[anadoluhaber:37903] MODERN İKİZLER. Posted: 17 Feb 2010 10:07 AM PST |
[anadoluhaber:37902] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ Posted: 17 Feb 2010 07:27 AM PST | | Bir Başka Açıdan İran...Düşman mı? Dost Mu? ? ? Ama GİZEMLİ Olduğu Kesin... Posted: 16 Feb 2010 12:06 AM PST Bir Başka Açıdan İran 10.02.2010 Cihan Aktaş kimdir? 1960 Refahiye-Erzincan doğumlu. Beşikdüzü Öğretmen Lisesi'ni (1978) ve İstanbul DGSA Mimarlık Fakültesi'ni (1982) bitirdi. Mimar, basın danışmanı ve gazeteci olarak çalıştı. Yeni Devir'de köşe yazıları yazdı. Hâlihazırda Dünya Bülteni internet sitesinde ve Taraf gazetesinde köşe yazıları yazıyor. 1995'te TYB (Türkiye Yazarlar Birliği), 1997'de Gençlik Dergisi tarafından 'Yılın Hikayecisi', 2002'de TYB tarafından yılın romancısı olarak ödüllendirildi. 2009'da "Kusursuz Piknik" isimli hikaye kitabı ESKADER tarafından yılın hikaye kitabı ödülüne lâyık bulundu. İçinde bulunduğumuz günlerde Kardeşliğin Dili isimli Gazze, İran ve Kürt sorunu etrafında kaleme aldığı yazılardan oluşan kitabı yayınlanmak üzere. Aktaş evli ve iki çocuk annesidir. Kitapları: İnceleme-Araştırma: Hz. Fatıma ( 1984), Hz. Zeynep (1985), Sömürü Odağında Kadın (1985), Veda Hutbesi (1985, 1992), Sistem İçinde Kadın (1988), Tanzimat'tan Günümüze Kılık Kıyafet ve İktidar I (1989, 1990, 2006), Tesettür ve Toplum/Başörtülü Öğrencilerin Toplumsal Kökeni (1991, 1993, 1995, 1997), Modernizmin Evsizliği ve Ailenin Gerekliliği (1992), Mahremiyetin Tükenişi (1995), Şark'ın Şiiri-İran Sineması (1998, 2005), Bacı'dan Bayan'a/İslamcı Kadınların Kamusal Alan Tecrübesi (2001, 2003, 2005), Dünün Devrimcileri Bugünün Reformistleri- İran'da Siyasal, Sosyal ve Kültürel Değişim (2004, 2005), Türban'ın Yeniden İcadı (Mayıs 2006), Bir Hayat Tarzı Eleştirisi İslamcılık (Mart 2007), Yakın Yabancı (Aralık 2008) Hikaye: Üç İhtilal Çocuğu (1991), Son Büyülü Günler (1995), Acı Çekmiş Yüzünde (1996), Azizenin Son Günü-Azerbaycan hikayeleri ( 1997,2006), Suya Düşen Dantel (1999), Ağzı Var Dili Yok Şehrazat (2001, 2005.), Halama Benzediğim İçin (2003), Duvarsız Odalar, 2005), Kusursuz Piknik (2009). Roman: Bana Uzun Mektuplar Yaz (2002, 2003, 2005), Seni Dinleyen Biri (2007) İran'da yaşayan ve İran ile ilgili yazılarıyla tanınan Cihan Aktaş, 31. yılını kutlamakta olan İslami İran'ın başkaca yönlerini anlattı. Röportaj: Aynur Erdoğan / Dünya Bülteni Bu haftaki konuğumuz Dünya Bülteni Haber Portalı ve Taraf Gazetesi yazarı Cihan Aktaş... Kişisel deneyimleri üzerinden İran'ın kültür-sanat dünyasını ve sosyal hayatını konuştuğumuz Cihan Aktaş bize medya kanallarının yansıttığı/dayattığı İran'dan farklı bir İran panoraması sundu. İran… gizemler diyarı. Binbirgece masallarıyla hayal dünyamızın konuğu… Büyük Selçuklu Devleti deneyimiyle Türk siyaset yapma biçimini etkilemiş bir medeniyet Fars medeniyeti. Dini terminolojimizde bile Farsça etkisi yok mu; namaz, abdest, oruç… Hem bu kadar yakın hem tarihte savaşlar yapacak ve bugün sistemin "ötekisi" olabilecek kadar uzak… Siz uzun süredir İran'da yaşıyorsunuz. Kendinizi İranlı gibi hissediyor musunuz, yoksa yabancı bir ülkede gibi misiniz? Aynur Hanım, 1998'de uzun bir süre yaşamak üzere ikinci kez geldim ben İran'a. Uzun bir süreçte İran toplumunu ve kültürünü olabildiği kadar tanıdım. İslami değerlerin ihyası adına bir devrim gerçekleştirmiş bir toplumun iyi ve değerli niteliklerinden beslenmeye çalıştım. Ancak kendimi İranlı hissetmiyorum. Bunun nedeni İran'a gelirken kişiliğimin oturmuş olması. Ana-baba ocağında bile kendi dünyasında yaşayan biriydim ben. Nerede yaşarsam yaşayayım, varlığımın oluşmuş bir özü var. Bu öz hâlâ kendi tanımladığı şekilde Türk, daha doğrusu düşünmeye başladığı takdirde bir yanıyla Kürt olduğunu da söyleyebilecek kadar Türk, yani Türkiyeli. İnsanın aidiyet hissettiği yer "öz"ünü "gür" hissettiği yer olsa gerek… Aidiyet sorusunun cevabını insan çok daha erken yaşlarda veriyor. Sonraki yıllarda meydana gelen göçmelerin, kopmaların ise bu sorunun cevabını derinleştirdiği söylenebilir. İnsan tükenip gidebilir de göçmelerle kopmalarla, aidiyetle ilgili daha güçlü bir bakış açısı edinebilir de. Ben geçen yıllar içinde fiziki anlamda Türkiye'den koptum sayılmaz aslında. İstanbul'da da uzun süreli gelişlerde çalıştığım bir masam, bir kütüphanem, evim var. İki evi olanın hiç evi olmaz, böyle söylüyor Saramago, Mağara isimli romanında. Bu şekilde yaşamayı belki de dilde yurtlanmak için kendim seçtim. Gerçi İran'da da öyle yabancı hissetmiyorum kendimi. İki ülke halkı tarihte fazlasıyla birbirini etkilemiş. Özellikle Türkiye'deki Fars kültürü etkisi yadsınamaz. Bu durumun getirdiği bir ünsiyet yok mu? Zannedersem bütün Ortadoğu'da hatta belki bütün dünyada Türkiye insanının kendini yabancı hissetmeyeceği ilk ülke olurdu İran. Toplumsal kısıtlamalara rağmen dinamik bir halkı, sürprizlerle dolu, yaratıcı insanları var. Bu ülkede yaşamaya alıştım geçen zaman içinde. Resd'de Mirza Kucek Han türbesi Fakat alışmak iyi bir şey de değil. Biraz da üniversite öğrenimini Türkiye'de sürdürmeyi çok isteyen küçük kızım için Türkiye'ye dönmeyi planlamaya başlamıştım ki, Tabatabai Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde hikaye yazarlığı ve yaratıcı yazarlık dersleri vermem için teklif aldım. Akranlarımın emekli olduğu bir çağda hocalık yapmaya başladım. Bu dönem sonunda ilk sınav kağıtlarını okudum. Bu gelişme bana bir yer değiştirme olarak görünüyor. Lise tahsilimi yatılı olarak bir öğretmen lisesinde tamamladım. Yıllar sonra öğretmenlik mesleğiyle buluşmak hoşuma gidiyor. Gençlerle bir arada olmayı, onlara bilgilerimi ve tecrübelerimi aktarmayı, birlikte bir hikayeyi, bir denemeyi geliştirmeyi, onlardan bir şeyler öğrenmeyi seviyorum. Orada yaşayıp Türkiye'ye dair yazmak zor olmuyor mu? Bu durumun güçlüklerinden, imkânlarından bahseder misiniz? Dediğim gibi, Türkiye'den uzun süreli ayrı kalmıyorum. En fazla iki üç ay geçiyor, bir vesileyle, bir davetle yola düşüyorum. Bu konularda iyimser ve yapıcı bir bakış açısı geliştirmeye çalıştım. Kızlarım üniversite eğitimi sırasında başörtüsü baskısı yaşamasınlar, dedim sonra. Sinema alanında çalışabilirim, diye düşündüm. İranlı kadınlar medyadaki fotoğraflarının ötesinde nasıl yaşıyorlar, bu soruya cevap aramak istedim. Birkaç yıl Bakü'de yaşadım, Tahran'a geçtim oradan. Bir zamanlar dilemiş olduğum bir hayat tarzı bu aslında. İslam coğrafyasının bana ilginç gelen bir bölümünü tanımaya çalışıyorum. Fars kültürünün derinlerine inerken "dil"e tutunmuşsunuz sanki? Öyle diyebiliriz. Dilde yurtlanma diye bir şeye inanıyorum. Türkçe gündelik hayatım içinde belirleyici dil oldu hep. Dilde melezleşme sevmediğim bir şey. Bu nedenle de yaşadığım evin içinde İstanbul Türkçesi konuşulması konusunda titizlik gösteriyorum. İki kızıma daha ilkokula başlamadan Türkçe okuyup yazmayı öğrettim. Türk edebiyatını takip etmeleri için çaba gösterdim. Yazmak için bir inziva iklimi oluşmuş... Evet, öyle de denilebilir. Güncel siyasetin içine dalmamayı kendim tercih ediyorum zaten, edebiyat alanında çalışmayı sürdürebilmek için. Bunun kolay olduğunu da söyleyemem. Çünkü siyasetle oldum olası ilgiliyim. Şu tarihlerde İstanbul'da olsaydım, karda kışta meydanlara akan kalabalıklara karışmaktan kendimi alamazdım her halde. Farsça da yazıyor musunuz? Farsça okuryazarlıkla ilişkim, gazete dergi okurluğuyla sınırlı. Bazen bir arkadaşımın tavsiye ettiği bir hikaye kitabını okuduğum oluyor. Türkçe yazmak istediklerim için bile vakit yetmiyor çoğu zaman. Haftada iki yazı yazdığım son iki yıl içinde hikaye yazmaya vakit bulamaz oldum neredeyse ki eskiden ayda hiç olmazsa bir hikaye yazardım. Haftanın en azından beş gününün öğleden sonralarını roman çalışmaya ayırabiliyorum neyse ki... Bazen de kendimi apansız kendini dayatan bir hikayenin peşinde sürüklenirken buluyorum. Yazdıklarınız İran'da takip ediliyor mu? Kitaplarım arasında Farsçaya tercüme edilip de basılan olmadı daha. Halama Benzediğim İçin isimli hikaye kitabımı kızım Meryem tercüme etmişti iki üç yıl kadar önce, fakat dosya bir çekmecede bekledi, bu süre içinde. Yenilerde bir arkadaşım yayınlatmak üzere aldı dosyayı. Birkaç hikayemin farklı çevirmenler tarafından dergilerde yayınlanmak üzere Farsçaya çevrildiğini biliyorum, ama sonra ne oldu, izleyemedim. Bu konularda ilgili bir yazar değilim. Kitap dosyaları elimde, yayınevi yayınevi koşturamam. Sonra, Seni Dinleyen Biri isimli romanımı yayınlamak istedi bir yayınevi. Bazı bölümlerini çıkartmamı rica ettiler, İran'da yanlış anlaşılacağı için. Neden? İşte, Siirt'te gerçekleşen bir tarikat toplantısı etrafındaki tartışmalar kısmı yanlış anlaşılabilir, dediler. Çıkartma yapmalarını kabullenemedim. Benzeri bir güçlüğü Mustafa Kutlu'nun Sır isimli kitabında da yaşamıştık. Kitabı tercüme etmiştik birkaç sene önce, yayınlatamadık. Kutlu da zaten kitabının cümleleri kırpılarak yayınlanmasına razı değil. Bir edebiyat eserinde cümlelerin iptaline dönük talep bana kabul edilemez geliyor. O cümleler zaten kişisel sansüre tabi olarak dökülmüşler kağıda. Ben sanat ve edebiyat alanında kişisel sansüre inanırım, devlet sansürüne değil. İran'ın sanat ve edebiyat dünyasının ne kadar içindesiniz? Önemli kültür-sanat etkinliklerini, özellikle resim sergilerini izlemeye dikkat ediyorum. Arada bir çağrıldığım bir toplantıda konuşma yaptığım oluyor. Arada bir tiyatroya gidiyorum. Sinemadaki gelişmeleri izliyorum. Önem verdiğim yönetmenlerin filmlerini seyretmeye çalışıyorum. İranlı yönetmenlerle ilgili hazırladığım bir kitap var, o kitapla ilgili görüşmeler yapıyorum. Eskiden kadın derneklerinin toplantılarına giderdim. Buna da pek vakit bulamaz oldum artık. Zaten şimdiki şartlarda kadın dernekleri de faaliyetlerini askıya aldı. Takip ettiğim dergiler yayınlanmaz oldu. Son aylarda yaşanan siyasi kargaşadan dolayı mı? Öyle denilebilir. Siyasal çizgiler, kurumlar ve yapılar yeni bir yapılanma arayışı içinde. Zor günler yaşandı. Muhafazakâr olsun, reformist olsun, iyi niyetli herkes, nerede hata yaptık da böyle oldu, izlenilmesi gereken daha yapıcı bir yöntem olamaz mıydı, diye soruyor. İran entelijansiyasının gündeminde ne var peki? Dünyaya, İran'a, İslam dünyasına dair neler tartışılıyor? İran entelijansiyası Haziran seçimlerinden bu yana sözünü nasıl sarfedeceği şeklindeki meseleye kilitlendi, diyebilirim. İfade özgürlüğü, yargıda şeffaflık ve kendini ifade için yeni yapılanmaların arayışı gibi hususlardan başka bir konu yok iç siyasetin gündeminde. Düşünün ki muhalefet diye isimlendirilen büyük bir nüfus var ve bu nüfus resmi seslenme kanallarında söz söyleme şansına sahip değil. Haziran'daki olayların ardından muhalefetin düşünceleri ekranlarda iktidarın diliyle verildi aylarca. Gerçi ortamın fazlasıyla gerilmesi nedeniyle bir iki haftadır devlet televizyonunda reformistlerin de katıldığı münazaralar gerçekleşmeye başladı. SANSÜR, YAZARLARI YENİ ARAYIŞLARA SÜRÜKLÜYOR İlginçtir Aynur Hanım, bu sansür ortamına karşılık kültür-sanat alanındaki üretim sürüyor, hem de nitelikli bir şekilde. Sansür yazarları metaforik anlatımlara, yeni üslup arayışlarına sürüklüyor. Sansürün yıldırarak üretimden düşürdüğü yazarlar, sinemacılar da var elbette. Son bir iki yıl içinde kitap yayını alanında % 10-12 oranında bir düşme yaşandığından söz ediliyor. Kimi yönetmenler sansür yüzünden bir süreliğine film yapmama kararı alıyorlar. Bir yazar arkadaşım, hikaye ve roman yazıyor, beş yıl kadar bir beklemenin ardından yayınlatabildiği iki kitabını getirdi geçenlerde. Onca yıldan sonra bu kitapları yayınlatabilmek için romanın içinden on sayfayı iptal etmesi, hikaye kitabının içinden de dört hikayesini çıkartması gerekmiş. Reformist hükümetler döneminde fikir üretimi bağlamında çok önemli bir açılım söz konusuydu. Paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenleniyordu sürekli. Kazanılmış hakların oluşturduğu atmosfer o kadar da daraltılamıyor, ne olursa olsun. Üretimin nitelikli bir şekilde sürmesinin elbette ki sansürün hayrına yorulmaması gereken sebepleri üzerine şöyle bir yorum yapılıyor: Artık dünya eski dünya değil. Sansüre rağmen, iletişimin artan gücü nedeniyle insanlar çok farklı var oluş ve ifade alanlarına sahip olabiliyorlar. Üstelik İranlılar teknolojik gelişmeleri kullanma konusunda çok mahirler. Bir bakıma sansür, kendi imkânlarını ve kavrama yeteneğini aşan, gelişimine yetişip de karşı önlem alamadığı tekniklerle deliniyor. Devlet sansürü üretimin gücü ve seviyesi karşısında bir yere kadar etkili olabiliyor. İki ülke entelijansiyasının duyarlıklarını, gündemlerini, tepkilerini karşılaştırırsak ortak imgelemlerden bahsedebilir miyiz? İki ülke entelijansiyasının gündemlerindeki en önemli madde Müslüman bir toplumun modern bir dünyadaki varlığının en uygun temsili etrafındaki soru ve sorunlara dönük olarak biçimleniyor tabii. Liberaller farklı, İslamcılar farklı çözümler öneriyorlar. Bir de statükonun olduğu haliyle devamından yana olan, her türlü muhalefeti Batı parmağıyla ilişkilendiren, yine Batı parmağını öne sürerek içe kapanmaya ve özgürlükler alanında kısıtlamalar getirmeye temayüllü olan "egemenlikçiler" var, her iki ülkede de. Modernleşme deneyimleri de benziyor iki ülkenin. Yukarıdan dayatmalarla toplumların şekillendirilmesi çabası… Fakat devrimin kendisi toplumların verdikleri tepkilerin farkını ortaya koyuyor. İki ülke İslamcılarının yakın tarih gündemlerinde paralellik söz konusu mu? Daha özelde ortak duyarlık ve gündemlerin bir hayli yakınlaştığı dönemler, Türkiye'de 90'lı yılların başlarına ve 28 Şubat sonrası yıllara denk düşer. 90'lı yılların başlarında Türkiye'de İslamcılar demokrasi ve devlet görüşlerini kendi içlerinde tartışmaya başladıklarında, İran'da da devrimin başlarında etkili olmuş radikal İslamcılar orta yaşlarına doğru yol alırken, modernizm, Sekülarizm, çoğulculuk, devlet, demokrasi, halk egemenliği, kadın meseleleri, "ötekilik", şiddet, vatandaşlar arasında eşitlik, azınlık hukuku ve benzeri konuları tartışmaya ve bu konulardaki yargıları etrafında bir muhasebe yapmaya başladılar. 28 Şubat'tan sonra Türkiye'de postmodern askeri darbeye yönelik tepki konusunda aydınlar arasında bir ittifak ortaya çıktı. Sivil toplum, çoğulculuk, ötekileştirme, fikir özgürlüğü, şiddet, demokrasi, faili meçhuller, derin devlet ve jakoben cumhuriyet gibi başlıklar yoğun olarak tartışılmaya başlandı. İran'da da aynı yıllarda gündemde olan faili meçhul zincirleme aydın cinayetlerine dönük soruların oluşturduğu bir ivmeyle de reformist aydınlar benzeri başlıkları tartışmaya açtılar. Reformist hükümetler dönemi, bu tartışmaların bir bakıma İslam tarihinin derinliklerine de inilerek tartışıldığı bir özgürlük ortamı sunuyordu. Bu tür konularda inceleme ve araştırmaların yayınlandığı dergiler yayınlanıyordu. Sivil toplum örgütleri kuruluyor, bu örgütler çeşitli konuları renkli etkinliklerle gündemde tutmaya çalışıyorlardı. Peki, şimdi reformistlerin muhalefet kanalları var mı, kurumlaşabildiler mi? Reformistlerin kurumsallaşma konusunda zaaf içinde olduklarını hep söylerim. Bu konuda güçsüz oldukları için, 1995'de Ahmedinejat'ın ilk kez cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından meclisiyle, yargı organıyla bütüncül bir nitelik kazanan muhafazakâr iktidar karşısında seslerini duyuracak kürsülerden yoksun kaldılar. Geleneksel iletişim kurumları ile bağlarını korumakta hevessiz davrandıkları gibi, halkla iletişim alanında kullanışlı modern kanallar oluşturmayı da başaramadı reformistler. Devrimin başlarında da bu aydınların önemli kısmı enerjilerini çeşitli kurumların ıslahına ya da savaş cephelerine yönlendirdiler. Savaş şartlarının güvenliği ön plana çıkartan ikliminin sivil hayatı belirleyecek şekilde sürüp gitmesine ilk tepkiler de bu aydınlardan yükseldi. Dergilerinde ve toplantılarında vatandaşların bizden olan-olmayan şeklinde bir ayrımla birinci ya da ikinci sınıf vatandaş olarak bir ayrımcılığa maruz kalmalarına karşı tepki gösterenler de Hamid Rıza Celayipor, Abbas Abdi, Şemsilvaizin, Haccaryan, Zehra Rahneverd, Fatma Rakei, Sadık Zibakelam... gibi -artık orta yaşlarda yol alan- İslamcı aydınlar oldu. REFORMİSTLER SEKÜLER DEĞİL, DİNDAR KİŞİLİKLERDİR Reformistlerin devrim karşıtı olduğu gibi bir algı var. Daha çok özgürlük isteyen ve İslam devriminin getirdiği kısıtları istemeyen liberallermiş gibi… Bunun hatalı bir bakış olduğunu yıllar önce sosyolog Hamid Rıza Celayipor ifade etmişti, reformistler seküler değil, dindar kişiliklerdir, diyerek. Reformist dini aydınlar çıkarttıkları gazete ve dergilerde seslerini farklı yayınlarda duyurma imkânı bulamayan liberal aydınlara da yer verdiler. O nedenle de muhafazakârların reformistleri liberalleşme ya da liberallerin oyununa gelme gibi bir suçla itham ettikleri görüldü. İslam Devrimi'nden sonra İran'dan gelen haberlerin Batı süzgecinden geçiyor olması, iki ülke arasındaki mesafeyi artırıyor. Bu sebeple bir tür oryantalist bakış açısı hâkim Türkiye'de. Sizin İran'daki çevrenizde Türkiye nasıl görünüyor? Dediğiniz gibi özellikle devrimden sonra Türkiye'de İran laikçi Batıcı çevrelerin "çirkin ötekisi" halinde yeni bir kurgulamaya maruz kalan bir ülke. İran'ın bu kadar öne çıkarılması hem bütün dünyada olduğu gibi devriminin sosyoloji kurallarını –doğal olarak- bozuma uğratan karakteri, hem de Türkiye'ye komşu, toplumu Müslüman olan önemli bir ülke olmasından ileri geliyor. İki ülke İslam coğrafyasında iki büyük temsilin ifadesi oldukları için de sürekli karşılaştırılıyorlar. Benim çevremdeki insanlar Türkiye'nin sivilleşme ve demokratikleşme mücadelesini takdirle izliyor şimdilerde. Başbakan Erdoğan bir kahraman gibi görülüyor. Dış politika alanında sürdürülen barışçı girişimler hayranlıkla karşılanıyor. Siyaset alanında, bu böyle. İki toplum entelijansiyasının ortak imgelemlerinden bahsetmiştiniz. Türkiye'nin sanat-kültür ortamıyla canlı bir ilişki var mı? Entelektüel açıdan ne yazık ki İranlı aydınların Türkiye'ye dönük merakı sınırlıdır. Bu, reformist dini aydınların bir kısmı için dahi geçerlidir. Bir bakıma Türkiye üzerinden atlanarak Batı'ya ulaşır bakışlar. Türkiyeli bir yazarın, bir sanatçının ilgi görmesi için, Orhan Pamuk ve Elif Şafak örneklerinde olduğu gibi Batı kültür otoritelerinin onayından geçmiş olması önem kazanıyor. Ders verdiğim sınıflardaki öğrencilerin en çok okuduğu iki yazar olduğu için bu örnekleri verdim. Geçmişte de sosyalist lobinin faaliyetleri nedeniyle Nazım Hikmet ve Aziz Nesin İran'da ilgiyle okunan şair ve yazarlar arasına dahil olmuşlardır. Tabii bunları söylerken isimlerini andığım yazarların ve şairlerin değerlerini yadsıyor değilim. Sadece halihazırda kültürel açıdan çevre sayılan toplumlarda tercüme faaliyetlerini belirleyen saiklere işaret etmek istedim. İki ülkenin entelektüel dünyası arasında canlı bir ilişki oluşturacak kurumsallaşmanın oluşmaması üzücü. Türkiye'nin bir dönem önceki Tahran sefiri Gürcan Türkoğlu'nun büyük çabasıyla, İranlı aydınlar arasında Türkiyeli yazar ve şairlere dönük olarak ortaya çıkan bir ilgiden söz etmem gerekiyor. Bir örnek, şair Şerare Kamrani'nin Mustafa Kutlu'nun kitaplarına ulaşması ve bu kitaplardan birkaç tanesini tercüme etmesi. Sezai Karakoç gibi önemli bir Müslüman şairin, düşünürün Farsça'ya ancak içinde bulunduğumuz yıllarda tercüme edildiğini görüyoruz. SON ZAMANLARDA EN POPÜLER KİŞİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN Peki, popüler kültür bağlamında takip düzeyi nedir? Mesela Türk dizileri Arap dünyasında olduğu gibi izleniyor mu? Popüler kültür bağlamında İran'da Türkiye'yi dikkatle takip eden insanların oranı bir hayli yüksek. Hem uydu kanalıyla izlenen televizyon dizileri ve yarışma programları, hem de Türk Pop musikisinin starları çok ilgi çekiyor. Nereye gidersem gideyim Yaprak Dökümü dizisi üzerine, dizinin yıldızları hakkında sorularla karşılaşıyorum. Tarkan'ı, Mustafa Sandal'ı, Ebru Gündeş'i takip ediyorlar. Genç bir kız Tebriz'den kalkıyor, İstanbul'a gidiyor, televizyondaki evlendirme programına katılmak için. Yarışma programlarına katılmak amacıyla yola çıkanlar da var. Bir taksiye bindiğinizde Türkçe bir şarkı dinlemek şaşırtıcı olmaktan çıkıyor. Caddede sokakta muhatap olduğunuz insanlar sizinle Türkçe konuşmakta ısrar ediyor. Bütün İran'da Farsça bilmeden dolaşabilirsiniz aslında. Bu çok ilginç! Çünkü Azeriler bütün ülkeye yayılmış durumda. Uydu yayınları insanların günlük hayatına Türkçe kelimeleri karıştırıyor. Eskiden esnaftan ya da taksi şoförlerinden en çok İbrahim Tatlıses, Tarkan veya Ebru Gündeş hakkında sorular duyardım. Son zamanlarda sokakta karşılaştığım insanların en çok merak ettiği, hakkında sorular sorduğu kişi Recep Tayyip Erdoğan. Türkiye halkı için İran halkının ayırıcı özelliği Şii olması. İran'ın sosyal hayatında Şiilikten kaynaklanan farklılıklar gözlediniz mi? İran halkının Şiiliğiyle ilgili göstergeler bir hayli belirgindir günlük hayatta. Konuşma dilinde 12 İmam'dan birine göndermelerde bulunan ıstılahlar yaygındır. Cenazelerde kullanılan simgeler ve ritüeller, mersiyeler ve dualar, Muharrem ayında gerçekleşen törenlere özgü simgeler ve ritüellerle bütünlük içindedir. Tabii bunda bir devrim gerçekleştirmiş, sekiz yıl süren bir savaşın içinden geçmiş, dolayısıyla da bir yas iklimini derinden yaşamış olmanın da etkisi var. Muharrem ayında sürdürülen törenler, taziye gösterileri, caddelere ve meydanlara taşan mahalle mescidi müdavimlerinden oluşan grupların sahnelediği törensel yürüyüşler, gerek ritüel olarak gerekse de sözel olarak Kerbela faciasına ilişkin canlandırmalarla sürer gider. Taziye oyunları bütün halkı sahneye çağıran kamusal bir tiyatro gibi görünür bana. Şark'ın Şiiri İran Sineması isimli kitabımda taziye oyunlarının İran sinemasının gelişimindeki katkılarını da ayrı bir bölüm halinde irdelemeye çalışmıştım. İran'da bir ziyaret kültürü ve bu kültür etrafında gelişen bir ulaşım hareketliliği var. Meşhed veya Kerbela'yı ziyaret etmiş olmak önemsenir ve bu şehirlere ziyarette bulunan kişiler Meşhedi, Kerbelayi gibi sıfatlarla taltif edilir. Otobüsle Gürbulak'tan geçerseniz, Şam ziyareti için yollara düşmüş kafilelerle karşılaşırsınız. Yeni doğan bebeklere imam isimlerinden birini koymayı tercih edenler az değildir. Özellikle dindar ailelerde Fatıma, Masume, Zeynep, Zehra, Hatice... kadın isimlerinde yaygın olarak tercih edilir. Hazreti Fatıma'nın doğum günü, Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanıyor zaten. Bütün imamlar, ayrıca Hazreti Fatıma da doğum ve ölüm yıldönümlerinde hatırlanır. Camilerde ve evlerde yas ya da kutlama törenleri düzenlenir bu günlerde. Zerde, helva gibi tatlılar pişirilerek mahallelere dağıtılır. Esnaf dükkan ve mağazalarının önüne hurma kutuları, helva tepsileri yerleştirir, gelen geçen alıp da dua etsin diye. Bu tür hayır ya da adak için pişirilen tatlı ve yemeklerin şifa olduğuna inanılır. Bu nedenle de belirli günlerde yemek dağıtılan evlerin önünde uzun kuyruklar oluşabilir. Bu inanç kültürünün günlük dilde farklı yansımaları oluyor mu? Şimdi aklıma gelen örnekler şunlar: Güç gerektiren bir iş yapmadan önce, "Ya Ali!" diye seslenir insanlar. Ali'yi çağırmak, emeği, alın teri dökmeyi çağırmaktır. "Ya Hüseyin!" dediğinizde ise, Kerbela'nın büyük mazlumunun yaşadığı açlığa ve susuzluğa atfen, bereketli sofraları, davetleri ziyafetleri çağırmış olursunuz. Sofra açmak, diye bir şey var. Ebulfazl sofrası, En'am (Suresi) sofrası, Hazreti Fatıma sofrası... Bir adak üzerine bir sofra kuruluyor ve davetli-davetsiz misafirlere açılıyor. Kadınlar bir araya gelip En'am suresini okuyor ve sade bir sofrayı paylaşıyorlar. Özellikle Azeriler and içerken "Ebulfazl adına" diyerek, Kerbela'da korkunç bir şekilde şehit olan Hazreti Ali'nin oğlunun ismini telaffuz eder, böylelikle onun sadakatine göndermede bulunmuş olurlar. Ana dilleri Farsça olanlar ise bir hadis-i şerife atfen Âli Aba, yani Hz. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan büyük saygınlığa sahip beş kişi adına and içerler. Yalnız, bu anlattıklarım Şii nüfusun çoğunlukta olduğu şehir ve bölgeler için geçerli. Sünni nüfusun yoğun olduğu Sarandej gibi şehirlerde, nüfusun ağırlıklı olarak mensup olduğu mezhebin kuralları geçerlidir ki bu da ezanla, namazla gündelik hayata yansır. Sarandej'de Şiilerin de camisi vardır, ama gündelik hayatta öne çıkan, Şafii fıkhının, örfünün tezahürleridir. İki halkın mesela düğün törenlerinde, cenaze merasimlerinde, bayram kutlamalarında... benzerlikler görüyor musunuz? Mesela orada da resmi nikâh-dini nikâh ayrımı var mı? Düğün törenleri pek benzemiyor. Tabii Türkiye'de farklı yörelere özgü düğün gelenekleri var ve ben hepsini bilmiyorum bunların. Büyük şehirlerde yerel adetler giderek daha sınırlı olarak uygulanıyor olsa da İranlılar düğün töreni adetlerinin uygulanması konusunda hâlâ hassas görünüyorlar bana. Düğün ritüelleri benim gibi törenlerle başı pek hoş olmayan biri için çok karmaşık ve bazen sıkıcı. Yörelere göre törenlere farklı adetler ekleniyordur mutlaka. Ben eşim Azeri kökenli olduğu için Azerilerin törenlerini daha iyi biliyorum. Genellikle önce nikâh yapılır ki dini veya resmi ayrımı yoktur bu nikâhın. Tanıklar ve resmiyete dökülmenin belgeleri nikâhı sahici kılıyor. Bunun için de ya nikâh memuru olarak bir molla (veya yardımcısı) eve gelir ya da çiftler sınırlı bir davetli topluluğuyla caddelerde sıklıkla karşınıza çıkabilecek evlendirme dairelerinden birine giderler. Nikâh akti için çiftlerin öncelikle evlilik cüzdanında yazılı olan şartları karşılıklı olarak kabul ettiklerini onaylamaları veya bu şartlara şerhler, yeni şıklar eklettireceklerse, bunu ifade etmeleri gerekiyor. Çok pratik görünüyor… Nikâh töreni, evet, pratik. Ama düğün ve düğüne götüren süreç gerçekleştirilmesi gereken, hepsini sayamayacağım adetlerle ilerliyor. Çiftlerin çoğu ortak evlerine geçmek için düğünün gerçekleşmesini bekliyorlar. Nikâhtan sonra düğün töreni gerçekleşinceye kadar gelin hanım baba evinde yaşamaya devam ediyor. O arada geline hediyeler götürülüyor, karşılıklı hediyeleşmeler sürüyor. Modern ya da geleneksel olsun, evde ya da salonda gerçekleşsin, bütün düğünlerde simgesel bir nikâh sofrası hazırlanıyor. Gümüş aynalı şamdanlı, Kur'an'lı, gelinle damatın başı üzerine tutulan beyaz bir örtünün üzerinde –evliliklerinin tatlı geçmesi dileğini simgeleyen- bir şeker ezme ritüeli gerçekleşiyor. Bu ritüeller böylece uzayıp gidiyor. Mehir yasal olarak düzenlenmiştir herhalde... Mehir hem örfen hem de kanuni olarak geniş bir toplumsal kabule sahip. Bu kabul tartışılmıyor değil, elbet istismara açık yönleriyle tartışılıyor. Mehir ödemeleri İran'da bu son dönemlerde bir mesele haline geldi. Devrimin başlarında evlenirken mehir olarak genç kızlar bir Kur'an, birkaç ayet-i kerime talep ederlermiş. Şimdilerde genç kızlar arasında yüzlerce hatta binlerce altın talep edenler oluyor. Bazı yazılarımda konu etmişimdir. Boşanma durumunda yüksek mehri ödeyemediği için hapislere düşen erkekler var. Toplumsal bir yara haline gelmiş. Dini ritüellerin modern bir toplumda realize edilmesinden kaynaklanan sorunlar orada da görünüyor. Bayramların İslam dünyasında en çok Türkiye'de coşkuyla yaşandığı söylenir. İran'da nasıl? Bayramlara ilişkin olarak ayrıntılara girmeyeyim isterseniz. Geçen Kurban Bayramı'nda, "İran'da Bayram Bir Güne Sığmıyor" başlığıyla bir yazı yazmıştım Dünya Bülteni sitesi için. Arşivden bulunup okunabilir. Kısaca şunu söyleyebilirim. Dini bayramlar Türkiye'de olduğu kadar coşkuyla kutlanmıyor. Benzeri bir coşkuyu İranlılar Hz. Muhammed'in (s.a.) ve evlatlarının doğum günü törenleri ya da başka vesilelerde bütün yıla yayıyorlar. Nevruz Bayramı da bu coşkudan payını alıyor. Genel olarak İranlılar yası olduğu gibi bayramı da bütün boyutlarıyla yaşamaya yatkın insanlar. Özellikle büyük şehirlerde gelir dağılımı nasıl görünüyor? Mesela sokaklarda evsizlere, dilencilere sık rastlıyor musunuz? İran tabii kaynaklar açısından zengin bir ülke, gaz ve petrol açısından özellikle. Şahlık rejimi zamanında olsun devrimden sonra olsun devlet harcamaları büyük oranla petrol gelirlerine dayandığı için, bu ülkede iş sahaları pek gelişmiş değil. Bu yüzden de gelir dağılımı gerektiği ölçüde adil bir şekilde gerçekleşmiyor. Ancak bu seneye kadar gıda ve yakıt gibi kalemler alanında devlet yardımı vardı. Bu nedenle açlık seviyesinde süren hayatlardan söz edilemezdi. Devlet desteği gelecek seneden itibaren kaldırılacak. Bu büyük sorunlara sebep olabilir. Kaldı ki son yıllarda petrol fiyatları olağanüstü yükseldiği halde, enflasyon da iki kat arttı. İşsizliğin çözülmesi konusunda somut adımlar atılmadı. İthalatta özellikle tüketim malları alanında bir artış yaşandı. Çin armutu, arjantin üzümü ve mısır portakalı gibi ürünler pazar tezgahlarını kapladı. Bu durum küresel ekonominin baskınlığının tezahürü olsa gerek. Buna rağmen sosyal devlet direncinden bahsedebilir miyiz? Dar gelirlilerin sağlıklarıyla ilgilenen kurumlar var. İlaç fiyatları da genellikle düşüktür. İmam Humeyni adına bir yardım kurumu var ki şu anda altı milyon civarında nüfus bu kurumun koruması altında. Yoksul insanlar bu kuruma başvurarak hayatlarını idame ettirebilecekleri asgari yardımı almaktalar. Şehirlerde dilenci ve evsiz insan pek göze çarpmaz ve birçok şehirde hiç yok. Dilenci çocukları ve genel olarak dilencileri (ve hayat kadınlarını da) toplayıp belirli merkezlerde topluma kazandırmayı amaçlayan bir sistem oluşturulmuş. Bunlara uyuşturucu müptelalarını da eklemek gerekir. Dört yol ağızlarında arabaların önünü keserek mendil ve çiçek satmaya çalışan, parklarda Hafız falı satmak için peşinizden koşturan çocuklar var tabii. Cihan Hanım, çok teşekkür ederim. Bu güzel söyleşi için ben de teşekkür ediyorum. __________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4869 (20100215) __________ The message was checked by ESET NOD32 Antivirus. http://www.eset.com | Afganistan'da yaşananların perde arkası? Posted: 15 Feb 2010 05:48 PM PST
Mustafa Erol'un iletisine iki harita ekledim.Ekli dosyada yukaridaki haritayi daha net gorebilirsiniz.Ayrica Helmand eyaletinin neresinde Ingilizler neresinde abd liler var gorebileceginiz ikinci bir harita ve asagiya da Afganistan'in dunyadaki konumunu daha iyi degerlendirebilecegimiz ucuncu bir harita daha ekledim.Haritalara bakmaya deger.(GY)
Son olarak Afganistan'in diger eyalaetlerinin isimlerini ve bunlarin Afgan haritasindaki dagilimlarini gostren baka bir harita ekledim.Saygiyla GY From: Mustafa EROL Afganistan'da yaşananların perde arkası? NATO, Afganistan'ın güneyindeki Helmand'e karşı topyekün bir savaş başlattı. Operasyonda 12 sivilin yanlışlıkla öldürüldüğünü açıkladı. Başlatılan operasyon, Helmand'da 80 bin kişinin yaşadığı ve çiftçilikle geçinen Marcah bölgesini hedef alıyor. 15 bin Amerikan, İngiliz ve Afgan askerinin katıldığı operasyon, Taliban'ın bölgedeki direnişini kırmayı amaçlıyor. CNN televizyonuna demeç veren Ulusal Güvenlik Başdanışmanı James Jones, operasyonun yolunda gittiğini açıklasa da NATO güçleri büyük bir direnişle karşı karşıya. Amaç Taliban'ı yok etmek NATO ve Afganistan kuvvetleri, Cumartesi günü, Afganistan'ın güneyinde Müşterek kod adıyla büyük bir harekat başlattı. Operasyonun amacının Taliban'ı, elinde kalan son kalelerinden birini daha terke zorlamak olduğu belirtiliyor. Koalisyonun Güney Kuvvetleri Komutanı İngiliz Tümgeneral Nick Carter, bu operasyonun başlatılmasını, Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai'nin onayladığını belirtti. Karzai bildiri yayınladı Cumhurbaşkanı Karzai bir bildiri yayınlayarak, koalisyon kuvvetlerini azami dikkat göstermeye çağırdı. Karzai ayrıca Taliban'a, şiddete son verip sivil topluma katılma çağrısını da tekrarladı. Operasyonun yürütüldüğü bölgede, sayıları birkaç yüzle bin arasında Taliban militanının mevzilendiği belirtiliyor. Taliban'dan açıklama Marcah'taki son gelişmeler üzerine açıklamada yapan Taliban'ın bölgedeki askeri kanat liderlerinden Abdurrazık Ahnad, Marcah'a girme teşebbüsünde bulunan NATO birliklerinin her defasında ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldıklarını kaydetti. Ahnad açıklamasında şehadet eylemcilerinin NATO birliklerini beklediklerini söyledi. Afganistan İslam Emirliği'nin Enformasyon Merkezi'ne yaptığı açıklamasında bölgedeki mücahidlerinin morallerinin çok iyi olduğunu, dünyadaki Müslümanlardan dua beklediklerini ifade etti. Ahnad "Zamanın friravunu tağutlarını devirmek için Müslüman kardeşlerimizin dualarını bekliyoruz" dedi. Amerika, neden Helmand'a saldırdı Amerika ve, İngiltere'nin savaş için neden Helmand'ı seçtiği yönündeki bir soruya ise Ahnad, şu yanıtı verdi: "Amerika ve İngiltere'nin Helmand'a savaş açmasının askeri, güvenlik, siyasi ve ekonomik sebepleri var. Bunları şöylece sıralayabilirim: Helmand'ı işgal ederek, İran'ı kontrol etmek istiyorlar Helmand vilayeti, İran sınırına yakın bir Afganistan eyaleti. Amerika ve İngiltere, Afganistan sınırında İran'ı gözetleyebileceği bir askeri üssünün olmasını istiyor. Bununla İran'daki savaş, askeri, güvenlik üslerini gözetlemek ve İran'ı tehdit etmek istiyorlar. Helmand, dünyadaki en iyi eroin'in olduğu eyalet Helmand, dünyadaki en üst düzey eroinin üretilebildiği yerdir. Amerika ve İngiltere'deki mafyalar, burada uyuşturucu üretmek ve İngiltere'ye ait uçaklarla, Afganistan dışına çıkarmak ve pazara sunmak istiyorlar. Amerika ve İngiltere, Helmand'ın tamamına hakim olarak, eroin üretilen merkezlerin kontrolünü ele geçirmek , böylece de büyük kâr elde etmek istiyorlar. Helmand, Gvadar Limanına en yakın eyalet Helmand, eyaleti İran sınırında olduğu gibi aynı zamanda Pakistan'ın da özellikle de Belucistan eyaletine sınırdır. Bugünlerde Çin'in desteğiyle, Belucistan eyaletindeki Gvadar bölgesinde bir liman yapılıyor. Bu liman projesi hala devam ediyor. Bu liman, Çin ekonomisine rahat nefes aldıracak. Yine bu liman, Afganistan'daki Amerika ve İngiltere birliklerinin denize ulaşabilecekleri en iyi nokta. Amerika ve İngiltere, böyle bir limana susamış durumda. Çünkü Afganistan'daki askerlerini destekleyecekleri en kısa yol, burasıdır. Amerika'nın Asya'ya özellikle de Orta Asya'daki ekonomisinin gelişmesi ve kontrolü, bu limana bağlıdır. Bu limana ulaşmanın en kısa yolu da Helmand'ı işgal etmekten geçmektedir. Helmand, tabii kaynaklarıyla zengin Helmand, stratejik konumunun yanı sıra tabi kaynakları itibariyle de zengindir. Helmand'da uranyum var. İngilizler de yasa dışı yollarla, uranyumu çıkarma işlemlerine devam ediyor. Karzai hükümetindeki Madenler Bakanlığı'ndaki bir yetkili, adının açıklanmaması şartıyla bu konuyu, medyayla paylaşmıştı. Sangin bölgesindeki halkın bize aktardığına göre İngiliz birlikler, buralarda kazı yapmak için büyük iş makinaları getirdiler. Ve İngilizler bu işe fiili olarak başladılar. İngiltere'ye ait uçakların günlük olarak bu bölgeye iniş kalkış yaptığını görebilirsiniz. Helmand, liderlerin çıktığı eyalet Afganistan'ın güney batısında üç eyalet var. Bunlar; Kandahar, Uruzgan ve Helmand. Bu eyaletletlerden, Afganistan İslam Emirliği'nin üst düzey liderleri çıktı. Yine Afganistan İslam Emirliği, bu bölgede kuruldu. Amerika ve İngiltere, Helmand'a hakim olarak bu üç eyaleti de kontrol altına almayı planlıyor. Böylece, Afganistan İslam Emirliği'nin gücünü kırmış ve ülkenin geneline kolayca hakim olacaklarını sanıyorlar. Bunlar ve bunların dışındaki bir takım sebeplerden ötürü Amerika ve İngiltere, Helmand'a fazla önem vermeye başladı. Fakat, tüm çabaları boşuna. Çünkü ne Helmand ne de Helmand'a komşu olan diğer eyaletler düzeyindeki çirkin emellerini gerçekleştirme imkanları var. |
|
|
Make your browsing faster, safer, and easier with the new Internet Explorer® 8. Optimized for Yahoo! Get it Now for Free! |
Looking for the perfect gift? Give the gift of Flickr! | |
[anadoluhaber:37901] WG: (oybirligi) FW: Basbakan'in Üsküdar'daki havuzlu villası... Posted: 17 Feb 2010 07:15 AM PST
--- ilhan Dulger <ilhan_dulger@hotmail.com> schrieb am Di, 16.2.2010: Von: ilhan Dulger <ilhan_dulger@hotmail.com> Betreff: (oybirligi) FW: Basbakan'in Üsküdar'daki havuzlu villası... An: Datum: Dienstag, 16. Februar, 2010 12:23 Uhr
Başbakanın villası ve etrafındaki ÇİN SEDDİ
| Basbakan'in Üsküdar Çamlıca'daki havuzlu villası.
Necati Doğru
| | Başbakan’ın villaya taşınması bir destandır! Başbakan’ın ailesinin her ferdine İstanbul’un Kısıklı’sında ayrı ayrı 5 tripleks (üçer katlı) villa birden alarak “villalı hayata” atlaması “yenilmişliğin yenmişliğe dönüşmesi ve gelişmesi”dir.
Destanlık başarıdır.
Destanı yazılmalıdır.
Marşı da bestelenmelidir.
Nasıl ki Cumhuriyet’i ilk kuranların, yokluktan yoksulluktan kurtulmanın haykırışı olarak şair Behçet Kemal Çağlar ile Faruk Nafiz Çamlıbel’e sözlerini yazdırdıkları; “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan (...) Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” diyen “10. Yıl Marşı” yazıldı, şimdi bunun yanına bir “80. Yıl Marşı”nı koymanın zamanıdır.
Yeni şairler bulunmalı.
Yeni marş yazılmalıdır.
Sözleri şöyle olabilir:
“Çıplaktık!
Hamama girdik nalınla!
Mağduriyeti yendik.
20 yılda...
Villalarla ördük hayatı paha biçilmez malımla.”
Gerçekten de 20 yıl önce Başbakan, belediye başkanı olmadan önce, partisinin İstanbul İl Başkanı iken; tapusuz araziye ev yaptığı için kondusunu yıkmaya gelen dozerleri önce Atatürk posteri ve Türk bayrağı göstererek; olmadı taş atarak, zırhlar giymiş çelik kalkanlı polisi de geri püskürterek korumaya çalışan milyonlarca garipten-gurebadan biriydi. 15 yıl önce Kasımpaşa’da sahibinin adı Hasan Basri Yıldız (şimdi Denge Araştırma şirketinin Başkanı) olan 2 katlı kagir bir evde kiracı olarak oturuyordu.
Sonra Üsküdar’a taşındı.
Üsküdar’da Emniyet Mahallesi’nde partinin İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi ve gıda toptancılığından zengin Reşat Sözen’in binasında oturmaya başladı.
15 yıl rüzgar gibi geçti.
İstanbul Çamlıca sırtlarında Allah’ın bahşettiği yeşil rengin ne kadar çok tonu varsa hepsinin bulunduğu ve Kısıklı halkının “yeşilin göbeği” diye tarif ettiği eski bir köşkün arazisinde yapılan 10 villadan 5’ine Başbakan talip oldu.
Haber halktan gizlendi.
Fakat satın alındı villlalar. ***
20 yıl gibi kısa bir zamanda 2 katlı kâgir evden 3 katlı önünde yüzme havuzu, bahçe kapısında özel korumalı, sabah bülbül sesleriyle uyanılan villaya taşındı.
Destandır...
Türkiye’de garipliğin-gurebalığın “kader olmadığının”, insanın hem politikanın en yüksek mevkilerinden biri olan başbakanlığa yükselebileceğinin, hem de zenginlerin cenneti dünyada inşa etme becerisinin somut adımı sayılan villalı hayata geçebileceğinin somut göstergesidir.
Türkiye’de bir aile babası, 20 yılda kiracı olarak oturduğu kagir evden kendi malı 1.5 milyon dolarlık villaya geçebilir. Sadece kendisini değil, ailesini de villalı yaşama geçirebilir.
Başbakan nasıl başardı?
Ne yaptı, nasıl yaptı?
Kriz yılında villaya taşındı.
Anlatılmalı ve yazılmalıdır.
Yoksulluğun kökünü kazımak için “Başbakan’ın yenilmişlikten yenmişliğe dönüşüm modeli” her garibin, her gurebanın, her fakirin, her fukaranın bellemesi için “hızlandırılmış kurslar” düzenlenmelidir. Az gelişmişliğin sosyolojisi üzerinde çalışan Hindistanlı profesörler açıkça söylüyor ki, yoksulluğu bitirmek için kitlesel eğitim şarttır. Dolasıyla Türkiye’nin önüne altın bir fırsat çıktı.
| |
Bu e-posta sadece yukarida isimleri belirtilen kisiler arasinda ozel haberlesme amacini tasimaktadir. Size yanlislikla ulasmis ise lutfen mesaji geri gonderiniz ve sisteminizden siliniz.Takasbank A.S. bu mesajin icerigi ile ilgili olarak hic bir hukuksal sorumluluk kabul etmez. This e-mail communication is intended for the private use of the person named above. If you received this message in error, please immediately notify sender and delete it from your system. TAKASBANK Inc. does not accept legal responsibility for the contents of this message.
| Yahoo! Türkiye açıldı! Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de! www.yahoo.com.tr What can you do with the new Windows Live? Find out Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası Anılarınızı istediğiniz herkesle çevrimiçi paylaşın. Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun. Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin. Yeni Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin. Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür. Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür. Windows Live: Arkadaşlarınız size e-posta gönderdiklerinde Flickr, Twitter ve Digg güncellemelerinizi öğrenirler. Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür. Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun. Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür. Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun.
Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun.
Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.
Hotmail: Trusted email with Microsoft’s powerful SPAM protection. Sign up now. -- Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur. Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37890] 'YA EŞİN BAŞINI AÇACAK YA DA...' Posted: 17 Feb 2010 06:41 AM PST 17 Şubat 2010 11:29 YAŞ kararıyla ordudan atılan Niyazi Budak, 'Eşin Allah rızası için başını örtüyor, ama emir var: Ya açacak, ya da atılacaksın' diye uyarıldıktan sonra ihraç edildiği iddia edildi. 1997'de yeni yüzbaşı olmuşken YAŞ kararıyla ordudan atılan Budak, atılma öncesi tabur komutanının kendisini “Seni bir yıldır takip ettiriyorum. Eşinin başörtüsünü Allah rızası için taktığına ben inandım. Çünkü astların arasında ayrım yapmadın, işini düzgün yaptın. Ama yukarıdan kesin emir var; ya eşin başını açacak ya da ordudan atılacaksın” diye uyardığını anlattı. “BAŞÖRTÜSÜ ATATÜRK İLKELERİNE TERS” “Yüzbaşı oluyordum. Rütbe törenine eşimle gelmem istendi. Tesettürlü almadıkları için götürmedim ve savunmamda o şekilde ifade ettim. ‘Başörtüsü Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı, çağdaş yaşama ters, subay eşine yakışmaz’ diye bir yazı verip, daha sonra ihraç ettiler.” Ya eşin başını açacak, ya ordudan atılacaksın NAMAZ kıldığı ve eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle yüzbaşılık rütbesindeyken Yüksek Askerî Şûrâ (YAŞ) kararıyla Türk Silâhlı Kuvvetleri’nden (TSK) atılan Niyazi Budak, Yeni Asya’ya konuştu. İnancı sebebiyle yaşadığı haksızlıkları gözler önüne seren Budak, YAŞ kararlarının yargıya açılmasıyla mağduriyetlerin son bulacağına olan ümidini dile getirdi. Hangi tarihteki YAŞ kararı ile ordudan ayrıldınız? 1997 Aralık Şurası’nda. Yani 28 Şubat sürecinin olanca hızıyla devam ettiği zamanlar. Size isnad edilen suç ve suçlar nelerdi? YAŞ kararı bana tebliğ edilirken, disiplinsizlik olarak tebliğ edildi. Tabiî ki disiplinsizliğin altında yatan neden, namaz kılmam ve eşimin başörtülü olmasıydı. Namaz kılmanız ve eşinizin başörtüsüyle ilgili yaşadıklarınızdan bahsedebilir misiniz? Bu konuda size yapılan bir tebligat var mı? Ben, 1994-96 yıllarında Hakkâri’de görev yaparken, bölgenin ve görevimin hassasiyetinden dolayı bu konuda fazla sıkıntı çekmedim. Ama orada bile eşimin karşılaştığı bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim: Hakkâri’de jandarma lojmanlarında oturuyorum. Lojmanlar orduevi ile komşu. Eşim birgün lojmana gelirken kestirme olsun diye orduevinin bahçesinden geçmek istiyor. Nizamiyedeki asker eşim başörtülü diye onu içeriye sokmuyor. Tabiî ben de o esnada dağlarda terörist peşinde koşuyorum. Bizim esas sıkıntımız, tayinimizin Ağustos 1996 tarihinde İzmir’e çıkmasıyla başladı. İzmir Ege Ordu’da göreve başladıktan sonra Tabur Komutanı namaz kıldığımı öğrendi. Bana mescide gidemeyeceğimi şifaî olarak tebliğ etti. Ben de Hakkâri’den yeni geldiğimi, orada birçok şehidim ve yaralım olduğunu, dolayısıyla namaza gerçekten ihtiyacım olduğunu söyledim. Herkesin öğle tatili olmasına rağmen bana sadece 15 dakika müsaade edeceğini söyledi. Fakat bu müsaadesi de bir hafta sürdü ve ayrıca ‘‘odanda, depoda, kademede, kalorifer dairesinde veya herhangi bir yerde namaz kılmayacaksın’’ dedi. “Peki nerde kılayım komutanım “sorusuna da, akşam olunca evinde kılarsın deyip kestirip attı. Ben odamda—çok şükür —namaz kılmaya devam ettim. Belki namaz kılmamı kimse görmüyor diye bu konuyu böyle kapattık. Başörtüsü meselesine gelince; bu da uzun bir süreç ama ben kısaca anlatmaya çalışacağım. Başörtüsü ile ilgili de sıralı komutanlardan çeşitli ikazlar aldım. Ben de eşimin başörtüsünün tamamen bizim inancımızdan kaynaklandığını ve maksadımızın Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu izah etmeye çalıştımsa da nafile tabii ki. Yaklaşık bir yıl sonra bu tür sıkıntılardevam ederken, Tabur Komutanın tayini çıktı ve gitmeden önce beni odasına çağırarak şöyle dedi: ‘‘Bak Niyazi, ben seni bir yıldır takip ettiriyorum. Eşinin başörtüsünü, Allah rızası için taktığına ben inandım. Çünkü, astların arasında ayrım yapmadın, onlara dinî propagandada bulunmadın, işini düzgün yaptın. Ama yukarıdan kesin emir var. Ya eşin başını açacak ya da ordudan atılacaksın.’’ Ben de kararımızın kesin olduğunu ve gerekli işlemleri yapabileceğini söylemekle yetindim. O yıl yani 30 Ağustos 1997’de yüzbaşı oluyordum. Yeni tabur komutanı gelmişti. O da rütbe törenine eşli gelmem konusunda emir yazmıştı. Tabiî ki tören alanına tesettürlü kimseyi almadıkları için eşimi getirmem mümkün değildi. Bunun için de yani eşimi rütbe törenine getirmediğimden dolayı bir yazılı savunma verdiler. Ben de eşimin tören alanına gelse bile kıyafetinden dolayı oraya alınmayacağı için gelmesinin anlamsız olduğunu yazdım. Bunun cevabı olarak da işte başörtüsünün Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olduğu, çağdaş yaşama ters düştüğü, bir subayın eşine yakışmadığı ve irticanın sembolü olduğunu içeren bir yazı verdiler. Bu son ikaz gibi bir şeydi ve çok geçmeden de gereğini yaptılar. Bu süreçte görev esnasında herhangi bir ceza aldınız mı? Hayır. Subaylık hayatım boyunca kesinlikle ceza almadım. Hatta namaz ve başörtüsü sıkıntıları devam ederken bile takdir yazıları almaya devam ettim. Fakat bunların çok anlamı olmayacağını düşündüğümden ayrıntıya girmiyorum. “SUÇSUZUM, AMA HAKKIMI ARAYAMIYORUM” Ordudan ayrıldıktan sonra hakkınızı aramadınız mı? Tabiî ki işin en acı yönü de o. “Suçlusunuz!” diyorlar ama bir hukuk devletinde mahkeme önüne çıkıp kendinizi savunamıyorsunuz. Anayasanın 125. maddesinin 2. fıkrasına göre YAŞ kararları yargı denetimi dışında biliyorsunuz. Kanunlarda namaz kılmak veya başörtüsü takmak (hem de eşinize ait) gibi bir suç olamayacağına göre ben kendimi suçlu görmüyorum, ama şu anda hakkımı arayabileceğim bir merci de yok ne yazık ki. Ordudan ayrıldıktan sonra çevrenizden nasıl tepkiler aldınız? Bunu çevremize anlatmaktan gerçekten çok zorlandık. Çünkü ordumuz, Peygamber ocağıydı, askerlik Peygamber mesleğiydi. Nasıl olur da insanlar inançlarından dolayı ordudan atılabilirdi? İşte, çevrem bunu anlamakta gerçekten zorlandı. Ama beni tanıdıkları için de çok fazla bir şey diyemediler belki. Ben işin iç yüzünü bildiğim için rahattım, ama ailem için bunu çevreye izah etmek çok daha güçtü. Zannediyorum esas sıkıntıyı onlar çekti ve çekmeye de devam ediyorlar. ORDU, İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNE SAYGI DUYMALI Söylemek istediğiniz son bir şey var mı? Ben ordudan irticai sebeplerden dolayı atılan insanların büyük çoğunluğunun, dinî vecibelerini yerine getirmek istemelerinden başka bir taleplerinin olmadığına inanıyorum. Eğer YAŞ kararları yargıya açılırsa bu durumun çok net bir şekilde ortaya çıkacağından eminim. Ordumuzun da bir an önce bu durumu görüp, bu tür insanlardan korkmak yerine en temel insan hakkı olan inanç özgürlüğüne saygı duymasını talep ediyorum. Hatta bir askerin en önemli silâhının, sağlam bir inanca sahip olması olduğunu düşünüyorum. Tarih boyunca kazanılan savaşların en önemli etkenlerinden biri de ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum inancıydı. Gelecek günlerin ordumuz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Kaynak: Yeniasya |
[anadoluhaber:37894] Emir Subayının Ağzından, Çetin Doğan'ın Ekran Dışındaki Gerçek Yüzü Posted: 17 Feb 2010 06:25 AM PST | | Star Gazetesi yazarı Aziz Üstel, Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın emir subaylığını yapmış TSK'dan emekli bir subayın mektubunu yayınladı. İddialar insanın midesini kaldırıyor. | | | | | TSK'dan emekli subay... Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın emir subaylığını yapmış. O günlerden kalma alışkanlığıyla mektubun sağ üst köşesine ‘Kişiye Özel' damgasını vurmuş.
Mektubunu imzalamamış ama zarfın üzerin de adı ve açık adresi var; yalnız “bu korku ikliminde lütfen adımı yazmamı benden beklemeyin” diye bitiriyor mektubu. “Size 2002-2003 yılları arasında tanık olduğum olayları sıralıyorum:
1. BALYOZ Planı baştan sona doğrudur! O planın tatbikatını ben de izledim. Paşamın yanında çalıştığım sürece sadece eşine değil arkadaşlarına ve maiyetine de gerçekleri söylemezdi. Habertürk Kanalında da doğruları söylemedi. Çünkü yapacak bir şeyi kalmadı; işin ucunda müebbet hapis olunca ne yapsın?
2. Devletin başına geçmek en büyük hedefiydi! Ama eşinden korktuğu kadar da kimseden korkmazdı.
3. Antalya'ya gidiyorduk bir gün, cep telefonu çaldı. Arayan kişiye, iltifatlardan sonra, ondan irtica konusunda haber ve yorumlara ağırlık verilmesini rica etti. “Bu gericilerin, herkesi çarşaf ve peçeye sokacaklarını, inandırıcı şekilde yaymamız lazım” dedi. Telefonu kapattığında, eşi sordu, kimdi o diye. Gazetenin adını vermeden, ‘canım bir gazetenin genel yayın müdürüdür; bizim sadık köpeklerimizden biridir' dedi. (Bundan sonra, Çetin Doğan'ı sık sık arayan ve onunla görüşen gazetecilerin adları yazılı).
4. Seyahatten dönmüştük, 10 Kasım'dı. Tören için hemen çıkmamız gerekiyordu. Ben konutta, kapının dışındaydım. Benim orada olduğumu fark etmedi. Eşine, “bıktık bu (Atatürk'e yakıştırdığı söylenen sıfatı ben yazamıyorum) ......'nin 10 Kasım'ından; ama ne yaparsın ona ihtiyacımız var şimdi!' dedi ve çıktı. Asabi olarak ‘sen burada mıydın lan?!' dedi. Ben de ‘hayır efendim, şimdi geldim; bir saniye bile olmadı' dedim. Zira duyduğumu bilse beni Doğu'ya sürerdi! Ama yaptığı kabalığı düşünmüş olmalı ki, ‘kusura bakma yorgunum' dedi arabada giderken. Atatürk'e karşı, buna benzer bir saygısızlığa da, Denizli'de, bir tuğgeneralde tanık olmuştum.
5. Paşam küfürbazdır. En çok gıyabında eşine, sonra da kendinden kıdemli olan silah arkadaşlarına sinkaflı küfürler eder. İsim zikretmez; konuyla bağlantılı olduğu için kime küfrettiğini anlarsınız. Ama Özkök Paşa'ya, son dönemde, açıktan küfrettiğini duydum.
6. İzmir'de, Kara Harp Okulu'nun Menteş Kampı'nda, sahildeki kameriye altında, saygı duyduğum bir orgeneralle sohbet ediyorlar. Ben de, görevim icabı, yakınındayım ve kameriyenin sarmaşıklarla kaplı arka kısmında oturuyorum. Orgeneral arkadaşı, Almanya ve Fransa'nın, asker sayısının 250 bin civarında olduğunu, bizimse 800 bini aştığımızı, lüzumsuz bir kalabalık olduğunu, bunun, maliyetinin ve ülkeye iş gücü kaybıının hesaplarını da dikkate alarak gözden geçirmek gerektiğini anlatıyor. Profesyonel orduya geçiş şart diyor. Hatta, ordu evleri ve sosyal tesislerde görevlendirilen asker sayısının, orta halli bir devletin asker sayısını aşacak kadar, 60 bini geçtiğini söyledi. Tüm şehir ve ilçelerde, ne kadar asker bulundurma stratejimizin, gözden geçirilmesini de istiyordu. Bizim paşa, net ve açıktan “O lmaz öyle şey” diyerek, bu ülkede doğan her erkeğin bu tezgahtan geçerek bizi tanıması lazım. İlçelere kadar askerin yayılması da, iç tehditlere karşı halkı kontrol etme stratejimizin gereğidir, diyordu! 7. Çok müsrifti ve bir kraldan çok devlete maliyeti vardı. Şahsi masrafları, eşinin sağa sola dağıttığı hediyeler dahil, Birinci Ordu'dan karşılanıyordu. Oğlunun düğününde, Fenerbahçe Orduevi'ndeki salon, üç defa boyanmıştır. Hanımefendi renkleri beğenmemiştir. Düğün masraflarının büyük bir bölümü de Birinci Ordu'dan ödenmiştir. Bunu o dönemde herkes bilir.
8. Hazırladığı Balyoz Darbe Planı, ülkeyi dünyadan tecrit edecek ve çökertecek, belki de Irak ve Afganistan gibi, iç savaşa sürükleyerek bölecek, zavallı bir Türkiye görüntüsüne neden olacaktı. Bu planın uygulama esaslarını inceleyen, vasat bir zekası olan (başımıza nelerin gelebileceğini) açıkca kavrayabilir.
“Hatta bu planda görev alan bir devre arkadaşım, ‘bunlar çıldırmış' diyerek tepkisini ifade etmiş, sonra da, korkusundan ‘aman geçen gün sana söylediğimi unut!' demişti.”
Mektubun altında ad ve soyadı yok; yalnız zarfın üzerinde ad ve soyadıyla açık adres var. Son olarak da şu notunu ileteyim mektubu gönderen emekli subayın:
“TSK'da subaydım, şimdi emekli oldum. Ne zaman ki, Orgeneral Çetin Doğan'ın maiyetinde bir dönem emir subayı olarak çalıştım, kafamda da yüreğimde de bu kurumla ilgili ne varsa yıkıldı gitti. Televizyona çıktı şerefli Türk ordusunu, halkın gözünde rezil etti... Böyle durumlarda havada mektuplar uçuşur, bilirim. Ama ben, yine de size yazmaya ve bizzat gördüğüm şeyleri anlatmaya karar verdim... Önce şunu belirteyim; bizlerden fazla korkmayın. Bizler eşlerinin baskısı altında ezilen, ama elindeki silah gücüyle toplumu baskı altında tutarak kendini tatmin edenlerin (de içinde yer aldığı) bir camiayız.
Efendim, bir kişiyle ilgili anlattıklarınızı doğru var saysak da, bu, sadece o kişiyi bağlar. TSK'yı ve bu kurumda, sizin gibi, onuruyla, başını dik tutarak, yüreği vatan ve millet sevgisiyle çarpan binlerce subayı değil elbet. Ha, korkup korkmadığımıza gelince beyefendi, hiç merak buyurmayın. Rahmetli Turgut Özal'ın dediği gibi, “ Allah'ın verdiği canı Allah'tan başkası alamaz!”
AZİZ ÜSTEL | | |
[anadoluhaber:37895] Bu sayfayý görüntüle "OLANLAR BİZE NEYİ ANLATIYOR?" Posted: 17 Feb 2010 06:07 AM PST |
[anadoluhaber:37885] Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Elbette bu ecel cellâdının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çaresi varsa Posted: 17 Feb 2010 01:38 AM PST Asa-yı Musa Birinci Kısım Meyve Risalesi İkinci Meselenin Hülâsası-1 Risale-i Nur’dan Gençlik Rehberinin güzelce izah ettiği gibi, ölüm o kadar kat’î ve zâhirdir ki, bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Bu hapishane nasıl ki mütemadiyen çıkanlar ve girenler için muvakkat bir misafirhanedir; öyle de, bu zemin yüzü dahi acele hareket eden kàfilelerin yollarında bir gecelik konmak ve göçmek için bir handır. Herbir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan ziyade bir istediği var. İşte bu dehşetli hakikatın muammasını Risale-i Nur hall ve keşfetmiş. Bir kısacık hülâsası şudur: Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Elbette bu ecel cellâdının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çaresi varsa, insanın en büyük ve herşeyin fevkinde bir endişesi, bir meselesidir. Evet, çaresi var ve Risale-i Nur Kur’ân’ın sırrıyla o çareyi, iki kere iki dört eder derecesinde kat’î ispat etmiş. | Yahoo! Türkiye açıldı! Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de! www.yahoo.com.tr -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37887] O OYUN YUZDE 10'U BİZİM, DYP'NİN Posted: 16 Feb 2010 02:07 PM PST DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL MERKEZİ Genel Başkan Yardımcısı Tekin Emre Öztürk'ün, Eskişehir'de bazı yöneticiler ve köşeyazarları ile yaptığı toplantı ve söyleşisi : O oyun yüzde 10’u bizim | 16 Şubat 2010 Salı | Demokrat Parti İl Başkanı geçtiğimiz günlerde bir anket sonucunu açıklamış ve "Eskişehir’deki parti oyumuz yüzde 12,5" demişti. Dün Doğru Yol Partisi Genel başkan yardımcısı Emre Öztürk aradı. -"Aslında söylenilen oyun yüzde 10’u bizim" diyerek başladı anlatmaya. Söylediğine göre, anketi yapanlar anket yaptıkları insanlara "Hangi partiye oy vereceksin?" diye soruyormuş. Vatandaş da "DYP" diye cevap veriyormuş. Emre Öztürk; -"Vatandaşın DYP cevabını onlar galiba Demokrat Parti olarak algılıyor. Halbuki Doğru Yol Partisi cevabı veren vatandaşlar, demokrat parti’yi kast etmiyor. Söyledikleri bizzat DYP" diyor. O nedenle, Demokrat parti’nin "bizim" dediği yüzde 12,5 oyun yüzde 10’unun DYP ye ait olduğunu söylüyor Emre Öztürk. Son olarak da; -"Belki 2,5 luk kısmı Demokrat Partinin olabilir. Ona da emin değilim " diyerek sözlerini tamamlıyor. | Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tekin Emre Öztürk’ün, “Eskişehir’li bazı yöneticiler ve Köşeyazarları ile yaptığı toplantıdaki” konuşma metni : “O AÇIKLANAN % 12 OY ORANININ % 10’U BİZİM, DYP’NİN” Bilindiği üzere son 6 aydır çalışmalarımıza hız verdik. Evvelce yapılan hatalar belki düzelir ümidi ile misyona zarar vermeme adına, parti olarak çok sesli ve iddialı çalışma yapmamıştık. Ancak görüldüğü üzere ve misyon temsilcilerinin de ortak kanaati olarak “Türkiye Birleşiyor” sloganı tutmamış, DP ile ANAP arasındaki doku uyuşmazlığı iyice kendisini göstermeye başlamıştır. Daha il merkezlerinde birleşme sağlanamamış sürtüşme başlamış. Tüm bu olanları ve olacakları 2,5 sene evvelden gören Genel Başkanımız Çetin Özaçıkgöz’ün önderliğinde DYP olarak yeniden teşkilatlanıyoruz. Kaldığımız yerden devam ediyoruz ve ilk seçimlerde milletimizle randevumuz var. Eskişehir’de geçtiğimiz günlerde DP’nin oy alacağını iddia ettiği oy oranı polemik konusu oldu. DP Sayın İl Başkanı oy oranlarının % 12,5 olduğu iddia ediyor. Bu oy oranının % 10’u bizim yani DYP’nindir. Belki kalan % 2,5’luk kısmı onların olabilir, bilemiyorum. Yapılan anketlerde deneklerin-vatandaşın “DYP’ye oy vereceğim” cevabını bazıları ısrarla DP olarak algılıyor. DP’nin bizim dediği yüzde 12 oyun yüzde 10’u DYP’nindir” -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37893] O OYUN %10'U BİZİM Posted: 16 Feb 2010 12:05 PM PST DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL MERKEZİ Eskişehir İSTİKBAL Gazetesi Köşeyazarlarından Murat Taşkın'ın "Eskişehir partilerin oy oranları hakkındaki" yazısı ve Genel Başkan Yardımcımız Tekin Emre Öztürk ile söyleşisi. O oyun yüzde 10’u bizim | 16 Şubat 2010 Salı | | Demokrat Parti İl Başkanı geçtiğimiz günlerde bir anket sonucunu açıklamış ve "Eskişehir’deki parti oyumuz yüzde 12,5" demişti. Dün Doğru Yol Partisi Genel başkan yardımcısı Emre Öztürk aradı. -"Aslında söylenilen oyun yüzde 10’u bizim" diyerek başladı anlatmaya. Söylediğine göre, anketi yapanlar anket yaptıkları insanlara "Hangi partiye oy vereceksin?" diye soruyormuş. Vatandaş da "DYP" diye cevaph veriyormuş. Emre Öztürk; -"Vatandaşın DYP cevabını onlar galiba Demokrat Parti olarak algılıyor. Halbuki Doğru Yol Partisi cevabı veren vatandaşlar, demokrat parti’yi kast etmiyor. Söyledikleri bizzat DYP" diyor. O nedenle, Demokrat parti’nin "bizim" dediği yüzde 12,5 oyun yüzde 10’unun DYP ye ait olduğunu söylüyor Emre Öztürk. Son olarak da; -"Belki 2,5 luk kısmı Demokrat Partinin olabilir. Ona da emin değilim " diyerek sözlerini tamamlıyor. | -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37892] WG: (oybirligi) Polis Okulu öğrencisinin mektubu***DÜŞÜNDÜRÜCÜ GERÇEKLER Posted: 16 Feb 2010 08:01 AM PST
--- İlmay Teker <ilmay.teker@gmail.com> schrieb am Di, 16.2.2010: Von: İlmay Teker <ilmay.teker@gmail.com> Betreff: (oybirligi) Polis Okulu öğrencisinin mektubu***DÜŞÜNDÜRÜCÜ GERÇEKLER An: Datum: Dienstag, 16. Februar 2010, 16:26
Bana gelen aşağıdaki iletiyi sizlerle paylaşmak istedim.Tabiatıyla mektubun altında imza yok.Beklenemezde. Ancak yazılanların doğruluğuna inanmamak elde değil.Zaten bir çoğumuz Polis içindeki bu örgütlenmenin olduğunu biliyoruz. Ama düşündürücü ve endişe verici olan Hükümetin Polis teşkilatını ağır silahlarla donatmak istemesi.
Polis Okulu öğrencisinin mektubu
Ben Polis Meslek Yüksekokulu öğrencisiyim. Güvenli olmadığını düşündüğüm için hangi ildeki olduğunu belirtmeyeceğim. Şu an okumakta olduğum Polis M.Y.O’da 300’e yakın devremizde yalnızca 5-10 kişi normal hakkıyla kazanıp gelenlerdeniz. Normal hakkıyla kazanıp gelmek ne demek diyeceksiniz. .. Şöyle ki, Fethullah Gülen grubunun kendi dershanelerinde PMYO sınavı soruları dağıtılmakta. Liseyi zor bitirmiş, ÖSS’den barajı kılı kılına geçmiş öğrenciler bu dershanelerde soruları alarak, ezberlemek suretiyle sınava giriyorlar ve doğal olarak kazanıyorlar. Dediğim gibi 300’e yakın devrede 5-10 kişi ancak normal kazanmakta. İllegal şekilde okula gelen öğrenciler Türk Dili, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi derslerinde çok zorlanıyorlar. Bütünleme sınavlarına kalıyorlar. Hatta pişkince ''Çalışsak da yapamıyoruz hocam!’ gibisinden ifadeler kullanıyorlar. Neden? Çünkü bilmiyorlar bu dersleri. Ama polislik sınavını kazanmak için sınavda % 50’den fazla sözel soru var ve bu sorular Türk Dili, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi derslerinden oluşuyor. O zaman bu okulu sen nasıl kazandın diye sormazlar mı? Cevap: Sormazlar. Çünkü okuldaki sıralı amirler, öğretim görevlileri de bu şekilde Fethullah Grubu’nun özenle seçtiği kişiler. (Emniyetteki teşkilatlarından haberinizin olduğunu düşünüyorum.) Bizim okulda gazete panosunda Zaman Gazetesi başı çeker ve okula başka gazete sokmak kesinlikle yasaktır. Bizim okuldaki öğrenci gazinosunda Televizyonda Kanal 7 ve Samanyolu kanallarından başka bir kanal izlenmez, izlenemez! (İnanmayanlar, bir vesileyle gelsinler, kendi gözleriyle görsünler) Bizim okulda mescide gitmeyenler dışlanır. Namaz kılmayanlara değişik yöntemlerle psikolojik baskı yapılır. Bizim okulda hafta sonları üniversitelerden belirlenmiş Fethullahçı abiler geziler düzenler. Toplu evlere giderler, sohbetler beyin yıkama merasimleri vs. vs. TSK DÜŞMANDIR Bizim okulda Atatürk’ü savunmak yürek ister. Bizim okulda Atatürk ilkelerinden bahsetmek (özellikle laiklik) dışlanmak, yüzünüze bakılmamak gibi sonuçlar doğurabilir. Bizim okulda Türk Silahlı Kuvvetleri düşmandır! (Evet, yanlış duymadınız.) Lütfen medya olarak daha güçlü, daha sağlam adımlar atmanızı istiyorum. Benim bu okulda harcanmam an meselesidir. Neden mi? Çünkü onlardan değilim. Çünkü Atatürk ilkelerine bağlıyım. Atatürk ilkelerine bağlı olduğum için benim onların gözünde bir sürüngenden farkım yok."
.
__._, -- Saygılarımla, İlmay Teker,Dişhekimi İZMİR AYDINLARI KORKAK OLAN MİLLETLER ,EZİLMEĞE MAHKUMDUR. "Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir." Mustafa Kemal Atatürk
Not;Bazı e postalar geri veya iki kere gelebilir,özür dilerim. Adres listemden çıkmak isteyenlerin e posta göndermesi yeterlidir.
-- Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur. Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37897] DEVLET 90. YILDÖNÜMÜNDE MİSAKI MİLLİ'Yİ UNUTTU AKP'nin 'Kürt açılımı'yla dinamitlenen Misakı Millî Posted: 15 Feb 2010 02:19 PM PST Doğu Perinçek Misakı Milli'yi yazdı [14 Şubat 2010] | |
| DEVLET 90. YILDÖNÜMÜNDE MİSAKI MİLLİ’Yİ UNUTTU AKP’nin ‘Kürt açılımı'yla dinamitlenen Misakı Millî | |
İşçi Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek'in, kabulünün 90. yıldönümünde Mİsakı Milli'yi inceleyen ve günümüz sorunlarına ışık tutan yazısını aşağıda sunuyoruz.
MİSAKI MİLLİNİN MECLİSİ MEBUSAN'DA KABULÜ Meclisi Mebusan’ın 22 Ocak 1920 günü yapılan gizli oturumunda, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), konuşmasına şöyle başlamıştır: “Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin bize gönderdikleri Misakı Millî metnini Hüsrev Beyefendi okudular.”
Trabzon Mebusu Hüsrev Gerede, 28 Ağustos 1958’de Tevfik Bıyıklıoğlu’na yolladığı mektupta, Komisyon’un Mustafa Kemal Paşa’dan gelen metni pek az değişiklikle kabul ettiğini belirtir. O sırada Heyeti Temsiliye’nin sekreterliğini ve sözcülüğünü yapan Hüsrev Gerede’nin belirttiğine göre, metin Heyeti Temsiliye’nin bütün üyeleri tarafından imzalanmış ve İstanbul’a götürülmesi için kendisineteslim edilmiştir(1). Misakı Millî’nin Atatürk’ün kaleminden çıktığına, Hüsrev Gerede’den başka Ali Fuat Cebesoy ve Mazhar Müfit Kansu da tanıktırlar(2).
Atatürk’ün eliyle yazdığı bu metin, Hüseyin Rauf Bey’in kararıyla Ankara’ya geri gönderilmiştir. Bu belge bütün araştırmalara rağmen bulunamamıştı(3) İlk kez yayımlanıyor.
Mustafa Kemal’in Misakı Millî metni, Meclisi Mebusan’ın açılmasından on gün sonra, 22 Ocak 1920 gününden başlayarak, önce resmî oturumlar dışında, Meclis binasında yapılan gizli toplantılarda görüşülerek kabul edildi(4). Metnin bu süreç içinde Müdafaai Hukuk taraftarı mebusların grubunda. Hüsrev Gerede tarafından okunduğu ve görüşüldüğü anlaşılıyor(5). 7 Şubat 1920 günü Felahı Vatan grubu kuruluyor. Üç gün sonra, Misakı Millî bu grubun toplantısında benimseniyor(6). Bu gizli toplantılarda, konunun bir komisyonda ele alınması kararlaştırılıyor ve metin basılıp mebuslara dağıtılıyor. Komisyon çalışmalarından sonra Misakı Millî, 28 Ocak 1920 günü küçük değişikliklerle Meclisi Mebusan’ın gizli toplantısında oybirliğiyle kabul ediliyor(7).
Meclisi Mebusan, 17 Şubat 1920 günü yaptığı oturumda, oybirliğiyle, Misakı Millî’yi kamuoyuna ve dünyaya ilan etme kararı alıyor. Tarihî Karar, 18 Şubat 1920 günü yayımlanmıştır(8).
Misakı Millî’nin Meclisi Mebusan toplantısına katılan bütün mebuslar tarafından imza edildiği belirtilmektedir(9).
Gizli toplantıda Misakı Millî kararı alındığı haberi, hemen ertesi günkü gazetelerde yer alır. Ancak karar metni yayımlanmamıştır.
MİSAKI MİLLİ METNİ Genelkurmay ATASE Başkanlığı’nda bulunan Atatürk Özel Arşivi’nde Misakı Millî metni içeren altı belge bulunmaktadır. Bu belgeler, birkaç sözcük dışında aynıdır. Farklar, “Osmanlı İslâm çoğunluğunu” birleştiren etkenlerle ilgilidir.
Bu metinlerden üçü yayımlanmıştır:
Bir: Üzerinde 28 Ocak 1920 tarihi bulunan, Meclis Başkanı ve 121 mebus tarafından imzalanmış metin(10). Özgün metin ilk kez yayımlanıyor.
İki: Rauf Bey’in 6 Şubat 1920 günlü şifre ile Mustafa Kemal Paşa’ya bildirdiği metin(11).
Üç: Meclisi Mebusan Zabıtlarında yer alan Ahdı Millî Bildirisi surety(12).
Birinci metnin, Meclisi Mebusan’da kabul edilen özgün karar olduğu anlaşılıyor. Bu metnin ilk maddesi şöyledir:
“Osmanlı Devleti’nin yalnızca Arap çoğunluğuyla meskûn olup, 30 Ekim 1918 tarihli Mütareke’nin yapıldığı sırada, muhasım orduların işgali altında kalan kısımlarının mukadderatı, ahalisinin serbestçe beyan edecekleri oylara göre tayin edilmek lazım geleceğinden, belirtilen Mütareke hattı dahil ve haricinde dinen, irfanen, emelen birleşmiş ve yekdiğerine karşılıklı hürmet ve fedâkârlık hissiyatıyla dolu ve ırkî ve toplumsal hakları ile çevre şartlarına tamamıyla riayetkâr Osmanlı İslam çoğunluğuyla meskûn bulunan kısımların tamamı hakikaten veya hükmen hiçbir sebeple ayrılma kabul etmez bir bütündür.”
Genelkurmay Askerî Tarih Başkanlığı’ndaki Atatürk Özel Arşivi’nde bulunan, Rauf Bey’in 6 Şubat 1920 günü şifreyle yolladığı metin ile özgün belgedeki “irfanen” sözcükleri birbirini tutmaktadır. Ancak 6 Şubat 1920 günlü şifrede son etken, “emelen” değil “ahlâken”dir. Bu şifre, Misakı Millî’nin ilan edildiği 18 Şubat 1920’den önce yayımlandığı için, daha sonra bu sözcüğün “emelen” diye değiştirildiği düşünülebilir.
18 Şubat 1920 tarihli, Meclis Reisi’nin ve mebusların imzaladığı özgün belgede, İslamî çoğunluğu birleştiren etkenler, Harp Tarihi Dairesi Başkanlığı’nın yayımladığı kitapta yer alan haliyle, “dinen, irfanen, emelen”, yani “diniyle, irfaniyle, isteğiyle” diye okunmuştur. Prof. Dr. Sina Akşin, E. Tümg. Muzaffer Erendil ve Doğu Perinçek bu metni kabul ediyorlar.
Toplam olarak bakarsak, İslamî çoğunluğu birleştiren etkenlere ilişkin başlıca beş ayrı formül bulunmaktadır:
Bir: Dinen, irfanen, emelen (Özgün belge, ATASE Başkanlığı, Prof. Dr. Sina Akşin, E. Tümg. Muzaffer Erendil, Doğu Perinçek).
İki: Dinen, irfanen, ahlaken (Rauf Bey’in yolladığı 6 Şubat 1920 tarihli şifredeki metin).
Üç: Dinen, ırkan, aslen (Zabıt Ceridesi kaynaklı metin. Tarih IV).
Dört: Dinen, ırkan, emelen (Mazhar Müfit Kansu ve Faik Reşit Unat).
Beş: Dinen, örfen, emelen (Mete Tuncay).
“Irkan” etkeninin yer aldığı formül, özgün belgede bulunmadığı gibi, birinci maddenin mantığına aykırıdır. Çünkü cümlenin devamında, İslamî çoğunluğu oluşturan unsurların birbirinin “ırkî hukukuna” saygılı olduğu belirtiliyor. Böylece İslamî çoğunluğun farklı ırklardan olduğu açıkça kabul edilmektedir. Esasen maddenin amacı, Erzurum Kongresi’nden beri saptanan çözüme uygun olarak, farklı unsurların ortak vatanını ve karşılıklı haklarını belirlemektir. Aynı cümlede “ırkan birleşik” olduğunun belirtilmesi, cümlenin devamına aykırı olduğu gibi, Erzurum Kongresi’nden beri tekrarlanan düzenlemeyle ve Atatürk’ün Misakı Millî taslağıyla da çelişiyor.
Bu durumda İsmail Beşikçi’nin Erzurum ve Sivas Kongreleri birinci maddelerine gönderme yaparak, “ırkan” sözcüğünü kabul etmesi, dikkatli ve mantıklı bir tavrı yansıtmıyor. Erzurum ve Sivas beyannameleri, İsmail Beşikçi’nin görüşünü çürütüyor. Çünkü orada, “ırkan birleşik” olmanın tam tersine, farklı ırkların birbirinin ırkî hukukuna saygı göstereceği esası konmuştur.
ANADOLU'DAKİ DEVRİMCİ MECLİSİN ONAYI Meclisi Mebusan kararı, birkaç ay sonra açılan BMM hükümeti tarafından da benimsendi. BMM, Meclisi Mebusan’ın çıkarttığı yasalar ile İstanbul hükümetinin işgalden önceki tasarruflarını yasal saymıştı. Ancak Misakı Millî, Atatürk’ün Büyük Nutuk’ta belirttiği üzere, TBMM tarafından ayrıca ve özel olarak kabul edilmiştir.
MECLİSİ MEBUSAN İLE BMM ARASINDAKİ TEK SÖZCÜK FARKI: PROGRAM FARKI Meclisi Mebusan’da kabul edilen Misakı Millî ile TBMM hükümetinin benimsediği Misakı Millî arasında, tek bir sözcükte ifadesini bulan, ancak esasa ilişkin bir fark vardır.
Meclisi Mebusan kararında, ülke sınırını belirleyen “Osmanlı İslam çoğunluğu” nun, Mondros Ateşkes Hattı “dahilinde ve haricinde” oturduğu belirtilmiştir. Atatürk’ün hazırladığı Misakı Millî metninde ise, “haricinde”, yani “dışında” sözcüğü yoktu(13). Bu sözcük metne Meclisi Mebusan’da eklendi. Karar metnini alan Mustafa Kemal, 7 Şubat 1920 günü Rauf Bey’e yolladığı şifrede, “hudut hakkındaki prensiplerimizle esaslı bir fark yapılmıştır” diye itiraz ediyordu(14). Daha sonra Mustafa Kemal, haricinde” sözcüğünü Misakı Millî metninden çıkarmıştır(15). Bu değişiklik, iki farklı Millî Hudut anlayışından, hatta iki farklı devlet projesinden kaynaklanmaktadır.
“Haricinde” sözcüğü, Meclisi Mebusan’da, Suriye’yi de Misakı Millî içine katmak için eklenmişti.
Mesele, birinci olarak, toprakları genişletmekle ilgili olmayıp, bir prensip meselesidir. Arapların millî geleceklerini tayin hakları aynı cümlede kabul edildikten sonra, “dışında” sözcüğüyle bu prensip bertaraf edilmektedir.
İkincisi, fakat daha önemlisi, hangi devlet projesi kabul edilecektir? Mesele, Osmanlı Devleti’ni kurtarmak mıdır, yoksa ulusal bir devlet kurmak mıdır? Eski Osmanlı topraklarını mümkün olduğu kadar kurtarma programını benimseyenler, bunun için büyük bir devletin himayesine muhtaç olduklarını düşünüyorlardı. Arapların oturduğu alanı da olabildiği kadarıyla içine almak isteyen proje, aslında bağımsızlıktan vazgeçiyordu.
Oysa Mustafa Kemal’in savunduğu ulusal devlet projesine göre, 30 Ekim 1918 Ateşkesi’nin yapıldığı anda, düşman ordularının işgali altındaki toprakların kaderini, orada yaşayan halk özgür oylarıyla belirleyecekti. Böylece İslam oldukları halde, Mondros Ateşkesi sırasında yabancı orduların denetlediği topraklarda kalan Araplar, Misakı Millî’nin “Osmanlı İslam çoğunluğu” tanımının kapsamı içinde görülmemişlerdi.
VATANIN BÖLÜNMEZLİĞİ Kürt gerçeğini ve Kürtlerin hukukunu kabul ve tasdik eden Kemalist önderlik, vatanın bölünmezliği konusunda son derece duyarlıdır; daha doğrusu mücadelenin esası, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü kurtarmak içindir. Özellikle İngiliz emperyalizminin Kürtçülük cereyanını kışkırttığı ve ayrılıkçı akımın belli girişimlerde bulunduğu dönemlerde, Millî Hareketin dikkati bu tehdit üzerinde yoğunlaşmıştır.
Vilayatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Millîye Cemiyeti, İstanbul’daki kuruluşundan başlayarak, vatanın bölünmezliği için mücadele görevini, nizamname, beyanname ve kararlarla saptar.
Şarkî Anadolu Vilayatı Müdafaai Hukuku Millîye Cemiyeti’nin Erzurum Kongresi Beyanname ve Kararları’nın birinci maddesinin ilk cümlesi, Doğu vilayetleri ile Trabzon vilayeti ve Canik sancağının birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu ve Osmanlı topluluğunun bir parçasını oluşturduğunu belirler. Bu bütünlüğü zedeleyecek “hiçbir sebep ve bahane tasavvur edilemez.”
Bu ilk cümle, hep ilk cümle olarak kalacaktır.
Sivas Kongresi ve Meclisi Mebusan’da, ortak vatanı, üzerinde yaşayan insan unsuruyla ve 1918 Ateşkesi sınırlarıyla tanımlayarak, “Osmanlı ülkesinin bütün kesimlerinin birbirinden ve Osmanlı topluluğundan koparılamaz ve hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütün oluşturduğunu” yine birinci maddelerinin ilk cümlesiyle saptayacaklardır.
Musul meselesinin alevlendiği 1922 ve 1923 yıllarında, Musul’da İngilizlerin “kukla Kürdistan” kurma girişimleri üzerinde dikkatle durulur. Orada İngilizlere bağlı bir Kürtlük cereyanının gelişmesi tehdit olarak kabul edilmektedir.
DİPNOTLAR: 1 Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da (1919-1921) I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.77 vd. 2 General Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, 2. Basım, İnkılap ve Aka Kitabevleri Koll. Şti., İstanbul, 1981, s.114; Nejat Kaymaz, “Misakı Millî”, s.1941, s.1943. 3 Tevfik Bıyıklıoğlu, age, s.77. 4 Nejat Kaymaz, “Misakı Millî”, s.1944 vd. 5 Hamdullah Suphi Tanrıöver, Dağ Yolu, 1- 2, s.223. 6 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, c.II, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, s.540. 7 Selahattin Tansel, III, s.16 ve Faik Reşit Unat, “Misakı Millîye Beyannamesi”, Aylık Ansiklopedi, 1944, No: 3, s.92 vd. 8 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 2001, s.160. 9 Nejat Kaymaz, “Misakı Millî”, s.1944. 10 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.167-168. 11 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.169-170. 12 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.173-175. 13 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.161. 14 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, s.171. 15 Bu durum, yayımladığımız özgün belgeyle açıklığa kavuşmuştur.
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com |
[anadoluhaber:37888] GECE GÜNDÜZ DEMEYİP SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİM... AH BENİM EMEKLERİM... Posted: 15 Feb 2010 12:26 PM PST herşey isyan ediyor okul müdürünü dolandırdılar seda onur ayrılıyor iskender efsanesi kart adidatı ödemeyin yıllar sonra yaşananlar yasa dışı dinleme var estetikteki 5 hata rahşan hanım neden konuşmuyor bursa dp de kayyum var -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37900] BURSA DA DEMOKRAT PARTİYE MAHKEMECE KAYYUM TAYİN EDİLDİ Posted: 15 Feb 2010 12:17 PM PST Bilindiği üzere Demokrat Parti ANAP ile birleşme kararı alıp son kongrede birleştikten sonra sular bir türlü durulmadı.
Demokrat Parti’de bu birleşme sonrası görevden almalar başladı. Önce Mersin İl Başkanı çalışkan, dürüst ve başarılı ismi KAMİL AKÇAY sebepsiz yere GİK kararı ile alındı yerine Mersin Tarsus ilçesi kökenli eski vekil ASIM KALELİ verildi. Ve ardından Daha sonra Bursa İl ve 15 ilçe başkanı görevden alındı. Bu görevden alınmalardan sonra, DP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Eski Çankırı milletvekili Ahmet Uyanık, DP'nin Anavatan Partisi ile birleşmesinin ardından yeni bir yapılanma sürecine girildiğini söylemişti. Bu husus ise basına yansımıştı. Birleşme kapsamında, DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk başkanlığındaki Divan toplantısında DP Bursa İl Başkanı Füsun Yaşar ve 15 ilçe başkanının görevden alınmasının kararlaştırıldığını belirten Uyanık, Yaşar'ın yerine Ayhan Barışıcı'nın getirildiğini kaydetmişti. Uyanık, görevden alınan ilçe başkanlarının yerine de ilerleyen günlerde atamalar yapılacağını o açıklamasında duyurmuştu. Ve öylede oldu. Parti alınanların yerine atamalar yaptı. Aralık ayında gerçekleşen il ilçe alımlarının ardından yasa gereği 1 ay içinde kongreyi toplayıp seçime gitmeleri gerekirken hiçbir yerde kongreye gitmediler. Bursa’da görevden alınan il Başkanı bir hukukçu idi. Bu hukuk dışı uygulamayı Partilisi ve aynı zamanda il disiplin kurulu üyesi Hatice Sarıgül dava edince. Olayın hukuk dışı olduğunu söylemişti. -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37904] Sakarya: facebook meydan savaşı! Posted: 15 Feb 2010 12:16 PM PST Adapazarı'ndaki Fatih Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri, başka bir okulun öğrencileriyle önce internetteki sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta tartıştı, ardından dışarıda buluşup kavga etti. Bıçakların da kullanıldığı kavgada, Fatih Endüstri Meslek Lisesi 3'üncü sınıf öğrencisi 15 yaşındaki C.K. yaralandı, 10 kişi gözaltına alındı. -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
[anadoluhaber:37906] Fwd: Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk'ün"Türk Ordusu " yazısı ibret verici!!!!!! Posted: 15 Feb 2010 11:37 AM PST ---------- Yönlendirilmiş ileti ---------- Kimden: Arife Semra Eyinnen <aeyinnen@gmail.com> Tarih: 15 Şubat 2010 19:47 Konu: Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk'ün"Türk Ordusu " yazısı ibret verici!!!!!! Kime: Dostlarımıza gönderelim,onlarda dostlarına,dostlar dostlarına,dostlar dostlarına ,durum şudurki ibreti alem için cümle aleme okutmamız gereken biryazı.
,
"Zor kullanarak elde ettiklerimizi ancak zor kullanarak elde tutabiliriz." - Mahatma Gandhi - Bütün Harbiyeli'lere ve kendini Harbiyeli olarak tanımlayanlara sunulur. Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk'e ait Türk Ordusu ile ilgili bir yazı. Bilginize sunulur. Türk Ordusundan rahatsızlıkta Batı-Siyasal İslam birlikteliği Batı'nın, özellikle Avrupa'nın Türk Ordusu'na kini tarihin tanıdığı en amansız kinlerden biridir.İngilizler İstanbul'u işgal ettiklerinde ilk istedikleri, Cuma selamlığındaki askerlerimizin oradan uzaklaştırılması olmuştur.(Atatürk'ün Bütün Eserleri, 8/138) Türkiye, benzeri bir rahatsızlığa, AKP iktidarı döneminde tanık oldu.Anımsayalım, bir AKP 'milletvekili'nin TBMM'deki 'Mareşal Atatürk'tablosuyla, TBMM'de güvenlik görevi yapan askerlerin yürüyüşleri sırasında çıkardıkları seslerden şikâyeti üzerine, 2000'li yıllarda tartışılmıştı.Aynı AKP'nin kurmay isimleri Türk Ordusu'ndan rahatsızlıklarını değişik vesilelerle ve değişik tavırlar sergileyerek ortaya koymaktadırlar. Bir milletvekilinin,Türk Ordusu'na mensup birliklerin ve okulların Ankara dışına çıkarılmasını ve başkentin 'askerî bir kent' görünümünden kurtarılmasını istemesi ayrı bir örnektir. Ayrı ve talihsiz bir örnek...
Ne ilginç! Atatürk'ten rahatsızlık konusunda, Haçlı Batı ile siyasal İslamcı odaklar tarihin her döneminde bir biçimde kader ve mücadele birliği yapmışlardır. Bugün de aynen böyle yapmaktalar.Tam bu noktada, Falih Rıfkı Atay şu ibret verici tespiti vicdanlarımıza iletiyor: 'Kurtuluş Savaşı öncesindeki işgal sırasında, ordu kumandanlarını şu veya bu vasıta ile küçük düşürmek bir parola idi.' ((Atatürk'ün Bütün Eserleri, 8/138)
Bugün de aynı değil mi?
İlker Başbuğ'un İsrail gezisi sırasında çekilen resimleri ve bunların dinci bir gazetede yayınlanması, Türk Ordusu'ndan rahatsızlığın tarafları arasındaki yardımlaşmanın yeni bir belgesidir. O fotoğrafları o dinci gazeteye kimler servis yaptı? Her halde turist rehberleri değil. TÜRK ORDUSU NEDEN RAHATSIZ EDİYOR
Batı'nın Türk ordusuna kininin sebebi sadece Türk ordusunun caydırıcılığı, Haçlı tasallut ve emperyalizmi karşısındaki susturucu ve püskürtücü gücü değildir. Sebeplerin başında, Türk ordusunun ,sadece ordu olarak kalmayıp Türk tarihinde aydınlık ve atılımın öncüsü oluşu gelmektedir.Türkiye, bunca devrimi böylesine kansız ve kavgasız bir biçimde ve çok kısa bir zaman çerçevesinde nasıl başardı? Ordunun, sadece 'asker'olarak kalmayıp, aydınlanma ve ilerlemenin öncülüğünü de yapmış olması sayesinde... Türkiye'nin işte böyle bir kaderi olagelmiştir. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, ama gerçek budur.
Türkiye, sanayi devrimini gerçekleştirmemiş, bunun için de, cumhuriyet ve demokrasiyi taşıyan temel iki sınıf olan burjuva ve proleteryayı oluşturamamış bir ülkedir. Buna rağmen hem cumhuriyeti hem de aydınlanmanın motor unsurları olan temel devrimleri akıl almaz bir maharetle hayata geçirebilmiştir. Nasıl? Ordu'nun aydınlanmadaki öncülüğü sayesinde...
Batı'da; demokrasi, özgürlük, insan hakları ve ydınlanmanın yaratıcı ülkelerinden biri olan Fransa'da, sanayi devrimi yaşanmış, burjuva ve proletarya doğmuş olmasına rağmen, cumhuriyetin yerleşmesi büyük badirelerden sonra gerçekleştirilebilmiştir. Serüvene bakın: 1792 cumhuriyetin kuruluşu, 1799 Napolyon'un İmparatorluğunu ilanı,1814 yeniden krallığa dönüş, 1848 ikinci cumhuriyetin ilanı, 1852 yeniden imparatorluk tartışması ve nihayet 1871'de bugünkü anlamda cumhuriyetin kuruluşu. Batı bunları biliyor. Batı, bizim birçok nimeti ve değeri, Atatürk'ün eşsiz dehası sayesinde bedavadan elde ettiğimizi de biliyor. Millet olarak bizi kıskanırken, birey olarak Atatürk'e tatmin bulmaz bir kinle diş biliyor. Batı için Atatürk, Orta Asya steplerinin metafizikten habersiz, aydınlık, akıl ve bilim nedir bilmez vahşilerini, tarihsel süreç anlayışlarının hiçbiriyle izah edilemeyecek bir maharetle, aydınlanmanın doruğuna taşıyan, cumhuriyet ve laiklikle donatan affedilemez bir düşmandır. Atatürk öldü, bu iş bitti diyemezsiniz. Diyebilmenize engel bir güç ve gerçek var: Türk Ordusu.Türk Ordusu, Atatürk demek, Atatürk'ün ölümsüzlüğünün göstergesi ve garantisi demektir.Türk ordusu, tagallüp ve tahakküm unsuru değil, öncelikle aydınlanma ve demokrasi unsuru olarak yer almıştır bizim tarihimizde. Batı şöyle düşünmekte ve bunun gereğini yapmayı değişmez iman olarak taşımaktadır: Türk ordusu ya yok olmalı, yahut da ruhu pörsütülmelidir. Birincisini yapmak imkânsız denecek kadar zordur.İkincisine gelince, Türkiye'nin içinden elde edilecek hain ve gafillerle gerekli işbirliği kurulursa amaca ulaşmak mümkündür. İşte bugün bu 'mümkün' gördükleri amaca ulaşmaya çalışıyorlar. Çünkü Haçlılar biliyorlar ki, İslam dünyasında, o arada Türkiye'de,Atatürk'ün Anıtkabri'ni yok etmeyi Kâbe'yi yok etme şartına bağlasalar, buna razı olacak alçakların sayısı epeycedir.Batı, özellikle son birkaç yılda, İslam dünyasında yakaladığı bu tarihsel fırsatı heba etmemek için can havliyle çırpınıyor. Esasında nefret ettiği AKP'yi bağrına basıp var gücüyle desteklemesi AKP'de, az önce değindiğimiz hayatî emellerine uygun her şeyi bulmasındandır.
O halde, Türk ordusunu tâciz etmek ve etkisizleştirmek Avrupalı için iki maksada hizmet etmektedir: 1. Haçlı emel ve egemenliğine darbe vuran bir numaralı gücü zaafa uğratmak, 2. İslam dünyasının kaderini değiştirecek örneklere imza atan bir aydınlatma ve ilerletme gücünü etkisiz kılmak.
Büyük Atatürk, Türk ordusunun, işaret ettiğimiz bu özellikli durumuna çok erken bir zamanda dikkat çekmiştir. 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu'da yaptığı bir konuşmada bu gerçeğin altını emsalsiz bir vukufla şöyle çiziyor: 'Ordumuz, milletin ilerleme ve yükselme adımlarına öncü olmuştur.Milletimizin bütün inkılaplarında birinci adımı işgal etmiştir. Diğer milletlerde, ordu ile millet yekdiğeriyle daima karşı karşıyadır.Halbuki iş bizde tamamıyla tersinedir...' (Atatürk'ün Bütün Eserleri,17/290) İşte, Türk Ordusu dendiğinde Haçlı Batı'yı rahatsız eden temel sebep budur.Bu temel sebebi bilmeden Türkiye'nin dış politikalarına, özellikle AB ile ilgili politikalarına yön vermeye kalkmak, uçuruma giden kayalıklarda gözleri bağlı olarak yol almaya benzer. Böyle bir yol alışın en dikkat çekici örneği ise AKP iktidarının uyguladığı dış politika, özellikle AB politikasıdır. AKP'NİN DIŞ POLİTİKASI Büyük üzüntü duyarak söylemeliyim ki, AKP'nin uyguladığı genelde Batıpolitikaları, özel olarak da AB politikaları Türkiye üzerindeki Haçlı emellerine tatmin fırsat ve imkânı yaratan, temelinden basiretsiz politikalardır. Eğer 'basiretsiz' tâbirine itiraz ediliyorsa, onun yerine kullanılacak kelime çok daha ağır ve sarsıcı olacaktır.Bu politikaların üçüncü bir izahı yoktur.Daha neyi bekleyecekler! Gün bu gündür. İLK ADIM MGK Türk Ordusu'nu etkisizleştirme operasyonu, MGK'ya tasallutla başladı.Tabiî önce MGK, sonra da devamı...MGK bunların, âdeta korkulu rüyası idi. Varsa yoksa MGK. Bunların MGK ile ilgili söz ve tavırlarını okuyunca insan gayrı ihtiyarı şunu düşünüyor: Güneş tutulmaları, gök taşlarının düşmesi, ozonun delinmesi, doğal felaketlerin ortaya çıkması, 11 Eylül terör dehşeti vs. şu bizim MGK yüzünden olmasın!.. Gerçek şu ki, Hıristiyan Avrupa'nın bir tür 'üst kurmaylar Grubu' olan Avrupa Parlamentosu (AP) için MGK, asırlarca korkulu rüyalar yaşatmış bir gücün sembolü olarak ortadadır. Bu sembolden rahatsız olmamalarını beklemek, sadece saflık değil, ahmaklık olur...O MGK ve hatırlattığı güçler ayakta durdukça, bizi AB'ye üye yapacaklarını sanmak da öyle...Unutmayalım, AKP iktidarının oylarıyla MGK'nın kolu-kanadı kırılıp 'sivilleştirilme' işlemi TBMM'de tamamlandığı gün (30 Ağustos 2003) Avrupa âdeta bayram etmişti. Türkiye ve Türkleri tâciz eden demeçleriyle ünlü Günter Verhuegen, gülücükleri ve heyecan dolu demeçleriyle bu bayramın âdeta resmî duyurusunu yapmıştı. MGK'nun işini bitirdiler; şimdi doğrudan doğruya orduya bindiriyorlar.Fırsatlar yaratarak, bahaneler üreterek, sağdan girerek, soldan girerek, şöyle veya böyle, belirli aralıklarla Türk Ordusu'na mutlaka ve muhakkak sataşıyor veya saldırıyorlar. 6 Ekim 2004 İlerleme Raporu'nu, 17 Aralık 2004 Zirve Kararları'nı, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi'ni ve nihayet, 8 Kasım 2005 Katılım Ortaklığı Belgesi'ni okuyun, bu söylediklerimi belgeleyecek çok şey bulacaksınız. Suat İlhan, işin gerçeğini ta bel kemiğinden yakalamış. Şöyle yazıyor: 'Anlaşılıyor ki, Avrupa, bin yıldan daha uzun zamandan beri kahrını çektiği Türk Ordusu ile, AB mevzuatı içinde hesaplaşmaya niyetleniyor.Gerçekte hesaplaşmaya başladılar. AB'nin açık amaçlarından birinin,Türk Silahlı Kuvvetleri'ni küçültmek, etki ve caydırıcılığını azaltmak olduğu anlaşılıyor.' (Suat İlhan, Avrupa Birliğine Neden Hayır,s.27-28)
Türk milleti, ordusuna tasallut ve sataşmanın en kahırlı dönemini yaşıyor denebilir. SÖZÜN ÖZÜ Avrupa'nın Müslüman Türk'ü tarihe gömme düşünün gerçeğe dönüşmesinin talep belgesi olan Sevr, Mustafa Kemal tarafından engellendi. Gök gözlü kumandan, kollarına girip savaş meydanlarına çektiği milletiyle Sevr'i yırtıp bir paçavra gibi yazanların ve imzalayanların suratına attı.Mustafa Kemal, Batılı-Haçlı kini doruk noktasına çıkaran bir iş yaptı.Onu asla affetmezler. Mustafa Kemal onların genlerini tâciz etti,tarihsel rüyalarını kararttı, ufuklarını, ocaklarını söndürdü. Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik Batı düşmanlığını değerlendirirken bu arka planı unutmak gafletini gösterenlerin aklına şaşarım.
Şimdi, Türk yeniden 'Hasta Adam' haline getirildi. Düyunu Umûmiye,değişik adlar altında yeniden yaratıldı. Sevr'in şartlarını, çeşitli gerekçelerle 'sineye çekilir' bulan yeni Damat Ferit ekipleri ihdas edilip gereken yerlere oturtuldu. Batılı-Haçlı için gün tam bu gündür. Korkulu rüyanın tepelenmesi için uygun zamandır.
Mustafa Kemal'i olmayan bir Sevr kulvarındayız.
Prof.Yaşar Nuri Öztürk |
| Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin. Hotmail: Microsoft tarafından sağlanan güvenlikle, güçlü ve Ücretsiz e-posta. Hemen edinin. -- http://www.ilk-kursun.com Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "KEMALİST DEVRİM" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : kemalizm1919@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: kemalizm1919-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/kemalizm1919?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
Yeni Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin. -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
Re: [anadoluhaber:37886] Re: Ülkücü İrade ziya abim süpersin Posted: 15 Feb 2010 11:05 AM PST Selamün aleyküm anadolu haber ilgilisi kardeşim,bu aralar işlerimin yoğunluğu sebebiyle bir müddet maillerinize ara vermenizi rica edeceğim,umarım beni anlayışla karşılarsınız. Allaha emanet olunuz.Aşır Çöloğlu 2010/2/14 Dr. Tarık Ziya - Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Yardımcısı Sivil Hastalıkları Mütehassısı <tarik.b.ziyad@gmail.com> teşekkürler dostum
On 12 Şubat, 21:43, volkan özdemir <vol...@malatya.com> wrote: > yaz�lar�n s�per sa�ol var ol > > kendine iyi bak sen bize laz�ms�n > > > Date: Fri, 12 Feb 2010 09:13:56 -0800 > > Subject: [anadoluhaber:37820] Re: �lk�c� �rade > > From: tarik.b.zi...@gmail.com > > To: anadoluhaber@googlegroups.com > > > SAYIN T�RK�C� BEY, ORAK �EK�� VATAN HA�NLER�N�N MASKOTUDUR. ORAK VE > > �EK���N� G�ZLEYENLERDEN(MHP) KORKMAK LAZIM BUG�N. > > > On 11 �ubat, 21:23, DOGANBEY T�RKMEN <doganbey.sen...@hotmail.de> > > wrote: > > > SAYIN DOKTOR BEY BEYINSEL FANTAZILERINIZI ZORLARSANIZ SIZZDE O ZAMAN ORAKLI CEKIC BAYRAGI ELINIZDE ANKARA SOKAKLARINI ADIMLAMAZDINIZ DEGILMI........????? > > > > DOGANBEY > > > > Date: Sat, 6 Feb 2010 13:48:54 +0200 > > > Subject: [anadoluhaber:37707] �lk�c� �rade > > > From: tarik.b.zi...@gmail.com > > > > Baz� kavramlar zehirlenmi�tir. > > > > Toplumun belle�inde o kavramlar, k�t� ve kanl� �a�r���mlar yapt�r�r. > > > > Biri kalk�p, medyay� su�layarak �milliyet�i �lk�c� irade bu ahlaks�zl��� asla unutmayacakt�r� dedi�inde bir anda ge�mi�i hat�rlars�n�z. > > > > Sokaklarda vurulan solcular�, Bah�elievler�de �ld�r�len yedi genci, Mehmet Ali A�ca�y�, Susurluk�u, mafyay� hat�rlars�n�z. > > > > �Milliyet�i �lk�c� iradenin eserleridir bunlar. > > > > Hele bu �iradenin unutmayaca��n� s�yleyen parti lideri, bir de �sab�rlar�n�n bir sonu� oldu�unu da s�yl�yorsa, durup �ne diyor� diye bir bakars�n�z. > > > > MHP Genel Ba�kan� Devlet Bah�eli, d�rt medya patronuyla AKP�yi, �rk�t�c� hat�ralar� yeniden zihinlere getirerek tehdit etti. > > > > Derin devletle i�birli�i yaparak 1980 darbesinin haz�rlanmas�nda �ok �nemli bir rol �stlenen �milliyet�i �lk�c� iradeyi sokaklara d�kmedi�i, mafyay� partisinden uzak tuttu�u, ger�ek bir siyasi parti gibi davrand��� i�in Devlet Bah�eli daima �vg�yle ve sayg�yla kar��land�. > > > > MHP�nin bug�n izledi�i politikalara kar�� olanlar bile bir g�n kalk�p da �ge�mi�i� MHP�nin ba��na kakmad�, kimse bu ucuzlu�a d��medi, MHP bir siyasi parti gibi davrand��� i�in herkes de MHP�ye bir siyasi parti olarak davrand� ve sadece onun politikalar�n� ele�tirdi. > > > > Toplumla ve medyayla bu �olumlu� ili�kisi sonucunda da MHP�nin oylar� y�kseldi, ilk se�imlerde �ana muhalefet� partisi olma ihtimali g��lendi. > > > > Bilmiyorum bu �ihtimal� mi MHP�nin dengelerini alt�st etti. > > > > Yoksa �amil Tayyar��n yazd��� gibi parti i�indeki �Ergenekoncu� bir kanad�n muhalefetine fazla dayanamad��� i�in mi Bah�eli ve MHP y�neticileri birden �a��rt�c� bir sertli�e savruldular. > > > > Osman Durmu��un, �peygamberle�, �GATA�ya al�nmayan Emine Han�m�la� ilgili s�zleri ve t�rban� yasaklayan askerleri destekleyen tutumu MHP�ye a��r bir siyasi fatura ��kard�. > > > > Anadolu�nun affedebilece�i, unutabilece�i bir tav�r de�il bu. > > > > E�i �t�rbanl� diye Abdullah G�l��n �ankaya�ya ��kmas�na engel olabilmek i�in 27 Nisan muht�ras�n� veren orduya en a��r darbeyi halk, AKP�ye y�zde 47 oy vererek vurmu�tu. > > > > B�yle giderse buna benzer bir silleyi MHP�nin de yemesi b�y�k bir ihtimal. > > > > Durmu��un densizli�ini affettirecek bir �elebilikle a��klama yapaca��na Bah�eli, �tehditler� ya�d�rd�. > > > > �Peygamber� ve �t�rban� falsolar�n�n yan�na bir de 12 Eyl�l�� hat�rlatan �milliyet�i �lk�c� irade� laf�, �sabr�m�z biter� tehdidi eklendi. > > > > �nsan ister istemez merak ediyor. > > > > Bir siyasi partinin sabr� biterse ne olur? > > > > Pek bir �ey olmaz, fazla fazla o partinin yanda�lar� k�zd�klar� gazeteleri almaz, sevmedikleri kanallar� seyretmez. > > > > Ama �milliyet�i �lk�c� iradenin� sabr� ta�arsa daha fazla �eyler olabilece�ini biz ge�mi�ten biliyoruz. > > > > Biz o �iradenin� i�inde silah, �l�m, kan, cinayet g�rd�k. > > > > Bah�eli�nin s�zleri, kendi partisinin i�inde o g�nleri �zleyenlere de bir ye�il ���k yakma tehlikesini ta��yor elbet. > > > > Tabii, �unu da unutmamal�lar. > > > > 12 Eyl�l�den �nce i�lenen cinayetler �derin devletin� himayesindeydi. > > > > Katiller de, onlar� k��k�rtanlar da yakalanm�yordu. > > > > E�er bug�n �milliyet�i �lk�c� irade� eskiye tevess�l ederse bu kez bamba�ka bir ger�ekle kar��la��rlar, bir iki ki�i sokaklarda �l�r belki ama �ld�renler de, onlar� k��k�rtanlar da, makamlar�, unvanlar� ne olursa olsun bir daha g�n y�z� g�rmemek �zere zindan� boylarlar. > > > > Ergenekon�u, cuntalar�, darbecileri temizlemeye u�ra�an bir �lke, �milliyet�i �lk�c� iradenin� eski usul sertli�ine hi�bir �ekilde ho�g�r� g�stermez. > > > > Ba�bakan Erdo�an, bu tavr�n �fa�ist�e� oldu�unu hemen ��k�p s�yledi. > > > > Devlet Bah�eli ger�ekten de, �fa�ist, tehditk�r� bir �slupla �peygamber� ve �t�rban� konusunda densizce konu�arak se�im kazanabilece�ini mi san�yor? > > > > Bu �iddet �a�r��t�ran tavr�n sonucunda ger�ekten sokaklar hareketlenir de silahlar patlarsa, bunun bedeli sadece se�im kaybetmek olmaz, mahkemeler ve cezalar da olur. > > > > Bu �lke, MHP�ye bir darbenin yolunu kanla a�ma izni vermez. > > > > Bence Bah�eli �slubunu, tehditlerini, sald�r�lar�n� bir daha d���ns�n. > > > > �Sab�rdan� s�z etti�inde, �sabr�n biterse ne yapacaks�n� diye sorarlar adama. > > > > Ne cevap verecek Bah�eli? > > > > Tehlikeli ve kanl� sular bunlar, 12 Eyl�l�de o sularda MHP gemisi karaya oturdu, kendisi de �ok kurban verdi, Bah�eli yeniden ayn� kayal�klara bindirmeye mi hevesleniyor? > > > > Bah�eli, cinayeti de�il de siyaseti hat�rlatan s�zlerle konu�ursa, hem milliyet�i gen�leri, hem kendi gelece�ini, hem de partisini kurtar�r. > > > > Osman Durmu� densizlik edecek, Bah�eli �fkelenecek diye kimse bir daha �lkeyi tehlikeye atmaz. > > > > Bah�eli�nin yeniden o so�ukkanl� ve sokaklardan uzak kimli�ine d�nmesinde yarar var, ge�mi�i hat�rlatan tehditlerin kimseye yarar� yok. > > > > Ama zarar� tahminlerden fazla olur. > > > > A. Altan > > > -- > > > Dr. Tar�k Ziya > > > > Toplumsal Onar�m ve Siyasal Rehabilitasyon > > > > Ana Bilim Dal� Ba�kan� Yard�mc�s� > > > > Sivil Hastal�klar� M�tehass�s� > > > > -- > > > Bu grubun hi� bir siyasi olu�um, parti, vak�f, �rg�t, dernek veya benzeri yap�lanmalarla alakas� yoktur.Ayn� zamanda onlara uzakl��� veya yak�nl���da bulunmamaktad�r. M�sl�man Anadolu �nsan�n�n Taraf�nda yer alan Ger�ek Vatanseverli�i ilke edinmi�, Anti Emperyalist HABER B�LG� PAYLA�IM STANDIDIR.." > > > Grupta yay�nlanan yorum ve yaz�lardan yazarlar� sorumludur.Ayr�ca harici linklerden de Anadolu Haber G�nl��� Mesul de�ildir... > > > > Grup Y�neticileri Mail Adresleri A�a��dad�r > > > kurtulusyol...@gmail.com > > > bahadirser...@gmail.com > > > forevermi...@gmail.com > > > > Bu gruba posta g�ndermek i�in, mail at�n: anadoluhaber@googlegroups.com > > > Bu gruba �yeli�inizi sonland�rmak i�in �u adrese e-posta g�nderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com > > > Daha fazla se�enek i�in,http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr > > > adresinde bu grubu ziyaret edin > > > _________________________________________________________________ > > > Hotmail: Vertrauensw�rdige E-Mails dank leistungsstarkem SPAM-Schutz.https://signup.live.com/signup.aspx?id=60969 > > > -- > > Bu grubun hi� bir siyasi olu�um, parti, vak�f, �rg�t, dernek veya benzeri yap�lanmalarla alakas� yoktur.Ayn� zamanda onlara uzakl��� veya yak�nl���da bulunmamaktad�r. M�sl�man Anadolu �nsan�n�n > > ... > > tamamını oku »
-- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin |
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.