VATANA KARŞI VATANSEVERLİK (VARTAN HARUTIUNYAN) 19 Haziran 2008, Kaynak : Hetqonline Bizim vatan severliğimiz Türk karşıtlığı olmadan hiçbir şeydir ve en vatan sever Ermeni, en Türk karşıtı Ermenidir. Genel olarak bir Ermeni için Türk karşıtlığı ve vatanseverlik doğru orantılıdır. Bizim bütün Sovyet edebiyatımıza ve sanatımıza, bütünüyle kültürümüze Türk karşıtlığı damgasını vurmuştur. Istırap, gözyaşı vardır, Ararat, Süphan, Kars, Erzurum ve kimbilir nereler için acı istekler ve zafer arzusu vardır, her şey ihtişamlı geçmişimizin tasvirleriyle doludur. Biz tartışmasız, sorgusuz sualsiz şerefli bir yenilgiyle başlamış ve bitmiş bir geçmişi temsil etmekteyiz. Sahip olduğumuz gerçek zenginliği unutmuşuz veya anlamamışız. Bizim gerçek zenginliğimiz, küçümsediğimiz, sınırlı limitlerimize ve dünyanın genel bakış açısına adapte etmeye çalıştığımız fakat tüm dünyaya sunmakta çok başarısız olduğumuz, çok renksiz, soluk görünen veya hiç farkedilmeyen edebiyat ve sanattaki başarılarımızdır. Biz bunlardan bahsetmek yerine böbürlenerek konuşur, kayıplarımızdan bile kibirle söz ederiz, o kayıplarımızın müsebbibini komşularımızda ve tüm dünyada bulmaya çalışırız. Avrupa bizim isteklerimizi ifşa edendir, komşularımız ise düşmandır. Biz dostu olmadan, müttefiki olmadan dünyaya karşı olanız. Sanki dünyadaki tüm diğer ülkelerin yalnızca dostları varmış gibi… Sanki yalnızca bizim şansımız yokmuş gibi... İşte tüm bunlar bizim 20. yüzyıl kültürümüzün temelidir, işte bu bizim üzerinde yükseldiğimiz temeldir.. Tüm dünyanın ve komşularımızın haksızlığına uğramışızdır ve yalnızca talep ederiz. Biz mazlum olanız, haksızlığa uğramış olanız, yakınmalarımız ve taleplerimiz için yaşarız. Sovyet diktatörlüğü altında olan tüm uluslar kendi kendilerini temsil etme ve bağımsızlıklarını ve egemenliklerini isteyebileceklerini düşünmeye başladıkları sırada biz bağımsızlığı değil, komşularımızı karşımıza alarak, sorunları nasıl olsa gelecekte iki bağımsız devlet olarak barış yoluyla çözeriz düşüncesinden yola çıkarak Karabağ'ı istemeye başladık. Ve şimdi silahlanan iki ülkenin ekonomisini ve siyasi gelişimini geriye götüren çözülemez bir problemimiz var. Hiç düşünmeden, kendimizi hiç düşünmeden bağımsızlıkla ilgili herhangi bir ifadeyi provokasyon olarak görerek Karabağ'ı talep ettik. Karabağ Komitesini oluşturduk ve bu komitenin dışında idoller yarattık, bunlardan hiçbirinin siyasetle ilgisi yoktu, körlüğümüzü mutlak yaptık ve insanları gürültücü kalabalıklara dönüştürdük. Bugüne kadar düşünmeksizin geriledik ve gerilemeye devam edeceğiz çünkü Karabağ sorununu çözmeden, ulusal aydınlarımız tam bir sorumsuzlukla, karakteristik köle zihniyetiyle dış politikamızın en önemli dayanağı olan soykırımdan yakınmayı telkin etmeye devam edeceklerdir. Ve bunun sonucu, yine mağduriyet görüntüsüdür.. Şimdi bir dakikalığına duralım, aralarında hiç kimse, karşılığında yine sevgi ve saygı almayı umut ederek komşularımıza gösterebileceğimiz sevgiyi, saygıyı telkin edelim demez. Hayır sadece Zeytun, Ardahan, Van, Nahçivan… Ülkenin şu anki ve gelecekteki potansiyelini düşünmeden, iki buçuk üç milyonluk mazlum, kederli ve komşularıyla devamlı savaş halinde olan bir ülke olmaktansa küçük ama vakur bir ülke olmanın daha iyi olabileceğini kavrayamazlar. Sadece amaçsız iddialar, talepler, Ermeni milliyetçiliği (tüm diğerlerinden farklı), ağlamak, sızlanmak, lanetlemek, yakınmak. Yakınmak, mazoşist bir şekilde son 100-200 yıldır Ermeni görüşünün iki temel esasından biri olmuştur, diğeri ise Soykırımdır. Tüm çağlarda diktatörleri sonuna kadar sadakatle korumuş, her tür insanlık dışı fikir ve slogana sadakat yemini etmiş olanlar bugün, savaş bitmeden bizi yeni bir savaşa itmeye çalışıyorlar. Bu vatansever entelektüellere " Sen bu vatanın özgürlüğü için ne yaptın? Neleri kurban ettin? Neleri feda ettin? Kaç damla kan, kaç damla ter döktün? Kaç savaşta çarpıştın? Kaç kere yaralandın? Kaç tane oğlunu feda ettin?" diye soracak biri olsun. Bütün bu öldürülen evlatlar bizim çocuklarımızdı demeyin. Onlar her Cumartesi Yerablur'daki şehitliğe giden, gözyaşları hiç kurumayan anaların evlatları. Siz hiç Yerablur'da bulundunuz mu? Kaç kere gittiniz? Sovyet döneminde bizlerin Türk düşmanlığı ve mağduriyet psikolojisine angaje edilmemiz tesadüf değildir; bu bizi topraksız bırakma isteğiyle doğru orantılıdır. Bağımsız bir devlet olma hakkındaki yazılı veya sözlü her türlü açıklama -hatta düşünce- kınanmaya değer olmuştu ve hiçbir "milli" entelektüel, şair, tarihçi bunu düşünmezdi hatta düşünmeyi istemezdi bile. Aksine onların hepsi bağımsızlığa karşıydılar. Onlar liderlerine sakatla bağlıydılar ve bir gün Moskova'ya herhangi büyük bir dereceyle gidebilme şansının derdine düşmüşlerdi. Bu büyük birleşik ülkeleri ve sevgili partilerinin doğru yolu hakkında gevezelik ederlerdi. Sonra da vatanseverlik görevlerini ifşa ettiklerini göstermek için Van, Masis,Ani Harabeleri hakkında birkaç satır yazı yazarlardı. Geleceğimizi geçmişimizde arayan bu vatanperverlik babalarımızın, atalarımızın yanlışlarını görmüyor, bu hatalar hakkında yüksek sesle konuşmayı kabul edilemez varsayıyor. İşte bu bizim büyük babalarımızın bu ülkeyi sevme biçimi, ve onların sevgilerinin sonucu olarak ülkemiz dünya haritasında fark edilemeyen bir leke. Atalarımızdan yenilgi ve sürgünden başka bir şey miras almadık. Tüm olan biten işte bu. Ana katilliği ve baba katilliği kesinlikle vatanseverlik olamaz. Samvel'i ayıplamamıza izin verin (Raffi'nin romanının, annesini vatanı uğruna öldüren kahramanı) Çocuklarımıza izin verelim de bize, büyük babalarımıza özgürce, eleştirel şekilde hatta alay ederek bile bakabilsinler. Çocuklarımızı 21. yüzyıl vatandaşları olarak ülkemizi kendi düşünceleriyle özgürce yaratabilmeleri için özgür bırakalım. Sonuç olarak, basınımız ve televizyonlar insan haklarını sınırlamadan intikamcı propagandaya izin vermemeli ve çocuklarımızın kafalarına komşu ülkeler ve halklar hakkında nefret tohumu ekilmesine engel olmalı. |
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.