Kendisiyle 1987'de Girişim dergisi için yaptığım röportajda feminist hareketleri bütün kadınlar için "Beyaz Batılı Erkek Özne" üzerinden bir kurtuluş ve özgürleşme tasarladıkları için eleştirdiğini hatırladığım, bununla birlikte yapısal olarak feminist bir damarı olan bir aydındır Zehra Rahneverd. Doğu Konferansı'nın İran'a yaptığı yolculuklardan birinde, El-Zehra Üniversitesinde kendisiyle yapılan söyleşilerin ardından, Doğu Konferansı'nın katılımcılarının Rahneverd'in solcu ve devrimci duruşunu açık bir dille ifade ettiği konuşmalarından etkilendiklerini hatırlıyorum. Yıllarca sadece kız öğrencilere açık bir üniversite olan El-Zehra'nın rektörü olarak çalıştı Rahneverd. El-Zehra onun zamanında, özellikle sanatla ilgili bölümlerinin bir hayli geliştiği bir üniversite olarak bilindi. 2005'te muhafazakârlar iktidara gelir gelmez ilk yaptıkları icraatlardan biri, Rahneverd'i görevden almak oldu.
Rahneverd'in yıllarca zor bir konumda bulunduğunu düşünürüm. Bir taraftan muhalif bir aydın söyleminin içinden konuşmayı sürdürmek isterken, bir üniversitenin rektörü konumunda bulunuyordu. Sanatçı duyarlılığının talepleriyle, inanmış olduğu dava adına üstlenmiş olduğu görevin gerektirdiği sorumluluklar arasındaki çatışma, duruşuna ve üretimine de yansıyordu. El-Zehra Üniversitesi'nde gerçekleşen sosyoloji alanındaki kadın araştırmalarını konu alan toplantıda karşılaştığımızda, rektörlük konumu nedeniyle eskisi gibi şiir yazamadığını söylemişti bana.
Çarşaflı bir aydın, Rahneverd. Ancak, ülkesinin kadınlarının kamusal alanda zaman zaman sıklaşan, zaman zaman da gevşeyen tesettür bağlamındaki politikalarına sıcak bakmıyor. "İran'da Siyah Yorgunluğu" başlığıyla 2000 yılında İslamiyat dergisinde yayınlanan incelememde, onun ülkesindeki kadınların, özellikle de genç kızların ve ilkokul öğrencilerinin giyimlerinin koyu renklerle ve siyahla kısıtlanmasına yönelik eleştirilerinin büyük katkısı olmuştur. Bazen öğrencileriyle karşılaştığım oluyor. Sanat alanında özgün bir bakışa sahip olma konusunda Rahneverd'in katkılarından sitayişle söz ediyorlar.
Sözünü ettiğim makaleyi yazarken, Zehra Rahneverd'in ülkesinde devrimin ardından yaşanan savaşın da etkisiyle yas ve merasim giysisi olan siyah çarşafın ve siyahın kullanımının ilkokullara kadar yaygınlaşması konusunda getirdiği eleştirilere de yer vermiştim. (Bunu belirtirken, İran'da çarşafın sadece siyah tonda olmadığını, rengarenk ve desenli çarşaf türlerinin de bulunduğunu dikkate alıyorum.) Rahneverd'in bir tablosunda yer verdiği kırmızı çarşaflı kadın bu açıdan sadece 'kırmızı çarşaflı bir kadın' değildir. Tablonun sol tarafında, elinde üzerinde resimler bulunan beyaz bir kağıt tutan kırmızı çarşaflı bir kadın, onun hemen yanında kucağında bebek olan yamuk, bozulmuş, hayalet gibi bir kadın, onun sağında korkutucu bir şekilde açtığı cehennemsi bir fırını hatırlatan ağzında kazma dişleriyle robotu andıran kızgın siyah bir kafa ve en sağda ise kucağında zayıf, solgun, belki ölü bir bedeni taşıyan siyah çarşaflı genç bir kadın bulunuyor.
Belki de bir normalleşmeye, hatta devrimden beslenerek oluşmuş yeni bir bilince yönelik beklentiyi ifade etmektedir, bu resmin figürleri. Elinde tuttuğu resimde var olan güneş ve ağaç imgeleriyle tanımaya çalıştığımızda, Kırmızı Çarşaflı Kadın'ın sekiz yıllık bir savaşı geride bırakan yas içindeki toplumunu güneşin ve tabiatın renkleriyle canlandırma sorumluluğu duyan bir sanatçı olduğunu çıkarabiliriz pekâlâ. Devrim sırasında ve savaş yıllarında siyah çarşaf, geleneksel anlamından devrimci söylemlere aktarılan dinamik bir anlamı üstlenebilmişti. Fakat geçen yıllar içinde bazen "Milli", bazen "İrani", bazen de "Rehber'in tavsiye ettiği", özellikle de resmi törenlerde ve devletle ilgili memuriyetlerde ön plana çıkan bir tesettür tarzı olarak konuşulmuştur.
Rahneverd devrimci bir sanatçı olarak bulunduğu zeminde artık şiirleriyle değil de resimleriyle iletmektedir düşüncelerini. Kırmızı Çarşaflı Kadın, siyah çarşafın temsiliyetini derin anlamına taşıma kaygısı duyan, bu derin anlam bağlamında kaygıları olan bir sanatçıdır. Bu kaygıları taşımaya ilişkin temsiliyet yukarıdan kimlik kurma politikalarıyla değil, devrim sırasında olduğu gibi kişisel sorumluluğun getirdiği bir taleple gerçekleşebilir olmalıdır belki de...
Ağzını korkunç bir şekilde açarak kurbanlarını öğütmeye hazırlanan robot kafası ise, bana "popüler kültür" tüketicisi insan olarak görünüyor. Bu kafanın bizzat "popüler kültür" olduğu da akla gelmiyor değil gerçi. Fakat tablonun bütünü açısından bakıldığında, ilk yorum daha açıklayıcı görünüyor. Kültür (popüler haliyle) hayatımızı iyi veya kötü bir şekilde yönlendirmek için kullanılmıyor, daha ziyade tezlikle tüketilmek üzere üretiliyor. Tüketim ise bireyin siyasal bakışı veya üretimi gibi alanlarda, bu alanların sembolik değerini tamamen yok etmeye, onları içsel değeri olmayan basit birer araca indirgemeye yarıyor.
Tablonun sol tarafında bulunan Kırmızı Çarşaflı Kadın, sağında yer alan kucağında -sanki premature- bir bebek taşıdığı düşünülebilecek hayaleti andıran yamulmuş anne, kollarında bir ceset tutmakta olan, geleneksel siyah çarşaflı kadına özgü meleksi bir havayı ileten siyah çarşaflı genç kız, sonuna kadar açık ağzıyla Mehmet Akif'in tek dişi kalmış canavar'ını çağrıştıran bir kafadan oluşan figürlerle birlikte, ülkesinde izleri tamamen silinmemiş olan bir savaşın sonraki kuşaklara da iletilen acılarını ve çevre felaketlerine ilişkin endişeleri yansıtıyor sanki, elinde tuttuğu güneş ve ağaç figürlerinin bulunduğu resimden öte, bakışlarıyla.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.