Salih mirzabeyoğlu'na neden özgürlük?

Fikri bir sarnıca sahip bu düşünce adamı, aynı zamanda yazar Mirzabeyoğlu, illeti dahi ortada olmayan bir suçtan dolayı tecrit altında. Şu ana kadar ilgili hiçbir ilgili resmi kuruluş devletin başka bir organına bu durumla ilgili mütalaa sunmuş değil. Ya da basına yansımış ciddi anlamda bir girişim yok. Bu konuyla ilgili bir zamanın mazlum bürokratları, siyasileri, sivil toplum kuruluşları, ellerini kaldırıp bu adam için bir adım atmış değiller

Yaklaşık 16 yıldır cezaevinde, son 11 yıldır ise tecrit altında tutulan Mirzabeyoğlu yaşayan dava şehitlerindendir. Salih Mirzabeyoğlu'nun mağduriyeti ile ilgili özellikle son dönemlerde gerek görsel gerek yazılı basında kendisini destekler nitelikte azımsanamaz yazılar kaleme alındı.



Fakat tüm bu duruma rağmen hukuki anlamda hiçbir sonuç alınmış değil. Hatırlatmak gerekirse Mirzabeyoğlu, İBDA-C adlı bir örgütün lideri olduğu ve örgütün hiçbir zaman ispatlanamayan silahlı eylemlerine liderlik ettiği iddiası ile müebbet hapse mahkûm edilmişti İşin bir diğer tarafı ise bu iddia edilen örgütün hiçbir mağduru ortada hala yok.

Malumunuz, yakın zamanda devlet kademesindeki büyüklerimiz, bir zamanlar devletin ideolojik anlayışına muhalif düşen tüm fikirlerin illegal örgütler olduğunu vaaz ediyor, bu doğrultuda da yasalar yapıyorlardı. Hâkimler ise bu cezalara hükmediyordu. Yine aynı devlet yönetici zihniyeti, günümüze gelene değin birçok insanı haksız bir şekilde yerlerinden yurtlarından edip, ailelerinden ayrı koyarak toplum içinde itibarsızlaştırma siyaseti izlemekteydiler.

Bu devlet güruhu, yaptıkları yasaları kendi ideolojilerine uygun bir zemin içerisinde hazırlayarak her aykırı sese 'şucu, bucu' yaftası vurarak, illegalleştiriyorlardı. Uzun bir zaman bu yaptıklarında başarılı da olmuşlardı. Fakat bir vakit sonra o sırçalı köşklerinden teker teker düştüklerinde ise 'vatan, millet, cumhuriyet edebiyatı' yaparak, geçmişte yaptıkları, 'Bizden olmayan herkes bizim düşmanımızdır' sloganlarına, meşru bir zemin aramanın derdine düştüler. Nitekim Ergenekon ve onu takip eden Balyoz gibi davalardaki sanıklar ilk günlerde bu psikoloji ile davalara çıktılar. Onların uzantısı olan bazı yazılı ve görsel medyada ve köşelerde de bu anlayışı görmek mümkündü.

İNSAN MÜTEAHHİTLİĞİ YAPMAK!

Bu monşörler, toplumumun bir kısım ananelerini ve bir kısım dini hassasiyetlerini hiçe sayarak, ülkenin kendilerinin söz sahibi olabildikleri bir Cumhuriyet ütopyası olma eğilimi ile ülkeyi yönettiler. Bir zaman sonra sorulduğunda peygamberlerinin ismini tam telaffuz edemeyecekleri, nesillerinde inşasında, mimar olmuş oldular. Bununla da kalmayıp bir vakit sonra insan müteahhitliği yapmaya başladılar. Örneğin eğitim alanında ilkokullarda müdürler, üniversitelerde atadıkları rektörlerle bu politikayı devam ettirdiler. İnanç ve kökleri etrafında ahlak yasalarını koyan halk sınıfının çocuklarını da İmam hatip okullarına sevk ettiler. Bir vakit sonra kendi himayelerine aldıkları Atatürk İlke İnkılâplarına bağlı yetiştirdikleri nesilleri sistemli bir şekilde devletin kadrolarına yerleştirdiler.

Doğan her çocuk, hayatının ve inançlarının, yaşadığı devletin ideolojisi ile ters düştüğünü gördüğünde, kendini ya iğreti bir miskin sınıf olarak kabul etmek durumunda kaldı ya da bir cemaatin ya da tarikatın ya da fikir birliğinin kanatları altına girme ihtiyacını hissetti.

Menderes hükümetinin yürütmeye gelmesi ile 1960 ve 1980'li yıllar arasında devletin amentüsü ezberletilen aydınlar ile kendi anlayış ve ideasını geliştiren ya da yaşatan sınıf, gerek televizyon gerek cemiyet içinde karşı karıya geldiler. Fikir mübadelesine girdiler. 1980 den sonra bu tartışmalar yerini felsefe menşeli akademik tartışma ve fikir eksenli sivil toplum kuruluş ve cemaat oluşumlarına kendini bıraktı.

AİLELERİNDEN KOPARILANLAR!

Tabii tüm bu süreçte devletin suni dogması kan kaybediyordu. Fakat devletin amentüsü kan kaybederken, halk kendi içinde, inanç anlayışı çerçevesinde cemaat ve fikir oluşumlarını iyiden iyiye kuvvetlendirmişti. Sonuç olarak, devlet bir pasta haline dönüşmüş ve bu pasta da, halkın iradesi sonucu yenilebilmesi mümkün olan bir nimet haline gelmişti. Yani devlet ve onun organları kaybettikleri kandan ötürü çekilmesi gereken sınırlarına kendilerini çekmek durumunda kalmışlardı. İdareyi eline alan ya da bugüne kadar hep mağrur ve mazlum rolünün kendisine biçildiğini düşünen darbelerle müzmin halk, geçmişte kendilerine ya da yakınlarına yapılan zulmün, zalimleri ile hesaplaşmak, onlarla yüzleşmek istedi.

Kaç dumansız evdi çünkü bu bacası tütmeyen, tüttürülmeyen? Yıllarca bir hiç uğruna ailesinden koparılanlar ardından kaybolanlar… Kaydı nüfustan kaç kör kurşun yüzünden silinen silindikçe daha bir silinenler. Hepsi bu ülkenin yakın zamandaki gerçeklerinden fazlası değildi. Fakat tüm bu hak alma safhasında kendine meşru bir zemin oluşturan mağdur bir o kadar da mağrur halk, oluşturdukları cemaat, tarikat sivil düşünce organları ile müntesiplerinin uğradıkları hak kayıplarını büyük ölçüde almışlardır almaya devam ediyorlar ve alabilmektedirler…

Kimi kurduğu siyasi kanat ile bu mağduriyetini ortadan kaldırmış, kimi siyasi bir yakınlaşma çerçevesinde meşru yasasını çıkarttı. Öyleki somut deliller ile darbeye defalarca teşebbüs ettiği ilgili hüküm giymiş olan Mustafa Balbay dahi arkasındaki siyasi destekten ötürü salıverildi. Olayın fotoğrafı budur. Hatta kimisi en çok kendi fertlerinin asker kanadından ötürü mağduriyetleri olduğu için tüm askeriyeden atılmış askerlere hükümet kanadı ile dirsek teması kurarak emekli olmalarını sağladı. Kimi ise tekke ve zaviye kanununa muhalif duran sohbet halkalarını vakıf ve dernekleşme adı altında meşruiyet kazandırmış oldu.

Fakat gelelim 50'den fazla kitabı olan, İbda adlı, neredeyse hikmet külliyatı diyebileceğimiz bir külliyata sahip, fikir adamının mağduriyetine. Fikri bir sarnıca sahip bu düşünce adamı, aynı zamanda yazar Mirzabeyoğlu, illeti dahi ortada olmayan bir suçtan dolayı tecrit altında. Şu ana kadar ilgili hiçbir ilgili resmi kuruluş devletin başka bir organına bu durumla ilgili mütalaa sunmuş değil. Ya da basına yansımış ciddi anlamda bir girişim yok. Bu konuyla ilgili bir zamanın mazlum bürokratları, siyasileri, sivil toplum kuruluşları, ellerini kaldırıp bu adam için bir adım atmış değiller. Sadece bazı siyasiler kendilerine Mirzabeyoğlu ile ilgili soru sorulduğunda, 'elbet adalet bir terazi ise ibresini bulur' meyanında açıklama yapmaktadırlar.

ADALET TERAZİSİ

Peki, neden mi bugüne kadar somut diyebileceğimiz bir adım atılmıyor? Çünkü bu mazlum, mağrur mütefekkir, yeteri oranda devlet bürokrasisinde, siyasetinde kendisinin fikirlerini düşünce dünyasını paylaşan siyasiler ile ortak paydası yok. Bakın, Danıştay cinayetindeki sanığın mahkemesi karar bağlanmasına rağmen birkaç tanığın ifadesi ile mahkeme bozularak tekrardan yargılaması yapılarak başka bir davaya bağlandı. Neden? Çünkü davanın müdavimlerinin bir siyasi partide, bir ideolojide karşılığı vardı.

Pekâlâ, sormak isterim: Necip Fazıl Kısaküreğin kaburga kemiğinden fikirler damıtarak gelen bir İslam düşünce insanının, bir toplum bilimcinin, yeteri kadar cemaati ya da yeteri kadar halkta karşılığı yok diye mi bir hücre de tecrit altında tutuluyor? Geçmiş yıllarda, 'Bu ülkenin adalet terazisi şaşmış' diyen bazı siyasiler: Sizlerinde adalet anlayışı, kendi adaletinize kavuşncaya değin midir? Hani bir kardeşimiz dahi kalsa zulüm altında, o da çıkmadan hiç birimiz bu davayı, bu yolu hakkı ile tamamlamış olmayacaktık? Unuttuk mu yoksa?

Sizler dualarınızı yasalarla destekler iken neden en iyi ihtimalle Salih Mirzabeyoğlu'nun dualarına müşterek olup, fiili eyleme geçip, yeniden yargılanmasını sağlamıyorsunuz? Yoksa Mirzabeyoğlu'nun sizlerin siyasi yaşamında bir karşılığı mı yok?

Ne dersiniz? Ey adaletin cenkliğine soyunan hamiler buyurun, dersiniz adalet ve vereceğiniz sınav ortada: Olmayan hayali bir örgütten dolayı müebbet yemiş mağrur bir düşünce adamı, mütefekkirin yaşamını ve davasını ele alıp işte bu yüzden bu adam tekrar yargılanmalı demelisiniz. İşte o vakit, Allah'ın, edebiyatın ve tükenmek üzere olan insanlığın adaletine fayda sağlamış olacaksınız. Çünkü arkanızda olan irade bu mazlum mütefekkiri içinde bulunduğu haksız durumundan çıkarmanız için sonuna kadar arkanızda olduğunu unutmayın vesselam.

YENİ ŞAFAK/  İBRAHİM ARPACI

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.