Geçtiğimiz hafta Saadet Partisinin davetlisi olarak Abant'taydık. 'Yerel seçimler öncesi strateji belirleme' maksadıyla tertiplenen toplantıya, davetli olanların kısm-ı azamının iştirak etmesi, açıkçası, işini ciddiye alan bir ekibin başarısı olarak geçti kayıtlara.
Başta Genel Başkan Numan Kurtulmuş olmak üzere partinin yönetici kadrosu ve bazı GİK üyeleri, davet edilen gazeteci ve yazarların soru ve değerlendirmelerini dinlemek maksadıyla hazır bulunuyorlardı.
Konu, her ne kadar yerel seçimler eksenli olsa da, katılımcılar adeta 40 yılın muhasebesini yaptı. Eleştiri, öneri ve değerlendirmelere sınırlama konmamış olması, toplantının beklenenin çok üzerinde bir verim üretmesini sağlıyordu bana göre.
O toplantı vesilesiyle çok açık bir biçimde gördüğüm şu notları sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, bir partinin, hitap ettiği camiayı dikkate almasının ve onların neler düşündüğünü bilmek istemesinin, çokça rastladığımız bir tarz olmadığı tespitiyle başlayalım notlarımıza.
Aslında olması gereken tam da bu!..
Çok uzun bir zamandan beridir müracaat edilmeyen istişare mekanizmanın yeniden teessüs edilmesi gayretleri, kanaatimce, başarıya giden yolun anahtarını bulmakla eş anlamlı.
Bu vesile ile parti yönetimini tebrik etmek isterim.
Dikkat çeken bir diğer nokta ise, katılımcıların neredeyse tamamının, tozlu raflarda küflenmeye terk edilen 'medeniyet perspektifine' yaptığı vurgu idi.
Muktedir siyasetin, esasen özgün bir projeyle mümkün olacağı kanaatini pekiştiren bu yaklaşım, gerek ev sahiplerinin ve gerekse katılımcıların üzerine ittifak ettiği en mühim husus oldu.
İslâm medeniyeti idrakini ve 'İttihad-ı İslâm' mefkûresini düşünüşünün merkezine koymuş birisi olarak, bu durumdan ne kadar memnun olduğumu anlatamam...
Bu nedenle heyecanlandığımı ve ümitlerimin galeyana geldiğini söylemeden geçemeyeceğim doğrusu...
Toplantıya dair önemli bir not da, katılımcıların, isabetli bulmadıkları hususlarla ilgili olarak eleştiri getirmekten imtina etmemeleri ve muhataplarının da bunu büyük bir olgunlukla dikkate alması oldu. Bu hasbi yaklaşım, eleştirilerin ardından önerileri ve uzun değerlendirmeleri getirdi. Bu nedenle verilen katkılar, Numan Bey'in ifadesiyle, 'yönetici kadronun partiyi düzlüğe çıkarmak için sarf ettiği gayretten' farksızdı.
Bu genel değerlendirmeden sonra bendenizin önerdiği birkaç konuya da kısaca değinmek istiyorum.
Bir topluluk (kendisini İslâm'a nispet eden herkesi katıyorum), uzun bir zamandan beridir iddialarını ve taleplerini geri çekmişti. Saçma sapan bir biçimde ve ışık hızıyla, liberalize ve sekülarize oluyordu artık.
Kısa sürede gerçekleştirdiler bunu. (?!)
Ve bir gün dönüp arkalarına baktıklarında, 'gençliği' yitirdiklerini fark ettiler...
Yani geleceklerini...
Canhıraş bir feryadı andırırcasına dikkat çektiğim nokta bu husustu önce...
Laf olsun diye değil, hayati bir ameliyat gibi addedip gençliğe yönelik, onların heba olmasını engelleyecek tedbirler alınması gerektiğinin altını çizdim defalarca.
Bütün hesapları bir kenara koyup öncelikle, bu duruma acilen müdahale edilmesi gerektiğini ifade ettim.
Sonrasında, içinden geçtiğimiz nazik sürecin bir restorasyon dönemi olarak görülmesinin ve meseleye bu bağlamda bakılmasının ehemmiyetine işaret ettim acizane...
'Muktedir siyasete' giden yolda, dayatılan paradigmaya değil kendi değer yargılarımıza müracaat etmenin zamanının çoktan geldiğini (hatta geçtiğini) vurguladım bilahare.
Tam olarak anlatmak istediğim şey, sistemden kaynaklanan sorunların, inanan insanlar tarafından da tuhaf bir biçimde kanıksanmış olduğu garabetiydi.
Örnek mi?
Mesela bize 'Kürt sorunu!' diye yutturulan hadise...
İslâm Medeniyetine atıfta bulunan kimselerin bu kandırmacayı reddedip, bunun bir rejim sorunu olduğunu deklare etmesi gerek!.. Osmanlı dönemindeki 'Kürt medreselerinin' varlığı ve idarenin bu müesseseleri desteklemesi, kendini İslâm'a nispet eden anlayışın 'Kürtçe eğitim' gibi bir sorununun olamayacağının açık kanıtı hükmündedir.
O halde yapılacak öncelikli işlerin başında, bu mevzua, çok net bir biçimde temas edilmesi gerekliliğinin altını çizmek olmalıdır.
Bununla birlikte bölgedeki bazı yerleşim birimlerinin absürt bir biçimde değiştirilen isimlerinin iadesini talep etmekten de geri durmamak gerekir.
Asil insanlara yakışacak bir şekilde, zulmün kimden gelirse gelsin reddedilmesi ve karşısında durulması hususunda da net bir dile sahip olunduğunu gösteren bir deklarasyon şarttır! 'Diyarbakır cezaevinde' olup bitenlerin kınanmasıyla, bu husus pekâlâ anlamını bulabilir.
Toplantıda önemle altını çizdiğim bu noktayı bir kez de buradan seslendirmeyi vazife addediyorum.
Atılacak bu adımlar, bölgenin ve bölge insanının, istismardan ve şedit bir zulümden kurtulmasına yönelik nurlu bir adım olacaktır.
Ben buna adım gibi eminim.
Hülasa, Abant toplantısı fevkalade verimli geçmiştir ve Saadet Partisi doğru bir yolda, emin adımlarla yürümeye devam etmektedir.
Allah yollarını açık etsin.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.