[anadoluhaber:36317] Emasya askeri darbenin ta kendisidir.

"Emasya askeri darbenin ta kendisidir"

Türkiye’de asker-sivil ilişkileri konusunda çalışan önde gelen siyaset bilimcilerinden Ali Bayramoğlu geçen hafta Hürriyet’in manşetiyle gündeme gelen EMASYA ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bayramoğlu “bu düpedüz darbedir” diyor!


17 Ocak tarihli Hürriyet gazetesinin ‘’ Askerin tatbikat hassasiyeti’’ başlıklı manşet haberinde yer alan ifadeler askerlerin siyasi alana müdahalesi konusunda hayırhah bir tutumu benimseyenlere bile biraz ‘’ tuhaf’’ gelmiş olmalıydı. Haberde ‘’ EMASYA’’ diye bir protokolden söz ediliyordu: ‘’ Askere toplumsal olaylara el koyma yetkisi veren EMASYA Protokolü’ne göre İstanbul’daki 52 Tümen bünyesinde kurulan EMASYA birliği Çağlayan Meydanı’nda tatbikat yapmayı planlıyor. Komuta kademesi tanklı toplu görüntülerin medyaya yansımaması için hukukçulardan görüş alıyor.’’
Haberin ardından gazetecilere bir açıklama yapan 1. Ordu Komutanı Org. Fehmi Tuncel böyle bir tatbikat hazırlığı içinde olmadıklarını ayrıca EMASYA protokolünün de kendilerine validen izin almaksızın bu tür müdahalelerde bulunma yetkisini vermediğini söyledi. Ancak Ali Bayramoğlu’nun Nokta’ya yaptığı açıklamalarda da belirttiği gibi EMASYA protokolünün askere diğer tüm sivil asayiş güçleri üstünde bir konum biçtiği çok açık. Bu durumda akıllara şu soru geliyor. Org. Fethi Tuncel’ in açıklamaları acaba ordunun da artık böyle geniş bir yetkiyi istemediği şeklinde yorumlanabilir mi?

Öncelikle EMASYA nedir oradan başlayalım isterseniz…

Emniyet Asayiş Yardımlaşma Birlikleri aslında son derece olağan bir yasal düzenleme. Gerekli durumlarda örneğin doğal afetler de çok büyük toplumsal isyanlarda sivil emniyet güçlerinin asayişi sağlamaya yeterli olmaması halinde askerden mülki amirin yani valinin yardım istemesi üzerine oluşturulan askeri birlik yapısına EMASYA denir. Yani asker- sivil yardımlaşması. Bu çok hassas bir konu. Çünkü temel olarak hem mülki idare –askeri idare ilişkilerini belirliyor hem de toplumsal ilişkilere müdahale anlamında toplum- devlet ilişkilerinin bir ayağını temsil ediyor. İller İdaresi Kanunu’nun 11.maddesi genel olarak bu ilişkileri düzenler. Bu maddeye göre vali gerekli gördüğü durumlarda askeri birimlerden yardım ister. Ordu içinde her ilde kimi birlikler olaylara müdahale etmek için görevlendirilirler. Buraya kadar hiçbir sorun yok. Elbette ordu kendi içinde böyle bir hazırlık yapıp sivil otoriteden talep geldiği zaman da müdahalede bulunacaktır.

_Peki o zaman sorun nerede başlıyor?

Sorun 1997’de imzalanan protokolle karşımız çıkıyor. Dönemin koşulları 28 Şubat… Erbakan hükümeti Cumhurbaşkanı Demirel’in oyununa düşüp istifa ediyor. Demirel Mesut Yılmaz’ı görevlendiriyor. Yılmaz hükümeti kuruyor ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun ilk icraatlarından biri de bu protokolü imzalamak oluyor. Dönemin Genelkurmay Harekatı Daire Başkanı Çetin Doğan ile İçişleri Bakanlığı Müsteşarı arasında bu protokol imzalanıyor. Burada sorun protokolün içeriği. Kanun maddesinde vali gereken durumlarda askerden yardım ister diyor. Fakat bunun nasıl olacağı ne şekilde tanzim edileceği bir yönetmelikle ya da protokolle belirlenir. Yani EMASYA birliklerinin varlığı yasal ve meşrudur.Kanuna uygun yönetmelik ya da protokol üretmek de normaldir.

Normal olmayan ne?

Normal olmayan şu: Protokol imzaladığı sırada Türk Silahlı Kuvvetleri(TSK) bugün olduğundan çok daha fazla kendi toplumunun İslami kesiminden gelen bir tehdit paranoyası içindeydi. TSK bu protokolden hareketle iç güvenlik doktrinini yeni baştan inşa etti. Bu iç güvenlik doktrininde iki temel mekanizma var. Birincisi EMASYA birlikleri tali birliklerden düzenli ve sürekli birlikler haline getirildi. İkincisi bir merkezileşme süreci yaşandı. Toplumsal olaylar gerçekleşmeden önce tedbir alınması fikri öne çıktı. Bu da sürekli takip sürekli değerlendirme sürekli bilgi depolama anlayışını egemen kıldı. Bunun sonucu olarak askeri garnizonların içinde asayiş güvenlik merkezleri kuruldu. Toplumsal gruplar yada muhtemel tehlikelerle ilgili bütün bilgilerMilli İstihbarat Teşkilatı(MİT)askeri istihbarattan yada emniyet istihbarattan asayiş güvenlik merkezlerine akmaya başladı.Bu bilgilerin değerlendirilmesi ve bunun sürekliliği dikkat çekici biçimde asker merkezli bir toplum takibi fişlemesi mekanizması üretti.Bu çok hayati bir meseledir.Çünkü zaten istihbarat aaaiflidir.İstihbaratı düzenleyen hüküm ne olursa olsun fiilen yapanlara aaafi bir alan bırakır.Tehdit olarak kâh seni görürkâh Sabeyatcıları görür.Dolayısıyla orada zaten bir hukuki denetim mekanizması yok.Bu olmadığı için istihbaratın oluşturduğu fiili alanda askerin devreye girmesiyle birlikte şunu anlamaya başlıyoruz:Bütün toplumsal gruplar hakkında değerlendirilmelerin yapıldığıtehlikeli görülenlerin fişlendiği bir merkez oluşuyor.Böylece asayiş yapısı siyasallaşıyor ve askerileşiyor.Buyasanın öngörmediği bir şeydir.Bu işin bir yanı.Öte yandan protokolün 9.maddesinde şöyle yazıyor:’Eğer toplumsal olaylar kontrolden çıkacak noktaya gelirse bu durumda görevli askeri birlik devreye girerolaylarıdeğerlendiriryakından izlerduruma el koyar.Daha sonra valiye bilgi verir.’yani askeri birlik gerekli görüyorsa validen izin almaksızın duruma el koyar.

Bu tür lokal askeri darbe anlamına gelmiyor mu?

Diyebiliriz tabii.Bu asker-sivil ilişkisindeki hiyerarşinin ters yüz edilmesidir. Bağımlı olansivil otorite oluyor bağlı olunan ise asker.Demokratik bir hukuk devletinde bu kabul edilemez bir durum.Toplumsal olaylar o kadar büyüyor ve kontrolden çıkacak noktaya geliyorsamülki mülki amir kör mü ki bunu göremiyor?Bu madde aslında şunu ima ediyor:Bir toplumsal hareket olursa ben sivil idareyi bertaraf ederek doğrudan doğruya idareye el koyar ve asayiş politikasını yönetirim.Bu sivil asayiş alanının askerileşmesi demektir.Buradan şu temel sonuç çıkar:TSK’ye göre asayiş en önemli tehdit toplumun kendisinden gelmektedir.İkincisibu tehdidi bertaraf edecek güç askerdir.Mülki amire yani valiye de güvenilmemektedir.Yani asker sadece topluma değil kendisi dışındaki devlet kurumlarına karşıda güven duymuyor

Yani sivil bürokrasiye de güvenmiyor asker…

Aynen öyle.Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz.Bu protokolün kendisi bizatihi darbedir.Diyeceksiniz ki neden böyle bir mekanizmaya ihtiyaç duyuluyor.TSK legalisttiryani yapacağı işi kanunlara uygun yapmak ister.Yani adamı döver ama bunu yasalar göre yapar.Bu yüzden bu kadar baskıcıotoriter yasalarla yönetiliyoruz zaten.

Peki sivil bürokrasidenözellikle emniyet bürokrasisinden bu protokole tepki gelmedi mi?

Geldi.Ama biz gazeteciler yada uzmanlar gibi yansıtmıyor bu tepkilerini.Sonuçta bu insanlar devlet memuru.Farklı platformlarda bile dile getiriyorlar tepkilerini.Mesela 2001’deki Mülki İdare Şurası’nda mesele çok net olarak dile getirildi.Şura tutanaklarını okuduğumuz zaman EMASYA protokolünün yasaya aykırı olduğununaskerileşmeye yol açtığının emniyette bu huzursuzluk var.Sivil asayiş güçleri askerin kendi alanına sızmasından hoşlanmıyor

Son yıllarda demokratikleşme ve sivilleşme açısından AB sürecinin etkisiyle önemli adımlar atıldı.Protokol konusunda bir gelişme olmadı mı?

Hayır.Bu protokol konusunda adım atılmadı.Aslında bunun gibi birkaç protokol daha vardı.Mesela Çevre ve Orman Bakanlığı’yla Jandarma arsında benzer bir protokol imzalandı.Kentsel alanlarda fabrikaların çevre atıklarını denetleme işini bu protokolle Jandarma kendi üstüne almıştı.Ben Orman Bakanı Osman Pepe’le konuşurken böyle bir protokolün varlığından iktidara gelir gelmez haberdar olduklarını ve derhal iptal ettiklerini söylemişti.
Fakat içişleri söz konusu olduğu zamandaha doğrusu askerin iç güvenlik doktrini söz konusu olduğu zaman işler Orman Bakanlığı’ndaki kadar basit olmuyor.Bu aslında EMASYA birliklerinin istihbarat faaliyetlerinin sonuydu.Olay ortaya çıkınca Genelkurmay Başkanlığı önce yalanladı.Sonra aralarında benim de olduğum bazı gazetecilerbunun EMASYA protokolü dahilinde yapılan bir işlem olduğunu yazdı.Bunun üstünde Genelkurmay bunu doğrulayan bir açıklama yaptı.O dönemde Başbakan Erdoğan’ın Rize gezisine katıldım.Bana fişleme konusunu sordu.Ben de protokolü uzun uzun anlattım.Hafif dehşet içinde’’Biz bu protokolü derhal iptal ederiz’’dedi.Ama buna rağmen hiçbir şey yapılmadı.

Başbakan ve hükümet de bunun farkındaysa neden bir şey yapılmadı?

Bu aslında büyük bir meydan okuma olur.Yani hükümet EMASYA protokolünü iptal etmeye yeltendiği andan itibaren TSK’nin fiilen çok yaygın olan alanını daraltmış olur.Hükümetin bunun yerine yeni ve kapsamlı bir başak protokol önerisiyle TSK’nin karşısına çıkması gerekir ki bu bir siyasi cesaret meselesidir.Bu hükümetin de öncekiler gibi cesareti yok.Bu hükümet de birçok hükümet gibi askerle iyi geçinerekaskeri ikna ederek sorunları çözebileceğini düşünüyor.Bu muhafazakârlığın tarihi yanılgısıdır.Mesele kişi meselesi değilyapı ve kurum meselesidir.Yapı ve kurumun içerdiği bir politik akıl vardır.Bunun karşısında bir başka politik akılın devreye girmesi gerekir ama bu hükümette böyle bir politik akıl yok…Bu hükümet EMASYA meselesini kendisi gündeme getirip sorunu çözmeyi deneyebilirdi ama o kadar çok sorunu var kiyeni bir sorunu alıp siyasallaştırmak istemiyor.Ayrıca askerle kriz yaratmak Türkiye’de hiçbir siyasetçinin kolay kolay yelteneceği bir iş de değildir.

EMASYA aslında 28 şubat’ta yapılan post modern darbenin niteliğini bize tanımlar.Çok açık bir şekilde bu darbe devletin iç işleyişinin mutlak olarak askerileşmesi sürecini ifade eder.Maalesef hükümet bunun farkında değil.

Şimdi bu protokole göre Çağlayan’da EMASYA tatbikatı yapılmasının anlamı ne?

Neyin tatbikatını yapacaksınız.Çağlayan’da nümayiş yapan bir grubu nasıl derdest edeceğinizin mi tatbikatını yapacaksınız.Manasız bir şey.EMASYA’nın çalışma tarzı zaten bir olay gerçekleşmeden önce olayla ilgili bilgi toplamak anlamına geliyor.ama şunu da ekleyelim bu tür tatbikatlar zaten yapılıyor.Tatbikattan kasıtilla askerin sokağa inmesi değildir.Şemdinli olayını yürüten savcı Ferhat Sarı kaya’nın iddianamesinden EMASYA planlarının sürekli olarak 81 ile gönderildiğini ve en son 2005’te bununla ilgili ana tadilatların bizzat Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılarakaltını çiziyorum bizzat Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılarakyine bütün illere yani valilik ve garnizonlara gönderildiğini biliyoruz.Bunlar aslında tatbikattır.Ek bilgiler geldiği andan itibaren nasıl uygulanacağı bir tatbikat gerekliliğini getirir.Ayrıca tatbikat yapılmaktadır çünkü bu protokolde şöyle bir madde var.İç güvenlik operasyonlarında polis askere tâbi olur.İç güvenlik harekât bölgeleri bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu’dur.Bunun İstanbul’da yapılacağının dile getiriliyor olması iki şeyi ifade eder:Ya Tuncel Paşa’nın ifade ettiği gibi yanlış bilgidirya da sızdırılmış yanlı bilgidir.Yani siyasete siyasetçiye meydan okuma bilgisi.Çankaya savaşlarıyla oluşan sıcak atmosferde bu mümkündür.Ya da hakikaten abuk sabuk bir tatbikattır.Kimi askerler bunu önermişlerdiğerleri de bunu saçma bulmuşlardır.

Bir başka ihtimal daha var aslında.İstanbul Emniyeti’nden birileri bu tatbikatın varlığından rahatsız olduğu için basına sızdırmış olabilirler…

Bu da çok mümkün. Sonuç olarak böyle bir tatbikatın bu haber çıktıktan sonra yapılması mümkün değildir. Açık olan budur.

1.Ordu komutanı tatbikatı yalanladığı konuşmasında protokolün zaten kendilerine böyle bir yetki vermediğini de söyledi. Yani sizin söylediklerinizden çok farklı bir tablo ortaya koydu…

Bu açıklamayı yeterli görmek mümkün değil. Çünkü protokol hükümleri gayet açık. Protokol diyor ki asker el koyar sonra bildirir. Ha şu kastediliyorsa; böyle yazıyor ama biz bunun böyle yapmayız.Eğer öyleyse protokolü değiştirsinler. Bu protokol herhangi bir askere büyük bir imkan veriyor. Herkes Fethi Tuncel değil. Daha önce Çetin Doğan hatta Çevik bir birinci ordu komutanları da gördük. Onların bunu nasıl yorumladığı da ortada.

Benim elimde olan bir askeri belgede3. Ordu Komutanlığı’nın protokolle ilgili bir değerlendirmesi yer alıyor. Bu belgede artık validen izin almadan olaylara el koyabiliriz diye yazıyor. Bu belgede askerin bu protokolü nasıl yorumladığını açıkça gösteriyor. Eğer protokol artık böyle yorumlanıyorsa o zaman protokolün feshi için asker bir şey yapsın. Ben bunu askerin bir şey yapmasına bayıldığım için söylemiyorum ama protokolde böyle bir şey yoktur diyebiliyorsa 1. Ordu Komutanı bu demektir ki bu protokol asker üstünde de artık bir yük oluşturuyor. O zaman kaldırsınlar ya da hükümete küçük bir işaret versinler de hükümet hemen değiştirsin.

Bu protokol AB- Türkiye ilişkilerinde sorun haline gelmedi mi?

AB Komisyonu’nun son ilerleme raporunda söz ediliyor. Bugüne kadar AB Komisyonu asker konusunda çok hassas davrandı. Diğer pek çok sorun çözülsün diye bunun üstüne gitmediler. 2002 seçimlerinin ardından AK Parti iktidarıyla birlikte AB’nin sivilleşmesiyle ilgili talepleri arttı. MGK’nın sivilleşmesi konusu bunların başında geliyordu. Ama devletin iç işleyişi ile ilgili taleplerde bulunulmamıştı. Bu protokolden zaten bizim de haberimiz yoktu. Önce ben yazılarımda gündeme getirdim daha sonra ise ‘’sosyetik fişleme’’ haberi ortaya çıktı.

Bu protokol ortadan kalkmış olsa askerin devlet ağırlığı azalmış olacak mı peki?

Azalır ama ortadan kalkmaz. Zira bu zemin üç kademeden oluşuyor. Birinci kademe yasalar kademesi. İkincisi yönetmelik ve protokoller kademesi. Bu yasal olanın derinleşmesi hatta EMASYA protokolü örneğinde olduğu gibi aşılması olarak kendini gösteriyor. Üçüncüsü ise fiili uygulamalar kademesi. Bu fiili uygulamaları ters yüz etmek kolay değildir. Bu bir zihniyet meselesidir. Örneğin bir ilçede kaymakam izne çıkıyor Asker de derhal ilçedeki jandarma komutanını tatile çıkarıyor. Mal müdürüne tabi olmasın diye… Bir başka örnek: Güneydoğu’ya fonlar gidiyor. Bu fonların nasıl harcanacağına kim karar veriyor? Kağıt üstünde valiler… Ama fiilen oradaki asayiş komutanı karar verir. Trafik düzenlemelerini üstlerine almaya çalışıyorlar. Özellikle bu devletin alt işleyişi açısından alan genişletmedir. Fiili durum yaratma meselesidir. Bu durum yasayla

Yasaları yönetmelikleri protokolleri değiştirebilirsiniz ama fiili uygulamaları kaldıramazsınız çünkü ihtiyaç var. Yani bugün silahlı kuvvetlerin dünyanın herhangi bir ülkesinde ordunun yürütmeye danışman olmadığı bir yapı yoktur. Güvenliğin bu kadar ön planda olduğu koşullarda böyle de olmak zorunda. .anti militarist olarak bunların hiçbiri olmasın isterim elbette. Ama bugün itibariyle öyle bir yapı söz konusu değil. Dolayısıyla protokol dediğimiz yönetmelik dediğimiz mekanizmalar da varlığını sürdürecektir ama bunlar şeffaf yasalara uygun sivil kurumlar tarafından denetlenen mekanizmalarla var olacaktır.

Nokta 27 Ocak 2007
anti demokratik olduğunun yüksek sesle dile getirildiğini görürsünüz.Şahsen ben bir kaymakamla ya da valiyle özel bir sohbet yaptığımda bunu çok net ifade ediyorlar ama emniyetin kurum olarak asker karşısında bunu dile getirmesi kolay değil.Çünkü Emniyet İçişler Bakanlığı’na bağlı.Bakanlığın adım atması lazım.Protokoller iki taraflı imzalanırlar ama tek taraflı feshedilebilirler.Sorununuza dönecek olursak aynı zamanda güç dengelerinin bozulmuş olması nedeniyle de hoşlanmıyor. yönetmelikle değil iradeyle değişir. Hem asker kendi alanına çekilme iradesi gösterecektir hem de siviller bu konuda istekli ve talepkar olacaktır. Dolayısıyla bu üçüncü zemin son derece önemli bir zemin.

--
Anlaşılan bazıları Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Radyo kurmuşlar,
film çekmişler, fişleme yapmışlar...

Bu ülkenin radyo kuran, film çeken, fişleme yapan karargâh subaylarına
ihtiyacı yok.

Herkesin kendi işini yaptığı bir ülke olmak çok mu zor?
-------------------------------------
Türk Milletinin üzerine çökmüş karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır. Hainlerin planları bozulmakta, figüranları sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır.

http://dava-vatan.blogspot.com/

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.