Seni Kalbimin Çatına Gömeceğim..


Ve diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda!
Hangi suçtan öldürüldün?”


Uzanmış yüzüstü, toprağı öpüyor dudakların. Bismillah boyunla yeryüzünün düşüşü gibi yatıyorsun öylece…Sere serpe özgürlüğümüzün abidesi, modern firavunluğun utanç duvarı oluyorsun… Şuradan ta Sina’ya kadar sana gözyaşı döküyor sabah seherinde tüm çiçekler…

Coğrafyacılar, yok, beni inandıramazsınız! Dünyanın merkezi, kainatın denge noktası işte şu beş yaşındaki şehidimizin düştüğü yerdir…

Boylu boyunca Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar özür dilesek senden, Kudüs’ün secdelerinde senin için istiğfar etsek, utancımızdan dağlara sığınsak ve göz yaşlarımızla Akdeniz’i boğsak; yine de sen öyle sakin ve mütedeyyin uzanıveriyorsun işte…

Kolun incinmiş; mahzunsun, bombalardan füzelerden değil gözlerin değmesinden. Yüzünü niye benden çeviriyorsun? Bunca utanmazdın objektiften oyuncakların alınmamış olsaydı, öyle değil mi? Ve alınmamış olsaydı tüm çocukluk düşlerin, tüm geleceğin, annen ve gökyüzü elinden…

En sevdiğin cicilerin kirlenmiş; yanmışlar. Gözlerine çekilen mil kara bir öfke olup sinmiş hep Kudüs’e çıkan yollara… Parça parça bir öfke dağ yollarına kazınmış. Bu kara lekeyi hangi gök yunsun, hangi yer yutsun?

Ter Harfa toprağını öpüyorsun, her karış toprağını öpüyorsun Lübnan’ın. Öpmeye doyamadığın annen gibi öpüyorsun, oyuncak bebeğin gibi öpüyorsun.. Kulağına okunan ezan kadar diri hatıraların… Beyrut’a esen ılık meltem, Akdeniz kokusu, direnişçilerin iradesi oluyorsun…Sonra bulutlarını selamlıyorsun Beyrut semalarının.

Daha sen değil annen bile doğmadan düzülmüş tuzakların, varlığa ihanet eden zalim planların kurbanısın sen… Doymak bilmez bir acımasızlığın, katil bir tuğyanın; sözlere, manşetlere saklanamayan; diplomasiye sığmayan yüzüsün sen. Kanınla; yeryüzünde şimdiye dek her ne kadar gözyaşı döküldüyse sen ifşa ediyorsun. Gökyüzü ağıyor seni düşününce…

Sanki seslenir gibisin kör vicdanlara:

“Babalarım, amcalarım! Ben kimin yası olayım? Kimin öfkesi olayım ben, kim alsın öcümü? Ya ben büyümeyecek miyim, koşmayacak mıyım artık? Kollarımı geri vermeyecek misiniz bana; nasıl oynayacağım yoksa?

Susadım anne! Beni öldürülmüş tüm çocukların yanına gömün anne… Mezarım işgale direnen bir toprağa yapılmalı. Ben tutsak topraklara sığmam…”

Sen yeryüzünün tüm kirlerini yıkayan masumiyetinle ve tüm tuğyanlara galip gelen kanınla zafere ve vaat edilene inancımızın adısın ey çocuk!

Seni direnişin sıcağına gömeceğiz! Mezarını yüreklerimizin çatına kuracağız ey çocuk! Seni en umarsız insanlık düşlerimizin kuytularına, seni Filistin bayrağının kırmızısına, seni Aksa’nın burçlarına gömeceğiz! Adını Nablus’un kökünden sökülmüş zeytin ağaçlarına, Lübnan’ın her sedirine, Ortadoğu’nun her taşına, mülteci kamplarının öfkesine kazıyacağız! Seni gökyüzünün maviliğine, zeytinin karasına, öfkenin kızılına, bayrağımızın sarısına, inancımızın aydınlığına, Kassamlar’a yazacağız!

Ey çocuk! Evet, oyun bitti ama ağlama artık! Bu oyunu sen bozdun. Sen yüz yıllardır öldürülen kardeşlerinle, ölümü öldürenlerle körebe oyna;
BİZ GERÇEĞİ YAZACAĞIZ ARTIK

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.