[anadoluhaber:37590] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Erbakan da yaşıyor, Hasan Fehmi Güneş de!

Posted: 29 Jan 2010 07:40 AM PST

Erbakan da yaşıyor, Hasan Fehmi Güneş de!

 

http://kackartv.com.tr/upload/290951.jpg

a.dilipak@vakit.com.tr

Abdurrahman Dilipak

 

 

 

Hasan Fehmi Güneş’in CHP’de ne işi var, hâlâ anlayabilmiş değilim..
İsrail elçiliğini basan Filistinlileri teslim olduklarında öpmüştü. O olaydan sonra Filistin davası ile ilgili yaptığı açıklamalardan dolayı onun hakkında bende bir sempati oluşmuştu..
Daha sonra CHP il başkanı olduğunda, başörtüsü konusunda kendisini il merkezinde ziyaret ettiğimde bana MOSSAD’la ilgili başından geçen bir olayı anlattı. Sonra bu olayla o kadın olayının ilgisinden söz etti..
O gün eşini trenle Ankara’ya yolcu etmişti.. Oğlu annesini Haydarpaşa’ya götürürken Güneş oğluna tembihlemişti; “Annenin yanına bir bayan yolcu versinler, bunu söylemeyi unutma.”
Daha başka olaylar.. Adana Karataş’ta MOSSAD Ajanlarının yakalanmasının ardından gelişen olaylar. Ecevit’in tavrı. Yanında çalışan bir memurun kendisini nasıl tehdit ettiği falan..
Bana bunlarla baş edilemeyeceğini söylüyordu.. Haklı olduğumu, ama bazı şeyleri bilmediğimi söylüyordu.. Susmam gerekiyordu. Belki bir gün bunlar ortaya çıkacak, o zaman da namuslu insanlar üzerine düşeni yaparsa belki bu karanlık tünelden kurtulacaktık.. Ona göre o gün için hiçbir şansımız yoktu..
Medianın o günlerde Güneş’i nasıl alaya aldığını, Ecevit’in defterden sildiğini. Demirel’in kendini nasıl azarladığını, hatta nasıl bir diplomatik boykota ve dışlanmışlığa, izolasyona tabi tutulduğunu bilen bilir.. “İmparator” bilmiyor mu İpekçi’yi kimin ve ne için öldürdüğünü.. Baykal bilmiyor mu?
Bu işe bazen akıl sır ermiyor. Mumcu’nun abisi Ceyhan Mumcu İP’de ne gezer, ya da eşi Güldal Mumcu’nun CHP’de işi ne?
12 Mart olmuş, Erbakan İsviçre’ye gidiyor. Erbakan o dönemde olanları niye anlatmaz?.. Erbakan’ı götürmek için Murat Bayrak, Hocaya özel uçak tahsis ediyor..
Murat Bayrak Türkeş’in yakın adamı.. Türkeş görünürde Ecevit’in karşısında.. Erbakan, CHP ile koalisyon kurar. Kıbrıs harekatından sonra Ecevit hükümeti bozar, Erbakan, Türkeş’in de katılımı ile Demirel’in başbakanlığında 1. MC’yi kurar.. Mesela o günleri en iyi bilmesi gerekenlerden biri de Baki Tuğ olsa gerek.. O da yaşıyor. Apo’yu da, Çatlı’yı da, Ağca’yı da bilmesi gerek.. Bu “Yeşil” filan uzaktan gelmediler. “İçimizden biri” bunlar.. Bu dert bizim derdimiz..
Demirel de yaşıyor. O dönemde yaşananları bilmiyor değiller. Erbakan 60 ihtilalini de gördü, 12 Mart’ı da, 12 Eylül’ü de, 28 Şubat’ı da. Darbelerden en çok çeken ve Siyonizme, Masonlara karşı hep en sert muhalefeti yürüttü. Yaşadığı döneme dair derin gerçekleri gözler önüne serecek ipuçlarını ortaya koyması gerekir.. Aslında Hasan Celal de bana göre bu konuda önemli tecrübeleri olan biri.. Muhsin Yazıcıoğlu konuşamadan aramızdan ayrıldı. Kim ne biliyorsa ortaya koyma zamanıdır.. Bunları suçlamak için söylemiyorum.. Kimseye kinaye yollu göndermede de bulunmuyorum... Erbakan’la Demirel arasındaki ilişki her zaman bir biçimde sürdü. Siyaset gereği bu zorunlu idi belki de. Benim yanında büyüdüğüm, dayım Hasan Aksay da aynı kadronun bir parçası, tepedeki birkaç isimden biri idi. Dayımın da daha çok şey söylemesi gerektiğini düşünüyorum.. Birileri yine bana kızacak ama ben söylemeye devam edeceğim.. Recai Kutan, Emin Hattat’ın çok yakınında oldu. Emin Hattat da Demirel’in muhazafakar kesimle ilişkisindeki kilit adamlardan biri.. Ertan Yülek de Emin Hattat’la yakın ilişki içinde idi. O mevkilerde bulunup bazı olaylar hakkında bilgi sahibi olmamak ne mümkün.. Bana kalırsa; gerçeğin ortaya çıkması için Erbakan, Demirel’e can alıcı sorular sorabilir. Yani Demirel, Erbakan’ı; Erbakan, Demirel’i hep yakından izledi.. Yani birbirleri hakkında çok şey biliyor olmaları gerek.. Ben bu konuda, kendi içimizden kime seslenebilirim? Bu seviyede görev yapmış başka biri var mı içimizden. Ben kendi kardeşlerimden bunu isteyemeyeceksem kimden isteyebilirim? “Bir zamanlar katlanmak zorunda olduğumuz güçlüklerin bizden sonrakiler için bir tecrübe ve baht kaynağı olması için” ŞİMDİ SUSMAK DEĞİL, KONUŞMAK zamanıdır!
Şevket Kazan, 28 Şubat’ta derin devlet konusunda “gücümüz ve zamanımız yetmedi” diyor. İyi ya, o zaman şimdi elinizdeki bilgi ve belgeleri koyun ortaya.. Sadece bizim kesim değil, sağ-sol, insaf, merhamet sahibi kim varsa herkesin bu konuda bildiğini ortaya koyması gerek.. Derin gerçeğe ulaşmak için herkes elindeki parçayı masaya koyacak olursa, derin gerçeğin şifresi o zaman ortaya çıkar.. Bu, bu işin bitirilmesi için herkese açık bir çağrıdır..
Çiller susuyor, Yılmaz susuyor.. Rahşan hanım susuyor.. Bunlar 60 sonrası yaşanan olayların bizzat içinde yer alan isimler.. Sahi, dünden bugüne dışişleri bakanlığı görevinde bulunan ve artık o görevlerden ayrılmış insanlar niçin susuyorlar.. Abdulkadir Aksu niye susar! Bir gün hesap defteri önümüze konduğunda hiçbir şey gizli kalmayacak.. Ağca’nın ağzına bakıyoruz, bir şey der de “yakın geçmişimize dair bir ipucu yakalayabilir miyiz” diye!
Hasan Aksay yaşadığı döneme dair bazı önemli hatıralarını anlattı ve Mustafa Karahasanoğlu onları videoya aldı.. Eminim anlatacağı daha birçok şey var. Olaylar geliştikçe hatırlayacağını ve o gün farkına varmadığı, ama bugün yaşanan gelişmeler karşısında ilişki kuracağı birçok hatırası vardır..
Korkut Özal bile, kardeşinin ölümü üzerine bir şey demiyor.. Ne oluyor beyler.. Ne zaman konuşacaksınız ya hu!
Her şey birbirine o kadar karıştı ki..
Geçen gün Reha Oğuz Türkkan vefat etti. Kim bu “büyük Türkçü”! ve aynı zamanda ABD’ye yakın duran Aydınlar Ocağı üyesi şahsiyet. Medine Müdafasının gerçekleştiren Fahreddin Paşanın ailesinden biri. Osman Kavala’nın eşi de aynı aileden geliyor.. Ne ilginç tesadüfler değil mi? Burası Anadolu.. Hercümerc olmuş bir edvarın içinden geçiyoruz.. Benim avukatlarımdan biri Alevi, o da Ağca’nın avukatı. Liberal Osman Kavala Medine Müdafasının kahramanının ahfadından bir hanımla evli, Fahreddin Paşa ailesi, Reha Oğuz Türkkan ile ilişkili. Bu aile Amerika’ya yakın bir milliyetçi geleneğin mirasçısı..
Ağca’nın avukatı Hacı Ali Özhan, sol gelenekten gelen Alevi bir zat.. “Hacı” adını, insan hakları adına “inadına” alan biri.. Yoksa her hangi bir dini kaygısı yok. Liberal, demokrat, insan hakları savunucusu.. Ağca’nın da avukatlığını yapıyor, benim de. Ben de bu son olaylarla birlikte öğrendim bunu..

 

Derin gerçekler karşısında derin bir sessizliğe gömülenler, bir dehşet dengesinin sebeb olduğu bir sükûta mı mahkûm ediliyorlar yoksa..

 

 

 



__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4818 (20100129) __________

The message was checked by ESET NOD32 Antivirus.

http://www.eset.com

Yalçınkaya - Mubin ...Yargıtay'da gizli buluşma! - (Sabih Kanadoğlunu Neden Almamışlar Aralarına ki.)

Posted: 29 Jan 2010 06:04 AM PST

Yargıtay'da Gizli Buluşma! – (Sabih Kanadoğlunu Neden Almamışlar Aralarına ki…)

 

Vakit - YENER DÖNMEZ'İN HABERİ...

 

http://photos-d.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs152.snc3/17978_276877365447_101721675447_3857018_3116140_n.jpgYargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Mustafa Bumin ile özel bir görüşme gerçekleştirdi. Bakanlıklar'daki Yargıtay binasında önceki akşam gerçekleşen gizli görüşme yaklaşık bir saat sürdü. Görüşmenin ardından saat 17:30 sıralarında Başsavcı Yalçınkaya ve eski Başkan Bumin, Yargıtay binasının kapısından birkaç saniye arayla ayrı ayrı çıktı. Yalçınkaya resmi makam arabasıyla, Bumin de 'Megane' marka otomobille Başbakanlık'ın bulunduğu sokaktan ayrıldı.



Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Mustafa Bumin ile özel bir görüşme gerçekleştirdi. Bakanlıklar'daki Yargıtay binasında önceki akşam gerçekleşen gizli görüşme yaklaşık bir saat sürdü. Görüşmenin ardından saat 17:30 sıralarında Başsavcı Yalçınkaya ve eski Başkan Bumin, Yargıtay binasının kapısından birkaç saniye arayla ayrı ayrı çıktı. Yalçınkaya resmi makam arabasıyla, Bumin de 'Megane' marka otomobille Başbakanlık'ın bulunduğu sokaktan ayrıldı.

AK PARTİ'Yİ KAPATMA İDDİALARI
Yalçınkaya ve eski Başkan Bumin'in gizli görüşmesi Ankara'da konuşulan senaryoları yeniden gündeme getirdi. İlginç randevunun AK Parti'ye ikinci kez kapatma iddianamesi hazırlandığı öne sürülen günlere rastlaması dikkat çekti. Başsavcı ve Bumin'in parti kapatmaya ilişkin ne konuştuğu bilinmiyor. 2000-2005 yılları arasında Yüksek Mahkeme'nin başkanlığını yürüten Mustafa Bumin'in başkanlık yaptığı dönemde Anayasa Mahkemesi'nden Fazilet Partisi hakkında 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak' gerekçesiyle kapatma kararı çıkmıştı. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya da AK Parti hakkında "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" iddiasıyla kapatma davası açmış, ancak Yüksek Mahkeme kapatma istemini reddetmişti.

BUMİN BAŞKANLIĞINDAKİ KAPATMALAR
Yargıtay Başsavcılığı'nın birinci kapatma davasıyla ilgili dosya arşivlerde tazeliğini korurken, Yalçınkaya'nın AK Parti hakkında ikinci kez kapatma istemiyle dava açacağı iddiaları gündeme gelmişti. Halkın Demokrasi Partisi de (HADEP) 13 Mart 2003'te Bumin'in başkanlığını yaptığı Mahkeme tarafından kapatılırken, 22 Ocak 2001'de Bumin başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi'nden parti kapatmayı zorlaştıran Anayasa değişikliği ve AYM'ye meclis tarafından üye atanması önerileri ile gündeme gelmişti.

YALÇINKAYA'DAN İLGİNÇ SÖZLER
Ak Parti hakkında daha önce kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Kasım ayında askeri çevrelere yakınlığıyla bilinen bir gazeteciye verdiği demeçte kapatmayla ilgili ilginç ifadeler kullanmıştı. Yalçınkaya, “Siyasi partilerin tüzükleri, programları ve eylemleri Anayasa'nın 68. maddesine aykırı olamaz. 68. maddenin 4. fıkrasında; siyasi partilerin tüzük, program ve eylemlerinin hukuk devleti ilkelerine aykırı olamayacağı yazılı. Eğer bu hüküm ihlal edilmişse o zaman Siyasi Partiler Yasası'nın 98. maddesinde yazılı olduğu gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı olarak bizim görevimiz başlar. Siyasi Partiler Yasası'nın 98. maddesi siyasi partilerin kapatılması davalarını düzenliyor. Bilgi ve belgeleri Anayasa'nın 68/4 ve Siyasi Partiler Yasası'nın 98. maddeleri açısından incelemeye almak zorundayız” demişti.

ASLI OLMAYAN DİNLEMELERLE İLGİLİ SÖZLERİ
Yalçınkaya, aslı olmayan dinleme olaylarına değinip, “Dinleme hukuk devleti ilkelerine aykırı biçimde yapılıyorsa, Siyasi Partiler Yasası ve Anayasa'nın 68/4 maddesiyle ilgilidir. Dinleme, kayda alma, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesinin hangi hallerde yapılabileceği yasada belirlenmiştir. İşlem zinciri içinde Bakan veya ona bağlı kişilerin onayı olduğuna göre siyasi otorite ve dolayısıyla siyasi partiler hukukunu ilgilendirir” ifadelerini kullanmıştı.

ERBAKAN VE HATİPOĞLU'NU DİNLEMİŞLERDİ
Aslı olmayan dinleme iddialarından dolayı kapatma davası açabileceği tehdidinde bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurahman Yalçınkaya ile Bumin'in görüşmesi, kapatılan Fazilet Partisi hakkındaki iddianamede eski Başbakan Necmettin Erbakan ile dönemin Fazilet Partisi Milletvekili Yasin Hatipoğlu'nun telefonlarının dinlenmesini hatırlattı. Yasalara aykırı bir şekilde Erbakan ve Hatipoğlu arasındaki konuşmalar dinlenmiş ve bu görüşme partinin kapatılması davasında iddianameye delil olarak konmuştu.

BUMİN, “DELİL OLARAK KABUL EDİLMESİN” DEMİŞTİ!
Dönemin AYM Başkanı Bumin, Fazilet Partisi'nin, kapatılan Refah Partisi'nin devamı olduğu iddiasıyla, İddianameye eklenen deliller arasında yer alan ve üçüncü kişiler tarafından getirildiği belirtilen Necmettin Erbakan ile Yasin Hatipoğlu arasındaki araç telefonundan yapılan konuşma kaydının, Anayasa'nın 22. maddesinde belirtildiği biçimde, usulüne uygun bir yargıç kararına ya da kanunla yetkili kılınan merciin emrine dayanmadığı bu nedenle de haberleşme özgürlüğünü ihlal ettiği açık olduğundan hukuka uygun olarak elde edilmediği sonucuna varılan söz konusu konuşmaya ait kasetin, “delil olarak kabul edilemeyeceği yönünde” oy kullanmıştı.

Şu an benzer bir konuda Ak Partiyle ilgili inceleme yaptığı iddia edilen Yalçınkaya'nın bu gizli görüşmede Bumin ile dinlemeler konusunda görüş alış-verişinde bulunduğu öne sürülüyor.

 

 



__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4818 (20100129) __________

The message was checked by ESET NOD32 Antivirus.

http://www.eset.com

Sabahattin ÖNKİBAR - TSK, artık AKP'nin madeni, oy deposu ve varlık sigortası!

Posted: 28 Jan 2010 03:32 PM PST

28 Ocak 2010
Sabahattin ÖNKİBAR

TSK, artık AKP'nin madeni, oy deposu ve varlık sigortası!

Hiç kuşkunuz olmasın askere hücum sürecek!  Tıpkı Dursun Çiçek ve Kafes hikayeleri misali konu eskiyince Balyozun yerini başka bir şey alacak!
Peki bu taarruz ne zamana kadar mı?
Genel seçime ve hatta Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı oylamasına kadar!
Evet asker önce referandumda, akabinde büyük seçimde ve nihayet Tayyip Bey’in Çankaya projesinde yine ana propaganda malzemesi olacak!
Niçin mi asker?
Birincisi 2007 Temmuz’unda ispatlandığı gibi askerin baskısı, istismarı iyi oy getiriyor.
Evet, askere düşmanlık Türkiye’de demokrasi gibi sunulduğu ve kabul edildiği için AKP böyle bir madeni terk etmez.
Tayyip Erdoğan’ın üç büyük sınavda da Kürt oylarına ihtiyacı var ya, bunun da ilacı ona göre TSK’yı yerden yere vurmak ya da vurulmasına ses çıkarmamaktır. Tayyip Bey askere karşıtlık olayını din, demokrasi ve Kürt boyutunda ayrı ayrı değerlendirmek istiyor!
Asker, cami bombalıyor!
Asker, darbeci!
Ve asker, Kürt düşmanı argümanları ile farklı kitlelerden oy devşirmek istiyor!
Buradan hareketle de bendeniz, AKP’nin TSK’ya yapılan operasyonun bizatihi merkezinde olduğu kanaatindeyim.
Öyle çünkü Tayyip Erdoğan istemese, ne o dini gruplar ne de o Taraf gazetesi bir gün bile o tutumlarını sürdürebilir!
Aslında AKP’yi TSK’ya hücuma yönelten sadece karşıtlıktan oy devşirmek de değil!
O hesaba ilaveten TSK ekseninde yapılan tartışmalar örtü vazifesini görüyor ve gündemi gizliyor.
Dahası, AKP grubunu soyut bir demokrasi söylemiyle bir ve heyecan içinde tutuyor!
Elbette AKP’nin derdi üzüm yemek yani darbelerden ve darbecilerden hesap sormak değil, bağcıyı dövmek yani o istismarla halkı manipüle etmektir. Tersi olsaydı Kenan Evren’i bağrına basmaz ve bir generali olsun emekli ederdi!
Hayır onları yapmıyor ve darbe simsarlığı ya da tüccarlığı ile günü kurtarmaya çalışıyor!
Evet AKP iş, aş ve ekmek arayanlara, onlar yok, yerine darbe verelim diyor.
Diyeceksiniz ki böyle bir şey için TSK gibi devletin en temel kurumu kurban edilir mi?
Hayır AKP’nin öyle bir derdi de yok, çünkü onlar zaten devleti dar-ül harp yani kafir gören bir fikirden geliyorlar, dolayısı ile TSK’nın yıpranması onları üzmek yerine bilakis sevindirir.
Bir başka şey, TSK’ya hücuma Cumhuriyet’e rövanş olarak bakanlar bile var AKP’de!
İyi ama TSK bunu kabullenir mi?
Onu kestiremiyorum ama bugüne kadarki tutumları bundan sonraya ölçü alınırsa, sızlanarak da olsa sanki kabullenecekler gibi görünüyorlar.. Dileriz yanılırız!


SES YOK...
Demirel ve Yılmaz neyi bekliyor?

Sadece merkez sağ değil AKP’den kurtulmak isteyen herkes yılların deneyimli ismi Demirel ile İstanbul sermayesindeki etkisi bilinen Mesut Yılmaz’dan bir şeyler bekliyor da henüz tık yok! Tamam bu iki isim şeklen DP’yi destekliyor ama bu destek biraz yağmur duasına çıkanları çağrıştırıyor. Etrafındaki gazcılardan belki haberleri olmuyor ama her geçen gün kredilerini yitiriyorlar. DP’ye destek böyle olmaz!.. Efendim konjonktür oluşsun, o zaman devreye gireriz diye düşünüyorlarsa tıpkı 2007 Temmuzu misali Tayyip Bey’in ardında sürüklenirler ve yine sükut-u hayale uğratırlar.. Bir başka boyut Sayın Cindoruk ve birkaç yoldaşının dışında DP’de neredeyse herkes post kavgasında yani listede yer bulma kulisinde.. Olmuyor, birleşme ile gereken sinerji bir türlü yaratılamadı! Demirel’le Yılmaz da artık sahneye çıkmalı...


ACABA...
Adil Gür, siparişe göre ankete mi başladı!

Kamuoyu araştırmaları yapmak masraflı iş, dolayısı ile ya paralı müşterileriniz ya da perde gerisinde gizli destekleyicileriniz olmalı. Realite bu olduğu için bu tür şirketlerin bağımsızlık içinde uzun ömürlü olması kolay olmuyor. Bu olguyu bildiğim için Adil Gür’ün Taraf gazetesinde yayınlanan ve TSK’nın inandırıcılığını yüzde 60’larda gösteren ankete doğrusu biraz kuşku ile baktım. Öyle çünkü bu anketin Taraf gibi misyonu TSK’yı sabote olan bir gazetede yayınlanması manidardır. Dahası, çok değil iki ay önce halktaki inandırıcılığı yüzde 80’lerde olduğu ilan edilen bir kurum yani TSK iki ayda yüzde 60’lara nasıl düşer? Haksızlık etmek istemem ama Adil Bey bu araştırma ile kafamı karıştırdı. Bu iş biraz sipariş ve yönlendirme amaçlı gibi görünüyor!


KÖRÜN İSTEDİĞİ...
Sus Çetin Doğan sus!

Dünya siyaset tarihinde Tayyip Erdoğan kadar şanslı bir politikacı var mı bilmiyorum. Adam 8 yıldır iktidarda, ülke borcunu 214 milyar dolardan 530 milyar dolara çıkarmasına ve 30 milyar dolarlık özelleştirme yapmasına rağmen, 5 milyar dolarlık duble yolun dışında tek bir icraatı yok ama partisi yine en azından birinci konumda! Peki bu nasıl mı oluyor? Karşısındakilerin kendine avantaj sağlamasından. Mesela şu son Balyoz hikayesinde Çetin Doğan isimli emekli generalin yaptıklarına bakın... Adam neredeyse her gün TV’lerde ahkam kesiyor. Yahu AKP’nin istediği zaten bu yani konuyu gündemde tutmak. Çetin Doğan bunu yapıyor işte... Diyeceksiniz ki cevap vermesin mi?... Ona itirazımız yok ama biad medyasının sözde gazetecileri ile ekrana çıkmakla cevap verilmez. Yaparsın yazılı açıklamayı, işi noktalarsın... Hayır Çetin Doğan kahraman ya, kendini gösterecek... Laf aramızda ben bu adamdan Ahmet Yesevi Üniversitesinde yaptıklarından sonra hiç mi hiç hazzetmiyorum.. Adamın Türklüğe ve inanca sanki açık bir tavrı var.. 

Camilerin bombalanacağı bilgisini 7 yıl saklayana ne denir?

Posted: 28 Jan 2010 03:18 PM PST

Necati Doğru
 Yazara ulaşmak için : ndogru@gazetevatan.com
Increase text size
 Camilerin bombalanacağı bilgisini 7 yıl saklayana ne denir?

Bir isim bulmalıyız. Bir sıfat keşfetmeliyiz. Bir tanımlama üretmeliyiz. İster kurmay albay olsun, ister general, ister ordu komutanı, ister genelkurmay başkanı, ister gazeteci, ister iş adamı; kim ki “darbe ortamı yaratmak” için cami bombalamayı, kendi uçağını düşürmeyi, 200 bin kişiyi tutuklayıp stadyumlara toplamayı planlıyor, “o, insanlık düşmanı cani, vicdansız, vatan haini, ahlaksız” biridir.

Bulunmalı.

Hapse konulmalıdır.

Yargılanmalı.

Ağır cezasını çekmelidir.

İster kurmay albay olsun, ister general, ister ordu komutanı, ister genelkurmay başkanı, ister diplomat, ister MİT ya da CIA ajanı, ister gazeteci; kim olursa olsun “camileri bombalayacak, kendi uçağını düşürecek, faşist Hitler ile Mussolini’ye özenerek 200 bin kişiyi stadyumlara dolduracak” bir darbe planından haberli olup da 7 yıl saklayıp gizlemişse buna ne denir?

Ne sıfat verilir!

Hangi tanımlama yapılır?

Darbe planı hazırlamak, pislik. Bu pislikten haberi olup da 7 yıl bekleten, 7 yıl sonra ismini, cismini, yüzünü, rütbesini, cinsini, cibilliyetini saklayarak “Alın size Balyoz Darbe Planları, yayınlayın” diye gazeteciye götüren ne?

Darbe planı yapmak:

Affedersiniz b.kluk.

B.ku 7 yıl gizlemek:

Affedersiniz b.kçuluk.

***


Şaşı olmayalım.

Tek gözle bakmayalım.

Sadece “darbeciyi” görmeyelim, “darbe planından ve darbeciden haberli olanı” da görelim. Gazeteci ahlakımız varsa iki gözle bakalım. 7 yıl beklemişler. 7 yıl sonra bavula doldurmuşlar; 5 bin sayfalık dokümanı ve saysız CD’yi getirmişler “Birinci Ordu’nun hazırladığı Balyoz Darbe Planı” diye gazetecinin eline vermişler.

Gazeteci sormuyor.

Getiren albay, yarbay, general her kimse ona; Balyoz darbe planları, 7 yıl önce; 2003 yılında yapılmış. 7 yıldır sen bu planlardan haberlisin. Yedi yıl bekledin. Camileri bombalayacaklar; dindar, inanmış, masum kişiler ölecek. Korkunç bir tablo. Ülke karışacak. Belki de iç savaş çıkacak. Muhafazakâr mütedeyyin olanlarla Atatürk’e inanmış Laik Cumhuriyetçiler birbirini boğazlamaya kalkacak. Ülkede istikrar elden gidecek. Ekonomi darbe yiyecek. Fakirleşme başlayacak.

Niçin 7 yıl beklediniz.

***


Darbeci, planı yapmış.

Hazırlığı tamam.

Her an harekete geçebilir.

Camileri bombalayabilir.

Uçakları düşürebilir.

Ülkeyi kana bulayabilir.

Çıldırmış, ahmak darbeci, her an bu planını uygulayabilir. Bundan haberli olan ve 7 yıl sonra “bavula doldurup planları ve CD’leri gazeteciye götüren” subayda vicdan, ahlak, insanlık, acıma, din, iman, Allah korkusu, Peygamber sevgisi yok mu? Niçin bu planı öğrenir öğrenmez savcıya gidip, “Savcı bey, muhteris, jakoben darbeciler gizli plan yaptılar, ülkemizde cami bombalayacak, uçak düşürecek, insanların ölmesine sebep olacaklar, harekete geçin, bu katliamı önleyin” demedi.

Darbeci: Vicdansız.

Darbeciyi gizleyen ne?

Ahmet Altan Bey, sizin ve Amerika’dan getirtip ekip olduğunuz kocası CIA görevlisi kızın, toplu iğne başı kadar da olsa “gazetecilik ahlakınız” olsaydı; “Balyoz darbe planlarını” yayınlayın diye size getiren kişiye; “Arkadaş sen 7 yıl neden bekledin?” diye sorardınız.

Darbeyi yapan; b.k.

Darbeyi gizleyen; b.kçu.

B.kçuya sormayan ne?

Ahmet Altan Bey, sen ve darbe şakşakçısı Baban, çok değerli edebiyatçılarımızdansınız; etiket bulmada üzerinize yoktur. B.kçuya; “7 yıl neden bekledin?” diye sormayanlara ne isim verelim?

==================
Sevgi ile kalın.
Yıldırım Alkan
http://yildirimalkan.ile.biz

Amerikalı çocukların yemini

Posted: 28 Jan 2010 07:51 AM PST

Nurullah AYDIN

28 Ocak 2010

Ankara

 

 

AMERİKALI ÇOCUKLARIN YEMİNİ!

 

Anayasa değişikliği gündemde. Peki ama niye gündemde 177 maddenin özgürlüklerle ilgili 80'e yakın maddesi değişmişken daha ne isteniyor? Hangi maddelerinden rahatsızlık duyuluyor. Temel konu; anayasa'dan Türk sözcüğünü çıkarmak ve Türkiye'nin Türk Milleti'ne ait ülke olmadığını anayasaya yazmak.

 

Bakın; Türkiye'de okullarda yapılan yeminlere tepki gösterenler var. Başka Ne Mutlu Türküm sözünden rahatsız olanlar var. Öylesine rahatsız olanlar var ki şu anda cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan da geçmiş konuşmalarında dile getirmişti.

 

Rum lideri de Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyeti bayrağına dil uzattı.

 

Türkiye'yi yönetenler de Türk bayrağına, Türk ismine dil uzatmıyor mu?

RTE'nin AG'ün Ne Mutlu Türküm sözüne tepkilerinin örneklerini bir kaç kez yazmıştık.

BA; Türk bayrağı için ne demişti, bez parçası..

 

Yine Arınç; demokratik açılım ile ilgili aktör Kevin Costner'in bir açıklama yaptığını belirterek, "Yerli veya yersiz bir beyan. Bunu alay konusu haline getirmek çok doğru değil, bugün bu sözünden dolayı eleştirenler, kendisi Türkiye'ye geldiğinde, başındaki şapkada, 'Ne Mutlu Türküm Diyene' yazısı yazdığında susmuşlardı" demişti.

 

Oysa bakın; ABD'de çocuklar her sabah sınıflarında andlarını söylüyorlar.

ABD'de de okul öğrencilerine sabahları ders öncesinde, sınıflarında ayağa kalkarak hazır olda şu yemin ediyorlar: (bu yemini Lise sona kadar söylüyorlar)

 

" I pledge allegiance to the flag of the United States of America, and to the Republic for which it stands: one Nation under God, indivisible, with Liberty and Justice for all."

 

Yani diyorlar ki:

Amerika Birleşik Devletleri'nin BAYRAĞINA

Ve o bayrağın simgelediği CUMHURİYETE

Bağlılık için and içiyorum.

Herkes için özgürlük ve adaletle, ALLAH'ın gözetiminde, BÖLÜNMEZ, TEK MİLLET"

 

Peki ya Türkiye! Açılım saçılım projeleri ile toplumun ortak dokusu paramparça ediliyor..

Türk Milleti; dili Türkçesine sahip çıkmalıdır.

Dünya  bir takım örgütlerle ve teşkilatlarla yönetilmektedir. Bu yapılanmalar toplumlara bu tür yönetimlerin adını Demokrasi  diye sunmaktalar.

 

Devlet; dil, din, ırk, millet gibi ortak özellikleri olan ortak kültür ve tarih,aynı topraklar üzerinde yaşama ve aynı geleceği paylaşma ,ülkü birliği gibi amaçları olan halkın oluşturduğu bağımsız,hukukla ve kanunlarla yönetilen ve bu yapıyı koruyabilecek, gelişmesini sağlayabilecek bütün kurumları kapsayan sosyal bir sistemdir.

 

Türkler; bu devlet yapısını kurarken, Ahilik, Bektaşilik, Mevlevilik, Yesevilik vb. örgütlenmelerle sağlamış ve yürütmüştür. Anadolu da 11.,13.yüzyıllar arasında oluşan ve gelişen tarikat yapılanmaları bugünkü Türkiye'yi de kurmuştur. Ahiliğin önde gelen altı ilkesi de Türk kültürünün ana yapısını gösterir.

       -Elini açık tut

       -Sofranı açık tut

       -Kapını açık tut

       -Gözünü bağlı tut

       -Beline sahip ol

       -Diline sahip ol

 

Bu ve benzeri anlayışlar insanlara ruh katmış olup, Türk Milleti'ni asırlardır dünya coğrafyasında varlığını sürdürmesinin özü olmuştur. Ne zaman ki Türkler bu değerleri terk ettiler veya terk ettirildiler, coğrafyadaki yerleri sıkıntıya girdi.

 

Devlet yapılanması olmayan milletlerin veya toplumların kaderini bir takım kuruluşlar veya örgütler şekillendiriyor. Bütün dünyayı Türkçe konuşturuyoruz diye öğünüyoruz,  festivaller yapıyoruz. Türkçe şarkılar söyleyen başka milletlerin çocukları için övgüler yağdırıyoruz.  .

 

Kendi devlet sınırlarımızdaki çocuklara Türkçe  öğretmemek için hatta Türkçe dışı sözcükler tabelalarda.. Dil eğitimi, üniversitelerde.. Konuşmalar öğretmek için bütün kurum ve kuruluşlarımızla bodoslama dalıyoruz.

 

Türkiye ve Türk Milleti; dünyayı yöneten gizli güçlerin oyuncağı durumundan çıkmadan kendine gelemez.

 

GünüN SözÜ: Bir milleti ve devleti var eden dilidir. Dili bozulan milletin, ayakta kalması mümkün değildir.



Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.

RE: Fethullah Hoca'dan Erdoğan'a İsrail Freni!...

Posted: 27 Jan 2010 10:17 PM PST

s.a
muhterem arkadaslar olaylari veya haberleri yorumlarken bazi kisi ve guruplari farkinda olarak ve olmayarak gereginden fazla buyutuyorsunuz. bu bazilarinin insanlarda nefret veya kiskanclik duygusuna ve birlik ve beraberligimize zarar verir.
yorumlarinizi biraz daha dikkatli yapmaniz vaya herseyi boyle ortamlara aktarmamanizi oneririm.
 
saygilarimla
 

From: mustafaerol2008@gmail.com
To: Domino_Etkisi@googlegroups.com
Subject: Fethullah Hoca'dan Erdoğan'a İsrail Freni!...
Date: Sat, 23 Jan 2010 19:34:53 +0200

Fethullah Hoca'dan Erdoğan'a İsrail Freni!...

 

Fethullah Gülen Cemaati, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı İsrail'e yönelik eleştirilerini kamuoyu önünde yapmaması ve daha dikkatle olması için uyardı.

 

Fethullah Hoca'dan Erdoğan'a İsrail Freni!...Zaman Gazetesi'nin Washington Temsilciliğini yapan ve Fethullah Hoca'nın ABD'den sesi olarak algılanan Ali H. Aslan, bugün Todays Zaman'da ilginç bir makaleye imza attı.

 

Aslan, "İsrail ve Türkiye: Zor Bir Çift" başlıklı yazısında, öncelikle Türkiye'nin komşularıyla "sıfır problem" politikasını hatırlatarak, İsrail'le ilişkilerin gerilmesinin bir çelişki olduğuna dikkat çekti.

 

Ali Aslan İsrail'e, Türkiye'yle ilişkilerini geliştirme ve anti-semitizmle mücadele için askeri müdahalelerden uzak durup, kamu diplomasisi yürütmesi ve Türkiye'de temasta olduğu çevreleri farklılaştırması tavsiyelerinde bulundu.

 

Aslan, "İsrail'in iyice zayıflayan Kemalist laiklerle ilişkisin" eleştirirken, "Giderek güçlenen dindar muhafazakârları görmezden geldiğini" de vurguladı.

 

Aslan, Türkiye'ye ise tartışmalarda daha dengeli olmasını önerirken, "Türk liderler, özellikle de Başbakan Erdoğan, İsrail politikalarını kamuoyu önünde daha az eleştirmeli ve daha dikkatli bir yol izlemeli" dedi.

 

Aslanın bu yazısını web sitesinden okumak isteyenler için linkinide verelim.

 

http://www.todayszaman.com/tz-web/columnists-199428-israel-and-turkey-a-difficult-couple.html

 

 



__________ Information from ESET Smart Security, version of virus signature database 4799 (20100123) __________

The message was checked by ESET Smart Security.

http://www.eset.com


__________ Information from ESET Smart Security, version of virus signature database 4799 (20100123) __________

The message was checked by ESET Smart Security.

http://www.eset.com


__________ Information from ESET Smart Security, version of virus signature database 4799 (20100123) __________

The message was checked by ESET Smart Security.

http://www.eset.com


Hotmail: Trusted email with powerful SPAM protection. Sign up now.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.