[anadoluhaber:35111] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Abdullah Öcalan`dan Sultan Sencer`li açılım.

Posted: 29 Aug 2009 05:03 AM PDT

Öcalan, Kürdistan kavramını ilk kullanan Selçuklu hükümdarına dayandırdığı konuşmasında Türkiye ve Kürdistan vurgusu yaptı.

Öcalan, avukatlarıyla yaptığı haftalık görüşmede gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ANF`nin haberine göre Abdullah Öcalan, "Yol haritası demokratiktir, birleştiricidir, bütünleyicidir. MHP`nin söylediği ayrıştırıcı söylemi kesinlikle doğru değil. Tam aksine yol haritası bütünleştiricidir, Türkiye halklarına, Türkiye`ye, Türkiye demokrasisine hizmettir" dedi.Ardından Sultan Sencer`in Kürdistan kavramını kullandığını ve kendilerinin ortak vatanının Türkiye ve Kürdistan olduğunu belirtti.

"ORTAK VATAN TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN"

Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ortak vatan, Türkiye ve Kürdistan`dır. Kürtler hem Türkiye`yi hem de Kürdistan`ı ortak vatan olarak kabul edecekler. Türkler de hem Türkiye`yi hem de Kürdistan`ı ortak vatan olarak bilecekler. Kürdistan kelimesi de bana ait bir kelime değil. Bu kelimeyi ilk olarak da ben kullanmıyorum. Selçuklu Sultanı Sencer tarafından ilk kez kullanılmış. Tarihsel bir kavramdır. Osmanlı sultanlarının da mektuplarında kullandığı bir kavramdır. Şu anda zaten cumhuriyet var. Sıra geldi cumhuriyetin demokrasiyle donatılmasına. Türkiye`nin her alanda demokratikleşme sorunu var. Bu sorunların mutlaka çözümü gerekiyor. Kürt sorunu da demokratik şekilde Türkiye demokratikleştirilerek çözülmelidir."

"ÖZ SAVUNMA`` AYRI BİR ORDU DEĞİL"

Öcalan, bir kısmı basına yansıyan yol haritasında yer alan Kürtlerin kendi savunma örgütlerini kurmaları önerisine ise şöyle açıklık getirdi:

"Benim söylemek istediğim ordu içinde ayrı bir ordu değildir. Türkiye`de ikiyüz bin özel güvenlikçi vardır. Benim söylediğim ordu içinde ordu değildir, ayrı bir ordu da değildir. Benim söylediğim şehirde, mahalle sakinlerinin seçtiği zabıta tarzında olabilir. Köylerde de köy halkının seçtiği, milis tarzında, milis diyebileceğimiz güvenilir kişilerden oluşan bir güvenlik birimi, bir güvenlik sistemi de diyebiliriz. Bunları halk kendisi seçmelidir. 86 bin köy korucusu var, bunlarla güvenlik sağlanamaz. Köy koruculuğu sistemi kötü bir sistem. Eski sistemle olmuyor, yeni güvenlik sistemi bu konuma gelecek, ben bunu önceden öngörerek söyledim. Bunları bölge halkı kendisi seçecek, kendi güvenliğini kendisi sağlayacak. Bu şimdi değil ta ilerisi için söylediğim bir konudur. Bunu şart olarak da ileri sürmüyorum, ama bu bir ilkedir. Bunun için kimse bana kızmasın, yanlış da anlamasın, eninde sonunda da bu noktaya gelinecek. Güvenlik korucularla sağlanamaz."

"20 MİLYON İNSANIN DİLİ NE OLACAK?"

Demokratik açılım tartışmalarında devletin resmi dili Türkçe olduğu vurgusunun yapılmasını da değerlendiren Öcalan, şunları kaydetti:

"Tamam devletin resmi dili Türkçe`dir ama yirmi milyon insanın dili ne olacak? Bu yirmi milyon insan hayvan değil ya. Dil diyorsunuz eğer dili örgütlemezseniz, dili kullanmazsanız, dili eğitmezseniz, gazete, radyo, televizyonlarda her gün işlemezseniz, eğitimde kullanmazsanız dili nasıl geliştireceksiniz? Nasıl yaşayacak bu dil? Kültür ancak dil ile geliştirilir. Dilin örgütlenmesi lazım. Bu bireysel ve kollektif haklar meselesi de boş bir ayrımdır. Kabul edilemez bir ayrımdır. Bu şu demektir, biz bireyi tanıyoruz ama toplumu tanımıyoruz gibi absürd bir şeydir. Toplumsuz birey olmaz. Birey ancak toplumla varolabilir. Kürtler şunu istiyor. Kürtlerin kültürlerinin tamamen serbest olması gerekiyor. Kültürlerini örgütleyecek bir serbestiyet gerekiyor. Bu diğer kültürler için de durum böyledir. Kürt sorunun çözümü için Kürtlerin kendilerini demokratik-evrensel ifade tarzı ile ifade edebilmeleri ve demokratik anayasa gerekiyor. Bu sorunun çözümü için demokratik bir zihniyet, demokratik tartışma, demokratik işleyiş, demokratik siyaset, demokratik örgütlülük, demokratik anayasa gerekiyor. Demokratik anayasa olmadan bu sorun çözülmez."

"YOL HARİTASI BİRLEŞTİRİCİ"

Öcalan, hazırladığı yol haritasının sadece Kürtler için değil, Türkiye ve Ortadoğu`nun da demokratikleşmesi için önemli olduğunu ifade ederek "Yol haritası demokratiktir, birleştiricidir, bütünleyicidir. MHP`nin söylediği ayrıştırıcı söylemi kesinlikle doğru değil. Tam aksine yol haritası bütünleştiricidir, Türkiye halklarına, Türkiye`ye, Türkiye demokrasisine hizmettir. Hatta İçişleri Bakanı Türkiye modeli diyor, işte yol haritası, çözüm için Türkiye modeli budur. Ben yol haritasını 160 sayfa olarak hazırladım. 600 sayfa da savunmanın `Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek` kısmını yazdım. Toplam 760 sayfa. Hepsini Cezaevi idaresine teslim ettim. Benim buradaki tutumum, onurlu bir yaşam sürdürmeye çalışmaktır, halkların yararına olan gerçekleri dile getirmektir, kimse beni gerçekleri dile getirmekten vazgeçirtemez. Ben netim. Bu net durumumu da sürdüreceğim."

Kaynak: Radikal

ABD Askerleri Rezil Oldu-- video izle

Posted: 29 Aug 2009 02:24 AM PDT

Bir tatbikat esnasında çekildiği görüntülerden de anlaşılan ABD 'nin askerleri deniz kıyısına çıkarma yapamadan bataklığa saplanmışlar.Video'da izleyeceğiniz görüntüler ABD isimli emperyalist devletin çökme aşamasında saldırdığı Irak ve Afganistan bataklığını andırıyor...İşte conilerin bataklıkan kurtulmak için gösterdikleri çabalar...


Direniş şantajlara boyun eğmeyecek

Posted: 28 Aug 2009 08:53 PM PDT


Ebu Mücahid, Şalit konusundaki taleplerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.

Halk Direniş Komiteleri sözcüsü Ebu Mücahid, Siyonist işgal devleti baskı için operasyonlarını sürdürse de Filistin direniş gruplarının Şalit konusunda kendilerine yapılacak şantajlara boyun eğmeyeceklerini belirtti.

Ebu Mücahit dün (25 Ağustos Salı) yaptığı basın açıklamasında, "Filistin direnişi esirlere özgürlük gelinceye kadar taleplerinde ve esirlere verdiği sözünde ısrar etmeye devam edecek. Siyonist terör devletinin esirlerin yakınlarına yaptığı baskılar, direnişi tutumundan vazgeçiremeyecek ve başını eğemeyecektir. Tersine Allah'ın izniyle hiçbir zaman taviz vermeyeceği ilkelerine daha da sarılmasına neden olacaktır" şeklinde konuştu.

Meşhur bazı şahısların Şalit'i savunma konusunda Siyonistlerin safında yer almalarını garipsemediklerini söyleyen Ebu Mücahid, savundukları Siyonist asker Şalit'in direniş mücahitleri tarafından esir alınmadan önce Rafah'ın doğusunda Filistinli çocukları ve kadınları öldürdüğünü ifade etti.

Fetih ile parçalı bir anlaşma imzalamayacaklarını belirten Ebu Zuhri: "Batı Yaka'da Devam Eden Tutuklamalar Barış Sürecini Tamamıyla Tıkar" dedi.

İslamî Direniş Hareketi (Hamas), Ramallah'taki gayri meşru yönetimin siyasi tutuklu dosyasını kapatma niyetinden kuşku duyduğunu belirterek, mensuplarına karşı tutuklamaların hala devam ettiğini ve dün de 9 kişinin tutuklandığını belirtti.

Hamas sözcüsü Dr. Sami Ebu Zuhri yaptığı ve qudspress'de yayınlanan açıklamasında şunları ifade etti: "Batı Yaka'da siyasi tutuklamaların devam etmesi, siyasi tutuklu dosyasını kapatmak istediğini söyleyen Ramallah yönetiminin yalan söylediğini, barışla ilgili olmadığını, Siyonist işgal devletiyle Fetih'in örgütsel çıkarlarına hizmet etmeye devam edeceğini net bir şekilde ortaya koyuyor."

Ebu Zuhri açıklamasının devamında, İslamî Direniş Hareketi mensuplarına yönelik yapılan bu tutuklamaların, diyaloğu kökünden kesecek ve Filistin içi barışın sağlanmasını engelleyecek ana bir sebep olabileceğini dile getirdi.

Başkanlığı bitmiş olan Mahmut Abbas'ın 200 Hamas mensubunu serbest bırakacağını duyurmasına da değinen Ebu Zuhri, "Bizi ilgilendiren böyle bir kararın pratik zeminde yer bulmasıdır. Basın yoluyla yapılan propaganda amaçlı açıklamalar bizi ilgilendirmiyor. Daha önce de tutuklulardan bazılarının bırakılacağı duyurulmuştu. Fakat böyle bir kararın uygulandığına şahit olmadık" şeklinde konuştu.

"Düşman, Arapların suskunluğundan cesaret alarak saldırıyor" diyen Hamas: "Siyonistlerin Cinayetleri Mazlum Filistin Halkına Yardımı Zorunlu Kılıyor"

İslamî Direniş Hareketi (Hamas), Siyonist işgal uçaklarının güpegündüz Rafah'ı bombalayıp buradaki insanları katletmesinin, insanlığa karşı işlenmiş bir cinayet olduğunu belirterek, düşmanın ambargo ile yetinmediğine, dünyanın gözü önünde kuşatma altındaki insanları da katletmeye devam ettiğine dikkat çekti.

Hamas sözcüsü Fevzi Burhum, işgal ordusunun bugün (25 Ağustos Salı) Rafah sınırı bombalayıp, 4 kişiyi şehit etmesi ve 6 kişiyi yaralaması üzerine Filistin Enformasyon Merkezi'ne yaptığı özel açıklamada şöyle dedi: "Siyonist işgal güçleri Filistin halkına yönelik her türlü cinayeti işlemede cesaretli davranıyor. Çünkü cinayetlerine son vermesi için bu işgalci varlığa karşı ne Arap âlemi düzeyinde ne de uluslararası camia düzeyinde etkin bir adım atılıyor."

Burhum, işgal güçlerini Ramazan ayında bu cinayetleri işlemeye sevk eden diğer bir nedenin de Arap âleminin suskunluğu ile Gazze savaşından sonra işgalcinin cinayetlerine karşı sessiz kalmayı tercih eden uluslararası camianın olumsuz tavrı olduğunu söyledi.

Siyonist işgalcilerin öldürmek için herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymadıklarını, çünkü zaten istedikleri yeri kuşatıp, istedikleri bölgeye ambargo uyguladıklarını ve dünyanın gözü önünde Filistin topraklarını Yahudileştirdiklerini dile getiren Burhum, "Fakat Arap âliminin olup bitenlere karşı suskun kalması, Siyonistlerle görüşmeler için Özerk Yönetimin sevinç şarkıları söylemesi, uluslararası camianın işgalci varlığa kaşı gözünü yumması, düşmanın yaptığı cinayetlere meşruluk kılıfı geçirecektir. Bundan cesaret alan Siyonistler de ambargoya, kuşatmaya ve bombardımana devam edeceklerdir."

İşgal uçaklarının bugün Rafah sınırını bombalaması sonucu üçü kardeş olmak üzere dört kişi şehit olmuş, altı kişi de yaralanmıştı.

FİEM

Osmanlının Son Dostları -Huddamü'l-Kabe

Posted: 28 Aug 2009 07:22 PM PDT


Kâinatın İftihar Tablosunun (sav) dilinden Ezeli Kelam'ı yudumlayan şanlı sahabinin tuğlarının Atlas Okyanusu sahillerinde dalgalanmasının üzerinden daha çok geçmemişti ki, bu kutlu yolun arkadan gelen yolcuları, görkemli savaş tuğlarını bilinmeyen yeni ufuklara taşırlar.

Bu yeni ufuklardan biri de, "İ'lâ-yı Kelimetullah"ın ulaşmadığı Güney Asya'nın uçsuz bucaksız bereketli topraklarıdır. Bu bölgeye İslam'ı ilk duyuran Müslüman Araplar olmuş, Türkler ise pekiştirerek yaymış, benimsetmiş ve sevdirmişlerdir.

Hind Müslümanlarının Osmanlılar ile ilk düzenli diplomatik münasebetleri, Şah Cihan (1627-1658) tarafından başlatılır. Zaman içerisinde gelişen bu ilişkiler ve özellikle Hindistanlı Müslümanların Osmanlılara olan yakınlık ve alâkaları 1870'lerden itibaren doruğa ulaşır.

İslam memleketlerinin birer birer batı hâkimiyetine girmeleri karşısında, Hind Müslümanları için Osmanlılar, adeta olmak istedikleri şeyi temsil etmektedir. Onlara göre Osmanlılar "İslam'ın gururu, Sultan-Halife de İslam dünyasının birliğinin sembolü ve Müslümanların hamisidir." Bunlar, siyasi hâkimiyetlerini kaybetmelerinin ardından dillerini, daha sonra da yoğun misyonerlik faaliyetleri karşısında dinlerini muhafaza konusunda ciddi endişeye kapılırlar. Bu endişe ve ümitsizlik, Hindistanlı Müslümanları güvenebilecekleri bir merkez aramaya sevk eder.

Ve, zamanın en güçlü İslam devleti olan Osmanlı'nın varlığı, onlar için bir ümit ışığı oluşturur.



Huddamü'l-Kabe :Kâbe hizmetçileri anlaminda bir terkip.

Islâm topraklarini batili emperyalist güçlerin himaye, tecavüz ve isgaline karsi muhafaza etmek gayesiyle kurulmus bir cemiyet.

Kâbe Hizmetkârlari Cemiyeti 1913'de kuruldu.

Baskanligina Mevlana Muhammed Abdülbarî, genel sekreterliklerine de Mevlevi Sevket Ali ve Hüseyin Kidwaî getirildi. Bunlarin üçü de Hindistanlidir.

Cemiyet, Mevlana Abdülbarî'nin üstün teskilatlanma çalismalarinin bir ürünüdür.

Cemiyetin baslica gayesi, Kâbe ve diger mukaddes Islâm beldelerine saygiyi devam ettirmek ve buralari gayr-i müslimlerin saldirilarina karsi korumak ve savunmakti. Çünkü Ortadogu'nun problemli sartlari içinde bu görevi, sadece Osmanli devletinden beklemek mümkün degildi. Bu konuda Osmanlilardan baska diger müslümanlarin da yardimlarina ihtiyaç vardi (Gail Minault, The Khilafat Movement, Newyork 1982, s. 35).

Cemiyet, kültürel sahada faaliyetlerde bulunmak üzere kitaplar yayinlamistir. Bu kitaplardan Ilki, cemiyetin genel sekreteri Kidwaî tarafindan kaleme alman "Islâm'a Çekilen Kiliç yahut Alemdarân-i Islâm'i Müdafaa, Londra 1919'dir. Eserin konusu, Osmanli murahhas heyetinin Paris Sulh Konferansi (18 Ocak 1919)'na sundugu muhtira ile konferansin Onlar Konseyi tarafindan Osmanli heyetine verilen cevabin isigi altinda Osmanli Islâm Devleti Meselesi'nin tahlilidir. Degisik bir ifadeyle eser, Osmanli hilafetinin batili devletlere karsi bir savunmasidir. (Movement, a.g.e., s.6).

Kidwaî eserinin önsözünde sunlari söylemektedir:

"-Türklere isnad edilen haksiz tecavüzler, tarih ve Insanlik huzurunda mutlaka savunulmali ve onlar hakkindaki gerçekler açikça ortaya konulmalidir. Iste ben, onlarin din kardesi olmam hasebiyle bu vazifeyi yerine getiriyorum. Gerçi çok iyi bir dava vekili degilim. Fakat dogru bir dava, çok iyi dava vekillerine de o kadar muhtaç degildir. Dünya nüfusunun 1/3'ünü meydana getiren ve müslümanlarin vahdet merkezi olan bir devleti yikmak hiç süphesiz adaletsizliktir."

Cemiyetin gerçeklestirmeyi arzuladigi projeler arasinda ise sunlar yer almaktaydi:

Hac tasimaciliginda tekel olan ingiliz firmalariyla rekabet etmek ve Bombay ile Cidde güzergâhindaki hacilari tasimada kullan Ilmak üzere gemiler satin almak ve müslümanlara ait bir gemi sirketi kurmak; Mukaddes beldeleri korumak için Arap denizinde müslümanlara ait bir deniz filosu bulundurmak veya en azindan -bu amaç için Osmanli deniz kuvvetlerine bir zirhli savas gemisi vermek. Bu projelerin hiçbirinin gerçeklesememesi halinde bir veya Iki uçak satin almarak Türkiye'ye hediye etmek. Ayrica zor durumda bulunan Islâm ülkelerini yok olmaktan kurtarmak amaciyla Islâm dünyasindan yardim toplamak (Menault, ayni eser, s. 36).

1. Dünya Savasi esnasinda Ingiltere, Mekke Serifi Hüseyin'i Osmanli hilafetine karsi isyan ettirmekle, Islâm dünyasinin Hüseyin'in arkasinda toplanacagini, hiç olmazsa onun manen desteklenecegini ummustu. Ne var ki, beklenilen gelismeler bu dogrultuda olmamis, aksine Halifeyi en zor aninda "arkadan vurma çilginligi"ni gösteren Hüseyin siddetle kinanmaktan kurtulamamistir. Bu noktada Ilk protesto, Mevlana Abdülbari'nin liderligindeki Hüddâmü'l-Kâbe Cemiyeti'nden gelmistir. Abdülbari, Hind ulemasindan bir fetva çikartarak Serif Hüseyin'i lanetletir, bu arada Halife'ye karsi olan bagimliliklarini ise perçinlettirir.

Güney Asyali Müslümanlarin bu çabalari Türkiye'ye su sekilde yansir:

"... Müslümanlarin halifesine isyan eden Mekke Emiri Hüseyin'in bu alçakça hareketi Hindistan'da duyulur duyulmaz her yerde toplantilar yapildi, nutuklar ve hutbeler irad edildi. Öncelikle Hindistan'daki müslüman basin, Hüseyin'in böyle bir zamanda Islâm halifesine karsi isyan etmesini Islâm dünyasinin kalbine dogrultulmus bir hançer olarak telakki etmistir. Daha sonra ise, Hind 0ttihad-i Islâm Cemiyetinin bütün subeleri birleserek bu haince harekete karsi durulmasini, Hüseyin taraftarlarina düsmanlik ilan edIlmesini ve Islâm Serîati'ni temelden sarsacak olan bu isyani destekleyecek her türlü yardimdan kaçinmasi için hükümete müracaatta bulunulmasini kararlastirdi... Her ne kadar Hindistan'daki Ingiliz gazeteleri ile bazi Mecusi basini Hicaz'daki kiyami, Hind Müslümanlarinin menfaatleri açisindan hayirli bir gelisme seklinde degerlendiriyorlarsa da bu isyan, Hindlilerce genel kabul görmedi. Zira görüyoruz ki, Hind Müslüma n lari bu kiyama asla taraftar olmadiklari gibi, baska cemiyetler akdederek, Ittihad-i Islâm subelerini birlestirerek hep bir agizdan Serif Hüseyin'in yaptigi Isleri pek agir bir dille kiniyorlar ve onun yaptigi kiyami bir hiyânet ve küfür olarak telakki ediyorlar. KIsacasi Hind basinini gözden geçirenler görürler ki, -dogrudan dogruya Ingiliz emellerini destekleyen birkaç istisna disinda- genelde Hind basini, Serif Hüseyin olayini kinama noktasinda müttefiktirler" ("Sâbik Mekke Emiri Hüseyin ve Hind Matbuati", Sebilürresad, c. XIV, s. 179-180 ve 192-193, Istanbul 6 Tesrin-i Evvel 1332).


Kıdwai, İngiltere`den Osmanlı adına bir çok taviz koparmaya çalıştı. Bu anlamda o, Batı ile Osmanlı`yı yakınlaştırma çabalarında kilit isimlerden biriydi. Kıdwai, Osmanlı yapısını çok iyi bilen, Mutlakiyet ve Meşrutiyet devirlerini birlikte görmüş bir isimdi. Özellikle Sultan 2. Abdülhamid Han`a karşı aşırı bir sevgi ve bağlılığı vardı. 19. yüzyılın sonu itibariyle Hindistan ve Osmanlı Devleti ortak bir kaderi paylaştı. Osmanlı Devleti işgal altındayken onlar da İngilizlerin sömürgesindeydi. Ancak onlar İngilizlerin bütün engellemelerine rağmen her tehlikeyi göze alıp yardım yapmaktan kaçınmadı. Öyle ki, Müslüman kadınlar yardıma iştirak etmek için mücevher ve altınlarını vermişti. Hindistan uleması da Osmanlı Devleti`nin desteklenmesinin farz olduğuna ve zakatın Osmanlılara gönderilebileceğine dair fetvalar vermişlerdi. Daha ilgi çekici bir hadise de Balkan Savaşları sırasında yaşanmıştı. Peşaver`de yardımların toplandığı bir sırada verecek birşeyi olmayan yoksul bir kadın, çaresizlik içinde kundağındaki bebeği satışa çıkarmış, karşılığında alacağı meblağı Osmanlılara yardım için kullanacağını açıklamıştı. Nihayet bir zenginin, kadının istediği kadar parayı onun adına yardım sandığına vermesiyle hadise güzel bir şekilde sonuçlanmıştı.`

Osmanlıyı hiç bir zaman yalnız bırakmadılar

İtalya`nın Trablusgarp`a hücum ettiği bir sırada, Hint Müslümanlarının büyük bir miting düzenleyerek bu tecavüzü lanetlemişler, `Hindistanlı Müslümanlar bununla da kalmayıp topladıkları yardımları İstanbul Hükümeti`ne göndermişti. 1897 Osmanlı-Yunan savaşı, eskilerin 93 harbi dedikleri Rus savaşı, ardından yapılan Trablusgarp, Balkan ve 1. Dünya Savaşlarında bu insanların bize destekleri var. Kilometrelerce uzak bir yerden size en sıkıntılı zamanınızda destek geliyor. Bu iletişimin neredeyse hiç olmadığı bir dönemde gerçekten müthiş birşey` .Hicaz Demiryolu projesinde de büyük yardımların alındığını vurgulayan İzgöer, `Projeye başta gazeteler seferber olmuş, yardım kampanyaları düzenleyip büyükelçiler vasıtasıyla Osmanlı`ya göndermişti.

Trablusgarp savaşından beri bütün dikkatlerin Osmanlılar üzerine toplandığı Hindistan'a Balkan faciasının haberleri ulaştığı zaman ortalık bir anda karışır ve gerginleşir. Müthiş bir tepki vardır. Fakat bu defaki tepkiler, daha disiplinli ve daha organizedir. Osmanlılara destek için bütün toplum yek vücut olmuştur.. Öyle ki ulema, aralarındaki bütün ihtilafları unutup bu mesele etrafında birleşirler.

Bütün cemaatler bir araya gelerek, Osmanlı Devletini desteklemenin farz olduğuna ve zekatların Osmanlılara gönderilmesine dair fetvalar yayınlarlar.


Basın da oldukça sert bir tavır sergileyip kamuoyu üzerinde tesirli olmaktadır. O günleri yaşayan bir müşahid, durumu şöyle ifade eder:

"Halk gelişmeleri öğrenebilmek hususunda ne kadar istekli ve sabırsızdı ki bu isteği karşılayabilmek için bir çok yeni gazetenin çıkarılması gerekti: Uzak köylerde ve ıssız yerlerde yaşayan insanlar bile hergün en yakın kasabalara gidiyor ve en son haberleri okuyordu. Son birkaç ay içerisinde Müslümanların samimiyetle yapmak istedikleri tek şey, Osmanlı Devletine yardım etmekti."

Tahsillerini Oxford ve Cambridge'de tamamlayıp Islama hizmet için vatanlarına dönerek "Comrade" (Arkadaş) isimli gazete çıkartan Mevlana Muhammed Ali ile Şevket Ali kardeşlerin yaptıkları hizmetler de her türlü takdirin üzerindedir.

Şevket Ali, Ekim 1912'de gazetesinde yazdığı bir makalede, Müslümanları, duygularını daha pratik bir şekilde ifada etmeye çağırır:

"İslam'ın nurlu yolunda şerefli bir ölüm, şu anda birçoğumuzun yaşadığı hayattan bin kat daha hayırlıdır" diyerek, "Balkan gangasterlerine karşı savaşmak üzere gönüllü Müslüman birlikler oluşturmaya" davet eder. Bu davetinin samimiyetini göstermek için de, kendisinin ilk gönüllü olduğunu belirtir. Bu ihlaslı davet ma'kes bularak kısa sürede birçok gönüllü ortaya çıkar. Gelişmelerden oldukça ürperen İngilizler, böyle bir hareketin İngilizlerin tarafsızlığını zedeleyeceğini bahane ederek gönüllülere ülkeden çıkış izni vermezler.

Diğer yandan Müslümanlar, daha önce İtalyanlara karşı uyguladıkları boykotu bütün Avrupa mallarına karşı şümüllendirirler.

Hint Müslümanlarının yaptıkları fedakarlıkların haddi hesabı yoktur. İngilizlerin kayıtlarına geçen bir hadiseye göre, Peşaver'de yardım toplanırken en fakirler bile birşeyler verebilmek için çırpınmaktadırlar. Fakat içlerinde verecek birşeyi olmayanlar da vardır. İşte böyle bir kadın, orada semanın sakinlerini gıptaya sevk edecek bir iş yapar. Çaresizliğin verdiği ızdırapla kucağındaki mini mini yavrusunu halka gösterip, onu satılığa çıkarmakta, karşılığında alacağı parayı Osmanlılara yardım için vereceğini ilan etmektedir.

Neticede bu ihlaslı gayretler semeresini vermekte gecikmez ve Hindistan'da toplanan yardım miktarı, Osmanlılar için Mayıs 1913'e kadar bütün dünyada toplanan yardım miktarının yarısından fazlasını teşkil eder.

Günler geçtikçe Balkan cephesinden binlerce yaralı haberi gelmeye başlayınca Comrade gazetesinde Şevket Ali, bir Kızılay heyeti gönderilmesi teklifini ortaya atar. Ve teklif, hüsn-ü kabul görerek, Dr. Muhammed Ensari başkanlığında bir heyet derhal 15 Aralık 1912'de Bombay'dan İstanbul'a doğru hareket eder.

Heyet, savaş boyunca cephede yaralılara hizmet sunar ve sekiz ay sonra Temmuz 1913'de Hindistan'a geri döner.

Bombay'da heyete büyük bir karşılama merasimi hazırlanır. Gemi limana yanaştığında o günkü Müslümanların liderlerinden biri olan Muhammed Ali Cevher, heyetin başkanı Doktor Ensari'ye: "Sen mücahit Osmanlı ordusuna hizmet edip geldin. Ayağını Hindistan topraklarına basmadan bu benim yüzüme bas da, yüzüm Allah katında şeref kazansın." diyerek başını yere koyup yüzünü Dr. Ensari'nin ayakları altına uzatır.

Dr. Ensari, düzenlenen ilk toplantıda orada yaptıklarını ve gördüklerini anlatır. Hintli Müslümanlarda Osmanlı'ya tazim ve hürmet öylesine büyüktür ki, Dr. Ensari, konuşması esnasında Sultan-Halife'nin ismini andığı zaman bütün dinleyiciler bir tazim işareti olarak hep birlikte ayağa kalkıp dua ederler.


ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ


ABD Chavez'i ortadan kaldırmak istiyor

Posted: 28 Aug 2009 06:48 PM PDT


Küba lideri Fidel Castro, ABD'nin Kolombiya ile yaptığı üs anlaşmasının, Venezüela Devlet Başkanı Hugo Chavez'in "devrimci hükümetini" ortadan kaldırmaya yönelik olduğu suçlamasında bulundu. Güney Amerika Devletler Birliği olağanüstü zirvesi öncesinde, ABD'nin Kolombiya'daki 7 üssü kullanabilmesine olanak sağlayan anlaşmayla ilgili olarak konuşan 83 yaşındaki Küba lideri, "ABD'nin bu üslerle tek niyeti, Latin Amerika'yı birliklerinin birkaç saatte ulaşabileceği bir menzile sokmak" ifadesini kullandı.

Bu planın ilk hedefinde, Bolivya'daki devrimci süreçle Venezüela'daki doğal kaynaklar ve petrolün denetimini sağlamanın bulunduğunu söyleyen Castro, "Amerikan imparatorluğu, arka bahçesinde gelişen yeni ekonomilerle rekabet istemiyor" diye konuştu.

ABD'nin, uyuşturucu kaçakçılığı ya da terörle mücadele bahanesinin komik bulunduğunu kaydeden Castro, ABD'nin dünyanın en büyük uyuşturucu tüketicisi, dünyanın en büyük silah üreticisi olduğunu ve Latin Amerika'daki organize suçlarda kullanılan ateşli silahların çoğunun ABD tarafından temin edildiğini vurguladı.

Castro, ABD için, "tarihte var olan en büyük terörist devlet" ifadesini de kullandığı açıklamasında, Bask bölgesinin bağımsızlığını isteyen ayrılıkçı ETA örgütüne mensup kişilerin Küba'da bulunmasından dolayı, ülkesinin ABD'nin teröre destek veren ülkelerin yer aldığı kara listede bulunduğunu ve ayrıca 47 yıldır ambargo altında olduğunu hatırlattı.

1959'daki Küba devriminin mimarı olan ve sağlık nedenleriyle iktidarı 2006'da kardeşi Raul Castro'ya devreden Fidel Castro, Kolombiya'ya hitaben, "Kendisine saygısı olan bir devlet paralı askere ya da uyuşturucuyla mücadele için Amerikan askeri üslerine ihtiyaç duymaz" dedi.

[anadoluhaber:35100] Re: AW: [anadoluhaber:35074] Hükümet ülkeyi satıyormu? Kurtarıyormu?

Posted: 28 Aug 2009 04:07 PM PDT

Ülkeyisatanlar ülke istiklal savaşı verdiği halde sonunda foyaları meydana çıkacak ve üstelik devir teslimide tamamlayamazsak alıcılar bizi öldürürler derdinedüştüdesiz farkında değilsiniz. Bu tantana o yüzden böyle feryatfigan satıyorlar yaygarasına döndü.
Daha dikkatli bakarsanız fark edersiniz.

28 Ağustos 2009 11:05 tarihinde azmi berberoglu <azmiberberoglu@yahoo.de> yazdı:
Ülkenizi parcalamayi hedefleyen, dünyanin süper gücü..ve siz tutmus hala, Halk bu iktidari destekliyor gibi, safiyane sözlerin arkasina saklaniyorsunuz..O Amerika ki, sizleri kendisine bedava propagandist yapmis, deyim yerindeyse " ayakta uyuyup, üstünede Otel kirasi ödemektesiniz".. Bakin CNN de yayimlanan haritalara, ki bu haritalar bugünün olayida degildir, gecmiste tezgahlanmis ve deklare edilmistir..
Tüm bu yalin gerceklere karsin, hala insanin kendini kandirmaya calismasini neyle izah etmek lazimdir.! Kardes kani akmasin tezgahi yapanlar, bu politikanin bir adim sonrasinda, bu ülkede Oluk Oluk Kardes kanlarinin akacagini göremiyorlarmi.? yoksa kapisina kul olduklari güc, gözlerini kör edip, basiretlerini mi.! bagladi.   
Kimsenin Türkiyede Demokrasi, Hukuk devleti filan istedigi yok, bunu herkesin acikca görmesi lazim..Amerikali uzmanlar.! acik acik söylüyorlar, Türkiye bölünmelidir.....
AB' li uzmanlar.! acik acik söylüyorlar, Türkiyeyi bu haliyle hazmedemeyiz, kücülmeli, yani bölünmelidir...

Bu yalin gerceklere ragmen, yeni Damat Ferit'lerin yönetiminde, Ali Kemallerin yazinsal destekleriyle ülkeyi Kardes kavgasinin ortasina sürükleyen maceracilara karsi cikmak, her vatansever insanin en temel görevidir.( Alevi-sünni-Türk-Kürt-Cerkes vs )

Bazi arkadaslar " Toplum mühendisligi " kavraminin ne anlama geldigini ve toplumun nasil yönlendirildigini bilmiyor olabilirler..    Tavsiyemdir, ögrensinler, ve bugünkü toplumu olusturmak icin Marshall Doktrini adiyla baslayip, günümüze kadar süren vede sürmekte ABD politikalarinin nasil sonuclar verdigini somut olarak gözlemleyebilirler.  

 
    


ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> schrieb am Do, 27.8.2009:

Von: ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com>
Betreff: [anadoluhaber:35074] Hükümet ülkeyi satıyormu? Kurtarıyormu?
An:
Datum: Donnerstag, 27. August 2009, 11:39

Bir grupta yazışan arkadaşlardan bazıları ülkeyi satacağını iddia ettikleri AKP’nin nasıl olup da bu ihanetine rağmen halkın desteğini sürdürebildiğini tartışıyorlar.
Bende o gruba da yazılarımı gönderdiğim için bu yazışmaları da takip ediyorum.Sonunda aşağıdaki yazım ile konuya bir tarafından girmek zorunda kaldım.Bu tartışmalar her yerde sürmekte olduğundan diğer arkadaşlarımızla da görüşlerimi paylaşmak amacı ile diğer yazışma gruplarında gönderiyorum.

Uçakların ve askerimizin operasyon için Kuzey Irak’a girmesi halinde ABD askerleri ve uçaklarınca karşılanacağı ilan edilmişken ABD’nin kolunu bükerek hem operasyon hem de uydu desteği yapmayı kabule zorlayan AKP iktidarıdır. PKK adı altında bu işten uyuşturucu kaçakçılığın dan,  uluslar arası istihbarata kadar o bölgeyi yol yapanları önleyen ve orada yapılacak seçimlerde hiç bir milli parti oy alamaması durumunda işin bölünme ile sonuçlanabileceği şekilde BM’lere gideceği ve bölgeye barış gücü adı altında aynen Kuzey ıraktaki gibi yabancıların yerleşeceği gerçeğini o bölgedeki bölünme karşıtlarının oylarını alarak önleyen AKP olmuştur. Yedi sene önceki ekonomik durum da devam etse idik o günün iş yerleri de kapanacak ve yedi senede  yeni gençlerde işsizler ordusuna katılacaktı ve Türkiye kendiliğinden her bölgesinde iç savaşlara başlayacaktı buda önlenmiştir.

En önemlilerinden biriside Artık Türkiye emir alan ülke olmaktan çıkmış ve dünya dengelerini değiştirecek konuma gelmiştir. ABD uydusu iken Rusya ile ilk defa denge sağlanıp Rumların ABD dış işleri yetkilisine Kıbrıs’ta baskı uygulayın sözüne karşılık ABD’li yetkili, biz artık  Türkiye ye baskı uygulayamayız çünkü Türkiye artık süper güç demek zorunda kalmıştır.

(Daha yakın zamanda dansöz olarak karikatürü çizilip bir milyar yardım vadini sutyeninin, donunun kenarına para sıkıştırarak alaya alan ülkenin dış işleri sözcüsünün bu gün söylediği söze ayrıca dikkatinizi çekmek isterim)

Buna karşılık Rum temsilci eğer Amerika baskı uygulayamazsa kimse uygulayamaz diye ABD ye öfkesini göstermekten başka bir şey diyememiş ve cevabını alarak çekilmiştir. Türkiye Rusya ile yapılan enerji anlaşmaları sonucu artık AB ye bağımlı olmaktan çıkmaktadır. Üstelik AB Türkiye ye bağımlı hale getirilmiştir. Bölgemizde yeniden kurulması planlanmış onlarca devlet bu hükümetin başarılı politikaları ile kurulamamıştır. Bölge ülkeleri yerli yerinde durmaktadır ve hepside varlıklarını Türkiye deki bu hükümete borçludurlar.

Vatan millet edebiyatı ile iç savaştan rant sağlayanların sadece devletimize verdikleri resmi zarar dokuz yüz milyon dolar olarak nerede ise bir trilyon dolar olarak açıklanmaktadır. Bu ülkemizin kalkınmasına harcanacak para bugün ülkemizi ihya eder ve sanayi devi olurduk. Üstelik bu savaş ilk de değildir. Sağ sol ilerici gerici Faşit komünist vs. adlar ile sürdürülen sürekli iç savaşlar zincirinin son halkasıdır ve bu iç savaşların tümü devletin içinden korunmuştur. MHP nin kendi adayını döverek engelleyip seçtirdiği CB Sezerin AKP hükümeti yıkmakta Ergenekon’a destek olsunlar diye hapishaneden Salı verdiği 200 e yakın bombacı vs. teröristin sonradan yine devlete karşı savaşırken vurulanlarına bakarsak savaşın nerelerden teşvik gördüğünü bu günün Ergenekon çetesi Avukatı Baykal’a ve Sezer’i Seçtiren Bahçeliye bakıp anlaya bilirsiniz.

Şimdi savaş çığlıkları atanları kullananlar ve yönetenlerin aslında savaş rantını paylaşan ve ülkemizi sömüren yabancı ve yerli güçlerin sözcülüğünü yapmakta olanlar oldukları kolayca fark edilebilir. Osmanlıyı da böyle yağmalatıp dağıttılar. Türkiye en dar sınırlarına kadar çekilmiştir. Şimdi sanayi ekonomi gibi dallar ile eski arka bahçelerimize savaş dışı yollardan genişlemek zorundadır. Eğer büyümezse küçültürler. Buda önce ekonomik ve siyasal etki açısından büyümek zorundadır.

Halkımızın milli duygularını kaşıyarak bizleri yok oluşa kadar harcamak isteyen içerideki aşırı Türkçüleri anlattığım yazımı yayınlayan sitelerden birinden aldığım Truva atından çıkan Türkçüler ve Türkler başlıklı yazımın kısa yol linkini aşağıya ekliyorum.

 

http://karadenizmizah.blogspot.com/2009/01/truva-atndan-ckan-sahte-turkculer-ve.html

Asker aslında yeterli siyasal alt yapı olmadan savaşta kullanıldığında, savaşın zararı sonucu bilenemeyecek kadar tehlikeli bir mecraya doğru akıyor demektir.

Ergenekon davası ülkemizde ordumuzun da yargımızın da ekonominin de dizginlerinin NATO gladiosunun eline geçmiş olduğunu ve resmi kişilerin terörü bitirmemek için azami gayret ettiklerini göstermiştir. 

Devlet teenni ister. Sarıkamış Harekatında 90 bin kişilik tam teçhizatlı orduyu baharı beklemeden şiddetli kışta dağlara sürerek ve dönmeye kalkanı vurun komutu ile imha ettirip Asya’daki Türk bölgelerini Ruslara terk eden yada satanlarda Bizim Mason Sabataist vs devlet adamlarımız ve paşalarımızdı. Eski savcı Kanadoğlunun % 97 ilede gelseler devleti onlara teslim etmeyiz derken kendilerinin aslında ülkemizdeki % 3 lük bir gizli azınlıklar ortaklığı olduklarını açıklamıştır. Herkes kendisini ben %97 olan bu milletin bir ferdi miyim yoksa % 3’lük gayri milli ama devleti eline geçirmiş azınlıktan mıyım diye sorgulamalı ve duracağı yeri yeniden daha derin düşünerek belirlemelidir. Bunu ırk bazında söylemiyorum. Çünkü biliyorum ki kişilerin bazıları çıkarlarının milletindendir. Bazıları da barış içinde birlikte huzur içinde yaşamak arzusu duyan ortak değerler milletindendir. Bunun yolu da gerçek Hukuk gerçek demokrasi ve Cumhurun (Cumhur=Halk) kendisine ait ve kendi kontrolündeki gerçek Cumhuriyettir.

PKK terörü ateş kesip durduğunda onlardan bazılarına  aman durmayın diyerek anlaşmalı olduğu aşikar bir şekilde 33 askerimizi öldürülmek üzere gönderenlerde bizim  bizim ordumuzun içinden idiler. Ve onların sorgulandığını yargılandığını ve cezalarını aldıklarını duydunuz mu?

Siz hiç CHP’nin vatan ve ya millet derdi olduğuna rastladınız mı? Onlar sürekli rejim derler Cumhuriyet deseler de cumhursuz bir cumhuriyetten bahsederler. Sanki Padişahlık isteyen kuvvetli bir talep varmış gibi. Yalan söylerler. Bunun ispatı da Van’daki Ermeni kökenli rektörün tarihi eser kaçakçılığı ve Müslümanların fişlenip üniversiteden atılması gibi pek çok konuda sabıkası bulunan ermeni vatandaş yaptığı başka yolsuzluklardan dan Tutuklanınca en önemli şahit olan muhasebeci hapiste boyundan alçak bir yerde kendini asmıştı da ölüvermişti ya, işte o rektörün yargılanması Cumhuriyetin yargılanmasıdır diye Bay Baykal bağırarak nasılda onu koruyordu o Ermeni Rektörü. Demek Cumhuriyet den anladıkları gizli azınlık işgali imiş. MHP’nin başkanı Bahçelinin nasıl bir gizli operasyon ile sandalyelerin havada uçuştuğu bir kongrede seçildiğini ve MHP’nin ülkücülerin elinden alındığını da hatırlatmak isterim. İlk işi de partide kalan ve Bahçeliye destek veren ülkücüleri partiden kaçırmak için bıyık yasağı koymuştu. Şimdi anladınız mı bu ülkede yasakların konuluş amacını. Türklerin devletten kovulup azınlıkların yollarını açma yollarından biri olarak kullanıldığını. Sonradan GKB. Büyükanıt Paşa ABD ziyaretinde iken ABD sözcüsü Rektörün tutuklanmasını kabul edilemez bir durum diye ilan edince derhal hükümetimiz bir adım geri çekildi. HSYK  işe al attı Savcılar yargıçlar değişip önce gatakulliye, pardon o zamanlar orası henüz devreye sokulmamıştı. (Orası ilk olarak Şemdinli savcısının memuriyet hayatını bitiren Şemdinli davasındaki 39.5 ar yıla mahkum astsubayların kurtarılması ile devreye sokulmuştu) Rektör önce başka hastaneye sevk edilip sonrada dosyası kapatıldı. Demek ki ABD ye ve batıya değerli hizmetleri olan Tapınak şovalyeleri olan haçlılardan birisi idi ki ABD resmi açıklama ile onu kurtardı.  Bahçelinin ise Türkeş tarafından Ajanlıkla suçlandığını bilmeyen yok. Bunların tüm Yaptığı Osmanlının başına ördükleri Çorabı TC. Devletinin başına da örmektir. Vaktiniz olursa bir yazıma daha dikkatinizi çekmek isterim.

 

Gölgelerin gücü ve gölgedekiler (3)

http://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=177f972800&view=lg&msg=1233492be3556548

 

İsterseniz Google den bu yazının önceki yazılarında ve Daha önce yazmış olduğum

Türkiye de kurulu gizli bir devlet mi var başlıklı yazıma ulaşarak ülkemizdeki çok sesi çıkanların aslında yemleme sureti ile bağırtılarak kullanılanlar ve samimi bağıranları da etraflarına toplamak ve bağırtmak için de canlarını yakıp ruhlarını daraltanların da bazı tuzu kuru azınlıklar olabileceğini fark etmeye başlayabilirler.

Farkında mısınız? Ben bir yazı yazmıştım şehit cenazelerinde şov yapan bindirilmiş kıtalar hakkında. Bunlar ölü soyucular mezar soyguncuları. Şehitlerin cenazesinden dahi rant devşirmek için böyle ciyaklayarak milletimizi ağlayıp sızlayan ellerinden bir şey gelmeyen zavallılar olarak gösteriyorlar ve şehit sayını soyulacak daha çok ölü ve mezar olarak gördükleri için beklide bazıları özellikle şehit edilmek üzere yanlış yerlere sürüyorlar demiştim. Bu gösteriler sona erivermişti. Sonra bir kişi gereksiz bir laf attı ortaya neden hep erler ölüyor da subaylar ölmüyor diye. Derhal sakın böyle şeyler yazmayın hemen alın size subay diye subay öldürürler demiştim ki derhal subay şehitler verdik. Sevgili milletim. Bizimle oynayanların oyunlarında figüranlık etmemek için her hareket ve sözümüzü önceden çok ciddi hesap ederek yapmalı ve söylemeliyiz.

Selamlar Saygılar

A.D.Şimşek

 







[anadoluhaber:35101] Kurt sorunu PKK sorununa donusurken...

Posted: 28 Aug 2009 02:42 PM PDT

Kurt sorunu PKK sorununa donusurken...
Yazan Alper Ecer   
Eskiden sorunun bir teror ve asayis sorunundan ibaret olmadigini, Kurt kimliginin ifade edilmesinde ciddi sorunlar yasandigini anlamak onemliydi, simdiyse herkes Kurt sorununu idrak etti, ve artik PKK, kendisi yararlanmadigi takdirde Kurt sorununun cozulmesini istemeyen bir pozisyonda kaldi, dolayisiyla bugun anlamamiz gereken PKK'nin varliginin bir inatlasma sebebi teskil ettigi ve Kurt sorununun cozumune de sadece engel oldugu. Gorulmesi gereken bu sorunun cozum yoluna ancak DTP'nin kurulmasi, sistem icerisinde muhafaza edilmesi ve uzun sureli ateskeslerle girildigi, diger bir deyisle demokratiklesmeyi ancak PKK'nin kendisini inkar etme sureciyle kurabiliyoruz, aksi takdirde de toplumun geri kalani kendisini MHP ve CHP uzerinden ifade ediyor. Nasil Kurtleri anlamak zorundaysak ve bu onlari degistiremeyecegimizi bastan kabul etmek anlamina geliyorsa bir teror orgutuyle masaya oturulmamasini talep edebilmek de sivil bir vatandasin sorgulayamayacagimiz bir hakkidir ve bireysel haklarin taninmamasini isteyen devletci zihniyetli vatandaslari dikkate almama hakkimiz bize bu mesru talebi de dikkate almama hakkini vermez.

Bu yaziya ilk yorumu yazin!

Devamini oku...

ART TELEVİZYONUNDAN RASMUSSENE ONURLU TAVIR!

Posted: 28 Aug 2009 08:27 AM PDT


Art (Avrasya tv) Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile birlikte basın toplantısı yapan NATO Genel Sekreteri Rasmussen'i yayında protesto etti.

Avrasya TV bugün canlı yayında ilginç bir protestoya imza attı.
Art (Avrasya tv) Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile birlikte basın toplantısı yapan NATO Genel Sekreteri Rasmussen'i yayında protesto etti.

Canlı yayında Rasmussen'i protesto etti
Davutoğlu'nun konuşmalarını yayınlayan kanal, söz sırası Rasmussen'e geldiğinde, ağzına siyah bant vurup, sesi de kapatarak ekrana, "İSLAMIN PEYGAMBERİNE HAKARETİ SAVUNAN SESİ DUYURMAK İSTEMİYORUZ" "ROJ TV VE TERÖR HAMİSİNİN SESİNİ DUYURMAK İSTEMİYORUZ" yazılarını bindirdi. Rasmussen konuşurken yalnızca müzik sesi veren kanalın alt başlığında da "HEM DE RAMAZAN'DA GÜNAH ÇIKARIYOR / daha dün peygambere hakareti savunuyordu. daha dün roj tv'ye hamilik yapıyordu" yazısı dikkat çekti.

Şımarmak

Posted: 28 Aug 2009 08:17 AM PDT


Şımarmak

Bülent ESİNOĞLU

Çocukların şımarması katlanılabilir bir şeydir. Dersiniz ki, büyüyünce aklı başına gelir.

Bazen, öyledir de…

Ama koca adamların şımarıklıkları hiç çekilmez. Şımarıklığın tek ilacı vardır. O da şımaranı cezalandıracaksın.

Cezalandırılmadığını gören kişi, her şımarıklığında, bir öncekinden daha öne çıkar.

Devletin kanun ve nizamının kendisine işlemediğini gören köşe yazarı, şımardıkça şımarır.

Evet, aşırı disiplin kişinin yaratıcılığını engeller. Ama kimseye de ulusu bölme şımarıklığı yaptırılamaz. Disiplin hepten elden gider. Onu gören yakınındaki ondan cesaret alır. O da şımarır.

Çetin Altan'ın iki tane çocuğu var. Şımardıkça, şımarıyorlar.

Küçük çocuklar bile, etrafı kırıp döktüğünde, "oğlum ne yapıyorsun" diye bir yere oturtulur. Yoksa ana baba hiç rahat edemez.

Yanlış anlaşılmasın. Babalarından, yani Çetin Altan'dan bu cezayı beklemiyorum. Devletten, toplumdan bekliyorum.

"İşine bak general" desturuna bir Allahın kulu çıkıp ta, yargıya gidip, hesap sormaz. Neden devleti savunan bir savcı bulunmaz? Onlar istediğinde, savcı bulunur da, yurtseverler aradığında bir savcı bulamazlar.

Adam manşet atıyor. "General işine bak." Arkasından yazı yazıyor. Yazısında Kürt Açılımının Amerikan planı olduğunu açık açık belirttikten sonra, "bu emre kimse karşı çıkamaz" diyor.

Yani "Amerika emir verecek sizde uygulayacaksınız" diyor.

Bu emirlere karşı çıkanlar için de "canımızı sınmayın" diyor. Yazısında Amerika tarafından himaye edildiklerini açıkça ifade etmiş oluyor.

Amerika'nın emirlerine karşı tavır alan Genelkurmay Başkanına da "işine bak general" diye destur çekiyor.

Aslında bu destur, Genelkurmay Başkanından ziyade Türk Devletine ve halkına çekilmiş desturdur.

Emirleri, yani Amerikan planlarını uygulamazsak, başımıza neler gelecek, onu da ifade ediyor. Canımızı sıkmayın.

Amerika Taraf Gazetesi aracılığı ile Türk Devletine ve Türk Ulusuna tehditlerini bildiriyor.

Tehditler yükselince, RTE telaşa kapılıyor. Halkın baskısı ile attığı geri adımı tekrar atmaya kalkışıyor. Bir adım ileri, bir adım geri tangosu bundan neşet ediyor.

Mehmet Altan öteki Altan'ın yardımına koşuyor. "Büyük satranç tahtası Amerika'da tasarlanır" diyor.

Yani bu şımarıklar bize diyor ki, Amerika'nın emirlerini bir an önce yerine getirin. Getirmezseniz, abım (ABD) sizi döver.

Bak Altan, sana bir şey söyleyeyim; Türk Halkının cesedinin üzerinden geçmeden, emirleri uygulayamazsınız.

Fazla da şımarmayın. Yarın Amerika çekilince ortada kalırsınız.

28.8.2009, bulentesinoglu@gmail.com

[anadoluhaber:35097] ANNE SÜTÜNE ALTERNATİF TEK GIDA...

Posted: 28 Aug 2009 05:27 AM PDT

Anne sütüne alternatif tek gıda

Bebeklere anne sütü olmadığı zamanlarda alternatif olarak doktor kontrolünde sıvıpekmez verilebieceği belirtildi.

Bebeklik çağında beynin çok hızlı geliştiği, bu nedenle enerjiye çok fazla ihtiyaç duyduğu, anne sütü olmadığında ise bebeklere hekim kontrolünde sıvıpekmez verilebileceği bildirildi.

Gıda Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, içeriğinde organik asitler, mineral maddeler ve vitaminler bulunan pekmezin, sağlıklı yaşam için önemli bir besin kaynağı olduğunu ifade etti.

100 gram sıvıpekmezde bulunan kalori miktarının 575 gram süte, 150 gram ekmeğe, 195 gram ete eşdeğer olduğunu, pekmezdeki şekerin yüzde 80`i glikoz ve fruktoz halinde bulunduğundan, bebeklerin beslenmesinde pekmezin çok önemli bir role sahip olduğunu vurguladı.

Bebeklik çağında beynin çok hızlı geliştiğini, bu nedenle enerjiye çok fazla ihtiyaç duyduğunu, bebeğe yeterli glikoz verilmediği takdirde ise beyin gelişmesinde duraklama veya yetersizlik görülebildiğini dile getiren Çelebi, ``Anne sütü olmadığında, bebeklere hekim kontrolünde pekmez verilebilir`` diye konuştu.

Kana karışması çok kolay ve beynin tek enerji kaynağı olan glikozun, sıvıpekmezde yeterince bulunduğuna işaret eden Çelebi, ``Bu yüzden çocukların sağlıklı gelişmesinde pekmez büyük önem taşımaktadır`` dedi.

Çelebi, pekmez yendiği zaman vücudun yaklaşık 30 dakika gibi kısa bir sürede enerji kazandığını, enerjiye acil ihtiyacı olan sporcu veya ağır işçilere pekmez verilmesi durumunda kısa sürede bu insanların enerji ihtiyacının karşılandığını vurguladı.

-PEKMEZ, İYİ BİR DİYET GIDASI-

Protein açısından fakir olan üzüm ve pekmezin bu özelliği sayesinde iyi bir diyet gıdası olduğuna dikkat çeken araştırmada, pekmezin çinko ve fosfor bakımından da zengin olduğunu, bu nedenle vücudu çinko ve pekmeze ihtiyaç duyan hamile ve emziren kadınlar için de büyük yarar sağladığını vurguladı.

Pekmezin içindeki potasyumun ise kalp atışlarının düzenlenmesine yardımcı olduğunu anlatan Çelebi, pekmezin, vücutta oluşan toksik maddelerin atılması ve alkali-asit dengesinin sağlanması için de kullanılabileceğini ifade etti.

Tüm herkese sağlık bir hayat dilerken, %100 doğal ve katkısız ürünlerimizi tüketmenizi tavsiye ederiz.

www.zilepekmezi.com

“doğal ürünler online satış sitesi”



 
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

.:: KomploTeorileri ::. 30 AĞUSTOS

Posted: 28 Aug 2009 05:18 AM PDT

DEVLET YANLIŞ YAPAR, DEVLETİ YÖNETENLER İHANET EDEBİLİR
 
        Sayın Cumhurbaşkanı, şehit yakınları ve gazilere verdiği iftar yemeğinde, "devlet yanlış yapmaz" demiş. Bu söz, bana tek parti devrinin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ı anımsattı. Rahmetli Tandoğan, 1940'lı yıllarda solculuktan gözaltına alınmış bir gruba yapmış olduğu konuşmada, "bu memlekete komünistlik lazımsa biz getiririz. Size ne oluyor" demişti.
        Oysa devlet, daha doğru deyimle devleti yönetenler, yanlış yapabilir, dahası vatana ihanet edebilirler. Tarihte bu konuda bir çok örnek var. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Yakın tarihimizden örnekler verebiliriz.
        Yaklaşık 100 yıl kadar önce devleti yönetenler yaptıkları yanlışlarla devleti batırdılar. Başta Devlet Başkanı (Padişah Vahdettin) ve Başbakan (Sadrazam Damat Ferit) olmak üzere vatana ihanet ettiler.
            Önce Mondros Mütarekesini imzaladılar. Vatanın düşmanlar tarafından işgaline seyirci kaldılar. İşgalcilerin mütareke koşullarına aykırı eylemlerine bile ses çıkarmadılar. İşgalcilere uşaklık yapacak olurlarsa, onların kendilerine acıyarak şefaat göstereceklerini sandılar. Ardından da devletin ölüm fermanı olan ve hiçbir vatanseverin kabul edemeyeceği Sevr antlaşmasını imzaladılar.
        Dahası "ya istiklal, ya ölüm" diyerek vatanı kurtarmaya çalışan, Atatürk ve arkadaşları "Halaskar Gaziler" hakkında idam fermanı çıkardılar. Kuvayı Milliyecilerin üzerine Kuvayı İnzibatiye ordularını saldılar. Bu kadar ihanet yetmedi, istilacı Yunan Askerlerinin "Hilafet ordusu olduğu, karşı çıkanların dine karşı çıkmış sayılacakları" fetvasını yayımladılar. Bu fermanları ve fetvaları İngiliz uçakları aracılığıyla askerlerimizin üzerlerine attırdılar.
        Bunca ihanete, fesata ve fitneye karşın, bağımsız yaşamaya tutkun yüce Türk Ulusu, Atasının etrafında birleşerek düşmanı denize döktü ve vatanı kurtardı.
        Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa 12 Eylül 1922'de, İzmirde yayımladığı mesajda şöyle der: "Akdeniz askerlerimizin zafer nidalarıyla dalgalanıyor. Büyük ve Soylu Türk Ulusu, bu büyük zafer özellikle senin eserindir. ..Anadolu'nun kurtuluş zaferini kutlarken, size İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularımızın selamlarını sunarım..."
        ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN....
 
                    Prof.Dr.Süleyman Çelik
                    Ondokuz Mayıs Üniversitesi

[anadoluhaber:35092] MERYEM OGLU ISA -yeni video

Posted: 28 Aug 2009 05:13 AM PDT


Selamun aleykum.  Yeni videomuz meryem oglu isa cikti. Bu yapim hz.isa'yı anlatan bir cok film ve belgeselden farkli ozellikler tasimaktadir. Ozellikle bu video da Tevrat, Zebur ve Incildeki uydurulmus ayetleri ve sozleri goz onune serdik. Aylarca suren arastirmalar ve bastan sona Tevrat, Zebur ve Incilin taranmasi sonucunda ortaya cikan bulgular bu yapimda yeralmaktadir. Bu yapimi izlediginiz de Hiristiyan ve Yahudilerin sanilandan da daha cok sapitmis olduklarini goreceksiniz ve eminim ki Islam'in degerini daha iyi anlayacaksiniz.
 
Kur'ân ayetlerinin ışığında Hz.İsa'nın hayatından kesitler sunan bu film gayri müslimlere tebliğ, müslümanları da


bilgilendirme amacı taşımaktadır. İsa peygamberle alakalı klasik film ve belgesellerden çok farklı bir özelliğe sahiptir.


Bu yapım Tevrat, Zebur ve İncil'in tahrife uğradığını delilleriyle ispatlamaktadır. Bu kitaplardan Hıristiyan ve yahudilerin


hiçbir şekilde cevap veremeyecekleri çok bariz tezatlar gözler önüne serilmiştir. Ayrıca Allah'a ve peygamberlerine attıkları


iftiralar da gösterilmiştir. Özellikle hıristiyan din adamlarının insanlardan gizlemeye çalıştığı bu tezat ve sözleri ortaya


koyduk. Misyonerlere cevap vermek isteyenler içinde çok önemli deliller sunulmuştur. Bu yüzden kesinlikle


müslümanlar bu videoyu izleyip bilinçlenmelidirler. Tebliğ amaçlı bir yapım olduğu için içinde İslama davet eden


bölümlerde yeralmaktadır.Türkçe olan bu video Allah izin verirse yabancı dillerde de yapılacaktır. Şimdilik ekonomik


gerekçelerden dolayı cd baskısı yapılmamıştır.


Ayrıca divx olduğu için bilgisayarınız da izlenememe gibi bir durum olduğunda klmcodec, powercodec pack gibi codec


paketlerini internetten indirip bilgisayarınıza yükleyiniz büyük ihtimalle sorun hallolacaktır. 
İndir:

http://ia301534.us.archive.org/1/items/isa_video/meryem_oglu_isa.avi

 
(Yedek indirme linkleri)


http://ia301508.us.archive.org/2/ite..._peygamber.avi

http://ia301506.us.archive.org/3/ite...isa/hz.isa.avi
 
Online İzle:
 





See all the ways you can stay connected to friends and family
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

.:: KomploTeorileri ::. Kürt ve Ermeni açýlýmý raporlarý

Posted: 28 Aug 2009 04:56 AM PDT


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.