Kıbrıs'ta bir süredir din dersi kurslarına yapılan baskı konuşuluyor. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası'nın (KTÖS) yasal mevzuata uygun açılan din kurslarına baskın yapıp eğitimi engellemesi tepki görüyor.
Kıbrıs halkının din eğitimi konusundaki sıkıntıları sürüyor. Önceki yıllarda polislerin bastığı din dersi kursları bu sefer bir öğretmen sendikasının hedefinde. Kursların, laikliğe ve Atatürkçülük'e aykırı olduğu iddiasıyla KTÖS mensubu bir grup öğretmen, Din İşleri Başkanlığı (Kıbrıs Müftülüğü) ile Milli Eğitim ve Spor Bakanlığı'nın imzaladığı protokolü görmezden gelerek kursları bastı.
Bunun üzerine çıkan tartışmalar Kıbrıs'ta ve Türkiye de de yankılanarak özellikle din'i hassasiyet taşıyan keisimlerin Kıbrıs'ta neler oluyor ? sorularını beraberinde getirdi..
İşte bizde bu açıdan sizlere KIBRIS ve Kuran Kurslarına dolayısı ile İslam'a karşı gerçekleşen adı konulmuş bilinçli operasyonun hangi merkezlerce yürütüldüğünü araştırdık ve analiz ettik.
Talat: Kur'an kursları Kıbrıs'a yakışmıyor..
Tartışmalara KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ta dün Milliyet'e yayınlanan bir röportajında dolaylı olarak katılmıştı. Talat Milliyet'e verdiği demeçte Kur'an Kurslarıyla ilgili olarak şöyle konuşmuştu:
"Son derece rahatsız edicidir. Ve bu ülkede ilk defa çıkmıştır. Bunun olmaması lazım. Bunun doğru olanı da, din eğitiminin okullarda verilmesidir. Okul zamanı verilmesidir. Yaz tatillerinde değil. Gidişatı kötü görüyorum. Kıbrıs'ta olmayan şeyler oluyor."
Bunu söyleyen Cumhurbaşkanı Talat'a sormak istiyoruz
Kıbrıs Türk Gençliği hangi maksatla İstanbul'a götürüldü?
Ayşe KOCATÜRK isimli yazar buna şu şekilde cevap veriyor
'İstanbul’a götürülen gençlerimiz, diğer taraftan Rum Patiriği Barthelomos’a ziyarete götürüldüler. Çünkü, yeni moda olarak çıkarılan “Dinler arası diyalog” sloganı ile Hristiyanlığın, Kıbrıs Türk çocuklarına da sevdirilmesi hedeflenmiştir...'
Kıbrıs Türklerine Hristiyanlık aşılayan Mistyonerler için neler yaptınız?
İşte Kıbrısta yayın yapan Volkan Gazetesinin gündeme taşıdğı misyonerlik faaliyetleri ve İslamın Kıbrıs Müslümanlarından nasıl soyutlandığının en güzel örneği ...
-Ada’da bu faaliyetler gerçekleşirken, 2008 yılının daha başlarında kiliselerin eksenine sokulmak istenen Kıbrıs Türklerinin son durumunu büyük bir cesur yüreklilikle neşreden Volkan gazetesi, 2 Ocak 2008 tarihinde, uzun bir dönemden beri KKTC′de devam eden Histiyanlık propagandası eğitiminin ve ayinlerinin son günlerde daha da yoğunluk kazandığını kamuoyuna duyurdu.
Devamla, “Kilise evlerde yapılan eğitim ve ayinler, apartmanlara ve konferans salonlarına taşındı. Gazete muhabirlerimizin araştırmaları sonucu, 25 Aralık akşamı 19.30- 22.00 saatleri arasında Lefkoşa′da Ortaköy′de bulunan "Major Konferans" salonunda büyük bir ayin düzenlendiği ve bu ayine yaklaşık olarak 100 kişinin katıldığı öğrenildi. Ayini, Andrew Mackenzie Swanson ile eşi Daphne Jean Swanson yönetirken, ayinde org eşliğinde İngilizce ve Türkçe olarak ilahiler okundu; Hristiyanlık propagandası ve eğitimi yapıldı. Ayine katılanlara Türkçe bröşürler dağıltıldı. KKTC′de Hristiyanlık propagandası ve eğitimi yapan Swanson çiftinin avukatlarının Emine Erk olduğu ve Swanson çiftinin çok sık olarak Başbakanlık Müsteşarı Öntaç Düzgün ile de görüştükleri öğrenildi.
Öntaç Düzgün ile yaptıkları görüşmelerde, Hristiyanlık′ta mezhepler bulunduğunu ve kendilerinin “Genişletilmiş İncil” mezhebine bağlı olduklarını belirtip, Lefkoşa′da kilise açmalarına izin verilmesini istediler.
Bu faaliyetlerin sürdürüldüğü Kıbrısın Kuzeyinde bu misyoner çiftin KKTC tarafından en üst düzeyde ağarlanması acaba ? sorularını gündeme getirmiş ve AB uğruna verilen bu tavizlerin bir göstergesi olarak tarihe geçmiştir.Türkiye Kıbrısta bu hadiseler yaşanırken neler yapıyor diye sormaya gerek duymuyoruz çünkü; Türkiye'de misyonerlik faaliyetleri bugün tam anlamı ile tarihin en mükemmel seviyesinde serbestlik yaşarken Kıbrıs'a bu şekilde bir müdahalesi söz konusu olmayacaktır.Velhasıl aynı şekilde Türkiye de de başörtülü genç kızlarımız halen daha çağdışı bir yöntem ile Üniversitelerden uzaklaştırılmakta olup Hiristiyan Batı kültürünün ürünü olan giyim tarzları özendirilerek Müslüman Türk Gençliği asimile edilmektedir.
Öte yandan aynen Türkiyede ki başörtüsü sorununu ve Kuran Kursları hadisesinde yaşanılan sıkıntılar Kıbrıs'ın adı Türk olan kesiminde de yaşanılan asimilasyon örneği veyahut adını tam olarak koymak gerekirse İSLAM DIŞI'LIK çağdaşlık adı altında sürdürülüyor.KKTC'de kur'an ve Din eğitimine karşı sürdürülen operasyonlarda adı KTÖS olan bir sendika ve üyesi bulunan bazı öğretmenler başı çekiyor. Bu sendika ve destekçilerini ortak hedefi Türklerin ve Rumların ortaklaşa yaşayacağı 'BİRLEŞİK BİR KIBRIS' ve İslamdan arınmış bir Kıbrıs.
KTÖS İsimli sendikanın internet sitesini incelediğimizde batı tandanslı İngiliz uyruklu etolog, yazar, evrim kuramcısı RİCHARD DAWKİNS'e raslamaktayız .KTÖS din'e karşı başlatılan operasyonunda bu adamın bir söylemini kendine prensip edinmiş görünüyor. Ve aynen siteden aktarıyoruz
RİCHARD DAWKİNS der ki: " Çocuk siyasi ve ekonomik olarak nerede duracağını bilecek yaşta değildir. Aynı şekilde din konusunda da nerede duracağını bilemez. Çocuğun dini vardır diyemezsiniz, sadece çocuğun ailesinin dini vardır. Çocuk olgunluk çağına gelmeden siz ona kendi dininizi veya bir başkası kendi dinini baskı ederse, bu çocuğun kişilik ve gelişim haklarına saldırı olur. Bu durum çocuk sömürüsüne girer ki, suçtur.
Bu görüşü benimseyen Batıcı bir görüşün Kıbrıs'ta ki Mümessili olan KTÖS kıbrıs'ta hem Osmanlı hemde 1974'te verilen mücadelenin ruhunuda dinamitlemiş olmaktadır.
Sanırım KTÖS'ü açıklamak için tüzük'lerinde yer alan aşağıda ki sözler yetecektir.
YAŞASIN BARIŞ VE BIRLEŞIK KIBRIS IÇIN ORTAK MÜCADELEMIZ!
YAŞASIN YUNANISTAN, TÜRKIYE VE KIBRIS HALKLARININ KARDEŞLIĞI!
YAŞASIN BARIŞ!
Avrupalı Hristian misyonerlerinin cirit attığı Kıbrıs Türk kesiminde İslam toplumsal hayattan dışlanması sonucunda bir sürü gencin hristiyan Rumların tarafına geçerek din değiştirdiği bilinen bir gerçek olmakla beraber Rum kiliselerinin aktif bir biçimde Kıbrıs Türk tarafında her türlü serbestlikle çalıştığı ve faaliyetlerini sürdürdüğü de biliniyor ..İşte Rum Haçlı Kiliselerle ilgili sadece 30 Rum'un listede isimleri olmamasından dolayı geri çevrilmesi bile bakın hangi mecralarda tartışılıyor ? İşte aşağıda ki haber ve yorum sizin...
Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, bugün başlaması planlanan müzakere sürecinin ikinci turunu son anda bir hafta erteledi. Hristofyas, bir grup Rum’un önceki gün KKTC’deki Aziz Manas Kilisesi’ndeki ayine katılamamasını gerekçe gösterdi.
RUM lider, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın önceki gün ortaklaşa yaptığı ‘vakit kaybetmeden anlaşma’ çağrısına erteleme kararı alarak cevap verdi. Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile buluşan Hristofyas’ın sözcüsü aracılığıyla açıkladığı erteleme kararı ve gerekçesi KKTC Cumhurbaşkanlığı’nı tatmin etmedi. KKTC Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Hasan Erçakıca, Hristofyas’ın ertelemeye gerekçe gösterdiği sınır kapısından geçemeyen Rumların, kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle ayine kaçırdığını açıkladı.
30 Rum ayine katılamadı
Rumlar, 5 yıldır Güzelyurt ilçesindeki Aziz Mamas Kilisesi’nde 2 gün süren ayin düzenliyor. Rum ‘hacı adayları’ önceki gün KKTC ile Rum kesimini birbirine bağlayan 6 sınır kapısından normal bir şekilde geçerek ayine katıldı. Halen kapalı olan Yeşilırmak kapısında da BM aracılığıyla isim listeleri verilerek geçiş planlandı. Bir grup Rum, BM listesinde isimleri bulunmamasına rağmen kapıdan geçmeye kalktı. Türk polisinin listede isimleri bulunmayan 30 kişiyi geri çevirdi.
Rum kesimi hiristiyanlığı ön plana alarak gerçekleştirdiği ve AB destekli sürdürdüğü faaliyetlrine devam ederken hem Türkiye hemde Kuzey Kıbrıs Türk Müslümanlarına karşı meydan okumasını sürdürüyor.Halbu ki Kıbrıs tamamı ile Türk adası olarak Osmanlıdan günümüze dek varlığını sürdürmüş ve bugün AB sevdası uğruna elimizden tam anlamı ile çıkarılmak istenen bir konuma gelimiştir
İşte yıllardır AB kapısında dilenen ve AB'ye girmek için çabalayanların Kıbrıs ve tarihi olarak Türkiye'nin hinterlandı içerisinde yer alan bölgelerde ki etkisizliğine örnek teşkil edecek davranışları AB haçlılarına faaliyet alanı doğurmuş ve bugün gelinen aşamada hem Türkistan hem Kıbrıs ve bütünü ile İslam alemi Haçlı Misyonerlerinin kuşatmasına açılmıştır. Kıbrısta yaşanan son gelişmelere bu açıdan bakacak olur AB haçlı komisyonlarında planlanan hadisenin tam anlamı ile ihanete ortak olan bazı kesimlerle birlikte gerçekleşen hirstiyanlaştırma operasyonunun bir parçası olduğuda görülüyor. Yakın bir gelecekte Kıbrıs' Türk Müslümanlarının tam anlamı ile asimile edilip dinden uzaklaştırılması sağlanacak ve hem kuzey hemde güney kıbrıs'ın birleşik bir KIBRIS olarak Haçlılar için Akdenizde bulunan EN öenmli merkez üssü konumuna getrilecektir.KTÖS'ün öncelikle kendisini hangi medeniyete bağlı hissetiğine karar vermesi gerekiyor.
AKP'li Türkiye'nin bugüne kadar Kıbrıs sorununa yaklaşımı hususunda ki son derece tutarsız politikaları sonucunda yaşanılan kaos Kıbrısta ki gerçek dinamikleri yerinden etmiş ve bunun yerine AB ile ortaklaşa sürdürülen çözüm KKTC'ye dayatılmıştır.Kıbrıs Akdenizde bulunan son derece mühim ve stratejik mevki konumu ile her dönem sorunların yaşadığı yer olmuştur.Şunu açıkça bildirelim ki Kıbrıs'ı kim eline geçirirse Akdeniz hakimiyetini de eline geçirmiş olur.Kıbrıs üzerinde hem AB-D'nin hem İsrail'in hem de Rusların planları vardır .Ve bu planlara alternatif bir çözümün merkezi yine ANADOLU'dan başka bir yer değildir.Türkiye mevcut potansiyelini AB-D politikalarına indexleyerek oldukça büyük zaman kaybına uğramış ve KIBRIS'ı kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır.Osmanlının yani tarihin KIBRIS ile ilgili uyguladığı politik süreci işletmesi gerekli olan bir Türkiye kesinlikle kendi planları ile bu meselede yer almalıdır.
Irak'ı Afganistan'ı ,Flistini Türkiye'nin milli davası olmaktan çıkaran unsur ile Musul,Kerkük,Batı Trakya ve Kıbrıs'ı milli davamız olmaktan çıkaran merkez aynıdır.Özellikle Kıbrıs'ta 'altın vuruş' yapmak isteyen misyoner teşkilatlar ve Avrupa Birliği bu meseleninde çözümüne en büyük engeli teşkil ederler.Velhasıl AB'de aynen misyoner teşkilatı gibi çalışmaktadır.
Son Söz'ü Büyük Doğu Mimarına bırakıyoruz. ve İşte;
Necip Fazıl'a Göre Kıbrıs .......
KIBRIS BEYÂNATI
*** Bir muhasebe yapmak gerekirse bize göre Kıbrıs meselesini nasıl değerlendirirsiniz?
- MEMLEKETTE hemen her davada olduğu gibi, Kıbrıs meselesinde de, haysiyetli bir anlayış bulunduğuna kani değilim. Yirmi yıllık Kıbrıs çıbanı patlak verdi vereli, aylar geçtiği halde, ortada hâlâ meselenin peçesini kaldırabilmiş bir kalem veya ağız göremiyorum. Mesele dâima bakireliğini muhafaza etmekte ve benim bu zamana dek susmaktaki zaman kaybım, teşhis bakımından herhangi bir gecikme ifâde etmekten uzak bulunmakta...
Türk’e göre Kıbrıs, "yurtta sulh, cihanda sulh" gibi pasiflerin pasifi ve hertürlü taarruz potansiyelinden yoksun, bütün derdi nefsini müdaafadan ve kabuğuna çekilip oturmaktan ibaret bir telakki gözüyle... Evet, böyle bir telakki gözüyle kocaman bir "hiç"tir.
Başta Araplar ve Osmanlılar tarafından, içeride tam bir oluştan sonra dışarıyı ve dünyayı kendisine irca, yani taarruzî bir gâye uğrunda feth ve teshir edilen Kıbrıs, ancak böyle bir davranış gözüyledir ki, her şeydir.
***Kıbrıs ekenomisi ve stratejisi hakkında çok şey söylendi, fakat "etnik" bakımdan değeri nedir?
-HAKİKAT adına çekinmeden bildirelim ki, Kıbrıs Türklerinin (etnik) Türk kanadında mevkii -iyiler ve halisler daima müstesna- Türk ruhunun gerçek ve sağlam nescini vâdetmekte zayıftır. Ve zaten mesele, 80-90 bin Türkü kurtarmaktan ibaretse, Balkanlardan Ortaasyaya kadar milyonlarca esir Türk yaşarken böyle bir rizikoya girmeyi emredici bir imtiyaz ve hususîlik arzetmekten uzaktır.
***Kıbrıs üzerinde emeli olan devletlere göre Kıbrısın durumu nedir?
- SORUNUZU, Yunan ve İngilize göre, Amerika ve Moskofa göre, Araplar ve İsraile göre Kıbrıs şeklinde bölümlere ayırarak cevablandırayım.
Yunana göre Kıbrıs; efendileri hesabına, tepesine "Büyük Yunanistan ve Elenizm" yazılı putlu bayrağı dikilmiş (fantazik) ve hayalî bir bekçilik kulesinden başka birşey değildir. O, Kıbrısı, tek başına ne bir atlama taşı diye kullanabilir ne de bir iç oluşun sınır karakolu olarak muhafaza edebilir.
İngilize göre Kıbrıs; İngiltere, Sultan Abdülhamidden âriyet suretiyle aldığı Kıbrısı, Asya ve Afrikadaki İmparatorluğunun dalyan bekçiliği kulubesi olarak, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar muhafaza etti ve bu savaşı kazanmasına rağmen İmparatorluğunu kaybedince artık bu yükü taşımaktan vazgeçti; orada bir iki noktayı elinde ve emrinde bulundurmakla yetindi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Kıbrıs, ortada kaldı; ve (stratejik) bakımdan gözleri kendine dönük olup da el uzatmaktan çekinen büyük kuvvetlerin ses çıkaramayacağı bir kukla devlet haline getirilmekten başka bir tasviye şekline imkân bırakmadı.
Amerikaya göre Kıbrıs; İkinci Dünya Savaşı arkasından, onun, bayrağını dünya çapında bir hakimiyet sahasına dikme sevdasına düşmüş olması bakımından, birinci derecede kıymet sahibi bir kontrol, murakabe, müdahale ve gerektiğinde taarruz merkezidir; bütün yükü karşılıksız çekilecek bir (strateji) noktasıdır... Batılı diplolamatların Kıbrısı, "batırılamaz kocaman bir uçak gemisi" diye vasıflandırmaları yerindedir. Ve işte 6. filoyu; daima arkalarında gezen ve hep sayıları arttırılan Moskof deniz kuvvetlerinin Akdenizde mevcut hikmetleri de, bu noktaya, bu noktanın belirttiği mânâya bağlıdır.
Moskofa göre ise Kıbrıs; şimdilik (tez) ve (aksiyon) Amerikada, (antitez) ve (reaksiyon) kendisinde olarak tam tersidir. Moskofun, Kıbrıs etrafında her Amerikan adımını çelmelemek, işi çıkmaza sokmak ve o havzada bir kargaşalık zemini sürdürmekten gayrı hiçbir politikası olamaz; ve üçüncü dünya savaşını açmak kararını vermedikçe elinden hiçir şey gelemez. Kıbrısta hakimiyet kaydedecek bir Amerikalı eli, Sovyetlere göre, Bakü ve İran petrollerinden Arap yarımadasına ve Şimal Afrikasına kadar dünyanın şah damarı olan petrol sahasını, avucunda tutmak mânâsına gelir ve bu elin mutlaka bileğinden kavranması gerekir. Bu noktadan idrak edilmesi gerekir ki, KIBRIS’IN BÜTÜN EHEMMİYET VE KIYMETİ, AMERİKA İLE RUSYA ARASINDADIR.
***Ortadoğu açısından Kıbrısın ehemmiyeti?
- ARAPLAR ve İsraile göre Kıbrısı değerlendirirken bu soruya ister istemez geleceğiz. Kıbrısta fethedilemez bir kal’a halinde Amerikan üslenmesi İsraili mesut edeceği kadar, petrol havzasındaki Arap dünyasını berbat eder. Zira oradan desteklenecek ve İsrail topraklarından hız alarak gelişecek bir toslama, Irak, Hicaz ve Libya müsellesinin çerçevelediği büyük ve hayatî madde "petrol" sahasını her an kontrolü altına alabilecek bir harekete yolaçabilir. Hatta Kıbrısa istinatlı bir kontrol, herhangi büyük bir inkişaf ve ihtilât takdirinde İran ve Kafkas petrollerine kadar yalayıcı bir sınır çizebilir.
O HALDE İSRAİLE, KIBRISTA AMERİKAN ÜSLENMESİNİ ELİNDEN GELDİĞİNCE KOLAYLAŞTIRMAK, ARAPLARA DA ENGELLEMEK DÜŞER.
TÜRKE GÖRE KIBRIS; ESASTA BİR "LÜZUMSUZ" VE "DEĞERSİZ"İN, ARTIK KAT’İ BİR LÜZUM VE DEĞER HALİNE GETİRİLDİĞİ VE BİR HATANIN DOĞRU OLARAK YÜRÜTÜLDÜĞÜ NOKTA OLMUŞTUR. TERS VE YANLIŞ BİR PASIN GOLE ÇEVRİLMESİ GİBİ...
Yunan için de vaziyet, gerçekleşmez bir servet gayesinin sarhoşluğuyla ana sermayesini tehlikeye düşüren ve (elenizm) rüyasını kâbusa çeviren ve sonunda kendisini apışmış bırakan hayali bir hedef...
İngiliz için gidenin bir daha gelmiyeceği hakikatini ihtar edici ve buna rağmen biraz tutunmayı ve geleceği kollamayı tavsiye kılıcı bir bekleme iskelesi...
Amerika ve Rusya hesabına da karşılıklı (aktivite-harekiyet) yolları bakımından hayatî kıymet...
Neticede İsrail ve Araplar için, birinin Amerika, öbürünün de ister istemez Rusya taktiğine yardımcılığını gerektiren en nazik bir mevkii...
İşte, bize, Kıbrıs hareketi sırasında gayet sıcak ve fedakar bir yüz gösteren Arap dünyasını, kavimler arasındaki din birliği yanında, bu ölçüye bağlı görmek lâzımdır. Amerikanın Kıbrıs davasında oynayacağı son rol billurlaşıncaya kadar, İslam ve Arap âlemi Türkiyeye yardım çehresi göstermekle mükelleftir. Her halde, Yunan hegemonyası altnda bir Kıbrıs, bu idâre karşısına dikili bir Türk maniası Araplarca hoş görülemez. Böyle olursa, petrol idealinin tepesine br de haç bindirilmiş olur.
Amerikanın Kıbrısta üslenmesi, bugünden "oldu-bitti" ifade edici bir başlangıç olduğuna ve hatta Yunanlıdan fazla Türkü tercih ettiren bir mânâ belirttiğine göre de, kıskaca alınmış ve "ehven-i şer"ler peşinde hayat tedarikine zorlanmış ülkeler için, Kıbrısta köprübaşı kuran bir Türkiye daima tercih unsuru teşkil eder. Bizim için de bu, tercih unsuru olmak mevkii, bugünlük, nefs müdaafamızın en doğru, yahut mecburî stratejisini gösterir.
Yunanın Amerikaya omuz çevirme cilveleri yapmasındaki sebeb işte bu tercih noktasında düğümlenmekte ve neticede nasıl olsa bir teselli mükâfatı kazanacağını bilmekten gelen bir naz ifade etmektedir.
***Teşekkür ederiz Üstadım.
(1974)
Anadolu Haber Günlüğü
Çok güzel tespit edilmiş ve itina ile okuduğum bir yazı..Kıbrıs meselesinin milli meselemiz olduğunu unutmamamlı ve İslam'ın özellikle Türk'lüğümüzün yaşamasında en önemli faktör olduğu bu yazı ile de bir kez daha gösterilmiş.
YanıtlaSilTalat: Kur'an kursları Kıbrıs'a yakışmıyor
DEMİŞ...
KIBRISA KUMARHANELER DAHA MI ÇOK YAKIŞIYOR SAYIN TALAT ?
dogruu ve gercekci bir tespit ! tesekkurler herkes bu yaziyi okumali
YanıtlaSilTek taraflı habercilik anlayışınızla yapmış olduğunuz bu haber gerçeği yansıtmamaktadır. Volkan gazetesi gibi ırkçı, gerici ve burjuvazi bir gazeteden referans almak ise sizi daha da anlamsızlaştırdı.
YanıtlaSilDin bir vicdan muhakemesidir ve kul ile Tanrı arasında oluşmuş ince bir çizgidir. Her bireyin veya topluluğun din algısına saygı esastır. Burada söz konusu olan Kıbrıslı Türklerin din algılayışına olan müdahaledir. Biz Kıbrıslı Türk devrimcileri, ilericileri herkesin din algılıyışına saygılıyız. Dünya'da tek bir müslümanlık anlayışı olmadığı gibi tek bir din de yoktur. Her birey illa da bir din şemsiyesi altına girmek zorunda da değildir. Burada saygı ve tolerans esastır.
Sizin ısrarla anlamak istemediğiniz ve çarpıttığınız olayların aslı bu saygıyı bozmak isteyenlere karşı verdiğimiz tepkidir.
Siz saygı duymadıkça biz tepki vereceğiz, müdahale etmeye çalıştıkça, mücadele edeceğiz.
Saygılarımla.
Kıbrıslı Burak