Atatürk'ten Öcalan'a "Demokratik Cumhuriyet" projesi-1
M.İkbal ATAK
28 Şubat süreciyle önü kesilen Refah Partisi’nin büyük iktidar ortağı olduğu dönemlerde Erbakan Hoca’nın ‘günün konusu’ halini alan “Atatürk sağ olsaydı Milli Görüşçü olurdu” sözü hâlâ çoğumuzun hafızasındadır.
Atatürk düşmanlığına indirgenerek yıpratılmak istenen Refah Partisi’nin lideri Erbakan Hoca’nın bu tavrı, ‘karşı hamle’ babından olsa gerek, politik bir çıkışın yanında Atatürk’ü de felsefesinin kanatları altına almak gibi ince bir nükteyi de çağrıştırmıyor değildi hani.
Neyse ki o dönemde Hoca’nın sarf ettiği bu sözü ‘tatlı bir hatıra’ olarak hafızamızın ‘geri dönüşüm kutusu’na terk etmişken Abdullah Öcalan’ın Atatürk etrafında örmeye çalıştığı ‘Demokratik Cumhuriyet’ tezi; Hoca’yı, dolayısıyla o zaman sık sık söylediği meşhur sözünü de hatırlamamıza vesile oldu. Tabi ince bir yaklaşım farklılığıyla. Hoca, söyleminde Atatürk’ü yanına çekerken; Öcalan Atatürk’e koşar adımlarla gitmektedir. Velev ki politik bir yaklaşım tarzı olarak kabul edilse de.
Cumhuriyet döneminin tüm katmerleşen sorunlarının temelinde cumhuriyet dönemine geçişle beraber oluşturulan inkar felsefesi yatmaktadır. Cumhuriyet felsefesi, katı, dogmatik bir kılıfa büründürüldüğü için de bilahare fark edilen eksiklikleri/aksaklıkları giderecek herhangi bir iradenin ortaya çıkmasını engellemiştir. Bu durum halen de sürmektedir.
Gelelim Abdullah Öcalan’ın, köklerini Atatürk’e kadar indirdiği ‘Demokratik Cumhuriyet/Demokratik Özerklik’ projesine. Açıkçası tam olarak deklere edilmediği için tüm detaylarını bilmiyorum. “İrademdir” diyen kesimin yüzde doksanının da bildiğini zannetmiyorum. Yalnız sorunların aşılmasında Türkiye’nin değişik eyaletlere ayrılmasını, göç ve işsizliğin önüne geçilmek için mesela Doğu illerinden D.Bakır, Van ve Erzurum gibi değişik bölgelerde cazibe merkezi olacak metropoller kurulmasını, eyaletlerin kendi içerisinde bir tür yerel özerklik niteliği taşımasını, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, hepsinden de önemlisi eyalet sınırları belirlenirken etnik temele değil, coğrafi ve kültürel temellere dikkat edilmesi gerektiği vb. konuları kapsadığı basına yansımıştır. Bu projede herhangi bir etnik ayrılıkçılığa, üniter yapıyı zedeleyecek düşünceye yer verilmediği hususu da bizzat kendisi tarafından avukat görüşmelerinde açıklanmış bulunmaktadır, diğer etnik unsurların kendi dillerini ve kültürlerini geliştirmesi de söz konusudur.
Her insan gibi Abdullah Öcalan da kendine göre bir proje geliştirebilir mi? Elbette geliştirebilir. Nitekim her siyasal oluşumun kendine göre geliştirdiği bir projesi olduğu gibi.
Burada ele alacağımız konu projenin içeriğinden ziyade, bu projenin dayandırıldığı zemin olacaktır ki bu da Abdullah Öcalan’ın sıklıkla vurgu yaptığı ve DTP’nin de siyasal zeminde dillendirdiği 1921 anayasası perspektifidir. Öcalan’a göre Mustafa Kemal ‘Demokratik Cumhuriyet’ten yana idi. Ancak sonradan etrafını saran ve bugünkü sorunların temelini atan grup, Mustafa Kemal’in elinden insiyatifi aldığı gibi onu çalıştıramaz hale getirdi. Hatta kendisinin de İmralı’da tutulmasını, dolayısıyla “fikirlerinin deklere edilip tartışılmasının engellenmesini” tıpkı Mustafa Kemal gibi çalıştırılamaz duruma getirildiğinden hareketle birebir benzerlik de kurmaktadır. Bugünkü anlayışı eleştirdiği son görüşmesinde; “Türkiye'de iki tane cumhuriyet anlayışı var. Biri pozitivist-laisist-burjuva cumhuriyet, diğeri ılımlı İslam olarak bilinen dogmatik, muhafazakâr cumhuriyet anlayışıdır. AKP halen dogmatik ve muhafazakâr anlayışında ısrar ediyor. Ama Mustafa Kemal'in cumhuriyet anlayışı buna izin vermez. CHP ve Genelkurmay ise pozitivist ve laisist anlayışta ısrar ediyor. Bu iki anlayış da yanlıştır. İkisi de çözüm değildir” diyor. Tabi ki çözüm olarak Mustafa Kemal’in oluşturduğu değerler, dolayısıyla kendi değerlerini tek çözüm yolu olarak sunmaktadır. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı arefesinde başta Kürtler olmak üzere diğer etnik unsurlarla ilgili yaklaşımları, Kürtlerle ilgili bazı beyanatları, “bir tür özerklik” yaklaşımını, özellikle de 1921 anayasasında geçen “özerklik” temalarını kendisinin de savunduğu ilerici ‘Demokratik Cumhuriyet’e en büyük dayanak göstermektedir.
Diğer Kürt siyasi çevrelerinin pek de ciddiye almadığı, hatta gırgır şamata metoduyla yaklaşıp Kemalistlikle suçladığı bu tür yaklaşımları Öcalan kendi istediği istikamette yorumlamaktadır. Tıpkı Kemalist geçinen kafatasçı kimi mihrakların aynı hususları Öcalan’ın aksine kendi istedikleri istikamette yorumladıkları gibi.
Gelecek yazılarımızda bu temaları inşallah ele alıp değişik kesimlerin yaklaşım biçimlerini de göz önüne alarak incelemeye çalışacağız. Yalnız, Cumhuriyet nizamı tesis edilip otorite sağlandıktan sonra, Atatürk’ün hayatta olduğu ve de henüz en etkin konumda olduğu dönemlerde başlayan Kürt ayaklanmalarına giden süreç ve ayaklanmaları bastırmada başvurulan korkunç yöntemler ile Kurtuluş Savaşı arefesinde Kürtlere yönelik tamamen destek arayışı amacının güdüldüğü dönem arasındaki çelişkilerin de izaha ihtiyacı vardır. Öcalan’a göre Atatürk’ün etrafı sarılmıştı. Oysa daha 1921’de baş gösteren Koçgiri ayaklanmasına karşı takınılan tavır, hiç de Öcalan’ı doğrulayabilecek nitelikler taşımamaktadır. Çünkü Öcalan’ın dediği gibi etrafı sarılmışsa bile bu, cumhuriyetin kuruluşundan sonra olmuştur. Tespitleri doğru ise o halde Öcalan’a göre Kürtleri ayaklanmaya sevk eden saiklerin geçerli hiçbir yanı kalmamaktadır. İnsanlar hobi olsun diye ayaklanmaya kalkışmayacaklarına göre resmi ideolojinin vazgeçemediği “dış mihraklar” saplantısından başka sebep kalıyor mu ortada?
Koçgiri ayaklanmasını en kanlı biçimde bastırdığı için meclis tarafından cezalandırılmak istenen merkez komutanı Nurettin Paşa’yı, tüm meclise rest çekip kurtaracak derecede etkili olan M.Kemal’in tavrı, ‘Demokratik Cumhuriyet’in hangi harfine sığmaktaydı? Bu dönemler referans alınarak geliştirilecek projeler nasıl oluyor da insanlığa bin yıl yetecek kadar kapsamlı olabiliyor?
Devam edecek...
--
Türk Milletinin üzerine çökmüş karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır. Hainlerin planları bozulmakta, figüranları sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır.
Türkiye, eğer Türkiye'nin omurgasını çökerten, elini kolunu bağlayan, tarihî yürüyüşünü sona erdiren ve sadece laik küresel sistemin çıkarlarını korumaktan başka hiçbir iş yapmayan bu hastalıklı, marazî, şirret, ilkel çetelenme yapılanmasını çökertemezse, tasfiye edemezse, Türkiye tasfiye edilmiş olacak. Leş kargaları kapıda bekliyor...
-------------------------------------
http://dava-vatan.blogspot.com/
--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
To unsubscribe from this group, send email to anadoluhaber+unsubscribegooglegroups.com or reply to this email with the words "REMOVE ME" as the subject.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.