Artık Atatürk'ün bile kesmediği Atatürkçüler
Tac Mahal için anlatılan o hikâyeyi duymuşsunuzdur.
Babür İmparatoru Şah Cihan çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal'i kaybedince adeta yıkılır. Onun anısına eşi benzeri olmayan büyük bir türbe yaptırmaya karar verir. İnşaat başlar, dünyanın her yerinden en usta mimarlar çağrılır, en değerli taşlar, en pahalı mermerler getirtilir. Mezar büyüdükçe büyür. Kubbeler yükseldikçe yükselir. Ama eşinin acısıyla hayata küsen ve kendini Tac Mahal'in mimari bir harika olmasına vakfeden Şah Cihan bir türlü sonuçtan mutlu olmaz. Bir eksik, ahengi bozan bir şey vardır hep. Yıllar geçer. Bir gün yine kubbelerden birinin üstüne çıkan Şah görkemli yapının içinde artık minik bir nokta gibi kalan sevgili eşinin mezarını fark eder ve emri verir: "İşte ahengi bozan şeyi buldum, atın bunu oradan."
Can Dündar'ın Mustafa belgeselindeki 'İnsan Atatürk'e ateş püsküren Atatürkçüler insanın aklına bu hikâyeyi getiriyor.
Üstelik epey bir tıraşlanmış, sansürlenmiş bir 'İnsan Atatürk' bu. Buna bile...
Deniz Baykallar, Müjdat Gezenler, Bekir Coşkunlar, birden bire karşılarına çıkıveren bu 'İnsan Atatürk', ilkokul üçüncü sınıfta onlara anlatılan 'Süperman Atatürk'e benzemiyor diye çocuk gibi Atatürk'e küstüler.
Hani utanmasalar travmatik bir çocukluk geçirdiği için, Anadolu'ya geçmeden önce Vahdettin ile görüştüğü için, devrimlerin konuşulduğu Çankaya sofralarında içki içip sarhoş olduğu için Atatürk'ü de kabarık Cumhuriyet düşmanları listelerine ekleyecekler.
Mustafa'yı izleyip "Atatürk'ün sofrası Cumhuriyet coşkusunun yaşandığı bir sofradır" diye köpüren Baykal, hani etraftan çekinmese, ulusal hafiye Kemal Kılıçdaroğlu'nu genç Cumhuriyet'in paralarıyla kurulan o Çankaya sofralarında Atatürk'ün yaptığı usulsüz harcamalarının peşine takacak.
Durup dururken nereden çıkmıştı şimdi bu 'İnsan Atatürk'.
Kimdi bu adam?
Nefsine yenik düşmüş bu adam kimdi? Atatürk ise sahiden de, onların saf çocuksu Cumhuriyet hayallerine ihanet etmişti. Eğer gerçek Atatürk buysa, birileri fena halde duygularıyla oynamıştı.
Onlar ki gözleri hep yolda, ümitle bekliyorlardı dönmesini. Çok alamet belirmişti. Şeriatçılar, Kürtler gemi azıya almıştı. Kemalistler Ergenekon vadisinde sıkıştırılmıştı.
Hani beyaz atıyla, kara pelerinini savura savura gelecekti Atatürk, Ergenekon'dan onları kurtarıp kayıp 'Mu Adası'ndaki bilimsel cennetine götürecekti.
Şimdi bir romantik belgeselde karşımıza çıkıveren bu çaresiz, üzgün, ağlayan yetim çocuk, bu yalnız, hüzünlü yaşlı adam da kimdi?
Hâlbuki yıllardır bizi dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülkede, iç düşmanlarımızla baş başa öksüz, yetim, çaresiz bırakıp gittiğinden beri haber alamamıştık ondan.
Bulduğumuz her boşluğa heykellerini dikmiştik. Her boş duvara resmini asmıştık. Her yeni okula, sokağa, caddeye, stada adını vermiştik.
Her 10 Kasım'da "Sen kalk ben yatam" diye şiirler okumuştuk sırayla.
Özledik diye mayo reklamlarından bile seslenmiştik.
Cumhuriyet elden kaç defa gidiyordu, zor bela son anda darbelerle kurtarmıştık. Kaç adam kurban verdik uğruna, kaç adam astık onun için.
Gelmedi, ilgilenmedi biz çocuklarıyla.
Biz de çaresiz kendimize yeni bir Atatürk yarattık.
Yağmur, çamur, kar demeden her meydanda öylece duracak, her boş duvardan bize bakacak, her şeyden anlayacak, her konu hakkında söz söylemiş, her alanda dünyanın en iyisi, her şeyin sebebi, her şeyin yaratıcısı, hatasız, günahsız, her yere çekilebilecek, her şeyi meşrulaştıracak, her ayıbımızı örtecek, her halt yediğimizde imdadımıza yetişecek, çatık kaşları, keskin bakışlarıyla iç ve dış düşmanlarımızı korkutacak, tarlamıza dadanan her kargayı kovalayacak, hiç yorulmayan, hiç kızmayan, hiç söylenmeyen, hiç hayır demeyen, hatta hiç konuşmayan yeni bir Atatürktü bu ellerimizle yarattığımız.
Şimdi birden bire 'İnsan Atatürk' çıka geldi. O kadar yıl sonra, sürpriz yaptı.
Biz yeni Atatürkümüze iyice alışmışken.
Onun şarkılarını, marşlarını, şiirlerini söylerken.
Onun nutuklarını atarken.
Onun uğruna Ergenekon davalarında kan, ter içinde kalmışken.
Peki, ne yapacağız şimdi?
İki Atatürkümüz var artık.
Hangisini 'Ata' bileceğiz?
İlkini yakından tanıyoruz. Her yerde karşımıza çıkan (çıkartılan), uğruna darbeler yapılan, insanlar asılan, nutuklar söylenen, şiirler okunan Atatürk. Kendi ellerimizle yaptığımız, başımızın üstüne 'demokres'in kılıcı gibi astığımız, devlet tarafından onaylı, sertifikalı, tescilli her türlü zaafa, hataya karşı aşılanmış alıştığımız, resmî Atatürk.
Diğeri ise yıllar sonra çıkıp gelen 'İnsan Atatürk'. Kanlı canlı, hataları ve sevaplarıyla Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Bey'in erkek çocukları Mustafa. Gayri resmî Atatürk.
Şimdi siz söyleyin Can Dündar? Siz başımıza açtınız bu belayı?
Ne yapacağız? Hangisi bizim Atatürkümüz olacak? Hangisinin yolunda hiç yılmadan yürüyeceğiz.
Bakın sizin iyi niyetli 'Kemalizmde reform' çabanız bile anlaşılmadı. "Ana kaynağa geri dönelim (selefi Kemalizm), Atatürk ile aramıza artık Kemalist kilise girmesin" çağrınız, Kemalist papalığı öfkeden deliye döndürdü.
"Kemalizm'in bir Luther'e ihtiyacı yok", "Kendilerine 'Mustafacı' diyen bu protestan Kemalistler şeytanın oyununa geldiler" diye aforozunuz için fetvalar çıkarıyorlar.
Belgeselinizi izleyen, destek veren, vermeyen lanetleniyor.
Ve siz Can Dündar, her şey artık bu kadar açıkken, bu Atatürkçülüğün Atatürk ile bile artık bir ilgisi kalmadığı ortaya çıkmışken, hâlâ mı şüphe etmiyorsunuz, hâlâ mı Ergenekon'un 'heryerekonması' sizi rahatsız ediyor? Sizce bu Atatürksüz Atatürkçülükle ciddi bir sorunumuz yok mu?
Bu hayalî, resmî Atatürk'ün, bir gün hiç gözünü kırpmadan Zübeyde Hanım'ın oğlu Mustafa'ya da kıyabileceğini görmüyor musunuz?
'Mustafa' hakkındaki her şeyi okumuş, aramızda hiç şüphesiz onu en iyi tanıyan siz daha neyi bekliyorsunuz?
Anıtkabir'in ahengini bozduğu için Atatürk'ün mozolesinin daha uygun bir yere taşınmasını mı?
MANİFESTOM - Yıldıray Oğur
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
(www.vtunnel.com adresinden girebilirsiniz. Yasak yok.)
Bu Sitede Yer Almayan İletiler Bana Ait Değildir.
-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
(www.vtunnel.com adresinden girebilirsiniz. Yasak yok.)
Bu Sitede Yer Almayan İletiler Bana Ait Değildir.
-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.