[anadoluhaber:35435] Re: AKP'nin Yapmış ve Yapmakda Oldukları Yanlış İcraatlar!

Başörtüsü konusu elbette şu yada bu partinin değil bütün milletimizin namusudur.
Milletimizin namusuna saldıran namussuzlar elbetde eninde sonunda yasak adı altında milletimize karşı giriştikleri bu alçaklığın ve edepsizliğin cezasını günü geldiğinde ve bu işi kimin adına yaptıkları açıklandığında utanç içinde kimsenin yüzüne bakamaz hale gelerek çekeceklerdir.
Halkımızı bu duruma getirenler bir günde getirmediler  ki onlar arkalarındaki dış desteğe rağmen bir günde diskalifiye edilebilsinler. Bu uzun vadeli bir milli kültürel dini bir kurtuluş savaşıdır ve Siyonist destekli Haçlıların iç ve dıştaki kuvvetlerine karşı verilmektedir. Henüz bu güçlerin truva atı durumunda bulunan Masonluk bile kontrol altına alınabilmiş değildir.
Hükümet mayınlı bir arazi hazırlandıktan sonra seçime girip kazanmasına izin verilmiş ve işini bitirmek içinde mayınlardan bazılarına basması beklenmiştir.
MHP nin kullanıldığı mayınlı anayasa değişikliği tuzağına basmış ve hayatını çok zor kurtarmıştır.
Marifet hemen yürüyüp düşmanın istediği gibi öldürülmek değil sonuç almaktır. Sonuç almak içinde yaşamak lazımdır. Bilindiği gibi Refahyol mertçe ortaya çıkıp savaşmış ve savaşı kayıp edip arkasında dahada beter şartlara sebep olarak öldürülmüştür. MHP li Aczimendiler refahçı gibi RP.ni bitirmekte kullanılmıştır. Bu MHP nin milletimize üçünçü ihanetidir.
Refah yol düşürülürken sessiz kalmakla çıkarcı davranmıştır, Başörtülü MV.adayı ile seçime girip mecliste Merve Kavakçıyı yalnız bırakıp kendi MV kadının başını açtırarak seçmenine ve dolayısı ile milli iradeye de ihanet etmiştir. Enson kendi teklifi olan Anayasa değişikliğini yaptırdıktan sonra arkasında durmak yerine AKP nin kapatılmasının yolunu açarak kalleşçe ve haince hem tuzak kurup hemde yasal yolları temelli tıkayarak Milletimizede ihanet etmiştir. CHP nin dümencisi gibi davranmanın faturasınıda daha öncede ödemiştir şimdide ödemeye devam edecektir.
Etrafını kuşatan ABD ihtillecilerinin kurduğu mayınlı tuzaklar ile dolu anayasal düzende köşe başlarıda ihtilalcilerin adamlarınca tutulmuştur. Elleri kolları bağlanmış hükümetin verdiği milli kurtuluş savaşını bir günde kazanılabilecek birsavaş zannı bizleri yanılgıya götürmektedir. Bu yanılgıise Refah partisini MHP nin dolayısı ile CHP nin safına düşürmek tehlikesi ile gelecekte dahi başarılı olma şansı elinden alınmış bir pozisyona doğru itmektedir.
Kavgayı yanlış hedefe yönlendirerek doğru sonuç almak mümkün değildir. Bu durumun suçluları olan CHPve MHP ye karşı yönelmelidir. Aksi halde siyasette yanlış strateji onyıllarcadüzeltilemez.
Selamlar
A.D.Şimşek
27 Eylül 2009 17:43 tarihinde Yakup MUSA <yakupmusa@gmail.com> yazdı:
 
AKP’NİN YAPMIŞ VE YAPMAKDA OLDUKLARI YANLIŞ İCRAATLARI !  

 

 

AKP Hükümeti, Müslümanları biraz daha rahatlatmak,  başörtüsü sorununu çözmek, Müslümanların sıkıntı duyduğu konuları (Örneğin, YÖK) ve ekonomik yönden de halkın sorunlarını çözeceğim diye halkımızdan oy istedi ve oy verildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Raporu’nun bir yerinde diyor ki; “TÜRKİYE’deki başörtüsü yasağı kamusal alanın da dışına taşınarak 2006 yılında yaygınlaştı.” Herhalde bunda AKP’nin rolü yoktur! bundan o mesul değildir diyemeyiz. İktidara geldikten sonra bizler “Milli Görüş Gömleğini çıkarttık” dediler. Neden bunu seçim yapılmadan önce söylemediler? Biliyorlardı ki böyle söyleseler asla Saadet Partisi’nin oylarını alamayacaklardı. Üstelik oy aldığı kesim de hemen hemen Müslüman kesimdi. Milli Görüş mecrasından gelip, fakat Milli Görüş’ten vazgeçmekle övünen, hatta kendisini iktidara getiren gücün Milli Görüş olduğu gerçeğini reddeden bir zihniyetin iş başında bulunması TÜRKİYE’nin esas sorunudur. Millet hala AKP’yi takiyye yaptığını zannederek gerekli tedbirleri almakta fırsat kolladığını zannediyorlar. Artık halkımız hala onlardan TÜRKİYE’nin sorunlarını çözecek icraatlar bekliyor, onların hala Milli Görüş sahibi olduklarını(!) bir takım şer odaklarından çekindikleri için tedbirli gitmeleri zannına kapılıyorlar. Sayın Bülent ARINÇ seçim öncesi konuşmasında “Başörtüsü namusumuzdur mutlaka bu sorunu çözeceğiz” demedi mi? AKP, İnsan Hakları Beyannamesi’nde başörtüsünün yasak olmasını istediğini bizzat söylemiştir. Kimseyi kast etmeden genelde söylüyorum, yalan söyleyenlerden, vermiş oldukları sözleri tutmayanlardan, emanete hıyanet edenlerden, haram yiyen, ribacılardan, nerden edinildiği belli olmayan servet sahiplerinden ülkemize, dinimize ve bu Müslüman Türk halkına hayır gelmez.

 

Kendilerine İslami gazeteler olarak bildiğimiz (Vakit, Zaman, Yeni Şafak şimdilerde ne olduğu tam anlaşılamayan Taraf Gazetesi) gazeteler bir zamanlar ısrarla savundukları  başta başörtüsü, YÖK ve diğer Müslümanları rencide eden konularda hükümete yüklenecek onu eleştirmek yerine, konuyu çözmesi için elinde kanuni yetki bulunan ve tek başına iktidara gelmiş olup ve şimdiye kadar hiçbir hükümete verilmemiş imkanların bu hükümete üstelik kendisini muhafazakar olarak nitelendiren halk tarafından bizzat verilmesine rağmen bu hükümeti uyarmak yerine, bu sorunları çıkartan kurum veya kişiler aleyhinde yazıyor, hükümeti bu konuda sorumlu hissetmiyorlar. Kendilerinin de bildiği gibi hükümet istese hemen kanunlar ve anayasayı değiştirmek suretiyle bu konuları en kısa zamanda çözebilirdi. Oy veren seçmenlere de  seçim öncesi vermiş olduğu sözleri yerine getirerek verdiği sözleri tutan bir parti olduğunu ispatlardı. TBMM’nde üçte iki oranında gibi büyük bir sandalyeye sahip bir partinin başörtü meselesinden korkması, tabu gibi görmesi inanılacak bir şey değildir. AKP; “KIBRIS ve yurt güvenliği” ile ilgili konularda TSK.’ni dinlemiyor da başörtüsü konusunda toplumsal mutabakat diye ortaya çıkıyor. 22 TEMMUZ 2007 tarih ve 25883 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6 adet Yönetmelik farklı alanları kapsıyor.  Bu Yönetmeliklerin isimleri ise ; Özel Dershaneler Yönetmeliği, Özel Kurslar Yönetmeliği, Özel Okullar Çerçeve Yönetmeliği, Özel Öğrenci Etüt Eğitim Merkezi Yönetmeliği, Özel Eğitim Kursları Yönetmeliği ve Özel Eğitim Okulları Çerçeve Yönetmeliği. Bu yönetmeliklerdeki kılık kıyafet  şeklini belirleyen hükümlerde, bundan 24  yıl öncesinde konular yasak kararına atıfta bulunuluyor. Bakanlar Kurulu’nun 22 TEMMUZ 1981 tarihinde aldığı bir kararda, resmi ve özel okullarda  kılık kıyafetlerin nasıl olması gerektiği belirtilirken, okul için başı açık olunması zorunluluğu getiriliyor. Ancak bu karar, Bakanlık tarafından yeni bir Yönetmelik çıkarılmadığı için Özel Eğitim Kurumlarında yıllardır uygulanmıyordu.  AKP Hükümeti, 24 yıl önceki bu kararı çıkardığı Yönetmelik ile resmileştirmiş oldu.  Sayın ERDOĞAN bu sorun ancak bütün siyasi partilerin ve bütün sivil toplum kuruluşlarının katılımlarıyla çözülebilir diyor. Ama bir AKP’linin Cumhurbaşkanı seçilmesine gelince böyle bir konsensüse hacet olmadığını söyleyebiliyor. Demek ki başörtüsü sorununu çözmek, AKP indinde bir AKP’linin Cumhurbaşkanı seçiminden çok daha zor bir işmiş. Hatırlarsanız, MSP-CHP koalisyonunda 48 kişilik bir gruba sahip iken bu meseleyi MSP nasıl çözmüştü? Şöyle ki CHP’li M.E.B.’nın üniversite ve orta dereceli okullara bir tamim göndererek koyduğu baş örtüsü yasağı karşısında başta Sayın ERBAKAN olmak üzere tüm MSP grubu galeyana gelmiş, bu ciddi tavır karşısında kanuni maksadı olmayan yasaklamadan vazgeçilmiş, ta ki Turgut ÖZAL iktidara gelinceye kadar yani 10 seneden fazla bir süre içerisinde bu konudan söz bile edilememişti. Bu geçmiş tarihi olayın AKP’ye ve Sayın ERDOĞAN’a örnek olmasını dilerim. Bilindiği gibi başörtüsü yasağının hiçbir kanuni dayanağı yoktur. Anayasa’nın sarih ve amir hükümlerine göre, yasaklar ve güvenlik tedbirleri ancak kanun ile konulabilir. Bu yasağa neden olabilecek, bazı mahkemelerin, TBMM’nin yasama hakkına tecavüz ederek verdiği, kaynağını Anayasa’dan almayan biz yaptık oldu yorumları bulunmaktadır. Dünyadaki bütün hukuk sistemlerinde kabul edileni sarih ve amir kanun hükümleri dışında asla herhangi bir kurum ya da kurumların içtihadına sapılamaz. Böyle bir sapma olursa düzenlemeler kanuna dayanmadığı için geçersizdir/hükümsüzdür. AKP ise hiçbir kanuni mesnedi olmayan bu yasağı sürdürmeye bir yerlerden korkarak mesnetsiz ve defakto  karardan çekiniyoruz, bunun için baş örtüsü yasağına biz boyun eğiyoruz diye bir geçersiz mazerete sığınıyorlar. Halende bu mazeretlerini devam ettiriyorlar. AKP iktidarı çoğunluk olarak Anayasa’yı değiştirebilecek bir sandalye oy yapısına sahipken ve Anayasa’nın 38’nci ve 153’ncü maddelerine bir satırlık hüküm ilave edilerek “yargı erkinin, yasama erkinin hudutlarına tecavüz etmesini bile önleyebilirsiniz” Çok üzülerek ilave etmek isterim ki hiçbir siyasi partinin eline geçmeyecek olan bu tarihi fırsat değerlendirilememiş, sadece başörtüsü sorununda değil, 1982 Anayasası’nın demokratik kriterlere göre düzeltilemeyerek, Cumhurbaşkanı yetkilerinin olması gerekene kavuşturulması gibi büyük bir görev daha başarılmamış/başarılamamıştır.   Buna çifte standart derler.  Eğer bunu diğer bir başka hükümet yapmış olsaydı; mesela DSP, CHP, MHP veya diğer herhangi bir parti, malum iktidar yanlısı basın/medya demediğini yapmadığını bırakmaz, tüm güçleriyle bu hükümetler aleyhinde yazarlardı ki yazmışlardırlar da. Bu sorunları çözecek olan tek başına şimdiye kadar en büyük oy kitlesi ve milletvekili çoğunluğu ile iktidara gelen AKP’dir. Fakat bu konuda uyarıcı bir tutum iktidar yanlısı basın/medyadan ne yazık ki şimdiye kadar gelmemiştir. Onlarda aynen kartel gazeteleri gibi şu anda bir nevi partizanlık yapmaktadırlar. Malum medya AKP’nin İslam’a, halka, TÜRKİYE’ye hizmet yerine başta;  İMF, ABD, AB,  israil’e ve avrupa’nın işine yarayan politikalar izlediğini pek ala görüyor ve biliyorlar. Bakmayalım bugün ABD’nin yanı başımızda durduğuna, yarın bir döner bakarsınız yanınızda kimseler yok. ABD; bunu tarih incelendiğinde de görüleceği gibi hep yapmıştır. Yani kullan ve at politikası. Mesela Saddam HÜSEYİN’de olduğu gibi. Emperyalizmi destekleyen Müslümanlık/İslam olamaz. AKP İslam’la emperyalizmi birleştirmiştir. BOP projesini destekleyen kendini bu  projenin Eş Başkanı yapan AKP’yi İslamlıkla/Müslümanlıkla bağdaştırmak imkansızdır. ABD’nin istediği ılımlı İslamcılığı AKP bizzat oluşturmuştur. İşin üzücü tarafı BOP’un Eş Başkanlığını üstlenmesidir. Büyük israil’in kurulması demek olan bu şer projeyi AKP ve Sayın ERDOĞAN’ın tasvip ettiği anlaşılmaktadır. Bu proje gereği güzel ülkemizden büyük israil’in kurulabilmesi için siyonistlere toprak verileceğini acaba Sayın ERDOĞAN ve AKP biliyorlar mı? Eş Başkanlığını yürütmekte bu projenin Türklüğe/Müslümanlığa/İslamiyet’e faydasının ne olduğunu Sayın başbakanın açıklaması gerekir. “Küresel emperyalizmin büyüsüne kapılanlar Milli İstiklalimizi koruyamazlar.” AKP’nin iktidar olduğu sürece yaptığı iktisadi bağımlılık Milli İstiklalin kaybına yol açmıştır. Milli istiklaline sahip çıkamayan toplumlarda tarih sahnesinden silinirler.

AKP hükümeti misyonerliği iktidarları boyunca desteklemişlerdir. Zamanlarında açılan apartman kiliselerin, onarılan kiliselerin sayısı şimdiye kadar iktidar olan hiçbir hükümete nasip olmamıştır. Hiç hıristiyan nüfusu bulunmayan yerlere dahi apartman kilise açılmıştır. İSTANBUL’daki Fener Rum Patrikliği’ne ekümenlik sıfatının tanınması, ruhban okulunun açılması icraatlarının arasındadır. Buna mukabil gelen papaların tümünün İslam/Türk düşmanı olduklarıdır. Onların hıristiyan ülkelerinde aynını Müslümanların yürüteceği misyonerlik faaliyetlerine nasıl tavır verebileceklerini, müsaade edeceklerini hiç zannetmiyorum. Zalimlerden medet uman mazlumların iki yakası bir araya gelmez. Müslümanlara hiçbir fayda sağlamayan, yaklaşık 1000 yıldan fazla Müslüman, Türk düşmanlığı yapan hıristiyan ve yahudi’lerden AKP dostluk ummaktadır. Onları memnun etmek için Hakkın Ali hatırını kırmakta bir beis görmemektedirler. ÇANAKKALE Törenlerinde gözyaşı döken Sayın Başbakan, 1 MART Teskeresi keşke geçseydi demiş, amerikan askerleri sağ salim dönmesi için dua da etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda boğazımıza sarılanlar şimdi birden dost mu oldular? Bugün ufuklarımızda kara bulutlar dolaşmaktadır. Kanlı siyonist israil’in mimarı olduğu BOP’da bugünkü haliyle büyük ve bütün TÜRKİYE’ye yer yoktur. İsrail’in halen mevcut gücüyle BOP Projesi’ni gerçekleştirmeye gücü yetmediğinden kendisine her konuda müttefik ABD’yi bu projenin uygulamaya konulmasında maşa olarak kullanmaktadırlar. Dost ve kardeş IRAK’ı üçe ayırdılar. İRAN’ı da parçalamak projenin bir gereğidir. Gene aynı proje; MISIR’da bağımsız bir Kıpti devleti kurulmasını tasavvur etmekdedir. LÜBNAN küçük bir ülke olmasına rağmen onu da birkaç parçaya ayırmak istenmektedir. SURİYE’nin bir parçasında da Dürzi devleti kurulacaktır. TÜRKİYE’yi de üç parçaya ayırmak, ülkemizin bir kısmında sözde bağımsız kürdistan kurmak istiyorlar! SAMSUN ile RİZE arasında da pontus Rum devleti, batı’da kalan parçasını da sabataycıların idaresinde bir AB üyesi yapabilirler. Anılan uygulamalar; Sayın Başbakanın Eş Başkanlığını yürüttüğü sahiplendiği/desteklediği “Pob Projesi” ne aittir. Tarih tekerrürden ibarettir. Onda günümüzü ve geleceğimizi görebilirsiniz. Buradan anlaşılan, TÜRKİYE’yi parçalamak ve Sevr’i hortlatmak istiyorlar. Tehlike umduğumuzdan da büyüktür. Halen AKP bunları bilmesine rağmen bir hıristiyan kulübü olan  ve adına Avrupa Birliği denen hıristiyan birliğine girmeye çalışmakta, bunun için halkımızın ne dini nede milli duygu düşünce ve yaşantılarına hiç uygun olmayan kanunları dayatmakta böylece ne kadar yanlış yolda olduklarının belki farkına bile varmamaktadırlar. Malum mütareke ve destekçi sözde İslami medya/basın da olup bitenleri müşahede etmelerine rağmen görmemezlikten gelmekte “doğruları bilip de söylemeyen dilsiz şeytanı” oynamaktadırlar. ABD’nin istediği; sadece ibadetlerini yerine getiren fazla bir şeye karışmayan, ABD’nin, siyonistlerin  oyunlarını bozmayacak ALLAH (c.c.)’ın emri olan cihadı terk edecek Müslümanlar oluşturmayı dileyen ABD’nin ortaya attığı, asıl mimarının ise siyonistler olduğu “Ilımlı İslam Projesi” de AKP hükümeti zamanında ortaya çıkmış, kendini göstermiştir. Hiçbir şekilde dinimizce ehli kitap ile dini yönden bir araya gelemeyeceğimiz, (Dinler arası diyalogun baş şartı olan önce, benim peygamberim son peygamberdir inancından vazgeçilmesi haşa ki biz böyle düşünürsek/inanırsak ki dinden çıkarız, mürted oluruz) Kur’an-ı Kerim’de Kafirun Suresi’nde de belirtildiği gibi herkesin dini kendisine emrine rağmen; “Dinler Arası Diyalog” yanlışına destek veren AKP hükümeti ve Fethullah GÜLEN cemaatine malum işbirlikçi İslami basında yine her zaman olduğu gibi tek bir yazı çıkmamaktadır. Tavırlarıyla böylece dinler arası diyaloğa/aldatmacaya onay verdikleri, destekledikleri artık anlaşılmaktadır. Malum sözde İslami basının ise AKP iktidar olduktan sonra anlayışı değişmiş, yüce İslam, hıristiyanlık ve musevilik arasında bir fark olmadığı, hepsinin de ehli necat olduğu anlayışı hakim olmuş, din konusunda cahil olan halkımızına böyle olduğuna inanmasını istemişler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca da bu diyaloğun yüce İslam’da yeri olmadığına dair kesin bir  yazı/fetva yazılmamış, verilmemiş bulunmamaktadır.

Ehli kitap kafirlerin durumu; Kur’anı Kerim’de anlatıldığı, onlardan uzak durmak gerektiği, İslam’ın azılı düşmanlarının olduğu belirtilen benim bulabildiğim Ayeti Kerimeleri size de sunuyorum.

 

Maide             :  3/5/13/14/15/16/17/18/41/42/43/51/55/56/57/58/62/63/

               64/65/66/68/70/72/73/75/78/79/80/81/82

Al-i  İmran      : 12/13/14/19/20/21/23/31/64/67/70/ 71/78/81/82/85/93/100/106/

                          108/119/199

Beyyine          : 4/6 

Tevbe             : 28/29/30/31/34

Nisa                : 39/44/47/139/154/156/160/161

Bakara           : 75/79/84/85/88/89/91/120/94/95/97/98/105/109/136/137/146/285

Enam              : 91

Araf                : 157

Nur                 : 63

İsra                 : 8

Fetih               : 28/48

Mümtehine    : 8/9

Mücadele       : 22

 

                   İsa, ALLAH, Ruh-ul Kudüs diye üçüzlü inanç; Papa’ya yanılmazlık, papaza günah affetmek gibi yetkiler veren bir Peygamber inancı, İslam’a terstir. Mevcut İncil ve Tevrat ise ne zaman ne de sıhhat bakımından Kur’anı Kerim’le asla kıyaslanamaz. Bu kadar ayrılığa, Tevhid inancına ters düşen hıristiyanlık ve museviliği “Dinler Arası Diyalog” ve “misyonerlik” faaliyetlerine verdikleri destekle herhalde AKP’de birleştirmiş, aralarında bağ kurabilmiştir. Üstelik Sayın Başbakan siyonist yahudi örgütü ADL’den cesaret madalyası almış, aynı zamanda bu yahudi örgütü Fethullah GÜLEN’in “Dinler Arası Diyalog” kitaplarını bedava bastırıp dağıtmasıyla da bilinmektedir.

  

Sayın ERDOĞAN AKP kurulmadan Saadet Partisi içindeyken ABD, israil, AB ve avrupa’ya muhalifken şimdi bu muhaliflikleri kalmamıştır. Malum İslami medyada her zaman olduğu gibi daha önce ABD, AB’ci partileri eleştirirken AKP iktidar olduktan sonra eleştirileri son bulmuştur. AKP’ce yürütülen bu aşırı dostluk akla şöyle bir soru getiriyor; Acaba TÜRKİYE Tel Aviv’den ve Washington’dan mı idare ediliyor(!) diye.

 

AKP ile Barzani’nin istediği aynıdır. Ben ABD’nin adamıyım, BOP’un Eş Başkanıyım demiştir Sayın Başbakan. Çeşitli toplantılarda ve geçmiş ABD başkanı Bush’a girip çıkarken açıkça BOP’un adamı olduğunu söylemişlerdir. Durum gösteriyor ki Barzani ile AKP arasında büyük bir ticari anlaşma olduğu şüphesini uyandırmaktadır.

 

Milli dava olan KIBRIS’a gelince; AKP’nin ne gibi yanlış/tutarsız politikalar izlediğini biliyor musunuz? Yıllardır MARAŞ boş tutuluyor. AKP’nin söylediği tavize hazırız diyorlar. Bunu da izolasyonları kaldırmak için yaptıklarını söylüyorlar. Demek ki  parça parça KIBRIS’dan toprakları çıkarmayı göze aldıkları belli olmuştur. AKP hükümetinin KIBRIS sorunun çözümü hakkında en fazla tekrarladığı laf, “KIBRIS’da tek yanlı adımlar atmamızı bizden kimse beklemesin” idi. Ama hatırlanırsa o zamanlarda hepimizin radyo ve televizyonlarından öğrendiği haberler hiç de öyle demiyordu. Gün içinde ve hatta o günden bugüne kadar ne Dışişleri Bakanı ne Sayın Başbakan nede başka bir üst düzey yönetici tarafından sahiplenilmeyen, ayrıntıları halka dahi anlatılmayan, ama FİNLANDİYA ve yabancı basın tarafından elde edilen bilgiler, önerilerin nelerden oluştuğunu ortaya koymaktadır. Hükümet yaptığı teklifte TÜRKİYE’nin bir liman ve bir havaalanını Rumlara yani AB’nin tanıdığı şekliyle “KIBRIS Cumhuriyeti” ne şartsız olarak açmayı teklif edilmiş, birde “biz bu Kuzey KIBRIS’a uygulanan ambargolar tamamen kalkmadan tek taraflı adım atmayız” diye daha önceki söylenen politikalara tamamen taban tabana zıt uygulamalar gerçekleştirilmiştir. İşin komik tarafı AKP hükümeti bu planı FİNLANDİYA’nın önüne koymadan neredeyse 24 saat öncesinde de tekrarlamıştı. KIBRIS’ta referanduma sunulan Annan Planı’nı Türk tarafı büyük bir çoğunlukla kabul, Rum tarafının ise büyük bir çoğunluğuyla da ret edilmişdi. İki gün sonrada Avrupa Komisyonu durumdan herhalde utanıp KIBRIS Türkleri’ne uygulanan izolasyonları kaldırılmasını sağlayacaklarını açıklamışlardı. AB her zamanki kalleşliği gibi sonra bu sözünü de unutmuştur. Rumların kendilerine mani oldukları engeline sarılmışlardır. AB’nin isterse bir üyesini yerin dibine sokabileceğini de görmüştük. AVUSTURYA’daki seçimlerde ırkçı bir partinin iktidara gelmesi üzerine hemen yaptırımlara girişmiş ve ardından Wolgang SCHÜSSEL’in başbakanlığında bir hükümet kurulmasını sağlamıştı. Yani dediği gibi bir şey yapamıyor değilmiş. Tabi ki hükümette her zaman olduğu gibi bunu da AB’ye örnek gösteremedi. Çünkü uygulanan tamamen bir teslim oluş politikası izliyor olmalarıydı. Üç buçuk milyon Rum’un AB’ye engel olduğu masalına AKP inandı ama millet inanmadı. Ardından AB bir Ek Protokolü başımıza sardı. AKP, Ek Protokol’ü imzalayarak yürürlüğe koyacaklarının taahhüdünde bulundular. Ama uygulamaya konulmasını TBMM’ne bıraktılar. AB kendi vermiş olduğu izolasyonların kaldırılması taahhütlerini unuttu ama sizin imzaladığınız Ek Protokol taahhütlerinizi yerine getiriniz demeye başladı. AKP’nin her zamanki muhteşem politikaları gibi bu da başımıza bu sonucu doğurdu. Zaten bu Ek Protokolü imzalamakla Rumları bir devlet olarak tanımayı taahhüt etmiş olunmakta, üstelik bu durum adadaki askerlerimizi bir işgalci durumuna da düşürmüştür. AB, AKP’ye  güvenmediği için yapmış olduğu hava alanı ve liman açma teklifinizi yazılı olarak vermemizi istemiştir. AKP, eğer yazılı olarak verirsek o zaman KIBRIS Cumhuriyetini yani Rumları resmen tanımış oluruz açıklamasını getirmiştir. O Ek Protokol’e imza atmakla zaten tanımış oluyorlardı ki. AKP’nin bu tutumundan KIBRIS’ı gözden çıkarttığı manası çıkmaktadır. Sadece halka  KIBRIS’ı teslim etmeyi nasıl anlatacağını düşünmesi kalmaktadır. O kadar acziyetler var ki anlat anlat bitmiyor.

 

KKTC’de toprağı olan bir Rum kadın dava açıp 1 milyon dolarlık davayı AİHM’de kazandı. Yaklaşık 4000 Rum da AİHM’de dava açmaya hazırlanıyor. Üstelik mahkeme masraflarının da Güney KIBRIS Rum devletince karşılanacağı bildirildi. KKTC’de sokak ve cadde adlarının Rumca isimler verildiğini biliyor musunuz?. Şimdiye kadar hiçbir hükümet AKP kadar bu kadar teslimiyet içerisine girmemiştir. KIBRIS ilk fethedildiğinden bu yana pek çok şehit verilerek alındı. Eğer KIBRIS bu kadar şehitlere rağmen bize hiçbir fayda sağlamayacak ancak Müslüman Türk kimliğimizi kaybetmemize neden olacak AB yüzünden rum’a peşkeş çekilecekse o kadar şehidin ahı tutar ki  Sayın ERDOĞAN ve ekibine hayır etmez. AKP ne olacağı belli olmayan AB için KIBRIS Türk Cumhuriyeti’ni yok etmeyi göze aldığı bu olan bitenden sonra daha da anlaşılmaktadır. Acaba AKP HÜKÜMETİ bunun vebalini kaldırabilecek mi? AKP dış politikanın her alanında örneği görülemeyecek şekilde teslimiyetçi  politikalar uyguladı. TÜRKİYE’nin gelmiş geçmiş ne kadar hükümetleri varsa izlenilen dış politika çıkarlarımıza uygun değildi. IRAK politikası ise; ABD’ye tam teslimiyet şeklinde oluştu. Ne Türkmenler ne de  TÜRKİYE’nin IRAK üzerindeki hak ve menfaatleri konularının hiçbirisi AKP Hükümetinin politikasında yer almadı.

 

 

AKP Hükümeti döneminde; yabancılar TÜRKİYE’ye aşırı ilgi göstermeye başladılar. Bu ilgi, önce özelleştirilecek kuruluşlarla başladı daha sonra da borsada hızlı bir şekilde kontrolü ele geçirmelerine kadar sürdü. Arkasından bankacılık, inşaat ve emlak sektörü, arsa ve tatil köyleri satışları birbirini hızla izledi. En tehlikeli özelleştirmeye örnek de  TELEKOM gösterilebilir. Her türlü hatta gizli konuşmaların bile yapılabildiği telefon işletmesinin yabancıların elinde olması bile korkunç bir istihbarat zafiyetini doğurur.

 

TÜRKİYE’de tarım sektöründe de çok ciddi gerileme yaşanmaktadır. Yüzde 30 erime var. Tarım yasaklanıyor. Çıkartılan Şeker Kanunu, Tohum Kanunu vb. kanunlar çiftçimize darbe vurmuş, adeta tarım yapmaları yasaklanmıştır.

 

Diğer yanlış/tehlikeli uygulamalara örnek; GAP’ın uluslar arası bir komisyona devredilip, israil lehine karar alınması, KIBRIS’ın YUNANİSTAN lehine  çözülmesi sırf AB  istiyor diye AKP kabul ediyor gözükmüştür. IRAK’ın işgalinde 4200 uçak İncirlik’ten kalkmış, 4200 sorti yapılmış, milyonlarca Müslüman IRAK’lı bombalanmıştır. Milyonlarca  Müslüman IRAK’lı şehid oldu. O zamanlar TÜRKİYE bu harekata taraf olmasaydı ABD bu saldırıyı gerçekleştiremez, bunca insanın kanı dökülmezdi.

 

Yine avrupa Sevgili Peygamberimize hakaret edince AKP ne yazık ki sesini çıkartamamıştır. Yine benzer durum büyük Hakan Sultan Abdülhamit Han zamanında da yaşanmış, yazar Mustafa ARMAĞAN’ın “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlı eserinin 188’nci sayfasını okuduğumuzda  bir Müslüman Hakan’ın nasıl bir duruş sergilediği şimdiki yöneticilere bir örnek oluşturmalıdır. AB’nin, Müslüman Türk kimliğini Osmanlı kültürünü bırakın, ÇANAKKALE İstiklal Savaşı ruhunu kaybedin, bizim gibi yaşayın diyor. AKP’de bunun aynen kabul etmektedir. Acaba AKP, AB’de İslam’a, Müslüman Türk Milletinin faydasına ne buldu ki yaklaşık 1000 yıldır  Müslüman/Türk düşmanlığı yapan  hıristiyan devletlerinin oluşturduğu bu kulübünün peşinden koşturuyor?

 

Kartelin, rantiyenin güvenini almış,  İMF politikalarının dışına çıkamayan bir politikayı sürdürmeyi uygun görmüş ve görmektedirler. Kendileri Milli Görüş kimliğini değiştirdiler, globalleşmeden kurtulmayı kesinlikle düşünmemektedirler. Dikkatimden kaçmayan bir husus Fatiha’nın son ayetini zikretmiyorlar. Çocuklarımıza kin nefret öğretmeyelim diye bir inanışı savunuyorlar. AKP inanışına göre, inanca dayalı ekonomik, siyasi birliktelik olmaz diyorlar! Saadet  Partisi’ndeyken özelleştirmeye partinin politikası gereği karşı çıkıyorlardı. Şimdi ise kendi iktidarlarında devletin çok önemli ve güvenlik arz eden kurumlarını/fabrikalarını mesela TELEKOM” gibi haraç mezat  satmışlardır. Bu milletin gücü ile kurulan KİT’ler özelleştirme adı altında stratejik, ekonomik, kar eden, etmeyen demeden (daha doğrusu kar edenler satılıyor, kar etmeyenler satılmıyor)  yabancı sermayeye ya da onların TÜRKİYE’deki misyondaşlarına devredildi. Saadet Partisi tarafından uygulanan “Havuz Sistemi” ni uygulamaktan kaçınmışlardır. Her gün yaklaşık 90 milyon dolar faiz ödüyoruz. Dikkat ettiyseniz alt yapı yatırımları askıya alındı, halka hizmet seçim arifesine hatırlanır oldu. İşsizlik arttı. Hükümete göre % 10’larda, gerçekte ise % 20’leri aşmış, eğitimli  işsizlerin oranı ise % 30’ların üzerinde.Yanlış değerler vererek halkı yanıltmaktadırlar. Esnaf ise uluslar arası büyük marketlerin insafına bırakılmıştır.  Sanayicimiz yatırım yapabilmek, ayakta kalabilmek için yurtdışına kaçırılırken, yabancıya, yerliye tanınmayan yatırım imkanları sağlanmış, ithalat akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Bunun yanında yarısı düzeyde artan ihracatla övünülür olmuş, dış ticaret açığımız AKP iktidarında rekor üstüne rekor kırmıştır.

 

Sigortacılık sektöründeki gelişmelerde incelenirse, biz çalışacağız, üreteceğiz, hasılatı ise avrupalılar,  ABD toplayarak kendi ülkelerine götürecekler, kendi ülkelerinin açıklarını kapatmakta kullanacaklar. İşte yabancıların TÜRKİYE’ye ilgisinin arka yüzü diyebiliriz.

 

Bundan 10 yıldan fazla bir süre önce önce ANTALYA’da AB temsilcileriyle bir toplantı yapılmıştı. “TÜRKİYE çok büyük, idaresinde zorlanıyorsunuz, şunu güzelce bir küçültün, bir ucundan öbür ucuna gitmek kolay olsun, idaresi de fazla ağır ve zahmetli olmasın” Bu toplantıyı hatırlayan halkın içinden kaç kişi çıkar acaba? AKP hükümetinin bu konuda bir girişimi var mı? Umarım Sayın Başbakanın bu toplantıda alınan kararları  engelleyeceği kanaatindeyim. 

 

Cari açık ile ilgili endişeler dile getirilmesine rağmen, “endişe edilecek düzeyde değil” denilerek krizlere kapı açıldı. Para piyasalarında her çalkantının ardından ülkemiz milyarlarca dolar değerinde zarara uğramaktadır. Hükümet yetkilileri “Bakın para piyasası yeniden raya oturdu” türünden açıklamalarla kamuoyunu yanlış bilgi vermektedir. Vatandaşın uğradığı zarar ne olacak? Onların zararını kim karşılayacak? Hükümet; “İstesek İMF’ye borcumuzu bir çek yazar öderiz” diyor. Güya hazinede dövizimiz fazlasıyla varmış. Peki o zaman neden ödenmiyor? Bu milleti niye İMF’ye mahkum edip süründürüyorlar? Ama yapamazlar çünkü İMF‘ye göbekten bağlılar. Bütün ekonomik politikaları İMF’nin emir ve direktifleri üzerine kuruludur.

 

ABD Temsilciler Meclisi’ne sunulan “Ermeni Tasarısını” kabul edilmesini engellemek amacıyla  musevi lobisi ve düşünce kuruluşlarının temsilcileriyle görüşmek üzere AKP ve CHP milletvekillerinden oluşan TBMM Heyeti WASHINGTON’a gitmiş ve görüşmüştür. TBMM heyetinin ABD’ye gitmesi TÜRKİYE’yi küçük düşürücü bir hareket olduğu kanısındayım. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. O zamanın İSTANBUL Milletvekili Emin ŞİRİN TÜRKİYE’nin dünyanın birçok yerinde gündeme gelen Ermeni tasarılarına karşı ne yapılması gerektiği konusunda bir kanun teklifinde bulundu. Kanun teklifinin içeriği “Çeçen kırımı, Bosna Hersek Kırımı, ermenilerin Azerbeycan’da yaptıkları kırım, Fransızların Cezayir kırımı, amerikalıların zencilere uyguladıkları ayrımcılık ve zulüm” gibi olayların kınanması ve hatırlanması için anma günlerinin tesis edilmesini talep eden bir kanun teklifiydi. Ancak AKP’nin oylarıyla bu kanun teklifinin gündeme alınması ret edildi.

 

İslami öğrenim (Kur’anı Kerim) 15 yaşına kadar yasaklandı. Bunu neden düzeltilmesi için hükümeti uyarıcı bir yazı malum destekçi sözde İslami medya/basın yazmıyor, gündeme getirmiyor? Yoksa inançlı halkın sesini duyurduğunu söyleyen işbirlikçi/İslami medya ile oy veren kesim bu kanunun taraftarı mıdır? Hükümet ne yazık ki çıkardığı kanunlarla din eğitimine de ciddi darbeler vurmuştur. Ceza Kanununa göre 12 yaşından küçük çocuğa Kur’an-ı Kerim dersi verilirse anne ve babaya ceza verilmesi bu kanun dahilindedir. Domuz kredisi çıkartılıyor ama 12 yaşından daha doğrusu ilkokulu bitirmeden çocuklara Kur’an-ı Kerim öğrenmesini mümkün kılan kanun nedense çıkmıyor. İSTANBUL Kasımpaşa’da Kur’an Kursu yıkılıyor, buna karşın kiliseler onarılıyor. Bu sizce AB’ye, avrupa’ya verilmiş bir taviz midir? Bu yapılanın İslam’a ne gibi faydası olabilir? Yoksa olmaz mı?

 

 

AKP İnsan Hakları Beyannamesi’nde başörtüsünün yasak olmasını istediğini bizzat söylemiştir.

 

Sayın Başbakan; sıradan bir yurttaşın bile ağzına yakışmayacak sözlerinden! Birkaç ibretlik örnek, tedbirli olunması, ders alınabilmesi açısından faydalı olması maksadıyla yazmak ihtiyacını duyuyorum:  “Al ananı git…” “gözünüzü toprak doyursun” “ İş aslanın ağzında, taşı sık suyunu çıkar.” “Ne borç affı? Yok öyle yirmi beş kuruşa simit …” Mağdur Meslek Liselilere; “Bedel ödemeye hazır değilseniz, biz de  hazır değiliz.” “Askerlik yan gelip yatılacak yer değildir.” “Dur beni dinle! 9 ay 10 gün be…” “Akılları basmaz. Bana frikik attırıyorlar, iyi frikik atarım.” “Ne konuşuyorsun, seninle geldik biz bu hale hemşerim! Yav sen…” “Adam gibi adam lazım bunlar tükürdüğünü yalıyor.” “Gel buraya artistlik yapma” “Böyle bağırılmaz… Lan bana anayasayı öğretme. Terbiyesizlik yapma lan.”

 

            Peki yukarıda saymış olduğum cümleler pekala Sayın Başbakan tarafından halka söylenmiş ahlak ölçülerinin dışında, kendisinin de İHL’li olmasına rağmen her bakımdan yakışmayan yakışıksız söyler. Peki Sayın AKP taraftarları yukarıda söylenenlerin doğru olduğunu ve bir Başbakana yakışacağını söyleyebilir mi? Şimdi bu olumsuzlar hiç yaşanmamış, yeminlerle verilen sözler yerine getirilmiş, 2/3 meclis çoğunluğuyla “Milli İradeye” sahip çıkılabilmiş gibi meydanlarda yeniden boy gösterecekler, hem de olumsuz hiçbir şey yokmuş gibi yeni vaatlerle gelecekler. Önceki seçimler kendilerine örnek olmalıdır. Halkın, kendi istekleri yönünde icraatları olmayan ABD, AB’ci partileri nasıl sandığa gömdüğü hükümetçe de unutulmamalıdır.

 

İMF konusunda ise; AKP üst düzey yöneticileri sürekli İMF’ye olan borcumuzun azaldığını söyleyip durmaktadırlar. Ancak bunu öyle ifade ediyorlar ki, halk sanki toplam borcumuz ya da dış borcumuz azalıyormuş gibi anlayacak, İMF’ye olan borcumuz şu kadar dolar, onu da ödüyoruz bir müddet sonra da İMF’ye olan borcumuz tamamen ödenmiş olacak diye halka anlatacaklar. AKP iktidara geldiği zaman; iç ve dış toplam borcumuz 240 milyar dolar idi. 2006 sonu itibarıyla da toplam borcumuz 380 milyar doları aşmış durumda. Yani AKP borçlarımızı en az 140 milyar dolar artırarak 380 milyar doları aşmıştır. Azalan bir şey yok. İMF‘ye olan borcu ise başkasına daha çok borçlanarak kapatmaktadırlar Netice 2006 yılı itibariyle 380 milyar dolarlık borca sıcak para ve yabancı mevduatları da kattığımızda borçlar 500 milyar dolara dayanır. Ülkemizi borca esir edilmiştir. Her zamanki gibi malum işbirlikçi medya/basın bu haberleri de görmemezlikten gelmiş, yazmamıştır.  Faiz muntazaman ödenirken gerekli parayı bulunuyor, (rantiye, İMF) fakat memur, işçi, köylü ve emekliye geldi mi enflasyon artar diye hak etmiş oldukları ücretleri minimum düzeyde tutmaya gene İMF direktifleri gereği devam edilmektedir.

 

Sayın Başbakan BRÜKSEL’e gittiğinde zinayı serbest bırakmasını istediler. Teslimiyetçi AKP’de hemen Meclis Başkanı Sayın ARINÇ’ı aradı ve hemen bu yasanın çıkarılmasını istedi. Savaş varmış gibi hemen meclis toplandı ve zina AKP sayesinde meşru hale getirildi. Zina suç kapsamından çıkarılırken yeni TCK’da dini nikah kıymak ve kıydırmak suç kapsamına alındı. Acaba AB kriterleri denen zırvalar; Yüce ALLAH’ın Kitabından, asil Türk Milletinin ahlak anlayışından daha mı üstün? Anadoluda Vakit gazetesinin yazarı Hüseyin ÜZMEZ; doğruluğu ve kötülüğü babasının da yapmış olsa söyleyeceğini taahhüt ederken,  AKP’nin bu kanunu “kerhen” yaptı diye bir kılıf uyduruyor. Bu kanunu diğer partiler çıkarmış olsaydı acaba aynı hoşgörüyü kendisi ve mensup olduğu gazete gösterir miydi? Muhakkak ki hayır. Manşetten en ağız bir dille eleştirip yazarlardı. Ama AKP yapınca nedense her şey meşrulaşıyor, bir sebep bulunuyor. Demek ki AKP gibi İslami gazetelerde! değişebiliyormuş. Eleştirdikleri Kartel Gazetelerinin yazarlarının yapmış olduğu yanlışlıkları/görmemezlikleri şimdi kendileri yapıyorlar. Şu anda erkek erkeğe evlenme hakkında bir kanunun AB mutabakat kanunu gereği için çıkartılması çalışmalarının yürütüldüğüne dair duyumlar da mevcuttur.

 

 

O zamanlar Dışişleri Bakanı olan Sayın GÜL  Cumhurbaşkanı adayı olduğu günlerde ortaya atılan “Dindar cumhurbaşkanı” söylemine karşı çıkarak bunu doğru bulmadığını(!)  söyleyerek “kendime dindar diyemem” diyor. Bu durumda sayın GÜL dindar olmadığını bizzat açıklıyor. Ama ne yazık ki AKP’li fanatik taraftarlar bunu asla kabul etmezler, yine takiyye yapıyor/yapıyorlar diye kabul edip, görmemezlikten gelirler. Tıpkı Milli Görüş gömleğini çıkarttık demelerini takip kabul ettikleri gibi. ABD’ci AB’ci oldukları, halkı azarladıkları gibi, BOP’un Eş Başkanlığı gibi, çıkartılan Şeker, Petrol, Vakıflar, Sosyal Güvenlik Kanunu ve Tohum Kanunu gibi. “sadece İsrail’den alınacak tohumlarla tarım yapılabileceği, eğer çiftçi kendi yetiştirdiği tohumlarla tarım yaparsa cezaya çarptırılacağı/cezalandırılacağı” gibi hep bunlar takiyye oluyor. Bu gaflet uykusundan ALLAH halkımızı ve malum işbirlikçi medya/basını uyandırsın. Bizden dua etmek. Tabi ki biz yapılan uygulamalara bakarak Sayın GÜL’ün dediğini doğru kabul ediyoruz. Sayın GÜL’ün dediğini doğru kabul etmemiz için pek çok önemli neden/sebep var önümüzde. Bunları saymak istersek; mesela kendi medeniyetini yenik ilan ederek, galip medeniyetlerin(!) himayesine sığınma çabaları, BOP gibi ülkemizin ve diğer Müslüman ülkelerin çok yararına olan projenin(!) hayata geçirilmesi için nasıl canla başla çalıştığı,  Müslüman kardeş IRAK’ın işgali için ABD’ ile birlikte nasıl hareket ettiği,  ama bu yapılanlar AKP’cilere ve destekçilerine göre bunlar reel politikalardır. Ama bize göre Sayın GÜL’ün dindar olmadığı ve değiştiğinin delilleridir. Ne yazık ki bir zamanlar eski Milli Görüşçüler; Milli Görüşçülükleriyle övünürken şimdi günahlarıyla, dindar olmadıklarıyla anılmayı istemek onlara daha cazip görünüyor. İslam dininin temel ve esas hükümleri (muhakemat) Yüce ALLAH tarafından konulmuştur. Onlar kesinlikle değiştirilemez, tatil edilemez. Ama ne yazık ki ABD, AB’nin buyrukları Yüce ALLAH’ın emirlerinin ve onun çok sevgili Resulunun sünnetinin yerine geçmiş bulunmaktadır.

 

Sayın Umur TALU’nun söylediği gibi, derhal NATO’dan çıkarak yeni ittifaklar kurmalıyız. Avrupa ve özellikle ABD yanında, israil’le de tüm ilişkilerimizi kesmeliyiz. Tüm askeri ihalelerimizi iptal etmeliyiz. Başka İncirlik olmak üzere tüm üsleri kapatmalıyız. IRAK’ın işgalinde “ABD’nin ortağı” görüntüsüne son vermeliyiz. IRAK’ın benzeri, iç savaş halindeki AFGANİSTAN ve LÜBNAN’dan, ABD, NATO, BM istedi diye yolladığımız tüm askeri ve sivil personeli geri çağırmalıyız.

 

Şu son olaylardan biride RİYAD’da yapılan  Arap Birliği zirvesinde, Başbakan Sayın ERDOĞAN, FİLİSTİN Başbakanı Haniye’yi TÜRKİYE’ye davet etti. Bu davetten rahatsız olan israil, hemen girişimde bulunarak, Başbakan ERDOĞAN’na geri adım attırdı. Ama yaptıkları peş peşe açıklamalara bakılırsa böyle bir davet hiçbir zaman yapılmamıştı! Yapılsaydı ki mutlaka hatırlanırdı! Sayın Necdet KUTSAL’ın 01 NİSAN’da yayınlanan “TÜRKİYE’yi İsrail mi yönetiyor başlıklı yazısı bu mesele hakkında oldukça ayrıntılı bilgilere sahip, bizi bilgilendiriyor. AKP sürekli ABD, israil, İNGİLTERE gibi güçlerden tavır almakta olduğunu he zaman yinelemektedir.

 

 

Malum işbirlikçi medya/basının  yazarları sus pus olmuşlar, makalelerinde bu gidişe dur diyecek tek bir eleştiri içeren yazı, makale, eleştiri yazmıyorlar. Ne oldu bu bilgili/Müslüman yazarlara? Bizler Müslüman Türk Milletiyiz. Bunca yıllık tarihimiz hiçbir zaman köleliği, bir başkasına hele yıllarca düşmanlık yapmış olan birilerine el açmayı ve onlarla dostluk yapmayı tarihimiz yazmamıştır. Şimdi bu hükümetin yapmış olduğu gaflete malum işbirlikçi medya/basın da aynen sahip çıkmakta, desteklemektedir.

 

Hükümet programları da İMF heyetinin gidiş gelişlerine göre ayarlandı. İMF emrediyor, AKP yerine getiriyor. Seçime gelmeden önceki seçim çalışmalarında TÜRKİYE’yi İMF’ye bağımlı kılmaktan kurtaracaklarını söylüyorlardı. İktidarları döneminde İMF ile bağımız gayet sıkı bir şekilde devam etmektedir. İktisadi bağımlılık  milli istikbalin kaybına yol açar. İMF’nin gönderdiği asistanlara, TÜRKİYE’nin en mahrem bilgileri  teslim edildi. Böylece AKP’lilerin bile bilmediği, “sonucunda halk zarar görür mü?” diye düşünülmediği uygulamalar yürürlüğe konuldu. IMF’nin en büyük yağlı müşterisi AKP sayesinde bir tek biz kaldık. Herkes borcunu ödeyip kurtuldu. TÜRKİYE olmasa IMF iflas edecek duruma geldi. IMF politikalarını uygulamaya koyan AKP sayesinde bu hale geldik.

 

Geçmiş zamanda İslami bir söylemin en keskin ifadecileri, Amerikancı, AB’ci bir yerde olmakta sakınca görmüyorlar. Bu ise onları giderek çizgisinden çıkardı, kişiliksizleştirdi. Milli Görüş ne kadar milli ekonomi yanlısı idiyse, AKP’de o kadar küresel sermayeye, TÜRKİYE’yi teslim etme yanlısıdır. AKP anlayışına göre stratejik hiçbir ürün, sektör, işletme yoktur. Hepsini ona göre yabancılar alabilir. En son PETKİM örneğinde görüldüğü gibi bu yabancılar ermeni ortaklar bile olabilir. Her şeylerini avrupa’ya göre düzenliyorlar. Acaba herhangi bir AB üyesi bir ülke elindeki stratejik öneme sahip bir işletme/sektörünü yabancı bir ülkeye satabilir mi? Elbette ki hayır.

 

            Şuurlu Mümin aynı delikten ikinci defa sokulmaz. Umarım, 44 milyon seçmen olarak cümlemizin aklı başında ve şuuru yerindedir de, aynı delikten ikinci defa sokulmayız. AKP’nin hiçbir konuyu/sorunu çözemeyeceğini bu gelmiş olduğu ikinci iktidar döneminde birincide olduğu gibi gördük. Saadet Partisi’nin deyişiyle; Hiçbir milli müessese bırakmadılar! Bu hükümet; kimliksizliği ve benliksizliği, en büyük değer yaptı. Batı taklitçiliği ve hayranlığı AKP ile görülmemiş boyutlara ulaştı. Sonuç; milli değerlerinden uzaklaşan bir TÜRKİYE. Bu icraat ve uygulamalar malum medya/basınca  desteklendiği müddetçe AKP’nin yapmış oldukları günahlara, dinimize ve milliyetimize tamamen aykırı olan AB’ye uyum kanunları çerçevesinde çıkartılan kanun ve uygulamaların günahlarına aynen ortak olurlar. Özellikle dış politika ve ekonomi açısından yaptığım karşılaştırmalar AKP ile Saadet Partisi arasında farklılığın taban tabana zıt olduğunu göstermektedir.  Milli Görüş daima TÜRKİYE’nin milli çıkarlarını merkezde tutan bir dış siyaset anlayışına sahip oldu. Bu tavrını iktidar ve muhalefette de devam ettirdi. 

 

“TÜRKİYE’nin kurtuluşu Milli Görüşü yeniden iktidar yapmak; bu suretle Müslüman Türk halkının 1997 iktidarındaki gibi Milli ve ekonomik refaha yeniden kavuşturulması sağlanmalıdır.”

 

Bugünkü medya; AKP ve CHP’den başka parti yokmuş gibi bir sunuş yapmaktadırlar. Halbuki iki partide icraat/fikir olarak aynıdır. Daha doğrusu geriye kalan tüm partiler bir iki istisna dışında ABD, AB ve İMF politikalarının uygulayıcısıdırlar. Halka yapılan ikna ile diyorlar ki; laikler, Cumhuriyetçiler CHP’ ye, Müslümanlar da AKP’ye gitsinler diyorlar. Sayın ERBAKAN Hocanın da dediği gibi aslında hepsinin hamuru aynı. Tabi ki biz Müslümanlar bu oyuna düşmeyeceğiz.

 

Sayın Başbakanın ABD gezisine başlar başlamaz hemen otele bile gitmeden Yahudi toplantısına katıldılar. Bir zamanlar Davos’ta söylediği “One Minute” balonunu tamamen söndürdüler. Siyonistleri memnun etmek her zaman AKP’nin politikası olmuştur. Konuşmalarında “israil’liler kadar Filistinlilerin de yaşama hakkından” söz ettiler. Herhalde Sayın Başbakan işgalcilerin Filistinliler değil siyonistler olduğunu unutuyorlar. Davos’da Müslümanların sözcüsü oldukları konusunda halkımızın ve mazlum Müslüman milletlerin umudu suya düşmüştür. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun  (UAEK) 53’ncü Genel Kurul Toplantısı’nda, israil’in aleyhine alınan kararı oylama öncesinde TÜRKİYE salonu terk etmiştir.

 

Esasında yazılacak/eleştirilecek daha çok konu var. Ben yazmaktan yoruldum, fakat AKP hata yapmaktan yorulmadı. Kendilerini Milli Görüş gömleğini giyip mazlum Müslüman halkların savunucusu olduğunu görür müyüz bilmiyorum. Şahsen benim hiç umudum yok. Bu yazdıklarımı siz sayın okuyucularımızın da bilgilenmesi ve geçmişe dönük unutulan icraatların hatırlanması maksadıyla yazmış bulunmaktayım.  Tüm yazılanların yorumunu da sizlere bırakıyorum.

 

Selam, saygı ve dualarımla.

 

Yakup MUSA

 

27.09.2009

 

                                                                     

 

 

                                                                                                                                          

 

 

             

 

 

 

 

 





--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.