[anadoluhaber:35138] Saidi Nursi Hazretlerinin Görüşü

 
SAİDİ NURSİ HAZRETLERİNİN GÖRÜŞÜ!

 

Günümüzde Kur’anı Kerim Ayetlerinden bazılarının hükmleri artık geçersiz, Hadisi şeriflerin bazılarının uydurma sayılabildiği halde Said–i Nursî Hazretlerinin  risaleleri hakkında İslamî ölçüler içerisinde bir eleştiriye kalkışsanız bu eleştiri asla kabul edilmez. İmanın gitmesinden korkulur. Bu manevî tehdidi alan kişilerle karşılaştım. Bu risaleler hakkında eleştirilerimi aşağıda bulacaksınız.

Önce Said–i Nursî’ Hazretlerinin  doğruluğu kesin olarak kabul edilen risalelerinden biri olan İşarat’ül İcaz’da geçen bir cümlede şöyle yazıyor:


Kur’an–ı Kerim, o cümlede Ehl–i Kitab’ı imana teşvik etmekle onlara bir

ünsiyet, bir suhulet gösteriyor. Şöyle ki: Ey Ehl–i Kitab! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor. Ancak itikadınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat–ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor
(İşarat–ül İ’caz, s. 49–50)
ayrıca bkz:
http://www.bediuzzaman.net/kulliyat/1175.html
veya: http://www.saidnursi.com/turkce/semp/s2_4.html (ayrıca aşağıda Yazar Sayın Ahmet ŞAHİN’in yazısı yayınlanmıştır.)

YAZAR AHMET ŞAHİN’İN YAZISI :


Zaman Gazetesi yazarı Sayın Ahmet ŞAHİN’in 05 MAYIS 2004 tarihli yazısı şöyle

yazılmış: 

 

“(Ehl–i kitap) Kendi kitaplarını, kendi peygamberlerini inkar etmeden,

eksiklerini tamamlamaları, yani Hazreti Muhammed’le Kur’an’ı da tanımaları...


Nitekim biz onların peygamberlerini ve kitaplarını tanıyoruz. Onlardan da aynı

centilmenlikte bulunmalarını makul ve mantıklı buluyoruz...


Bu, onlar için zor bir kabul de değildir. Çünkü kendi inançlarını inkar etmeleri

gerekmiyor, kendi inançlarını korumakla birlikte sadece eksiklerini ikmal etmelerinin gereği oluyor bu kabul.” 

 

Görüldüğü gibi, Ahmet ŞAHİN Said-i Nursi Hazretlerinin yazısını Türkçeye tercüme etmiştir.

 

Halen nurcu cemaatinin yahudi ve hıristiyanlara duymuş olduğu bu yakınlık Said-i Nursi Hazretlerinin bu yazı/risalelerinden kaynaklanmaktadır.

 

 

 

Peki nedir ehl–i kitabın/Hıristiyanların doğru kabul edilen “esasat–ı diniyeler?” ya da

inkar etmeleri gerekmeyen kendi inançları?

 

Bir dinin “esasat–ı diniyesi/inkar etmeleri gerekmeyen kendi inançlar” o dinin amentüsü anlamına gelmektedir.

 

Çok yaygın görüş ehli kitap arasında hıristiyanlar yani katolikler İslam’a çok yakın ve saygılıdırlar.

 

KATOLİK AMENTÜSÜ :

 

Katoliklerin amentüsünü şöyle özetleyebiliriz;

1–Ben, yeri ve göğü yaratan, her şeye Kadir Baba Tanrı’ya.
2–Ve efendimiz olan, onun biricik oğlu İsa’ya,
3–Ruh’ül Kudüs’ten gebe kalana.
4–Ve bakire Meryem’den doğana.
5–O’nun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne.
6–Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne.
7–Cehennemlere indiğine.
8–Üçüncü gün tekrar canlandığına.
9–Göklere çıkıp Kadir olan Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna.
10–Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine.

İşte size İslam’a en yakın ve sözde dost katoliklerin dini esasları!

Bütün bu inançlarına rağmen şirk/küfür inanışını terk etmeden, bu inançlarını

koruyarak eksikliklerini ikmal edecekler.

 
Yazar Ahmet ŞAHİN’in bir başka makalesini de “Ehl–i Kitab’la amentüde ittifakımız

var” başlığıyla yayımladığını (Zaman Gazetesi, 17 NİSAN 2000) 

 

Peki İslam ölçüsüne göre Ehl–i Kitap’ın Müslüman olabilmesi hangi şartlara bağlıdır? Ki doğrusu da budur.

 

Hanefi Mezhebi’nin kurucusu İmam Azam Hazretlerinden sonra gelen ikinci imamı ve aynı zamanda İmam Şafii hazretlerinin de hocası İmam Muhammed b. Hasan Hazretlerinin bu konudaki görüşleri şöyledir ;

 

Ehl–i Kitab’ın İslam Olabilmesi Hangi Şartlarda Mümkündür?

 

Büyük İslam alimi İmam Muhammed Hazretlerinin “Siyer–i Kebir” isimli eserindeki açıklamalarına geçmeden kendisini inceleyelim.

 

İmam Muhammed b. Hasan Hazretleri, mezhep imamımız İmam–ı Azam Hazretlerinin iki imam diye anılan iki büyük öğrencisinden biridir. Diğeri ise İmam Ebu Yusuf Hazretleridir.

 

İki imamın görüşleri bir konuda ittifak ederse fetva bu görüşe göre verilir ve buna “ve bihî yüfta/yani fetva bu görüşe göredir” şeklinde ifade edilir. İmam Muhammed b. Hasan, Hazretleri büyük mezhep imamı İmam Şafii Hazretlerinin hocasıdır. İmamı Azam Hazretlerinin en etkili talebesi olan İmam–ı Muhammed b. Hasan Hazretleri Hanefî Mezhebi’nin dünya üzerinde yayılmasında önemli rol oynamıştır. İmam Muhammed Hazretlerine ait olan Siyer–i Kebir’in “İslam” başlıklı bölümünde Ehl–i Kitab’ın Müslüman olabilmesi şu şartlara bağlıdır:

 

            Hasan–ı Basri Hazretlerinden (r.a.), Resullullah Aleyhissalatu Vesselam’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Müşrikler, “La İlahe İllallah” deyinceye dek onlarla savaşmakla emrolundum. Bu sözü söyledikleri zaman can ve mallarını benden kurtarmış olurlar. Ancak hak ile (ölüm cezasını hak eden ile maldan verilen haraç ve zekat olarak) alınanı hariç (içlerinde gizlediklerinden dolayı) hesaba çekilmeleri ise Allah’a aittir.

 

Siyer-i Kebir’in yazarı İmam Muhammed Hazretleri der ki: Rasullullah Aleyhissalatu Vesselam Allah’ı birlemeyen putperestlerle savaşıyordu. Onlardan her kim “La İlahe İllallah” dediyse bu sözü İslam’ı kabul ettiğine delil sayılır.

 

Netice olarak bir kimse, malum olan şirk itikadının hilafı olan tevhidi söylediği zaman İslam’ı kabul etmiş sayılır. Çünkü gerçek itikadını tespit etme imkanımız yoktur. Neyi ikrar ettiğini duyarsak o inançta olduğuna hükmederiz. Onlardan her kim, “La İlahe İllallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” derse, daha önce üzerinde bulunduğu inancın muhalifini ikrar etmiştir. Onun için de bu, imanına delil sayılmıştır.

 

Ateist olanlarla, yerde ve gökte iki ilah olduğunu iddia edenler de bu durumdadır. Bunlardan biri “Lâ ilahe illallah” derse, bu, onun İslâm’ı kabul ettiğine delildir.

 

Ama Yahudilerle Hıristiyanların durumu böyle değildir. Onların “lâ İlahe İllallah” demeleri, İslâm’a girmiş olmalarına delil sayılamaz. Resulullah’ın peygamberliğine inanmıyorlardı. Onun için İslam’a girmiş olmaları için “Muhammed’ür–Rasûlullah” demeleri de gerekiyor.

 

Nitekim, rivayete göre, Resulullah Aleyhissalatu Vesselam, hasta olan yahudi

komşusunu ziyarete gitti ve o yahudi’ye telkin sadedinde:

 

“Şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve ben Allah’ın resûlüyüm” buyurdu. Hasta yahudi, babasına baktı (Şahadeti getirmek için müsaade istiyordu). Babası da ona: “Ebü’l Kasım’a cevap ver” dedi. Hasta, şahadeti getirdi ve sonra da ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalatu Vesselam şöyle buyurdu:

 

Sayemde bir kişiyi cehennem ateşinden kurtaran Allah’a şükürler olsun.” Daha sonra ashabına da dönerek: “Din kardeşinizin cenaze işlemlerini” yapın diye emretti.

 

İmam Muhammed Hazretleri dedi ki: Bugün ise IRAK topraklarında yaşayan Ehl–i Kitab’dan bazıları var ki, “lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden rasûlullah” derler, ama onun, Arapların peygamberi olduğunu, İsrail oğullarına gönderilmediğini ileri sürerler. Onlardan her kim, bu inançla Hazreti Muhammed Aleyhissalatu Vesselam’in peygamberliğini kabul ederse yine İslâm’ı kabul etmemiş sayılır. İslâm’a girebilmesi için kendi dininden tamamen uzaklaşması gerekiyor. Hatta Yahudi yahut Hıristiyan olan bir kimse: “Ben Müslüman’ım yahut Müslüman oldum” derse yine İslâm’ı kabul ettiğine hükmolunmaz. Çünkü batıl dinlerine İslâm ismini verip; “Müslüman, Hakk’a teslim olan kimsedir, biz de Hakk’a teslim olmuş kimseleriz” derler. Onun için sadece bu sözü söylemeleri, onları Müslüman kabul etmemizi gerektirmez. Mutlaka, tâbi oldukları dini de terk etmeleri gerekir.

 

            Yine onlardan biri: “Ben Yahudilikten beriyim” der, ama bununla birlikte “İslâm’a girdim” demezse, İslâm’ına hükmolunmaz. Olabilir ki, Yahudilikten çıkıp Hıristiyanlığa girmiştir. Ama “Yahudilikten çıktım” dedikten sonra “İslâm’a girdim” derse, o zaman Hıristiyanlığa girmiş olması ihtimali ortadan kalkar.

 

Şayet Mecûsi “Müslüman oldum, yahut ben Müslüman’ım” dese, onun İslâm’ına hükmolunur.

 
Rivayet olundu ki, biri, Abdullah İbni Abbas Hazretlerine gelerek: “Annem öldü. Ancak Hıristiyan idi. Şimdi cenazesinin peşinden gideyim mi?” diye sordu. İbn–u Abbas Hazretleri ona şu karşılığı verdi: “Cenazesini takip et. O’nu göm. Sadece üzerine namaz kılma.”
 
Biz de aynı düşüncedeyiz. Şayet cenazesinin defni ile ilgilenecek kâfir bir oğlu yoksa, Müslüman oğlunun bu görevi yerine getirmesi ve onu yırtıcı hayvanlara terk etmemesi gerekir.
 
Ama bu görevi yerine getirecek müşrik akrabaları varsa, evlâ olan Müslüman’ın bu işi onlara bırakmasıdır. Lâkin dilerse, cenazesinin peşinden gidebilir.
 
Rivayete göre, el–Haris b.Ebî Rabia Hazretlerinin hıristiyan olan annesi öldüğünde sahabeden birkaç kişiyle cenazesinin peşinden gitmiştir. Ancak cenazeyle birlikte, cenazenin dinine mensup olanlar da bulunuyorsa, Müslüman’ın onlarla karışarak değil, ayrı bir şekilde yürümesi yahut cenazenin önünde gitmesi gerekir ki, müşriklerin topluluğunu çoğaltmamış olsun.
(İmam Muhammed b. Hasan, Siyer–i Kebîr, EVS yay. İst. 1980. c.1, s.163–165).
 
Büyük İslam alimi İmam–ı Muhammed Hazretlerinin bugüne ışık tutan, müminlerin gönlünü rahatlatan açıklamaları bu şekilde bulunmaktadır. Dikkat edilirse Hıristiyan ve Yahudilerin imanlarına kanaat getirmek için La İlahe İllallah ile birlikte Muhammedün Resulullah diye de söylemeleri gerekmektedir. Yani sevgili peygamberimizi tasdik etmezlerse yine de İslam’a giremezler.
 
Şimdi tekrar Said–i Nursî Hazretlerinin ifadelerini inceleyelim;
 
“Kur’an–ı Kerim, o cümlede Ehl–i Kitab’ı imana teşvik etmekle onlara bir ünsiyet, bir suhulet gösteriyor. Şöyle ki: Ey Ehl–i Kitab! İslâmiyet’i kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor. Ancak itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat–ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor” (İşarat–ül İ’caz, s. 49–50).
 
İmam Muhammed Hazretleriyle ile Said–i Nursî Hazretlerinin Ehl–i Kitab’a bakışları dikkatle incelendiğinde birbirine zıt olduğu görülüyor.
 
Görüldüğü gibi inanç olarak şimdi burada ayrılıyoruz.
 
Ya İmam Muhammed Hazretlerinin ya da Said–i Nursî Hazretlerinin görüşlerini tercih etme durumundayız. Ben İmam Muhammed Hazretleri gibi bir büyük İslam Alimi’nin görüşleri benim tevhid inancıma ters düşmemektedir.
 
 Tabi bu görüş Dünya Barışı’nı, dinler arası diyaloğu tehlikeye düşürdüğü için nurcular/Fethullah GÜLEN cemaati beğenmeyeceklerdir.
 
Yoksa Hz.Kur’an-ı Kerim’deki Ehl–i Kitap ile ilgili ayetler İmam Muhammed Hazretlerinden sonra yürürlükten mi kaldırıldı?
 
Ben, hiçbir ilave yapmadan büyük imamın, ayet ve hadisten kaynaklanarak verdiği hükümleri burada belirttim.
 
Şöyle bir soru sorabiliriz;
 
Hz. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam, gerek İslam’a davet mektuplarında, gerekse de dini ve beşeri münasebetlerinde ehl–i kitaba böylesi bir beyanda bulunmuş mudur?
 
Tabi ki hayır ve asla bulunmamıştır. Zaten öyle haşa yapmış olsaydı gönderiliş gayesinin dışına çıkmış olurdu. Çünkü İslam, muharref hıristiyanlığın savunduğu yanlış ve batıl inanışı aynı zamanda yahudilerin de çarpık inanışlarını değiştirmek, daha açık belirtirsek yeryüzünde yayılan şirki kaldırıp yerine tevhidi yerleştirmek için gelmiştir ve beşer olarak da Hz. Muhammed Aleyhissalatu Vesselam bununla görevlendirilmişti. Zaten haşa böyle bir beyanda bulunmuş olsaydı bunu diyalogcular hemen kaynak göstererek hıristiyanlığı, yahudiliği ve Müslümanlığın aynı olduğuna hangi dine inanırsak inanalım Cennete gireceğimize delil gösterirlerdi. Ellerinde böyle bir delil olmadığı halde şimdiden üç dini bir tutmaktadırlar.
 
Bu konuda en çarpıcı örnek, Hz. Peygamber’in Ehl–i kitap olan Yemen halkına İslam’ı tebliğ için gönderdiği Hz.Muaz b. Cebel’e (r.a.) emir ve tavsiyeleridir.
 
Bu yazıyı yazmaktaki amacım son günlerde doğruymuş gibi bu konularda fazla bilgisi olmayan halkımıza imanımızı zedeleyecek, zaten gayeleri de bu olan diyalogcuların yanlış itikatlarına karşı bir uyarı, savunma, halkımıza bilgi niyetiyledir.

Selam, saygı ve dualarımla.

 
Yakup MUSA
 
02.09.2009
 
Yazar Sayın Ahmet ŞAHİN’in yazısı aşağıda olduğu gibidir.
 
DİNLER VE KÜLTÜRLERARASI DİYALOG TOPLANTILARI

Biz dinleri ikiye ayırıyoruz. Semavi dinler-beşeri dinler. Semavi dinler aslında Rabb’imizin gönderdiği İlahi kitaba ve Peygamber’e dayanan İlahi dinlerdir.

Hıristiyanlık ve Musevilik gibi. Bu iki semavi dinin mensuplarına ‘ehli kitap’ diyoruz. Bize göre ehli kitap, diğerlerinden ayrıdır. Hem o kadar ayrı ki, ehli kitapla akrabalık bile kurabiliyoruz. Nikahla kızlarını alabiliyor, çocuklarımızın anası yapmayı düşünebiliyoruz. Kestiklerini yemede de tereddüt göstermiyoruz...

 
- Neden bu kadar yakınlaşabiliyoruz?.. Onlar da Rabb’imizin gönderdiği bir İlahi kitaba inanıyor, Peygamber’e dayanıyor da ondan... Sadece bir eksikleri var, onu da onların takdirlerine havale ediyoruz.
 
- Nedir o eksikleri?
 
- Kendi kitaplarını, kendi peygamberlerini inkar etmeden, eksiklerini tamamlamaları, yani Hazreti Muhammed’le Kur’an’ı da tanımaları...

Nitekim biz onların peygamberlerini ve kitaplarını tanıyoruz. Onlardan da aynı centilmenlikte bulunmalarını makul ve mantıklı buluyoruz...

 
Bu, onlar için zor bir kabul de değildir. Çünkü kendi inançlarını inkar etmeleri gerekmiyor, kendi inançlarını korumakla birlikte sadece eksiklerini ikmal etmelerinin gereği oluyor bu kabul.

Her ne ise... Bu ayrı bir konu aslında. Burada yine de biz kendi nefsimizi sorguluyor, İslam dünyası olarak İslam’ın güzelliğini halimizle gösteremeyince onlar da şimdilik seyirci kalmakta kendilerini haklı buluyorlar, diye düşünüyoruz. İslam’ın imrenilecek güzelliklerini ekonomik, sosyal, kültürel yaşayışımızla tam gösterebilseydik durumu çok farklı olacaktı diye değerlendirme yapıyoruz...

Gelelim semavi olmadıkları halde din ismi verilen beşerin iyilik ekollerine...

 
Onların dinin emir ve tavsiyelerine aykırı düşmeyen faydalı söylemlerine de itibar ediyor, destek veriyoruz. Ama ehli kitap gibi bir akrabalık ve kestiklerini yeme gibi bir yakınlığımız söz konusu olmuyor...
 
Demek ki bizler, farklı dine mensup insanların ortak doğrular etrafında birlik meydana getirmelerinden yanayız. Nitekim onlar da böyle birlikten yanalar.
 
Hal böyle olunca farklı dinin dindarları, insanlığın hayrına olan konularda bir araya gelseler, dinsizliğin dini değerleri yok etme çabalarına karşı çareler bulmaya yönelseler, bu yakınlaşmadan ne ehli kitap zarar görür ne de bunun öncülüğünü yapan Müslümanlar...

Bu konuda Hucurat Sûresi ayet 13 çok net mesaj vermektedir:

 
- Ey insanlar! (Ey müminler! demiyor, tüm insanlığa hitap ediyor.) Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Kabile ve milletlere ayırarak yer yüzüne yaydık ki, tanışasınız, yardımlaşasınız, iyilikte birbirinize destek veresiniz!..

Bakın, birbirinizle vuruşasınız, savaşasınız, düşmanlık edip de güçlü olanınız zayıf olanlarınızı ezesiniz.. diye farklı yarattık demiyor... Tanışmayı, diyaloğu ve iyilikte yardımlaşmayı dikkatimize sunuyor...

 
İşte bunun için diyoruz ki, semavi din mensuplarının insanlığın hayrına olan doğrularda yakınlaşmaları, yardımlaşmaları İslam’ın verdiği mesajın da gereğidir. Böyle faydalı birliği sağlamakta öncülük, evrensel İslam’a yakışmakta, geçmişine de uygun düşmektedir. Her ne kadar bazılarının ufku henüz buralara kadar ulaşmasa da...
 
18.05.2004
 
 

 

 

 

 

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.