Bu kardeşlik, canlı bir imanın ruhu.mü'minin mü'min kardeşine beslediği ince duyguların özüdür... Mü'min bu iman ile mü'minlerle birlikte ve onlar için yaşar. Öyle ki onlar aynı ağacın dallan ve birçok gövdeye yayılan bir ruh timsali olacaklardır...
Aşırı bir hodbinlik insan için bir âfet, faziletleri için bir musibettir. Bu âfet, bir insana musallat olduğunda, hayırları azalır. Kötülükleri de alabildiğine artar, kendi menfaatından başka bir şey düşünmeyecek kadar dar bir duruma düşer. Sevinç ve üzülmede kendi menfaat veya zararı nisbetinde payı olur. O dünya nimetleri ve yığınlarca insana kendi menfeatince arzularını gerçekleştirdiği ve zararlarını bertaraf ettiği müddetçe tanır.
İslam, böyle gaddar bir hodbinlikle, kendi adilane kardeşliği vasıtasıyla savaşmış, hayatın sadece insanın kendisine ait olmadığı ve sadece kendisi ile düzelmeyeceğini de bildirmiştir. O, kendisi gibi diğer insanların varlığını da kabul etmeli, onlar üzerinde kendi hakkının bulunduğunu iddia ettiği gibi onların da kendi üzerinde haklarının bulunduğunu kabul etmelidir... İşte böyle bir şuur, insandan basit hodbinliği atar. Kendini düşündüğü gibi başkalarını da düşünür. O, ne fazlalık taleb eder, ne de sadece kendi görüşünü beğenme hastalığına düşer.
Müslüman kardeşinin senin üzerindeki haklarından biri de karşılaştığı zararlara üzülüp gidermeye çalışmandır. Ona bir eziyet dokunursa, şayet şefkat duyguların ölmemişse, nemelazım durumuna düşmediysen elem ve üzüntülerini paylaşırsın. Şayet şefkatsiz biri durumunda ise bu durum seni ilgilendirmez. Çünkü sana göre bu seninle alakası olmayan bir durumdur. Aslında bu alçakça bir harekettir. Böyle birinin üzüntüleriyle elemlendiren kardeşlik duygulan ölmüştür. Böyle bir durumu Resulullah'ı ( s.a.v.) şu hadisleri tasvir eder:
"Müslümanların, muhabbetteki durumları tek bir cesed gibidir. Vücudda bir organ rahatsız olursa, vücudun diğer bütün organları da uykusuzluk ve kederle elemlenir."(432)
Gerçek bir elemlenme, seni kardeşlerinin sıkıntılarını gidermeye sevkettiren elemdir. Bu sıkıntıları gidermeden, karanlığını bastırmadan sana rahat gelmez. Sen bu durumda başarıya ulaşırsan vicdanın da, yüzün de parlar. Resul-i Ekrem ( s.a.v.) şöyle buyurur:
"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona ne zulmeder ne de zulme teslim eder. Kim müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah'da (c.c.) onun ihtiyaçlarını giderir. Kim kardeşinin bir sıkıntısını giderirse Allah'da ( c.c.) kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah'da (c.c.) kıyamet gününde onun kusurunu örter. "(433)
Gerçek bir kardeşliğin belirtilerinden biri de sana gelen faydaya sevindiğin gibi, kardeşine de faydanın gitmesini arzulaman ve sevinmendir. Bunu gerçekleştirmeye çalışırsan Allah'a ( c.c.) en makul bir ibadet ve büyük sevabla yaklaşmış olursun.
İbn Abbas'tan rivayet edildi ki: "Kendisi Mescid-i Nebi'de i'tikafta bulunuyorken ona bir adam gelip selam verdi ve oturdu. İbn Abbas: "Ey falan! Seni üzüntülü olarak görüyorum, dedi. Evet doğrudur. Ey peygamberin amcası oğlu... Falanın bende hakkı var, fakat bu kabir sahibinin hakkı için onu yerine getiremiyorum, dedi. İbn Abbas: istediğin takdirde bu mes'elende konuşabilirim. - Uygun bulduğun takdirde konuş. Adam diyor ki :İbn Abbas ayakkabılarını giyip mescidden çıktı. -Sen i'tikafta olduğunu unuttun mu? - Hayır (gözyaşları içinde) fakat durum şöyledir, kısa bir zamandır, aramızdan giden şu kabrin sahibinden şöyle duymuşumdur:
"Kim, bir kardeşinin ihtiyacını gidermeye çalışır onda muvaffak olursa onun için on yıllık itikaftan daha hayırlıdır. Kim de Allah için bir gün itikafa girerse Allah onunla cehennem arasında her biri doğu ile batı arasındaki mesafeden daha geniş üç hendek kor."(434) Diğer bir rivayetde de "Her bir hendek doğu ile batı arasındaki mesafeden daha geniştir," denilmiştir.
Bu hadis bize, İslam'ın kardeşliğin güzel bağlarını nasıl takviye ettiğini ve cemiyetin bünyesindeki temelleri sağlamlaştırmak için muhtaç olduğu hizmetler ne kadar takdir ettiğini gösterir.
İbn Abbas, vakti; zikir, oruç ve namazla geçirmek sayılan ve Allah (c.c.) indinde yüce bir kıymeti olan i'tikaf ı bir rekatı diğer mescidlere göre bin rek'at sayılan bir mescitte, (bir müslümanın ihtiyacı için) terketmeyi tercih etmiştir.
İşte İbn Abbas'ın fıkıh ilmi, yardım isteyen bir müslümanın yardımı için böyle bir ibadeti terketmesini gerekli kılmıştır. İşte îbn Abbasın Reslullah'dan (s.a.v.) almış olduğu ilim budur.
Dünya meşguliyetler; ve büyük yorgunlukları, yağmurun kurak ve nemli yere indiği gibi insanlara yağar. İnsan böyle şiddetli durumlara karşı uzun zaman yalnız başına durmaktan acizdir. O, ihvânlarıyla olduğu durumdan çok kısa bir zamanda yapacağı hususu, yalnız başına iken çok cehd sarfederek yapabilir. Şöyle denilmiş: "Kişi yalnız başına az, ihvânlarıyla ise çok sayılır". Kardeşliğin bir hakkı da, müslümanın bolluk ve darlıktan ihvanlarını kendine dayanarak bilmesi ve gücünün tek başına bir işe yaramıyacağının şuuruna varmasıdır. Onun kuvveti mü'minlerin kuvvetiyle destek bulup güçleşir... Resulullah ( s.a.v.) şöyle buyurur:
"Mümin, mümin için birbirini pekiştiren duvar gibidir." (435)
Onun içindir ki halisane bir kardeşlik büyük bir nimettir.
Bu nimet sadece maddi bir tanışma olmayıp aynı zamanda maddi bir yardımlaşmadır da. Allah ( c.c.) bu nimeti aynı ayette iki defa zikretmiştir.
"Hani siz (birbirinizin) düşmanları idiniz de O kalblerinizi ısındırıp birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde din kardeşleri olmuştunuz."(436)
İslâm kardeşliği, kör asabiyet yardımlaşmasını değil, hakiki yardımlaşmayı müslümanlar arasında farz kılmıştır. Hakk'ı ikame ve batılı yok etme, mütecavizi azarlama ve mazlumun hakkını kurtarma kardeşliğidir. Onun için cephede müslümanı tek başına bırakmak caiz olmaz, bilakis bilmediği zaman onu irşad etmek, tecavüze uğradığı zaman korumak, hücuma uğradığı an müdafaa etmek ve gerektiğinde onun için savaşmak... Ve işte tüm bunlar islam'ın farz kıldığı yardımlaşmanın manasına dahildir. Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurur:
"Zalim veya mazlum olsun müslüman kardeşine yardım et. Birisi: Mazluma yardım ederim fakat zalime nasıl yardım edeyim? dedi: -Sen zalimi zulmünden men edersen böylece zalime yardım etmiş olursun."(437)
Bir müslümanın zelil düşmesi sözkonusuysa bütün müslümanlann zelil düşmesi demektir. Çünkü bu zillet şeref ve dostluk bağlarını koparacak, zelil düşen de ister istemez gördüğü bu haksızlığa boyun eğecek, tek başına çekilip kendisine zulüm yapanlarla arasındaki kardeşlik bağları kopulacak ve müslümanlar fert ve cemiyet olarak fert fert kalacaklardır. Kardeşlik bağları kopulur, biri diğerine yalancı ve nefret gözüyle bakar ve biri diğerinin yanında küçültülür, o da elini sallayarak görmemezlikten geldiği an zelil düşmüşlerdir.
Bu düşüklük müslümanları zelil ve perişan etmiştir. İslâm bu aşağılık ile en çetin şekilde savaşmış öyle karanlık ve zulüm gölgelerinde durmak isteyenleri de lanetlemiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu : "Haksız olarak birisinin dövüldüğü yerde durmayın. Çünkü, böyle bir yerde durup da zulme uğrayana yardım etmeyenin üstüne lanet yağar." (438)
Müslüman kardeşine bir kötülük ve zarar geldiği zaman onun yardımına koşmaya ve yanında olmaya çalış ki senin sayende zulüm def edilip hak da yerini bulsun. Resûlüllah'dan (s.a.v.) şu hadis rivayet edildi : "Kim bir mazlumun hakkını almak için onunla yürürse kıyamette ayakların kaydığı günde Allah onun ayaklarını sıratta sabit kılar." (439)
Bu görev, cemiyette bir makam veya insanların rağbet veya korku duydukları bir mevkide isen daha da çoğalır. Malın zekâtı olduğu gibi makam ve mevkiin de verilmesi gereken zekâtı vardır. Allah ( c.c.) sana böyle bir makam nasîb ettiyse, bu sadece koltuklarını şişirmene veya, zelîl düştükten sonra kibir taslamana sebep olmasın. Allah (c.c.) böyle bir imkanı seninle bazı ihtiyâçların görülmesi için nâsîb etmiştir. Sen bunları ifâ ettiğin takdirde boynundaki farz görevi ve sevabı hak etmiş olursun aksi takdirde nîmete karşı olan nankörlük ve bu nimetin zevalna ortam hazırlamış olursun. Resulullah ( s.a.v.)'dan şu hadis rivayet edildi:
"Allah'ın (c.c.) bazı insanlar yanında, müslümanların ihtiyâçlarını görmeleri için emanet olarak vermiş olduğu bazı nîmetleri vardır. Bunlar müslümanların ihtiyâçlarında kullandıkları müddetçe Allah ( c.c.) onları devam ettirir. Onları müslümanların ihtiyâcında kullanmadıkları an Allah (c.c.) onları başkalarına devreder." (440)
İnsan makamını, insanların faydasına veya onlardan zararı defetme yolunda kullandığı takdirde ihlâs ve samimiyet ölçülerine dikkat etsin. Kim bunu bir menfaat karşılığı yaparsa Allah ( c.c.) indindeki sevabı kaybolup, bu hareketiyle haram yemiş sayılır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu :
"Kime, birine yaptığı bir iş karşılığı bir hediye verilir, o da kabul ederse, büyük günâhlardan birinin kapısını çalmış demektir." (441)
Kardeşlik adabına ters düştüğü ve onun esaslarım zedelediği için, İslâm'ın harp ilân ettiği birçok kötülük vardır. Safları pekiştirip, herkesi lâyık olduğu makama oturtan esas, kardeşlik esasıdır. İhvan arasında niza veya çekişmeler baş gösterdi mi, kardeşlik esası tatbikattan kalkıp herkes de te'sirini gösterir.
"Şüphesiz ki mü'minler kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını bulun. Allah'dan korkun ki merhamet bulasınız." (442)
Allah'ın Resulü (s.a.v.) mübarek hadisleriyle bu kötülüklerden sakındırmıştır. Basireti olmayana, ilk bakışta bunlar basit gözükebilir. Fakat iyi tefekkür edilirse bu kötülüklerin neticeleri kalpleri ürpertir, şefkat duygularını kurutur. O ( s.a.v.), şöyle buyurdu :
"Zandan sakının; zan, konuşmanın en yalan olanıdır, kusurları araştırmayın bu hususta kulak hırsızlığı yapmayın kötülükte yarışmayın. Birbirinize hased etmeyin, buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Allah'ın sizlere emrettiği gibi birbirine kardeş olan Allah'ın ( c.c.) kulları olun, Müslüman Müslüman'ın kardeşidir, ona zulmetmez, onu rencide etmez, onu hakir görmez, kötülük olarak, insana Müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Müslüman'ın kanı ırzı ve her şeyi diğerine haramdır. Allah, suret ve cisimlerinize bakmaz. O kalp ve amellerinize bakar. Takva kalptedir. Takva işte buradadır. (Resûlüllah ( s.a.v.) bunu söylerken göğsüne işaret etti.) Haberdar olunuz. Birbirinizi alışverişini bozmayın. Allah için kardeş kullar olun. Müslümanlar için üç günden fazla Müslüman kardeşinden uzak durması (darılması) helâl olmaz." (443)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Aşırı bir hodbinlik insan için bir âfet, faziletleri için bir musibettir. Bu âfet, bir insana musallat olduğunda, hayırları azalır. Kötülükleri de alabildiğine artar, kendi menfaatından başka bir şey düşünmeyecek kadar dar bir duruma düşer. Sevinç ve üzülmede kendi menfaat veya zararı nisbetinde payı olur. O dünya nimetleri ve yığınlarca insana kendi menfeatince arzularını gerçekleştirdiği ve zararlarını bertaraf ettiği müddetçe tanır.
İslam, böyle gaddar bir hodbinlikle, kendi adilane kardeşliği vasıtasıyla savaşmış, hayatın sadece insanın kendisine ait olmadığı ve sadece kendisi ile düzelmeyeceğini de bildirmiştir. O, kendisi gibi diğer insanların varlığını da kabul etmeli, onlar üzerinde kendi hakkının bulunduğunu iddia ettiği gibi onların da kendi üzerinde haklarının bulunduğunu kabul etmelidir... İşte böyle bir şuur, insandan basit hodbinliği atar. Kendini düşündüğü gibi başkalarını da düşünür. O, ne fazlalık taleb eder, ne de sadece kendi görüşünü beğenme hastalığına düşer.
Müslüman kardeşinin senin üzerindeki haklarından biri de karşılaştığı zararlara üzülüp gidermeye çalışmandır. Ona bir eziyet dokunursa, şayet şefkat duyguların ölmemişse, nemelazım durumuna düşmediysen elem ve üzüntülerini paylaşırsın. Şayet şefkatsiz biri durumunda ise bu durum seni ilgilendirmez. Çünkü sana göre bu seninle alakası olmayan bir durumdur. Aslında bu alçakça bir harekettir. Böyle birinin üzüntüleriyle elemlendiren kardeşlik duygulan ölmüştür. Böyle bir durumu Resulullah'ı ( s.a.v.) şu hadisleri tasvir eder:
"Müslümanların, muhabbetteki durumları tek bir cesed gibidir. Vücudda bir organ rahatsız olursa, vücudun diğer bütün organları da uykusuzluk ve kederle elemlenir."(432)
Gerçek bir elemlenme, seni kardeşlerinin sıkıntılarını gidermeye sevkettiren elemdir. Bu sıkıntıları gidermeden, karanlığını bastırmadan sana rahat gelmez. Sen bu durumda başarıya ulaşırsan vicdanın da, yüzün de parlar. Resul-i Ekrem ( s.a.v.) şöyle buyurur:
"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona ne zulmeder ne de zulme teslim eder. Kim müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah'da (c.c.) onun ihtiyaçlarını giderir. Kim kardeşinin bir sıkıntısını giderirse Allah'da ( c.c.) kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah'da (c.c.) kıyamet gününde onun kusurunu örter. "(433)
Gerçek bir kardeşliğin belirtilerinden biri de sana gelen faydaya sevindiğin gibi, kardeşine de faydanın gitmesini arzulaman ve sevinmendir. Bunu gerçekleştirmeye çalışırsan Allah'a ( c.c.) en makul bir ibadet ve büyük sevabla yaklaşmış olursun.
İbn Abbas'tan rivayet edildi ki: "Kendisi Mescid-i Nebi'de i'tikafta bulunuyorken ona bir adam gelip selam verdi ve oturdu. İbn Abbas: "Ey falan! Seni üzüntülü olarak görüyorum, dedi. Evet doğrudur. Ey peygamberin amcası oğlu... Falanın bende hakkı var, fakat bu kabir sahibinin hakkı için onu yerine getiremiyorum, dedi. İbn Abbas: istediğin takdirde bu mes'elende konuşabilirim. - Uygun bulduğun takdirde konuş. Adam diyor ki :İbn Abbas ayakkabılarını giyip mescidden çıktı. -Sen i'tikafta olduğunu unuttun mu? - Hayır (gözyaşları içinde) fakat durum şöyledir, kısa bir zamandır, aramızdan giden şu kabrin sahibinden şöyle duymuşumdur:
"Kim, bir kardeşinin ihtiyacını gidermeye çalışır onda muvaffak olursa onun için on yıllık itikaftan daha hayırlıdır. Kim de Allah için bir gün itikafa girerse Allah onunla cehennem arasında her biri doğu ile batı arasındaki mesafeden daha geniş üç hendek kor."(434) Diğer bir rivayetde de "Her bir hendek doğu ile batı arasındaki mesafeden daha geniştir," denilmiştir.
Bu hadis bize, İslam'ın kardeşliğin güzel bağlarını nasıl takviye ettiğini ve cemiyetin bünyesindeki temelleri sağlamlaştırmak için muhtaç olduğu hizmetler ne kadar takdir ettiğini gösterir.
İbn Abbas, vakti; zikir, oruç ve namazla geçirmek sayılan ve Allah (c.c.) indinde yüce bir kıymeti olan i'tikaf ı bir rekatı diğer mescidlere göre bin rek'at sayılan bir mescitte, (bir müslümanın ihtiyacı için) terketmeyi tercih etmiştir.
İşte İbn Abbas'ın fıkıh ilmi, yardım isteyen bir müslümanın yardımı için böyle bir ibadeti terketmesini gerekli kılmıştır. İşte îbn Abbasın Reslullah'dan (s.a.v.) almış olduğu ilim budur.
Dünya meşguliyetler; ve büyük yorgunlukları, yağmurun kurak ve nemli yere indiği gibi insanlara yağar. İnsan böyle şiddetli durumlara karşı uzun zaman yalnız başına durmaktan acizdir. O, ihvânlarıyla olduğu durumdan çok kısa bir zamanda yapacağı hususu, yalnız başına iken çok cehd sarfederek yapabilir. Şöyle denilmiş: "Kişi yalnız başına az, ihvânlarıyla ise çok sayılır". Kardeşliğin bir hakkı da, müslümanın bolluk ve darlıktan ihvanlarını kendine dayanarak bilmesi ve gücünün tek başına bir işe yaramıyacağının şuuruna varmasıdır. Onun kuvveti mü'minlerin kuvvetiyle destek bulup güçleşir... Resulullah ( s.a.v.) şöyle buyurur:
"Mümin, mümin için birbirini pekiştiren duvar gibidir." (435)
Onun içindir ki halisane bir kardeşlik büyük bir nimettir.
Bu nimet sadece maddi bir tanışma olmayıp aynı zamanda maddi bir yardımlaşmadır da. Allah ( c.c.) bu nimeti aynı ayette iki defa zikretmiştir.
"Hani siz (birbirinizin) düşmanları idiniz de O kalblerinizi ısındırıp birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde din kardeşleri olmuştunuz."(436)
İslâm kardeşliği, kör asabiyet yardımlaşmasını değil, hakiki yardımlaşmayı müslümanlar arasında farz kılmıştır. Hakk'ı ikame ve batılı yok etme, mütecavizi azarlama ve mazlumun hakkını kurtarma kardeşliğidir. Onun için cephede müslümanı tek başına bırakmak caiz olmaz, bilakis bilmediği zaman onu irşad etmek, tecavüze uğradığı zaman korumak, hücuma uğradığı an müdafaa etmek ve gerektiğinde onun için savaşmak... Ve işte tüm bunlar islam'ın farz kıldığı yardımlaşmanın manasına dahildir. Resulullah
(s.a.v.) şöyle buyurur:
"Zalim veya mazlum olsun müslüman kardeşine yardım et. Birisi: Mazluma yardım ederim fakat zalime nasıl yardım edeyim? dedi: -Sen zalimi zulmünden men edersen böylece zalime yardım etmiş olursun."(437)
Bir müslümanın zelil düşmesi sözkonusuysa bütün müslümanlann zelil düşmesi demektir. Çünkü bu zillet şeref ve dostluk bağlarını koparacak, zelil düşen de ister istemez gördüğü bu haksızlığa boyun eğecek, tek başına çekilip kendisine zulüm yapanlarla arasındaki kardeşlik bağları kopulacak ve müslümanlar fert ve cemiyet olarak fert fert kalacaklardır. Kardeşlik bağları kopulur, biri diğerine yalancı ve nefret gözüyle bakar ve biri diğerinin yanında küçültülür, o da elini sallayarak görmemezlikten geldiği an zelil düşmüşlerdir.
Bu düşüklük müslümanları zelil ve perişan etmiştir. İslâm bu aşağılık ile en çetin şekilde savaşmış öyle karanlık ve zulüm gölgelerinde durmak isteyenleri de lanetlemiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu : "Haksız olarak birisinin dövüldüğü yerde durmayın. Çünkü, böyle bir yerde durup da zulme uğrayana yardım etmeyenin üstüne lanet yağar." (438)
Müslüman kardeşine bir kötülük ve zarar geldiği zaman onun yardımına koşmaya ve yanında olmaya çalış ki senin sayende zulüm def edilip hak da yerini bulsun. Resûlüllah'dan (s.a.v.) şu hadis rivayet edildi : "Kim bir mazlumun hakkını almak için onunla yürürse kıyamette ayakların kaydığı günde Allah onun ayaklarını sıratta sabit kılar." (439)
Bu görev, cemiyette bir makam veya insanların rağbet veya korku duydukları bir mevkide isen daha da çoğalır. Malın zekâtı olduğu gibi makam ve mevkiin de verilmesi gereken zekâtı vardır. Allah ( c.c.) sana böyle bir makam nasîb ettiyse, bu sadece koltuklarını şişirmene veya, zelîl düştükten sonra kibir taslamana sebep olmasın. Allah (c.c.) böyle bir imkanı seninle bazı ihtiyâçların görülmesi için nâsîb etmiştir. Sen bunları ifâ ettiğin takdirde boynundaki farz görevi ve sevabı hak etmiş olursun aksi takdirde nîmete karşı olan nankörlük ve bu nimetin zevalna ortam hazırlamış olursun. Resulullah ( s.a.v.)'dan şu hadis rivayet edildi:
"Allah'ın (c.c.) bazı insanlar yanında, müslümanların ihtiyâçlarını görmeleri için emanet olarak vermiş olduğu bazı nîmetleri vardır. Bunlar müslümanların ihtiyâçlarında kullandıkları müddetçe Allah ( c.c.) onları devam ettirir. Onları müslümanların ihtiyâcında kullanmadıkları an Allah (c.c.) onları başkalarına devreder." (440)
İnsan makamını, insanların faydasına veya onlardan zararı defetme yolunda kullandığı takdirde ihlâs ve samimiyet ölçülerine dikkat etsin. Kim bunu bir menfaat karşılığı yaparsa Allah ( c.c.) indindeki sevabı kaybolup, bu hareketiyle haram yemiş sayılır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu :
"Kime, birine yaptığı bir iş karşılığı bir hediye verilir, o da kabul ederse, büyük günâhlardan birinin kapısını çalmış demektir." (441)
Kardeşlik adabına ters düştüğü ve onun esaslarım zedelediği için, İslâm'ın harp ilân ettiği birçok kötülük vardır. Safları pekiştirip, herkesi lâyık olduğu makama oturtan esas, kardeşlik esasıdır. İhvan arasında niza veya çekişmeler baş gösterdi mi, kardeşlik esası tatbikattan kalkıp herkes de te'sirini gösterir.
"Şüphesiz ki mü'minler kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını bulun. Allah'dan korkun ki merhamet bulasınız." (442)
Allah'ın Resulü (s.a.v.) mübarek hadisleriyle bu kötülüklerden sakındırmıştır. Basireti olmayana, ilk bakışta bunlar basit gözükebilir. Fakat iyi tefekkür edilirse bu kötülüklerin neticeleri kalpleri ürpertir, şefkat duygularını kurutur. O ( s.a.v.), şöyle buyurdu :
"Zandan sakının; zan, konuşmanın en yalan olanıdır, kusurları araştırmayın bu hususta kulak hırsızlığı yapmayın kötülükte yarışmayın. Birbirinize hased etmeyin, buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Allah'ın sizlere emrettiği gibi birbirine kardeş olan Allah'ın ( c.c.) kulları olun, Müslüman Müslüman'ın kardeşidir, ona zulmetmez, onu rencide etmez, onu hakir görmez, kötülük olarak, insana Müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Müslüman'ın kanı ırzı ve her şeyi diğerine haramdır. Allah, suret ve cisimlerinize bakmaz. O kalp ve amellerinize bakar. Takva kalptedir. Takva işte buradadır. (Resûlüllah ( s.a.v.) bunu söylerken göğsüne işaret etti.) Haberdar olunuz. Birbirinizi alışverişini bozmayın. Allah için kardeş kullar olun. Müslümanlar için üç günden fazla Müslüman kardeşinden uzak durması (darılması) helâl olmaz." (443)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.