Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esed rejimine "geri çekilin" uyarısı yaptıktan sonra, "Çekilmezlerse Türkiye bu işi bizzat yapmak durumunda kalacaktır" dedi. Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 yazarı Mehmet Acet, Erdoğan'ın sözlerinin ne anlama geldiğini değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib'deki saldırının Suriye'de yeni bir milat olduğunu söyledikten sonra, Esed rejimine ay sonuna kadar mühlet verdi. Erdoğan, "Rejim şubat ayı içinde geri çekilmezse, Türkiye bu işi bizzat yapmak durumunda kalacaktır" ifadelerini kullandı.
Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 Yazarı Mehmet Acet, bugünkü yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarının ne anlama geldiğini ve bölgede bundan sonra yaşanabilecek gelişmeleri değerlendirdi. Acet'in yazısı şöyle:
Erdoğan’ın dünkü Meclis Grup konuşmasının ağırlıklı bölümü Suriye’deki gelişmeler üzerineydi. O bölümün en dikkat çekici kısmı ise, Şam rejimine Şubat sonuna kadar süre verildiğini belirten ifadeler oldu.
İlgili bölümde Erdoğan’ın kullandığı ifadeler şöyleydi:
"Putin'le görüşmemde rejimin Soçi mutabakatına uygun bölgeye çekilmesini istedim. Rejim şubat ayı içinde geri çekilmezse, Türkiye bu işi bizzat yapmak durumunda kalacaktır.
Madem İdlib bölgesindeki askerlerimizin güvenliği sağlanamıyor, öyleyse bunu bizzat yapma hakkımıza kimse itiraz edemez. Bunun için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hava ve kara unsurları ihtiyaç duyduğumuz her an serbestçe hareket edecekler, gerektiğinde operasyon yürüteceklerdir.”
Bu açıklamalar, Pazar gününü pazartesiye bağlayan gece saat 01:00 sularında Suriye’deki TSK unsurlarına rejim tarafından yapılan saldırı sonrası Ankara’nın nasıl bir tutum sergileyeceğine dair soru işaretlerine verilmiş bir yanıt olarak da görülebilir.
Bu yeni tutumun daha geniş çerçevesinin iki ana ekseni bulunuyor:
1-Rusya ile gerilimin dozajını artırmak yerine diyalog kanallarına yönelme.
2-Rejime karşı, askeri yöntemlerin de denkleme girdiği sert bir karşılıkla yanıt verme.
Güvenlik kaynaklarından edindiğimiz izlenim, son saldırının ardından Şam rejimine dönük askeri angajman kuralının da değiştiğine işaret ediyor.
Bundan sonra, İdlib çatışmasızlık bölgesinde görev alan TSK unsurları, kendi varlıklarına dönük bir tehditle karşılaşmaları halinde, karşı taraftan ateş edilmesini beklemeden hemen harekete geçebilecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süre vererek açıkladığı karar ise, bundan daha fazlasını da içeriyor.
İdlib yakınlarında yaşanan saldırı, 17 Eylül 2018’de İdlib’de çatışmasızlık ortamını sağlama amacıyla Türkiye ile Rusya arasında sağlanan mutabakatın açık bir ihlali anlamına geliyor.
Neden derseniz o anlaşma, bölgede gözlem gücü olarak faaliyet gösteren TSK unsurlarının güvenliğini de garanti altına alıyordu.
O garantinin bu son gelişmeyle hiçe sayıldığı ortada.
Erdoğan’ın dünkü açıklamalarını böyle bir bağlamdan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değil.
Esed yönetimi, Mayıs 2019’dan itibaren Rusya desteğiyle başlattığı saldırılarla İdlib’in kontrolünü ele geçirmeyi hedefliyor.
Bu hedefin bir önceki adımı ise, son günlerde artan saldırılarda görüldüğü gibi, M4 ve M5 karayollarını kontrol altına alarak Şam'ı Lazkiye ve Halep'e bağlayan ana ulaşım güzergahını ele geçirmek.
Ancak rejim, o bölgelerde yaşayan insanları da ‘suç ortağı’ olarak gören gaddarca bir yaklaşım içinde olduğu için, bu durum büyük göçlere yol açtı.
700 bin kişinin Türkiye sınırına doğru hareket halinde olması, Türkiye için yeni ciddi güvenlik risklerinin ortaya çıkması anlamına geliyor.
Dolayısıyla böyle bir ortamda, Ankara’nın İdlib krizine gerekirse risk alarak müdahil olma kararlılığının haklı gerekçelere dayalı olduğu ortada.
Şubat ayı, İdlib özelinde oradaki gelişmeleri yakından izlemeyi gerekli kılıyor.
Erdoğan’ın açıklamasının ne anlama geldiği açık.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözlem noktalarının bir kısmını kuşatan, bir kısmı için ‘yakın tehdit’ haline gelen rejimin bu alanlardan uzaklaşması isteniyor.
Çünkü mevcut durum, her an yeni saldırılar için ciddi riskleri beraberinde getiriyor.
Eğer Şubat sonuna kadar bu şartlar yerine getirilmezse, Esed rejimine dönük doğrudan askeri bir operasyon gündeme gelebilir.
İşin aslı, rejimin Rusya’nın bir desteği olmadan savaşabilecek, mevzi kazanabilecek bir gücü bulunmuyor.
Sahadaki ilerleyişin gerçek nedeni, Rusya’nın kontrol ettiği hava sahasının sağladığı avantajlar.
Karada eşi şartlarda yaşanan çatışmalarda rejim unsurlarının Suriye Milli Ordusu karşısında bile tutunacak bir gücü yok.
Bu anlamda, Rusya’nın dahli olmaksızın Şam rejiminin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı savaşabilecek bir kapasitesi de bulunmuyor.
Asıl soru, Ankara’nın ay sonuna kadar verdiği süre konusunda Moskova’nın nasıl bir tutum sergileyeceği sorusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şubat sonuna kadar verdiği mühlet konusunu önceki gün telefonla görüştüğü Putin’e iletmemiş olması düşünülemez.
Önemli olan, Rusya’nın bu konuda nasıl bir tutum sergileyeceği.
Rejime verilecek bir işaretle Türkiye’nin talebi kolaylıkla yerine getirilebilir.
Moskova bunu yapar mı? Yapacak mı?
Galiba ay sonuna kadar beklemek gerekiyor.
Haber7
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.