T a r a f s ı z D e ğ i l i z

Kimlik Kavgası Ve Çete Davası


HASAN AHMET EVLİYAOĞLU
Solcu cumhuriyetten, sağ iktidarlara uzanan bir kimlik bunalımından söz edelim. İktidar olup, muktedir olamayan sağ iktidarların, solcu görüşlerin iktidardaki kıskaçlarının altında ezilmesinin bunalımını yaşayan bir halktan bahsetmiş de olacağız.


Danıştay saldırısı sonucu Ertuğrul Özkök Bey, öldürülenlerin hep soldan olmasının nedenlerini sorguluyordu. Neden Namaz kılanlara bir şey denmez, neden oruç tutanlara bir şey denmez de hep oruç tutmayanlara, namaz kılmayanlara bir şeyler denilir bu ülkede diye… Neden hep solcular öldürülür diye… Bence cevabını bildiği bir soruyu soruyordu, görevi gereğince herhalde…


Solun Cumhuriyetini kurmak ve onu idame ettirmek için soldan rejime kurbanlar verildiğini bilmiyormuş gibi katillerin ve terör örgütünün yaptığı eylemin kıkırtıcılığına uygun söylemlere sarılıyorlardı. Sade o yazarlar değil, bütün sol kavgayı öldürülenler üzerinden yürütüyordu. Ve bildikleri aleni olanla sağa ve milliyetçi ve de İslamcı kesime fatura ediyorlardı.


Nasıl olduysa oldu, Ergenekon terör iddianamesi yayınlandı görüldü ki hepsi düzmece ve Siyonist ve Amerikan emperyalist güdümlü bir yapılanma içinde gelişen Ergenekon terörünün oyun ve parçaları bunlar… Serdar Turgut bunu sorgulayan bir yazı kaleme aldı. Harika bir iç muhasebeydi. E.Özkök de ne zaman Müslüman halkımızdan onlar hakkında ki zanlarından ve kötü düşüncelerinden dolayı, iç muhasebe yapıp ta özür dileyecek bekliyoruz.


Solun saldırgan tutumunu görmeye devam ediyoruz. Bir hırçınlık var. Ergenekon’un başında mumlar yakanlar, aydınlatılsın diyenler o zaman bunu milliyetçilere, İslamcılara fatura ettikleri için eylemler yapıyorlardı. Solun Cumhuriyetini onlara karşı korumak gerekirdi. Sünni İslam’ına karşı laiklik jargonuna iyi sarılmalıydı. Ondan daha iyi bir silah Sünni halkı vuramazdı. Sünni halkın iktidarını yok etmek için birkaç soldan zevatı öldürmenin toplumu gütmenin neresi ayıptır(!) İktidarı korumak ve kollamak, sol düşünceyi İslam ve Sünni İslam’a karşı kışkırtmak için Madımak yanmalı, Maraş olayları olmalıydı. Tezgâhlardan mal böyle çıkıp piyasaya sürülüyordu. Devleti yöneltmek için, halka göz açtırmamak gerekirdi. Öyle de yaptıkları iddianamede ifadesini bulmuş gözüküyor.
Kanunların, sivil ve askeri güçlerin halka dayattığı bir kimlik var ki, bu halkımızı sıkmaya başlamıştır. Halkını kimlik kıskacına alan Oligarşik bir devlet yapısından söz ediyoruz. Kendi istediğini yıllardır halkına dayatan ve bunu da kanun ve yönetmeliklere uygun olarak geliştirip, psikolojik altyapısını da geliştiren bir çete tipi devlet oligarşisi var. Modern devlet tipine geçişi yapmamız gerekmektedir.
Yargıtay savcısının iddianamesinde Cumhuriyet gazetesi eylemlerini başörtüsü eylemleri olarak görmesi de bu bağlamda ilginçlik taşımaktadır. Danıştay saldırısıyla bağlantısı bilindiği halde… Devlet, derin yapılanmadan topluma kimlik ve rol biçmede faydalanmıştır, diyebiliriz. Bu illegal yapılanmaların bugünlerde yargı yoluyla bilinenin ilamı halinde iddianameyle yansımasında halk olarak bir ilginçlik görmüyorsa bu devlete çöreklenen ve halka rağmenci yapıyı gayet iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır.

Modern devletler de ferdin mutluluğu esastır. Devletin istediği ve verdiği kimlik değil, asıl olan kanun ve nizamlara ters olmayan, başkasının haklarını tehdit ve sınırlama getirmeyen, zorlama olmaksızın kendi inanç ve kanatlarını açıklama, yayma, örgütlenme ve yapılanmaya izin veren bir devlet yapısından bahsediyoruz. Terörü beslemeyen şiddeti övmeyen, benim gibi düşünmese de bana zarar vermeyi amaçlamayan her türlü fikir, düşünce, hak ve hürriyetler değerlidir.
Herkes benim gibi düşünmek zorundadır. Herkes benim istediğim kafa yapısına sahip olmalıdır demek totaliter bir rejimi ifade eder. Bu da bizi 3. Sınıf bir dünya ülkesi haline getirir. Biz ve diğerleri ayrışımlarını körüklemek bölücülüktür. Devleti kendinin görüp, halkı dışlamak ise, devleti küçültür. Devleti başkalarının kılar. Halka şekil verme senaryoları hiç bitmez. Ergenekon davası ve son Anayasa Mahkemesi kararı ile devletin, normalleşme sürecine girdiğini söylemek erken bir karar ve yargıya varmak olacaktır.
Devletin kendine inançlar edinmesi, belli bir ideolojiyi benimsemesi ve kişisel bir inanca bürünmesi vatandaşlar arasında eşit muameleyi engelleyecektir. İdeolojisine kurbanlar üretip, kasaplarına özel kimlikler ve muameleler yapması kaçınılmaz olacaktır. Bunları Ergenekonlu ortaya çıkan iddianamedeki bilgilerin daha fazlalarını bizler halk olarak biliyoruz ki, devlet üst ricallerinin bildikleri ve içinde oldukları illegal ihanetler daha fazladır.
Ülkemizde ki kimlik kavgasını yürütenlerin, dış mihraklar olduğu da muhakkaktır. Ucuz katiller kullanmak, derin güçlerin foyasını ortaya çıkarmıştır. Bu sadece çeteler eliyle değil, siyasi, ekonomik ve stratejik plan ve programlar sonucunda 300 yılı aşkın bir sürenin sonucu bugünlere gelinmiştir. Bir o kadar zaman sonrasını görebilmek mümkün değildir. Kendi geçmişinden koparılmış bir milletin istikbalinde belirsizlik kaçınılmazdır.


Kişiliklerini benimsemeden, devletin kişiliğini benimseyen vatandaşlar üretme düşüncesi bir fiyaskodur. Bu proje tutmamıştır. Türklüğü İslam’ın özünden koparmak planlarında devlete sahip dış mihrakların içerde Gladyo türü örgütlenmiş olması ve bunun da Ergenekon iddianamesine yansıdığı şekliyle sunnilerden intikama büründürülmüş olması da, devleti vatandaş nezdinde iyi bir yere oturtmamıştır.

Laiklik bir kimliksizleştirme projesi olarak uygulanmaktadır. Yasalarda buna paralel olarak düzenlenmekte veya yorumlanmaktadır. Uygulamada ki laiklik, bir hoşgörü projesi olamaz, olmadı da. Laiklik, gerçek İslami kimlikleri etkisizleştirme ameliyesi olarak uygulandı. Halkı sömürünün bir parçası, paryası haline getirmek içinde ılımlı İslam projesine uygun bir laiklik despotizminden vazgeçişin ilk işareti olarak, Ak Parti kapatma davası sonucunu görüyoruz. Önemli olan sömürünün devam etmesidir. Bunun laiklik eliyle veya ılımlı İslam projesiyle gerçekleşmiş olmasının ne anlamı var. Bizi zengin memlekette fakir yaşatanlar, yine bizi fakir kılacak ve zenginliklerimize sahip olacaklardır.


Bizleri Deniz Baykal’ın solculuğu ile R.Tayyip Erdoğan’ın İslamcılığı mı kurtaracak? Hayır! Gerçek İslami kimliğe kavuşmadan, Müslüman olmanın hafifliği(Ilımlı Müslüman) kimliklerimiz oldukça bizi sömürenler mutlu, onların kukla yönetimleri de… Hangi solculuk veya sosyal demokrasiden bahsedeceksiniz, laik faşizanlığından başka…
Kimse hakkı arama peşinde değil. Hak görünenler yeterli geldikçe, haktan uzak duracağız. Bize din adına verilenler, din oldukça, asıl kaynağına gidilmedikçe, gerçek İslam’ın Müslümanları olamayacağız. Devlette dini kimliklerden sıkıldıkça ve kimlikleri sıktıkça ilerlememiz, sömürülmemizle paralel olacaktır.
Ne solcularımız, gerçekten solcu, ne milliyetçilerimiz gerçekten milliyetçi, ne de İslamcılarımız gerçekten İslamcı olabildiler. Düzen hepsini bildiği gibi un ufak belirsiz şeyler haline getirdi. Peki, kendisi bir şeye benzedi mi? Hayır. Kendinde de bir hayır yoktu ve olacağa da benzemez zaten…
Osmanlıdan bu yana kimlik kargaşası içinde bir toplumuz. Dönmelerin hâkim olduğu bir toplumdayız. Onlar bize hâkim, bizim devlete de hâkim. Dönmelerin kimliği ve gizledikleri kimlikleri ile bizleri de dönüştürdüler. Solculuğun, sosyal demokratlığın, Türk milliyetçiliğinin, İslamcılığın da merkezinde durmuş ve finanse etmişlerdir. Laikliğin başında da yine onlar var.
Modern devlet olmak, halkın kimliklerine saygılı olmaktan, onlara eşit muameleden geçiyor. İnsanları ayıran bir devlet ilkeldir, despottur.

Despotluk baki değildir.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.