Özgür-Der, 28 Şubat sürecinde çeşitli "İslami örgüt" suçlamalarıyla cezalandırılan ve on yıllardır hapishanelerde yatan Müslüman tutukluların serbest bırakılmasını istedi. Özgür-Der, 28 Şubat sürecinde çeşitli "İslami örgüt" suçlamalarıyla cezalandırılan ve on yıllardır hapishanelerde yatan Müslüman tutukluların serbest bırakılmasını istedi.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Ergenekon Davası tahliyelerini değerlendiren bir açıklama yaptı. Başbakan’ın düne kadar “savcısı” olduğu davalarda bugün adeta avukatlık rolünü üstlenmesinin hayra alamet bir gelişme olmadığını belirten Kaya, dün darbe suçundan yargılanıp cezalandırılanlar içinde masum insanların da bulunmasından kalkarak bugün masumlarla yetinmeyip suçluları da tahliye etmenin doğru bir yöntem olmadığını ifade etti.
Kaya, bu karmaşadan çıkış yolu olarak da “genel af”a işaret etti. 28 Şubat sürecinde çeşitli “İslami örgüt” suçlamalarıyla cezalandırılan ve on yıllardır hapishanelerde yatan Müslüman tutukluların serbest bırakılmasını istedi.
Özgür-Der Genel Merkezinden yapılan açıklamanın tam metni:
TUTARSIZ ve ADALETSİZ BİR YARGI SİSTEMİYLE NEREYE KADAR?
11 Mart 2014
Türkiye’de hukuk sisteminin ne kadar temelsiz, konjonktürel ve de ayrımcı olduğu son günlerde yaşanan gelişmelerle bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. 17 Aralık süreciyle patlak veren kavganın meydana getirdiği depremin yargı mekanizmasına yansıyan sarsıntıları artarak sürüyor. 17 Aralık sonrası siyasi pozisyonlarda yaşanan büyük yer değiştirmelerin etkileri devam eden yargılamalar üzerinde birebir ortaya çıkmış durumda. Öyle ki, yakın zamana kadar Türkiye’nin kirli geçmişiyle hesaplaşma ve darbeci zihniyetten bütünüyle arındırılması kararlılığının ürünü olarak görülen Ergenekon ve Balyoz davaları bir anda “derin mağduriyet kaynağı” olarak tescillenme aşamasına gelmiş görünüyor.
Hükümet ve Meclis’in attığı adımlarla, bir kısmının cezaları onanmış, bir kısmı ise onanma aşamasına gelmiş darbe sanıkları, yasal gerçeklik göz ardı edilerek, medya desteğiyle kamuoyu vicdanında adeta birer “halk kahramanı”, “masum melek” konumuna terfi ettiriliyorlar. Bu durumda Şener Eruygur gibi, Hurşit Tolon gibi, Doğu Perinçek gibi darbecilikle yoğrulmuş isimlerin kaldıkları yerden devam etmek üzere salınmaları doğal addediliyor. Yakında listeye Çetin Doğan’ın da eklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır!
AK Parti Hükümetinin Gülen Cemaati ile yaşadığı kavgayla birlikte sergilediği tutum, mağduriyetlerin telafisi adı altında açık bir savrulma sürecinin işaretlerini vermektedir. Başbakanın düne kadar “savcısı” olduğu davalarda bugün adeta avukatlık rolünü üstlenmesi hayra alamet bir gelişme olarak görülemez. Yeniden yargılama kapısının aralanması gayretleriyle başlayan bu süreç zorlama düzenlemelerle sürdürülmüş ve olağanüstü yorumlarla darbecilerin aklanmasına doğru evirilmiştir. Kimse “Tahliye edilmeleri bu kişilerin beraat ettikleri anlamına gelmez, cezalarının onanması durumunda cezaevine dönecekler!” diye kimseyi kandırmasın! Kamuoyu vicdanında bu şekilde masumlaştırılan bu kişilerin yeniden cezaevine tıkılmaları çok daha büyük sarsıntı demektir ve şartların buna kesinlikle uygun olmadığı açıktır.
Şüphesiz yaptığımız bu tespitler Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin başından itibaren kamuoyu vicdanında biriken soruların, şüphelerin göz ardı edilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Bilakis, madem ortada ciddi bir kumpas ihtimali görülüyor; öyleyse bu tür şüphelerden, kaygılardan arındırılmış bir yargılamanın yolu açılmalı, masumlar mücrimlerden ayıklanmalıdırlar. Ne var ki, Hükümet ve Meclis bu yolu açmak yerine kolay olanı seçmiş ve dün alakalı alakasız herkesin bir torbaya doldurulup eziyet görmesine göz yumulması gibi bugün de yüz seksen derecelik bir dönüşle tüm sanıkların mağdur ve masum ilan edilmesine kapı aralamıştır.
Mağdurlar Sadece Darbe Davasında Yargılananlardan İbaret Değil!
İzlenen yöntem ve tutumdan rahatsızlık duymakla birlikte şu hususu da sarahatle belirtmekte yarar görüyoruz: Eğer bu davalara ilişkin suçlu-suçsuz ayrımı yapma imkanı kalmadığı ve bu yüzden masum olduğu düşünülen pek çok kişinin de nahak yere mağdur edilmesinin önüne geçilemediği kabul ediliyorsa; kuşkusuz bu durumda ayrım gözetilmeksizin herkesin yararlanabileceği düzenlemelerin yapılması anlaşılabilir bir şey olarak görülebilir!
Mamafih bu durumda aynı mantığın neden sadece darbe sanıkları için geliştirildiğini, başta 28 Şubat hukuksuzluğunun mağdur ettiği insanlar olmak üzere hukuk dışı yargılama mekanizmasının zulmüne uğramış sayısız siyasi mahpus için aynı duyarlılığın gösterilmediğini de sormak isteriz.
Hükümet gerekli gördüğü anda kararlılıkla, yasal düzenlemeler yaparak mağdur edildiğini düşündüğü pek çok kişinin özgürlük yolunu açabildiğini göstermiştir. Öyleyse aynı kararlılık ve duyarlılık 28 Şubat sürecinde brifing tezgahından geçirilmiş yargı tarafından İslami örgüt suçlamalarıyla yargılandıkları mahkemelerde hukuksuz bir şekilde ağır hapis cezalarına çarptırılmış insanlardan neden esirgenmektedir?
Şüphesiz bir yandan 28 Şubat’ın bir darbe olduğu tescillenmiş ve bu hukuksuzluğun failleri yargılanmaktayken, öte yandan bu sürecin ortaya çıkardığı yargı despotizminin ürettiği mağduriyetlerin aynen sürdürülmesinin izahının yapılabilmesi mümkün değildir!
Genel Af Tıkanıklığı Aşmanın Formülü Olabilir!
Ve tam bu noktada, tüm bu yargı karmaşasından çıkış yolu olarak genel af seçeneğinin gündeme alınması gerektiğini hatırlatıyoruz. Türkiye’de olağanüstü şartlarda, olağandışı yargılama usulleriyle mahkûm edilmiş ve kimisi halen yargılanmakta olan tüm siyasi mahkumlar ve sanıklar için genel af düzenlemesine gidilmesinin bu karmaşadan çıkışın en makul ve mantıklı yolu olduğu görülmektedir.
AK Parti Hükümeti kamuoyu gündemine taşınmış bazı davalara özel ihtimam göstererek; kendisine yöneltilen eleştirileri-suçlamaları savuşturmak için konjonktürel adımlar atarak; İlker Başbuğ örneğinde görüldüğü üzere seçici-ayrımcı davranarak belki sesi çok çıkan çevreleri memnun edebilir ama bu yolla adaleti sağlayamaz. Yapılması gereken şey birilerinin beklentilerini karşılamak yerine herkes için mağduriyetleri giderecek bir formül üzerinde yoğunlaşmayı seçmek olmalıdır!
Rıdvan Kaya / Özgür-Der Genel Başkanı
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Ergenekon Davası tahliyelerini değerlendiren bir açıklama yaptı. Başbakan’ın düne kadar “savcısı” olduğu davalarda bugün adeta avukatlık rolünü üstlenmesinin hayra alamet bir gelişme olmadığını belirten Kaya, dün darbe suçundan yargılanıp cezalandırılanlar içinde masum insanların da bulunmasından kalkarak bugün masumlarla yetinmeyip suçluları da tahliye etmenin doğru bir yöntem olmadığını ifade etti.
Kaya, bu karmaşadan çıkış yolu olarak da “genel af”a işaret etti. 28 Şubat sürecinde çeşitli “İslami örgüt” suçlamalarıyla cezalandırılan ve on yıllardır hapishanelerde yatan Müslüman tutukluların serbest bırakılmasını istedi.
Özgür-Der Genel Merkezinden yapılan açıklamanın tam metni:
TUTARSIZ ve ADALETSİZ BİR YARGI SİSTEMİYLE NEREYE KADAR?
11 Mart 2014
Türkiye’de hukuk sisteminin ne kadar temelsiz, konjonktürel ve de ayrımcı olduğu son günlerde yaşanan gelişmelerle bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. 17 Aralık süreciyle patlak veren kavganın meydana getirdiği depremin yargı mekanizmasına yansıyan sarsıntıları artarak sürüyor. 17 Aralık sonrası siyasi pozisyonlarda yaşanan büyük yer değiştirmelerin etkileri devam eden yargılamalar üzerinde birebir ortaya çıkmış durumda. Öyle ki, yakın zamana kadar Türkiye’nin kirli geçmişiyle hesaplaşma ve darbeci zihniyetten bütünüyle arındırılması kararlılığının ürünü olarak görülen Ergenekon ve Balyoz davaları bir anda “derin mağduriyet kaynağı” olarak tescillenme aşamasına gelmiş görünüyor.
Hükümet ve Meclis’in attığı adımlarla, bir kısmının cezaları onanmış, bir kısmı ise onanma aşamasına gelmiş darbe sanıkları, yasal gerçeklik göz ardı edilerek, medya desteğiyle kamuoyu vicdanında adeta birer “halk kahramanı”, “masum melek” konumuna terfi ettiriliyorlar. Bu durumda Şener Eruygur gibi, Hurşit Tolon gibi, Doğu Perinçek gibi darbecilikle yoğrulmuş isimlerin kaldıkları yerden devam etmek üzere salınmaları doğal addediliyor. Yakında listeye Çetin Doğan’ın da eklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır!
AK Parti Hükümetinin Gülen Cemaati ile yaşadığı kavgayla birlikte sergilediği tutum, mağduriyetlerin telafisi adı altında açık bir savrulma sürecinin işaretlerini vermektedir. Başbakanın düne kadar “savcısı” olduğu davalarda bugün adeta avukatlık rolünü üstlenmesi hayra alamet bir gelişme olarak görülemez. Yeniden yargılama kapısının aralanması gayretleriyle başlayan bu süreç zorlama düzenlemelerle sürdürülmüş ve olağanüstü yorumlarla darbecilerin aklanmasına doğru evirilmiştir. Kimse “Tahliye edilmeleri bu kişilerin beraat ettikleri anlamına gelmez, cezalarının onanması durumunda cezaevine dönecekler!” diye kimseyi kandırmasın! Kamuoyu vicdanında bu şekilde masumlaştırılan bu kişilerin yeniden cezaevine tıkılmaları çok daha büyük sarsıntı demektir ve şartların buna kesinlikle uygun olmadığı açıktır.
Şüphesiz yaptığımız bu tespitler Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin başından itibaren kamuoyu vicdanında biriken soruların, şüphelerin göz ardı edilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Bilakis, madem ortada ciddi bir kumpas ihtimali görülüyor; öyleyse bu tür şüphelerden, kaygılardan arındırılmış bir yargılamanın yolu açılmalı, masumlar mücrimlerden ayıklanmalıdırlar. Ne var ki, Hükümet ve Meclis bu yolu açmak yerine kolay olanı seçmiş ve dün alakalı alakasız herkesin bir torbaya doldurulup eziyet görmesine göz yumulması gibi bugün de yüz seksen derecelik bir dönüşle tüm sanıkların mağdur ve masum ilan edilmesine kapı aralamıştır.
Mağdurlar Sadece Darbe Davasında Yargılananlardan İbaret Değil!
İzlenen yöntem ve tutumdan rahatsızlık duymakla birlikte şu hususu da sarahatle belirtmekte yarar görüyoruz: Eğer bu davalara ilişkin suçlu-suçsuz ayrımı yapma imkanı kalmadığı ve bu yüzden masum olduğu düşünülen pek çok kişinin de nahak yere mağdur edilmesinin önüne geçilemediği kabul ediliyorsa; kuşkusuz bu durumda ayrım gözetilmeksizin herkesin yararlanabileceği düzenlemelerin yapılması anlaşılabilir bir şey olarak görülebilir!
Mamafih bu durumda aynı mantığın neden sadece darbe sanıkları için geliştirildiğini, başta 28 Şubat hukuksuzluğunun mağdur ettiği insanlar olmak üzere hukuk dışı yargılama mekanizmasının zulmüne uğramış sayısız siyasi mahpus için aynı duyarlılığın gösterilmediğini de sormak isteriz.
Hükümet gerekli gördüğü anda kararlılıkla, yasal düzenlemeler yaparak mağdur edildiğini düşündüğü pek çok kişinin özgürlük yolunu açabildiğini göstermiştir. Öyleyse aynı kararlılık ve duyarlılık 28 Şubat sürecinde brifing tezgahından geçirilmiş yargı tarafından İslami örgüt suçlamalarıyla yargılandıkları mahkemelerde hukuksuz bir şekilde ağır hapis cezalarına çarptırılmış insanlardan neden esirgenmektedir?
Şüphesiz bir yandan 28 Şubat’ın bir darbe olduğu tescillenmiş ve bu hukuksuzluğun failleri yargılanmaktayken, öte yandan bu sürecin ortaya çıkardığı yargı despotizminin ürettiği mağduriyetlerin aynen sürdürülmesinin izahının yapılabilmesi mümkün değildir!
Genel Af Tıkanıklığı Aşmanın Formülü Olabilir!
Ve tam bu noktada, tüm bu yargı karmaşasından çıkış yolu olarak genel af seçeneğinin gündeme alınması gerektiğini hatırlatıyoruz. Türkiye’de olağanüstü şartlarda, olağandışı yargılama usulleriyle mahkûm edilmiş ve kimisi halen yargılanmakta olan tüm siyasi mahkumlar ve sanıklar için genel af düzenlemesine gidilmesinin bu karmaşadan çıkışın en makul ve mantıklı yolu olduğu görülmektedir.
AK Parti Hükümeti kamuoyu gündemine taşınmış bazı davalara özel ihtimam göstererek; kendisine yöneltilen eleştirileri-suçlamaları savuşturmak için konjonktürel adımlar atarak; İlker Başbuğ örneğinde görüldüğü üzere seçici-ayrımcı davranarak belki sesi çok çıkan çevreleri memnun edebilir ama bu yolla adaleti sağlayamaz. Yapılması gereken şey birilerinin beklentilerini karşılamak yerine herkes için mağduriyetleri giderecek bir formül üzerinde yoğunlaşmayı seçmek olmalıdır!
Rıdvan Kaya / Özgür-Der Genel Başkanı
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.