ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ |
- El Kaide'den Türkiye'ye tehdit
- Anadolu: Acil Eylem Planı!
- Sakarya Başörtüsü Platformu 5. Yılında
- [anadoluhaber:35442] Fwd: GÜNÜN E-KARTLARI (5 Adet)
- [anadoluhaber:35439] Ebulfez Elçibey sesli slayti
- [anadoluhaber:35434] KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN KADIN KAHRAMANLARI sesli slaytı
- [anadoluhaber:35433] TÜRKLERDE SOSYAL HAYAT sesli slaytı
- FLAŞ!. D.Bakır Ligden Çekildi -GALERİ
- Yoksulluk sınırına bile yükselemedik!
- [anadoluhaber:35445] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ
- [anadoluhaber:35436] “ÇAĞCILLIK” YAMAN HEDEF.. // Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu
- [anadoluhaber:35441] FW: BEYAZ ELBİSELİ GENÇ - Hikaye
- [anadoluhaber:35432] FW:
- 26 Eylül Dil Bayramı & Türkiye'yi Yerin Dibine Soktu
- [anadoluhaber:35443] Re: [Egemen Türkiye] Fwd: [ciddiyiz biz] İRAN İLE ARMAGEDDON SAVAŞINA ( Ahmet Kılıçaslan Aytar )
- [anadoluhaber:35440] DEMİREL'İN AÇILIM YORUMU
- [anadoluhaber:35437]
- İşgalciler tabut yetiştiremiyor!
- [anadoluhaber:35435] Re: AKP'nin Yapmış ve Yapmakda Oldukları Yanlış İcraatlar!
- [anadoluhaber:35438] GÜNÜN SÖZÜ
- [anadoluhaber:35444] Güncel Yazı
El Kaide'den Türkiye'ye tehdit Posted: 29 Sep 2009 02:39 AM PDT El Kaide'nin iki numaralı ismi Ayman El Zevahiri, Türkiye'yi tehdit etti. Zevahiri, yeni yayınlanan ses kaydında, Türkiye'nin, Afganistan'da konuşlu Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü "ISAF'ın komutasını gelecek ay devralmasıyla savaş ilan etmiş olacağını" ileri sürdü. Türk hükümetinin, Afganistan'da NATO güçlerine verdiği desteği eleştirdi. Zevahiri, Türk güçlerinin Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü ISAF'ın komutasını alarak, İslam ve Müslümanlara yönelik haçlı seferini yönetme görevini devralacağını iddia etti. "Türk askerleri Afganistan'da, Yahudilerin Filistin'de yaptıklarının aynısını gerçekleştirecekler" diye konuşan Zevahiri, "Türk halkının, hükümetin bu politikasına karşı çıkmasını" istedi | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 29 Sep 2009 01:38 AM PDT İnsanı hesaba kat, toprağı hesaba kat, göğü hesaba kat, suyu hesaba kat! Köy yok, köylü yok. On binden azsa yerleşim yok! Elini koymalı taşın altına, Anadolu. Şehirde yaşamalı herkes; şehre güç katmalı, her nefes. Anadolu kıtası hacmindeki şu uçsuz bucaksız toprak, yeni sahiplerini beklemeli. Tarım işçiliği revaç bulmalı. Bir milyon yeni iş gücü, can katmalı Edirne'den Ardahan'a… Toprağın üretim hakkını elinde bulundurmalı, devlet. Tarım işçiliği sektörü oluşmalı. Ekmeli, sürmeli, biçmeli, kaldırmalı. Bir milyon tarım işçisi, kavuşmalı sağlık karnesine. Her sabah kamyonlarla, römorklerle tarlaya gelmeli işçiler. Maaşını almalı, asgari geçim endeksinden. Motive olmalı, tarlaya düşen paydan. Üçte biri devletin olmalı, çıkan mahsulün. Üçte biri tarla sahibinin, üçte biri işçinin. Yetmiş beş milyon insan, sekiz yüz on dört bin beş yüz yetmiş sekiz km toprak, bir o kadar gök yüzü, hesapsız akan su…! Ekilmiyorsa toprak, çıkmıyorsa petrol; kötü giden bir şeyler var demektir. Buğdayını ithal ediyorsa ülke, pirincine milyar dolar veriyorsa…! Kavgasını vermeli Anadolu'nun. Deniz ses vermeli! Hopa'dan İskenderun'a… "Yelkenler fora!" demeli. Deniz, sahibine kavuşmalı. Akıp giden suya ağ atmalı, iş kapısı olmalı milyonlara, Ege, Akdeniz, Marmara, Karadeniz. …………………….. Madenler, can damarı Anadolu'nun. "Buradayım!" çığlığı duyulur, gün yüzüne çıkmaktır, muradı. Elinde varken ele güne muhtaç olan hovardaya hayretle bakar; bor, krom, alüminyum. Mazereti kalmadı Anadolu'nun. 'Dış güçler istemiyor, iç güçler mani oluyor. Derinlerde tuzak kuruluyor.' bahane değil artık. Muhafazakar ya baştaki! Sığınacak limanı kalmadı, 'cin şişeden çıktı.' ……………………. "Benden sana zarar gelmez!" diyor, İran. "Boşuna saçıp savurma!" Pentagon'un ölüm makinalarına niçin veriyorsun, sekiz buçuk milyar doları? Hadi, Vaşington'a açmayacaksın savaş. NATO'nun 'Benden!' dediğine de kullanmayacaksın. Peki, kime karşı bu silahlar? Kasr-ı Şirin'den bu yana esenlik sınırı, komşu Tahran'a mı? Acının başkenti Bağdat'a mı? Evimiz Şam'a mı? Sınırın öte yakası Atina'ya, Sofya'ya mı? Tiflis'e mi, Erivan'a mı? Yoksa Van'a, Tatvan'a mı(?) Soruyor, cümle halk: Neyin bedeli silah? Tezekle ısınan taşraya ver paranı. Dağıt, borcu gırtlağında esnafa. Memura ver, işçiye ver. Dolaşsın para, çarşı pazar. İş olsun, aş olsun. Üretim olsun, kaynak olsun. Yüzü gülsün Anadolu'nun. Geleceği ipotek altına girmesin, doğan her çocuğun. ……………………. Şefkat bir grubun üstünlük aracı ise, zulümdür onun adı. 'Acıdım sana, konuş ana dilini. Kıyamam sana, giy istediğini(!)' Aşikar bir şirktir, insanın insana ettiği. Erdemli insanlar buluşması, yok saymalı insanlık dışı yasağı. Yaradan'ın emri 'baş üstüne'. Yoksa gazabından kurtulamaz bütün bir halk. Tepetaklak indirir, sandığı üstüne. Unuttu sanma, haklarını. Sağcının takiyyesi, mazluma mı? Sesi çok çıkan görüyorsa itibar, öteleniyorsa 'Bin Dört Yüz Elli Yıllık İhtar!', reel politiğe kurban ediliyorsa Hakk'ın Sadası! Yakındır, göz yumanın belası! …………………… "Yaptıklarımı görmüyorsun. Burun kıvırıyorsun, duble yollara. Yüz bin derslik kazandırdım, bir uçtan bir uca! Turizme açtım, Akdamar'ı. Asfalt döktüm Efes'e, Bergama'ya. Kanallar binlerce. Seyret keyfince." "Seni seçmişler, köle diye. Müfredata dokunmadın, sürece bıraktın Yüce Vahiy'i. Seni içten vuran bir bakana teslim ettin, koca sahili. Gök Medrese, Çifte Minare… on yıldır harabe. Bir anda yapılır, çatılır; Akdamar'da kilise! Kanallar, servet kaçkını Müdür'e teslim. Koltuğu ver, teslim al ruhunu, Amerikalı gezginin." "Acı konuştun!" "İnsanı tanımaktır, medeniyet. Tanımlamak değil. Ona rol seçmek değil, kefen biçene mani olmaktır. İnsan bir değerdir ve insan bir imkandır. Başına iş gelirse eski dostların ağlar. Güler geçer, topladığın ithal kabine(!) Lakin niyetin bozuldu, kükremen meğer masalmış. Siyon protokolü, İncirlik'e haber salmış." Tarık Sezai KARATEPE | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sakarya Başörtüsü Platformu 5. Yılında Posted: 29 Sep 2009 01:27 AM PDT Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 211. basın açıklamasıyla direnişin 5. yılına girmiş oldu. Kent merkezinde geniş katılımlı olarak yapılan kitlesel basın açıklamasına Akyazı Başörtüsü Platformu adına İrfan Alemdar'ın yaptığı selamlama konuşmasıyla başlandı ,açıklamada sürecin değerlendirilmesi yapılırken , Başörtüsü platformunun ilk günden beri sadık kaldığı ;"bağımsız bir islami kimlik, yöntem olarak Direniş, ve iktidarı değil Halkı muhatap meşruiyet" ilkeleri hatırlatıldı ve ahid tazelendi. Tüm zorluklara ,küçümsemelere ,ihanetlere rağmen Başörtüsü Direnişi ilk günkü kararlılığıyla ve çok daha güçlü bir şekilde yoluna devam etmektedir mesajı verilerek devam eden açıklama atılan sloganlarla sona erdi. SAGBP adına İlim ve Hikmet Vakfı sözcüsü Abdülkadir Dinç'in okuduğu basın açıklamasının tam metni aşağıdadır: Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü platformu 211. basın açıklaması İnadına DİRENİŞ inadına ADALET 28 şubat askeri darbesi ile başlatılan islami kimliğe yönelik saldırının simgesi haline gelen "Başörtüsü Yasağı" tüm İslami taleplerin ,islam'ın gündelik hayatta görünür hale gelmesinin önünü kesmek ve Müslümanlara Kemalist egemenlik önünde diz çöktürmek amacını güdüyordu. Bu yönüyle "Başörtüsü" bir varolma , ve onur mücadelesi olarak İslami Kimliği temsil eden , baş eğmemenin, diz çökmemenin bir sembolü olarak darbecilere ve zorbalara karşı bir direniş imkanı olarak önümüzde durmaktaydı. İşte böyle bir atmosferde "Sakarya Başörtüsü Platformu" 17 eylül 2005 tarihinde Sakarya Dayanışma Derneği'nin öncülüğünde oluşturuldu. Sakarya Başörtüsü platformu ilkeler üzerinde kuruldu ve bu ilkelerin hayatla sağlamasını yaparak , kendisini geliştirdi ve olgunlaştırdı. Üzerine inşa edildiği Üç temel ilkeden ilki; hiçbir çıkar gurubu ve ya siyasal partiyle dirsek teması yapmaksızın, Kur'an'ı ve nebevi mücadeleyi esas alan "Bağımsız bir İslami Kimliği" şiar edinmek idi. kim olursa olsun zalimin karşısında durmak, kimliği ne olursa olsun ezilen karşısında adil olmak , hak bildiğini "kınayıcının kınamasından çekinmeksizin" söylemek ve söylediğinin arkasında durmak SBP'nin vazgeçmezlerinden ilki oldu. İkinci ilkesi "Direniş" i esas alan teslimiyetçiliği mahkum eden bir yöntemi savunmasıydı. SBP direnişi Kur'ani anlamda "sabr"etmenin bir tezahürü olarak kabul eder ,ilkelere ve inanılan değerlere sahip çıkmanın güçle sayısal büyüklükle ilgili bir şey olmadığını savunur. Tarih nice inanmış azınlığın nice azgın kalabalıklara galip geldiklerini gösterirken , yine nice iradesiz kalabalıkların azgın azınlıklar karşısında sessiz kalarak haklarıyla beraber nasıl onurlarını da kaybettiklerini göstermiştir. SBP aslolanın kararlılık ve irade sağlamlığı olduğunu bunun ise kağıt üzerinde değil ancak hayatın içinde dik durarak ve asla zulme rıza göstermeyerek mümkün olabileceğini savunur. Direniş teorisini ancak ve ancak kendi pratiği içinde oluşturur,Direniş kendi kendini inşa eden bir mücadele sürecidir ve bu yüzden SBP "Direniş bir mekteptir" sloganını ilk günden beri hayatın içine taşıma çabasını gütmektedir. SBP ismindeki "Platform" terkibinden hareketle üçüncü ilkesini savunur.ki bu da gücünü egemenlerden değil ezilenlerden almak, meşruiyetini iktidar değil muhaliflerden üzerinden oluşturmak çabasına tekabül eder. SBP kararlı mücadelesinde 4. yılıda geride bırakırken hatalarını tecrübeye çevirebilme yeteneği , dosta düşmana ispat ettiği kararlılığı ile bu gün ilk günden daha güçlü ,kendinden daha emin ve gelecekten daha ümitli yoluna devam etmektedir. Uzun yürüyüşü sırasında kardeşçe dayanışmanın, müslümanca ahidleşmenin sahici kazanımları ile yoluna devam etmektedir. Başlangıçta oluşturulan irade bugün Sakarya Adalet Girişimi'nin ürettiği inisiyatif ile Sakarya'da Tevhid Ve Adaletin şahitliğini yapmaya çalışmaktadır. Sakarya'da oluşturulan irade bu gün Akyazı,İzmit ,Ankara, Konya, Antalya ve Van'da daha güçlü bir iradenin bir parçası olarak kendi tarihini yazıyor. www.platformhaber.net | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35442] Fwd: GÜNÜN E-KARTLARI (5 Adet) Posted: 28 Sep 2009 03:57 PM PDT | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35439] Ebulfez Elçibey sesli slayti Posted: 28 Sep 2009 03:56 PM PDT Ebulfez Elçibey sesli slayti | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35436] “ÇAĞCILLIK” YAMAN HEDEF.. // Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu Posted: 28 Sep 2009 06:30 AM PDT 22 Eylül 2009 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.
"ÇAĞCILLIK" YAMAN HEDEF..
Uygarlığın ana teması bilimdir. Çağcıllık ise bilimsel düşünce ve eyleme dayalı yaşamsallığı, toplumca esas tutmaktır.
Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu
Sivas "Madımak" faciasından bir süre sonraydı. Aziz Nesin'i yerel yönetim adına onur konuğu olarak İzmit'e çağırdım. Değerli yazar, olağanüstü güvenlik önlemleri arasında Belediyece düzenlenen kitap günleri haftasında yer aldı. Ayrıca kent otellerinin anahtarları kendisine özel törenle sunuldu. Madımak oteli baskınına karşı tavır yansıtmak için bu anlamda bir gösteri düzenlenmişti. Basın, ziyarete büyük ilgi gösterdi. Bir gazetecinin; "Çağdaşlık sizce nedir?" sorusuna önce sözcüğü irdeleyerek yanıt verdi : "Çağdaş sözcüğü, zamandaşlığı kapsar. Örneğin biz, Afrika'daki Hotanto'larla yaşamsal çağdaşız. Atatürk'ün belirttiği ve aslı;'Muasır medeniyet seviyesi' olan tümcedeki muasır sözcüğü; asri demektir. Çağdaşlık karşılığını vermez, çağcıl demek gerekir" dedi. Sonra da Atatürk'ün söylediği ve yine esası; "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" olan deyişine göndermede bulundu: "Çağcıllık, bilimi yol gösterici almaktır". Aziz Nesin'in irdelemesinden sonra 'çağcıl' sözcüğünü özenle dile getirenlerden biri de ben oldum."Çağdaş" sözcüğü kullanımına tanık oldukça da Aziz Nesin'in yaklaşımını anlatarak, doğrusunu önerdim. Niçin? Uygarlık kompozisyonunun ana teması bilimdir. İnsanlık tarihi; bilimin getirdiği uygarlıktan yana olanlarla, karşıtlarının kıyasıya çatışmalarıyla doludur. Bilim karşıtlarının en güçlü silahları da dünyanın her yanında dogmalara sarılmaktır. Ama cehaletleri her alanda egemendir. "Bilimi arayınız" özdeyişi, İslam terminolojisine daha çıkışta damgasını vurmuş yaklaşımlardandır. Bilim ise uygarlığı gerçekleştirecek yöntemdir. Ama yüzyıllar sonra bağnaz saptırmalarla "itikat" yani "inanç gereği" savıyla, kaynağı bilim olan çağcıl uygarlık, karşıt hedef gösterilmektedir. Dinsel terminolojiye de isabetle yer eden bilim kavramından türeyen uygarlık, kimilerince inanç adına yadsınmaktadır. Yaman bir hedef sayılarak bazılarınca, "saçma" olarak nitelendirilmektedir."Çağcıl uygarlık düzeyine ulaşmayı" ilke edinen Atatürk'e de dolaylı saldırılar yapılmaktadır. Bilim sadece teknik bir terim değildir. Aynı zamanda sosyolojik boyutu da vardır. Akıl ve mantık öğeleri üzerinde insani kıstaslar göz önüne alınarak geliştirilmiş üst bir tanımlamadır. Çağcıllık, böylesine tanıma uygun, uygar yaşam biçimidir. 21.yy. dünyasında, birtakım bağnazlarca çağcıllaşmanın yerilmesi akıllara durgunluk vericidir. Anadolu'daki antiemperyalist kalkışmadan sonra gerçekleşen tam bağımsız Türkiye ideal ve eylemselliği, Cumhuriyet ve devrim sürecini çağcıl uygarlık düzeyi üzerine inşa etmiştir. "Hurafe ve safsatalardan" arınmış bir toplum yapısını kurmak amaç edinilmiştir. Ama ödünsel fırsatlardan yararlanarak akıl ve bilim esaslarını yadsıyan bir bölük zihniyet, ülke ve ulus geleceğini karartmanın sürekli peşindedir. Kemalist Aydınlanma Devrimi, halk egemenliğini esas tutan ve uluslararası anlamda kabul gören uygar ölçekli atılımını, halkıyla birlikte gerçekleştirmiştir. Çağcıl gelişmeleri ülkesine yaşatmak isteyen, kamu yararına uygun ilerici ve toplumcu bir sistem kurmuştur. "Müspet" bilime dayalı; eğitilmiş, sağlıklı, özgür, insan hak ve hukukuna saygılı, sosyal devletten yana, kültürlü, ulusal onura dayalı uygar bir ülke öngörülmüştür. O halde niçin Kemalist çağcıllaşma, saldırı hedefidir?
Amaç nedir? Toplumsal düzeni çağcıl uygarlık ölçütlerinden uzak kılarak belli direnç kalıplarında tutmak çabası, tarihin değersiz sayfalarındadır. Feodal, saltanatçı ve tutucu eğilimler, çağcıl uygarlıklara doğaları gereği ters düşmüşlerdir. Despotizme oturan, bireyciliğe biat eden ve nihayet evrensel uygarlığın akışına set çeken tutum sergilemişlerdir. Amaç, dünyanın her tarafında olduğu gibi Türkiye'de de karşıdevrimciliği gerçekleştirmeye yöneliktir. Sonuç: Bilinmektedir ki, bu ülkede kötücül zihniyet için çağcıllık yaman bir hedeftir. Amaç, çağcıl uygarlıktan yana kişi ve kurumları tasfiye etmektir. Yine bilinmelidir ki, bu ülkede insanlık onurunu yükseltmek için, çağcıl uygarlığı ilerleme hedefi sayan milyonlarca kişi yaşamaktadır.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35441] FW: BEYAZ ELBİSELİ GENÇ - Hikaye Posted: 28 Sep 2009 05:28 AM PDT BEYAZ ELBİSELİ GENÇ - Hikaye Gençti. Üniversiteyi yeni bitirmişti. Hırslıydı. Hayattaki beklentilerine sınır tanımıyordu. Önce büyük bir firmaya girmek sonrada kendi işini kurmak ve daha sonra da beğendiği bir eşle evlenmek istiyordu. Kırkına gelmeden zengin ve tanınmış bir iş adamı olmak ise, başka bir hayaliydi. Belki daha ilerde siyasete soyunmak ve meclise girmek… İlerleyen yıllar içinde plânlarını bir bir gerçekleştirmeyi başardı. İyi bir işi ve güzel bir eşi oldu. Çocukları da. Çok geçmeden kendi şirketini kurdu. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki, kendisi bile inanamıyordu hayallerinin bu kadar kolay hayata geçmesine. Piyasanın neredeyse en büyüğü haline gelmişti. Kısacası, işler beklediği gibi yürüyordu. Ve kırk yaşına yeni girmişti. Bir sabah tıraş olurken aynada saçlarının arasında beyaz birkaç kıl dikkatini çekti. "Yaşlanıyor muyum ne?" diye güldü kendi kendisine. Ama sonraki günlerde, kendisini kaç defa yaşlılığı ve ölümü düşünürken buldu. "Acaba bir psikiyatriste mi gitsem?" düşüncesi geçti aklından. Ancak daha fazla çalışarak ve partilere katılarak bu tür düşüncelere fırsat bırakmamaya çalıştı. Hem gerçekleştirmesi gereken o kadar çok projesi vardı ki ölüm için erkendi. Ancak oğlunun sünnet düğününden başına gelen bir olay hayatının akışını hiç ummadığı biçimde değiştirecekti. Tarihi bir sarayda yapıyorlardı bu mutlu düğünü. Yüzlerce kalburüstü kişiyi ağırlıyorlardı. Eşi de kendisi de çok mutluydu. Aslında, bu mutluluğun daha çok kazanmış oldukları itibardan ileri geldiği söylenebilirdi. Eşiyle birlikte bir gruba uğruyor, hallerini hatırlarını soruyor, karşılıklı iltifatlaşıyor; sonra da aynı şeyleri yapmak için diğer bir gruba yöneliyorlardı. Bir ara gözüne, masalardan birinde hiçbir şey yiyip içmeden tek başına oturan bir genç ilişti. İlginç görünümlüydü. Baştan aşağıya beyazlar giyinmişti. Ayakkabıları bile beyazdı. Parlak yüzünde değişik bir anlam vardı. Ve muzip bir gülümseme. Orada olup bitenle ilgilenmiyor gibiydi. Ona baktığında gencin gözlerinin de kendisine çevrilmiş olduğunu fark etti. Bir iki bakıştılar. Gözünü ilk kaçıran kendisi oldu, çünkü rahatsız olmuştu. Belki gencin bakışlarındaki farklılıktı bunun nedeni. Kendisine, ruhunu okurcasına bakıyordu ve bir şeyler söylemek istediği halde kendisinin gidip ona sormasını bekler gibiydi. O an üzerinde fazla durmadı. Diğer misafirlerle ilgilenmeye devam etti. Sünnet yapıldı. Ama saatler ilerledikçe, üzerinde hep bir çift gözün dayanılmaz ağırlığını hissetmeye başladı. Her başını çevirdiğinde o gencin gözleriyle karşılaşıyordu. Beyazlar içindeki genç, oturduğu yerde başka hiçbir şey yapmadan gözleriyle kendisini takip ediyordu. Salonu terk edip balkona çıktığında içini bir ürperti kapladı, çünkü o genç içerde oturduğu halde, sanki kendisine hâlâ bakıyormuş gibiydi. Tanımadığı bu gencin başka bir misafirin, beklide hatırlı bir dostunun arkadaşı olabileceğini, gidip niye böyle yaptığını sorduğu takdirde tatsızlık çıkabileceğini düşünerek herhangi bir şey yapmadı. Ama en güzel geçmesi gereken gecenin tadı kaçmıştı bir defa… Daha sonraları işinin yoğunluğundan unuttu o genci. Tâ ki, hem iş görüşmek hem de yorgunluğunu atmak için gittiği barda onunla tekrar onunla tekrar karşılaşıncaya dek. Bara girdikten kısa bir süre sonra yine gözlendiğini, hem de aynı gözler tarafından izlendiğini hissetti. Aynı gencin aynı beyaz elbiseler içinde barın uzak bir köşesinde oturduğunu gördü. Yalnızdı. Masasında da yine hiçbir şey yoktu. Ayak ayak üstüne atmış, sadece kendisine bakıyordu. İçindeki soğuk ürperti yerini birden korkuya bıraktı. Bu bir tesadüf olamazdı. Ne istiyordu bu adam kendisinden? Niye takip ediyordu onu? Arkadaşlarından özür dileyip, başının ağrıdığını söyleyerek hemen bardan ayrıldı ve eve gitti. Daha sonraki günler ve aylar tam bir kâbusa dönüştü. O gençle sık sık karşılaşmaya başlamıştı çünkü. Hiç ummadığı yerde; bir partide, sinemada, yolda, gittiği spor salonunda onun bakışlarını üzerinde buluyordu. Karşı konulmaz bir gücü içinde saklayan bakışlardı bunlar. Sanki ruhunu deliyorlar, benliğini kavrıyorlardı. Onlar karşısında kendisini bir çocuk gibi güçsüz ve aciz hissediyordu. İşin kötüsü, evinde, bürosunda, kilitli kapılar ardında bile aynı izlenme ve gözlenme duygusu peşini bırakmıyordu. Şüpheler, ihtimaller köşe kapmaca oynuyordu artık beyninde. Bu işin içinde, çelme taktığı rakiplerinden birisi olmalıydı. Öyle ya, kendisini çekemiyorlardı ve belli ki niyetleri onu saf dışı bırakmaktı. Bunun için önce korkutmak ve belki de sonra onu ortadan kaldırmak istiyorlardı. Hayatını böyle sürdüremeyeceğine göre bir şeyler yapması gerekliydi. Polisin bu işte çok yavaş ve etkisiz kalacağını düşünerek özel bir dedektife gitti ve gencin tarifini verdi. Onu takip etmesini, hakkında bilgi toplamamasını, bu işin ardında neyin yattığını öğrenmesini istedi. Ardından, hem evinin, hem de işyerinin güvenlik sistemlerini arttırdı ve son model teknolojilerle donattı. Büyük bir bahçenin içindeki evini korumaları için görevliler işe aldı. Bahçe duvarlarına güçlü aydınlatma ve alârm aletleri yerleştirildi. İşyerinde, özel elektronik kartı olmadan artık kimse bir kattan diğerine geçemeyecekti; dışarıdan birisinin kapıdaki korumaları, özel sistemli kapıları aşıp kendi odasına ulaşması neredeyse imkânsızdı. Bununla da kalmayıp, kendisini adım adım takip eden son derece uzman korumalar görevlendirdi. En küçük bir tehlikeye karşı kendisini savunmak için hep tetikte olacaklardı. Birkaç haftalık çalışmadan sonra kendisini ziyarete gelen dedektif, tam bir yılgınlık içindeydi. Bahsettiği genç hakkında, en küçük bir bilgi kırıntısı bile edinememişti. Dedektif, lâf arasında, öyle birisinin var olduğundan şüpheli olduğunu dahi ima etti. Ama o etrafındaki koruma duvarını sürdürmeye kararlıydı. Birilerinin kendisini öldürtmek istediğinden yavaş yavaş emin olmaya başlamıştı. Hele de o geceden sonra… Yoğun bir çalışma temposuyla geç vakitlere kadar çalışmıştı. Kendi arabası önde, korumalarının arabası arkada, eve doğru giderken birden karşı yönden bir arabanın hızla üzerine geldiğini gördü. Ne kadar çaba harcadıysa da çarpışmayı önleyemedi. Arabası büyük bir gürültüyle birkaç takla atarak savruldu. Kendisinden geçmişti. Birkaç saniye sonra göğsünde müthiş bir acıyla uyanır gibi oldu. Hâlâ arabasının içindeydi. Gözlerini araladığında aynı genci, yolun hemen kenarında, karanlıklar içinden kendisine doğru bakarken gördü. Tekrar bayıldı. Gözlerini açtığında bu defa hastanedeydi. Ailesi, dostları etrafındaydı. Kazayı, birkaç kaburga kırığı ile atlatmıştı. Polis, kazaya karşı yönden gelen arabanın freninin boşalmasının neden olduğunu bildiriyordu. Tanınmış bir işadamı olduğundan her şeyi dikkatle incelemişler, olağanüstü bir şeye rastlamamışlardı. Ama hiç de öyle düşünmüyordu. Kaza sırasında o gencin orada olması, olayın bir suikast olduğunun deliliydi. Polise gençten sözettiyse de, polis kayıtlarında öyle bir kişinin bahsi geçmiyordu. Birkaç hafta içinde iyileşip, hasta yatağında cep telefonu ve küçük bilgisayarla yönettiği işinin başına bilfiil tekrar geçti. Bedeni iyileşmişti, ama ruhu ölüm korkusunun altında ezildikçe eziliyordu. En küçük gürültüden korkmaya, tanımadığı insanlarla görüşmemeye başladı. Eşi, onu artık tanımadığını, bu kadar genç olduğu halde ölümü saplantı haline getirmesinin yersiz olduğunu söylüyordu. Olur olmaz yerde, beyaz elbiseli bir genç gördüğünü, onun kendisini takip ettiğini ve dahası öldürmek istediğini söylemesi ise, ortaklarını hayli rahatsız ediyordu. Ondan başka kimsenin görmediği bu gençten bahsedip durmasını, sinirlerinin bozulmasına bağlıyorlardı. Ama o çok kesin konuşuyordu: "Var ve beni takip ediyor, gözlüyor. Görün bakın, ölümüm onun elinden olacak." Ve bir gün neredeyse öyle olacaktı. Bahçeden gelen bir sesi merak edip perdeyi açtığında, pencerenin diğer tarafında yine onunla ve kılıç gibi keskin bakışlarıyla karşılaştı. Neye uğradığını şaşırdı. Bocaladı. Birden sırtına bir ağrı saplandı. Olduğu yere yığılıverdi. Onu yerde gören eşi hemen görevlileri çağırdı ve onu derhal hastaneye kaldırdılar. Doktorların söylediğine göre kalp krizi geçirmişti. Kendisine geldiğinde pencerenin önünde gencin nasıl durup kendisine ölecekmiş gibi baktığından söz etti. Ancak, bütün bahçeyi her saniye kontrol ettiklerini söyleyen koruma görevlilerine kalırsa, birisinin duvardaki alârm sistemini aşıp bahçeye girmiş olması, hele hele sürekli gözetim altında olan evin ön penceresine yaklaşması mümkün değildi. O ise bu açıklamalara son derece sinirlendi. Görevlerini iyi yapmadıkları gerekçesiyle bu korumaları kovup, yerlerine daha pahalı ve daha yeteneklilerini aldı. Ölüm korkusu artık her dem zihnindeydi. Beyazlı gencin kendisini öldürmeye çalıştığından emindi, ama nedenini bilmiyordu. Bu işin arkasında kimin ya da kimlerin olduğunu da hâlâ çözememişti. Bilmediği bir şey daha vardı. Eline o kadar fırsat geçtiği halde, o genç neden canını almamıştı. Neyi bekliyordu? Herhalde, asıl patronu kimse, ondan kesin öldürme emrini almamıştı. "Bu işi acaba mafyaya mı havale etsem?" diyerek araya koyduğu habercilerle gizli örgütlerden yardım istedi. "Başımız gözümüz üstüne. Bu işi olmuş bilsin" şeklindeydi cevap. "kimse o parlak çocuk, öldü saysın." Ne var ki, kendisi için ölümün simgesi haline gelen beyaz elbiselinin ölüm haberi kendisine asla ulaşmadı. Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Bütün bu günler ve aylar, aynı endişe ve korkuyla doluydu: "Bu genç yaşımda ölmek, yok olmak istemiyorum. Ölüme henüz hazır değilim. Dünyada yapmak istediğim bu kadar çok şey varken, toprak altında çürümek istemiyorum." Ne var ki, içinde garip bir his, aylardır kendisine görünmeyen o gençle tekrar karşılaşacağını söylüyordu. Yılın son günüydü. Dışarıda kar yağarken, o, bürosunda, şirketin yıllık hesaplarını gözden geçiriyordu. O yıl kadar çok badirelere ve piyasadaki sıkıntılara rağmen, oldukça iyi kâr etmiş görünüyorlardı. Bir ara elindeki raporları masaya bırakıp arkasına yaslandı ve kendisini düşündü. "Ya dedikleri gibi ölümden sonra hesaba çekilme varsa?" dedi kendi kendine. "Benim kâr-zarar hesabım orada nasıl çıkardı acaba?" Ama daha fazla devam edemedi bu düşüncelere ve hemen şirket hesaplarına daldı yeniden. Başını kaldırdığında, bürosunu çevreleyen cam duvarın önünde bekleyen iki silahlı görevlinin sırtını gördü. Kendisini biraz daha rahat hissetti. Dışarıda telefon görüşmeleri yapıyordu çalışanları. Rakamlar, pazarlıklar, iltifatlaşmalar yansıyordu kulaklarına. İnsanlar oradan oraya koşuşturuyor, işleri yetiştirmeye çalışıyordu. Her şey normal seyrinde gidiyordu. Raporları akşamdan önce bitirmek için hesaplara tekrar daldı. Birkaç dakika sonra, o tanıdık duygu sardı bütün benliğini. Titredi. Başını kaldırdığında, masanın önünde dikilen onu gördü. Bu defa, hiç olmadığı kadar yakından bakıyordu kendisine. Boyunun bu denli uzun olduğunu yeni fark ediyordu. Dışarıdaki görevlilerin sırtı hâlâ kapıya dönüktü. Bağırmak istedi, ama yapamadı. Korktuğundan kalkıp kaçmak istedi. Yapabildiği tek şey, arkasındaki duvara yaslanmak oldu. Dizlerinin bağı çözülmüştü: "Sen, sen" diyebildi. "buraya nasıl girebildin?" Genç hiçbir şey söylemeden kendisine doğru birkaç adım attı. O kadar yaklaştı ki, nefesini üzerinde hissedebiliyordu. Dayanamadı. Sırtı duvara yapışık halde, yere doğru kaymaya başladı. Dizleri onu taşımıyorlardı artık. "Lütfen, lütfen!" dedi kısık ve cılız bir sesle. "Ne istersen vereyim sana. Yeter ki, öldürme beni." Genç başını iki yana doğru salladı. Sırtına yine aynı ağrı saplandı. Nefessiz kaldı. Tam boş bir çuval gibi yere yığılacakken gencin kendisini kucaklayarak düşmekten kurtardığını hissetti. Şimdi, en çok korktuğu kişinin kolları arasındaydı. Onun sözleri sisler arsından kulaklarında yankılanıyordu: "Benden neden kaçtın? Her yerde etrafında gezip, bana, senden ne istediğimi sormanı bekledim. Önce senin sorman gerekiyordu. Emir böyleydi. Sorsaydın, seni değil, senin için ölümü öldürebileceğimi anlayacaktın. Görevim seni öldürmek değil, sana en çok istediğin sonsuz hayatı sunmaktı." O ise, son cümleyi ya duydu, ya da duymadı. Cam büro duvarlarının önünden geçen bir çalışan, onu yere yığılmış halde görünce herkes içeriye koşuştu. İş merkezinin doktoru çağrıldı hemen. Doktor kısa sürede geldi, ama artık çok geçti… (Kaynak: Murat Çiftkaya, Düşünen öyküler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003) Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 28 Sep 2009 05:25 AM PDT Kabir Suali- Hikaye İPİN HESABI Bir şehrin en zengini öldüğünde, tellallar sokaklara dökülüp; - Ey ahali, diye bağırmışlar. Biliyorsunuz Veli efendi öldü. Bir vasiyeti var. Âhiret hayatına alışabilmek için, kendisine bir günlük yardımcı arıyor. Kim ki, mezardaki ilk gecesini onunla beraber geçirirse,Veli Efendiye ait servetin yarısı kendisine verilecektir. Ey ahali,duyduk duymadık demeyin.... Tellalların bütün çabasına rağmen kimse bu parlak, fakat korkulu vasiyete kulak vermemiş. Ama sonunda, şehrin en fakir hamallarından birisi çıkmış ortaya. Adamcağız bakmış ki, hayatta zaten sırtındaki küfesinden ve ipinden başka bir şey yok. O halde "hamal olarak yatıp, ertesi sabah zengin olarak kalkarım" diyerek razı olmuş... Genişçe bir mezara,iyice kefenlenen zengini ve yanına hamalı yatırmışlar. Az sonra sual melekleri gelmiş. "İkisi de bize emanet" diye konuşmuşlar. "Zengin nasıl olsa kalacak, su hamaldan başlayalım." Sormuşlar: - Dünyada malin mülkün var miydi? - Alay etmeyin demiş, hamal. Sırtımdaki küfeden ve ipten başka hiçbir şeyim olmadığını siz de bilirsiniz. - Peki diye eklemiş melekler, o ipi ne karşılığında aldın. Sonra küfeyi ne iş gördün de nasıl elde ettin? - Anlatmış hamalcağız. Beş kişinin malini 10 kurusa taşıdım. İkisini yedim, sekizini sakladım. Ertesi gün de ayni isleri yaptım. Yemedim içmedim, ucuza taşıdım ve bunları aldım. Melekler: - Çık demişler, çık... Olmadı... Hasan Efendiden aldığın para, hak ettiğinden çok düşük. Biz ondan bunun hesabini soracağız. Mehmet Efendiyle de ucuza anlaşmış ve ucuza taşımışsın... - İyi ama, diye cevaplamış hamal, hak ettiğim parayı isteseydim, bana taşıttırmazdı. Taşıttırmayınca da aç kalırdım... - O bizim isimiz demiş melekler, nasıl olsa buraya o da gelecek. Biz senin adına ona sorarız. Melekler, hamalı sıkıştırmaya devam etmiş. Söyle bakalım, aldığın paranın kaçını yedin, kaçını sakladın? - On kuruş aldı isem, yarısını sakladım. İki kuruş aldı isem, bir kurusunu biriktirdim... - Çık demiş melekler... Yine olmadı, hem ucuza taşımışsın, hem de gıdandan kesmişsin... Yani sen, kendi nefsine zulmetmişsin... Nefsine zulmetmek de günahtır.Ayrıca çocuklarının nafakasından da kesmişsin demişler Hamalcağız ne cevap vereceğini düşünüp ecel terleri dökerken, sabah olmuş. Açılan mezardan yukarıya bir bakmış ki, bütün millet orada... Kadı Efendi ve şehrin mehter takımı da kendisini bekliyor. Bir kıyamet ki sormayın. "Kutlu olsun" demişler... "Bu gece kimsenin yapamayacağı bir isi başardın ama, bak artık zengin oldun." Hamal mezardan çıkar çıkmaz kaçmaya başlamış güç bela durdurmuşlar gel ödülünü al demişler - Yooo, diye bağırmış hamal. İstemem , sizin olsun... Ben , bir iple küfenin hesabini sabaha kadar veremedim, Ya o kadar servetim olsaydı, ne yapardım? alıntıdır Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur. --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
26 Eylül Dil Bayramı & Türkiye'yi Yerin Dibine Soktu Posted: 28 Sep 2009 03:45 AM PDT Kimden: İsmihan İsmihanlı
| |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 28 Sep 2009 02:29 AM PDT
28 Eylül 2009 12:02 tarihinde Akkartal <akkartal29@gmail.com> yazdı:
-- --------------------------------------------------------- "HAKİKATİN HATIRI ,DOSTUN HATIRINDAN ÜSTÜNDÜR" (HZ ALİ ra.) --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35440] DEMİREL'İN AÇILIM YORUMU Posted: 28 Sep 2009 01:47 AM PDT Demirel Açılımlar konusunda sorulan sorulara cevap vermeyerek, zamanı gelince bir iki laf ederiz demiş.... http://www.habername.com/yazi/ahmet-turkan-demirelin-acilim-yorumu-2890.htm Ahmet TÜRKAN --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 28 Sep 2009 01:32 AM PDT İSRAİL İN EN BÜYÜK KORKUSU, TÜRKİYE NİN BATI DAN (AB, ABD VE NATO DAN) KOPMASIDIR ABD'de Demokrat Partili üye Siyonist Yahudi Jim Moran: Türkiye AB`ye tam üye olmalıdır ABD Temsilciler Meclisi`nin Demokrat Partili üyesi ve Yahudi Lobilerinin önde gelen ismi, Siyonist Jim Moran, "Türkiye`nin AB`ye tam üye olarak girmesi gerektiğini" açıklamıştı. Washington`da Fetullahçıların hazırladığı Rumi Forum`da konuşan Virginia eyaleti milletvekili Moran, "Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin, bazılarının önerdiği gibi imtiyazlı ortaklık değil, tam üyelik şeklinde olması gerektiğini" vurgulamıştı. "ABD Başkanı Barack Obama`nın ilk ziyaret ettiği ülkelerin başında Türkiye`nin gelmesinin tesadüf olmadığını" anlatan Moran, medeniyetler boyunca Türkiye`nin, jeopolitik yönden merkezi bir rol oynadığını hatırlatmıştı. ABD`nin Irak savaşında, korkunç hatalar yaptığını dile getiren Siyonist Yahudi Moran, "Türk halkının yüzde 80`inin bu savaşta ABD`nin Türk topraklarını kullanmasına karşı çıktığını" kaydederek, "Burada Türk halkı haklı, bizim o zamanki yönetimimiz haksızdı" deyip şeytanlık yaparak, Türkiye dostu rolü oynamıştı. Bu sırada, AB'nin, "Hırvatlara ve Sırplara serbest dolaşım hakkı tanınması, ama Boşnaklara ve Kosovalılara vize uygulaması" kararı, Batının Müslümanlara bakış açısını ve çifte standardını yansıtmaktadır. Bu tavır, aynı zamanda, savaşın saldırgan ve azgınlarını ödüllendirip, mağdurlarını ve mazlumlarını cezalandırma mantığıdır. Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin hala AB umuduyla avutulması, İsrail'in bir planıdır. Çünkü AB tezgâhından ve ABD tuzağından kurtulan, Doğu'yla ve İslam Dünyasıyla kucaklaşan bir Türkiye, artık İsrail'in payandası olmayacaktır. Türkiyesiz bir İsrail'in ise, ayakta kalması ve işgal ettiği Filistin topraklarında barınması imkânsızdır. Bu nedenle bizi, AB kapısında ve ABD kampında tutmaya, kof vaatler ve beklentilerle umutlandırmaya çalışanların başında İsrail ve Siyonist Yahudiler olduğu, asla unutulmamalıdır. Türkiye'nin en büyük talihsizliği ise, sadece hükümet olan AKP'nin değil, muhalefetteki CHP ve MHP'nin de, beyin olarak Batı bağımlısı ve AB yanlısı olmalarıdır. · MHP Lideri Devlet Bahçeli, kendisi Başbakan Yardımcısı iken mağduriyetlerine göz yumduğu Uygur Türklerine yönelik Çin vahşeti karşısında, AKP'nin cılız tepkilerini tenkit ederken: "Filistin'e, Gazze'ye sahip çıkıyor, İsrail'e dikleniyordunuz?" Sözleriyle hala İslam kardeşliğine olan gizli kinlerini ve ırkçılık-kavmiyetçilik güttüklerini, bunda da samimi olmayıp istismar ettiklerini ortaya koymuşlardır. · CHP lideri Baykal ise, bizim de yanlış bulup karşı çıktığımız askeri yargıyla ilgili "tereddütlü" kanunu onaylayan Sn. Cumhurbaşkanını eleştirirken: "Çekirdeğinden yetiştiği bir siyasi anlayışın uzantısı ve temsilcisi gibi davranmaktan kurtulamıyor" diyerek, hiçbir ilgisi kalmadığı halde, Milli Görüş'ü suçlamaya ve karalamaya kalkmıştır. Oysa AKP'nin Milli Görüş zihniyetinin değil, AB, ABD ve İsrail'in hizmetinde olduğunu hala anlamamak, ya akıl noksanlığıdır veya iftira ustalığıdır. Kaldı ki, İsmet İnönü gibi, CHP'nin temsilcisi değil, bizzat kendisi Cumhurbaşkanı olduğunda, tarafsız kalındığına ve yine Süleyman Demirel gibi tescilli Masonlar Cumhurbaşkanı yapıldığında, tarafsız davrandıklarına inanılıyor da, Abdullah Gül'e niye farklı yaklaşılıyor? diye sormak lazımdır.. Ve zaten bu kafa yapısı ve İslam takıntısı yüzündendir ki, CHP bir türlü 20'den yukarı çıkamamaktadır. YÖK'ün katsayı haksızlığıyla ilgili yeni düzenleme girişimini: "Türkiye, İmam-Hatipliler eliyle, dini prensiplere ve hurafelere dayalı bir döneme doğru sürükleniyor" şeklinde, talihsiz ve terbiyesiz benzetmelerle yorumlayan CHP saymanı Mustafa Özyürek gibi küflenmiş kafalardan kurtulmadıkça da, böyle azınlıkta kalacaktır. Çünkü Yüce İslam Dini, hurafe değil; hak ve hakikattir. Hurafe, Mustafa Özyürek gibilerin kof kuruntuları, saplantıları ve sapıklıklarıdır. Üstelik Amerikalı Yahudi dönmesi Siyonist Hıristiyan Christopher R. Robert'in 16 Eylül 1863'te kurduğu misyoner mektebi Robert Kolej mezunu bir avuç sabataistin, yıllarca Türkiye'nin en kilit noktalarında ve yönetici makamında görev almaları ve Mason Localarına bağlı çalışmaları bunlara dokunmuyor da, İmam-Hatipli vatan evlatlarının beyninin ve bileğinin hakkıyla ve bin türlü engeli aşarak önemli görevler üstlenmesi, niye bazılarına batmaktadır? Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşma tehsi varmış... "Türkiye`yi gayet iyi izleyen bir Fransız strateji uzmanı –onu da gayet yakından tanırız- ve şu sırada Harvard`da ders veren Dominique Moisi`nin "Türkiye`yi Kim Kaybetti?" yazısındaki şu satırlar da, İsrail ile ilişkilerin yara almasından ötürü "Batı`dan kopuyoruz" diye dehşete kapılanlara uyarı niteliği taşımaktadır: "İsrail de Türkiye`yi yitirmek gibi bir büyük tehyle yüz yüze kalmıştır. Lübnan`da ve şimdi Gazze`de giriştiği son iki askeri macerası İsrail`in güvenliğini güçlendirmekten ziyade kendisinin suçlu görünmesine ve dünyadaki sempatisini kaybetmesine yol açmıştır. İsrail'in, söz konusu askeri çılgınlıkları, Türkiye ile arasındaki stratejik ittifakı neredeyse çökme noktasına taşımıştır." Anahtar konumdaki bir NATO üyesi olan Türkiye`ye eğer İsrail'in sorumsuz politikaları yüzünden Batıdan uzaklaşırsa, İsrail'de bölgede sahipsiz kalacaktır. Cengiz Çandar: Kısacası, Türkiye`nin Batı`dan uzaklaşmasının anahtarını İsrail`e karşı "siyasi pozisyonu" belirlemiyor. Bu noktadaki asıl tehlike iç bünyemizdeki "Ergenekoncu-ulusalcı hastalığın" vücudu sarmasında" derken, İsrail'e uşaklığa devam için, Ergenekon dalgalarının kılıf olarak kullanıldığını açığa vurmaktaydı. Türkiye'de İsrail'in nüfuzu devam ediyorsa, sabataistler niye paniğe kapılmış? Türkiye`nin İsrail`e ve ABD`ye bağımlılığı devam ediyor mu? Devam ediyor... Türkiye AB`ye girmek için çırpınıyor mu? Çırpınıyor, elinden gelen bütün gayreti sarf ediyor. Türkiye Avrupa Birliği`ne girerse parçalanır mı? Evet, o noktaya doğru gidiliyor. Dünyanın iki en zengin ve düzgün ülkesi, İsviçre ve Norveç AB üyesi değildi. Bu konuda oylama yaptılar, halk istemedi. Türkiye`de AB üyeliği için halk oylaması yapılır mı? Hayır yapılamıyor Türkiye AB üyesi olursa bağımsızlığından çok şeyler kaybeder mi? Edecektir. Zaten şu anda yüzde yüz bağımsız değiliz, AB üyesi olabilirsek bağımsızlığımızın daha da azalacağı kesin gözüküyor. Türkiye, AB üyesi olmadan da güçlü, zengin, temiz, örnek, kendi ayakları üzerinde duran bir ülke olabilir mi? Elbette olabilir, ama Milli, haysiyetli ve cesaretli bir politika gerekiyor. Büyük Ortadoğu Projesi nedir? Bu projenin her şeyden önce bir ABD-İsrail projesi olduğunu herkes biliyor. İslâm dünyasındaki büyük devletleri parçalamak, ortaya bir sürü yetersiz küçük ve orta devlet çıkartmak amaçlanıyor. Bu devletler ABD`ye ve İsrail`e bağımlı olsunlar, onlara asla kafa tutamasınlar, orduları hiçbir zaman ABD ve İsrail için bir tehdit ve tehlike oluşturmayacak şekilde yapılandırsınlar isteniyor. Türkiye ile İsrail arasındaki gizli askerî anlaşmalar helen ve fiilen yürüyor mu? Evet yürüyor. İsrail ile Türkiye arasında sıkı iktisadî işbirliği devam ediyor mu? Ediyor. 1985`te Yahudi devleti ile ticaretimiz sadece 50 milyon dolardı, bu rakam 2 milyar dolara yaklaşmış bulunuyor. Türkiye`de ne kadar Yahudi yaşıyor? Resmi makam 25 bin söyleniyor. Kimlik kartlarının bir hanesinde Musevî yazan vatandaşlarımızın gerçek sayısı 16 bine düşmüş görünüyor. Lakin ötede bir milyondan fazla Kripto Yahudi bulunuyor. Bunlar: Selanik Dönmeleri, yani Sabataylar... Pogromlardan sonra Osmanlı devletine sığınan ve bilahare Alevî veya Bektaşî olanlar... "Müslümanlaşan" Kürt Yahudileri ve Barzanlar... Kafkasya Yahudileri ve Karaylar... ve Pakradunlar. Yani Yahudilikten Ermeniliğe geçenler, sonra sözde müslümanlaşanlar.. Türkiye'yi gizli ve zehirli ahtapot gibi sarmış sömürüyor. Türkiye`de Yahudi nüfuzu devam ediyor mu? Elbette ediyor. Türkiye`nin derin ve büyük sorunları, Batı güdümlü demokrasi ile çözülür mü? Çözülmez. Çünkü demokrasi sadece bir kemiyet (kelle sayısı çokluğu) rejimi değildir. Demokrasi öncelikle bir keyfiyet, vasıf üstünlüğü sistemidir. Bir ülkenin milli irade sahibi ve haysiyetli yöneticileri yoksa demokrasi ile hiçbir şeyi çözemezsiniz. Çözüleceğe de benzemiyor. Bugünkü demokrasi sadece ülkenin birliğini çözüyor, çöküntüye sürüklüyor. Türkiye`nin önünde kolay bir çare ve çözüm var mıdır? Ülkemizin sıkıntı ve krizleri çok karmaşıktır. Bunlar hiçbir kolay, basit, ucuz, işporta çare ve çözümlerle halledilemez, halledilemiyor." " diyenler haklıydı. Bu nedenle Milli ve tarihi bir dönüşüm bekleniyordu. Sabetaycılar: "İsrail`e geri dönmek istiyoruz" diyorlarmış… İsrail`de yayınlanan Makor Rishon gazetesi, Sabetay cemiyetinin Türkiye lideriyle görüşmüş ve çarpıcı iddialar ortaya atmıştı. İsrail`de ve Fransa`da yayımlanan gazeteleri de kaynak göstererek yayınladığı haberde; Sabetaycıların lideri olduğu belirtilen ancak adı açıklanmayan kişinin, "Türkiye`de 30 bin Türk vatandaşı Yahudi`nin yaşadığını, ancak kendisini gizleyen Sabetaycıları sayısının 60 bine yaklaştığını" söylediğini yazmıştı. Haberde söz konusu liderin çok tartışılacak şu sözlerine de aktarılmıştı: "17. yüzyılda Türkiye`ye yerleşen ve İslam`la Musevilik arasında bir inanışı benimseyen Sabetaycılar, artık İsrail`e göç etmek istiyor. Bunun için İsrail devleti göç yasasını değiştirip bizi kabul etmesi gerekiyor. Ancak kendi isteğiyle Yahudilikten çıkanlara, dönüş hakkı tanınmıyor. ` Nüfus konusu karışıktı.. İsrailli bir gazetecinin Sabetaycıların lideriyle görüştüğü yönündeki haber, Türkiye`de de yankılanmıştı. Sabah`ın görüştüğü kaynaklar, "Sabetaycıların üç ayrı kolunun varlığını ve tek bir liderden söz etmenin mümkün olmadığını" vurgulamıştı. Konuyla ilgili bilgi veren araştırmacılar, nüfus konusunda da net bir şey söylemenin yanlışlığını hatırlatmıştı. Sabetaycıların daha önce 1917, 1991 ve 1996 da Yahudi dinine geçiş yönünde yaptıkları bireysel ya da toplu taleplerin reddedildiği öğrenilirken, Türkiye Hahambaşılığı`nın Sabetaycıları Yahudi olarak kabul etmediğini de vurgulamıştı. Sosyolog Müfit Yüksel'in: "Sayı ve rakam spekülatiftir. O sülalelerden gelen çok kimse var. Yarım milyona yakın nüfus diyebiliriz. 5 vakit namaz kılan, Sabetaycılığının ve kökenlerinin farkında olmayan çok kimse var. Yekpare bir topluluktan bahsetmek mümkün değil. İsrail içinde Yahudi nüfusu artırmaya yönelik bir istek var. Ortodoks Museviler bunları sapkın olarak kabul ediyor" şeklindeki açıklamaları önemli ve anlamlıydı. Sabetaycılık nedir ve niye "gizlilik"e sığınmış? Sabetaycılık, 17. yüzyılda İzmir ve çevresinde ortaya çıkan Sabetay Sevi tarafından kurulan Onun Mesih olduğuna inanan, Yahudi mistisizmine ve Kabbala`ya dayanan Batıl ve bozuk bir inanç sistemidir. Bir dönem sapkın ilan edildiklerinden, gerçekte Yahudi kalmak üzere, görünüşte İslamiyet`e geçmişlerdir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Sabetaycılığı bir İslam mezhebi ya da tarikatı olarak saymazken, kendilerini Yahudiliğe bağlı bir fraksiyon olarak nitelendirseler de, Yahudiler tarafından resmi olarak bu dine bağlı kabul edilmemektedir. Bunlar; Sabetayistler, Sabetaycı, Avdedî, Dönme veya Selanikli gibi farklı isimlerle de bilinir. Kutsal şehirleri Selanik`tir. Türkiye`de İzmirli olarak bilinen Kapaniler, Karakaşiler ve Yakubiler olarak üç gruba ayrıldıkları tespit edilmiştir. Önemli bir hatırlatma: Erbakan Hoca'nın MSP döneminde, önce Ecevit CHP'siyle, sonra Demirel ve Türkeş'le yaptığı koalisyon hükümetlerinde, devrim niteliğindeki hizmetlerinden ürken bazı sabataist ve masonik kesimler, 1977 genel seçimleri öncesi de; yine böyle bir tedirginlikle Amerika'ya gidip, ya tedbir alınmasını veya gemilerle Türkiye'den taşınmalarını istemişlerdi. Şimdi: 1- Aradan yüz yıllar geçmesine ve her haliyle Müslüman geçinmesine rağmen hala kendilerini Yahudi hissetmeleri ve İsrail'e göç istekleri, sabataizmin ne denli etkili ve disiplinli bir öğreti ve ne denli sinsi ve tehli bir mezhep olduğunu göstermektedir. 2- Bunların son derece özel metot ve vasıflarla ne denli organizeli ve ilişkili olmaları ve hala tanışma ve dayanışma içinde bulunmaları da hayret vericidir. 3- Gazetede 60 bin olarak açıklanan, ama sosyolog Müfit Yüksel gibilerce yarım milyona ulaştıkları varsayılan bu sabataist (gizli Yahudi)lerin; siyasi partilerde, sivil örgüt ve derneklerde, serbest mesleklerde, ticaret ve şirketlerle ve özellikle medya ve gazetecilikte, hatta İslami vakıf ve hizmetlerde ne denli etkili ve yetkili oldukları da öteden beri bilinmektedir. 4- Peki bu sabataistler neden Türkiye'den kaçıp İsrail'e yerleşmek isteyebilir? a) Ya Türkiye'de köklü ve milli bir değişim sürecinin çok yakın olduğunu fark etmişler ve yaptıkları hıyanetlerin hesabını verme endişesine düşmüşlerdir. b) Veya; kabbalist ve Siyonist öğretilerin şeytani etkileriyle İsrail'e güç kazandırmak ve Arzı Mev'ud hayaline katkıda bulunmak niyetiyle bu gayretlere girişilmektedir. Biz Müslümanların, hiç kimsenin geçmişi ve kökeniyle ve bugünkü hayat tarzıyla hiçbir sıkıntımız ve rahatsızlığımız söz konusu değildir. Bizim bütün eleştirilerimiz Devletimize ve Dinimize karşı kasıtlı ve kışkırtıcı hıyanetleredir. c) Belki de bu gibi girişimler, "Türkiye'yi ve milletimizi, azınlıklara ve farklılıklara karşı hazımsız göstermeye" yöneliktir. 5- Bize göre ise, bu tür girişimlerin çok rahatlıkla gizlilik içinde yürütülmesi gerekli ve mümkün iken, bu şekilde deşifre edilmesi: Aradan geçen yüz yıllar içerisinde haliyle İslamlaşan ve Türkleşen; ülkesine ve devletine sadakat gösteren kimseleri ve kesimleri tedirgin edip endişe ve telaşa sürüklemeye yöneliktir. Oysa, AKP'li Hüseyin Çelik, okul müdürlerine "İsrail mallarını boykot ettirmeyin" genelgesi bile göndermişti AKP'lilere göre, İsrail aleyhtarlığı yanlış ve yakışıksızmış? Eski, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik`in Başbakan Erdoğan`ın Davos`ta ortaya koyduğu kof kabadayılık tavrıyla tamamen çelişen bir genelge yayınladığı ortaya çıkmıştı. Türkiye`deki bütün okul müdürlüklerine bir genelge göndererek, ` İsrail mallarını boykot ettirmeyin` uyarısı yapmıştı. "Doç. Dr. Hüseyin Çelik" imzasıyla yayınlanan genelgeyle okul müdürleri "boykotların önüne geçilmesi için gerekli tedbirlerin alınması" konusunda uyarılmıştı. Genelgenin zamanlaması da anlamlıydı. Bütün toplum kesimlerinde İsrailli firmaların ürünlerine karşı oluşan duyarlılığın hat safhaya çıktığı bir dönemde bu genelgenin yayınlanması, AKP'nin gerçek amacını ve Siyonist uşaklığını ortaya koymaktaydı. Başbakan Erdoğan`ın Davos`taki çıkışı ile tamamen çelişen 13 Şubat 2009 tarihli genelgede Hüseyin Çelik, öğrencilerin İsrailli ürünlere karşı boykota katılmamasının gerekçesi olarak da, "yaşanan ekonomik krizi" göstermekten sakınmamıştı. Çelik`in ortaya koyduğu gerekçeler kadar, genelgenin içeriği de dikkatlerden kaçmamıştı. Türkiye`de bütün halk kesimlerinin İsrailli ürünlere karşı tamamen kendi iradesiyle başlattığı boykot eyleminin, Gazze`deki sözde barış görüşmeleri ile de ilişkilendirilmesi manidardı. Çelik, boykota katılmama gerekçelerinden birisini de `Gazze`deki barış sürecini olumsuz etkilememek için...olduğunu vurgulayarak halkı aldatacağını sanmıştı. İsrail'in Siyonist cumhurbaşkanı, Azerbaycan'da ne aramaktaymış Ülkemizde darbe palavraları, asker-sivil tartışmaları ve Ergenekon dalgaları yaşanırken, dışarıda olup bitenlere karşı gereken ilgi gösterilmiyordu. Çevremizde, özelikle de Kafkasya`da taşlar yerinden oynuyordu. Enerji temelli politikalar, yeni ittifakları şekillendiriyordu. Birçok ülke, bölgede yeni güç dengeleri kurmaya çalışıyordu. İsrail Cumhurbaşkanı`nın Azerbaycan`a yaptığı ziyaret, İran`daki seçim tartışmalarının gölgesinde kalmıştır. Oysa savunma bakanlığı müsteşarının yanı sıra İsrail savunma sanayinin üst düzey yöneticileri ile önde gelen 60 firmanın genel müdürleriyle birlikte gelen Peres`in Bakû temasları sonrası varılan anlaşmalar gözlerden kaçmaması gereken anlaşmalardır. Aynı zamanda Rusya Devlet Başkanı Medvedev`in Bakû de imzaladığı Azerbaycan`ın Hazar`daki Şahdeniz 2 yataklarından çıkartacağı gazın tümünü Rus Gazprom şirketine veren anlaşma da çok önemli bir aşamadır. Türk kamuoyunda hemen hiç gündem olmayan kaybedilen bir hafta içerisinde bakın hangi önemli gelişmeler yaşanıyor: Rusya ve Azerbaycan, Türkiye ve Avrupa`nın yıllardır üzerinde çalıştığı Nabucco boru hattı projesini anlamsız hale getirecek doğalgaz alım anlaşması gerçekleşti. İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres, bir dizi anlaşma yapmak üzere Azerbaycan`a gitti. Peres`in ziyaretine tepki gösteren İran, Bakû Büyükelçisini geri çekti. Bakû ile Tahran arasında gerginlik baş gösterdi. Azerbaycan`ın İsrail`de büyükelçilik açma yönünde adımlar attığı öne sürülmekteydi. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Bakû`de Azerbaycan ile petrol, gaz ve silah anlaşmaları imzalaması, mevcut dengeleri değiştirecek, önemdeydi. · İsrail satın aldığı petrolün Türkiye üzerinden geçecek boru hatlarıyla kendisine iletilmesini istedi. · Mavi Akım 2 kapsamında Rusya Federasyonu - Türkiye - İsrail görüşmeleri yapılıverdi. · Peres, 2 günlük Azerbaycan temaslarının ardından Kazakistan`a geçti. Bu sırada Kazakistan`dan İran`a "1 gram bile uranyum vermeyeceğiz" şeklinde şaşırtıcı bir açıklama geldi. · Rusya, Kafkasya`da dev bir tatbikata girişmişti. · Aynı zamanda İran'ın da kara tatbikatı yaptığı haberleri geldi. · Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General David Petraeus ile Ankara`da görüşmüşlerdi. Bu ziyaretle Irak`tan çekilme planları yapan ABD`nin üs ve limanlar için nabız yokladığı belirtildi. · Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, Bakû ile enerji alanında işbirliğini artırmak amacıyla Azerbaycan`da temaslarda bulunduğu bildirildi. · ABD Başkanı Barak Obama, askeri konular başta olmak üzere bazı anlaşmalar yapmak üzere Rusya`ya gitti. Türk medyasında bazı kalemler, Peresin Azerbaycan ziyareti ve yaşanan gelişmelere alkış tutarak, "Yıllık 3.5 milyar dolarlık petrol alımıyla Azerbaycan`ı en büyük enerji kaynağı ve ticaret ortaklarından biri yapan İsrail`in Cumhurbaşkanının Bakû`de verdiği en net mesaj, ülkesinin Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünü sonuna kadar desteklediğiydi. Peres, bu yolla Ermeni işgali altındaki Karabağ`ı bir Azeri toprağı olarak bir kez daha tescillerken kulaklara bir de strateji fısıldadı: Azerbaycan derhal, Amerika`daki Yahudi lobisi ile temas kursun, bizim desteğimiz tamdır..." ifadelerini övmüşlerdi. Ve böylece Türkiye`den sonra, Azerbaycan`ın da, Amerikan Kongresindeki güçlü Ermeni lobisine karşı, daha da güçlü bir müttefik olan Yahudi lobisini kazanma yolunda adım atmış olacağını büyük bir memnuniyetle dile getirmişlerdi. Onlara göre, artık Azeri kardeşlerimiz de mutlu olmalıydı. Zira Yahudi lobisi, bugüne kadar Türkiye`nin yanında olduğu gibi onların da yanında olacaktı. Böylece Bakû de ABD nezdinde Ermenilere karşı başarıdan başarıya koşacaktı?[1] Şimon Peres'ten sonra Suriye Lideri Beşşar Esad'ın Azerbaycan'a sürpriz ziyareti sonunda, daha önce AKP yönetiminin heveslendiği; Suriye-İsrail barış görüşmelerine arabuluculuk görevini, şimdi Azerbaycan'ın üstlenebileceği bile konuşulmaktaydı. AKP tutarsız ve duyarsız tavırları sonucu Filistin Lideri Mahmut Abbas'ı da Rumların kucağına atmıştı. Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı), Siyonistlerin bir planı ve propaganda aracıydı "Antisemitizm, bizim isteklerimize şahane bir yardımcı olacaktır. Siyonizm, yahudileri rahatsız etmek ve göçe ikna etmek için antisemitlerle işbirliği yapmalıdır." Theodor Herzl Recep T. Erdoğan'ın İsrail`e ve zulme dair söylediği kuru sıkı sözlerden sonra, "aman antisemitizm suçlamasına muhatap olmayalım" diye bin türlü özür dilenmeye başlamıştı. Şu antisemitizm denen ve tepemizde Demokles`in kılıcı gibi sallanan fenomenin kökenine inmek, içinde bulunduğumuz günlerde çok iyi olacaktı. Özellikle Alman antisemitizminin silah gibi kullanılmasının arkasında o karanlık Yahudi suratları sırıtmaktaydı. Ahmet AKGÜL (Milli Çözüm Dergisi AĞUSTOS 2009) -------------------------------------------------------------------------------- [1] Hüseyin Altınalan / Milli Gazete Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İşgalciler tabut yetiştiremiyor! Posted: 28 Sep 2009 12:21 AM PDT Bir avuç Taliban direnişçisi, işgal altındaki ülkeleri Afganistan'ı kurtarmak için dünyanın en güçlü ordularından oluşan NATOgüçlerine darbe üstüne darbe vuruyor. Önceki gün 7 İtalyan askerini öldüren Taliban direnişçileri, dün de 3'ü Fransız, 3'ü de ABD'li olmak üzere 6 işgalci öldürdü. Son saldırıların, NATO'ya asker veren ülkelerde panik oluşturduğu bildirildi. Afganistan'ı işgal ederek, Taliban yönetimini deviren ABD ve NATO zor durumda. Bir avuç direnişçi, dünayın en güçlü silahlı ordusunu bünyesinde barındıran ABDönderliğindeki NATO güçlerine darbe üstüne darbe vuruyor. Dün de 3'ü ABD'li, 3'ü de Fransız askeri, Taliban direnişçileri tarafından öldürüldü. Önceki gün de 7 italyan askeri öldürülmüştü. Ülkenin büyük bir bölümünü elinde bulunduran Taliban'ın başkenti Kabil'de her gün gerçekleştirdiği ölümcül saldırıların, NATO'ya asker veren ülkelerde büyük bir paniğe yol açtığı bildirildi. FRANSA'YA 3 TABUT 3 Fransız askerinin Afganistan'da öldürülmesi, bu ülkede büyük yankı buldu. Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayından yapılan açıklamada, ülkenin doğusundaki Kapisa bölgesinde düzenlenen gece operasyonu sırasında 3 Fransız askerinin "kazara" öldüğü belirtildi. Açıklamaya göre Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, ölen askerlerin yakınlarına başsağlığı diledi. Genelkurmay Başkanı Christophe Prazuck da askerlerden birine yıldırım çarptığını, diğerlerinin ise nehir sularına kapılarak boğulduğunu açıkladı. Bu ölümlerle Fransa'nın Afganistan'daki asker kaybı 33'e çıktı. ABD'YE DE 3 TABUT NATO'dan yapılan açıklamada da, dün düzenlenen saldırılarda 3 Amerikan askerinin daha hayatını kaybettiği kaydedildi.Öte yandan Afganistan'ın batısındaki Ferah vilayetinde yol kenarına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu 3 sivil hayatını kaybetti. Afganistan Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada da ülkenin Güneydoğusundaki Zabul vilayetindeki üsse gitmekte olan bir Afgan askerinin Taliban direnişçileri tarafından öldürüldüğü bildirildi. İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise Kunduz vilayetinde polisle çatışan 7 Taliban militanının öldürüldüğü kaydedildi. PAKISTAN'DA BOMBALI SALDIRI: 27 ÖLÜ Öte yandan Pakistan'ın kuzeybatısında düzenlenen iki bombalı saldırıda ölü sayısının 27'ye çıktığı bildirildi. Bannu bölgesinde bomba yüklü araçla düzenlenen ve bir polis karakolunu hedef alan ilk saldırıda 6 olarak açıklanan ölü sayısının, enkazdan çıkarılan cesetler ve bazı yaralıların da ölmesiyle 17'ye çıktığı açıklandı. Saldırıdan birkaç saat sonra Peşaver kentinde bir bankaya düzenlenen bombalı saldırıda 10 kişinin öldüğü açıklanmıştı. Saldırılarda çok sayıda kişi de yaralanmıştı. Her iki saldırının da sorumluluğunu Taliban üstlenmiş ve başka saldırılar düzenleme tehdidinde bulunmuştu. Saldırıların ardından açıklama yapan Taliban Sözcüsü Zebiullah Mücahid, saldırının Taliban direnişcilerince düzenlendiğini belirtti. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35435] Re: AKP'nin Yapmış ve Yapmakda Oldukları Yanlış İcraatlar! Posted: 27 Sep 2009 10:29 PM PDT Başörtüsü konusu elbette şu yada bu partinin değil bütün milletimizin namusudur. Milletimizin namusuna saldıran namussuzlar elbetde eninde sonunda yasak adı altında milletimize karşı giriştikleri bu alçaklığın ve edepsizliğin cezasını günü geldiğinde ve bu işi kimin adına yaptıkları açıklandığında utanç içinde kimsenin yüzüne bakamaz hale gelerek çekeceklerdir. Halkımızı bu duruma getirenler bir günde getirmediler ki onlar arkalarındaki dış desteğe rağmen bir günde diskalifiye edilebilsinler. Bu uzun vadeli bir milli kültürel dini bir kurtuluş savaşıdır ve Siyonist destekli Haçlıların iç ve dıştaki kuvvetlerine karşı verilmektedir. Henüz bu güçlerin truva atı durumunda bulunan Masonluk bile kontrol altına alınabilmiş değildir. Hükümet mayınlı bir arazi hazırlandıktan sonra seçime girip kazanmasına izin verilmiş ve işini bitirmek içinde mayınlardan bazılarına basması beklenmiştir. MHP nin kullanıldığı mayınlı anayasa değişikliği tuzağına basmış ve hayatını çok zor kurtarmıştır. Marifet hemen yürüyüp düşmanın istediği gibi öldürülmek değil sonuç almaktır. Sonuç almak içinde yaşamak lazımdır. Bilindiği gibi Refahyol mertçe ortaya çıkıp savaşmış ve savaşı kayıp edip arkasında dahada beter şartlara sebep olarak öldürülmüştür. MHP li Aczimendiler refahçı gibi RP.ni bitirmekte kullanılmıştır. Bu MHP nin milletimize üçünçü ihanetidir. Refah yol düşürülürken sessiz kalmakla çıkarcı davranmıştır, Başörtülü MV.adayı ile seçime girip mecliste Merve Kavakçıyı yalnız bırakıp kendi MV kadının başını açtırarak seçmenine ve dolayısı ile milli iradeye de ihanet etmiştir. Enson kendi teklifi olan Anayasa değişikliğini yaptırdıktan sonra arkasında durmak yerine AKP nin kapatılmasının yolunu açarak kalleşçe ve haince hem tuzak kurup hemde yasal yolları temelli tıkayarak Milletimizede ihanet etmiştir. CHP nin dümencisi gibi davranmanın faturasınıda daha öncede ödemiştir şimdide ödemeye devam edecektir. Etrafını kuşatan ABD ihtillecilerinin kurduğu mayınlı tuzaklar ile dolu anayasal düzende köşe başlarıda ihtilalcilerin adamlarınca tutulmuştur. Elleri kolları bağlanmış hükümetin verdiği milli kurtuluş savaşını bir günde kazanılabilecek birsavaş zannı bizleri yanılgıya götürmektedir. Bu yanılgıise Refah partisini MHP nin dolayısı ile CHP nin safına düşürmek tehlikesi ile gelecekte dahi başarılı olma şansı elinden alınmış bir pozisyona doğru itmektedir. Kavgayı yanlış hedefe yönlendirerek doğru sonuç almak mümkün değildir. Bu durumun suçluları olan CHPve MHP ye karşı yönelmelidir. Aksi halde siyasette yanlış strateji onyıllarcadüzeltilemez. Selamlar A.D.Şimşek 27 Eylül 2009 17:43 tarihinde Yakup MUSA <yakupmusa@gmail.com> yazdı:
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35438] GÜNÜN SÖZÜ Posted: 27 Sep 2009 10:17 PM PDT
GÜNÜN SÖZÜ İyi komşuluk, yalnız komşuya eziyet etmemek değil, komşunun eziyetlerine de katlanmak demektir. Hasan-ı Basrî (ra)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35444] Güncel Yazı Posted: 27 Sep 2009 10:14 PM PDT MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİ NE KADAR ÇARPIK? Özel eğitimi bilen öğretmenlerle bir söyleşi yaptık. Konuyu önce Eğitim İş üyesi ve Ulusal Eğitim Derneği Bodrum Temsilcisi rehber öğretmen Yusuf Solmaz’a sorduk. Solmaz, özel eğitim alanında önemli sorunlar yaşandığından söz etti. Nasıl sorunlar bunlar diye araştırmaya başladığımızda karşımıza inanılmaz bir manzara çıktı. Hepimizin de bildiği gibi okullarımızda özel eğitime muhtaç öğrencilerimiz var. Bilmeyenler için açıklayalım… Özel eğitim, özürlü bireylere yönelik eğitimdir. Özel Özel Eğitim Kurumları dediğimizde, bu kurumların şahıs kurumları olduğundan söz etmiş oluyoruz. Özel Özel Eğitim Kurumları, parayla özürlü öğrencilerimize hizmet verir. Bu kurumların bir adı da Rehabilitasyon Merkezleridir. Sayıları sürekli artmakta olduğu için yolda giderken tabelalarına ya da öğrenci servislerine sıkça rastlarsınız. Diyelim ki özürlü bir çocuğumuz var. Ekonomik durumumuzun önemi yoktur. Ben inşaatlarda çalışıyor olabilirim. Başka bir kişi üniversite öğretim üyesi ya da devlet bakanıdır. Her özürlü çocuğa ailesinin durumuna bakılmaksızın yardım yapılır. Süreç nasıl işler? Özürlü çocuğumuzu hastaneye götürdük, özürlü raporumuzu aldık. Bir özel özel eğitim kurumuna gittik. Özel özel eğitim kurumu çocuğumuzu kayıt etti. Bu kurum bundan sonra çocuğunuz için gelir düzeyiniz ne olursa olsun, her ay düzenli olarak devletten para alacaktır. Öğrenci başına en az 400 YTL. Olayın özel sektör boyutu böyle… Bir öğretmen maaşı ne kadar? Ortalama 1200 YTL diyelim. Bu bilgiyi bir köşede bulunduralım. Şimdi de çocuğumuzun devlet okulundaki durumuna bakalım. Ağır zihinsel engeli ya da ağır sağlık sorunu olmadığı sürece her çocuk ilköğretim okuluna gidebilir. Bir öğretmen: Daha önce çalıştığım ilköğretim okulunda en az 20 kaynaştırma öğrencisi vardı. Bu çocuklar hem rehabilitasyon merkezine gidiyor he de okulda eğitim görüyorlardı. Kaynaştırma öğrencisi nedir? Öğretmen: Normal eğitimden yararlanamayan öğrencilere durumlarına göre verilen eğitimdir. Bu eğitime özel eğitim diyoruz. Ben: Özürlü öğrencileri normallerle kaynaştırarak eğitmeye çalışıyoruz yani… Öğretmen: Doğru… Daha doğrusu ise şu: Özürlü öğrencilerin eğitimini normal öğrencilerin arasında kaynatıyoruz. Neden? 20 kaynaştırma öğrencisi olan bir okulda bir tane özel eğitim öğretmeni yok da ondan. Hani çocuk başına devlet özel özel eğitim kurumlarına 400 YTL veriyordu ya… Özürlü çocuk, devlet okuluna gelince, okul, devletten herhangi bir yardım almıyor. Okul müdürüne şöyle denmiyor: Sayın müdürüm, 20 özürlü öğrenciniz varmış size 1000 lira gönderiyorum. Bu parayla okulunuzda bir özel eğitim öğretmeni görevlendiriniz. Düşünebiliyor musunuz, özel kurumlar söz konusu olduğunda öğrenci başına 400 ve üzerinde yardım, devlet okulu söz konusu olduğunda herhangi bir yardım yok. Özel eğitim öğretmeni: Gazetelerde okumuşsunuzdur. Rehabilitasyon merkezleri devleti soymak için kırk takla atıyor. Çoğu tabela kurumu… Eğitim kalitesi bakımından içi boş kurumlar… Çoğunluğu özel eğitim yapıyoruz diyerek özürlü çocukları bir süre evinden uzak tutuyorlar. Bu da ailenin işine geliyor. Gelmese ne yapsın? Tabi ki aileler iyi bir eğitim istiyor. Eğitim olmayınca, çocuklarının haftada birkaç gün ya da her gün farklı bir ortamda kontrol altında tutulmasına razı oluyorlar. Ben: Özel eğitim kurumları bir nevi bakıcılık yapıyor diyebilir miyiz? Başka bir özel eğitim öğretmeni: Pahalı bir bakıcılık bu… Ailelerle konuştuğunuzda görüyorsunuz, özürlü ailelerinin çoğu bu kurumlarda verilen eğitimden memnun değildir. Ama başka çareleri yok. Devlet okuluna gidiyorlar özel eğitim öğretmeni bulamıyorlar, özel okullara gidiyorlar işi bilmeyen, para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen kurum sahipleriyle karşılaşıyorlar. Özel özel eğitim kurumunda çalışan bir özel eğitim öğretmeni: Öyle kurum sahipleri var ki, bunlar sağda solda didik didik özürlü çocuk arıyorlar. Bir özürlü çocuk bulup kuruma getirdiğinizde size para bile verirler. Özürlü çocuk bulabilmek için özel personel tutuyorlar. Bu personelin işi, yalnızca özürlü çocuk aramak… Okullara gitmek, gecekondularda dolaşmak, muhtarlardan bilgi almak... Ben: Önceden kimse bakmazdı bu çocukların yüzüne... Demek bu kadar ilerledik… Bir nevi özürlü çocuk avcılığı bu… Başka bir öğretmen: Yıllardır bu av devam ediyor. İşin komik tarafı da, özel eğitim kurumların birbirlerinden özürlü çocuk çalmaya çalışmasıdır. İşi bilen bilmeyen rehabilitasyon merkezi açtı. Özel eğitim, kolay para kazanma yolu olarak görülüyor. Ben: Bir dakika, çocuk çalma konusunu anlayamadım. Özel eğitim öğretmeni: Her kurum diğer kurumu kötüleyerek her özürlü çocuğu kendi kurumuna kayıt etmek istiyor. Bunun için ailelere teklifler yapılıyor. Ben: Nasıl teklifler? Özel eğitim öğretmeni: Aile yoksulsa, size kömür alırız diyorlar. Ben gülerek: Kömürü belediye dağıtıyor zaten. Özel eğitim öğretmeni: Devletten alınan 400 liranın 100’ünü size veririz diyorlar ya da… Ben: Devlet bunları biliyor mu? Özel eğitim öğretmeni: Bilmez olur mu? Bir sürü kurum bu nedenle soruşturma geçiriyor. Ben: İyi bari... Okullara neden özel eğitim öğretmeni alınmadığını da öğrenmek istiyorum. Bir rehber öğretmen: Sizinde söylediğiniz gibi bir öğretmen maaşı ortalama 1200 Lira. Özürlü çocuk başına kurumlara en az 400 lira veriliyor dedik. Bu parayı Türkiye genelinde özel özel eğitim kurumlarına giden çocuklarla çarpın. Korkunç bir sayı elde edersiniz. Ben: Neden devlet bu duruma seyirci kalıyor? Özel eğitim öğretmeni: Ben buna iş bilmezlik diyeceğim ama öyle de değil. Hani hep diyorlar ya, devlet elini bazı işlerden çekmelidir, her şey devletten beklenmemelidir. Bu anlayışla özürlü çocuklarımızın eğitimi özel sektöre havale edildi. Bunun için inanılmaz kaynak aktarıldı. Geldiğimiz noktada karşımıza yolsuzluklar çıkıyor, eğitim adı altında bu çocuklar bu kurumlarda avutuluyor. Önlerine oyuncak konuyor, bunun da adı özel eğitim oluyor. Ben: Devlet her okula bir özel eğitim öğretmeni alsa daha iyi olur diyorsunuz… Açar mısınız biraz. Rehber öğretmen: Özel özel eğitim kurumlarına aktarılan kaynakla devlet okullarına binlerce özel eğitim öğretmeni alınabilir. Bu kaynak, devlet okullarının özel eğitim için gerekli fiziki koşullarının iyileştirilmesine de yeter. Özel eğitim öğretmeni: Özel sektörün tek amacı para kazanmak. Bunun dışında özel özel eğitim kurumlarının üzerinde durduğu önemli bir konu yok. Müfettiş gelince, her şeyi kâğıt üzerinde iyi gösteriyorlar o kadar. Yazımızın başlığı, “Milli Eğitim Sistemi Ne Kadar Çarpık”tı. Çarpıklığı gördünüz işte. Bunun üzerine bir de SBS sorununu ekleyin, YÖK’ü, ÖSS’yi, KPSS’yi de buna dahil edin. Karşınıza korkunç bir tablo çıkacaktır. Öğretmenler her gün bu tablonun içinde yaşıyor ama, kimse onları çözüm önerilerini dinlemiyor. Bu kadar çarpıklık nasıl olur diyeceksiniz. Bu ülkeyi kim yönetiyor? Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor? Bu soruların muhatabı yok. Hükümet olan her parti kendini padişah zannediyor. Hükümet değil miyim diyorlar, canım nasıl isterse ülkeyi öyle yönetirim. Hem padişah olacaksın hem de halka hesap vereceksin. Hiç olacak iş mi? Son söz: Yalnız üretmediğimiz için değil, kötü yöneticiler eliyle kaynaklarımızı doğru kullanamadığımız için de gelişemiyoruz, her geçen gün yoksullaşıyoruz. Haber: Salih Ertan Ulakoğlu --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com |
You are subscribed to email updates from ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610 |
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.