[anadoluhaber:37562] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

GERÇEKLER ZAMANLA ANLAŞILIR"MIŞ

Posted: 27 Jan 2010 10:50 AM PST

 

“GERÇEKLER ZAMANLA ANLAŞILIR”MIŞ

Aziz Türk Milleti! Sizlere yorumsuz iki belge sunacağız. Belgelerimiz nurcu-fethullahçı Zaman gazetesinden... Bu iki

belgeyi okuduktan sonra gerçeklerin zamanla anlaşıldığına siz de hak vereceksiniz!..

-------------------------------------------------------------------------------- 

 

“GERÇEKLER ZAMANLA ANLAŞILIR”MIŞ!..

 

Aziz Türk Milleti!

 

Sizlere yorumsuz iki belge sunacağız. Belgelerimiz nurcu-fethullahçı Zaman gazetesinden...

 

Bu iki belgeyi okuduktan sonra gerçeklerin zamanla anlaşıldığına siz de hak vereceksiniz!..

 

İlk olarak, 20 Kasım 1992 tarihli Zaman gazetesindeki “ABD’de Yahudi Mafyası: ADL”

 

başlıklı araştırma yazısından bazı bölümleri aktaralım:

 

“İngiliz farmasonluğunun yahudi kolu olan B’nai Brith’in etkisi altındaki ADL (Anti-

 

Defamation League) 1913 yılında kurulmuştur.

 

ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir. Kurdukları “Denizaşırı

 

Yatırımcılar Servisi” adlı şirketle, milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı

 

aklama gibi işleri yürütmektedir.

 

İşgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs’ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesinde geniş

 

arazilerin kanunsuz alım-satımının ortaya çıkarıldığı emlak skandalı da yine işin içinde

 

ADL’nin varlığını ortaya koyuyor.

 

ADL, Amerika içinde FBI kanallı muhtelif operasyonlarla ilişkisini sürdürdü… ADL’nin

 

bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim

 

Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu öldürüldü… Musevi iken Hakk din olan

 

İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985’in Ramazan’ında sabaha karşı

 

evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler… Gandhi ve Palme suikastlarının arkasında da ADL’yi

 

görmekteyiz.

 

ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti

 

Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel Soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail

 

otoriteleriyle Tel Aviv’de çalıştırmaktadır.

 

İsrail devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail gizli servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini

 

daima sürdürmüş, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar kurmuştur… ADL-Sharon grubu,

 

ihtilaflı bölgelerde satın aldıkları evlerde militan yahudileri yetiştirdiler…”

 

Ve “zaman” su gibi akıp gidiyor. Tarihler 10 Mart 1998’i gösteriyor… Şimdi de o günün

 

Zaman gazetesine bir göz atalım isterseniz:

 

“Diyalog Çabaları Devam Ediyor

 

- 27 -

 

3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik

 

Bir, TBMM başkanı Çetin ve Dışişleri bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü…

 

55 yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik Amerikan Yahudi Örgütleri

 

Başkanları Konferansı Heyeti (AYÖBK), ‘Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki

 

çabalarını önümüzdeki yüzyılın barış asrı olması açısından önemsediklerini ve sözkonusu

 

projeye büyük ilgi duyduklarını’ belirttiler…

 

Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili yahudi lobisi olan ADL’nin teklifiyle hazırladığı

 

hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap da gündeme geldi. Gülen, ‘ingilizce olarak hazırlanan kitap

 

üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine

 

sunacağını’ söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında

 

dağıtılacak…”

 

İşte ADL, işte Fethullah, işte diyalog ve hoşgörü masalı ve işte “gerçekler”i yazan Zaman!..

 

Gerçekler nasıl da Zaman’la anlaşılırmış değil mi?!.

ABD BAŞKANINDAN DÖRT İLKE

Posted: 27 Jan 2010 02:39 AM PST

 

Nurullah AYDIN

27 Ocak 2010

 

ABD BAŞKANINDAN DÖRT İLKE!

 

ABD; 1776 yılında bağımsızlığını ilan ederek, dünyanın ilk anayasal devleti olarak kuruldu.

 

Kuruluşundan itibaren eyaletlerin birleşim girişti. Ama daha sonra kuzey güney savaşlarına sahne oldu. Kızılderilileri etkisizleştirdikten ve iç birliği sağladıktan sonra sanayileşme ve endüstrileşme sürecine hızla girdi. Dünyanın düşünen üreten yaratıcı beyinleri ABD'ye akın etti. Uygun ortamda teknolojik çalışmalar semereseni verdi.

 

Her ABD başkanı yeni ekibiyle ABD'yi bir adım ileriye götürdü. Patinaj yapmadı.

ABD başkanları yeni dünyanın imparatorları olarak küresel doktrinler ortaya koydular.

 

En son Bush doktrini ile küresel askeri topyekün ülke işgal harekatına girişti. Haçlı doktrin ya benden yanasın ya karşısın temeline oturmuştu.

 

Yeni başkan Obama da BM genel kurulunda kendisinin dört ilkesini ilan etmişti.

1 Nükleer silahsızlanma

2 Barış ve güvenliğe teşvik

3 Gezegenin korunması

4 Herkese fırsat sunan küresel ekonomi

 

ABD Başkanı Barack Obama, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda dünya liderlerine hitaben yaptığı konuşmada yeni bir dünya düzeni çağrısında bulunmuş ve bu yeni düzenin 4 ilkesini açıklamıştı. Bu ilkeleri de çok taraflı işbirliği döneminin prensipleri olarak duyuran Obama;  Dünyanın yeni bir yönelim alması için zaman gelmiştir. Yeni dünya için görevimizin başlaması gerekiyor" demişti.

 

ABD Başkanı, dünyanın karşı karşıya bulunduğu tehditlerle mücadele edebilmek için çok taraflı işbirliğinde yeni bir çağ başlatılmasını istemiş, geleceği garanti altına almak için 4 ilkenin izlenmesi gerektiğine inandığını belirtmişti.

 

Aşırıcılıkla mücadele ediyoruz. Afganistan ve Pakistan'da da liderlik yapmamız için birçok grup bize yardım ediyor diyen ve Ekonomik krizden çıkmak ve küresel ekonomiyi düzene sokmak için ortak çalışmalar yaptıklarına dikkat çeken Obama; Dünya ile yeni bir ilişki kuruyoruz. Hepimizin sorumluluğunu yerine getirerek, küresel sorunlarla küresel olarak çalışmak gerekiyor. Eğer başarısız olursak aşırı dinciliğin gelebileceğini biliyoruz.

 

Bunlar devam ediyor, şiddet devam ediyor, nükleer silahı olan ülkeler artabilir, yaygın hastalıklar ve fakirlik artabilir. Bunlardan korkmamalıyız ama bunları görmeliyiz.

 

Büyük uluslar ya da küçük uluslar bunu yapamaz. Barış, işbirliğine dayanmalı ve bu kelimeler çok da doğru aslında. Ortak olarak refaha inanıyoruz, bunun için de birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Gelecek nesillere 20'inci yüzyılın düşmanlıklarını 21'inci yüzyıla aktaran nesil olarak ya da öngörülü bir nesil olarak aktarılabiliriz ki bu da kurumun adının hakkını vermek demektir. ABD'nin istediği budur. Ancak tüm ulusların görevlerini sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir" demişti.

 

Peki bu açıklamayı yapan Obama; göreve geldiğinin birinci yılında söylediklerini gerçekleştirebildi mi? Hayır bakın başkanlığının birinci yılında ABD halkı memnuniyetsizliğini her alanda ifade ediyor. Bush'un askeri stratejisini uygulamaya devam etti. Üstelik yeni cepheler açarak. Yemen ve Pakistan'ın kuzeyine ne yeni saldırlar yapılırken Afganistan ve Irak'ta bocalaması devam ediyor..

 

NATO ile Afganistan'da ama Irak'ta NATO gücü kullanımını, Türk ordusu karşı çıktığı için gerçekleştiremiyor. TSK ile AKP iktidarı arasındaki sorunlarının başında ve temelinde bu yatıyor. Irak işgali sırasında Türk topraklarının kullanımının 1 Mart tezkeresi ile reddi üzerine soğuyan ve gerginleşen ilişkiler, çuval giydirme olayı ile derinleşmiş, Muvanet zırhlısının ve  Türk helikopterinin vurulması eklenmiştir.

 

Afganistan'a istenen muharip güç talebi yine Türk Ordusu tarafından reddedilmiştir.

 

Öyle görünüyor ki, darbe belgeleri iddialarının kamuoyuna sızdırılması NATO askerlerince TSK'nın merkezlerinden bir yolla alınıp piyasaya sürülmektedir. TSK'nın etkisizleştirilmesi projesi devam etmektedir.

 

Yoksa Bush gitmiş Obama gelmiş ABD küresel politikasında değişiklik olmaz. Sadece yöntemde değişiklik olur.

 

ABD için sadık müttefikliğe giden yolda epey mesafe alınmış görünüyor. Ama Türk Milleti, dünün çapulcusu bugün katliamcısı Amerikalılara teslim mi olacak. Bakacak göreceğiz.

 

GünüN SözÜ: Küresel düşünemeyen devlet adamı, bir başka devletin emrine girer.



Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür.

ORDUSUNA GÜVEN DUYMAYANLARIN DA OKUMASI DİLEKLERİMLE...

Posted: 26 Jan 2010 08:50 PM PST


ORDUSUNA GÜVEN DUYMAYANLARIN DA OKUMASI DİLEKLERİMLE...

  Dünya Silahlı Kuvvetleri'nin Karşılaştırılması

     ''BU ORDUYLA MI SAVAŞA GİRECEĞİZ'' DİYENLERE İTHAFDIR.

 Uluslararası silahlı kuvvetler rating'i konusunda oldukça yetkin bir site olan strategypage.com, tüm dünya ordularını çeşitli parametrelere göre sınıflandırıyor. Bu derecelendirme tablosunda yer alan TSK hakkındaki verilere göre;

 

 1. TSK, tüm dünya orduları içinde "tradition(Gelenek)" (savaş gelenekleri, tecrübesi, eğitimi ve dayanıklığı) alanında 10 üzerinden 9 olan iki ülkeden biri. Diğer ülke ise İngiltere. 10 alan ülke yok.  Türkiye'ye en çok yaklaşan ülkeler Almanya(8), İsrail(8),  Finlandiya(8). ABD'nin derecesi ise 7.

 2. TSK, Avrupa bölgesinde (Rusya da bu bölge içinde yer alıyor) genel klasmanda 3. büyük güç olarak değerlendiriliyor.

 3. TSK, muharip güçlerin nicelik ve nitelik bileşkesinden oluşan  "combat power(Muharebe Gücü)" klasmanında da 972 puan ile yine üçüncü.  (bu klasmanda bir üst baz puan yok)

 4. TSK, subay/astsubayların niteliklerinin ölçüldüğü  "leadreship(Lider)" alanında da 7 alıyor. Bu alanda TSK'yı geçebilen tek ülke 9 ile İngiltere.

 Ayrıntılı bilgilere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

 

 http://www.strategypage.com/fyeo/howtomakewar/databases/armies/e.asp

 


ABD'nin darbe okulları

Posted: 26 Jan 2010 07:47 AM PST


 

Nurullah AYDIN

27 Ocak 2010

 

 

ABD'nin DARBE OKULLARI

 

Türkiye'de darbe tartışmaları yaşanıyor..Kurutuluş savaşı sırasında ülke işgal edilirken,  yüzyıllarca Türk Milleti'nin engin hoşgörüsü altında can ve mal güvenlikleri sağlanmış dilleri ve dinleri korunmuş gayrimüslimler işgal kuvvetleriyle işbirliği yaptılar.. Müslüman Türk köylerini bastılar, yaktılar, yıktılar..

 

Bazı yerli işbirlikçilerde onlarla işbirliği yaptılar.. Kurtuluş savaşına karşı çıktılar. Mandacılığı köleliği kabul edip işbirliği yaptılar. Soyları sopları bozuk bu tipler, din adına mal ve canlarını koruma kaygısıyla şerefsiz yolu tercih ettiler. Şimdi bunların çocukları zenginleştiler ve ne yazık ki tarikat cemaat kimliği altında yine yaşamları dine karşı olmakla geçen aydın bozuntularıyla işbirliği içine girdiler. Dedelerinin Türkiye'yi sömürge  yapma özlemini şimdi kendileri gerçekleştirme peşinde.!

 

Evet çağdaş sömürü çarkı için bu gerekliydi. Ama Türk Milleti bir yandan açık düşmanla bir yandan içindeki devşirilmiş işbirlikçi ajanlara karşı mücadele verdi. Daha sonraları ise 1952 yılında NATO ya girişle ABD ile askeri ve eğitim anlaşmalarıyla küçük Amerika hülyaları başladı. Bu dönemde ABD Sovyetler Birliği'ne karşı komünizmle mücadele edecek ajanlar yetiştirdi. Yandaş olmayan ülkelerde, yetiştirilen ajanlarla darbe yaptırdılar..

 

Şimdi Türkiye'de; 1952-1990 arası milliyetçilerden yararlanırken şimdi dinci tarikatçı, cemaatçi ve etnik unsurlardan yararlanmaya başladılar. Onları eğittiler. Kimi siyasetçi, kimi akademisyen, kimi gazeteci, kimi sivil toplum örgütü mensubu olarak iktidara getirdi. Bu sadece Türkiye'de değil birçok ülkede oldu. Bu yeni işbirlikçilerle ülkeler yönetiyor.  ABD; elindeki her türlü bilgi ve belgeleri işbirlikçilere aktarıyor. Yeni CIA eğitiminden geçmiş kişiler artık ABD'nin sadık elemanlarıdır. İnsan hakları, demokrasi, özgürlük, açılım saçlım papağan gibi ezberlettirilen sözcükler.

 

Oysa bakın ; ABD Başkanı Wilson 5 Ağustos 1919 yılında; Türkiye haritadan silinmelidir. Türkiye'yi parça parça edelim demişti.

 

Ayni tarihlerde 1920'li yıllarda İngiliz Başbakanı Lloyd George ise; Türkler Avrupa'dan atılacaklardır diyordu.

 

Türklerle ile ilgili batılı liderlerin o kadar çok beyanı var ki!

Bakın; Amerikan yüzyılı için  Rooswelt 4 özgürlükten söz etmişti. Konuşma, ibadet, yaratma, yaşama özgürlüğü. Bu kavramlarla yürüyen bir Amerika gerçeği.

 

Batılı yazar Chomsky  de; 5. özgürlük diyor. Bunlar; Soyma, sömürme, hüküm altına alma, güce başvurmadır.

 

Bakın; ABD amacı için kendi ajanları yanında o halkın mensuplarını alıp eğitmek için okullar açtı. ABD ilk darbe okulunu Fort Gullic'i 1946 yılında Panama'da kurdu. Sonra okul Fort Benning'e getiriliyor. Ankara'da sosyal okul adıyla eğitim veriyor. Akademisyenler, gazeteciler, katiller, darbeciler, bu okuldan yetişiyor. Okul, 1984'e kadar kalıyor.

 

Bütün bu okulların en büyüğü Fort Bragg denilen yerde. Buna aynı zamanda Kennedy Özel Savaş Okulu da deniyor. En üst düzeydeki sivil/asker darbeciler de bu okulda yetişiyor. Bu okullara School Of Americas (SOA) deniliyor.

 

ABD Denizaşırı Kuvvetler Komutanlığı bütün dünyaya bu anlamda hükmediyor. İstihbarat eğitimi ağının bir ucu da Almanya'da Bad Tolz isimli kentte. NATO unsurları, Bad Tolz'de bulunan 20. Özel Kuvvetler Komutanlığının emrinde çalışmaktadır.

 

Okullar arasında eğitim bağlantısı var. Fort Bragg ana okul. Ona bağlı olarak Amerika'da Fort Benning okulu var. Yabancıların, akademisyen, gazeteci, iş adamı gibi her meslek grubundan kişinin eğitim gördüğü Fort Benning'deki Amerikalılar Okulu (SOA) var. Fort Benning denen cinayet okulunun bulunduğu yer. United States Army Infantry School/Amerikan Ordusu Piyade Okulu askeri ama sivil eğitimde verilen okul..

 

Yine; Yol levhalarında NATO Schule ve NATO School yazan Avrupa merkezi olarak Oberammergau'da Ayaklanmaları Bastırma ve İstihbarat Okulu adında özel okul var..

 

ACC denilen (Allied Coordination Center /Gizlilik Koordinasyon Merkezi) ise  bir yeraltı örgütü. Burası bütün NATO ülkelerinin yeraltına kumanda ediyor. Yani açık ve gizli ağın bir ucu Washington'dan, Avrupa Birliği'nin başkenti Brüksel SHAPE karargahı'na geliyor.

 

Türkiye'de devletin temeline dinamit koyan, saldıran; siyasetçisi, akademisyeni, gazetecisi hangi CIA, MI5, FBI eğitiminden geçti de böyle konuşuyorlar sorusunun cevabı böylece ortaya çıkmıyor mu?

 

GünüN SözÜ: Oku, anla, öğren ama düşün ve hareket et.

 


Yeni Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.

Analist Erhan Göksel, yine ilginç ve çarpıcı analizler yaptı

Posted: 25 Jan 2010 11:04 PM PST

http://www.milligazete.com.tr/haber/urdun-yerine-alman-vizesini-kaldirsinlar-150868.htm


Refah Partisi'nin yükselişi, küresel ekonomik kriz, Dubai'nin batışı gibi birçok öngörüsü doğru çıkan VERSO Araştırma Şirketi Sahibi ve Analist Erhan Göksel, elindeki önemli veriler ışığında yine çarpıcı ve ilginç iddialarda bulundu. Göksel, erken seçim tarihinden demokratik açılıma, AKP Hükümeti-İsrail ilişkilerinden ABD'nin yeni projelerine, adım adım kurulan Kürt Devletinden Türkiye'deki işçi sınıfındaki büyük dönüşüme kadar birçok konuda yine tartışma çıkaracak, analizlerini Milli Gazete'ye açıkladı.
*
Refah Partisi'nin patlaması, küresel ekonomik kriz, Dubai'nin batışı gibi birçok öngörüsü doğru çıkan VERSO Araştırma Şirketi Sahibi ve Analist Erhan Göksel, elindeki önemli veriler ışığında yine çarpıcı ve ilginç iddialarda bulundu. Göksel, erken seçim tarihinden demokratik açılıma, AKP Hükümeti-İsrail ilişkilerinden ABD'nin yeni projelerine, adım adım kurulan Kürt Devletinden Türkiye'deki işçi sınıfındaki büyük dönüşüme kadar birçok konuda yine tartışma çıkaracak, analizlerini Millî Gazete'ye açıkladı. İşte Göksel ile yaptığımız dikkat çekici röportajın ayrıntıları:
AKP'nin iktidardaki 8. yılını nasıl değerlendirdiğinizi sorarak başlamak istiyorum?
AKP, 2002 yılında iktidar oldu. Milli Görüş hareketi içinden çıkmıştır. Ancak, bugün ciddi şekilde Milli Görüş'ten farklılaşmıştır. Bugün, çok trajik bir şekilde farklılıklar vardır. Ak Parti, dış politikada tamamen batı yanlısı, gayri milli bir politika çizgisine girmiştir. Saadet Partisi ise, son derece milli bir çizgiye çekilmiştir. Ve bu nedenle de uzun dönemde Türkiye'de muhafazakâr İslami kesimlerin hepsi birden ciddi bir saflaşma ve kamplaşmaya gidecektir. Herkes Saadet Partisi ile Ak Parti'nin eninde sonunda, bir şekilde birleşeceğini düşünüyor.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben tam tersini düşünüyorum. AKP'nin en büyük ideolojik düşmanı, ondan oy aldığı Saadet Partisi'dir. Ve bu kısa sürede, siyasi çekişmeye de dönüşecektir
AK Parti, 2002 yılında yolsuzluk ve yoksullukla mücadele için iktidara geldi. Ancak, aynı AKP'nin 2007'den sonraki ikinci iktidar döneminde, yolsuzluk iddiaları aşırı derecede arttı. AKP hükümetinin; yolsuzlukların üzerine gitmemesi, Deniz Feneri dahil, kamuoyu vicdanında sorgulanmasına neden olmuştur.
Dağ fare doğurdu
Kürt sorunu ve demokratik açılım sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dağ fare doğurdu. Birincisi, Cumhuriyet kurulduğunda beri Türkiye'nin çok ciddi bir demokrasi sorunu vardır. 12 Eylül darbesi, Türkiye'nin ayağına pranga vurmuştur. 12 Eylül darbesi, yasaklar ve tecritlerle birçok alanda Türk halkının koluna kelepçe takmıştır. Kürt meselesini ciddi bir sorun haline getiren de, 12 Eylül darbesi olmuştur. Ancak Türkiye'de çok ciddi bir terör eylemi oldu. Çok sayıda insan hayatı kaybetti veya mağdur oldu. Birçok şehit verildi. Devletin içinde karanlık işler de yapıldı. Biz bunları biliyoruz. Eskiden de biliniyordu ama şimdi dillendirilmeye başladı. Kürt meselesi ve demokrasinin çözülmesi elzemdir.
Kürt açılımı ABD'nin projesi
Kimin?
Bu proje, ABD'nin Kuzey Irak projesidir. Ayrıca AK Parti'nin, bu işe hazırlıksız olduğu açıklamalarından bellidir. Eylem yapan çocukların işleriyle ilgili kanun tasarısının dışında ortalıkta tek bir şey yok. Abesle iştigal. Başlangıçta Kürt açılımı idi sonra Demokrasi açılım en son Milli Birlik projesi oldu.
Bu tam bir, tornistan geri dönmedir. Ama bu Türk halkını ilgilendiren, Anayasa'yı değiştirmeyi ilgilendiren bir konudur. Herkesi ikna etmek zorundasınızdır. Bu siyaset değildir. Milli Birlik projesi, ülkenin bütünlüğünü ilgilendirir.
Öcalan açılımda siyasallaştı
Öcalan'ın demokratik açılımda nasıl bir konuma geldi?
Bu açılımı ellerine yüzlerine bulaştırdıkları için, Abdullah Öcalan'ı; Türkiye siyasetinin en temel belirleyicilerinden biri haline getirmiştir. Bundan sonra kim iktidara gelirse gelsin, Kürt meselesi deyince Abdullah Öcalan ile masaya oturmak zorundadır. Bunun en güzel örneğini Ahmet Türk, basın toplantısında açıkladı. DTP kapatılınca, meclise girmeyeceğiz dedikten sonra ' Öcalan'ın emriyle Meclise giriyoruz' dedi. Bunu dili sürçerek söylemedi. Bunu söylemek için çıktı. Bugünden itibaren, Abdullah Öcalan siyasallaşmıştır. Hep istediği buydu. Bunun müsebbibi de, süreci yönetemediği için Sayın Başbakandır.
Bugüne kadar birbirine yan gözle bakmayan bu halkı bir arada yaşatan çimento size göre ne?
Burada, bir şey hatırlatmak istiyorum. İngiliz Büyükelçi, Lord Curzon'a ''Türkler ile Kürtlerin birlikteliği, Araplar ile Kürtlerin birlikteliğinden bin misli fazladır' diye mektup yazınca, Lozan'da Kürt meselesi Türkiye lehine halloluyor. Kürtleri, bölmekten vazgeçiyorlar. Dolayısıyla İslamiyet, bu milletin en birleştirici unsuru olmuştur. Birleştirici çimentoyu ortadan kaldırdığınızda, ayrıştırma daha kolay olur. Türk-Kürt meselesini benim gibi düşünen tek siyasi liderin Sayın Erbakan olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, şu anda Türkiye'nin en laik ve seküler partisi, DTP'dir. DTP kapatıldığı için BDP, geçmişinde HEP, DEP ve HADEP.
Erbakan, doğru gördü
Sayın Erbakan, bu konuda Bingöl'deki bir sözü nedeniyle ceza almıştı?
Sayın Erbakan ile çok fazla konuştum bu konuyu. Sayın Erbakan'ın bakış açısının çok doğru olduğunu biliyorum. Neden? Çünkü Türk ve Kürt kavramı, Osmanlıda yok. Ben 82'de mecburi hizmete Diyarbakır'a gittiğimde, şehrin kalesine Ne Mutlu Türküm Diyene yazmışlardı. Ben Türkiye'nin batısında hiçbir yerde Ne mutlu Türküm Diyene yazısını görmedim. Bu sadece bir örnek.
Ayrıca Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatıldığında, bunu 'laikliği değiştiriyor. Türkiye'de şeriat tehlikesi var' meselesi olarak görmüştüm. Ama şimdi farklı düşünüyorum.
Refah Partisi, 1997 yılında kapatıldı. Yani Türkiye'de iç savaş kızışmış, terör artmış, her gün insanlar ölüyor. Refah Partisi, İslami anlamda Türkleri ve Kürtleri, aynı çatı altında birleştirdiği için sistem hazmedemedi. O yüzden kapatıldı. Çünkü o dönemde, o bölgede çok yüksek oy aldı. Devlet ile PKK arasında sıkışan Kürtler, sığınacak bir liman olarak Refah Partisi'ne oy verdiler. Hakkını vermek lazım. 2004'de aynı şey oldu. AKP, bölgede ezici bir seçim kazandı. Bugün, devlet ile PKK arasında sıkışan Kürt vatandaşlar, ayrılmak istemedikleri ve kendilerine biçilen kaftanı giymemek için ara formül bularak, oylarını AKP'ye veriyor. Bu oyların aslında AKP'ye değil rejime verildiğini, defalarca söylememe rağmen kimseyi ikna edemedim.
Bu süreçte; PKK'nın silahsızlandırılıp, hareketin siyasallaştırılması mı hedefleniyor?
Aynen. Fakat oradaki kritik nokta şu, hükümet bana göre, çok hatalar yaptı. Bu hatalar sonucunda, Abdullah Öcalan bu işin tek merkezi haline geldi. Bunun üzerine, Hükümet de Abdullah Öcalan ile köprüleri attı. Bu saatten sonra perdenin arkasında da oturmaları zor gözüküyor.
Abdullah Öcalan'ın, PKK'nın terörü bırakacağını düşünmüyorum. Çünkü Türk hükümeti, siyasi bir nedenle, seçimlerin yaklaştığı bir dönemde, Abdullah Öcalan ile IRA gibi masaya oturabilecek bir konjonktürde değil. Yani siyaseten Recep Tayyip Erdoğan, masaya oturamaz. Sonu olur.
Reşadiye'deki baskın açılıma engel mi oldu?
Evet, engel oldu. Çünkü Abdullah Öcalan'ı tanımıyoruz dediler, Abdullah Öcalan da ben size kendimi tanıtırım dedi, bu kadar basit. Bence, PKK terörü artıracak ve Türk hükümetini masaya oturmaya zorlayacaktır. Terör artarsa, AKP'nin sonu gelir. AKP, her açıdan açmaza girdi. Abdullah Öcalan ile masaya oturursa sonu gelir. Terör artarsa, bastıramazsa yine sonu gelir. Şimdi bugün ordunun bu kadar baskı altına alındığı bir dönemde, bilerek konuşmuyorum, benimkisi senaryo. Ordu bu kadar baskı altına alınırsa ve terör tırmanırsa, TSK'nın teröre karşı savaşacağına inanıyor musunuz? Ben size soruyorum. Savaşacağı varsa, AKP'yi yıpratmak için savaşmayacaktır. Çok basit.
Son dönemde, Doğu'daki şehirlerde sokak eylemleri arttı. Çocuklar kullanılıyor. PKK strateji mi değiştiriyor?
Önümüzdeki dönemde, PKK terörü artacaktır. Şu anda çocukları görüyoruz ama PKK'nın Kürt kadınlarını sahneye iteceğini zannediyorum. Çok büyük bir gerilime, büyük çatışmalara arifedir bu. Felaket tellalı gibi gözükmek istemiyorum ama bunlar büyükşehirlere yayılacaktır. Büyükşehirlere taşımanın provaları yapılıyor. PKK eylemleri sokağı tehdit ediyor.
İkincisi, PKK'nın en önemli stratejilerinden birisi şu: Batıdaki Türkleri, Kürtlere saldırtmak. Batıda Türkler, Kürtlere saldırırsa, PKK'ya hiç sıcak bakmayan Kürtler, PKK'ya sığınmak zorunda kalırlar. İzmir'deki yürüyüşte ve Edirne'de bunlar yaşandı.  Devletin bunu da görmediğini düşünüyorum.
AKP İsrail  gerginliği
Yeri gelmişken, AKP Hükümetinin İsrail ile son 1 yılda gerginliğe neden olan ilişkilerine nasıl bakıyorsunuz?
AKP iktidarıyla alakası yok. AKP iktidarı, İsrail ile hep müttefik oldu. Ben hala bütün çatışmalara rağmen, kısmi müttefiklik olduğunu ve AKP'yi desteklemek için bazı tezgâhlar olduğunu da iddia ediyorum.
Davos'taki çıkış da mı o kapsamda?
Bana göre öyle. Hepsi öyle.
Alçak koltuk krizi de mi?
Evet. O da. Bana göre, hepsi İsrail'in planı. Bu son olayda, biliyorsunuz Obama seçimde, seçmene vaatte bulunduğu için, İsrail'e karşı mesafeli duruyor. Son olayın, İsrail tarafından planlandığına inanıyorum. Kameraları içeriye getiriyor, görüntü aldırıyorsunuz, alçaklık lafını özellikle söylüyorsunuz. Çok büyük bir proje bu.
AKP'nin anketinden çıkan rakam!
AKP ile CHP arasında oy oranları tartışılıyor. Size göre AKP ne durumda?
İkisi de siyaset yapıyor. Ben çok bağımsız olduğum için, hiçbir partiyle bağım olmadığı için, sokakta ki insanlardan çok net görüyorum. Bu konuda hiç mütevazi değilim. Bütün seçimleri bilmiş bir adamım bu ülkede. Arşivler bunu gösteriyor.
Araştırmalardan çok, kendi sokak gözlemlerimi önemsemişimdir. Sayın Baykal AKP yüzde 20'lerde derken doğru söylüyor. Tayyip Bey'in anketi, benim de elime geçti. Denge Araştırma Şirketi, kara kutusudur. Basına vermediği, en önemli araştırma şirketi Denge'dir. Denge'nin araştırmasında, AKP'nin oyu yüzde 29 çıkmıştır. Muhtemelen, Sayın Baykal bunu görmüştür.
Tayyip Erdoğan da Baykal'ın söylediğine 20 koyun derken, o da haklıdır. Siyaset yapıyor. Onun doğru yanı nedir? CHP'ye göre yaklaşık 10 puan fazla oyu var. Elbette siyasi bir lider 20 ekleyin diyecek.
Erken seçim Ramazan'da
Sizce erken seçim olur mu?
Tayyip Bey, kendini çok bağladı. Hatta etik laflar söyledi. Tükürdüğünü, yalayamayacak laflar söyledi. Buna rağmen, benim 30 yıllık siyasi tecrübeme göre, seçim liderlerin elinde değildir. Seçim olabilir. Seçimin olmamasının Türkiye'de dış konjonktürel faktörleri de var. Ama AKP için seçime gidilecek en iyi zaman, 8 Ağustos Ramazan'dır.
Yorum yapmıyorum, bilerek söylüyorum. 1994 yılında seçim Ramazan'a denk gelmişti, Tayyip Bey dedi ki bizzat şahsıma, 'Ramazan işimizi zorlaştıracak. Çünkü Ramazan'da gündüzleri insanların kafaları dağınıktır, rehavettedir'. Ben de dedim ki; 'Ramazan'da insanlar camilere gider, manevi bir hava oluşur. Sizin için en iyi seçim Ramazan'da olur'. Tayyip Bey bunu kullandı. Tayyip Bey Ramazanda bir seçim yaşadı. Bu, tek seçimidir. Tayyip Bey'e göre, kitlesel mesajın yayılacağı en iyi zaman, Ramazandır. 2010 yılında bir baskın seçim olursa bu tarihte olacağına inanıyorum. Bayramdan önce, Ramazan ayı içinde.
İkinci bir şey, Tayyip Bey'in benden öğrendiği bir şey daha var. Hasat kalkmadan seçim olmaz. Hatırlarsanız, seçim 29 Haziran'da olacaktı. Sonra birden bire YSK 22 Temmuz'da karar aldı. Durup dururken atmadı tarihi. Hasat kalkacak. İnsanların eli para görecek. Kışın seçime gidilmez. Tayyip Bey IMF'den para alırsa, IMF politikalarına uyulmayacak tek dönem seçimdir.
Seçim olunca verilen sözlerin tutulmaması normaldir. IMF'den 40-50 milyar dolar para alıp, ciddi bir zam yapıp seçime gidebilirler.
AKP, Anaplaştı
AKP dönemi deyince akıllarda size göre ne kalacak?
Türkiye tarihinde, siyasetçilerin bu kadar zenginleştiği bir dönem olmamıştır. Türkiye, AKP'nin 8 yılında sanayiyi terk etmiştir. Ekonomi; ticaret, rant, borsa ve dolar zannedilmiştir.
Hâlbuki Milli Görüşün özü sanayidir. Bugün özelleştirme diye satılan fabrikalar, Milli Görüş'ün döneminde yapılmıştır. Her hükümet, iktidara sarılır. AKP ise herkesten daha çok sarılıyor. Bu canhıraş bağlanma, zannetmeyin ki siyaset.
Nedir?
Ekonomik rantı, elinde tutmak içindir. AKP, ANAP'lılaştı. Kurucu olan dört büyük AKP'liden birinin lafıdır bu. Benim değil. Bir sohbetimizde, bir bardak su ver deyince kaç para vereceksin diye soruyorlar dedi. AKP bugün buraya gelmiştir. Bu teşkilatlara da yansımıştır. 2007'ye kadar çok güçlü teşkilatları vardı. 2007'den itibaren artık teşkilatların büyük bir kısmı iş takipçisi haline geldi. Büyük oranda zayıfladı. Eğer toparlayamazsa, büyük sorunlar yaşayacak. AKP tabanını bekleyen iki tehlike var: Saadet Partisi'nin gelişimi ve Kürt açılımı
Kriz teğet geçti diyor Başbakan. Size göre durum nasıl?
Bursa'da her dört kişiden biri işini kaybetmiş. 128 bin kişi, işten çıkmış. Bu çok vahim bir durum. Bu ülke, üretmiyor.
Tayyip Bey, ekonomi bilmez. Söyleneni, yapıyor. Ekonomi de, üretimdir. İşsizlik oranı, sürekli artıyor. Geçen hafta rakamlar, yayınlandı. İşkur'a, başvuranların sayısı yüzde 25 azaldı. İş için başvurmayanı biz işsiz saymıyoruz. İnsanlar iş bulmaktan ümidini kestiği için başvurmuyor. Şu anda yüzde 13,4 olan işsizlik oranı İLO'nun kayıtlarına göre, yüzde 19'dur. Her eve bir ateş düşmüş.
Bir anekdot anlatacağım. Geçenlerde bir banka müdüre arkadaşımla sohbet ediyorduk. Şubeye bir polis memuru gelmiş, bankamatik kartını uzatmış. Para çekecektim yardım edebilir misiniz demiş. Güvenlik görevlisini çağırmış müdüre. O da bankamatikten değil hesaptan demiş. Müdüre hanım şaşırmış. Ne fark eder? O da bankamatikten 10 TL'nin altını vermiyor. Hesabında 9 TL varmış. 9 TL'yi çekmek istemiş. İnsanlar bu durumda.
AKP'nin kimyası bozuldu
'AKP ile birlikte yeni bir zenginler sınıfı oluştu' eleştirileri var?
2007'den sonra, AKP yoksulların partisi olmaktan çıkmıştır. Sadece AKP yöneticilerinin mal varlıklarındaki gözle görülür artış bile, bunu izah etmektedir. Sayın Başbakan, 5 tane villada oturmaktadır. Bu AKP tabanında, Milli Görüş çizgisinden gelenleri son derece rahatsız etmiştir. Önümüzdeki seçimlerde Türk siyasetini yolsuzluk ve yoksulluk belirleyecektir. Bu nedenle, Saadet Partisi'nin milli bir çizgide durmasından öte, ezilen insanlardan yana tavır almasının da çok önemli olduğuna inanıyorum. Ve önümüzdeki seçimlerde ezilenler insanlardan yana olmak en büyük argüman olacaktır.
AKP'nin 2002 ile 2007 iktidarları arasında bir fark olduğunu mu söylüyorsunuz?
Evet. 2007'ye kadar olan Ak Parti ile 2007'den sonrakini ayırmak lazım. Burada, bir şeye dikkat çekmek istiyorum. 2007 seçimlerinde AKP yüzde 47 ile kazandığında biliyorsunuz, daha önce e-muhtıra verilmişti. Askerler, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını istemiyorlardı. AKP, Gül'ü cumhurbaşkanı seçtiği an, TSK'nın kimyası bozuldu. Ve TSK, kendi geleneksel dünya bakışından da bu kimya bozulması nedeniyle koptu; kendine ve topluma da yabancılaştı. Bu çok net.
AKP'nin kimyası nasıl?
Arkasından, 2008'de AKP'ye kapatma davası geldi. Bu dava, AKP'nin kimyasını bozdu ve AKP kendi tabanına yabancılaştı. Milli bir parti olmaktan hızla uzaklaştı. Çünkü Anayasa Mahkemesi'ndeki kapatma davasında kendisini savunmak için Türkiye'de değil yurtdışında mevzilendi. Bir örnek, biz partinin kapatılmayacağını 30 Temmuz'a 5 gün kala, bugün iflas edip sahip değiştirmiş olan Morgan Stanly firmasının bir ekonomi raporundan öğrendik. Üstelik 6'ya 5 sonucu bile orada yazılıydı. Ayrıca Kürt açılımı ile başlayan süreçte, Türk halkının kimyasını bozdu. Şu anda Türk halkı, çok hızlı bir şekilde ayrışma sürecine girdi.
Alman vizesini kaldırın!
Bazı ülkelerle vizeler kalktı. Bardağın dolu tarafına bakılmadığını savunuyor AKP. Doğru mu?
Bardağın dolu tarafında hiçbir şey yok ki. Bardağın dolu kısmında gözüken, zenginlerin cebindeki para. Halkın cebinde, hiçbir şey yok. Vizeyi kaldıran yerlere bizim Türk halkı zaten gitmiyor . Kaç kişi Ürdün'e, Suriye'ye gidiyor. Kusura bakmasın, Sayın Davutoğlu. Bir vizeyi kaldıracaksa, Alman vizesini kaldırsın. Ben ara sıra, Alman elçiliğinin önünden geçiyorum. İnsanlar, gece 05.00'te karton kolilerin üzerinde soğukta, yatarak sıra bekliyor. Sıranın ucu bucağı yok. Kaldırıyorsa, ABD'ye kaldırsın. ABD'ye, İsveç, İngiltere'ye sayın başbakan bile kırmızı pasaportla vize alarak gidiyor, biliyor muydunuz? Başbakan ABD'den vize almadan giremez. Sayın Başbakan önce ABD'ye kendisi vizesiz girsin. Ondan sonra Türk halkının karşısına vize kaldırıyoruz diye çıksın.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.