aynı şekilde İslam dışı merkezler ile İran işbirliği süregelmiştir.

İşte Osmanlı’nın bu Asya hedefi için, şimdi bile dâhice görünen muazzam bir plan yapılmıştı. Okyanus'un sert dalgalarına dayanamayan Osmanlı donanmasının Orta Asya'ya uzanması için tek yol, Türklerin aslında pek de yabancı olmadığı bir yol idi; Hazar Denizi...
Hazar Denizi'ne donanma indirmek için ise iki yol gözüküyordu; ya İran ile şiddetli savaşlara girip Hazar Denizi kıyılarına dek ilerlenecekti, ya da Karadeniz ile Hazar Denizi bir kanal vasıtası ile birleştirilecekti. Saray, bu garip proje ile çalkalanıyordu, nihayet devrin sultanı emri verdi; Hazar ve Karadeniz, Don ile Volga nehirlerinin bir kanal vasıtasıyla birleştirilmesiyle birbirine bağlanacaktı. Avusturya ile 8 yıllık bir barış anlaşması imzalandı, Don Nehrine binlerce asker ve işçi sevk ediliyordu. Eski yurda, yani Orta Asya'ya ulaşıp Rusya ve İran’ın bölgede ki emelleri ile oyunlarının kökünü kazımak, artık akıllardaki en büyük ideal idi.
Ancak, projenin 3’te 1'i bittiği sıralarda, Rus ordusu Astrahan'a saldırdı. Aynı sıralarda İnebahtı'da Osmanlı donanmasının neredeyse tamamının imha edilmesi, bu projeyi başından beri baltalamaya çalışan Kırım Hanı'na gün doğuracaktı.
Bu proje, Osmanlı'nın en elverişli döneminde gündeme gelmiş, ancak bir takım olumsuzluklar yüzünden devamı getirilememişti. Büyük bir insan potansiyeline sahip ve ilerleyen asırlarda önemi artacak olan petrole sahip Asya diyarına sefer düzenleyemememiz, ilerleyen dönemlerde Osmanlı gibi büyük bir devletin başını daha da ağrıtacaktı. Zira birkaç asır sonra devletin patronu olacak olan Enver Paşa, Asya hayali için on binlerce Osmanlı askerini Sarıkamış'ta şehit verecekti.
******
Osmanlının Don-Volga kanal projesi tamamlanamamış olsa da özellikle bir devre vurulan mührün tarihi bir üstünlüğün işareti olarak bugünlere uzayan süreçte Batı ve bölgede ki zıt-düşman emperyalist merkezlere verilmiş en güzel cevaptır. Bunun uygulanabilirliği tartışılabilir ancak Tarihi rol, stratejik üstünlük veya bölgesel bir güç gibi kelimelerin Türkiye için dillendirildiği bir dönemde bu kelimelerin havada kalmaması için hiç değilse Don-Volga gibi büyük planları üretebilen bir Türkiye’nin şu dönemde Büyük Asya satrancında ki taşları yerinden oynatması gerekiyor.Bunun için de Hıristiyan merkezlerin ürettiği Nabucco –Mavi Akım vs. yerine Don –Volga gibi bizim üreteceğimiz büyük projelere muhakkak ihtiyaç vardır.

Baran Dergisi 137.sayı'dan

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.