ALDATAN PUTLARLA KARANLIĞA KÜFRETMEK (*)
Mustafa Nevruz SINACI
2007 yılı Kasım ayının 3, 4 ve 5. günleri Gazetemiz de yayınlanan "Aldatan Put ve Pusudaki İhanet" konulu makalemiz, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında büyük yankı uyandırdı. Gazetemiz sütunlarında yer aldıktan sonra, yaklaşık 5000 (beş-bin) dolayında Web (İnternet) Gazetesi, 400 civarında yerel ve bölgesel gazetede mahreç gösterilmek suretiyle kamuoyuna duyuruldu. İnternet ortamında ve mail gruplarında günlerce sirküle edildi. Bu meyanda leh-aleyh, eleştiri, katılım, kutlama ve katkı bağlamında yüzlerce mail geldi. Olumlu veya olumsuz her ne şekil ve surette olursa olsun makalemizi okumak lütfunda bulunan, ilgilenen ve üzerinde kafa yoranlara teşekkür ederim. Fakat, ülkemizde şuurlu bir kesim, değerli ve duyarlı bir okuyucu kitlesine hitabeden ulusal "Milli Gazete" nin seçkin yazarlarından "Mustafa Miyasoğlu", aşağıda arz edeceğim bir notla bana gönderdiği; Oldukça farklı bir çalışma ile makalemizi değerlendirmiş. Konuyu "bize göre daha değişik bir perspektiften" ele almış, incelemiş, eleştirel bir yaklaşım ve kendi zaviyesinden dikkatle yorumlamış. Kendilerine çok teşekkür ediyorumBu özgün çalışmada öne çıkan "bakış açısı", tespitler ve alternatif düşünceler yönünden siz değerli okuyucularımla paylaşmakta yarar gördüm. Önce, sayın Mustafa Miyasoğlu'nun bize hitaben yazdıkları not: "Sayın Mustafa Nevruz Sınacı,Benim adresimi nereden bulduğunuzu bilmiyorum, ama sizin yazdıklarınızın ciddî bir perspektif hatası taşıdığını düşünüyorum. O yüzden de daha önce yazıp bana da gönderdiğiniz metin üzerinden yazdığım ve Milli Gazete'de yayınladığım bir yazımı size gönderiyorum. Eğer farklı bakış açılarına kapalı değilseniz yazımdan yararlanabileceğinizi sanıyorum. Selamlar. Mustafa Miyasoğlu"Ve işte, Mustafa Miyasoğlu'nun konuyla ilgili makalesinin tamamı: Temenni ederim ki; Değerli okuyucularım tarafından da incelenir, değerlendirilir ve mukayeseden hasıl olan fikir, düşünce, öneri ve eleştiriler bizimle paylaşılır. ALDATAN PUTLARLA KARANLIĞA KÜFRETMEK; Mustafa MiyasoğluHayata olumsuz tarafından bakarak karanlığa küfredenler, öncelikle karşımıza çıkan problemleri öylesine büyütür ve içinden çıkılmaz bir şekle sokarlar ki, çevrenizden ve yaşadığınız hayattan bıkarsınız. Ellerinden bir şey gelmediği veya bir şey yapmak iktidarında olmadıkları için, bazen işgüzarlık yapar, devlet ve hükümet sorumlularını reel-politika dışında harekete sokmaya çalışırlar. Bunlar olmazsa çevresindeki herkesi gaflet ve dalalet içinde göstermeye çalışırlar. Bütün bunların insanları yapılması gereken ve küçük gibi görünen şeylerden uzaklaştırdığını ve karanlığa küfretmek anlamına geldiğini hiç dikkate almazlar. Halbuki Roma bir günde yapılmadığı gibi, bir günde de yıkılmadı. Dünyada her türlü büyük devlet olma iddialarından vazgeçsek de, Osmanlı'nın varisi olarak Ortadoğu'da devlet olarak yaşamanın bir bedeli vardır ve tarihi sorumluluklar hiçbir zaman yakamızı bırakmaz…O yüzden, burada iki tavırdan söz etmek istiyorum. Birisi, Kuzey Irak'a harekâta gerekçe bulmak için sunulan akıl almaz söylemler, diğeri de bir vakıf olarak genç kuşaklara yönelik kültür faaliyetlerinin güzel bir örneği… Biri daha fazla kurban, öteki kültür istiyor. "ALDATAN PUT VE PUSUDAKİ İHANET"Bu isimle yazılan yazıda ileri sürülen tezler yurtiçindeki şehit cenazelerine eklenecek yeni cenazelerin gerekçesi olarak sunuluyor. Uzunca metnin tamamını okuyunca, şöyle bir mantık geliştirilmesi de mümkün: "PKK bu kadar güçlü ve bu kadar yoğun dış desteğe sahip ise, gerillaya karşı yapılacak bir şey yok, teslim olarak istediklerini yapalım!.." Bir zamanlar Masonlarla Siyonistler hakkında yapılan yayınlarda da böyle ters propaganda tutumu vardı."İnsan ve Kültür Ocağı" adıyla 1989'dan 2003'e kadar faaliyet yapan kuruluşun başkanlığını yaptığını ifade eden Mustafa Nevruz Sınacı imzasıyla gelen mailde, çok iddialı ifadeler yer alıyor. Bunların bir kısmının bile belgelerle ispatlanabilecek gerçekliği varsa, ülkemizin bağımsız yargı kurumları bu iddiaların yurtdışı bağlantılarını Enterpol kanalıyla takibe almalıdır. Çünkü terör örgütleri dünyanın neresinde olursa olsun ortak takibe alınıyor. Özellikle de NATO üyesi bir ülke olarak en azından ABD ile AB ülkelerini bu örgütle mücadeleye mecbur kılmaya hakkımız var. Türk ordusu bu gerekçeyle Afganistan'a gitmişti. "Türkiye AB'nin peşine takılmamalıydı. Körü körüne takıldı" diyen Mustafa Nevruz'un, ABD ile AB ilişkilerine karşı olduğu belli: "ABD ile "mütekabiliyete" dayalı, devlet ciddiyeti dahilinde ve hukuku düvel esaslı ilişki kurun, Atatürk gibi olun diye çok yazdık, çok söyledik. Dinletemedik. Önceleri hükümet sonra Milli Güvenlik Konseyi ve müteakiben tekrar hükümetler olmak üzere bu somut gerçek ve bu gerçekler ışığında mâkus geleceği kimseler bilmek, duymak ve üzerlerine düşen tarihi görevlerini yapmak istemedi." Görüldüğü gibi, Mustafa Nevruz'un suçlayıcı iddiaları çok kapsayıcı… Pek çok parti ve hükümet yetkilisiyle uzunca bir süre görev yapmış asker-sivil bütün bürokrasiyi, son 30 yılın tüm yetkilileriyle pek çok basın-yayın kuruluşunu, kanaat önderlerini içine almaktadır."Sonuç ortada. Fikir kulüpleri Doğu Kültür Ocaklarına, oradan Dev-Genç'e ve nihayet Filistin kamplarında yetiştirilen militan kesim ASALA yandaşlığına dönüştü. Ülkemizde vaki 1980 öncesi olayların pek çoğu SSCB, Çin ve AT şeytan üçgeninde gelişti. 12 Eylül günü her ne hikmetse bıçakla kesilir gibi kesilebilen olaylar 1983 sonrası tekrar vücut bularak PKK'ya iblâğ olmakta gecikmedi. Aslında en az kırk yıllık geçmişi var bu işin. Öyle 25 yıllık falan değil. Hattâ bazen ihanet hükümetlerle birlikte yürüdü. Siyasetle kol kola girdi. Bu tam bir gafletti. Dalâletti. Ceremesi çok ağır ödendi. Ödenmeye de devam olunuyor." Mustafa Nevruz'a göre durum çok açık: "Bu örgüt bir Kürt örgütü değil, bölücü Ermeni terör ve tedhiş örgütüdür. Yakalanan militanların kahir ekseriyeti sünnetsiz... Müslüman da değiller. Üstelik aralarında başta Ermeni ve Yunanlılar olmak üzere dünyanın pek çok milletinden sergerdeler, profesyonel teröristler ve maceraperestler de var dedik." "İşte gerçeğin en yeni ve güncel belgesi" diye sunulan haber de çok çarpıcı:"The Sunday Times gazetesi, PKK'nın yanında fiilen "Ermeniler, İngilizler, Ruslar, Almanlar, Yunanlılar, İranlılar ve Arapların da savaştığı"nı yazdı. Kandil'e çıkan gazete muhabiri, "Dağa giderken Irak ordusunun kontrol noktalarında gerilla mevzilerine giden yolu bize neşe içinde tarif ettiler" diye yazdı." Mustafa Nevruz, İmralı mahkumuna da dikkat çekiyor: "Bölücü terör ve tedhiş örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan "Büyük Ermenistan ideolojisine göstermiş olduğu himmet, destek ve yardımlarından dolayı" Ermenistan Yazıcılar Birliğinin şeref üyesi seçilmiştir."12 Eylül öncesindeki terör olaylarıyla 68 ve 78 Kuşakları'nın yaşadığı sosyal kargaşanın bu topluma ağır bir bedeli olduğu ve olayları nasıl etkilediği de anlatılmaktadır:"O dönemin bakanları ve bazı milletvekillerinin çocukları ve yeğenleri bu gün Ermeni terör ve tedhiş örgütünün asli kadrosunda yer almaktadır. Dahası, 1980 öncesi ve sonrası her derece ve düzey bölücü hareket, fesat-nifak, tahrik ve tahrip olaylarına yardım, yataklık ve destek olanların başında Sabetaistler, Ermeni-Rum orijinli dönme ve devşirmeler ile özellikle ve bilhassa Prof. Dr. Yusuf Halacoğlu'nun işaret ettiği mihraklar (gizli Ermeniler) vardır. Yani, bu karanlık dönemin aktörleri kesinlikle soy ve boy olarak Türkler veya Kürtler değildir. Türkler ve Kürtler Müslüman ve asli kurucu unsurlardır. Bölücü akımlar, anarşi, terör ve tedhiş unsuru "fail" durumundaki maşa, taşeron ve finansörlerin Türk veya asaleten Kürt olmadıkları apaçık anlaşılmış ve ortaya çıkmıştır. Ancak, 12 Eylül öncesi ve bizzat 12 Eylül'ün bir bedeli ve faturası vardır." Turgut Özal'ın ilk Körf ez Savaşı'nda hiç riski olmayan Kuzey Irak'a girmek teşebbüsü üzerinde durmayan ve Kürt meselesinin çözümüyle daha önce yapılan 24 sınır ötesi operasyondan hiç söz etmeyen Mustafa Nevruz, "Daha ne duruyor siyaset. Bu ne gaflet, ne dalâlet" diyerek herkesi suçluyor, asker yalnız harekat yapabilirmiş gibi "Daha ne bekliyor ASKER?" diye soruyor. (**)Halbuki, askere emir verecek siyasi otoritedir ve asıl bu türden mantık hataları yaptıran duygusal tavırlar yok olunca harekete geçerek gençlerimizin daha çok ölmesini önlemelidir… Bunun yerine, "Türkiye, aslında şu anda bilinen ve belli olan 28 devlete karşı savaşmaktadır" diyen ve durumu "Aslında durum İstiklâl savaşından daha da vahimdir" şeklinde bir "ölüm-kalım" mücadelesine büründüren mantığın sağlıklı düşünemediği ortada…KÜFRETMEK YERİNE BİR MUM YAKMAKServer Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Av. Mehmet Ali Bulut imzasıyla gelen ikinci mesajı ben çok beğendim. O yüzden de bunu ammeye hâdim kuruluşların gençlerimize sahip çıkmak adına yaptıkları güzel bir faaliyet olarak alkışlıyor, sizinle paylaşmak istiyorum:Bu mesaja hiç dokunmadan yayınlıyor ve dün yapılan armağan törenini gönülden tebrik ediyorum. Bu ülkenin gençliğini, 40 yıldan beri süren karanlık bir savaşa sürerek telef etmek yerine, onları bilinçli bir eğitimden geçirerek şuurlu ve kararlı bir nesil haline getirmeyi önemseyenleri alkışlıyorum: "Server Vakfınca "Karanlığa küfretmektense bir mum da sen yak" sloganından hareketle, geleneksel hale getirilen ve her yıl düzenlenen "kitap okuma ve özet çıkarma yarışması" sonuçları belli olmuştur.Bu yıl, 250'si İlköğretim, 250'si Ortaöğretim öğrencisi olmak üzere toplam 500 öğrenciye 1500 adet kitap, ücretsiz olarak dağıtılarak hediye edilmiştir. Verilen kitapları okuyup özetini çıkararak, daha önceden duyurulduğu şekilde zamanında, Vakfımıza teslim eden öğrencilerin özet çalışmaları değerlendirmeye tabi tutulmuştur.İlköğretim ve Ortaöğretim düzeyinde ayrı ayrı yapılan değerlendirmede; ilk 5.sıraya giren öğrencilere (on öğrenciye) Kasım Ayı'ndan başlamak üzere 8 ay, ayda, 60 YTL. burs.Ayrıca 60 öğrenciye de bir defalık 60 YTL. ödül verilecektir."Görüldüğü gibi, kitap okumayı desteklemek için verilen son derece mütevazı ödüller çok anlamlı jestler olarak nitelendirmelidir. Ölmeye-öldürmeye kalkmadan önce bu yapılmalı.* Mustafa Miyasoğlu, (12 Kasım 2007) Milli Gazete Köşe Yazarı,** Konu (Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve döneminde vaki "Irak'ın Kuzeyine girme" meselesine dair paragraf) ile ilgili olarak gelen açıklama ve katkı. Bu konu başka bir yazı içinde incelenecektir. Şimdi ilgili katkıyı bilgilerinize arz ediyorum:"Aksine, sırtlarında yıllar önce uygulama imkânı hasıl olmuş bir projeye engel olmanın vebalini ve sorumluluğunu taşımaktadırlar. "Aldatan Put ve Pusudaki İhanet" konulu yazım yayınlandıktan sonra bir hayli olumlu tepki aldım. Bir tanesi, benim hassasiyetime ve yakın zamanda kaçırılan önemli fırsatlara dair açıklamalarıma şöyle cevap vermiş: Adı bende mahfuz okuyucumun mektubu aynen şöyledir: "15-16 yıl önce Kuzey Irak'a Özal'ın girmek isteğine karşı çıkan şuursuz devlet ve yönetim anlayışının oluşturduğu kaosu hatırlayınız. O zaman dünya kamuoyu Türkiye'nin (ilk kez!) lehinde idi ve Körfezdeki Irak işgaline karşı savaşı merhum Özal tetiklemişti. Petrol Boru Hattı'nı keserek Irak'a ambargoyu başlatan Özal'ı dinlemeyen, anası Kürt olduğu için onu da Kürt sayan ve ilk kez Misak-ı Millî sınırlarına doğru yürümeyi savunmasını doğru veya inandırıcı bulmayan asker-sivil aydınlarımızın (!) özellikle de basınımızın oluşturduğu hadım siyaseti çok putları canlandırmıştır. O yüzden, askeri göreve çağıran bütün tavırların bir ayağı kaygan zemindedir. Çünkü askerin ne istediğini bizzat askerler bile bilmemektedir. Tezkere çıktıktan sonra 'Başbakanın Bush'la görüşmesini bekleyeceğiz!' diyen Genel Kurmay Başkanı'na sorulacak şu sorunun cevabı verilmediği sürece Kuzey Irak'a yapılacak her harekat başarısız kalmaya mahkum; tıpkı 25 harekatla bir sonuç alamadığımız gibi...Siz Genelkurmay Başkanı'na sorulacak şu sorunun cevabını alabilirseniz, o cevap üzerine bir kitap bile yazmaya değer: 'Seçim öncesinde, Milli Güvenlik Kurulu'nda gündeme getirmediğiniz halde, Harp Okulları'nda yaptığınız konuşmada neden Kuzey Irak'a girmeliyiz dediniz? Bu konuşmada söylediğiniz, 'Kuzey Irak'a girince PKK'dan başka Peşmerge ve ABD ile de bir iş tutacak mıyız?' sözlerinin ne anlama geldiğini Türkiye'de kimse değerlendirmedi, ama ABD'li bir askeri gözlemci aynen şöyle dedi: "Bu sözlerden anlaşılan şu ki, Türk Genel Kurmay Başkanı "Kuzey Irak'a girmeliyiz!" dedikten sonra bu mülahazaları serdettiğine göre, o bölgeye girmek istemiyor, ama iç politika malzemesi olarak kullanıyor." Bunları sizin de tuhaf bulduğunuzu sanıyorum. Fakat hepsinin bir anlamı olmalı...Kısacası, Genel Kurmay Başkanı'ndan sonra kim Kuzey Irak'a girelim dediyse, ya bu iç politikaya alet oldu, yahut da hamasi duygularına mahkum haline geldi... Sınırın bu yanını kontrol altına alamayan Genel Kurmay Başkanı'na sorulacak pek çok soru varken, "Daha ne bekliyor ASKER ?.." diye sormak bence çok anlamsız."
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.