Bakü: “Kurtar Bizi Baba!”
Bunu çok isterdim. Ne var ki, Ömer’in Orduları kapınıza dayanıp da, Heraklius’a Bakü’yü, Gence’yi, Karabağ’ı… dar edince gönlüm geçti sizden!”
“O nasıl laf baba! Ömer’in ikliminde gördük insanlığı, hürriyeti, adaleti… Sıyrıldık, Mecusi’nin fitne kokan ateşinden.
Hem, Heraklius’a bu sevgi neden?”
“Bilmezsiniz. Eski bir yapıyız biz. Evrenseliz. Farklıyız hepinizden. Ayrıyız Dört Kitap’tan! Kolumuz uzundur. Arjantin’de enflasyon, Hong Kong’da deflasyon…
Bolivya’da kanı kanla temizleyen ölüm kusan makinalar bizim. Biziz, Ruanda’da faşizmi hortlatan.”
“Madem öyle, neden anlatıyorsun bunları bize?”
“Haz duyuyorum da ondan! Sevinciniz acımız, acınız sevincimiz! Bakmayın, elli yıldır tepesinden inmediğime Anadolu’nun.
Partnerimle söz vermişiz, yönlerimiz aldatmış… Şamar oğlanına çevirmişiz Gakkoş’u, Yiğido’yu, Dadaş’ı, Efe’yi, Zeybek’i; Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez’i, Abaza’yı…
Altmış Dört’te, Londra’da… Cümle alem bilir bunları!”
“Niye bu destek peki?”
“Mushaf’ı göğsüme bastırıp, çıkarım halkın karşısına. Derler ki: ‘Adam otuz üç dereceli olsa ayetlerle konuşur mu?’
İşte budur şecerem.
Size gelince…
“Yirmi’de Nahcivan’ı tar u mar eden Bolşevik / Taşnak, üstad-ı azam’ımızdan icazetli. Kırk Dört’te, Kremlin’i güneye salan Berlin kolumuz.
Boş durmadık görüyorsunuz!
Umudunuzla oynadık. Aslında gizli kapaklı değil, aşikardı yaptığımız. Alfabenizi Kril’e çeviren de biziz.
Biziz, halkları ‘köksüz’ bırakmak için gramerle, kelimeyle oynayan.
Ülkemde dar kafalılar vardı(!) Çanakkale, inancın zaferiymiş. Seyit Ali, iman gücüyle mermiyi topa sürmüş. Yeşil sarıklılar olmasaymış….!
Bedr’in Arslanları’na benzetmez mi Milli Şair! ‘Burası sana yaramaz!’ deyip yollamışız Sina’ya… Kahrından çok yaşamadı zaten. Göçüp gitti, bu alemden.
Rical(!)den kimsecikler katılmadı, na’şını omuzlamaya. Birkaç üniversiteli, Vefa’dan esnaf… O kadar…!”
“Demek…!”
“Demek ya…! Beni ‘adam etmek’ için ‘makinacı profesör’ çok uğraştı. Volksvogen’ine alır, Dağıstanlı hocasına götürürdü.
Derdim içimden, ‘Boşuna bu gayret, dimağım kapalı Vahye, Hira’dan Gelen Ses’e. Çabana hayret!’
Sık sık yollarımız kesişti. Yaradan sanki, ‘Yürü ya kulum!’ diyordu, ikimize. Benim bahtım parladı, önce.
Sevenlerimi(!) kodese tıktırır, sabaha doğru çıkartırdım. Onlar da, elimi bırak, ayağımı öperlerdi.
‘Sana tulum destek veriyoruz, bir bakan’ımız bile yok!’ serzenişine, ‘Ben varım ya!’ cevabını duyunca gözleri ışıldardı zavallıların.
Mesut(!) ayrılırdı mahfilimden, -dilim sürçtü- locamdan… Kahretsin! Odamdan. Her işime hikmet bulurlardı.
’Bir bildiği vardır elbet!’ Sizin dilinizde istidraçtı bunun adı.
‘Düttürü’ler duyulmadan sokak başlarından, beni çağırırlardı Tel Aviv’den, Hayfa’dan. Pek severler beni canım. ‘Siyon Dostu geliyor…!’ diye manşet atarlar, haftalar öncesinden.
Trabzon’dan Antalya’ya birlikte çizmişiz sınırı. Öyle, ‘lapıdanak gelseler tepki çeker’ diye, ‘taşeron’ kullanmışız bolca.
Malazgirt kardeşliğini dinamitlemişiz önce. ‘Senin ‘ırkım’ dediğin, bizim alt türevimiz! Yoksunuz, olmadınız hiçbir zaman.’ demişiz.
‘Ne Talas’ta iziniz, ne Çanakkale’de yüzünüz var! Hem, size verdiğimiz kadar ekmek, sunduğumuz kadar hürriyet!
Buna bir kulp takacaksınız, ama işinize gelirse!’
A planı, yüz bin candı. Sekülerizmin döktüğü kandı. Son darbe, işte bu an’dı. Haklar buna inandı.’
“Oyunu bozan çıkmadı mı?”
“Çıkmaz olur mu? Makinacı Profesör, uluorta öyle bir laf etti ki, yüreğim ağzıma geldi. Neymiş, ‘Kardeşlik, Cebel-i Nur’a İnen Kutlu Söz’deymiş!
Eğitime, Adı Yüce Olan’ın Adıyla başlamalıymışız! O zaman silahlar susar, fevc fevc Kurtuluş’a gelirmiş insanlar.”
“Sen ne yaptın?”
“Bakıyorum, siz’den sen’e döndün!”
“O bile fazla!”
“Hakettim anlaşılan!
‘Derin’ler sağolsun. Flaşlar patladı, kameralar zumladı. Ekranlar kilitlendi. Bir yaşlıca oğlanla, rolüne çalışmış bakiresi…
Ardından, her nasılsa ortalardan kaybolan taifesi… Fatura çıkarıldı kolayca… Nasılsa bizden nevalesi…
Apar topar indirdik, Gazze’nin Umudu İktidarı, kesildi ‘sandık’ sesi…
‘Yine kalkarlar ayağa!’ diyerekten, ovalara, yaylalara, metruklara, şatolara, villalara, sağa sola… hazırlık(!)larımızı koyduk.
Günler bizim içindi. Her an’a bir anlam yükler, girerdik alanlara. Onlar, uğraşadursunlar ‘bir numara’yı aramaya…
Yükünü yüklendi, gidecek nerdeyse ‘can dostu’nun diyarına.”
“O Diyar’dan korkmaz mısın?”
?!!!!!!!
“Gence boşuna beklemiş seni, Karabağ beyhude gözlemiş yolunu! Şimdi anlaşıldı, Yiğido’nun Bitmeyen Utancı’nın Bakü’yü neden kirlettiği: “Düm tek tek!”
Görev bizde anlaşılan.
Güneş, batma görünür bizde, ilk önce. Lakin Iğdır’dan Edirne’ye bir Selam ‘dır. Dolaşır sımsıcak, Fuzuli’nin Ülkesi’nden Anadolu’ya…
“Batan güneş, beni de al! Bekle bizi İstanbul!
Tarık Sezai KARATEPE
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.