Olmaz efendim. Çünkü asker hazırlanmış belli programları uygulamakla yükümlü bir çarkın parçasıdır. Ama Başbakan bir politikacıdır. Devlet adına kesin anlaşmalar yapılıp parlamento tarafından onaylanmamış bazı mutabakatları gelişen olaylara göre yönlendirme, tebdil tağyir ilga yolları çok geniş bir alanda siyaset yapmaktadır.
yazar arkadaşımız
Sayın Şimşek,
Allah hallah... beni diyeceklerimi siz diyorsunuz ya, vallahi şaşırdım yani...
Madem ki, değil mi böyledir, onun için Başbakan'ın durumu, her bakımdan sağlam, güvenilir, yani bizden olmasının önemi askerden fazla olup, ona göre de, eğer aksi durum söz konusu ise, daha tehlikeli demektir...
Yani, bir Başbakan istemeye görsün, yoksa millet olarak
alayımızı katakulliye getirebilir...:-))
Hayır getiremez. Bazı teşebbüslerden nasıl geri adım attığı da bilinmektedir. Demokrasi işlediği sürece bu mümkün değildir. Zaten o imkânları kullanmanın da şartları vardır ve kadarda basit de değildir. Kurulu düzenin başbakana tahsis ettiği alan onun ihtiyacı kadar değil, hücresi ile bahçesinde volta vuracağı hapishanenin bahçesinin genişliği ve gardiyanların (mason generallerin) vereceği süre ile sınırlıdır. Dış dengeler de zaten bıçak sırtıdır. Namuslu bir başbakanın işi dünyanın en zor işidir. Bu bizde kat kat daha zordur. Sadece aradaki fark askerlerin GKB’nı bile olsalar hiyerarşi içindeki ordunun bizde diğer ordulardan daha farklı ilkeleri diye tespit edilmiş değişmez değiştirilemez ilkeleri vardır. Bu ilkeler vatan müdafaasından da, milletin ne yiyeceğinden de önemlidir. İlkeleri korumak için PKK, Hizbullah, DHKP-C, Aczimendilik vs gibi düşmanlar yaratılıp ya da onlara göz yumulup ilkeleri korumak lazımdır. Onlar ile savaş adı altında milletin batması hiç umursanmadan ve düşünülmeden ilkeler korunmaya çalışılır. Çünkü ne pahasına olursa olsun görev yerine getirilmelidir. Buraya kadar doğaldır. Çünkü şartlar değiştiğinde ilkeleri millet yani onun adına TBMM yeniden düzenler ve yeni ilkeleri koyar. Zaten zurnanın zırt dediği delik de buradadır. Artık milli irade bu ilkelere kıyamete kadar dokunamaz. Tabi kıyamete varmadan ülke ortadan kalkarsa bu ayrı bir durumdur. Çünkü ordu milli iradeden görev alan olması gerekirken artık görev veren olmuştur. Vereceği görevde kendi görevi olan ilkelerini koruma görevi önceliklidir.
Bu durum büyümekte olan çocuğun ayağına asla çıkarmamak şartı ile çocukluğunda giydirilmiş demir ayakkabının çıkarılmasını önlemek gibi kutsal sanılan bir görevdir. Tartışılamaz ve tartışılması da teklif dahi edilemez. Sonrada düzgün yürüyemeyen yıkılan ağlayan çocukları döverek düzgün yürümeye alıştırmaktır. Yürüyemeyenlerde dayağı yer ve sürünerek emekleyerek falan yürürler.
Zaten görevleri dışında kalan vatandaşın durumu onların sorunu değildir. Devletin babası onlardır. Çocuklarını döverde döverde. Dediği gibi yürüye bilse severde amma çocukların uygun adım yürümesi için ayaklarının rahat olması gerekir ama baba bu sopa ile düzgün yürümeyi sonunda sağlayacağını zanneder kızdıkça döver dövdükçe kızar. Hükümet milletin anası gibidir. Ağlayanı susturmak. Acıkanı doyurmak çocukların kötü yollara sapmasınlar diye terbiye etmek onların her işini görmek ve akşam kafayı NATO da çekmiş gelen ve karısı (Hükümet) hakkındaki NATO meyhanesindeki arkadaşları, gavur dostları arasında konuşulan dedikodular yüzünden, karıyı bir güzel haşlar bazen döver. Bazen de gene döver asla sevmez ama sonunda bir gün bıkıp kapı dışarı eder ve mason locasından bana başka karı bulun der. İ(Başka Başbakan) işte, Başbakan bu arada kaç çocuk yetiştirip oğlum babanızdan hayır yok büyüyün de yol kavaklarında mendil neyim satıp kardeşlerinize siz bakın. Babanızın meyhane arkadaşları ile aranıza mesafe koyun falan diye fısıldayarak anlatır ninniler söyler. Komşular kadının çocuklarına söylediklerini kocasına söyleyince de tekrar dayağı yer. Söz dinlemezse Boşanma davasına bakan ilkeler mahkemesine gidip (AYM) karısını statüko şeriatı ilkelerine göre recim ettirir ve yeni karı alır..
Bu işler hiç de kolay değildir. Kocada (Ordu) haklıdır. Arada bir arkadaşları eve gelince yada karısını alıp NATO meyhanesinden arkadaşlarının işlettiği Kokteyl salonuna hanımla gidince, onlara göre giydirmek süslemek dansa kaldıranlara karşı gülümsemesini sağlamak zorundadır. Sonrada eve gelince kırıttın diye gene döver. Yoksa meyhanedeki gavur arkadaşları sonra kılıbık neyim der alay ederler. Buda babamıza (ordumuza yakışmaz)
Söylediğim başbakanın imkânları dediğim gibidir. Ama akşam geç vakte kadar eve gelmeyecek, sarhoş gelirken de bir lokma ekmek getirmediği halde (Ordunun işi ekmek kazanmak değildir) bir de yemek beğenmeyerek kendisini dövecek durumda olan kadının gündüz gidip bir takım temizlik işlerinde hizmetçilik falan edip ekmek parasını da düşünmesi lazımdır. Özgürlüğü de zaten işe gidip gelirken ve dilenmek yada mendil falan satmak için çocuklarını kavşaklara yerleştirirken ekmek parası kazmakta dolaşmakla sınırlı bir özgürlüktür. Mesela evde dikiş falan dikip nakış yapıp para kazanma yollarını falan arar. Bizim ülkemizdeki durum maalesef dünyadaki geçerli olan kurallardan farklı çalışmaktadır.
İlk siyasi dersimi Adalet partisine oy veren rahmetli babamla çekişerek almıştım. Neden bu masona oy veriyorsun. Hadi CHP’de bir işler yapacağını söylemiyor ama Bak Erbakan fabrika yapan fabrikalar kuracakmış dedim. O da bana olur oğlum kurar tabi ama fabrikanın fişini de. Başbakan olunca kendi kıçına sokar diye cevap verdi.
Hayret fabrika yapan fabrika için fabrikanın fişini takacak bir piriz lazımmış ve o sıralarda öyle bir priz de yokmuş. Önce enerjiye, baraja falan yatırım yapacaksın. milletin parasını oraya harcayacaksın bu iş senelerce sürecek. Millet de seni kızıp düşürecek. Böyle yapmazsan da günü kurtaracaksın. Büyük kulüp ne derse onu yapacaksın. Boş ver milleti onlar işini bilir. çalar çırpar geçinirler diyeceksin.
Vatanını ve milletini düşünenler. Çok şeyi birlikte düşünmek zorundadırlar. PKK bitmezse ordu daha çok bombalar. Daha fazla şehit verir daha çok öfkeleniriz.. Daha pahalı silahlar pardon sanki pkk nın tankı varmış gibi en pahalısından borular alırız. Birileri de komisyonunu alır. Daha heyecanlanır ve asla bitmeyecek sana satılan silahı iki katı fiyata satanların ikinci katı ile PKK ya öteki silahı bedava vereceği için bu işler sürer gider. Bizde usul böyledir. Doğuda 19. yüzyıldan kalma kan davaları hala sürmektedir. Neden başladığını da hatırlayan da bilende yoktur. Sıra kimde ise o öldürecek ötekide ölecektir. Bizi tanıyanlarda bu durumu bilmektedir.
Çok zor işler aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.
Bu durumda devleti yönetmekten kim sorumlu, kim yönetiyor ve kim yönetmeli, Güçler koalisyonu ise kimin ne kadar temsil oranı var ve temsil edenlerin arkasında kimler var.
Sorular, sorular. Buna rağmen çözüm yinede siyaset de ve hükümet dedir. Herkesin sadece köstek olmayı bırakıp ne yapılması gerektiğine dair fikirler üretilmelidir. Hiçbir fikir üretmeden sadece köstek olmak sadece kendimize kötülük etmektir.
Selamlar
A.D.Şimşek
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.