Şükrü BULUT
Global teröre dair
Dünya çok mu büyük? Coğrafyalar çok mu geniş? Dünyanın hadiseleri birbirlerinden çok mu kopuk? Kıt’alararası mesafeler çok mu uzak? Kur’ân’a göre hiç de
değil. Dünyaya halife olarak indirilen ve bakışları kâinata takılı insan için büyüklük, genişlik, kopukluk ve uzaklık izafî şeyler değil mi? Dünyamızın
mülkünde bir sinekten de küçük düştüğü Rabbimizin halifesi için, yukarıdaki belirtmeler çok da kıymet ifade etmiyor. Uzaydaki satelistlerden yerküre üzerindeki
hareketleri izleyen halife-i zemin için, yine insanlarca tanımlanan farazî hatların eskisi kadar önemli olmadığını zamanla daha iyi anlayacağız.
Kitlelerin, bilgilerin, haberleşmenin, istihbaratların, dost ve düşmanların mütemadiyen iç içe dalgalanmaları, dünyayı bütün mahalleleriyle bir bütün olarak
değerlendirmemizi gerektirdiği gibi, kâinatla dünya arasına da fazla mesafe koymamayı emrediyor.
Kur’ân-ı Kerim yerküremizden bahsederken “arz ve sema” tabirlerini birlikte kullanıyor. Varlığa, hadiselere ve insanlığa küllî olarak bakıyor. Ferdin içine
bütünü yerleştirirken, bütünün yapısını ferde göre yaratan Rabbimizin açık-seçik kitabının adesesinden hadiselere bakamayanlar aldandılar ve ömürleri ifrat
ve tefrit arasında koşuşmalarla geçti.
Dinsiz Avrupa felsefesi, insanımızın bakışını surî alâyiş ve nümayişiyle Kur’ân’dan nisbeten koparınca, yolumuz beyabanlara düştü. Mi’rac’tan hayata bakması
gereken insanlığımız, felsefenin kendisini uçurduğu derelerden bakıyor bugün... Fakat kendisini zirvelerde zannediyor. Nazarının ise problemleri ihata
ettiğini düşünüyor. Hafızamızın ulaşabildiği geçmiş zamanlardan günümüze gelen süreçte dinsiz Avrupa’nın adeselerinden bakanların hep yanlış gördüğünü
müşahede ediyoruz.
12 Eylül’e kadar İslâm âlemi dinsiz Avrupa medeniyetine önyargılarla yaklaşıyordu. Tahlile yarayan süzgeçlerimiz vardı. Fakat bu münafıkâne hareket süzgeçlerimizi
kırdığı gibi tahlillerimizi de bitirdi. Kur’ânî bakışlarımız, tespitlerimiz ve ölçülerimiz Bektaşî nefislerimizin indî nazarına mahkûm olunca, “Bana göre!”
veya “Ben böyle düşünüyorum” gibi ucubelerle yer değiştirdi. Maalesef kimsecikler, Kur’ân’ın yanında veya onun zamanımızdaki tefsiri indinde “Sen ve ben
var mıyız?” demediler. Zira felsefî hava buna mani oluyordu...
Kur’ân’dan kopuk nazarın tenvimi (uyutulması) bu zamanda kaçınılmaz. Bir odanın içinde yüzlerce sihirbaz ve hipnozcunun size karşı ittifakına dayanmanız,
elbette mümkün değildir. O sihirleri ve hipnotik tesirleri usulünce dağıtacak yalnızca “Kur’ânî bakış” değil mi?
Kur’ân “terörün” ahirzamanda global olacağını haber veriyor. Ebabil kuşlarının kıt’alararası uçacağını ve çekirge sürülerinin “millî sınırları” kaldırmaya
çalışacağını bildiriyor. Devletler ve milletler arasındaki savaşların yerlerini, “global sınıflar savaşına” terk edeceğini, ahirzaman dinsizliğinin aileden
başlayarak millet ve vatan mefhumlarını imha edeceğini ihbar ediyor. Yeni liberalizm ile “millet duygusuna”, globalizm ile “vatan sevgisini” ve yanlış
hürriyet fikriyle de düzen ve otoriteleri yok etmeye çalıştıklarını görmemek için, ya uykulu veyahut hain olmak gerekiyor. Artık Müslümanlara, tehlikelere
global düzeyde bakmak farz oldu. Aynı düşmanın değişik yönlerden ve farklı cephelerden başka başka üniforma ve silâhlarla hücumuna avlanmamak için, Efendimizin
“ahirzaman ölçülerini” kullanmak zorundayız. Zihinlerdeki kargaşayı gidermek için Onun terminolojisi insanlığın ortak dili olmalı. Global teröristin “Yecüc
ve Mecüc”, global işgalcilerin ise “Deccaliyet kuvvetleri” olduklarını bir yere kaydetmeyenler, mutlaka onların tuzaklarına düşerler. Bu dehşetli “küresel
savaş”taki karşı tarafın ise, “Müslüman- Hıristiyan “ ittifakına katılmış insaniyetperverler olduğunu bilmeden, global terörün hakkından gelmek mümkün
değildir.
Meselâ birisinin silâhlı ve üniformalı, diğerinin ise sivil ve hürriyetçi geçinmesi bizi aldatmamalı. Zira ikisi de semavî dinlere ve insanî değerlere düşman.
Hedefleri Kur’ân’ı “hayattan” koparmak ve İslâm dünyasındaki Peygamber-i şeairi tar u mâr etmek. Ahirzamanın mütecaviz dinsizlerinin cemaat halinde ağlarıyla
dünyanın dört bir yanına yayılacağını Peygamberimiz haber veriyor. Durum böyle olunca, Türkiye’deki terör hareketinin Washington ve Londra veya bir başka
Avrupa merkezlerinden emir aldığını söylemek elbette ki “komplo teorisi” olmamalı. Hangi cani cinayetini ilk elden ikrar etti ki... Caniler, kendilerini
teşvik edenleri elbette ki “komplo teoriciliğiyle” suçlayacaklardır. Gazete arşivlerini bu nazarla incelediğimizde, yığınla inkâr ve karşı suçlama ile
karşılaşacağız! Conilerin Kur’ânî bakışın kör düğümleri çözdüğünü, conilerin saklandıkları izbeyi aydınlattığını, global terörün oyunlarını boşa çıkardığını
bildiğimize göre, tekrar Kur’ân’ın sinesine yükselmek zorundayız. Bize yapılan aldatma, hipnoz ve manyetizmaların bir çırpıda kaybolacağını göreceğiz.
Zaten dünyanın selâmeti de, kurtuluşu da buna bağlı değil mi?
03.08.2008
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google
Grupları "KOMPLO TEORiLERi..." grubu.
Bu gruba posta göndermek için ; E-KomploTeorileri@googlegroups.com
e-KomploTeorileri grubundan ayrılmak için:
E-KomploTeorileri@GoogleGroups.com
adresine "unsubscribe" konulu bir mesaj atınız...
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/E-KomploTeorileri?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Global teröre dair
Dünya çok mu büyük? Coğrafyalar çok mu geniş? Dünyanın hadiseleri birbirlerinden çok mu kopuk? Kıt’alararası mesafeler çok mu uzak? Kur’ân’a göre hiç de
değil. Dünyaya halife olarak indirilen ve bakışları kâinata takılı insan için büyüklük, genişlik, kopukluk ve uzaklık izafî şeyler değil mi? Dünyamızın
mülkünde bir sinekten de küçük düştüğü Rabbimizin halifesi için, yukarıdaki belirtmeler çok da kıymet ifade etmiyor. Uzaydaki satelistlerden yerküre üzerindeki
hareketleri izleyen halife-i zemin için, yine insanlarca tanımlanan farazî hatların eskisi kadar önemli olmadığını zamanla daha iyi anlayacağız.
Kitlelerin, bilgilerin, haberleşmenin, istihbaratların, dost ve düşmanların mütemadiyen iç içe dalgalanmaları, dünyayı bütün mahalleleriyle bir bütün olarak
değerlendirmemizi gerektirdiği gibi, kâinatla dünya arasına da fazla mesafe koymamayı emrediyor.
Kur’ân-ı Kerim yerküremizden bahsederken “arz ve sema” tabirlerini birlikte kullanıyor. Varlığa, hadiselere ve insanlığa küllî olarak bakıyor. Ferdin içine
bütünü yerleştirirken, bütünün yapısını ferde göre yaratan Rabbimizin açık-seçik kitabının adesesinden hadiselere bakamayanlar aldandılar ve ömürleri ifrat
ve tefrit arasında koşuşmalarla geçti.
Dinsiz Avrupa felsefesi, insanımızın bakışını surî alâyiş ve nümayişiyle Kur’ân’dan nisbeten koparınca, yolumuz beyabanlara düştü. Mi’rac’tan hayata bakması
gereken insanlığımız, felsefenin kendisini uçurduğu derelerden bakıyor bugün... Fakat kendisini zirvelerde zannediyor. Nazarının ise problemleri ihata
ettiğini düşünüyor. Hafızamızın ulaşabildiği geçmiş zamanlardan günümüze gelen süreçte dinsiz Avrupa’nın adeselerinden bakanların hep yanlış gördüğünü
müşahede ediyoruz.
12 Eylül’e kadar İslâm âlemi dinsiz Avrupa medeniyetine önyargılarla yaklaşıyordu. Tahlile yarayan süzgeçlerimiz vardı. Fakat bu münafıkâne hareket süzgeçlerimizi
kırdığı gibi tahlillerimizi de bitirdi. Kur’ânî bakışlarımız, tespitlerimiz ve ölçülerimiz Bektaşî nefislerimizin indî nazarına mahkûm olunca, “Bana göre!”
veya “Ben böyle düşünüyorum” gibi ucubelerle yer değiştirdi. Maalesef kimsecikler, Kur’ân’ın yanında veya onun zamanımızdaki tefsiri indinde “Sen ve ben
var mıyız?” demediler. Zira felsefî hava buna mani oluyordu...
Kur’ân’dan kopuk nazarın tenvimi (uyutulması) bu zamanda kaçınılmaz. Bir odanın içinde yüzlerce sihirbaz ve hipnozcunun size karşı ittifakına dayanmanız,
elbette mümkün değildir. O sihirleri ve hipnotik tesirleri usulünce dağıtacak yalnızca “Kur’ânî bakış” değil mi?
Kur’ân “terörün” ahirzamanda global olacağını haber veriyor. Ebabil kuşlarının kıt’alararası uçacağını ve çekirge sürülerinin “millî sınırları” kaldırmaya
çalışacağını bildiriyor. Devletler ve milletler arasındaki savaşların yerlerini, “global sınıflar savaşına” terk edeceğini, ahirzaman dinsizliğinin aileden
başlayarak millet ve vatan mefhumlarını imha edeceğini ihbar ediyor. Yeni liberalizm ile “millet duygusuna”, globalizm ile “vatan sevgisini” ve yanlış
hürriyet fikriyle de düzen ve otoriteleri yok etmeye çalıştıklarını görmemek için, ya uykulu veyahut hain olmak gerekiyor. Artık Müslümanlara, tehlikelere
global düzeyde bakmak farz oldu. Aynı düşmanın değişik yönlerden ve farklı cephelerden başka başka üniforma ve silâhlarla hücumuna avlanmamak için, Efendimizin
“ahirzaman ölçülerini” kullanmak zorundayız. Zihinlerdeki kargaşayı gidermek için Onun terminolojisi insanlığın ortak dili olmalı. Global teröristin “Yecüc
ve Mecüc”, global işgalcilerin ise “Deccaliyet kuvvetleri” olduklarını bir yere kaydetmeyenler, mutlaka onların tuzaklarına düşerler. Bu dehşetli “küresel
savaş”taki karşı tarafın ise, “Müslüman- Hıristiyan “ ittifakına katılmış insaniyetperverler olduğunu bilmeden, global terörün hakkından gelmek mümkün
değildir.
Meselâ birisinin silâhlı ve üniformalı, diğerinin ise sivil ve hürriyetçi geçinmesi bizi aldatmamalı. Zira ikisi de semavî dinlere ve insanî değerlere düşman.
Hedefleri Kur’ân’ı “hayattan” koparmak ve İslâm dünyasındaki Peygamber-i şeairi tar u mâr etmek. Ahirzamanın mütecaviz dinsizlerinin cemaat halinde ağlarıyla
dünyanın dört bir yanına yayılacağını Peygamberimiz haber veriyor. Durum böyle olunca, Türkiye’deki terör hareketinin Washington ve Londra veya bir başka
Avrupa merkezlerinden emir aldığını söylemek elbette ki “komplo teorisi” olmamalı. Hangi cani cinayetini ilk elden ikrar etti ki... Caniler, kendilerini
teşvik edenleri elbette ki “komplo teoriciliğiyle” suçlayacaklardır. Gazete arşivlerini bu nazarla incelediğimizde, yığınla inkâr ve karşı suçlama ile
karşılaşacağız! Conilerin Kur’ânî bakışın kör düğümleri çözdüğünü, conilerin saklandıkları izbeyi aydınlattığını, global terörün oyunlarını boşa çıkardığını
bildiğimize göre, tekrar Kur’ân’ın sinesine yükselmek zorundayız. Bize yapılan aldatma, hipnoz ve manyetizmaların bir çırpıda kaybolacağını göreceğiz.
Zaten dünyanın selâmeti de, kurtuluşu da buna bağlı değil mi?
03.08.2008
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google
Grupları "KOMPLO TEORiLERi..." grubu.
Bu gruba posta göndermek için ; E-KomploTeorileri@googlegroups.com
e-KomploTeorileri grubundan ayrılmak için:
E-KomploTeorileri@GoogleGroups.com
adresine "unsubscribe" konulu bir mesaj atınız...
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/E-KomploTeorileri?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.