Vakit Gazetesi'ni nerdeyse hiç okumam. Kendilerinden öğreneceğim fazla şey olmadığı için. Hakları gasp edilen başörtülülerin haklarını savunduğunu, mağdur mazlum İslami entitelerin sesi olmaya çalıştığını biliyorum. Ama beni daha fazla "bileme" dışında bir işlevinin olmadığını da düşünüyorum bu "siyah Müslümanların" gazetesinin. Ne feraset, ne basiret ne bilgi olarak bu gazetenin bana verebileceği fazla bir şey olmadığı kanaatindeyim. Abdurrahman Dilipak'in birikimine saygımı da ifade edeyim bu vesile ile de hakki kalmasın.
Bu Hüseyin Üzmez karakterini 30 kusur yıldır bilirim. 1952 senesinde
Ahmet Emin Yalman'a suikast teşebbüsü ile hapse giren "ilk sağ eylemci"'nin "fikir adamı" olduğunu duyardık ama bu eylem dışında herhangi bir fikri ile müşerref olduğumu hatırlamıyorum. Ahmet Emin Yalman gibi faşizan, Cumhuriyet seçkincisi, laikçi bir karakterden nefret etmiş olması anlaşılması zor değildi; hatta sempati duyma sebebi idi o zamanlar. Birçok arkadaş için bu rüştünü ispatlamaya "mücahit ağabey" olması için yeterli idi, her ne kadar onun ismini duyduğum 70'lerde bizler "milli görüşçü" gençlik olarak şiddetin hiçbir türlüsüne bulaşmamış olsak da.
25 yıllık ayrılıktan sonra ülkeye döndüğümde Akit Vakit olmuş idi ve bu
zat Vakit yazarı idi. Bir iki yazısını tamamen veya kısmen okudum. Fikir adına fazla sunacak bir şeyi olmadığını; serseri kurşun gibi sağa sola rikoşe yaptığı yargısına vardım.
Bir iki yıl öncesinde Kartel Medyası'nın TV'lerine "İslami kanattan" en sık davet edilen şahsiyetlerden olmasının da tesadüf olduğunu düşünecek kadar naif değildim. Atalarımız boşuna buyurmamış "din adamı Zekeriya Beyaz olanın dincisi Hüseyin Üzmez olur" diye.
Bir defasında bu programlardan birinde "Ben Şeriatçıyım; bununla gurur duyuyorum" demesi ve Bedri Baykam'a "ne o senin saçın öyle leylek yuvası gibi" türü ifadeleri dışında "dindar kesimlerin" fikriyatını, argümanlarını yansıtır bir şey duymayınca Vakit gazetesinin yönetimine ve tüm yazarlarına birer e-posta yazdım ve "etmeyin tutmayın, bu adamın gazetenizde ne işi var; TV'lerde dindarların haklarını savunacak bu adamdan daha uygun biri yok mu" dedim. Gazetenin yönetiminden cevap gelmedi. Sadece Abdurrahman Dilipak kanalların davet edecekleri kimseleri kendilerinin seçtiklerini söyleyen, "ne yapalım bu işler böyle işte." türü, aslında benden fazlaca farklı düşünmediğini, fakat gazetesinin bir yazarı hakkında menfi şeyler söylemekten kaçındığı mealinde kısa bir cevap yazdı. Bir iki yazar da "hissiyatınızı anlıyorum; Hüseyin ağabey biraz fazla dobra dobra ama o bir Allah aşığı" türü cevaplar verdiler.
Sakalımız olmadığı ve dahi bu zat gibi "ağır ağabey" olmadığımız için sözümüzü dinlemedi bu gazetenin yönetimi. Oysa dinleseler idi kendilerini de inandıkları davayı da bu en ağır darbeden korumuş olurlar idi.
Hasıl-i kelam, adamı hiçbir zaman gözüm tutmamıştı. Eylemcilik geleneğinden olacak benim "tertip" Muhsin'in (Yazıcıoğlu) muhibbi olduğunu da saklamazdı. Bununla bir problemim yoktu, lakin dediğim gibi az fikir, çok heyecan ve tam da İslam düşmanlarının ellerine malzeme verecek söylemleri vardı.
Artik bu söylemlere belki de "dindar kesime" 70'lerden beri en büyük manevi darbeyi vurmaya namzet bir eylem eklenmiş durumda. Evet, şaka yapmıyorum. Ne Apturaman'in iddianamesi ne Ergenekon çapulcuları, ne de "islami Holdingler" dindar kesime bu adam kadar zarar verdi veya verebilir.
Haberi duymayan kalmamıştır.
Biliyorum, "henüz dava ilk adımında ve bir şalgam gibi götürmüyorlar kellesini ipe adamın" ama neresinde dursam pis kokular geliyor burnuma. Bu ne Ali Kalkancı-Fadime Şahin meselesine benziyor ne Çarşamba Cemaati asparagaslarına ne de Danıştay komplosuna. Yazılanların yüzde doksanı imalat olsa dahi, bu tamamı ile şer cephesinin imalatı değildir.
Kendisinden 50 yaş küçük bir hanımla evlendiğini (yeni öğrendim)
geçelim hadi. Fazlaca "şık" durmuyor" bir İslami davası olan ve dindarların özel hayatlarının mercek altında olduğu bir dönemde ama "şıklık " kriteri ile insanları yargılayamayız. "ben şeriatçıyım; bununla gurur duyarım" diyen adamın İslami kesimin dışarıya yansıttığı imaj, mesajı gibi bir hassasiyetinin olmasını bekleyemeyiz.
Ama bu son vakıanın masumane tevili zor iş nereden bakarsanız bakin. "komplo" demiş kendisi ve "susma hakkimi kullanacağım" diye ilave etmiş. Nitekim kendi gazetesi dahil birçok "dindar medya" mensubu ya olayı yorumsuz verdi ya da "Müslüm-Gündüz, Kalkancı-Fadime Şahin" vb vakıalarla benzerlikleri hatırlattı. Evet, benzerlik söz konusu. Son olarak sahnelenen Danıştay Saldırısı-Ergenekon-Cumhuriyet bombası vb vakıalar hakkında medyayı takip edenler komplo kokusu almıyorlarsa akıllarından şüphe etmek gerekir. Şundan da şüpheniz olmasın ki bundan sonra olayı kar maksimizasyonu muvacehesinde son damlasına kadar sömürülecek, başkalarının isimleri karıştırılacak adı geçen kız, aile mensupları maddi çıkar karşılığında muhtelif rollerde kullanılacaktır, Danıştay tiyatrosunda olduğu gibi.
Amma ve lakin Kalkancı-Fadime Şahin türü tiyatro benzetmeleri yapsak dahi burada Hüseyin Uzmez'e masum rolü kesmek mümkün mu akil izan sahibi insanlar için?
Velev ki iddia edilen "14 yaşındaki kıza tecavüz" tamamı ile uydurma veya kızın ailesi bizlere Müslüm Gündüz, Aczimdendi, Ali Kalkancıları imal edenler tarafından imal edildi. Ama gerek kendi gazetesi gerek diğer dindar medya "tamamı ile düzmece; adamcaaz tanımaz etmez bu kadını da kızını da, babasını da" diyemiyor. Adam "bizden" olduğuna göre Alparslan Arslan veya Ali Kalkancı rolü de kesemeyiz. Nereye koyacağız bunu?
Nasıl bir "meşru özel ilişkisi" olabilir evli barklı bir Müslüman'ın bir diğer evli barklı kadın ve kızı ile muhtelif kapalı mekânlarda bir araya gelmesini mazur gösterecek? Ali Kırca'dan bahsetmiyoruz "şeriatçı olmaktan gurur duyduğunu" ilan eden bir ağabeyden bahsediyoruz. İlginç değil midir bildiğim kadari ile "dindar ünlülerden" şeriatçı olduğunu ilan eden tek kişi bu zat. Acaba diyorum adam da mahkemede "Sayın Erdoğan ve Abdullah Gül'e saygılarımı sunarım En kısa zamanda şeriatı ilan etsinler" diyen Alparslan Arslan gibi bir aktör mü idi?
Ama öyle olduğunu farz etsek bu o zata 50 yıldır "bizden" kabul edip bağrına basan "İslami medya ve cemaatlerin" basireti konusunda ne söyler?
Dediğim gibi pis kokular geliyor burnuma neresinde durursam durayım.
Bu vakıayı sadece güncel haber olduğu için ele alıp bir takim genel yargılar
cıkarmamak tarzım değildir her ne kadar bunu yapmak acı gelse de.
Fakir bu blogdaki yazılarında gerek başka yerlerdeki konuşmalarında "İslami kimlik" yerine demokrat, doğrucu, vicdani kaygılarla hareket eden sıradan insan kimliği ile konuşmasının rasyoneli de bu örnekten biraz anlaşılır sanıyorum.
Dindarlık, şeriatçılık, mücahitlik, alimlik, mütefekkirlik iddiaları her sikletin kaldıramayacağı kadar büyük mesuliyet gerektiren iddialardır; buna hak kazanmak lazım, fiyatını da vergisini de ödemeye hazır olmak lazım.
Camdan köşklerde otururuz zira.
Ama geriye ne kalıyor?
Geriye doğruculuk kalıyor; ahlaki, vicdani sorumluluk kalıyor. Bir dindar olarak dindarın hakkini savunmadan daha erdemlisi "dindar" olmadan veya olduğunu ilan etmeden dindarın hakkını insan hakkı olduğu için, demokratlık gereği, doğruculuk gereği savunmaktır. Daha şerefli bir duruştur kendinize hiçbir menfaat getirmeyecek bir davayı sadece hak, hukuk, vicdani kaygılar ile savunmak.
Dünyanın Hüseyin Üzmezlerine sözüm:
Eğer bilinçli aktör değilseniz ve düştüğünüz durum sadece güçlü testosteron ve/veya zayıf kontrol mekanizmaları gibi zafiyetler ise ve fakat samimi olarak İslami kaygılarınız varsa "davanıza" yapabileceğiniz en büyük hizmet ortalıktan kaybolmak "susma hakkinizi sadece kendinizi korumanın ötesinde sorumluluk, ahlaki kaygılar saikleri ile de kullanmaktır. Zira sizin zafiyetlerini davanıza mal ediliyor.
İslami medya, STK ve diğer teşekküllere de bir çift sözüm olacak:
İyi bilirim dindar kesimde "bizdenlik" kriterinin ne olduğunu. Bazıları sadece "aramızda" bulunduğu için "bizdendir. Meclislerimizde pek görünmeyen, kendine ait fikirler ve duruş sergileyen omurgalılara ise pek güvenilmez; özellikle de ağır ağabeyler tarafından. Bazıları sadece "bizi" alkışladığı için, bizim ağabeylerimize yalakalık yaptığı için, söz dinlediği için, "bizdendir". Bazıları stratejik davranır, kimin meclisinde bulunacağını kimin elini öpeceğini hangi camide görüneceğini iyi bilir. Woody Allen' in sözü ile hayatin yüzde doksanı "görünmekten" ibarettir.
Özal –Erdoğan ikilisi ve arkadaşları bir evrimi önayak oldular "İslam üzerinden siyaset yapmama; Türkiye'yi kucaklama" siyaseti ile.
Şimdi maneviyatçı kesim sadece misyonunu değil ama gayeye donuk araçlarını ve aktörlerini değerlendirmekte kullandığı kıstasları sorgulayarak ikinci ve daha kalıcı evrimi yapmak için "içeriye yolculuk" yapmak zorundadır. Zira "en büyük yolculuk içeriye yapılandır".
--
-------------- Bu İleti Hakkında Bilgi ------------
Bu iletinin taciz olduğunu düşünüyorsanız, aşağıdaki adresi kullanarak Google Gruplar çalışanlarını uyarabilirsiniz. Bu okuyucuya saygımın gereğidir.
http://groups.google.com.tr/groups/abuse?url=http%3A%2F%2Fgroups.google.com.tr%2Fgroups%2Fprofile%3Fenc_user%3DO6-otxYAAAB44mLrU7A9ToPSmo6Y7_Gbo4cocwWvDVg2RHsu8f1bCg%26&_done=%2Fgroups%2Fprofile%3Fenc_user%3DO6-otxYAAAB44mLrU7A9ToPSmo6Y7_Gbo4cocwWvDVg2RHsu8f1bCg%26&
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
cmmi
Hani bu yazının kaynağı? Nerede sizin "bu sitede alıntıların kaynağı verilir" sözünüz?
YanıtlaSil