(anadoluhaber) ZALİM DİKTATÖR KAÇMAK ZORUNDA ( I ) // Neriman Kuzu







 

Date: Wed, 29 Apr 2009 18:56:00 +0000
From: k.neriman@yahoo.com.tr
Subject: ZALİM DİKTATÖR KAÇMAK ZORUNDA ( I )

ZALİM DİKTATÖR KAÇMAK ZORUNDA ( I )
Erdoğanların korkmuyormuş gibi göründüklerine, sahte cesaretlerine sakın bakmayın. Çünkü onlar, halk "yetti artık" der demez, ki çok yaklaştık bu günlere, kaçacak delik bulamayacaklar. Yurt dışına kaçarak kurtulacaklarına çok inanıyorlar, güveniyorlar. Bunun için de her türlü planı çok öncelerden hazırladıkları belli. Hatta bu çerçevede Erdoğan bile 60 milyon dolara, halkın parasıyla bir uçak aldırdı. Bu uçak, hem çok hızlı ve hem de menzili çok uzun. Yani Türkiye'den kalkıp ABD'ye kadar benzin almadan mola vermeden uçabilecek tekniğe, teknolojiye haiz. İnsan düşünmeden kendini alıkoyamıyor: acaba, kaçarken, Türk Jetleri yetişemesin diye mi böyle özel bir uçağa ihtiyaç duyuldu? Kaldı ki, başbakanın emrinde üç uçak varken ve millet bu kadar fakir ve yoksulluk çekerken, bu kadar borç batağına sürüklenmişken, bir dördüncü uçak neyin nesi? Dışarı kaçan hamham mıdır, yamyam mıdır Tuncay Güney'ın neler yapabildiğini göz önüne alırsak, onlarca hainin kaçınca neler yapabileceğini düşünün artık. Bilhassa, bunların arasında, Türkiye'nin önemli sırlarını en iyi bilenler ve yalanlarıyla da dünya rekoru kıranlar olarak, Erdoğanlar kaçınca neler yapabileceklerini siz hesap edin. Kaçmadan önce, kaçmalarına gerek olmaması için, akla gelen gelmeyen her yolu, her zulmü, her baskıyı, her hainliği yapıyorlar.. Asker bir şey yapmadıktan sonra hiçbir kuvvetin kendilerine engel olamayacağına inandıkları için, en büyük düşman olarak TSK'ni görüyorlar. Bunun için hep birlikte saldırılar yapıyorlar. Erdoğanlar, yobazlar, dinciler neden hergün birini darbeci diye suçluyorlar, gözaltına alıyorlar, tutukluyorlar?. Neden? Neden Cumhuriyet mitinglerinde bir tek "ORDU GÖREVE" yazılı bir pankart açılınca bütün milleti darbeci olarak ilan edip, tutuklamalar yapıyorlar. Çünkü bir vatandaşın ya da bir provokotörün tek başına açtığı "ORDU GÖREVE" pankartı bile, iki yıldır uykularının kaçmasına yetmiş. İki yıldır, telefonla birinin konuştuğunu görseler "işte darbeci" deyip, ödleri patlıyor ve hemen tutuklatıyorlar. Darbeden korktukları kadar Azrail'den korkmuyorlar. Onlar, yaptıkları hainliklerin ancak bir askeri darbeyle sona erebileceğine inandıkları için, askerin bir darbe yapmaması için her türlü korku verme yöntemini deniyorlar. Askere "darbe yapmaya kalkışmadan Ergenekon'u düşünün, sizi hiç kimse kurtaramaz ve sonunuz gelir" korkusu vermeye çalışıyorlar. Bir taraftan da "eğer darbe yapmazsanız, yaptıklarımıza ve yapacaklarımıza ses çıkarmazsanız, siz emekliye ayrılınca, size zırhlı araba yerine zırhlı helikopter hediye ederiz" diyerek, elma şekerini de gösteriyorlar. Ulusalcılar ne yapıyor?: Önemli konuları bırakıp, biz darbeci değiliz diye savunma üstüne savunma yapıyor, onların oyunlarına geliyorlar. Bana kalırsa, Türk vatandaşları fikir birliği yapıp, Cumhuriyet mitinglerinde, bir eline bayrağımızı diğer eline de "ORDU GÖREVE" pankartıyla meydanlara dökülmelidir. Bu, dünyanın çağdaş ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye'deki yasalara göre de bir suç değildir. Bunu hukukçular söylüyor. Buna karşı Erdoğanlar ne yapabilir? Salaklaştırılamayan halk iradesinin önüne hiçbir kuvvet geçemez. HİÇ. Böylece bütün darbe oyunları da bozulur. Erdoğanlar, yalnız kaçacak delik ararlar. Bu arada şunu söylemeden geçemeyeceğim: Erdoğan, bu kez Obama'dan izin aldıktan sonra "Türkiye el bebek gül bebek okşanacak ülke değildir" dedi, dedi de ne oldu? Ne olacak? Onun böyle danışıklı dövüş çıkışlarını çok gördük. Tabiatıyla eksiksiz hepsi fos çıktı. Bu da Fos çıkacak.. Ciddiye alıp, bu dalavereciden sakın Türkiye'nin hayrına bir şey yapacağını beklemeyin. Bu güne dek ABD'nin bir dediğini, Türkiye'nin aleyhine, iki ettirmeyen Erdoğan'ın, Türk Milleti "yetti artık" dediğinde, kaçacağı bir ülkeye kafa tutmasına inanmak saflıktır. Buna rağmen hurra! her yerden sesler yükseldi, toplantılar programlar, yazılar aldı yürüdü. Neymiş Erdoğan Obama'ya kafa tutmuşmuş. Erdoğan şunu demişmiş, bunu demişmiş. 6,5 yılı unutup, neredeyse "Başbakan başka büyük yok" demeye başladılar. Erdoğan'ı tanımayan biri bunları söylese hadi neyse, her gün karşılaştığımız Erdoğan düzmecelerine, Erdoğan yalanlarına, Erdoğan kandırmalarına bir yenisi bu. Hiç şaşmayın, Erdoğan'ın bu palavrasıyla ve bu gün de Sayın İlker Başbuğ'un konuşmasıyla medya oyalanırken, karşımıza ŞIP diye AKP Anayasası çıkıverecek. Bu anayasanın külliyesi ilk iki maddesinde toplanacak. Birinci maddesi "Erdoğan, Gül, AKP ve Fetullah'a hiçbir nedenle dokunulamaz!". İkinci madde de, "birinci madde değiştirilemediği gibi değişmesi de teklif edilemez!" biçiminde olacaktır. Bizimkiler yalnız savunma, savunma, savunma ile vakit geçirsinler, çelik çomakla oynasınlar. İşte bu gün İlker Başbuğ beklenen konuşmasını yaptı. Nedir konuşmanın ana akışı "SAVUNMA, SAVUNMA, SAVUNMA". İnternet sitesinde var, inanmayan baksın. Bir tek önemli bir şey söyledi, ki o da şu: nasıl ki bir doktor, hastayı kısa zamanda iyileştiremeyeceğini anlayınca ve vücudun ı bir zaman sonra hastalığı yenip yok edeceğini bildiği için hastaya, "bekle, sabret, seni hastalıktan kurtaracağım, hiç korkma" gibi teskin edici sözler söylerse, lker Başbuğ da bunu yaptı. Türkiye ve Türk olusunu demokratik ve hukuki yollardan kısa zamanda kurtaramayacağından "bekleyin, sabredin, mahkemeler karar versin, bekleyip göreceğiz" gibi sözler söyledi. Bence bunun tercümesi: "ben şu anda bir şey yapamam, ama Türk ulusunun, bize ihtiyaç duymadan, zamanla her şeyi, demokratik ve hukuk yollarıyla halledeceğine katiyetle eminim". Görüyorsunuz, düşmanla ancak Türk halkı başa çıkabilir. Savaşı "yetti artık"la başlatacağız... Herifler durmadan "yola devam" diyorlar. Bunun ne demek olduğunu bilmeyen yok artık. Türk milleti ne kadar suçluymuş meğer. Saldırma zamanı ne zaman gelecek Allah aşkına. Böyle ülke mi kurtulur?. Bütün medya, televizyonlar, gazeteler, bütün kuruluşlar korkuyor. Olayları, oynanan oyunları açıkça halka duyuramıyorlar. Hemen içeri. Peki, biz halk olarak da mı korkalım, susalım, kendimizi eve mi kilitleyelim. Asla. Türk düşmanlarının istediği de bu. Bayrağımızı alıp her mitinge, her panele, her toplantıya katılıp, "Yetti Artık" diye bağırarak, sabrımızın tükendiğine inandıralım, onlara Türk milletinin vatanını kurtarmak için neler yapabileceğini fiiliyatla da gösterelim. Bunu sezdikleri an "D" kaçma planlarını uygulayacakları muhakkak. Çok yakın örneği var. Şili Devlet Başkanı Menem, halk "yeter artık" deyip ayaklandığı zaman, halkının 5 milyar dolarını alıp, galiba ABD'ye kaçtı . Gene Romanya halkı da, "yetti artık" deyip, Devlet Başkanı Nikolae Ceauşescu'yu, karısı Elena ile birlikte kurşuna dizdi. Her iki başkanın zalimlik derecesi Edoğan'ın yaptığı zalimliklerin, kanunsuzlukların üçte biri kadar bile değildi. Peki biz Şili halkı kadar, Romanya halkı kadar olamıyor muyuz? Bu halklar kadar ülkemizi sevmiyor muyuz? Biz, çok çok daha üstün, kahraman, ülkesini, bayrağını seven, asil bir milletiz. Biz onlardan daha alasını yapacağız ve ne kaçmalarına izin vereceğiz ve ne de kurşuna dizeceğiz. Kulaklarından tutup Türk savcılarına, Türk yargıçlarına teslim edeceğiz; AKP'ye, Fetullah'a, ABD'ye kendini sattıran savcı ve hakimlere değil, Türk savcı ve Türk hakimlerine teslim edeceğiz. Ama vatan hainleri, "yetti artık" önderlerimizin bir kısmını cezaevine sokarak bizden ayırmayı başardılar. Onlar bilmiyorlar ki Türkiye'de ardı arkası kesilmeyecek kadar, kahraman önderler var. Bu gün, Türkiye'de yasaların ve demokrasinin olmadığına inanan, bunun için de "kanun karşısında boynum kıldan ince" demeyen diğer önderlerimizi izleyelim, onları takip edelim, onların etrafında korkmadan birleşelim. Ülkemizi ve ulusumuzu, bu kahramanların önderliğinde, "YETTİ ARTIK" diyerek kurtarabiliriz. Bu savaşımızı, vatan hainlerinin araç olarak kullandığı demokrasiyle değil, çağdaş demokrasi çerçevesi içinde yapmalıyız. Şunu da akıldan çıkarmamalıyız ki, çağdaş demokrasinin en iyi uygulayanlardan biri olan, ABD eyaletlerinin çoğunda, idam cezası kanunları kaldırılmış değildir.
Neriman Kuzu
Not: 29 Nisan, bugünkü Bekir Coşkun'un "YALAKA" konulu bir yazısını okudum. Çok tuhaf, gözümün önüne hemen Fatih Altaylı ve Haber Türk Televizyonu geldi.


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.