Weiterl.: (anadoluhaber) WG: (oybirligi) FW: [ozdp] Said Nursi kimdir?

kimler yok etti bu gaziyi...
iste kemalist sey ler istiklal adinda mahkeme olusturup arta kalan savastan gögüs göyüse carpismalardan  geriye kalan GAZILERIMIZI  1923 den sonra imha hareketinde 3000000 yakin erlerimiz uydurma mahkemlerle yok edildiler.
selam
 
-------Originalmeldung-------
 
Datum: 11.03.2009 18:23:38
Betreff: (anadoluhaber) WG: (oybirligi) FW: [ozdp] Said Nursi kimdir?
 


--- ilhan Dulger <ilhan_dulger@hotmail.com> schrieb am Di, 10.3.2009:
Von: ilhan Dulger <ilhan_dulger@hotmail.com>
Betreff: (oybirligi) FW: [ozdp] Said Nursi kimdir?
An:
Datum: Dienstag, 10. März 2009, 21:11


 

From: emre_kty@yahoo.com

Son yazışmalarımızda sıkca adı geçen Said Nursi'nin kimliğini açıklayan aşağıdaki yazıyı dikkatlice okumakta fayda olduğunu düşündüm. Bir zamanlar Sabetay Levi varmış, zamanımızda Fettullah Gülen var. Said Nursi felsefe adamı, Fethullah Gülen siyasetçi. Fetullah Gülen'in ışık okullarıyla, Said Nursi'nin nur talebeleri kavramlarına dikkat. Said i Nursi ifadesinin yanlış, aslının Said Nursi olduğu vurgulanıyor. Mezarının Isparta civarında bilinmeyen bir yerde olduğu yazılıyor. Kıbrıs açıklarında gizlice denize atıldığını söyleyenler de var. 

saygılarımla,

H.Emre Oktay 

 

 

SAID  NURSI

 

Said Nursî, yakın geçmişte yetişmiş en büyük İslam alimlerinden ve fikir adamlarındandı r. 1877'de Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Genç yaşta edindiği dini ve müsbet (pozitif) bilimlerdeki derin bilgisi, devrin ilim çevreleri tarafından kabûl görmüştür.  Küçük yaştan itibaren dikkati çeken keskin zekası, kuvvetli hafızası ve üstün kabiliyetleri dolayısıyla toplumun kendisine lâyık gördüğü "Çağının Eşsiz Güzelliği" anlamına gelen "Bediüzzaman" sıfatıyla anılmaya başlanmıştır.

 

Bediüzzaman Said Nursî, Doğu'nun en acil ihtiyacı olarak gördüğü eğitim sorununu çözmek için din bilimleri ve müsbet eğitim bilimlerinin birlikte okutulabileceği ve Medreset-üz Zehra (Zehra Medresesi, Parlayan Medrese) ismini verdiği bir üniversite kurulmasını sağlamak için 1907'de İstanbul'a gelmiştir. Derin bilgisiyle buradaki ilim çevresine de kendini çok kısa süre içinde kabul ettirmiş, çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmış, "hürriyet ve meşrutiyet" tartışmalarına katılarak hükümete destek vermiştir. II. Abdülhamid, Said Nursi'nin "Doğu'da eğitim reformu" ile ilgili dilekçesine ilgi göstermemiştir. Hatta, İstanbul'daki ilim adamlarının, talebelerin, medrese hocalarının ve siyasetçilerin ona olan ilgisinden rahatsız olmuş, Bediüzzaman'ın önce akıl hastanesine daha sonra da hapishaneye gönderilmesini sağlamıştır.

 

Said Nursi'nin serbest bırakılmasından kısa süre sonra, 23 Temmuz 1908'de, II. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Bediüzzaman, savunduğu fikirlerin hayata geçmesini coşkuyla karşılamış, bu dönemde "meşrutiyet ve hürriyet" kavramlarının İslamiyet'e aykırı olmadığını anlatmak için İstanbul'un çeşitli yerlerinde konuşmalar yapmış, Doğu'daki aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekmiştir. Yayınladığı bu makaleler ve yaptığı konuşmalar yapıcı olup birlik-bütünlük yönünde bir rol oynamasına rağmen, 1909'da 31 Mart olayına karıştığı iddia edilerek haksız ithamlarla tutuklanıp, idam talebiyle yargılanmış, ancak karışmadığı ispat olunarak beraat etmiştir.

 

Bediüzzaman bu haksız tutuklama olayından sonra tekrar Doğu Anadolu'ya dönmüş, I. Dünya Savaşı'nda talebeleriyle milis kuvveti oluşturarak cepheye gitmiştir. Gönüllü alay komutanı olarak büyük yararlılıklar gösterdiği I. Dünya Savaşında Rusya cephesinde  esir düşmüş, üç yıl süren esaret hayatının sonunda Sibirya'daki esir kampından kaçarak İstanbul'a gelmiştir.

 

İstanbul'da devlet büyükleri ve ilim çevreleri tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan Bediüzzaman, Şeyhülislâmlık makamına bağlı bir tür İslam Akademisi veya ulema kurulu olan  Dar-ül Hikmetil İslâmiye azalığına haberi olmaksızın ordunun adayı olarak tayin edilmiştir. Buradan verilen maaşı sadece kitaplarını bastırarak parasız olarak dağıtmaya harcamıştır. İstanbul'un işgali İslam'ın başkentinin işgali anlamına geliyordu. Said Nursi bununla mücadeleye girişmiş ve yabancı güçler ve mandacılar karşısında bir şuurlandırma hareketi yürütmüştür. İstanbul'un işgalcilerinin gerçek niyetlerini ortaya koyan Hutuvat-ı Sitte (Şeytanın Altı Adımı) isminde uyarıcı bir kitapçık hazırlamıştır. İngilizlerin Milli Mücadeleyi olumsuzlama kampanyasını boşa çıkarmaya dönük bu metin dönemin kamu oyunda çok etkili olmuştur. Onun bu hareketi, İngiliz işgal kuvvetleri komutanının emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasına sebep olmuştur. Ama, kitapçık elden ele yayılmaya devam etmiş, kahvelerin, yarenlik sohbetlerinin konusu olmuş, Doğu aşiretlerinin üzerinde vatan bütünlüğü şuurunun yükselmesi etkisi yapmıştır.

 

Said Nursî, mandacıların karşısında milli mücadeleyi savunmuş ve destek olmuştur. Kuvay-ı Milliye'nin (Milli Kuvvetler'in) teşkilinde müftüler ve imamlar birinci derecede rol oynamışlardır. Said Nursi'nin Anadolu ve Suriye dahil Doğu Bölgelerindeki vaazları ve örgütleme çalışmaları, Anadolu'da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin beğenisini kazanmış ve Ankara'ya davet edilmiştir. 1922'de Ankara'ya geldiğinde Mustafa Kemal kendisini devlet merasimi (hoşamedî) ile karşılamıştır. Mustafa Kemâl, Van'da onun tasarladığı gibi bir üniversite kurulması sözünü vermiştir. Bediüzzaman, bu sırada  kendisine yapılan Şark Umumi Vaizliği, milletvekilliği ve Dar-ül Hikmetil İslamiye'deki üyeliğine denk yeni bir görev verilmesi tekliflerini geri çevirmiştir. Devletin yeniden kuruluşunun şümûllendirilmesi çalışmalarında faydalı olmaya çalışmıştır. 1923'te cumhuriyetin ilanını ve kurulmasını desteklemiş, ancak 1924'teki kanunlarla  toplumda dinin ve şeriatın yerinin belirlenmeden bırakılmasına karşı çıkmıştır. Bunun, bu devletin ve toplumun zaafını oluşturacağını anlatmaya çalışmıştır. Vatanın ve devletin yabancı elinden kurtulmuş olmasına sevincini belirterek, eksikliklerin zaman içinde giderilmesi için dua ederek Van'da inzivaya çekilmiş ve kendini ilmî çalışmalarına vermiştir.

 

1925 yılında, "Din elden gidiyor!" naralarıyla  isyan başlattığında, Şeyh Said, ayaklanmanın alanını genişletebilmek için destek bildirmesi talebini Said Nursî'ye iletmiştir. Buradaki İngiliz parmağının haberlerini de almış olan Bediüzzaman ayaklanmaya destek vermeyi reddetmiş,  "Müslüman'ın Müslüman kanı dökmesine hiçbir sûrette destek verilemeyeceğini ve Müslümanların kardeşliğini," ilân etmiştir. Bu yüzden isyan çok fazla yayılamamış ve kısa sürmüştür. Devir İstiklâl Mahkemeleri devridir. Savaş suçlarına bakılması ve Şeyh Said isyanı faillerinin yargılanması yanında, cumhuriyete ya da idarenin laik eğilime karşı çıkanların da bir bahane ile mahkeme edildiği yıllardır. Devletin kuruluş tarzına karşı olan Kazım Karabekir gibi büyük komutanların, Rauf Orbay gibi önemli isimlerin bile İstiklâl Mahkemeleri'nde mahkûm edilip rütbelerinin geri alındığı ve haklarında halkta şüphe uyandırılmaya çalışıldığı zamanlardır. İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif,  insanlarını dinî hayatının bozulmaya çalışıldığı gerekçesiyle terk-i diyar eyleyip Mısır'a gitmiştir. Şeyh Sait olayı ile hiçbir ilgisi olmadığının bilinmesine rağmen, Said Nursî, yine de Van'daki inziva evinden alınarak fakat mahkeme edilmeksizin Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla ilçesine sürgüne götürülmüştür. İstiklal Mahkemeleri 1927'de kapandığı halde, Said Nursî Barla'da iki sene daha keyfî ve cebrî olarak tutulmaya devam edilmiştir.

 

Bediüzzaman, kendi özel tarzında bir Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı'nın büyük bir kısmını Barla'da yazmıştır. 20. yüzyılda günün bilgileriyle, Osmanlı Türkçe'si olarak yazılan, hem Arap harfleriyle, hem de Türkçe Latin harfleriyle yayılan ve beğenilen bu Kur'an tefsiri Nur Risaleleri olarak anılmaktadır. Kuran üzerinde durulmasını önlerindeki en büyük engel olarak göstererek toplumda sindirme politikası güden  Ankara'daki merciler, 1934 yılında, Said Nursi'yi daha yakından denetim altında tutabilmek amacıyla, Isparta'nın merkezine getirilmesini istemişlerdir. O yıllarda, dünyada faşizm yükselmekteydi ve halen laikliğin tarifi yapılmamış olan Türkiye'de önceden kurulan iki siyasal partinin de kapatılmasını sağlamış parti-devlet yönetimi, artık iyice otoriter yöntemlere geçmişti. 1935 yılında polisler, Isparta'da da yazmaya devam eden Said Nursi'nin oturduğu evde arama yapmış ve bütün kitaplarına el koymuştur. Bediüzzaman emniyete götürülerek sorgulanmış, suç unsuru bir şeye rastlanmayınca serbest bırakılmıştır. Ancak birkaç gün sonra, yeni tutuklamalarla birlikte Said Nursî ve Risale-i Nurlar hakkında da soruşturma başlatılmış, Bediüzzaman ve 120 Nur talebesi askerî araçlarla Eskişehir Hapishanesi'ne gönderilmişlerdir. Bediüzzaman, on yıldır gözaltında bulundurulduğu halde, vatana ihanet iddiasıyla yargılandığı  bu dava süresince tutuklu kalmıştır. Görülen kusur; rejimle ilgili olmamasına rağmen, Kur'an tefsirinin yazılmasına, el yazısıyla çoğaltılarak dağıtılmasına devam edilmesi  ve  halkın bu bilgilere ilgi göstermesidir. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararla, Said Nursi'ye 11 ay hapis ile sonrasında Kastamonu'da mecburi ikamet, on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verilmiştir. Eskişehir'deki tutukluluk süresi zaten 11 ayı doldurmuştu; bu süre keyfî olarak cezaya çevrilerek Said Nursi polis gözetimi altında mecburi ikamet için Kastamonu'ya gönderilmiştir. Karakol karşısında bir yerde oturmaya mecbur ederek sekiz sene boyunca gözetim altında tutmuşlardır. Bu dönem, Atatürk'ün öldüğü, ülkede giderek daha merkezi ve daha sert bir idarenin yer bulduğu, Avrupa'da Hitler'in Nazi idaresinin bütün Avrupa'yı işgal edip Rusya'ya yürümekte olduğu, Türkiye'nin seferberliğe hazır tutulduğu yıllardır.

 

1943, dünya'da ve Türkiye'de faşizmin şahikasına eriştiği yıldır. Isparta savcısından gelen talimat üzerine Bediüzzaman Kastamonu'da sürgünde gözaltında tutulduğu yerde yeniden tutuklanmıştır. O sırada ağır hasta olmasına rağmen Ankara'ya, oradan da trenle Isparta'ya getirilmiştir. Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli'de açılmış bir davayla birleştirilmesi üzerine Denizli'ye sevk edilmiştir. Denizli tutukluluğu yine tecrit altında başlamış, çok zor şartlar altında geçen bu yeni tutukluluk dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'un yazımına devam etmeyi kesmemiştir. 1944'te verilen beraat ve tahliye kararına rağmen, dönemin hükümeti mahkeme kararını dikkate almamış ve Said Nursi'nin Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskâna tabi tutulmasını emretmiştir. Bediüzzaman Emirdağ'da hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirilerek gözetim altına alınmıştır. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve gözetlemeye tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Denizli hapishanesindekinde n bile çok daha ağır ve zor şartlar altında geçmiştir.

 

Hukuki yollarla Bediüzzaman'ı etkisiz hale getiremeyen muhalifleri bu dönemde onu zehirleyerek öldürme yoluna gitmişlerdir. Hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ sürgünündeyken meydana getirilmiştir. 

 

Bu zulümler yaşanırken, özellikle teksir makinelerinin de kullanımıyla yayımlama çalışmaları hızlanmıştır.  Bediüzzaman'ın talebelerinin  gayretleri ile Risale-i Nurlar çoğaltılmış ve böylece Kuran tebliğinin geniş kitlelere yayılması sağlanmıştır. 1944'te Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararının Yargıtay tarafından onaylanmasıyla birlikte Bediüzzaman serbest bırakılmıştır. Bu sıralarda II. Dünya Savaşı sona yaklaşmıştı. Bunu; Türkiye'nin Almanya karşısında tavır belirleyememesi yüzünden siyasi kayıplara uğraması, masada bulunamadığı için 12 adaları kaybetmesi, Türkiye'yi yalnız bulan Rusya'nın toprak talepleri karşısında  yeni kurulacak Batı ittifakı NATO'ya büyük tavizlerle yanaşma zorunlulukları izlemiştir.

 

Batı'ya verilen tavizlerden biri olan demokrasi şartını, yeni kurulan Demokrat Parti'ye 1946'da  baskın seçim ve "açık oy, gizli tasnif"le seçim kaybettirerek aşan hükümet,  eski yönetim tarzına devam etmek sevdasındadır. Risale-i Nurlar'ın her geçen gün yaygınlaşarak insanlara ulaşması, demokrasi ile laikçiliği bir türlü aynı kefeye sığdıramayan dönemin hükümetini yeniden rahatsız etmeye başlamıştır. Ocak 1948'de Said Nursi ve on beş talebesi yeniden evlerinden ve işyerlerinden alınarak Afyon hapishanesine gönderilmişlerdir. Aralık 1948'de Said Nursi hakkında yayın faaliyetlerinden dolayı 20 ay ağır hapis cezası kararı verilmiş, ancak karar temyiz edilmiş ve Bediüzzaman lehine bozulmuştur. Yargıtay'ın bu kararına rağmen, Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatmış gibi yaparak 20 aylık sürenin tutuklu olarak cezaevinde geçmesini sağlamıştır. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, Eylül 1949'da serbest bırakılmıştır. Fakat anında Ankara'dan gelen bir emirle bu sefer de Afyon'da mecburi iskana tabi tutulmuş ve Emirdağ'a ancak Aralık 1949'da genel seçimlerden az bir süre önce dönebilmiştir.

 

1950 seçimleri öncesi, şeklen de olsa hükümetin demokratik davranış gösterilmesi gerekecektir. Van, Bediüzzaman'ı kendi şehrine dönmeye davet etmiştir. O ise, Risalelerini ülkenin, İslâm'ın ve insanlığın bütünü için yazdığını, en kötü günlerinde kendisine kucak açan sürgün yerlerindeki cefakâr halka teşekkür için geri dönmek istediğini belirtmiştir.

 

Said Nursî tek parti döneminin bütün cilvelerini yaşamıştır. Sabırla koruk helva olmaktadır. Eskiden kendine dava edindiği meşrutiyet ve hürriyet fikirleri, artık demokrasi ve hürriyet olarak geniş kitlelerce anlaşılmaya başlanmıştır. Türkiye'ye demokrasi gelmiştir. Said Nursi demokrasiyi alkışlamıştır. Ancak, devlet çarkının eski tutumunu değiştirmesi o kadar kolay değildir. Bediüzzaman'a 1951'de Emirdağ'da, 1952'de de İstanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitabı nedeniyle birer dava daha açılmıştır. Bu rehber gençliğe iyi ahlak, vatan ve millet sevgisi, sorumlulukları nı yerine getirme bilinci üzerinedir. İstanbul'da yapılan duruşmasında mahkeme lehte karar vererek davayı sonuca bağlamıştır. 1950'ler rahatlama, hakların kullanılmaya başlanması ve kalkınma yıllarıdır. Said Nursi kendi isteğiyle Isparta'da oturmuş, eskisi gibi yazılarıyla uğraşmış, akın akın kendisini ziyarete gelenlere demokrasiye sahip çıkmalarını, barışı ve sevgiyi öğütlemiştir.

 

1960 Ocak ayı ise muhalefet ile demokrat iktidar çekişmesi arttığı bir dönemdir. Ankara'da bazı çevreler hükümeti götürmenin yollarını döşemektedirler. İleri yaşına rağmen, böyle bir zamanda, Said Nursi Ankara'ya bir ziyaret yapmak ve yumuşamaya hizmet etmek istemiştir. Şehre girişi polis tarafından engellendiği için buradan Isparta'ya geri gitmiştir. Bu dönemde artık ağır hasta olan 87 yaşındaki Said Nursi, bazı talebeleriyle birlikte Urfa'ya gelmiş ve Hz. İbrahim'i yad etmek istemiştir. Burada da, yürüyemeyecek kadar rahatsız olan Said Nursi'nin yerleştiği otele gelen polisler, İçişleri Bakanlığı'ndan bir emirle onu Isparta'ya geri götürmeye çalışmışlardır. Bediüzzaman bu hırpalanma sürerken 1960'ın  Mart ayında Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

 

Bu defa, mezar yerini halkın türbe yapacağı korkusuyla Said Nursi'nin  cenazesi ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Urfa'dan tekrar Isparta'ya götürmek üzere cenaze alınmış, kardeşi Abdülmecid'in refakatinde uçakla Isparta Eğirdir bölgesinde bilinmeyen bir yere getirilerek defnedilmiştir.

 

 


__._,_.___
Recent Activity
    Visit Your Group
    Give Back
    Yahoo! for Good

    Get inspired

    by a good cause.

    Y! Toolbar
    Get it Free!

    easy 1-click access

    to your groups.

    Yahoo! Groups
    Start a group

    in 3 easy steps.

    Connect with others.

    .

    __,_._,___


    Windows Live™: Keep your life in sync. Check it out.



     
    Tierisch gut! KOSTENLOSE E-Mail-Animationen – von IncrediMail! Hier Klicken!
    --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
            Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
          Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

    Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
    kurtulusyolu99@gmail.com
    bahadirserhad@gmail.com
    forevermirza@gmail.com

    Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
     Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
     Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
    adresinde bu grubu ziyaret edin
    -~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

    0 yorum:

    Yorum Gönder

    Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.