Mehtap Yılmaz: Paralel Yapı tehlikeli bir terör örgütüdür

Mehtap Yılmaz:

"ŞAHSİYETSİZ, KİMLİKSİZ, YAHUDİ KARAKTERLİ BİR YAPILANMA!"

 

Nabız Haber: -Mehtap Hanım, bizim “Ajan yapılanma” dediğimiz, kamuoyunda “Paralel yapılanma” olarak bilinen, Pensilvanyalı Fetullah Gülen ve cemaati hakkında, kamuoyuna ve hükümete ilk defa açık uyarıda bulunan bir gazeteci-yazar olduğunuz için şunu sormak istiyorum: F. Gülen’in ve cemaatin niyetini nasıl tespit ettiniz? Onların niyetini nasıl hissettiniz?

 

Mehtap Yılmaz: -2007 genel seçim süreciydi. Paralel yapının desteklediği Prof. Dr. A. Jale Saraç’a milletvekilliği aday sıralamasında 8. sırada yer verilince; Paralel Yapı mensupları, tepki olarak seçimlerde AK Parti’yi desteklemeyeceklerine dair karar almışlardı. “Paralel Yapı’nın Kandil’i” olarak betimlediğim Dicle Üniversitesi’nin Rektörü,  Prof. Dr. J.Saraç, AK Parti D.Bakır MKYK üyesi Necla Hattapoğlu gibi isimler, Karayolları Lojmanları’nda toplanarak bunu deklare ettiler.

Bu MKYK üyesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşine yakınlığı ile bilinirdi. Ancak gerçekte sürekli olarak Erdoğan’ı itibarsızlaştırmak için gayret ederdi. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın direktifleriyle hareket eden, Erdoğan’a muhalefet eden bir isimdi.

Paralel Yapı’nın bu çok yüzlü derin ilişkileri, samimiyetsizlikleri bende tiksinti uyandırdı açıkçası. Zaten orada karşıt bir konuşma yapmam sonucu benim karşıma geçtiler. Aleyhimde çalıştılar. Sonrasında 2008 yılında Dicle Üniversitesi rektörlük seçimleri sürecine girildi. Paralel Yapı’nın en teşkilatçı isimlerinden Jale Saraç milletvekili olamayınca, Fethullah Gülen’in referansı ile rektör adayı oldu. Gülen Terör Örgütü yapılanmasının üst düzey imamı Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan, Jale Saraç ile gizlice görüştürüldü. İşte o tarihte, derin Paralel Yapı’nın mafyatik icraatlarına tanıklık ettim. Kendisi de eğitimli bir bayan olduğu halde Jale Saraç, “karılarınız seçimle ilgili konuşmasın” diye emretti. Tüm Fethullahçılar, eşlerini ikna etti. Eğitimli-eğitimsiz tüm Fethullahçı kadınlar sustu. Haksızlıkları gördükleri halde hem de…

Ardından, diğer rektör adayları hakkında karalama kampanyaları başladı. Devletin istihbarat kurumlarının desteğiyle, diğer adaylar hakkında şantaj-montaj dosyaları hazırlandı. Bunun hesabını sorduğumda ise Paralelci Jale Saraç, kendisini “harp hiledir” şeklinde savunmuştu. Paralel yapıya göre hedefe gidilirken her yol mübahtı. Şantaj, montaj, casuluk, takip, dinleme, entrika, siyasi baskı ve hukuk dışı  mafyatik yollara tevessül ediyorlardı. Bunları gördükçe bu yapının sandığımdan çok daha tehlikeli ve karanlık olduğunun farkına vardım. Çünkü bunun başlıca nedeni diğer Rektör adayı Prof. Dr. F. Hüsnü Erdem hakkında, montaj dosyalar oluşturdular ve o dönem makalemde de ifade ettiğim gibi Dicle Üniversitesindeki üst düzey Paralel Yapı mensubu akademisyenler eliyle YÖK’e ve Cumhurbaşkanlığına gönderdiler.

 

Süreç boyunca yapılan haksızlıklara karşı çıktım. Onlara karşı mücadele ettim. Ancak o dönemde Paralel Yapı’nın Diyarbakır teşkilatı, dönemin başbakanı Erdoğan’a ulaştı ve Jale Saraç, Başbakan ile görüştürüldü. Tıpkı Fethullah Gülen gibi tiyatral ve de ağlak, acındıran üsluba sahip olan Saraç için, bizzat F.Gülen’in Cumhurbaşkanı Gül’ü aradığı biliniyor. Nitekim D.Ü. Rektörü Saraç’ı ilk tebrik eden ve hediye ile taltif eden de Fethullah Gülen’di.

Buna rağmen F Tipi Paralel Yapılanmayı şu vakte kadar kimse yerinden kımıldatamadı. Dokunan yandı. Pek çok akademisyen, orayı terk etti. Nitekim çözüm sürecine karşı ciddi direnç gösteren ve süreci sabote eden de, bu yapıydı. Bunun dışında, eşlerinin başını zorla açtırmaları, 28 Şubat sürecinde, darbecilere teslimiyetleri, Mavi Marmara katliamında İsrail’den yana tavır almaları, milletin hayır, kurban paralarıyla Kilise restore etmeleri, İsrail’e para yardımı yapmaları, Üniversite Sınav sorularını çalmaları, Paralel savcıların rüşvetçilikleri, Gülen’in âlüfte takip merkezi gibi faaliyetler göstermesi gibi faktörler de etkili oldu.

Nabız Haber: -Bizler yani İBDA camiasına mensup yayın organları, yaklaşık 28 yıldır bu yapılanmanın bir ihanet odağı olduğunu yazageldik. Ama bu yazdıklarımız İslâmî camianın birçok kesiminde pek dikkate alınmadı, tâ ki 17-25 Aralık’a kadar.  Peki, siz bu ilk uyarı yazısını yani “Cemaat Fabrika Ayarlarına Geri Dönmeli” yazısını yazdığınızda, gerek gazeteniz  gerekse AK Parti ve hükümet içerisinde nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?

Mehtap Yılmaz: -Önce bir düzeltme yapayım. O dönemde Paralel İhanet Çetesi (P.İ.Ç)’ne karşı bir yazı kaleme almam imkânsızdı. Hangi kapıyı çalsam yüzüme kapatılıyordu. Zaten F Tipi Örgüt beni tüm medyaya fişlemişti. Bu yüzden, Yeniakit Gazetesi beni işe alıncaya kadar susturuldum. Yeniakit’te yazmaya başlamamla birlikte Paralel Örgütü deşifre eden yazılar kaleme almaya başladım. İlk eleştiri yazım; 11.06.2012 deki “Dicle Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesinde rektörlük seçimleri başlıklı yazımdı. Bir anlamda Dejavu oldum diyebilirim. Çünkü D.Ü.’de tanıklık ettiğim entrikaların daha acımasızı, bu kez Gaziantep Üniversitesi’nde yaşanıyordu. Ardından kaleme aldığım “Rektör Seçimleri ve fişleme” başlıklı, 9.7.2012’deki yazımda bu entrikaları deşifre ettim. O dönemde Başbakan Erdoğan Gülen Örgütü’ne henüz açıkça tavır koymuş değildi. 17 Aralıktan çok önceydi yani. Bu yüzden, AK Parti’den ve medyadan ciddi tepkiler alıyordum. AK Parti içindeki bir kısım isimler. “Arkanda parti kuvveti yok. Gazeten yok. Sermaye gücü yok. Sen neyine güveniyorsun da Paralel Yapı gibi güçlü bir yapıya karşı böyle yazılar yazıyorsun?” diyorlardı. Önce uyardılar. Sonra selamı kestiler. Sonra yok saydılar. Sonra yalnızlaştırdılar. Nihayet itibarsızlaştırmaya çalıştılar.

Ancak bu yalnızlaştırılma süreci beni üzse de, bu haksızlıklara karşı mücadele etmekten asla vazgeçmedim. Aile ve sosyal çevrem, üzerimde ciddi baskı kurdu. Uluorta hakaretlerine, eleştirilerine katlanmak zorunda kalıyordum. Paralel Yapı beni hedef gösterdi. Fethullahçılar beni linç ederken, barbar ortaçağ kavimlerini andırıyorlardı. Kabir azabı gibi bir süreçti. 17-25 Aralık sonrası Paralel Yapı’nın maskesi düşünce dahi bu baskılar devam etti. Çünkü o dönemde herkes, Başbakan Erdoğan iktidarının buna mukavemet edemeyeceğini düşünüyordu.

Paralel Yapı’nın arkasında Neoconlar vardı. AK Partinin düşme ihtimaline karşın, Paralel Yapı’nın gücünü gözetiyor, bu yapıyla kötü olmayı göze alamıyorlardı. Ancak Gezi İşgali’nde düşmeyen iktidar, 30 Mart yerel seçimlerinden de güçlü çıkınca, nihayet konuşmaya başladılar. Önceleri beni sert bulan, eleştiren, çekiştiren bir kısım muhafazakâr medya kalemleri bile artık beni solladılar.

 

Nabız Haber: - 17-25 Aralık operasyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bir yolsuzluk operasyonu mu? Yoksa başka bir şey mi?

Mehtap Yılmaz: -Bana göre AK Parti’yi yolsuzlukla suçlayan Paralel Yapı, yolsuzluğun kitabını yazmıştır. Ekonomik imkânsızlıklar içerisindeki Anadolu insanından zorla topladıkları kurban, zekât, fitre paralarıyla Bankasya’yı kurdular. Sülük gibi Müslümanların kesesine yapışarak burs aldılar. Gazete abonesi yaptılar. Sızıntı sattılar. Fethullah Gülen’in el yazısıyla yazılan KITMİR duaları, internet sitelerinde satışa sunuluyordu. Üniversite sınav sorularını çaldılar. Binlerce gencin istikbaliyle oynadılar. Polis okulu sorularını, KPSS sorularını çaldılar. Kariyer sürecinde Fethullahçılık, sıçrama tahtasıydı. Başta Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’a, İsrail’e “one minute” restini çektiği için düşman oldular!

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu ve Hakan Fidan’ı, İsrail sevmiyor diye itibarsızlaştırmaya çalıştılar! Ben de, bu barkodlu beslemelerin karşı olduğu Erdoğan’a, Davutoğlu’na ve Fidan’a musallat oldukları nisbette gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaya gayret ettim. “Gülenizm” yazım, Paralel Yapı’da zelzele etkisi yaptı. Allah’a şükürler olsun!

Nabız Haber: -17-25 Aralık operasyonlarından sonra sizin çevreniz ve Türkiye nasıl bir dönüşüm yaşadı?

Mehtap Yılmaz: - Eskiden bizi eleştirenler, şimdi soru çalan, dizilerinde peygamberi kamyona bindiren Gülenistleri yerden yere vuruyor. Müslümanların kurban paralarıyla Pensilvanya’daki lüks malikânesinde, Neoconların amaçları uğruna, Yahudi lobilerine itaat ederek sefa süren ilkokul mezunu, emekli vaizin vatana ve İslama ihanetini tartışıyor. Peygamber efendimize hakaret eden, Prof. Müsveddesi İbrahim Öztürk’ü nasıl himaye ettiklerini konuşuyor. Hoşgörü ile ortaya çıkan Fethullah Gülen’in, öğrencilerini falakaya yatıran, tekme tokat döven bir ruh hastası olduğu anlatılıyor. Devleti, milleti nasıl sömürdükleri ortaya çıktıkça, insanlar Fethullah Gülen’in adı geçince yüzünü ekşitiyor. Fethullah Gülen’in eserim dediği “Buhranlar Anaforunda İnsan”ı, dönemin başbakanı Şemsettin Günaltay’ın kitabından çaldığı biliniyor. Gülen, ne üniversite, ne de medrese kariyeri olmayan bir Lawrens sadece milletin gözünde… Hele İsrailli çocuklar için ağlayan Gülen’in, Gazze’de İsrail soykırımına kurban giden mazlumlar için susması, tiksinti uyandırıyor. İnsanlar, korkusuzca Gülenistleri sorgulayabiliyor.

 

 

"YAHUDİ LOBİLERİNİN LAWRENCE'Sİ.."

 Nabız Haber: -Ajan Yapılanma dediğimiz  “The Cemaat”in İslâm dâvâsına hizmet ettikleri propagandasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Markar Esayan bugün yazdığı  “Bir Millet Uyanıyor” başlıklı makalesinde “Cemaat Batıcı bir yapılanmadır” mealinde yazmış, bu tespite katılıyor musunuz? Cemaatin, Batıcılarla bu kadar içli dışlı olmasını neye bağlıyorsunuz?

Mehtap Yılmaz: -Paralel Yapı bana göre tehlikeli bir terör örgütüdür. Bu milletin, İslami hassasiyetlerini, peygamber sevgisini sömürerek semiren bir örgüt olduğu için, bana göre PKK’dan çok daha tehlikeli bir örgüttür. Markar’ın analizleri yerinde… Bununla birlikte ben daha çok “casus” ve “besleme” bir örgüt olduğuna inanıyorum. AIPAC gibi BND gibi MOSSAD gibi CIA gibi pek çok istihbaratı besleyen ve onlardan beslenen bir terör örgütü. Tek kıblelerinin Batı değil, para ve güç hırsı olduğunu düşünüyorum. Daha çok Yahudi lobilerinin Lawrence’si… Neoconların eşiğine yüz-göz süren, şahsiyetsiz, kimliksiz, Yahudi karakterli bir yapılanma…

 

Nabız Haber: -Bugün Ajan yapılanma Gülen Cemaatinin hâlâ en çok uğraştığı kişilerin başında geliyorsunuz. Buna bir de TÜSİAD’dan Rahmi Koç  ve AYM Başkanı Haşim Kılıç da katıldı. Neden bu kadar geniş bir cephede mücadele etmek zorunda kaldınız?

Mehtap Yılmaz: -Paralel Yapı, Neoconların sığıntısı, Yahudi lobilerinin barkodlu beslemesi, Natenyahu’nun fedaisi, İstanbul sermayesinin tetikçisi olunca sırtları yere gelmez sanıyorlardı. Biz ise “Feseyekfikehumullah” dedik. Gülenistler, Neoconlara, Yahudi lobilerine, İstanbul sermayesine sığındı. Biz Rabbimize… Gazetem Yeniakit’i de, beni de hedef gösterdiler. Davalarla susturmaya çalıştılar! Rahmi Koç, Gezi İşgali sürecinde, ortalığı savaş alanına çeviren eylemcilerin “özgürlüğünü” savunurken, benim sosyal medya yazılarımı dahi “dava” konusu yaptı. Ben Haşim Kılıç’a, “Anayasal Darbe” girişiminden ötürü, “Sen kimin kılıcısın Haşim Kılıç? Hukukun mu, hukuksuzluğun mu?” diye sormuştum. Twittere özgürlük bahşederken Haşim Kılıç, bana dört yıldan az olmamak kaydıyla hapis istemiyle dava açtı.

Gezi İşgalcilerine özgürlük, bize ise cezaevi… Fethullah Gülen'in, gazetem Yeniakit’e ve bana dava üstüne dava açarak susturmaya çalışması basın özgürlüğümüze vurulmuş bir darbe değil mi? Haşim Kılıç’ın açtığı davalar basın özgürlüğümüze vurulmuş bir darbe değil mi? Gezi İşgali’nin sponsoru Rahmi Koç’un bize açtığı davalar basın özgürlüğümüze vurulmuş bir darbe değil mi? Şimdi, Paralel Medya mensuplarının gözaltına alındığı vakit, kıyamet kopartmalarına bakıyorum da… Ben gözaltına alındığımda çıt çıkarmayanların, Zaman’ın önünde basın özgürlüğünden söz etmelerine… Bu kadar samimiyetsizler işte!

"BU PİS İKİLİ BİTTİ!.."

Nabız Haber: -Biliyorsunuz daha Şubat ayına kadar Batıcı Kürt hareketi, KCK operasyonlarından dolayı Cemaati suçlamaktaydı. Ama 6-7 Ekim katliamlarından sonra, Cemaatle-HDP-PKK arasında açık bir ittifak oluştuğu görülüyor? Selahattin Demirtaş, neredeyse cemaat sözcülüğüne soyunmuş, düne kadar kendilerine en çok küfreden Bugün gazetesinde hükümete salvolar yağdırıyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Cemaat, bunu tabanına kabul ettirebilir mi?

Mehtap Yılmaz: -Aylar öncesinde “F Tipi Selahattin” başlıklı yazımı kaleme aldığımda, “yok artık” demişlerdi. Uçuk-kaçık bir komplo teorisi olarak değerlendirmişlerdi. Sonra Ekrem Dumanlı, Hürriyet’e verdiği röportajda,  bu ittifakı açıkça itiraf etti. Kobani olaylarında da Paralel Yapı parmağı olduğu biliniyor. Nitekim Başbakan Davutoğlu, Paralel Yapı ile PKK ittifakını açıkça ilan etti. Paralel Yapı, bu pis ittifakın deşifre olmasıyla ciddi bir darbe aldı. Bunu tabanına nasıl, neyle açıklayacak? Aynı irtifa kaybı, HDP Başkanı Selahattin Demirtaş için de söz konusu. F Tipi, Pensilvanya kumandalı bir Başkan, HDP tabanında ne kadar itibar görebilir ki? Kısacası bu pis ikili bitti.

 

 

Nabız Haber: - Kendisi Bolu F Tipi Cezaevinde esirken hakkında özgürlüğü için yazılar yazdığınız Fikir ve aksiyon adamı Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun 29 Kasım 2014’te İstanbul haliç Kongre merkezinde düzenlediği “Yaşanmaya Değer Hayat- Adalet Mutlak’a” başlıklı konferans hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Meselâ Gençliğin ve aydınların Mirzabeyoğlu’na ilgisi neden?

Mehtap Yılmaz: - Bir mütefekkir olarak Salih Mirzabeyoğlu’nun tutsaklığı, düşünce özgürlüğü adına Türkiye’nin alnında bir lekeydi. Şiddete asla tevessül etmediği halde, bir insanın hayatını acı ve işkenceyle karartılması, sessiz de olsa ciddi bir kamuoyu oluşmasına neden oldu. Her kesimin teveccühüne mazhar olmasının temelinde bu mağduriyet olduğuna inanıyorum. Konferansa katılımın yoğunluğu, bu ayrılık sürecinin, Salih Mirzabeyoğlu’nu silmeye gücünün yetmediğinin kanıtıdır. Parmaklıkların, bedeni tutsak kılsa da, düşünceyi tutsak kılamayacağının ispatıdır.

Nabız Haber: -Bu konferans başlamanda önce Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayın Mirzabeyoğlu ile yaklaşık 30 dakikalık özel bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme özellikle Cemaat medyasında ve Doğan medyasında  çarpıtılarak haber yapıldı? Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Mehtap Yılmaz: -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu “insan” yanıdır onu köşke taşıyan. Devlet adamı duyarlılığından öte, vicdan sahibi bir insan olması. Vefası… Bunu, devlet tarafından hukuksuzca gençliği çalınmış bir mütefekkire, bir vefanın tezahürü olarak görmek mümkün. Şahsen son derece anlamlı buldum. Doğan medyası dediniz ya… Ne diyor şair? “Ulusun, korkma/ nasıl böyle bir vicdanı boğar?” Önce baktıkları pencereyi temizlemeleri lazım ki olayı lekesiz görebilsinler…

 

Kaynak: Nabız Haber

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.