İNEĞE TAPINMA SUÇU
Toplumsal hayata konu olan en önemli olgulardan biri de suç ve cezadır. Problemlerimiz ve çözümlenmesi gereken hususular arasında suç var, suçlu var; suçlunun tecziyesi de var. En göze batan büyük suçlardan bir katil (haksız yere adam öldürme)dir. Katlin en aptalcası, vicdan sızlatanı , dünyevi cezadan aciz kalınanı ise kendini öldürmek; intihar eylemidir. Daha geniş bir perspektiften bakarsak, suçların en anlaşılmaz ve sersemcesinin, kişinin kendine yönelik haksızlıkları olduğunu söyleyebiliriz. Hatta, kendine (nefsine) hakareti takva (üstünlük) gibi algılayan yanlış felsefi görüşlere bile rastlayabiliyoruz. İşte bu cümleden olarak, kasıtla yanlışa yönelmesi de, kişide kendine yönelik bir suç, toplumda ise intihar gibidir. Çünkü kasıtla yanlışa yönelişte ve hakikatin ışığını kendine kapatışta, kişinin ve toplumun kendi kendine haksızlık yapması garabeti vardır.
Burada neyin yanlış, neyin haksızlık ve suç olduğunu kimin belirleyeceği meselesi ortaya çıkıyor. Suçu kim belirleyecek; ben mi, sen mi, toplum mu? Yoksa beni de, seni de, senden benden oluşan toplumu da aşan bir güç mü?
Kanaatimce, ceza verme gücü olmayanın suç belirlemesi felsefi fantaziden öteye geçemez. Çünkü, suçu, suç olmayan eylemden ayıran temel özellik, bir anlamda ona ceza tertip olmasıdır. Bireyleri toplumun cezalandırması mümkün ise de, suç işleyen toplumu ya da toplumları cezalandıracak nihai güçten tegafül etmek, mağdur olmadığımız sürece alışageldiğimiz bir zaafımızdır. Oysa ki, toplumlar da haksızlık yapar, toplumlar da suç işler ve bu eylemlerinin karşılığı cezaya istihkak kesbederler. Mesela, yasal sömürü toplumsal bir suçtur. Cezası, enflasyon, işsizlik ve yoksulluktur . Faili meçhul ve haksız idamlar toplumsal cinayetlerdir. Cezası, belki toplumsal kargaşa, terör, güvensizlik ve utançtır; yabancı güçlerin müdahelesine maruz kalmaktır, yeryüzünden helak olmaktır.
Ön Kesen İnek Motifi
Tabii, bir de ceza verme gücü iddia eden otorite çokluğu meselesi var. Bu, güçler arası çatışmayı getirir. Bir otorite diğerini tanımaz da ona baş kaldırırsa, çatışma ve savaş doğar. Savaş ve çatışma tarafsızlar için anarşi demektir. Anarşi ise çok kötü birşeydir. Bu ortamda, savaşanlara taraf olmayanlar neyi kime göre, nasıl yapacaklarını bilemezler. Kuralsız ortamlarda neyin suç, neyin meşru olduğunu tefrik imkansız hale gelir. Bu sebebten bir kuvvet diğerini alt edinceye kadar, farklı bir yaklaşımla söylersek suç ve cezadan bahsetmek bile fantezi olur.
İşte dünyadaki bugünkü yansız ve zavallı halkı ne yapacağını bilemez halde tutan da bu anarşidir. Bu anarşik ortam, haksız ve zalim uluslararası güçlülerin, şaşmaz belirleyici Hak'kın gücüne başkaldırısının bir sonucudur. Haksızlar her dönemde farklı bir görüntü ile güç oluşturarak sayısız formalar giyip, insanı Hak'ka isyana sevketmek ve haksız bir şekilde, onu sömürmek ve kanını emmek istemektedir. Savaş aslında haksız şeytanla Hak'ka yönelmek isteyen insan arasındadır. Haksız şeytan bu dünyada kendine karşı Hak'kın gücünü yanına alarak güçlenmek isteyen insanın önünü kesmekte; yoluna yanıltıcı işaretler koyarak haksızlığa, kendi cenahına sevketmek istemektedir. Bu insan için kaçınamayacağı bir kaderdir, bir sınanmadır, bir sınavdır.
Bu sınavda en vahim yanlış, en büyük güç Allah'ın belirlemesine göre insanın kendi konumuna ihanet ederek şeytanlaşması, insan onurunu ayaklar altına alarak kendinden aşağı düzeydeki bir varlığı mutlak itaat edilecek bir 'tanrı' makamına oturtmasıdır. O varlık madde de olabilir, mana da; somut da olabilir, soyut da... Ama onun en güzel tanımını tarih boyunca hep "inek" motifinde bulabiliriz. Bu inek temsili bir motiftir. Kendini alçaltan insanca tanrı makamına konulan herşeyi temsil eder. Şeytanın insanla savaşında, hak yolda ilerlemesinin önünü kesmek için bu güne kadar kullandığı araçları en iyi resimleyen motif sanırım inek (buzağı) olmuştur. O, bugün nasıl hintlinin önüne yattığında yolunu kesiyorsa, dün de İsrailoğulları'nın yolunu saptırmada bir işaret taşı olmuştur.
İneğe Tapınmanın Cezası
İşte bu inek (buzağı), Kur'anda da, sahte tanrı, suç belirleyici sahte güç makamına oturtulan herşeyi temsilen bir motif olarak, sahte tanrılara tapınan toplumların zavallı durumunu tasvir yolunda bir araç olarak resimlendirilmektedir. Sahte olduğu için ona inkıyad, aldatma ve aldanmanın bir göstergesi durumundadır. İngilizcede duyarsızlar ineğe benzetilirler.(*) Kısır düşünenler için duyarsız kabul edilen inek, yanlış bir anlatımla insanda alçalmanın ve inekleşmenin modeli olarak sunulmaktadır. Görüyor musunuz; insana hizmet konumunda çok yararlı ve çok sevilen bir varlık olan inek, tanrı makamına oturtulunca nasıl da buna şartlanmamış her insan için inekleşmenin bir göstergesi oluyor. İnek gibi en yararlı varlıklardan birini tanrı makamına oturtan ahmaklık bu kadar açıkken, tahta, taş demir ve boyaları, böcekleri tanrı edinen insanın garabetini ne gizleyebilir; hayret ediyorum. İneği tanrı edinmek, onu aşılamaz varlık konumuna koymak demektir. O halde itiraz edilemez şeyhler, soru solumaz ve üstünlüğü tartışılamaz yüce kişiler, liderler, veliler kabullenmek, onları sahte tanrılar makamındaki ineklere dönüştürmekten başka bir şey mi ifade eder?.. Bu o yüce kişilere de hakaret eden kendini alçaltma eyleminden başka bir şey midir?
İşte, kainatı yaratan, bir depremle kaşaneleri ve firavun saraylarını yok eden, kıyamet günü bütün insanları hesaba çekecek olan en büyük güç Allah, bu kendini alçaltma eylemini insan için cezası vahim bir suç olarak tanımlıyor. Kur'anı Azimüşşanda bu suçu işleyen bireylerin ahiretteki yargılarında karşılaşacakları cezanın çok vahim olduğunu beyan eden Allah, bu suçu işleyen ve ahiret yargısına maruz kalmayacak olan toplumların ise cezasız kalacaklarını hiçbir şekilde söylemiyor. Böylesi toplumların cezasız kalacaklarını hiç sanmıyorum. Nitekim Kur'an, iyi ve kötü nitelikli bireylerden oluşan ancak egemen ilkesi kötülük, sahtelik ve haksızlık olan toplumların, hakettikleri cezaları bu dünyada devşirdiklerine dair çok sayıda kıssalar içeriyor.
Yanlıştan Dönenlere İzzet Müjdesi
Bunların en göze batanlarından biri olarak geçmiş İsrailoğulları'na ilişkin olanları biz de dikkate alabiliriz:
Allah Kur'anda İsrailoğullarına, kendi geçmişlerini hatırlatan hitaplarını sürdürürüken bir de diyor ki: "(Ey İsrailoğulları! ..) hatırlayın ki, bir vakit Musa'ya, doğruya yönelmeniz için Kitabı (Tevratı) ve furkanı (hakla batılı ayıran kriteri) vermiştik. Musa kavmine demişti ki: 'Ey kavmim! Siz ineği (buzağıyı) tanrı edinmekle gerçekten kendinize kötülük ettiniz. Hemen yaradanınıza tövbe edin ve kendinizi (bu kötü hüviyyetinizi, bu benliğinizi) öldürün (yok edin). Bu yaradanınız katında sizin için çok daha iyidir. Böylece Allah tövbelerinizi kabul etmiş (size teveccüh etmiş) olur. Çünkü O, tövbeleri çok çok kabul edendir ve çok merhametlidir. (bkz.K.II/53-54).
Dikkat edilirse burada Musa kavmini bireyler olarak değil, toplum olarak; o bireylerden oluşan ayrı bir varlık, tüzel kişilik olarak muhatap alıyor ve ayrıca toplumsal sapmaların sonuçlarından, toplumsal yanlışlıklar batağından kurtulmanın yolunu da gösteriyor. Kurtuluşun ilahi formülünü gösteriyor ve diyor ki sanki: 'toplum olarak tövbe edip, bu yanlış saplantılarınızdan ayrılmadıkça, yönünüzü hintlinin kutsal ineğinden gerçeğe, kendi gerçeğinize çevirmedikçe, sizi yanlışa yönlendiren faktörleri ve kendi yanlış hüviyyetinizi yok etmedikçe, kötülükten ve kötü sonuçlardan kurtulamazsınınz. O halde yanlış yönünüzden dönün, sizi aşağıyaşan ayıbınızdan vazgeçin; gerçeklere ve doğruya yönelin, bu çirkin hüviyyetinizi ortadan kaldı rın ki bu aşağılık hayatınız iyiye yönelsin!..' Cümlenin gidişinden anlaşılıyor ki, Musa'nın hitap ettiği toplum bu uyarıyı almış, algılamış ve sonradan yanlışı ilke edinmekten ayrılarak doğrunun, ilmin, aklın egemenliğine yönelmiş ki, Kur'an olayı anlatmaya devamla: "Allah da tövbelerinizi kabulle (size teveccüh etmişti) " diyor. Allah gerçekten her zaman çok merhametlidir; çok bağışlayandır. Yanlıştan döneni, aşağılık konumundan utanıp bu aşağılık köle hüviyyetine son vereni, zalim nefsini etkisizleştirip asil insan benliğine yönelenleri hemen kucaklar ve onlara izzet bağışlar. İsrailoğullarına bu hatırlatmalarıyla Kur'an, toplum olarak Iraklılara, Tunuslulara, Orta Şarklılara da sanki aynı şeyleri söylüyor gibi geliyor bana.
M.Selami Çekmegil
http://www.cobantefsiri.com/yazilar/bakara53.htm--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.