Değerli Dostlar;
1993-1995 Yılları arasında Cumhuriyet Gazetesinde çalıştım.24 Ocak 1993'te katledilişinden 2 ay sonra girdim.Araştırdım.Yazılarını okudum.
O'nun gibi mert cesur kalem görmedim.
Daha o zamanlar Devlet içinde çeteleşmenin sinyallerini bağıra bağır söylüyordu.
Dinlemediler.Sahiplenmediler.
Ve göz göre göre ölmesine izin verdiler.
Benim Canım memleketimde,hiç bir zaman gün ışığına çıkılmasını istemeyen çarklar dönmeye başladı.
Tabiki çıkarmaya çalışanlarıda katlettiler.Adını faili meçhul koydular.Ülkemizin nerelerden geçtiğinin kanıtıdır bunlar.Daha geçen yazmıştım.Düşmanı dışarıda arama,çünkü içimizde yaşıyor diye.
Ve hiç bir zaman bu olayların üstüne gidilmedi.Örtbas edildi.Evet bugün ergenekon 30 yılı aşkın süredir ,Ülkemizi pisliğe sokanların temizliğidir,aslında.
Siyasi olaylar dönmeden devam etse daha güzel olacak aslında.
Abdi İpekçi,Çetin Emeç,Bahriye Üçok kalemlerini satmadıkları için öldürüldüler.
Bugün ise bu olayların bilincinde olan bir çok gazeteci yazarlar ne yazıkki kalem satmakta,yanlı yazmakta, kısa yoldan zengin olmaktadırlar.
2 yıl Cumhuriyet,11 yıl Milliyet gazetesinde çalıştım.Bana Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu anlatıldığında o kadar duygulanmıştımki ,işte budur dedim.Gerçek gazeteci ve yazarlar.
Uğur Mumcunun; ''Cesur bir kez, korkak ise binlerce kez ölür'' demesi hafızlarımdan silinmiyor.
İşte size Uğur Mumcu'nun hayatı, sizler için buldum.Paylaşıyorum.
Selamlar sevgiler
Ahmet İdiz...
Ailesi Ankaralı olmasına karşın, babasının görevi nedeniyle bulundukları Kırşehir'de, 22 Ağustos 1942'de doğdu. Tapu kadastro memuru Şinasi Hakkı Bey ile Nadire Hanımın dört çocuğunun üçüncüsüdür.
Babası Ankara'ya atanınca, Ulus'taki Balıkpazarı'nda bulunan Devrim İlkokulu'nda başladığı ilköğretimini, Bahçelievler' deki Ulubatlı Hasan İlkokulu'nda tamamladı (1954)
Cumhuriyet Ortaokulundan (1957), sonra Deneme Lisesini bitirdi, Ankara Hukuk Fakültesine girdi (1961). Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra (1965), kısa bir süre avukatlık yaptı. Dil öğrenmek için gittiği İngiltere dönüşünde, Hukuk Fakültesinin İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu.
Öğrencilik yıllarında "bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmayacağı"nı kavramış, etkin, coşkulu bir gençti. Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanıyken onun öncülüğünde yapılan toplantılara zamanın politikacıları , bilim ve sanat insanları çağrılıyor, katıldığı "münazara"lardaki başarılarıyla dikkati çekiyordu. Daha 20 yaşındayken "Türk Sosyalizmi" başlıklı yazısı ile Yunus Nadi Makale Yarışmasını kazandı.
27 Mayısın getirdiği özgürlük ortamında çok okuyarak, araştırarak, yaşamı sorgulayarak kendi düşünce evrimini kurmaya başlamıştı. 12 Martın aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön dergisinde 29 yaşında bir öğretim görevlisi olarak yazıyordu. Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, "orduya" hakaret etmekle suçlanarak tutuklandı. Kendi deyişiyle, Yön dergisi o sırada "sıkıyönetim bekleme salonu" gibi olmuştu. Birçok demokrat aydına cezaevlerinin kapısı ardına kadar açılmıştı.
Bir yıla yakın kaldığı Mamak Askeri cezaevinde öteki aydınlarla birlikte buz kırmak, tuvalet temizlemek zorunda bırakıldı. Açılan davada, 7 yıl hapse mahkûm edildi, ancak "komünist düzenin getirilmesinde bayrağı soldan sağa sallanacağını belirtmektedir" gibi ifadelerin yer aldığı kararın Yargıtay'ca bozulmasından sonra serbest bırakıldı ve hemen askere alındı. Tuzla Piyade Okulundaki üç aylık eğitimden sonra, okul yönetiminin "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçladığı Uğur Mumcu, "er" çıkarıldı; "Sakıncalı Piyade" oldu. Askerliğini Ağrı'nın Patnos ilçesinde tamamladı.
"Sakıncalı Piyade" sayıldığı için onurunun kırılmadığına inandığından, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için simgesel bir tazminat isteğiyle dava açtı. Yedek subaylık hakkı geri verildi, ancak askerliği sırasında kendisi için yapılan tüm harcamaları tazminat tutarından düşüldü. Yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Kendisi de yazı ve konuşmalarında gülmece öğelerini sık sık kullanan Uğur Mumcu, bu dönemi, önsözüne Aziz Nesin' in "Bizi acı acı güldürdü" diye yazdığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtında anlattı. Bu yapıt sonradan tiyatro oldu ve yüzlerce kez oynandı.
Her zaman duyarlı olan midesindeki rahatsızlığa doktorların tanısı ülserdi. Uğur Mumcu' nun "12 Mart ülseri" tanımlaması bu dönemi özetlemeye yetiyordu. Askerlikten sonra gazetecilikte karar kıldı ve üniversitedeki görevinden ayrıldı. Yön, Kim, Türk Solu, Ortam ve başka dergilerle, Akşam, Milliyet ve Yeni Ortam gazetelerinden sonra uzun süre Cumhuriyet'te yazdı. Anka Ajansında çalışırken Altan Öymen'le birlikte izlediği Yahya Demirel'e ilişkin "Mobilya Dosyası" adlı bir kitap oluşturdu, "hayali ihracat" kavramı böylece kamuoyunun sözlüğüne girdi.
19 Temmuz 1976' da Güldal Homan ile evlendi, 1977' de oğlu Özgür, 1981' de kızı Özge doğdu. Aile bireyleriyle ve dostlarıyla paylaştığı karşılıklı sevgi saygı onun üretkenliğine katkılı oldu. "Susmayı, kendi kabuğunun içine çekilmeyi" çağın suçu olarak niteleyen Mumcu "cesur bir kere, korkak bin kere ölür" diyordu. Demokrasi ve insan hakları savunucusu olarak ülkü ve ilkelerinden hiç ödün vermedi. Katilleri yakalanmayan gazetecilerin, bilim ve sanat insanlarının, tüm insanların kanı yerde kalmasın diyerek savaşını verdi. Terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini giderek artan gerici örgütlenmenin iç ve dış boyutlarını belgeleriyle gözler önüne serdi. Kamuoyu, Susurluk kazasızla yeniden gündeme gelen Abdullah Çatlı adını, ülkücü mafya kavramını ilk kez onun yazılarından duydu. Kontrgerilla var mı, yok mu tartışmalarını, yurtdışındaki görevlilerimizin aylığını ödeyen örgütleri rabıta olayını, kimi aydınların bile yüzeysel bir bakış açısıyla ele aldığı Kürt sorununu, Abdullah Öcalan'ın iç ve dış ilişkilerini ipekçi cinayetinin araştırılmasını, Ağca'yı, Papa suikastının perde arkasını yılmadan ve korkmadan araştırdı. 12 Eylül adaletini, Özal döneminin kural tanımayan uygulamalarını bıkıp usanmadan yazdı. 1990'ların sonunda yaşananlar Uğur Mumcu'yu haklı çıkardı, ölümünden önce yayımlanan 25; ölümünden sonra yayımlanan 40 kitaptaki belge ve bilgiler, etkili ve yetkili olanlarca göz önüne alınmayı bekliyor.
Mumcu'nun dikkate değer asıl özelliği ise insan ilişkileri idi. Ailesine çok düşkün olan Mumcu, yakın çevresi için de "hasta olan için hastanede, yargılanan için mahkemede, tahliye olan için cezaevi kapısında; birisi pasaport mu almamış, kim olursa olsun o işin peşinde" diye bilinen bir dost idi. Hatta tanımadığı insanların sorunlarıyla da yakından ilgilenir, doğrudan ya da köşesi aracılığıyla çözüm bulmaya çalışırdı.
Araştırmacılığında, telefon numaralarından uçak biletlerinin tarihlerine, Resmi Gazeteden Ticaret Sicil Gazetelerine dek hiçbir şeyi gözden kaçırmayan Mumcu, aynı zamanda haber için ödün vermeyen, hiç kimsenin özel yaşamıyla ilgili tek satır yazmayan, haber kaynağını her şeye rağmen koruyan ve belgesiz yazı yazmayan örnek bir gazeteci idi.
Yobazların, kaçakçıların, hırsızların, sömürücülerin korkulu rüyası olan, Cumhuriyet ve Atatürk'ü tüm ilkeleriyle benimseyip savunan Mumcu, din maskesi altında Türkiye'yi emperyalizme teslim etmek isteyenlerin gerçek yüzlerini sergiledi. Silah kaçakçılığı, terör, Kürt sorunu ve benzeri konulardaki araştırmalarını sağlam belgelere dayandırdı. "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz" ilkesinden hareketle emperyalizmin, mafya aracılığıyla Türkiye'ye soktuğu silahların terörü körüklediğini kanıtlarıyla gözler önüne serdi.
Toplumsal sınıf ve katmanlar arasında dengesizliğin ve sömürünün, planlı devletçilikle önlenebileceğini, devlet kaynaklarını geniş kitleler yerine bir avuç azınlığa aktarmanın bu sorunu çözmeyeceğini savundu.
Demokrat, laik, cumhuriyetçi, Atatürkçü, devrimci, emekten tüm hak ve özgürlükten yana, emperyalizmin, çıkarcılar, vurguncular ve yobazların karşısında olan Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 Pazar günü arabasına konan bomba ile öldürüldü.
"Ben Ankara'nın yerlisiyim" diyen Uğur Mumcu için Ankara, yalnızca yaşadığı kent değil, laik cumhuriyetin simgesiydi. Ankara'da yaşanan ve tüm yurda yayılan olumsuzluklar yüzünden zaman zaman "Ankara'nın taşına bak / Gözlerimin yaşına bak / Uyan uyan Gazi Kemal / Şu feleğin işine bak" diye yazıyordu. Bu halk türküsü, ölümünden sonra bir bakıma, Uğur Mumcu ile özdeşleşti. Demokrasi, adalet özgürlükler, emek için, laik cumhuriyetin Atatürk devrimlerinin yara almaması, terörün kaynaklarının bulunması, irticanın boyutlanmaması için yaşamını yitiren Uğur Mumcu'nun ölümü, 24 Ocak 1993' ten bu yana sorgulanamamaktadı r.
24 Ocak 1993'ten bu yana hükümetler kuruldu, hükümetler bozuldu; başbakanlar, İçişleri Bakanları geldi geçti, ancak Uğur Mumcu cinayeti aydınlanamadı.
Sosyalizmin, Marksist-Leninist, Avrupa Komünizmi, Maoizm gibi değişik uygulamaları olduğuna dikkat çeken Uğur Mumcu, Türkiye için de bağımsızlıkçı, antiemperyalist, kendi özgün koşullarına uygun, kendi ulusal değerlerinden kopmamış bir "Türk Sosyalizmi" modeli öneriyordu.
Türkiye'de araştırmacı gazeteciliğin öncüsü olan Mumcu, Irak'a yönelik operasyonlarda İncirlik Üssünün kullanılmasına izin veren hükümetleri eleştirdi. Yolsuzluk iddiaları, yabancı istihbarat örgütleri, mafya, Papa suikastı gibi konularda araştırmalar yaptı. Abdi İpekçi suikastının perde arkasını belgeleriyle ortaya koydu.
Siyasilere yönelttiği eleştiriler yüzünden, yazıları aleyhine birçok dava açıldı. Hepsinde de Mumcu'nun haklılığı kanıtlandı.
Ankara Sanat Tiyatrosunda sahnelenen "Sakıncalı Piyade" adlı oyunu büyük ilgi ve başarı kazanan Mumcu ilk ödülünü, 1962 Cumhuriyet gazetesi Yunus Nadi Armağanı Makale Yarışmasında kazandı.
1979 yılında, Türk Hukuk Kurumunca "Yılın Hukukçusu", aynı yıl Çağdaş Gazeteciler Derneğince "Yılın Gazetecisi" seçildi. 1980, 1982, 1983, 1987 ve 1993 yıllarında İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin inceleme ve röportaj dallarındaki ödüllerine değer bulundu. 1984, 1985 ve 1987 yıllarında Nokta dergisi Mumcu'ya "Yılın Doruktaki Gazetecisi" ödülünü verdi. 1980'de (Cüneyt ARCAYÜREK'le birlikte) ve 1988'de Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik ödüllerini aldı.
SESLENIS
Dag gibi karayagiz birer delikanliydik.
Babamiz,sirtinda yük tasiyarak getirdi asimizi, ekmegimizi.
Arabalar siril siril isiklariyla caddelerden geçerken bizler bir mumun isiginda bitirdik kitaplarimizi.
Kendimiz gibi yasayan binlerce yoksulun yüregini yüregimizde yasayarak katildik o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asildik.
Vurulduk ey halkim, unutma bizi...
Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkim, unutma bizi...
Korkmadan öldük ey halkim, unutma bizi...
Bir gün mezarimizda güller açacak ey halkim, unutma bizi...
Bir gün sesimiz, hepimizin kulaklarinda yankilanacak ey halkim, unutma bizi.
Özgürlüge adanmis bir top çiçek gibiyiz simdi, hep birlikteyiz ey halkim, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi....
25/08/1975 tarihli Cumhuriyet gazetesinden.
Milliyet blogtaki yazdığım yazıları bu linkten görebilirsiniz
http://blog.milliyet.com.tr/ahmetrobin
Beni uzaklarda arama
Dostların buluştuğu yerdeyim
Ahmet İdiz..
http://blog.milliyet.com.tr/ahmetrobin
Beni uzaklarda arama
Dostların buluştuğu yerdeyim
Ahmet İdiz..
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.