Kendi elbisesini kendisi dikmek zorunda olan tek varlık Bahar geldi; mahlukatını seven ve sevdirmek isteyen Rabbimiz, sevdiğini göstermek istercesine yaratıklarını bin bir çeşit süslü elbiselerle giydirmeye, taklit edilmez parfümlerle kokutarak, cazibelerini artırarak yer yüzünü teşhir salonunu ve panayır alanına çevirdi. Tarifi imkansız güzelliklere bakmamızı, görmemizi, düşünmemizi ve istifade etmemizi istiyor. Dikkat çeken bir durum var. Bütün hayvanlara ve bitkilere elbiseleri Rabbimizin hediyesi. Lakin insan Risale-i nurlarda:’’şu kainat[yaratılmış herşeyin] ağacının en son ve en cemiyetli[kapsamlı] meyvesi, ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhisselatü vesselamı cihetiyle çekirdei aslisi[gerçek çekirdeği], Ve kainatKur’an’ınınayet-i kübrası[en büyük ayeti,en büyük delili],Ve ismi azamı[Cenab-ı hakkın bin bir isminden en büyük ve manaca diğerlerini kuşatmış olanını] taşıyan ayetü’l kürsisi[en büyük ayeti,delili],Ve kainat[evren]sarayının en mükerrem [ikram edilmiş,aziz,saygıdeğer,muhterem] misafiri,Ve o saraydaki sair[diğer] sekenelerde[sakinler üzerinde] tasarrufa [dilediği gibi kullanma ve yönetmeye] mezun[izin verilen] en faal[aktif çalışan] memuru,Ve yüzer fenler ve binler san’atlarla techiz edilmiş[donatılmış] en gürültülü ve mes’uliyetli[yükümlü sorumlu] nazırı[gözeticisi] Ve kainat ülkesinin arz[yeryüzü] memleketinde, Padişah-ı ve Ebedin Ezeli[varlığının başlangıcı ve sonu olmayanAllah’ın] gayet[son derece] dikkat altında bir müfettişi[teftiş edicisi,denetleyicisi], bir nevi[tür] halife-i arzı[yer yüzünde Allah’ın emirlerini yerine getirip Onun namına tasarrufta bulunan ve varlıklar üzerinde O’nun adına egemenlik hakkına sahip insan]’’1 gibi vasıflarla tavsif edilen, eşref-i mahlukat olan insan, çıplak olarak yaratılan ve elbisesini kendisi dikmesi istenen tek varlık, yaratılışı da bunu gerekli kılıyor. Alış-verişi sevmeyen, güzel görünmek istemeyen kimse var mıdır? Sanmıyorum. Bediüzzaman’ın ifadesi ile’’ cemal ve kemal sahibi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister’’sırrınca fıtratımıza yerleştirilen bu fıtri istek; giyinmemizi ve bunu izhar etmemizi gerektiriyor. Biz insanlar giyinmek denince aklımıza hemen maddi elbiseler paltolar, gömlekler ve sairleri geliyor. Hep dünyadaki sevdiklerimize güzel gözükmek ve nefsimizin hoşuna diden gisleri tercih ediyoruz. Hal bu ki bizi üryan yaratan Halık’ımız’ın, bizim giyinmemizi istediği çok açık. Bazı insanların durumunu izah ve tarif için.’’ nice elbiseler var ki için de insanı yok, nice insanlar var ki üstünde elbisesi yok’’ diye tabir edilmiş, Ehli keşif velilerce. Böyle olunca insanı güzelleştiren ve gerçek anlamda örtü olacak şeyin, sırf maddesel olmadığı insanında sadece nefsi ve sevdikleri için değil de; giyinmek ve örtünmek için başka sebep ve hikmetlerin olduğu anlaşılıyor. Şu da bir gerçek ki giyinmek ve örtünmenin de insan hayatında ki önemi görmezlikten gelinemez. Nasrettin hocanın ’’ ye kavuğum ye ‘’ kıssasını bilmeyenimiz yoktur. Bununla birlikte; Risale-i nurlarda insanın sadece fiziksel beden değil, akıldan da ibaret olmadığı ruhunun, kalbinin, sırrının ve latifelerinin de olduğu vurgulanmakta, fiziksel bedenin midesinin bulunduğu gibi; insanın bu sayılan yönlerinin de kendine has midelerinin bulunduğu ifade edilmektedir. Aynen öylede bu cihazlarında uygun elbiselerle giydirilmesi zararlı haşerata karşı korunmaları icap etmektedir. Hz. Peygamber’in dar-ı bakiye irtihalinden sonra, bazı sahabelerin Hz. Aişe’ye gelerek bize Hz. Peygamberin ahlakından bahseder misin didikleri; Onun ise siz hiç kur’an okumuyor musunuz ? O’nun ahlakı kur’an dı diyerek mukabele ettiği rivayet edilir. Tarih boyunca başta peygamberler, tüm büyük insanların aslında çok da lüks ve şatafatlı giyinmediklerini ama temizliğe azami derecede dikkat ettiklerini de biliyoruz. Bununla beraber süslü, misk kokulu bahar çiçeklerinden daha güzel koktukları, hakiki güzelliğin müştaklarının, onları görmek için her türlü zahmetlere katlanarak ziyaret için akın ettiklerini de biliyoruz. İnsan çıplak yaratılmıştı, ancak Kur’an da tesettür emrediliyordu giyinmesi isteniyordu. İnsan hem maddi, hem de manevi ciheti olan bir yaratık. Öyleyse hem fiziki yapısını örtecek, sıcak ve soğuktan ve haşeratın zararlarından koruyacak bir giysisi, hem de manevi cihazlarını manevi haşarattan nefsin ve şeytanın şerlerin den muhafaza edecek giysiler edinmesi gerekirdi. Rabbimiz imtihana tabi olan biz kullarını, elbisemizi dikmemizi kendimize bırakmış ama, modelini, kalıbını, ölçüsünü de zorlanmayalım diye gönderdiği tarif edicilerle bildirmiştir. Tabi ki uygun kumaşlarda gönderilmiş. Neyin daha güzel yakışacağını, cennete ehil tertemiz giysilerin nasıl olacağını da kendisi taktir etmiş. Kur’an dan kalın bir palto, sünnetten zarif bir elbise, Kur’an’ın adab-ı muaşeretin den uygun gömlekler.Ne dersiniz ?asırlardır seçilmiş insanlar başta olmak üzere, insanları süsleyen bu taklit edilmez marka elbiseleri giyen insanları, ateşlerin yakamadığı , denizlerin yutamadığı , fillerin tepeleyemediğine tarih hep şahit olmamış mı? Bu insanların güzelliklerinin tartışmasız, tarih boyunca en güzel olduklarını kim inkar edebilir. Peki ötelere gitmeden bizim için güzel bir misal olan, Ahir zaman da asrı saadet insanı gibi yaşayan Bediüzzaman; yüzlerle, binlerle ifade edilebilecek insanların ilgisine mazhar olmuş, çekiciliği nerden kaynaklanmaktadır dersiniz? kırk yamalı elbisesinde mi ? Kur’an- ın cerh edilmez hakikatlerini hiç tavizsiz giyinmesinde mi ? Eşref edip Tarihçe’ deki tahlilinde bediüzzaman’ın elbisesini şöyle tarif ediyor: ‘’Yirminci asırda Devr-i sadeti nefsinde yaşatan bir mü’min. Bütün hedefi iman ve Kur’an.İslamın gayetü’i - gayesi olan ‘’Tevhit’’ ve ‘’Allah’a iman’’ esası, onun ve Risale-i Nur’un enbüyük umdesidir.Devr-i saadette,Müslümanlığın ilk kuruluş zamanlarında olsaydı,Hazret-i Peygamber,Kabe deki putların parçalanması vazifesini ona verirdi.Şirke ve putperestliğe o derece düşmandır.Mücadele ile gönüllerde iman ve Kur’an hakikatlerini yerleştirmek için geçen uzun, bir asra yakın bir ömür.Fazilet ve şehametle geçen bir ömür. Harp mydanında, mücahitlerin önünde, kılıç elinde, dimdik ayakta düşmana sakdıran bir kahraman.Esarette, düşman kumandanına karşı koyan bir kahraman. İdam sehpasında,düşman kumandanını düşündüren. İnsafa getiren bir kahraman…’’2 Millet ve memleket için canını vermekten zerre kadar çekinmeyen bir fedai. Fitnenin bozgunculuğun en müthiş düşmanı.Milletin menfaati için, her türlü zulme, işkenceyetahammül ediyor. Ona zulmedenlere beddua bile etmez. Onu zindanlara atanlara ancak salah ve iman temenni eder. Gaye uğrunda ölüm, onun için basit bir şeydir.Kendisi bir çanak çorba, bir bardak su, bir lokma ekmekle tegaddi eder.Elbisesi pek basi ve fakiranedir. Beyaz Amerikan bezinden pamuklu bir hırka.Çamaşırını kirlenmeden değiştirir ve temizletir.Temizliğe fevkalade itina eder.Kağıt parayı tutmaz ve üstünde taşımaz.Mamelek namına dünyada hiçbir şeyi yok.Kendi için yaşamaz, cemiyet için yaşar.yapısı uafak tefektir;fakat heybetlidir,haşmetlidir.Gözleri birer şems-i taban gibi nur saçar.Bakışları şahanedir.Maddeten, belki dünyanın en fakir adamındır; fakat maneviyat aleminin sultanıdır.Seksen küsür senenin alamı yüzünde bir buruşuk yapamamış,yalnız saçlarını ağartmıştır.Rengi ,pembe beyazdır.Sakalı yoktur.Bir deli kanlı kadar zindedir.Halim ve selimdir; fakat, heyecana geldiği zaman bir arslan tavrı alır,iki dizinin üstüne doğrulur, bir şahenşah gibi konuşur.En sevmediğiş ey siyasettir.Pek az uyur.Talebelerini de siyasetten şiddetle meneder.Memleketin her tarafında 600 bini mütecaviz, belki birmilyonu bulan talebeleri memleketin en faziletli evlatlarıdır..Ona ızdırap veren’’Yalnız islamın maruz kaldığı tehlikelerdir.Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı.Şimdi tehlike içerden geliyor.kurt gövdenin içine girdi.Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü, düşmanı sezmez.Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder.Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir.İşte benim ızdırabım budur.’’3 Beni nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adamı zannediyorlar? Ben cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamıda feda ettim, ahiretimide.Seksen küsür senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum.Defalarca zehirlendim…4 Said Nur, üç devir yaşamış bir ihtiyar.Gün görmüş bir ihtiyar.Üç devir;Meşrutiyet,İttihad ve Terakki, Cumhuriyet:Bu üç devir büyük devrilişler,yıkılışlar,çöküşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış! Yalnız bir adam var. O, ayakta. Şark yaylalarından,güneşin doğduğu yerden İstanbul’a kadar gelen bir adam . İmanı, sıradağlar gibi muhkem.Bu adam, üç devrin şerirlerine karşı imanlı bağrını siper etmiş.’’Allah’’ demiş, ‘’Peygamber ‘’ demiş, Başka bir şey dememiş;başı ağrı dağı kadar dik ve mağrur.Hiç bir zalim onu eğememiş, hiçbir alim onu yenememiş. Kyalar gibi çetin müthiş bir irade, şimşeklergibi bir zeka;işte Said Nur! Divan-ı Harbler,mahkemeler, ihtilaller,ınkılaplar, onun için kurulan idam sehpaları, sürgünler bu müthiş adamı, bu maneviyatadamını yolundan çevirememiş! O, bunlara imanından gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karşı koymuş.Kur’an –ı kerimde’’ inanı yorsanız muhakkak üstünsünüz’’(al-i İmran suresi.ayet 133.)buyuruluyor. Bu Allah kelamı, sanki Said Nurda tecelli etmiş!Mahkemelerdeki müdafaalarını okuduk. Bu müdafaalar[savunmalar] bir nefis müdafaası değildir; büyük bir davanın müdafaasıdır. Celadet, cesaret, zeka eseri, şaheseri…Niçin Sokrat bu kadar büyüktür? Bir fikir uğruna hayatı hakir gördüğü için değimli? Said Nur,en az bir Sokrat’tır; Fkat İslam düşmanları tarafından bir mürteci, bir softa diye taktim olundu. Onlara göre büyük olabilmek için ecnebi olmak gerek. O,mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Mahkum iken bile hükmediyordu. O, hapishanelerden hapishanelere atıldı. Hapishaneler, zindanlar onun sayesinde medrese-i Yusufiye oldu.Said Nur, zindanları nur, gönülleri nur eyledi.Nice azılı katiller, nice nizam ve ırz düşmanları, bu iman abidesinin karşısında eridiler; sanki yeniden yartıldılar.Onu diyar diyar sürdüler. Her sürgün yeri, onun öz vatanı oldu. Nereye gitse, nereye sürülse, etrafı saf, temiz mü’minler tarafından sarılıyordu. Kanunlar,yasaklar,oalisler, jandarmalar, kalın hapishane duvarları,onu mü’min kardeşlerinden bir an bile ayıramadı,onun yaluna, onun nuruna koştular.Üstadın Nur risaleleri elden ele,dilden dile, ilden ile ulaştı, dolaştı.Bu aziz adamı, dillerden hiç eksik etmedikleri ‘’ınkılaba, laikliğe aykırı hareket ediyor’’diye, tekrar tekrar mahkemeye verdiler;tekrar tekrar hapishanelere attılar.Kaç kere zehirlemek istediler, Ona zehirler panzehir oldu, zindanlar dershane…Onun nuru, Kur’an’ın nuru ,Allah’ın nuru vatan sınırlarını da aştı. Bütün alem-i İslamı dolaştı. Şimdi Türkiye’de,her teşekkülün, vatanını seven herkesin önünde hürmetle durması lazımgelen bir kuvvet vardır: Said Nur ve talebeleri’’5 İslam mağazasının bu asırdaki şubesi, Risale-inur’un tellallığını yapan Bediüzzaman hiç bir asırda modaları geçmeyen, insanlığın bütün seçkinlerinin tercih ettiği:Kur’an ve sünnet markalı’’,Asrı sadette Peygamberimizin hicret arkadaşı Ebu Bekir ‘e ve sahabelerine layık gördüğü modelleri talebelerine tavsiye eder:Aziz,sıddık,sarsılmaz,halim,selim,telaş etmez,ahreti bırakıp fani dünyaya dönmez,vefadar ve şefkatli,hakikat hizmetçisi,muhlis,hakkın hizmetinde yorulmaz. Bu modelleri talebeler iftiharla,şerefle kabul etmişlerdir. Esma-i hünsanın tecellileri ve isimlere mazhariyetin işaretleri olan bu elbiseler, onları nasıl göstermektedir? Onun içinde: O yüksel ‘in Nur Talebelerini Risale-i Nurda nasıl gördüğüne bakalım; Evet kainatın çekirdeği insandır denmişti ya hani yukarıda, o zaman bu çekirdek, ağaç olmalı ve meyve vermeliydi! Üstad da kendisini bir çekirdek gibi görmüş; çekirdek, filiz olmuş,çiçek açmış, meyveye durmuş, çoğalmış çoğalmış sayıları bugün ülke sınırlarından da taşmıştır.İşte nurlu elbiseleri giyenler: ‘’Bahtiyar bir ihtiyar var.Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafında sarılmış.Yaşlar ayrı, başlar ayrı işler ayrı… Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış: Allah’a, alemlerin Rabbi olan Allah’a,Onun ulu Peygamberine,Onun büyük kitabına. Kur’an yeni nazil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini adeta Asrı Sadette hissediyor. Yüzleri nur,içleri nur, dışları nur… Hepsi huzur içindeler.Temiz, ulvi, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nazır olana,Alemlerin Yaratıcısına bağlanmak; o yolda yürümek, o yolun karasevdalısı olmak… Evet, ne büyük saadet! Hepsi halim–selim mü’minler haline geldiler. ‘’Hiç bir nur talebesi yoktur ki, sınıfının en faziletlisi, en çalışkanı olmasın. Memleketin her tarafında bulunan bu yüz binlerce Risale-i Nur talebesinden hiç birinin, hiçbir yerde asayişi muhil[ihlal edici bozucu] hiçbir hareketi, hiçbir vak’ası yoktur.Her Nur talebesi, hükümetin, nizam ve intizamın tabii birer muhafızıdır; asayişin manevi bekçisidir.3 Sizin hangi mektepleriniz, hangi terbiye sisteminiz bunu yapabildi, yapabilir? Büyük mürşidin, talebeleriyle arasına yığılan bu maddi kesafetler; din, aşk, iman sayesinde letafetler haline geldiler. Kör kuvvetin, ölü maddenin bu tahdid ve tehditleri, ruh aleminin ummanlarında büyük dalgalar meydana getirdi. Bu dalgalar, köy odalarından başlayarak, yer yer her tarafı sardı; üniversitelerin kapılarına kadar dayandı. Yıllardır mukaddesatları çiğnenmiş vatan çocukları, mahvedilen nesiller, imana susayanlar; Genç- ihtiyar, cahil-münevver, sekizinden seksenine kadar herkes ondan bir şey aldı, Onun nuruyla nurlandı. Her talebe , bir makine ,bir matbaa oldu. İman tekniğe meydan okudu.Nur Risaleleri binlerce defa yazıldı, teksir edildi. Gözlerinin nuru sönmüş, iç alemlerinin ışığı sönmüş, harabeye dönmüş olan körler bu nurdan, bu ışıktan korktular. Bunların derneği yoktur.Lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, pıtırtısı, nutku, alyişi, nümayişi yoktur. Bu bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük davaya vermişlerin şuurlu, imanlı, inançlı kalabalığıdır.’’5 Her ilde ,her dilde Kur’ani marka ve Sünneti model elbiseler satılan, sayıları giderek artmakta olan bu mağazaların, şubeleri dünya çapında çoğalmaktadır. Bu mağazalara bu marka ve modellere; Rablerinin hoşuna gitmek, dünya kışının zararından korunmak, ahiret baharına layık, nezih, dikkatleri ,rahmet-i ilahiyi celbeden elbiseler almak isteyen; gençlerin ihtiyarların, hastaların, musibet zedelerin , elhasıl tüm insanlığın, ekmek kadar, su kadar ihtiyacı var. Alış-verişiniz bol, elbiseniz hayırlı ve mübarek olsun. 1-Asa-yı musa, meyve Risalesi 7.mesele 2-Trihçe-i hayat Afyan hayatı,S:541 yeniasya yayınları 3-Aeg; s:542 4-Aeg; s: 543 5-Age; s:545. yeni asya yayınları Haydar karakuş Email:hkarakus2003@yahoo.co.uk |
--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.