İşte İsmail Kılıçarslan'ın "Balkona çıkmış İslamcı" başlıklı o yazısı:
'Ana akım İslamcılık aklı nereye gitti' sorusuna cevap arıyorum bir süredir. Fakat bu soruyu kendisine yönelttiğim hemen herkesten aynı tepkiyi alıyorum: 'Ana akım İslamcılık aklı nedir birader?'
Meseleye başından başlayalım. İslamcılık, malumu âliniz olduğu üzere, yaklaşık 150 yıl önce 'Allah'ını seven defansa gelsin' diyerek ortaya çıkmış bir ideolojik yaklaşım. Sanayi devriminin getirdiği vahşi kapitalizmin, kolonyalizmin, klasik emperyalizmin ve ulus devlet yavesinin karşısına dikilip 'benim kendi alternatifim var' demiş bir ideolojik yaklaşım.
'Bir defans ideolojisi olarak İslamcılık geride bıraktığımız 150 yılda başarılı oldu mu?' sorusu, ayrıca sorulması ve cevap verilmesi gereken bir sorudur. Ancak şurası kesin: Türkiye coğrafyasında Mustafa Sabri Efendi, Namık Kemal ve Mehmet Akif ile başlayıp 90'ların ortasına kadar kesintisiz bir 'ana akım akıl' üretmeyi, kendine mahsus bir bulvar üretmeyi başarmıştır İslamcılık.
Bulvar, biliyorsunuz, kendisinden neşet eden cadde ve sokakları aynı zamanda 'kendisine göre' kılan, dahası 'kendisine hizalayan' bir kavramdır. Aynı zamanda etraftaki cadde ve sokakların değeri de bulvarın neresinde olduğuna göre değişir. Söz gelimi bir ev bulvarın beş sokak ilerisindeyse kıymet hükmü ve ederi de ona göredir.
Muhammed İkbal, Seyyid Kutup, Hasan el Benna, Mevdudi gibi 'büyük savunma oyuncuları'nın ürettiği metinler dünyadaki İslamcılığın bulvarını oluşturmayı başarmışlardır. Türkiye'de ise Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Nurettin Topçu, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil ve benzeri isimlere düşmüştür bu bulvarı açmak ve genişletmek.
Türkiye'deki tüm İslami hareketler, ya benimseyerek ya kısmen kabullenerek ya da itiraz ederek bu bulvarın etrafında kümelenmişlerdir. Dikkat isterim: Geçmişte bu bulvarın varlığına dahi itiraz eden hareketlenmelerin de sürekli olarak kendilerini bu itiraz üzerinden gerçekleştirdiklerini gördük. Dolayısıyla bulvarın varlığı İslamcılığa bir 'güvenli düşünsel alan' oluşturdu.
90'lı yıllardan itibaren bulvar silikleşmeye, özelliğini kaybetmeye, ortada 'ana akım İslamcılık aklı' diyebileceğimiz bir mesele kalmamaya başladı. Özellikle İslamcılara özenle yedirilen 'muhafazakârlık dolması' ve elbette 'iktidarla sınanma' durumu bulvarın varlığını tehdit etmeye başladı. 'Şerefül mekân bil mekin' sözünü hatırlayalım. Yani 'mekânın şerefi, oradakilerledir.'
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.