BASKI ALTINDA KALMAK NASILMIŞ?


Yıllarca kış uykusunda kaldınız.
Ne tuzlu, ne tatlı sizin ilgi alanız olmadı.
Nevaleniz aynalı, yaşamınız ipek halılar üzerinde, tatilleriniz Uludağ’ın karlı alanlarında kayak üzerinde geçti.

Hiç parasızlık ve mahrumiyet nedir çekmediniz.

Halk sizden uzak, siz halkın bakış açısına Ağrı dağı yüksekliğinde mesafeliydiniz.
Çocuklarınız tatlı rüyalarla uyandı.

Kilerleriniz dolu, yokluk midelerinizde kramplar geçirmenize neden olmadı.
Hep güçlülerin yanında olmakla kendinizi çok rahat hissettiniz.
Bu ülke de 12/Eylül döneminde 300 gencin işkence altında öldürüldüğünü, Mamak zindanlarında Ülkücü gençlerin her Allah’ın günü işkence altında inletildiklerini, Albay Raci Tetik emriyle Mamak zindanlarında Hüseyin Kurumahmutoğlu isimli Ülkücünün boynunun kırılarak katledildiğini bile duymadınız.
İşiniz tıkır, darbecilerle pek hoş sohbetteydiniz.
Sandık neydi ki sizin için?

Seçilenler 10 yıl sonra içeri tıkılacaktı ve her 10 sene de bir darbe olacaktı.
İpotekli demokrasi ve otoriter bürokratların parlamento üzerinde kendini gördüğü bir ülkedeydik.
Birileri tezgâh kuracak, ellerindeki imkânlarla ve icazet aldıkları ABD Büyükelçisi kanalıyla ‘Ülkeyi kurtarmak adına(!)’ cuntalaşacak

Darbeyle sokaklarda gezenleri, ihbar edilenleri cımbızla ayıklayarak zindanlara dolduracaktı.
Bu ağır yükleri bu ülkenin fukara gençleri, işçileri, duyarlı siyasal bilince sahip aydınları ve ülkesini sömürgeciliğe karşı savunan ahlaklı insanlar çekecekti.
Sömürgecilerle iyi geçinenler her zaman rahattı.
Onlar ‘Encümen-i Daniş’ kuracak, kendilerini yöneten sivil idarelerin üzerinde görecek, kendilerinin emekli olduğunu unutarak el altından yaptıkları toplantıların sonuçlarını bir yerlere göndererek akıl vereceklerdi.
Yaşadığımız günler ‘Karanlık Perdelerin’ hafifçe aralanmasıdır.
Hayatları boyunca halkın ve gençlerin ızdırablarına, ezilmelerine göz yumanların gerçeklerle yüzleşmesi dönemlerindeyiz.
Birileri ne olduğunun farkında bile değil.
İlişkiler yumağının çözülmesini istemeyenler farklı iddialarla gündemi ısıtmaya çalışacaktır.
Bütününe bakılmadıkça, hiçbir çeteleşme çözülemez.
Ülkemiz 28/Şubat sürecini anlayamadı.
Hâlbuki 12/Eylül darbecilerinin yetiştirdiği bir zihniyetin parlamentoya yaptığı baskın ve müdahaleydi.

Medya gücü, sermaye desteği, dengelerin değişmesinden ürken odakların sistemli propagandasıyla darbelerle sevinenlerin dönemleri geride kalmalı ve bu karanlık cuntacılardan yasalar önünde hesap sorulmalıydı.
60 senedir süren bu kargaşa ve darbecilik oyunu oynayan çıkarcılardan yasalar önünde hesap sorulmuyor.
‘Gelin bakalım. Elinizdeki silahla parlamento basmak, anayasayı ilga etmek ve yıkmak suçtur ve yargılanacaksınız’ diyen savcıyı görevinden azlediyorsunuz.
Avukatlık yapması bile engelleniyor.
AİHM bu savcının müracaatını değerlendiriyor ve yapılan haksızlı işaret ederek tazminatın savcıya ödenmesini karara bağlıyor.
Bu çarpıklığı ne zamana kadar yaşayacağız?
Bu ülke de birileri silahları ve mühimmatları toprak altına, bağ evlerine saklayarak çeteleşmenin odağında yer alıyor.

Karanlık eller Sivas’ta otel yakıyor.
2 gün içinde Başbağlar basılıyor ve verilen mesaj ‘Sivas’ın cevabı’ diyerek kışkırtmayı üst seviyeye getiriyor.
İtirafçıları kullananlar ve çirkin oyunlarla ortaya çıkan tablo vahimdir.
Bu ülke bunlara layık değil.
Yüzlerce yazar ve düşünce adamı namlunun hedefinde yer aldı.
İsrail/PKK/çeteleşme üçgenini ortaya çıkaran bir yazara tuzak kuranlar bir düğmeye basarak yazarı parçaladı.

Yüzleşme yapamadınız.
Sokak ortasında öldürülen ve farklı kampların hedefine oturttuğunuz yazarları öldürdünüz ve suçlamayı farklı kamplara yaparak ‘İrtica Paranoyası’ ürettiniz.
Bir oyun ve tezgâhı kurulan örgütlenme kanlı süreci işleterek birilerine yol açmaya çalıştı.
Son 60 yılın karanlıkta kalan derinlikleri ortaya çıkarılır mı?
Zor!

Güç odakları izin vermeyecektir.
Birileri hafıza kaybı yaşayacak ve serbest kalacaktır.
Birileri mevcut şartların fazla kutuplaşmasını öne sürerek fren yapılmasını tavsiye edecektir.
Bu ülke de özgürce konuşsanız ne yazar.
Sadece konuşursunuz.
Hiçbir oluşum bilinmezleşemez.
Bir yaprak kıpırtısından haberi olanlar, yıllarca darbe ortamı hazırlayan çeteleşmeleri neden afişe etmedi?
Başbakanı ve bakanları düzmece kararlarla ve darbecilerin gölgesinde CHP baskısı altında ve pembe köşkün şefinin gözetiminde asılmışsa, o ülke de demokrasi rayına zor oturur.
Her gelen Başbakan ‘:Kefenin yanımda gezerim’ diyebiliyorsa endişeyi dile getiriyor demektir.
İşte bu endişelerle 60 yıl heba edildi.

Bu ülke banka hortumcularını gördü.
Bankerlerin halkın parasını kravatlı görüntüsüyle gasp ettiğini yaşadı.
Binlerce ihale ve haksız kazanç işkembecisinin soygununa tanıklık etti.
Bu soygun bir ilimizin Üniversitesinde rektörlük yapan kişiye kadar ulaştıysa endişenizi arttırınız.
Hangi bankanın hortumculukla suçlanan patronuna ağır cezalar verildi ki?
Zaman aşımlarıyla kimlerin dosyası buharlaştı?
Bunlar vahimdir.
Deştikçe kirli çamaşırların barındığı toprağa iyi bakınız.
O toprak tanıktır.


Piramidin tepesinde yıllarca isimleri belli olanların ‘Terör örgütü kurmak, bu örgüte yardımcı olmak, basın yoluyla darbelere zemin hazırlamak’ iddiasıyla gözaltına alınışın hayret etmeyin efendiler.
Bu sadece aysberg’in yüzeyde kalan kısmıdır.
Derin sular neleri saklıyor meçhul?
Siyasallaşan her alan meşruiyetini zayi eder.
Hangi kanal siyasallaştıysa halka baskı yapar.
Kadrolaşır.

Azınlığın çoğunluğa tahakkümü başlar.
Yıllarca CHP bürokrasisinin meşru seçilen parlamento önünde takoz oluşuna tanıklık etmediniz mi?
CHP on yıllarca kadrolaştı.
Kamplaşmalara yol açtı.
Kamplaşmalar CHP zihniyetinin elinde en büyük koz olarak krizleri davet etti.
Silivri’de tutuklu olan ve ‘Terör örgütü kurmak ve yönetmek’ iddiasıyla sanık olanlara avukatlık yapan CHP oldu.
Demokrasi adına kayıp olan bu tablodur.
Yargıya müdahale ederek demokrasi ve kuvvetler ayrılığı yaşayamaz.
CHP kendi tarafında olanların ve savunduğu kişilerin gözaltına alınması karşısında yargıya müdahale etti.
Adeta kamplaşmaları üretti.

YÖK geçmiş dönemlerde CHP militanı gibi çalışan rektörleriyle siyaset yapan kurum haline getirildi.
Rektörleri toplayarak yasakları savunan ve parlamentonun çıkardığı kararlara rest çeken Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa beyin CHP Antalya Belediye Başkan adayı olmasına şaşmayın.
22/Temmuz seçimleri öncesi sokaklara dökülen ve halkı kışkırtarak kamplaşma üretenlerin kimlerin ekmeğine kaymak sürdüğüne dikkatle bakın.
27/Nisan E-Muhtırasını gündeme alanların kimlere kıyak geçtiği de iyi anlaşılmalı.
10.dalga gözaltılar da evleri aranan ve ifadeleri alınanlardan biri olan Kemal Gürüz çok üzgünmüş.

Neden mi?
Parmak izi alınmış.
3 gün nezarette kalmış.
Nasıl nezarethane bu?
Sıcak ve 3 öğün aynalı yemek.
Adli tıp gözetiminde rahat!
Parmak izi alınırken ağlamak istemiş.
Tıraş olamamış.
Kendisine yöneltilen iddia ‘Terör örgütüne üye olmak,bu örgütün Üniversitelerde yapılanmasında görev almak ve basın yoluyla bu oluşuma katkı sağlamak’….
Gürüz bey bu iddialarla karşılaşmış ve parmak izi alınırken ağlamak gelmiş içinden!
Vah vah vah!
Olur, böyle vakalar!

Hiç ağlama Gürüz Bey!
Bu milletin evlatları 10 yıllarca düşüncesi sebebiyle zindanlarda tutuldu.
Yüzlerce defa parmak izleri alınan yazarlar biliriz biz.
Onlar terör örgütüne üye olmak ve üniversitelerde bu tür yapılanmalara zemin hazırlamak iddiasıyla da gözaltına alınmadı.
Darbecileri 1986 yılında açıkça eleştirdikleri için parmak izleri alındı.
Sıcacık koltuklarda oturduğun dönemlerde bu günleri düşünemedin.
Yaşam farklı…

Kim ne zaman ne olacak meçhul!
Binlerce mağdur ve başörtülü öğrenci sizin 28/Şubatçılardan aldığınız talimatla okullarına gidemedi.

Onların ruh iklimlerini ve gözyaşlarını görmek bile istemediniz.
Hamama giren terlermiş Gürüz bey!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.