T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) 24 NİSAN // ŞEBNEM ÖZBEK



 (W)SEBNEM ÖZBEK sebnemenator@gmail.com
 24 Nisan 2009 Cuma 17:03
 24 NİSAN


1915'ten yaklaşık bir yıl kadar önce yapılan Osmanlı Parlamentosu seçimlerinde, iktidardaki İttihat ve Terakki Komitesi ile Ermeni Taşnak Komitesi tek listeye oy vermişlerdi.

 

Ermeni diyasporası her yıl 24 Nisanı sözde Ermeni soykırımı diye nitelendirilen olayların başlangıç günü olarak belirtir. Peki ne olmuştu 24 Nisan 1915 yılında? Osmanlı Hükümeti İstanbul'daki Ermeni Devrim Komitesini kapatıp; bu komitenin önde gelen 235 kişisini Ankara ve Çankırı'ya sürgüne göndermişti.

 

Osmanlı Hükümeti bu kararı öyle bir günde kafasına göre de almamıştır. Bu kararın alınma nedeni; Fransız Elçiliği tarafından hazırlanan istihbarat notlarında da açıkça görülmektedir:

 

I. Erzurum bölgesinde, özellikle Van'da Ermeni çeteleri, Türklere karşı savaşmaktadır.

II. Osmanlı Harp Divanı Başkanına göre; ülke dışındaki Ermeni Komiteleri, Doğu Anadolu'da altı vilayette ayaklanma hazırlığındadır. Gerçekte Ermeni Komiteleri ayaklanmayı başlatmışlardır; raporda "hazırlık" aşamasında oldukları yazılmıştır.

 

İşte tüm bu gelişmeler karşısında Osmanlı Hükümeti; bugün Ermeni Patrikhanesi ve bir çok Ermeni kaynakta açıkça yazdığı gibi; önce İstanbul'daki Ermeni Patriğini sonra da Osmanlı Meclisindeki Ermeni milletvekillerini ve Ermeni toplumunun önde gelen kişilerini toplamış; ekmeğini yedikleri, havasını soludukları, yıllarca bir arada kardeşçe yaşadıkları Osmanlıya karşı Rus ordusu ile işbirliği yapmamaları, bölgedeki Kürt ve diğer Müslüman unsurlara karşı giriştikleri katliamdan vazgeçmeleri yönünde uyarmış; bunu yapmazlarsa gereken önlemleri alacaklarını belirtmişti.

 

Osmanlı Hükümetinin alacağı önlemler gene Fransız Elçiliğinin istihbarat notlarında karşımıza çıkmaktadır: "Osmanlı hükümetinin bu baskısı, Zeytun ve Kafkasya Cephesinde Ermenilerin tutumundan kaynaklanmaktadır."

 

İşte tüm uyarılara ve ricalara karşı; Ermenilerin tutumlarından vazgeçmemesi ve Rus ordusuyla birlikte hareket edip, Kürt ve diğer Müslümanları katletmeye devam etmesi sonrasında, Osmanlı Hükümeti 235 kişiyi sürgüne göndermiştir. Osmanlı bu katliamlara öncülük yapan kişileri; hapisle ya da idamla dahi cezalandırılmamış, sadece sürgüne göndermişken; Yozgat Mutasarrıfı ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i; kendisine verilen emri yerine getirdiği ve Ermenileri, Suriye'ye "kış günü" sürgüne gönderdiği için; İngiliz Muhripleri Cemiyeti üyesi ve Cumhuriyetin ilanından sonra kaçtığı Yunanistan'da çıkardığı "Yarın" gazetesinde "Türklükten istifa ettiğini" yazan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin fetvasıyla, haksız yere sırf emperyalistlerin gönlü olsun diye idam etmiştir.

 

İdam edilen Kemal Bey'in çocuklarının nafakasını ise; bugün soykırım iddialarını desteklemek için Avrupa Birliği parlamenterleri ve onların desteklediği bir grup sözde Türk aydınının söylemlerini çarpıttığı; Atatürk karşılamıştır. Bu kişiler Atatürk'ün 10 Nisan 1921 yılında mecliste "Savaş sırasında Ermenilere soykırım uygulandı" dediğini iddia etmişlerdir. Oysa o tarihte meclis kapalı olduğu için oturum yapılmamıştır.

 

Kemal Bey'in akıbetine Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'de uğramış, kendisi İstanbul Hükümetinin verdiği kararla 5 Ağustos 1920 yılında idam edilmiştir. Ermenilere kötü muamele yaptığı iftirasını kaldıramayan Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey ise durumu gururuna yedirememiş ve intihar etmiştir. (Nedense bu durum bana Ergenekon soruşturmasında isminin geçmesini gururuna yediremeyip intihar eden emekli Albay Aldülkerim Kırca'yı hatırlattı.)

 

Bunlarla birlikte Damat Ferit Hükümeti; emperyalistlere hoş görünmek ve İttihat terakkiden öç almak duygusuyla bir çok önde gelen kişiyi Ermenilere kötü muamele yaptıkları nedeniyle tutuklamış ve Malta'ya sürgüne göndermiş, sürgündeki Osmanlı eski mebusları; İngilizlerin ağırlığını koyduğu uluslar arası bir mahkemede yargılanmaya başlamıştır. Söz konusu mahkeme bile; kesin kanıt bulamadığı için, tutukluların hemen idam edilme kararını verememiştir.

 

Türkiye'nin elinde Ermeni diyasporasının; dünyaya yaydığı sözde soykırımın kabul edilemez bir iftira olduğuna ve hiçbir hükmünün olmadığına dair iki önemli belge vardır.  Bunlardan ilki Lozan Anlaşmasıdır. Üniter, laik ve demokratik, tam bağımsız bir hukuk devleti olan Türkiye'yi emperyalist ülkeler 1923'de imzalanan Lozan Anlaşmasıyla tanımak zorunda kalmışlardır. İşte bu anlaşmanın Genel Affa İlişkin Açıklama ve Protokolü (Ek VIII) ile; sözde soykırım safsatası aslında "resmen" kapanmıştır. Lozan Anlaşması'nı imzalayan ülkelerin tümü "Doğu'da barışı bozmuş olan olayların (doğrudan 'tehcir'in kastedildiği açıktır) unutulması isteğini bütün devletler paylaştığından; 1914 ile 1922 arasında siyasi veya askeri nedenlerle bu devletlerin makamlarınca tutuklananlar, kovuşturulanlar ve hükümlüler genel aftan yararlanacaklardır." maddesini kabul etmiştir.   

 

İkinci belge ise yakın tarihe aittir. Avrupa-Ermeni Derneği ve Fransa'da yaşayan iki Ermeni uyruklu Fransız vatandaşı;  Avrupa Adalet Divanına (AAD) "Türkiye'nin; Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etmesi ve tazminat ödemesi sonrasında AB'ye adaylığı görüşülsün" talebiyle dava açtı. AAD ise Ermeni iddialarını reddeden bir karar aldı. AAD; Avrupa Birliği üyesi ülkelerin AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen, aldığı karar bağlayıcı ve kesin olan bir kurumdur.

 

Açılan davada; dilekçede talep edilen ve Ermeni cemaatinin uğradığı zararın tazminini isteyen Ermeni diyasporasına, kısaca "İddia ettiğiniz somut zararı ispatlayamamaktasınız" denmiş bir de 30 bin avroluk mahkeme masrafı ödettirilmiştir. AAD bununla da kalmamış; Ermeni diyasporasına "Kanunsuz ceza kesilemez. Bir eylemin cezalandırılabilmesi; bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla ancak mümkündür" diyerek bir de hukuk dersi vermiştir. Böylece Ermeni diyasporasının açtığı ilk davayı 2003 yılında reddeden AAD, temyiz başvurusu yapan diyasporanın davasını, ikinci kez görüştüğü 2004 yılında da reddetmiş ve diyasporaya "sözde soykırımı önce ispatlayın sonra tazminat isteyin" diyerek hukuk yolunu kapatmıştır.

 

2004 yılında alınan ve sözde soykırım iddialarının tamamen "Siyasi" olduğunu ispatlayan karar sonrası, Türkiye'nin takınması gereken tutum bence şu olmalıydı: Bu kararı uluslar arası her platformda dile getirmek ve "Bu işi tarihçilere bırakalım" yerine "Gerek Lozan Anlaşması gerekse AAD'nin almış olduğu nihai bir karar var. Bu şartlarda sözde soykırım iddiasını kabul etmek demek siyasi bir amaca hizmet ettiği için taraflı bir tutum sergilemek demektir. Biz; sözde soykırımı tanımak şöyle dursun bu konuyu ciddiye alıp cevap dahi vermeyeceğiz. Bizim yerimize cevabı; Lozan Anlaşması ve Avrupa Adalet Divanı vermiştir. Ermenistan'ın ve Ermeni diyasporasının; gerek Lozan Anlaşması gerekse AAD'nin aldığı kararlar ışığında, söz konusu iddialarından vazgeçmesi şarttır. AB üyesi ülkeler; AAD'nin almış olduğu karara rağmen sözde soykırımı tanırsa; Türkiye Cumhuriyeti bu ülkeler hakkında gereken girişimleri derhal başlatma hakkına sahiptir."  

 

Sizce AKP Hükümeti böyle bir açıklama yapmış olsaydı; 2004 yılından bu yana; Almanya, Litvanya, Slovakya, Hollanda, Polonya gibi AB üyesi ülkeler sözde soykırımı kabul eder miydi? Diyelim ki Başbakan Erdoğan'ın bu açıklamasını dikkate almadılar ve sözde soykırımı gene de kabul ettiler. AKP'nin Dışişleri Bakanı ve bu süre zarfında aynı zamanda AB ile müzakereleri yürüten A. Babacan; AAD'nin almış olduğu nihai kararın hukuki yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için söz konusu ülkeler hakkında AB'de girişimlerde bulundu mu? Ne yazık ki ne Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan ne de diğer AKP'li bakanlar böyle bir açıklama ve girişimde bulunmamışlardır. Onlar bunun yerine göbekten bağlı oldukları Amerika'nın isteğiyle; Ermenistan'la mutabakata varmış ve Azerbaycan'ı kaybetme pahasına sınır kapısını açma kararı almıştır.

 

ŞEBNEM ÖZBEK

24.04.2009



--
http://www.sebnemozbek.net/

YA YOLUNDA YÜRÜRÜZ...
YA BU UĞURDA ÖLÜRÜZ...

ŞEBNEM...


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.