ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ |
- .:: Komplo Teorileri ::. Japonların, ABD'ye 11 Eylül gibi saldırı planı "Fu-Go Operasyonu"
- Sabah Gazetesinden Hıristiyanlık Propagandası !.
- Alparslan Türkeş'ten çok ilginç bir mektup
- İngilizler neden Abdulhamit'i sevmezdi?
- Kenan Evren: Amerika bizi kullandı
- Ülkemizde Tek Sorun Rejimdir !
- Sahrada bir çadır sohbeti…Handan Özduygu
- 30.YILDA 12/EYLÜL KÖHNELİĞİ!
- [anadoluhaber:35280] 11 Eylül'ü 12 Eylül'e bağlarken
- İngiliz 'think tank'ı: Afganistan’a Taliban hakim / HARİTA
- [anadoluhaber:35281] FW: inanınkiiiiiii oluooooooooooo
- Rakamlarla 12 Eylül darbesi
- [anadoluhaber:35267] Kenan Evren`e hakkınızı helal etmeyin.
- Bir Yakın Tarih Dramı : Seni Tanıyorum
- [anadoluhaber:35279] ZİHİN KONTROLÜ HER YERDE !
- .:: Komplo Teorileri ::. SELIN NEDENI TSK! PASA SUSKUN!
- [anadoluhaber:35269] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ
- [anadoluhaber:35274] ÜCRETSİZ İÇ MİMARİ VE MOBİLYA TASARIMI KURSU.
- [anadoluhaber:35266] ÜCRETSİZ İÇ MİMARİ VE MOBİLYA TASARIMI KURSU.
- [anadoluhaber:35273] Web Sitesi Teklifi
- .:: Komplo Teorileri ::. Bülent Arınç, baklayı ağzından çıkardı : Öcalan muhatap alınacak
- [anadoluhaber:35270] Fwd: ACIL DUYURU
- [anadoluhaber:35275] GÜNÜN SÖZÜ
- .:: Komplo Teorileri ::. ALIN SİZE AKP AÇILIMI
- [anadoluhaber:35272] FW: 12 Eylül 82 Anayasası Halk Oylamasına sen de KATIL
.:: Komplo Teorileri ::. Japonların, ABD'ye 11 Eylül gibi saldırı planı "Fu-Go Operasyonu" Posted: 13 Sep 2009 06:48 AM PDT ABD semalarında Japonların 'Fu-Go Operasyonu' 11 Eylül, ilk saldırı değildi!
1944'te Japonya'nın düzenlediği 'Rüzgar Gemileri Operasyonu' günışığına çıktı. Basit balonlarla ABD'ye saldıran Japonların hedefi, ormanları ve ekinleri ateşe vermekti. Kuzey Amerika'ya bin balonun ulaştığı düşünülüyor; bunlardan 361'inin varlığı kesin olarak saptandı. Mine Haksal / Popüler TARİH / Eylül 2002 Saldırı kamuoyuna 1985 sonlarında açıklandı Oregan'da Bly yakınındaki Gearhat Mountain ormanında bir anıt. İkinci Dünya Savaşı'nda hayatını kaybeden Amerikalılar anısına dikilen anıtlardan en az bilineni kuşkusuz. Tarihçilerin gözünden kaçan ve Amerikan arşivlerinin ancak 1985 sonrasında kamuoyuna duyurduğu bir savaş olgusuna tanıklık ediyor. İlk kurbanlar piknikteki çocuklar 5 Mayıs 1945.Günlerden pazar. Muhterem papaz Archie Mitchell, hamile karısı ve yanlarındaki bir grup çocukla birlikte piknik yapacak bir yer aramaktadır. Papaz otobüsü park ederken çocuklardan birinin ayağı madeni bir nesneye takılır. Çocuklar ne olduğunu anlamak için ellerine aldıklarında bu nesne infilak eder. Elsie Mitchell ve 11-13 yaşlarındaki beş çocuk olay yerinde can verir. Bu altı Amerikalı, İkinci Dünya Savaşı'nda ABD toprağında savaşa kurban giden yegane kişiler olarak tarihe geçecektir. Çünkü bu patlayan madeni nesne bir bombadır, Japon yapımı bir bomba. Japonlar gerçi 7 Aralık 1941'de de Pearl Harbor'a saldırırlar; ama Hawaii 1898'den itibaren ABD topraklarına katılmış olsa da Pasifik Takımadaları o tarihte henüz ABD'nin bir parçası değildi ancak 1959'da ellinci eyalet olacaktı. Tokyo saldırısına misilleme olarak yapıldı Kuzey Amerika kıtasında altı kişinin ölümüne yol açan bomba, 1942'de Hornet uçak gemisinden havalanan Amerikan bombardıman uçaklarının Tokyo saldırısına Japonların bir misillemesidir. Tokyo'ya yapılan saldırı pek maddi bir hasar yaratmamış olsa da imparatorluk kentinin göbeğinde kendilerine meydan okunması, Japonların ulusal onurunu yaralar. Buna mutlaka karşılık verilmelidir, hem de ABD'nin kendi toprağında, diye düşünülür. Genelkurmay, donanmasını Amerikan sularında tehlikeye atmayı reddeder. Kamikaze uçaklarına gelince, henüz savaşın geleceği belli olmadığından ve fethedilen toprakların elde kalması için bir uzlaşma barışı öngörüldüğünden, bu uçaklara, Asya cephesinde çok iş düşecektir, Balonlarla, hava cereyanından - 'JET AKINTISI' yardımı ile saldırı planlanıyor. Bunun üzerine balon uzmanları devreye girer; coğrafi uzaklıktan ve doğanın sunduğu olanaklardan yararlanmayı düşünürler. Evet, Pasifik Okyanusu'nun devasa büyüklüğü, Amerika kıtasına insan unsuruna dayalı bir saldırıda bulunmaya izin vermemektedir. Ama senenin bir döneminde, 9 ile 10 bin metre yükseklikte batıdan doğuya doğru esen güçlü hava cereyanından, 'jet akıntısından' yararlanmak söz konusu olabilir. Bolun saldırısı Japon Genelkurmayı’na sunuluyor Uzmanlar geliştirdikleri projeyi Japon Genelkurmayı'na sunarlar. Hidrojen gazıyla şişirildikten sonra atmosferin üst tabakasına salınacak olan ve üzerlerinde yangın çıkartıcı bombalar taşıyan balonların, saatte 200 ya da Balonlar ABD'nin üzerine geldiğinde devreye girecek bir mekanizma, bombaların etrafa saçılmasını sağlayacaktır. Genelkurmay projeyi benimser. Mühendisler 12 bin metre yükseklikte uçabilecek bir balon geliştirirler. Hidrojenle şişirilen bu balonun yapımında, tabakalar halinde dut ağacı kağıdı ile bizde 'Trabzon hurması' olarak bilinen Japon hurmasından elde edilen tutkal kullanılır. Balonun çapı 10 metreyi geçmez. Ucundaki küçük sepet safra görevi gören kum torbaları, dört ya da altı adet yangın bombası ve balonun kılıfını imha etmeye yarayan bir sistemle donanmıştır. Balonlar Amerika toprağına vardığında etrafa saçılacak olan bombalar her 24 saatte bir teker teker patlayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu arada balon da, hidrojeni tutuşturacak pikrik asit ile magnezyumdan oluşan bir karışım sayesinde, kendi kendini imha edecektir. Japon Genelkurmayı bu projeye bayılır Bir de uygun kod adı bulur: Fu-Go Operasyonu, yani 'Rüzgar Gemileri Saldırısı' Neredeyse hiç fark edilmeden sessiz sedasız hedefe doğru yol alan bu silahın ABD'de ve aynı zamanda Kanada'da felaketlere yol açma ihtimali yüksektir. İlk başta söz konusu olan, her iki ülkede de ormanları ve ekinleri ateşe vermektir. Operasyonun ikinci evresinde bakteriyolojik saldırı vardı Amaç, Amerikan silahlı kuvvetlerinin önemli bir kısmının ülke topraklarında kalmasını ve böylece Asya'daki kıskacı gevşetmesini sağlamaktır. Operasyonun ikinci evresinde bakteriyolojik bir saldır öngörülür: Veba ve şarbon taşıyacaktır balonlar. Japonya her gün yüzlerce balon fırlatmak niyetindedir. İlk girişim başarısızlıkla sonuçlanır 1944 Haziran'ın da uçurulan 200 balondan hiçbiri Amerika kıtasına ulaşamaz. Aynı yılın Ekim ayında tasarımlar gözden geçirilir. Bu defa 15 bin balon üretilmesi öngörülür; fiilen 10 bin adet üretilir ve bunların 9 bin 300 tanesi fırlartılır. İki hafta sonra Amerikan karşı-casusluk servisleri alarmdadır. Bir balon kılıfına ait parçalar bulunmuştur denizde. İlk başlarda Amerikalı görevliler bunların meteorolojik amaçla ya da hava saldırılarına karşı önlem mahiyetinde kullanılan balonlar olabileceğini düşünür. Bunu izleyen ay, bir balona ait olabilecek parçacıklara Oregon'da, Montana'da, hatta Birleşik Devletler'in kuzeydoğusundaki Michigan'da bile rastlanır. Bunun nasıl bir nesne olduğu üç aşağı beş yukarı kestirilmektedir. Safra olarak kullanılan kum tahlil edilir ve menşeinin Honşu Adası olduğu saptanır. Japonların balonlarla karşı saldırıya geçtiği farkediliyor Kaliforniya kıyıları üzerinde uçmakta olan Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçak bu balonlardan birini fark edip onu parlamadan yere indirmeyi başardığında artık hiçbir kuşkuya yer yoktur: Japonlar Amerika'ya karşı saldırıya geçmiştir... Kağıttan balonlarla! Amerikan yönetimi çareler aramaya başlar Roosevelt yönetimi durumun vahametini kavrar. O güne dek Amerikan askerleri en gelişmiş silahlar, en olağanüstü stratejiler konusunda kafa yormuştur. Şimdi, yaptıkları bütün tahlilleri bir daha gözden geçirmek zorundadırlar. Ülkeyi yakıp yıkmak için rüzgardan yararlanarak okyanusu aşan, nerdeyse sıfır maliyetli böylesine basit bir silah, kelimenin gerçek ve mecazi anlamıyla tam bir 'bomba' etkisi yaratır. Yangınlardan çok halkı saracak olan korku dalgasından kaygı duyulmaktadır Bakteriyolojik tehdidin somut bir biçimde gündeme gelmesi halinde bu korkunun paniğe dönüşmesi olasıdır. Pek çok Amerikan vatandaşı "ne olduğu belirsiz uçan cisimler" gördüğünden söz etmeye başlamıştır bile, yerel gazetelerde bu kimselerin tanıklıklarına yer verilir. Amerikan hükümeti konuyla ilgili haberlere yayın yasağı koyar, aynı zamanda da Fire Flye Operasyonu'nu başlatır: 3 bin asker saldırıya en açık kıyı bölgelerine gönderilir. 300 paraşütçü itfaiye eri ve onların hava birlikleri, sürekli alarm durumunda bekletilmektedir. Birçok savaş uçaği kâğıttan küçük balonların yerini tespit etmekle görevlendirilir. Bu dut ağacından yapılma balonlardan isabet alan tek Amerikan kenti, 4 Ocak 1945'te Oregon'daki Medford olacaktır. Japonlar operasyona neden son verildi? Yayın organlarına getirilen yasağın bir diğer etkisi de Japonlar üzerinde kendini gösterir. Balonlarının ABD'de panik yarattığı kulaklarına gidecek olsa, Japonların bundan cesaret alarak daha çok balon gönderecekleri açıktır. Dolayısıyla "Rüzgar Gemileri" saldırısının yol açtığı sonuçlar açığa vurulmamalıdır. Bu taktik Amerikan yetkililerinin umduklarının ötesinde başarılı olur. Gazetelerde balonlarının yıkıcı etkisinin izine dahi rastlamayan Japon Genelkurmayı, gönderdikleri aygıtlardan hiçbirinin hedefe ulaşmadığı sonucuna varır. Hidrojen sağlama imkanı da sınırlanınca, Japonlar bu operasyona 1945 Nisan'ında son verirler. Japonlar yanlış zaman seçmişlerdi Oysa bu uçan kâğıtlar dehşet verici sonuçlar yaratabilirdi. Yazın başlatılan ilk saldırı başarılı olsaydı ya da ilkbaharda durdurulan ikinci saldırı birkaç ay daha sürdürülseydi, yangın balonlarının Amerika'nın batısında güneşin kavurduğu ekinleri ve ormanları yakıp yok etmesi işten bile değildi. Ama operasyon esas olarak 1944 sonbaharıyla 1944-1945 kışında yürütülmüştü, yağmurun ve karın bu bölgeleri yangınlardan koruduğu bir zaman diliminde.. Aslında Japonları Fu-Go Operasyonu'nu sürdürmeye teşvik edecek bir olay da yaşandı, tabii bundan haberleri olsaydı... Basına yapılan sansür çok etkili oldu 1944 sonunda Pasifik'i aşan balonlardan biri Washington Eyaleti'nin doğusundaki Hanford Engineering Works'e elektrik sağlayan yüksek gerilim hatlarına takılır. Kaderin bir cilvesi, 9 Ağustos 1945'te Nagasaki kentini yerle bir edecek plutonyum bombası bu enstitüde hazırlanmaktadır. Bu balonun tarihteki ilk nükleer felakete sebep olmasına ramak kalmıştır. Bomba yapımı için gerekli uranyumu üreten nükleer reaktörün soğutulmasına yarayan devredeki pompalar bu yüksek gerilim hatlarından elektrik almaktadır. Aşırı ısınma durumlarında, Çernobil'de olduğu gibi, reaktör çığırından çıkar ve kontrol edilemez hale gelir. Bereket versin, Hanford Enstitüsü'ndeki yedek devrelerin çalışmasıyla tehlike atlatılır. Buna karşın üç gün üretim durur ve atom bombasının yapımına ilişkin Manhattan projesinin gerçekleşmesi bir süre gecikir. Kıtalararası ilk silah denemesi Kısacası, Japon dut ağaçlarından yapılma kâğıttan balonlar, iyi hazırlanılmadığı için az hasara yol açtı, ama yine de üç binden fazla askerin ve pek çok savaş uçağının seferber edilmesine neden oldu. Kıtalararası silahların ilk habercisi olan bu basit aygıtlar, insanoğlunun bir kez azmetti mi amacına ulaşmak için çok fazla maddi olanağa ihtiyacı olmadığını da gösteriyor. Nitekim Fu-Go Operasyonu'nun maliyeti sadece iki milyon dolardır; İkinci Dünya Savaşı'nda silahlanma için harcanan servetlerle, kıtalararası balistik füzelere (ICBM) yatırılan milyarlarla, Ronald Reagan'ın Stratejik Savunma İnisiyatifi'nin 40 milyarıyla ya da Başkan Bush'un yıldızlar savaşı projesiyle kıyaslandığında, bu rakam bir hiçtir. Birçok balonun ne olduğu bilinmiyor Bugün, Kuzey Amerika'ya bin balonun ulaştığı düşünülüyor; Kanada'dan Meksika'ya kadar uzanan alanda, bunlardan sadece 361'inin varlığı kesin olarak saptandı. Kaynak : Popüler Tarih Eylül 2000 sayısında "11 Eylül ilk sardırı değildi" başlığı ile yayınlanan yazıdan derlenmiştir. Paragraf başlıkları ilave edilmiştir. Resimlerde kirlilik yaratmamak için grup adı vs kullanılmamıştır. Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız. __________ Information from ESET Smart Security, version of virus signature database 4390 (20090902) __________ The message was checked by ESET Smart Security. http://www.eset.com | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sabah Gazetesinden Hıristiyanlık Propagandası !. Posted: 13 Sep 2009 04:37 AM PDT Sabah ve ATv'nin Çalık grubuna satışından sonra adı damadının gazetesine çıkan Sabah Gazetesi bugün bir skandala imza attı.Sabah ve ATv'nin Çalık grubuna satışından sonra adı damadının gazetesine çıkan Sabah Gazetesi bugün kendisinden beklemeyecek bir skandala imza attı. RAMAZAN AYINDA HRİSTİYANLIK PROPAGANDASI Ilımlı islam ve Diyalogculuk bu olsa gerek ! | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Alparslan Türkeş'ten çok ilginç bir mektup Posted: 13 Sep 2009 01:37 AM PDT Alpars Türkeş'in 12 Eylül öncesiye ilgili Emniyet'e yazdığı bir mektupta dönemin faili meçhulleri hakkında önemli bilgiler içeriyor. Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in Emniyet Genel Müdürlüğü'ne mektup yazarak, 12 Eylül'ün hemen öncesinde işlenen siyasi cinayetlere ilişkin önemli bir iddiayı gündeme getirdiği ortaya çıktı. Zaman'ın haberine göre, Mektupta, devletin güvenliği sağlamayla yükümlü olan kurumlarına yönelik oldukça ağır suçlama yer alıyor. Türkeş, 1993 yılında yazdığı mektupta darbeye zemin hazırlayan siyasi cinayetlerin hemen hepsinin arkasında kimi devlet görevlilerinin olduğunu belirtiyor. Türkiye'yi 12 Eylül'e götüren süreçte toplumu derinden sarsan siyasi cinayetler işlendi. Gazeteci Abdi İpekçi, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK Başkanı Kemal Türker ve MHP'li Bakan Gün Sazak gibi değişik görüşlerden simge isimlere yönelik suikastlar, iç kavgayı körüklemekle kalmadı; darbeye zemin de hazırladı. Öldürülenler ve tetikçilerin kimliğine bakılarak, birbirleriyle çatışma halindeki ideolojik hareketler suçlandı. Ses getiren bu eylemlere ilişkin soru işaretleri tartışılmaya başlandığında ise iş işten geçmişti. Suçlanan kesimlerden biri de ülkücülerdi. Hedefteki isim dönemin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 23.9.1993 tarihinde Emniyet'e yazdığı mektup, tarihe ışık tutacak mahiyette. Mektup, yıllarca Türkeş'in en yakınında bulunan eski MHP kurmaylarından Rıza Müftüoğlu'nun 'Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket' adlı kitabında ayrıntısıyla yer alıyor. Müftüoğlu'nun yazdıklarına göre, emekli Hakim Albay Kaya Alpkartal, Türkeş'e bir belge sunar. Polis okullarında okutulan 'Devlet Güvenliği ve İstihbarat' adlı kitapta MHP'nin suçlandığı bölümlerden oluşan belgeye kızan Türkeş, cevap mahiyetinde bir mektup yazar. Kitapta tam metni verilen ve ''İçişleri Bakanlığı. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne'' hitabıyla gönderilen sert mektupta Türkeş'in şu ifadeleri dikkat çekiyor: "MHP, 12 Eylül öncesi ülkede tek anti-komünist grup olduğunu hiçbir zaman söylememiştir. Ancak millet ve memleket aleyhine sürdürülen cereyanlar arasında en aktif ve duyarlı bir grup olduğunu belirtmiştir. MHP ve ülkücü kuruluşlar silahlı şiddet eylemlerine hiçbir zaman devleti ele geçirmek için başvurmamış, komünistlerin saldırılarına hedef oldukları için millî bir refleks çizgisinde nefsi müdafaa içerisinde kalmıştır. Bazı planlı ve programlı cinayetlerin arkasında ülkücülerin yer aldığı iddia edilmişse de, bütün cinayetlerin arkasında ya bir MİT mensubu ya da bir emniyet mensubu her zaman görülmüştür. Kitaptaki bu bölümün kaldırılmasını, aksi takdirde hukuki yollara başvurulacağının bilinmesini rica ederim.'' Müftüoğlu, Emniyet'ten mektuba cevap gelmediği bilgisine de kitabında yer veriyor. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İngilizler neden Abdulhamit'i sevmezdi? Posted: 13 Sep 2009 01:23 AM PDT Abdulhamit'in denge politikasına karşı çıkan İngilizler, Sultan'ı çok ağır yaptırımlarla tehdit etmişlerdi. İngilizler'in Türkiye ve İslam üzerindeki oyunları tarih boyunca hep biliniyordu. Ancak, İngilizlerin bu iki kavram üzerindeki oyunlarının bilinmeyenleri de varmış. Özellikle Abdulhamit döneminde artan İngiliz oyunlarını ortaya koyan çok ilginç belgeler ortaya çıktı. Tarihçi Yazar Mustafa Armağan, İngilizer'in Abdulhamit'in neden sevmediğini anlattığı yazısında ilginç detaylar yer alıyor. İşte Armağan'ın o yazısı İngilizler Abdülhamid'i neden sevmezdi? ... Abdülhamid 1880'lerin başından itibaren dizginleri Babıali'nin elinden alarak Yıldız'da yeni bir merkez kuracak, tabii İngiltere'nin uyarısı hemen yetişecektir. İngiliz büyükelçisi bir gün huzura çıkarak Sultan'a bir mesaj getirir. Mesajda Abdülhamid'e, amcası Abdülaziz ve ağabeyi Murad'ın başına gelenlerden ders çıkarması öğütleniyor, eğer bu kafayla giderse sonunun iyi olmayacağı ima ediliyordu. Zaten en zayıf anımızı kollayarak Kıbrıs'ı istemekle dost olmadığını göstermiş olan İngiltere, Abdülhamid için artık güvenilmez ama cepheden karşısına alınması da tehlikeli bir rakipti. Sunacağım belge, İngiltere hakkında ne düşündüğünü göstermesi bakımından ilginçtir. Sadeleştirip kısaltarak aktarıyorum: "İngiltere'nin, Allah korusun, Devlet-i Aliyye'yi bölüp "tavâif-i mülûk" (küçük devletler) şekline koymaya çalışmakta olduğu açıktır. Onu Arnavutluk, Ermenistan, Arap hükümeti ve "Türkistan" tabirleriyle "otonomi" (özerklik) değil, "anatomi" yapmak, yani parçalarına ayırmak istemektedir. Hilafeti de İstanbul'dan kendi kontrolündeki Cidde veya Mısır'a götürecek ve bütün müminleri istediği gibi yönetecektir. Yalnız şurasına teessüf olunur ki, Jöntürk tabir olunan birtakım "çapkın" takımından herifler, kendi el ve ayaklarıyla İngilizlerin maksadı uğruna gece gündüz çalışıyorlar." (BOA, Yıldız Esas Evrakı, 9.2638.72.4) Abdülhamid İngiltere'nin gerçek niyetlerini isabetle değerlendirmiştir. Peki ne yapacaktır? Bunu da şöyle açıklar: "Bir hükümetin ve milletin ayakta kalması için birkaç şey lazımdır. 1) Din, 2) Eğitim, 3) Milliyet, 4) Sanayi ve zenginlik. Ne yazık ki, bilgisi tam olan adamlarımız pek azdır. Halbuki Hıristiyanlar bunların tamamına sahiptirler. Bunlar bizde yerleşinceye kadar Osmanlı Devleti'nin, İngiltere ve Rusya arasında bir yol ve politika izlemesi gereklidir." Abdülhamid'in "İngiltere ve Rusya arasındaki politika"sı şudur: Kuzeyimizdeki "Rus kapanı"na düşmeden Ruslarla iyi geçinmek; öte yandan İngiltere'nin çıkarlarını Rusya ile birleştirmesine mani olmak. İkisinin çıkarları çatışırsa yaşama şansımız artacak, diğer ülkelerle ilişkilerimizde elimiz rahatlayacaktır. Hatırlarsınız, Said Nursi'nin "Müstemlekât Nazırı" dediği fakat o sırada Başbakan olan Gladstone, 1882'de parlamentoda eline Kur'an'ı alarak yaptığı konuşmada Mısır Müslümanlarını kastederek, "Bu kitap bu Müslümanların elinde kaldıkça İngilizler hiçbir zaman onlara hakim olamayacaklardır. Yegâne çözüm, Müslümanları Kur'an'dan uzaklaştırmaktır." sözünü söylemiştir. Bu konuşmayı çok sonraları işitecek olan Bediüzzaman, "Ben de Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu dünyaya ilan edeceğim." diye haykırmış ve bütün mesaisini, sinsi İngiliz siyasetine karşı manevî bir set oluşturmaya adamıştır. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry G. Eliot, Sultan II. Abdülhamid'in huzurunda (1877). Bediüzzaman'ı harekete geçiren Gladstone, Abdülhamid'in de hasmıdır. Nitekim Büyükelçi Layard'da verilen bir muhtıraya, "Düşmanımız Gladstone'dur" diye yazdıran Abdülhamid'dir. "Türkler pılısını pırtısını toplayıp Asya'ya çekilmelidirler" sözünün sahibi Gladstone karşısında Abdülhamid, kozlarını Eyüp Peygamber sabrıyla kullanmıştı. İngiltere bir şekilde Mısır'ı işgal etmişti ya, Sultan işgali tanımamakta kararlıydı. Ne yapıp edip Abdülhamid'in elinden, işgali resmen onayladığını bildiren bir belge almak gerekiyordu. Bir ara ikna eder gibi oldular da. İngiliz ordusunun 3 yıl içinde Mısır'dan çekileceğine dair sözleşmeye Kraliçe Victoria dahi imza koydu. Sıra Abdülhamid'in onayına gelmişti. Ne var ki o, hiç beklenmeyen bir hareketle anlaşmayı son dakikada reddetti. Zira bu imza, sadece İngiltere'nin Mısır üzerindeki hakimiyetini -geçici bile olsa- tanımayı getirmekle kalmayacak, Müslümanları emperyalizme teslim etmek anlamına gelecekti. (Mısır'ın hukuken elden çıkışı Lozan'dadır.) "Hükümranlık haklarım ortadan kalkmadıkça" diyordu Abdülhamid, "hukuken mülküm olan yerlerde yabancı hakimiyeti ve geçici işgale asla razı olmam." Sen misin razı olmayan! Al sana Ermeni sorunu! Ermeni ayaklanmalarını bastırması bile suç sayılmış, Gladstone Abdülhamid'e yepyeni bir ad bulmuştur: "Kızıl (Kanlı) Sultan." Sanki 1857'deki Hint ayaklanmasında yüzlerce insanı katleden kendisi değilmiş gibi, İngiltere, Ermenilerin hamisi kesilmiştir. Sevdiğinden değil elbette, Abdülhamid'in kestiği hortumları tekrar tesis edebilmek için piyon olarak kullanmak arzusundan. Lord Ponsonby adlı insaf sahibi parlamenter, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından Abdülhamid'in hakkını parlamentoda şöyle teslim edecektir: "Abdülhamid Avrupa'nın gördüğü en zarif ve en kurnaz diplomatlardan biriydi. O, Avrupa Birliği (Concert) makinesinin tekerleğine çomak sokacağı ve Düvel-i Muazzama'yı birbirine düşüreceği anı gayet iyi biliyordu." İngiltere'nin kurt diplomatlarından Aubrey Herbert, 14 Aralık 1911'de Avam Kamarası'nda şunları demiş: "İngiltere'de sabık Sultan Abdülhamid ve politikası sevilmezdi. Aynı şekilde Abdülhamid de, karakterinde çok nadir görülen bir samimiyetle İngiltere'den hoşlanmazdı. Aklımızda tutmamız gereken iki şey şudur: Abdülhamid yönetimi, fırsatını bulur bulmaz çıkarlarımızı baltalıyordu, yeni yönetim ise Liberal Güçlerin en büyüğü olan İngiltere'nin dostluğuna güvenmektedir." Çıkarları baltalayanların er geç tasfiyesi, yakın tarihte örneğini defalarca yaşadığımız bir kuraldır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kenan Evren: Amerika bizi kullandı Posted: 12 Sep 2009 06:38 PM PDT 12 Eylül darbesinin mimarı eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'nin 12 Eylül günleri ve Kürt sorunu konusunda çarpıcı özeleştirilerde bulunduğu o ilginç röportaj. KENAN EVREN'E DİYARBAKIR CEZAEVİ SORULUR "Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş. Ama, tedrisat Türkçe olmalı. Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor." Evren: "'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştim. Özal, 'Yapmayın Paşam. AB'ye giremiyoruz' dedi. Ben de dedim ki, 'O halde kaldırın bunu.' 20 kişiyi öldürmüş, ben onu ömür boyu yaşatacağım. Bu felsefe bana göre değil." PKK denilince akla Diyarbakır Cezaevi gelir. Oradaki işkence ve kötü muamelenin PKK'yı güçlendirdiği söylenir. Kenan Evren'e önce Diyarbakır Cezaevi'ni sordum: - Diyarbakır Cezaevi demiyorlar mı, çok üzülüyorum, sinirleniyorum. Ben o zaman Devlet Başkanı'yım. Biz devleti yönetiyoruz. Cezaevlerini yönetmiyoruz ki! Ne yani, Devlet Başkanı Diyarbakır Cezaevi'ni mi yönetecek? Cezaevleri bana mı bağlı? Sıkıyönetim komutanına bağlı. Sıkıyönetim komutanları da bizzat gidip cezaevini yönetecek, cezaevine bakacak değil. Cezaevi müdürleri var, jandarma var. O düzen devam ediyor. "Ama Paşam" diyerek araya girdim: Siz devletin başındasınız. Askeri yönetimin sorumluluğu sizde. Orada olanları da size bağlıyorlar... - Tamam da, cezaevlerinde vaktiyle kurulmuş bir teşkilat var zaten, o devam ediyor. Peki, siz Diyarbakır Cezaevi'nde olanları neye bağlıyorsunuz? - Benim kanaatim şu: Cezaevlerinde o gardiyanlar, 12 Eylül öncesi dönemde çok sıkıntı çektiler. Hatırlarsanız, anarşi döneminde cezaevlerini oradaki suçlular yönetiyordu. İdare onların eline geçmişti. Mahkûmlar, gardiyanları yakalarlar, onları döverler, rehin alırlar... Oraların yönetimi, gardiyanların değil mahkûmların elindeydi. Bu gardiyanlar çok çektiler. 12 Eylül olunca da bunlar mahkumlardan hınç aldılar. Tabii, sıkıyönetim komutanlıkları da orayı disiplin altına almak için, onların başına subaylar verdiler. Bu subaylar da eğitim yaptırdılar, talim yaptırdılar, Atatürk ilkelerini, inkılaplarını öğrettiler. İstiklal Marşı'nı söylettiler. EZA YAPIN DENMEDİ Mahkûmlar sonra yapılan işkenceleri anlattılar. Kitaplar yazıldı. - Şimdi bunlara eza yapın, işkence yapın diye bir şey söylenmemiştir. Benim ağzımdan böyle bir söz çıkmamıştır. Hatta, hatırlarım: Bir astsubay doğuda işkence yapmış. Onun mahkûmiyet kararı geldi bana. Ben onayladım, imzaladım. Bir polis de mahkûm oldu. Bunlar mahkemelere verilirdi. Onu, benim üzerime yüklemiyorlar mı? Sanki, ben, 'filan hapishanedeki filan adama işkence yapın' demişim gibi... Sanki, işkence, 12 Eylül'den önce karakollarda yok muydu? Bütün karakollarda vardı. Yani karakola düştün mü, kötü muamele yapılıyordu. 12 Eylül'de biz polisi serbest bıraktık, rahat çalışsın diye. Onlar yine yaptılar bunu. Sorgulama yapılıyor. Söyletebilmek için bazı usulleri var onların. Onları kullanarak bilgi alıyorlar. Bunları Almanlar da yapıyordu, İngilizler de, ABD'liler de, Fransızlar da... Onlar yapmadı mı? Vaktiyle herkes işkence yapıyordu. Yaptılar, sonra 'intihar etti' dediler Almanlar, Baader-Meinhof çetesi için... KÜRTÇEYİ NEDEN YASAKLADIM Kürtçeyi neden yasakladınız? - 12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı'yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, 'Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım. TÜRKÇE - KÜRTÇE BİLECEK Kürtçe konusunda bugün ne düşünüyorsunuz? - Belçika'yı ele alalım. Flamanlar ve Valonlar kavga etmiyorlar. Ben Genelkurmay Başkanı'yken Kanada'ya gitmiştim. Orada Quebec bölgesine gittim. Genelkurmay Başkanı gezdiriyor. Quebec'te lisan Fransızca. Tuhafıma gitti. 'Kanada'da nasıl iş bu?' dedim. Dediler ki, 'Burası Fransa'dan kalma bölge. Sonra bırakmışlar, ama bir anlaşmayla, buradaki halkın kendi lisanı kabul edilecek, kendi lisanlarını kullanacaklar' denilmiş. Bu bölgede devlet hizmetine gelecek bir vatandaş hem İngilizceyi, hem Fransızcayı bilmek zorunda dediler. Bölgede hizmet verecekse bu zorunluymuş. Şimdi bizde de Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş. Peki memur Kürtçeyi nasıl öğrenecek? O zaman okullara da koymak gerekmez mi? - Hayır. O olmaz. Tedrisat Türkçe olmalı. Zaten Kürtçe öğreten kurslar filan var, onlar serbest biliyorsunuz. Devlet hizmeti verecek olanlar iki dili de bilsin diyorsunuz? - Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor. Ama memur bilse iyi olur mu demek istiyorsunuz? - Kanada yapmış, Fransızlar, onlar azınlık... ÖZAL MUSUL'A GİRECEKTİ 1991 Birinci Körfez Savaşı sırasında rahmetli Turgut Özal'ın Kuzey Irak'a girmek istediği, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay'ın karşı çıkarak istifa ettiği biliniyor. Özal, bu konuda size danışmış mıydı? Gerçekten Kuzey Irak'a girme konusunda kararlı mıydı? - Evet. Musul'a girecekti. Niyeti öyleydi. Ben o tarihte Cumhurbaşkanlığından ayrılmıştım. Marmaris'e yerleşmiştim. Cumhurbaşkanı Özal'dı. Onun da Marmaris'te yazlık yeri vardı (Okluk koyundaki Cumhurbaşkanlığı tesisleri). Özal da oralardaymış, bayram vesilesiyle. Marmaris'te bana geldi, yanındaki erkanla birlikte. Evde konuştuk. Dedi ki: 'Bu ABD'nin Irak harekâtı sırasında biz de kuzeyden girelim, bu Musul meselesini halledelim, ne dersiniz?' Benim anladığım kadarıyla, ABD Başkanı baba Bush'la konuşmuş. Musul işi takılmış aklına. Öyle anlıyorum. Baba Bush'la anlaşmış. Çünkü kendi başına böyle bir karar veremez. O zaman kendisine dedim ki: 'Sakın ola böyle bir şey yapma. Böyle bir harekâta girişme. Çok zor bir harekâttır ve oraya girdikten sonra burnunu çamurdan kurtaramazsın. Orası bir gayya kuyusudur. Gireriz ama o bataktan kurtulamayız. Bütün Arap âlemini de karşımıza alırız.' Beni sessizce dinledi. Bir şey demedi. Israr da etmedi. Benden sonra Genelkurmay Başkanı Torumtay'la konuşmuş bu işi. Sonradan öğreniyorum ben. O da karşı çıkmış. O zamanki Başbakan Yıldırım Akbulut'la konuşmuş, o da karşı çıkmış. Fakat yine de Özal bu işe kararlı görünüyor, Musul'a girecek. Fakat, Genelkurmay Başkanı, 'olmaz' deyip istifa edince, o iş öyle kaldı, harekât yapılmadı. Ama, Özal'ın niyeti oydu. Özal'ın niyetini anlıyorum, ama zaten Kerkük, Musul petrollerini bize bırakmamışlar ki! İngiltere var. Bize petrolden belli bir yüzde karşılığı para önerilmiş, sonra toptan bir paraya razı olunmuş falan, ortada dayanılacak bir hak da kalmamış yani böyle bir harekat için. Biz asıl hatayı o zaman yapmışız. Artık bitmiş. Bir hak iddia etmemiz mümkün değil. O nedenle bir harekât yapılmadı o zaman. İyi de oldu yapılmadığı... Yapılsaydı, belki bugün ABD'nin düştüğü duruma biz düşerdik. Girerdik, çıkamazdık. Benim kanaatim bu. ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ Evren Paşa'ya idamlar konusunu açtım: 12 Eylül'deki idamlar nedeniyle çok suçlandınız. Bugün baktığınızda o kararları doğru buluyor musunuz? - O zamanın kanunları neyse onu uyguladık. Yeni bir kanun çıkarmadık. O zamanki Türk Ceza Kanunu'nda hangi suçlar idam cezası öngörüyorsa o suçlara uyguladık. Bunların yaptığı eylemlerin hangisi idamla cezalandırılıyorsa, onlar idam cezası alıyordu. Bazıları söylerler, "İdamları niye yaptınız?" diye. Bana göre, kanun varsa, devlet bunu uygulamakla mükelleftir. İdam etmeyip de besleyelim mi? Devlet Başkanlığınız döneminde idamlar infaz ediliyordu. Cumhurbaşkanlığınız döneminde ise 1984'ten itibaren infaz yapılmadı. İdam cezası fiilen uygulanmadı. Nihayet, AB'ye aday ülke olmak için de 2002'de idam cezası kaldırıldı. AB'ye de 'bizde idam cezası var, ama 1984'ten beri fiilen uygulamıyoruz, zaten kaldıracağız' denildi. Sizin Cumhurbaşkanlığınızda da uygulanmıyordu yani? - Bir tane hariç. 1984'ten sonra da bir tane uyguladılar. Muş'ta bir konuşma yapmıştım, hani, 'asmayalım da besleyelim mi?' diye. O zaman Turgut Özal da Başbakan, dedi ki, 'Yapmayın Paşam. Başka türlü AB'ye giremiyoruz.' Ben de dedim ki, 'O halde kaldırın bunu.' O zaman Özal dedi ki, 'Siz kaldırılmasına taraftar mısınız?' Ben de, 'Taraftar değilim, ama ne yapalım' dedim. İdam cezasına hâlâ taraftar mısınız? - Tabii. Bir sürü insan öldürülüyor. Canlı bombaya bir şey demiyorum, kendisi de gidiyor da. Bomba yerleştiriyorlar. 12 kişi, 20 kişi birden öldürüyor. O 20 kişiyi öldürmüş, ben onu ömür boyu yaşatacağım. Bu felsefe bana göre değil. AMERİKA BİZİ KULLANDI Evren, Özal'ın Musul'a girme düşüncesini, destek bulamadığı için hayata geçiremediğini söyledikten sonra sordum: Özal, Musul'a giremedi ama 1. Körfez Savaşı'nda ABD Başkanı, baba Bush'a çok yardımcı oldu. Örneğin, Adana'daki İncirlik üssünü kullandırdı. ABD, Saddam'a 36. paralelin kuzeyini yasakladı ve Kuzey Irak'ı İncirlik'te üslenen Çekiç Güç'ün kontrolüne verdi. PKK da bundan yararlandı, Kuzey Irak'a yerleşti ve güçlendi. Terör de yine bu dönemde zirveye çıktı. Bunlara ne diyorsunuz? Şunu söyleyeyim: PKK, 1984 Ağustos'unda Eruh'a saldırdı, biliyorsunuz. Ben, baktım Başbakan'dan ses yok. Özal, Marmaris'te tatildeydi galiba. O zaman ben atladım gittim bölgeye. Baktım durum vahim. Hemen Silahlı Kuvvetler'e talimat verdim, bu işe TSK baksın dedim. Olaydan sonraki dönemde de birkaç kez Kuzey Irak'a sınır ötesi harekât yaptırdım. İran hududuna kadar gittik, bölgeyi PKK'dan temizledik. Bu harekâtları o zaman Saddam'la anlaşarak yapmıştık. Saddam'ın başı İran'la dertteydi. Bize mecburdu. Bir süre terör olayları dindi. Bu harekâtlar başarılı oldu. Ama, sonra 1. Körfez Savaşı'ndan sonra, 1991'den sonra terör yeniden tırmandı. Bir kere 36. paralel işi ve Çekiç Güç bir hataydı. Özal'ın hatasıydı. ABD'ye o imkanı verdik. Onun neticesini aldık mı biz? ABD bizi kullandı. ÖCALAN İDAM EDİLMELİYDİ Evren, "Öcalan'ın idam cezasının uygulanmaması hataydı" diyerek devam etti: - İdam edilmemesi doğru değildi. Hata. Hem daha AB'ye de aday olmamıştık. Acaba idam edilirse Türkiye'de iç kargaşa çıkar, Güneydoğu'da olaylar patlak verir diye düşünmüş olabilirler mi? Veya ABD, Öcalan'ı teslim ederken "idam etmeyeceksiniz" diye şart koşmuş olabilir mi? Böyle iddialar da var. - Bence AB'den çekindiler. ABD'den çekindiler. Onu destekleyenler var oralarda. Biliyorsun, Sovyetler'e gitti, Yunanistan'a gitti, İtalya'ya gitti. Bu ülkelerden hiçbiri bize teslim etmedi. İdam cezası kesinleştiğinde idam edilseydi, bence mesele kalmayacaktı. Tabii, idamın yıldönümlerinde falan yine bir şeyler yapacaklardı. Gösteriler, bazı olaylar olacaktı. Ama, şimdiki gibi cezaevinden PKK'ya talimat veremeyecekti. Şimdi İmralı'dan PKK'yı yönetiyor. Cezaevinden avukatları kanalıyla. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ülkemizde Tek Sorun Rejimdir ! Posted: 12 Sep 2009 02:19 PM PDT Açılım kapanırsa da; kapanmaz açılanlar. Yıllardır söylemeleriyle ülke yönetiminde söz sahibi olan genelde askeriyenin içine yerleşmiş derin devlet, açılan ve büyüyen yaradan sorumluluk payı en çok olandır. Hala bu açılım zamanında kendini ortaya koyma ve bir şeyler ispatlama derdinde oluşun bir suçluluk psikoloji değil de nedir? Bence CHP ve MHP de, demokratik açılıma bu yapının istekleri ve yönlendirmeleriyle karşı çıkmaktalar. Bu süreçte askerin her konuştuğu şey, açılıma vurulan bir balta olacaktır. Artık siyasi iradenin emrinde olarak, susma hakkını kullanmaları ülke menfaatleri açısından daha hayırlı bir zeminin oluşmasına katkı sağlar. Açılımın olması, kapanan bir şeylerin varlığının da delilidir. Yıllardır uygulanan Genel Kurmay Merkezli çözümsüzlüklerinde ispatıdır.Ülkeyi idareye talip olanların silahlarının gölgesinde oluşturmak istedikleri modern gerçeklerden, donanımlardan yoksun, slogan üretme maharetli rejimin ve onun jargonlarının iflasının da göstergesidir. Açılımın gerekliliği ortadadır.Sadece Kürt merkezli düşünmekte geçersiz bir bakıştır.Dine karşı müsamahalı olmalı sistem söylemlerini değiştirmelidir. Bunun nedenleri ve niçinlerini de sorgulamak zorundasınız. Böyle bir problem yok diyerek başını kuma sokan kumkuma kuşlarıyla memleketi çakallar götürür hale gelmiştir. Meseleye doğru bakış açısı getirmek lazımdır.Terörü savaş, teröristi özgürlük savaşçısı, çarpışmaları savaş cephesi gören ve gösterilen bir durumun fiilen son bulmasını sağlamak öyle kolay değildir. Aslında kolay olmayan tek şey önyargılarımızın kırılmasıdır.Atomu parçalamaktan zor olan şey; önyargılarımız, ön kabullerimizdir. Laik zorbalığın getirdiği bir süreçten dini hassasiyetleri görmezden gelen bir rejimden bahsediyoruz.Bu halkımızın ülkemizin kuruluşunun başında küstürülmesi sürecinden bu günlere gelindi.Siz insanlarınıza ayrımcı bir perspektifle bakıp, ulusal, üniter, dil birliği gibi söylemler katarak, ayak bağlarınızla yürümek isterseniz düşersiniz. Vatan ve birlik kutsamalarınızı bir yana koyarak düşünün. İnanın bu kutsallarınızın sizden başkası için değerli görünmüyorlar. Siz nasıl başkalarının değerlerini yok sayıyorsanız, onlar da sizin değerlerinizi değersiz görmesini onlara lüks göremezsiniz. Ülkeyi buraya getirenler, bundan sonrasını da kurgulamışlardır.Bizlerin onların yardımcıları olmamamız gerekmektedir. Kendimize istediğimiz şeyleri Kürt kardeşlerimize çok görerek bir yerlere varamazsınız. Ülke siyasi söyleminden askeri (tek tip) söylemleri kaldırmak, ideolojik devlet ( Kemalist ve dine mesafeli, baskıcı laiklik) perspektifinden kurtulmamız gerekmektedir. Bize dayatılan rejimin ortaya çıkardığı problemleri aynı rejimin kafa yapısıyla çözemezsiniz. Herkese ve her şeye alabildiğine tam özgürlük vermek gerekmektedir.İnsanların kendilerini nasıl ifade ettiklerine değil, kendi bakış açılarına göre insanları değerlendiren ve yaftalayan devletçi seçkinlerden Müslüman Türk ve Kürt halkı bıkmıştır. ETA terörü ile mücadele eden İspanya'nın kayıpları 800, İrlanda'nın kayıpları 1800 iken bizim kayıplarımızın 40.000 den fazla oluşunun izahını vatan millet edebiyatları ve şehitlik söylemleriyle geçiştiremezsiniz. Bu Kürt ve Türk halkının kayıplarından acaba içimizde gizli hoşnutluk duyanlar mı var diye soramaz mıyız ki? Ülkeyi bölünmenin eşiğine getirenler ve yıllardır terörü bitiremeyenler de aynı kafalar... Oğulları teröre kurban verdiklerinde Şehitlerini kutsayan, normalde onların analarını nizamiyeden sokmayan bir despot-dikta kafalarla bu ülke ilerleyemez. Parçalanmaktan da kurtulamayız. Korkularla siyaset ve rejim kuran ve yürütenler bu işin asıl müsebbipleridir. Bunların bu milleti sevdiğini söyleyebilir misiniz? Korkularla siyaset yapanlar, ülkeyi bitme ve bölünme aşamasına getirenlerdir. Eğer açılım herkesi kuşatacak şekilde olursa ülkenin önü açılır, ülkemiz sıçrama yapar. Tıpkı Kurtuluş Savaşındaki ideallerle yeniden kardeşlik sarılması yapmaya ihtiyacımız var. Mustafa Kemal'i kullanmaya devam edenlerin ortaya koydukları sorunlarla ülke bölünme aşamasından hala kurtulamadı. Atatürk adına baskıcı bir düzen tesis edildi. Böyle herifler yüzünden Müslüman Türk Halkı da devletine küskün bir halde... Kürtleri ayaklandırdın, Müslümanları kovdun mu geriye bir Yahudilere Arzı Mev'ud olarak bu yurt kalıyor.Bunlar bence buraya hizmet için M.Kemal'i de kullandılar, kullanıyorlar. HASAN AHMET EVLİYAOĞLU http://dusunceufuklarinda.blogcu.com/ulkemizde-tek-sorun-rejimdir_50848231.html | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sahrada bir çadır sohbeti…Handan Özduygu Posted: 12 Sep 2009 02:03 PM PDT Arapların evlerini bilenler bilir, yüksek duvarlarla çevrili bahçe içindedir hepsi. Kimi evlerin bahçelerin bir köşesinde çok şık otantik çadırlar kuruludur. Ramazan-ı Şerif münasebeti ile olmayanlar da, iftar davetlerini bu çadırlarda düzenlemek üzere ya yeni çadırlar kurdu, ya da mevcut çadırlar iftar yemekleri için yeniden tanzim edildi. Bizim davet edildiğimiz çadır da oldukça büyük, kırmızı bordo tonlarında kadife kaplı divanlarla çevrili, kubbemsi tavanından bombe şeklinde sarkan tüllerle ve boncuklar sarkan, ortasında küçük bir süs havuzu olan çok şık bir çadırdı. Kubbenin iç tarafı, Arapça "Ramazan Kerim" yazılı bir bantla çevrili idi. İftar çadırı deyince, yani bizim İstanbul'da belediyelerin halk için kurdukları çadırlarla isim benzerliğinden başka bir ortak yönler yoktu. Çok uluslu olan davetli listesini görünce, nasıl bir meclis kurulacak da nasıl bir sohbet gelişecek doğrusu merak ediyordum. Misafirler toplanana kadar herkes üçlü beşli guruplar halinde sohbetler ediliyor, tanışmayanlar birbirlerine takdim ediliyordu. Beklenen misafirler tamam olmalıydı ki, Kur-an'ı Kerim tilavetinin başlaması ile herkes sustu. Harem imamlarını aratmayacak bir üslupla, "şehruramadanellezi" diye başlayan Sure-i Bakara'dan kısa bir bölüm okunmuştu ki, ev sahibi memnuniyetini belirten bir hoş geldiniz konuşması yaptı… İlk bakışta çok farklı konuklar dikkat çekiyor, gözüme çarpan ilk tanıdık sima benim buradaki doktorum, Filistinli dr. Hasan'dı. Kendisi ile sizlerle de paylaşmak üzere Filistin üzerine özel bir görüşme yapmaya istiyorum ki, henüz fırsat olmadı. Bu davettin en parlak konukları Raşit ve Halit isimli Lübnanlı iki kardeş… Bir ara bizim ekibin Abu Dhabi de birçok bürokratik engeli aşmalarında gösterdikleri ilgi ve gayret söz konusu ediliyordu ki, bir başka arkadaşımız Hasan Bey, "Onların Türk'lere bu kadar yardım etmesi normal. Zira tarih de Araplar Osmanlı ya başkaldırdığı zaman onların ataları Osmanlının geri çekilmesini istememişti. Halen, ülkelerinde bazı kanunlarda ya da sosyal hayatta ve birçok adetlerde Osmanlı izlerini görmek mümkün" diyerek açıklama yaptı. Sözün başında, davetli listesi için her ne kadar çok uluslu desem de, bir ümmet çatısı altında, atalarında bir şekilde Osmanlı izleri olan, tanışıp sohbete girince bir birine çok da yabancılık çekmeyen insanlardık… Bir ara ev sahibimiz Firas Bey, aslında Azeri Türk'ü olan Irak'lı ama Kanada da yaşayan, Mehdi Bey'i tanıtmak istedi. Bulunduğu ortamda esprileri ile her zaman dikkati çekmeyi başaran Andrew şaşırmış bir ifade ile: "Beklediğiniz Mehdi'nin geldiğini bilmiyordum, niçin öğrenmekte geç kaldım?" diye muzip bakışlarla zekice esprisine tezahürat bekliyordu ki, Mehdi Bey hiç bozuntuya vermeden, "Ben beklenen zatın öncüsü, habercisiyim, kendisi henüz teşrif etmediler" diye cevabı yapıştırınca herkes gülüşmüştü… Daha önceleri kendisi ile Arapların ve Türklerin farklı dini anlayışları üzerine çeşitli sohbetler yaptığımız Raşit, bana dönerek misafir olarak bana söz vermek istediğini söyledi. Meğer bu meclisin mutat âdeti üzere her defasında konuklardan birine söz verilir, o da ya bir ayet-i kerime, ya da hikmetli bir söz ve ya bir şiir okur, sohbet onun üzerine gelişirmiş. Hazırlıksız yakalanmam bir tarafa doğrusu, hiç de böyle bir güzellik beklemiyordum, çok şaşırmıştım. Şaşkınlığımı gizlemeyerek, beni mazur görmelerini, böyle bir adet olduğunu önceden bilmediğimi, bilakis benim kendilerinden istifade etmek istediğimi desem de ısrarlar devam edince çaresiz kalmıştım. Böyle ansızın bir gelişme olunca zihnim durmuş tüm bildiğimi unutmuş bir halde ne diyebilirim diye düşünürken, Şey Galip'in "Hoşça bak zatına zübde-i âlemsin sen" mısraını mı okusam başı sonu aklıma gelmiyor, insanlık için seçilmiş vasat bir ümmetin elemanları olarak İslam âleminin nahoş vaziyetini mi konu edinsem. Çok güzel bir akşam, milletin keyfini kaçırmasam mılar da gezerken nerden geldiğini bilmediğim bir mısra döküldü dudaklarımdan: "Eli boş âşıka mahbuplar el vermezler Aşinayı ezeli yâri kadim isterler" Kime ait olduğunu, nerede nasıl okuduğumu, zihnime nasıl yerleştiğini bilmediğim bu mısra millete ne söyleyecek, ne anlayacaklardı? Neticede farklı kültürlerin insanlarıydık… Buna cevap veremezlerse ikinci bir hakkım olur mu, acabalarda gezinirken, millette beyitin Arapça ve farsça çevirileri yapıyordu bile… Çok geçmeden Raşit, gülümseyerek: "Hoca Hanım bize, tamda Ramazan-ı Şerif geçip giderken, amel defterlerinizi güzel doldurun, sonra boşa çıkarsınız demek istiyor, güzel bir uyarıda bulunuyor." Diye bir yorum yapması ile derin bir nefes aldım… Doğrusu bu kadarını ben bile beklemiyordum. Herkes bu mana üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyor, elimiz boş mu, dolu mu, çeşitli görüşler serde ediliyordu. Gecenin başında Kur-an okuyan beyefendi, birden hepimizi susturan bir sesle besmele çekerek Sure-i Fetih'in son ayetlerini tilavet etmeye başladı… Hepimiz duygulanmıştık. Müslümanların Kur-an'ı Kerime vakıf oldukça güzelleştiklerine bir kez daha şahit olmuştuk… Malumunuz o son ayet Peygambere iman edenlerin vasıflarının belirtildiği bir ayet-i kerimedir. Herkesin şeyh Muhsin diye hitap ettiği zat tilavetini bitirdi ve: " Bu ayetteki vasıflara sahip miyiz değil miyiz, diye soruyor bu şiir ben bunu anladım." Dedi. "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rukûa varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'de ki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçılarında hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat va'detmiştir." Sure-i Fetih/29
Bir güzel zaman olmuştu… Bu kadar ilim, irfanla karşılaşmaktan dolayı son derece mutlu olmuştum. Yeryüzünün her köşesinde Allah'ın güzel kulları olması insanın içine ister istemez bir ferahlık veriyordu. O ferahlık ile çadırdan çıkıp, dağılırken, gökyüzünde parlayan dolunayı görünce, eski bir dostu görmüş gibi gizlice ona bir göz kırpıp eve doğru yola koyulduk… | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Posted: 12 Sep 2009 01:49 PM PDT Bugünden geriye baktığınız zaman harcanmış,değerlerimizin nasıl yıpratıldığı ve talancı anlayışların hangi zihniyetlerin ürünü olduğunu biraz düşünenlerimiz anlamakta zorluk çekmeyecektir. İşkence ve baskıyla bir toplum yönetildi. Birileri tezgahlarını kurdu. Birilerini kiralayalar düzenlerini sömürüyle devam ettirmek adına kandan ve gözyaşından beslendi. 'ALIŞIRLAR!' diyerek hareket eden zihniyetin egemenleri darbeleri her 10 senede bir devreye sokarak 'SERMAYE İCAZETLİ' lokomotifleriyle rayların üzerinde özgür düşünceyi,insan haklarını,millet iradesini,inanç özgürlüklerini,geleceğimizi ezdiler. Anlaşılmazların adasındaydık Tel örgülü bir karanlıkta mum ışığı bile fazla görüldü. Aydınlığa uzak,gelişmişliğe yasak,insanca yaşama taleplerine kilit vurmayı meslek haline getirenlerin köhneleşmiş bakış zaviyeleri yaşadığımız virane şartları üretti. Dünyaya kapalı,sanayileşmesinin alt yapısını sağlayamamış,coğrafyası üzerinde despot yönetimlerle çevrili,tek parti egemenliğinden ABD icazetiyle sözde demokrasiye geçirilmiş,fukaralığı kader olarak görenlerin üretildiği ve bir avuç sermaye babasının kontlaştırıldığı bir ülke de kısırlaşma istenecekti. Toplum istemeyecek ve birileri icazet verdiği zaman toplum rahatlatılacaktı. Kepçeyle alacaklar ve göz boyamak adına kaşıkla vereceklerdi. Nereye baksanız yasaklarla çevrilmiş 'YARI AÇIK ZİNDANLARIN' tek tip elbiseyle ırgatlaştırıldığı bir toplum görecektiniz. Demir perde ülkelerinin ve soğuk savaş yıllarının hantallığı bizim ülkemizde yaşandı. Birileri ABD arka bahçesi olmayı düşündü ve pratiğe soktu. Kendi vatandaşının siyasal düşüncesinden korkan,çalışanın sendikal haklarını vermeyen,hayali sürgün bölgeleri icat eden ve farklı siyasal düşüncelere sahip çalışanlarını her dönem değişen yönetimlerin rengiyle sürgünlere gönderen,eşit hakları çok gören,inançların üzerinde sopayla hareket eden bir mantıkla ancak demirperde ülkelerinden biri olabilirdiniz. Sloganlarla ve toplumu belli günlerde enerji boşaltmaya sürüklemekle hayal aleminde gezersiniz. Tartışmadığınız ve belli bir eğitim düzeyine ulaştırmadığınız bir toplumsal yapının getirdiği kısır döngüden faydalanmak adına cuntalar inşa edebilirsiniz. Bu yapılandırdığınız sistem uzun vadeli olamaz. İşte her 10 senede bir devreye sokulan ve halkın seçtiklerini kelepçeleyerek,üniversite talebelerini işkence odalarında inletmeye ve yasaları çiğneyerek muktedir olmaya yeltenenlerin sandıklardan ve halkın iradesinden korkarak yaşadıkları bir demokrasi örneği başka yerde yok. 1946 yılında giydirilen deli gömleği sözde demokrasi masalıyla uyutulan toplumsal yapıya giydirildi. İnançlarımız sömürüldü. Birilerinin siyah dediğine,yeni gelenler beyaz dedi. Kamplaşmalarla 10 yıllık süreç tıkandı. Kışkırtmalarla İstanbul'un göbeğinde mağazalar talan edildi. Birileri kurtarıcı,birileri kışkırtıcı oluverdi. Vatan cephesi kuranlar radyolarda üye kayıtlarını ilan ediyordu. Ne kurtulan oldu,ne de kurtaran. Kütahya yolunda kelepçelenenler Yasıada yolunda soluğu aldı. Sonraki süreç zaten belli. İdamlar ve darbenin sunduğu anayasa! Birileri anayasa biriler ide mühürle onaylar. 12/Mart darbesine kadar bir 10 yıllık nefes daha. Yine yeni kurbanlar. Ziverbey işkenceleri. İktidar savaşları. Tartışmaların merkezinde ÇANKAYA adresine kimin oturacağı! Muhsin Batur'a güle güle…..Faruk Gürler bir Demirel ayak oyunuyla tasfiye…. Moskova'dan davetli Elçi Fahri Korutürk'e yol açılacaktı. Ardından Kıbrıs müdahalesi….Ambargolar…Muhterem Erbakanlı koalisyon! Altı kızaran kadayıf tepsileri..Sığ tartışmalar…Laiklik tartışmaları…Kapanan partiler… 1974 affıyla dışarı salınanların yeniden örgütlenmelerine fırsat sağlayan yapılanmaların arzuladığı ve tetikleyeceği terör dünyası. İlk hedefleri 12/Mart sürecindeki hesaplaşmaydı. Malzeme oldular. Her yerde sıkıyönetimler uygulanmasına rağmen birileri yaraları kaşıyacak ve dökülen kanların failleri sır olacaktı. Kurtarılmış bölgelere birileri müdahale etmeyecek ve seyredecekti. Gemilerle sahillere gelen silahlara kimse el koymayacak ve mafyalaştırılan silah baronları ticaretlerine hız verecekti. Bir gecede zenginleşecek stokçular ve karaborsacılar bir yerden aldıkları talimatla krizlerin üretici faktörü, dişlinin bir halkası olacaktı. Can güvenliğini sağlaması gerekenler,mal güvenliğinin sigortası olması görevleri olanlar seyirciliğe devam edecekti. Rüşvet,iltimas,soygun,karaborsa,tefecilik,kamplaşma,yasaları hiçe sayma,kaos mubahlaştırıldı. İrfan Özaydınlı ve Hasan Fehmi dönemi tam bir işkence dönemi… İfadeler zorla imzalattırılacak ve doğru zindana… CMUK yok… Her yer zaten felç. POL-DER var…Sopa var…. TÖB-DER var Marksizm dikte ediliyor. DİSK var ve gladyocuların tetiklediği sahalarda 1/Mayıs törenleri düzenlemek için devrede.. Otel odalarından uzun namlulu silahlar ölüm kusacak. Oyunu tezgahlayanlar gülerek bu tabloyu alkışlayacak ve gelecek dönem darbelerini alkışlatacaklar. Ordu-Maraş-Malatya-Çorum hattı kargaşayla boğuşturulurken,ellerindeki medya yığınları tahrik adına yazacak,galeyana getirecek ve diğer kentleri tetikleyen silah olacaktı. O dönem irtica maması yoktu. Planlarını yapanlar ve ellerindeki kuvvetle beraber 'Olgunlaşmasını bekledikleri şartlar olgunlaştığı an' darbeyle gelecekti. Hani ABD Büyükelçisinin ':Bizim Çocuklar yönetime el koydu!' denilenler… Bir günde mevsim değişir mi? Değişti. Ne oldu? Kış bitiverdi….Bir günde…İlkbahar oluverdi! Perde kalkmıştı. Nasıl bir sihirli eldi bu? Pentagon sihirbazlarıydı herhalde? 1 saat evvel 30 kişinin öldüğü ve yaşama güvenliğinin kalmadığı atmosfer nasıl saat farkıyla değişiyordu? Bu vadideki baronların kararıydı! Elbiseyi bollaştıranlar kemerleri sıkacaktı. Nasılsa bol elbise bu millete yaramazdı! Darlıkta yaşamaya alıştırmışlardı. Marşlar ve mehter alaylarıyla,davul sesi ve palabıyıklı mehterbaşıyla darbelere alıştırdıkları gibi! ACE ne güne duracaktı… ACE gibiler hiç bitmez bu coğrafyada! Bir Haham ortaya çıkar ve 50 çuval belgeyi ifşa eder. 12/Eylül darbesinin oluşma öncesi,oluşma şartları,olgunlaştırıcı faktörleri,talepçileri,kendi faktörlerini sağlama almaya çalışanların ekonomik kıskaçları,tasfiye edileceklerin listesi 'Silivri'de Yatanların' ağababalarında…Bunlar çömezleri. 12/Eylül kaptanlarıyla barışanlar belli….Onlara söylenecek söz lügatlerde henüz yok . Bir gün Ş.Çetin bey Manisa'ya gelmişti…Odaklandığım nokta 12/Eylül darbesiyle alakalı bir tavır oluşması için düşüncesini sorduğumda ':Benim açımdan bir sorun kalmadı.artık kitleselleşeceğiz ve bu konuyu örteceğiz!' demişti. Hafızam deprem geçirmişti.Bu cevap hatalıydı…Sorgulamayan ve dünü yok sayan,binlerce Ülkücünün işkenceler ve yokluklara itildiği karanlık süreç unutulamazdı. Yok sayılamazdı. 12/Eylül dönemi işkencelerine ve baskılarına şahsen ve ailece uğramış bir Ülkücü olarak 1986 yılında tahliye olmuş,ardından dergi yayınına iştirak etmiş ve MÇP'ni Manisa'da kuran anlayışla ilk yazım ve konuşmalarım işkencecileri ve 12/Eylül karanlığını eleştirmek olmuştu. Ülkücü Harekete balyoz indiren,liderliğimizi zindanlarda tutan ve işkence yapan zihniyetin karanlıkları örtülemezdi. Bu düşüncelerle yaşarken TV ekranlarına yansıyan bir haber önemliydi. MHP Genel Merkezi önüne bırakılan ve bırakanların Silivri Tutuklularının taraftarları emekliler olduğunu gördüğüm tabloya verilen tepkiydi. O siyah çelengi bırakanlar geçmişin karanlık sayfasındaydı. Türk Dünyasının lideri Onurlu önder Devlet Bahçeli beyin çelenkçilere verdiği cevap benim için önemli bir kapıyı sonuna kadar açtı. Mağdur ve ezilen Ülkücülerin sesiydi o ses! ':12/Eylül döneminde Ülkücülere işkence yapanlarında aralarında olduğu bazı zevatın bu çelengi buraya bırakmaya cüret etmemeleri lazımdır' demişti. O çelenk çöplüğe atılmıştı. Bu tarihsel bir adım ve geçmişi sorgulamaktı. Yarınlarda karanlıkların olmaması için cunta oluşturmaya çalışanlarla,demokrasi ve insan haklarını imha etmeye çalışan yapılanmalarla yasal mücadele esas olmalıdır. Hayat devam etmekte..Fakat kökleri unutmadan! Ülkücü Hareketin mensupları büyük mücadelelerle bugünleri yaşattılar. 12/Eylül işkencelerini yaşayarak ve davalarından taviz vermeden bugünlere ulaşanları iyi anlayın! Basit delege hesaplarıyla ve kongre salonlarımıza Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in,Liderimiz Devlet Bahçelinin portresini asmayı unutarak kongre yapmaya çalışanlar bu tarihsel geçmişi anlayamaz. Türker Akın Sağlık | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35280] 11 Eylül'ü 12 Eylül'e bağlarken Posted: 12 Sep 2009 12:21 PM PDT 11 Eylül 12 Eylül vs.vs.vs.....! http://www.habername.com/yazi/ahmet-turkan-11-eylulu-12-eylule-baglarken-2847.htm
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İngiliz 'think tank'ı: Afganistan’a Taliban hakim / HARİTA Posted: 12 Sep 2009 11:52 AM PDT İngiliz ICOS 11 Eylül'ün yıldönümünde Taliban'ın ülkedeki hakimiyetini haritayla gösterdi. Dünya genelindeki güvenlik faaliyetleri konusunda araştırmalar yapan International Council on Security and Development Afganistan ile ilgili Taliban gerçeğini açıkladı. Dünya kamuoyunda yanlış bir Afganistan gerçeği bilgisi olduğunu belirten ICOS yetkilileri Taliban'ın hakimiyet alanını haritayla gösterdi. Taliban'ın 2008'in Kasım ayında ülkedeki hakimiyet alanının %72 olduğunu kaydeden ICOS yetkilileri bu oranının Eylül ayı itibariyle %80 oldu. ICOS yetkilisi Norine MacDonald, Afganistan'da Taliban'a karşı yürütlen operasyonda Koalisyon güçlerinin sürekli kaybettiğini ve yaz başında başlatılan 'Pençe' operasyonunda hiçbir başarı elde edemediğini söyledi. ICOS'un politik analisti Alexander Jackson, Taliban'a karşı dramatik bir biçimde kaybeden Koalisyon güçlerinin kaybediş hikayelerini haritada daha net gördüklerini ifade etti. Taliban'ın yükselen gücü karşısında endişelendiklerini söyleyen Jackson, Taliban'a karşı daha güçlü bir güç birliği çağrısında bulundu. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35281] FW: inanınkiiiiiii oluooooooooooo Posted: 12 Sep 2009 11:01 AM PDT From: ysf8174@hotmail.com To: akabe81@hotmail.com; asimorun@hotmail.com; atabey-81@hotmail.com; aysegul_ozmetin@hotmail.com; bahadir1905@hotmail.com; bay_asm@mynet.com; dazemi_77@hotmail.com; eda5455@hotmail.com; celal_ercan@hotmail.com; furkan_tekwando_81@hotmail.com; gbicer1990@hotmail.com; gulsah-1990-81@hotmail.com; hakanca_6134@hotmail.com; halitablak@hotmail.com; ilker_ozeren@hotmail.com; izaan_81@hotmail.com; kemenceciler@hotmail.com; mavi_gozlu81@hotmail.com; muhsin_sari@hotmail.com; mutluparlak@hotmail.com; neslihan_081@hotmail.com; muyat_81@hotmail.com Subject: FW: inanınkiiiiiii oluooooooooooo Date: Sat, 12 Sep 2009 15:23:51 +0000 From: turgaykulte@hotmail.com To: esinti_bilgisayar@msn.com; ysf8174@hotmail.com; xemrexemir@hotmail.com; tugbaaaaaaaaaaaaaaa@hotmail.com; r-simsek@hotmail.com; rechat81@hotmail.com Subject: RE: inanınkiiiiiii oluooooooooooo Date: Fri, 11 Sep 2009 22:44:50 +0300
YOKSA ANNEN,BABAN VE SEN ÇOK MUTSUZ YAŞARSIN,KÖTÜ ŞANS HEP YANINIZDA OLUR İNANMADIYSAN BİLE ALLAH RIZASI İÇİN YAP!!!... Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz. Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz. Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35266] ÜCRETSİZ İÇ MİMARİ VE MOBİLYA TASARIMI KURSU. Posted: 12 Sep 2009 04:06 AM PDT MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINDAN ONAYLI SERTİFİKA MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, İL ÖZEL İDARESİ VE İST. TİCARET ODASI İŞBİRLİĞİNCE DÜZENLENEN İÇ MİMARİ VE MOBİLYA TASARIMI KURSU İÇ MİMARİ,TASARIM: *TASARIM ÖGELERİ *ORAN VE ORANSAL İLİŞKİLER *DENGE VE UYUM *SİMETRİ, ASİMETRİ *RİTM, VURGU *RENKLER, TEMEL RENK BİLGİSİ MİMARİ PROJE TASARIMI: *DONATI ELEMANLARI *YAPI ELEMANLARI *ÇATI ELEMANLARI *MİMARİ MEKÂN TASARIMI *PLAN KESİT VE CEPHE GÖRÜNÜŞLERİ *KAT PLANLARI MAKET YAPIMI: *UYGULAMALI MAKET YAPIMI MOBİLYA TASARIMI: *SALON VE OTURMA ODASI MOBİLYALARI *YEMEK ODASI MOBİLYALARI *ÇALIŞMA ODASI VE BÜRO MOBİLYALARI *GENÇ VE ÇOCUK ODASI MOBİLYALARI *MOBİLYA SANAT TARİHİ *MUTFAK DEKORASYONU MEKANLARIN DÜZENLENMESİ: *PLAN KESİT ÇİZİMLERİ *CEPHE GÖRÜNÜŞ ÇİZİMLERİ *İŞ YERLERİ DEKORASYONU KURSTAN HİÇBİR ŞEKİLDE ÜCRET İSTENMİYECEKTİR. *Kurslar MİLL EĞİTİM BAKANLIĞI, İL ÖZEL İDARESİ VE İSTANBUL TİC.ODASI İşbirliğince düzenlenmektedir. *Kursun verileceği yer:ERKAN AVCI END.MESLEK LİSESİ. *Adres:Kültür sokak no :3 Bahçelievler /İSTANBUL (Bahçelievler Metro durağı arkası) *Katılım şartı:16 yaş üzeri herkes katılabilir. *Kursa devam zorunluluğu vardır. *Kursun başlama tarihi: 28/Eylül /2009 *Kursun süresi:400 saat *Akşamları 18:10 -21.00 Arası haftada 5 akşam. (pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma) **İletişim:mail gruplarına kapalıdır,özelden yazınız. **Tel: 0542 208 63 65 **Mail: kursbilgisi@gmail.com **Adres rehberi: http://www.panoramio.com/photo/6168165 -- __________________________________ ----------------------------------------------------------- BU OKULDAKİ ÜCRETSİZ KURSLARDAN HABERDAR OLMAK İSTİYORSANIZ GRUBA ÜYE OLUN.. Grubun adresi Geçerli web adresi: http://groups.google.com.tr/group/mesl-egt-krs Geçerli e-posta adresi: mesl-egt-krs@googlegroups.com --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35273] Web Sitesi Teklifi Posted: 12 Sep 2009 03:14 AM PDT Kendiniz, çocuklarınız, sevgiliniz veya aileniz için & Firmanızın satışlarını ve bilinirliğini artırmak için & Veya memnun olmadığınız sitenizi yeniden tasarlatmak istiyorsanız; TASARIMI yapılıp, tamamıyla kullanıma hazır halde teslim Web Sitesi SADECE 299 TL İsterseniz 49.85 x 6 Taksit www.iyidigital.com veya 0216 418 41 51 Saygılarımızla, SATIŞ EKİBİ **************************** IYIDIGITAL WEB TASARIM Bağdat Caddesi Keylan İş Merkezi No:19 K:1 D:3 Kızıltoprak / İSTANBUL Tel: 0216 418 41 51 Fax: 0216 418 41 40 --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
.:: Komplo Teorileri ::. Bülent Arınç, baklayı ağzından çıkardı : Öcalan muhatap alınacak Posted: 12 Sep 2009 12:54 AM PDT
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35270] Fwd: ACIL DUYURU Posted: 12 Sep 2009 12:42 AM PDT
Değerli Arkadaşlarım Gruplarımızda İslam dini ile alakalı pek çok farklı görüşten insan olmasına rağmen Türkçe konusunda bu farklılığın çok az olduğuna kuşku yoktur. Ancak kim nasıl düşünürse düşünsün yurtdışındaki vatandaşlarımızın orada asimile olmadan ve Anadolu’dan kopmadan varlıklarını sürdürebilmeleri için en önemli iki şey vardır. Bunlardan birisi Dil yani Türkçeyi çocuklarının unutmasına fırsat vermeyecek gayret ve çalışmalar. Diğeri de Dindir. Bu yüzden orada bazı vatandaşlarımız bu iki konuda bazı girişimlerde bulunmaktadırlar. Bilindiği gibi Almanya Federal bir devlettir ve bu gibi konularda her eyalet kendisi karar vermektedir. Hessen eyaleti de bu konuda bir kamu oyu yoklaması yapmaktadır ve maalesef evetler hayırların açık ara gerisinde kalmaktadır. Grup arkadaşlarımızdan bilhassa Almanya da yaşayan arkadaşlarımızın ve Almanya da yakınları bulunanların ve diğer herkesin oylamaya katılıp aşağıdaki izahı yapıldığı şekilde kamuoyu araştırmasına katılmalarının ve açılmasına izin verilmesi halinde pek çok çocuğumuzun hem ortak dilimiz Türkçeyi konuşmak ve hem de din birliğini sürdürebilmeleri açısından çok yararlı olacaktır. Sakın bir oydan ne olur demeyiniz. Damlaya damlaya göl olur. Zaman daralmaktadır. Almanya’daki Türk aileler bizden çok şey istemiyorlar sadece arkalarında olduğumuzu his etmeleri bile onlar için moral kaynağı olarak çok şey ifade eder. Saygı ve selamlarımla A.D.Şimşek
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35275] GÜNÜN SÖZÜ Posted: 12 Sep 2009 12:17 AM PDT
GÜNÜN SÖZÜ Menfaat üzerine dönen siyâset, canavardır.
Bediüzzaman (rh)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
.:: Komplo Teorileri ::. ALIN SİZE AKP AÇILIMI Posted: 11 Sep 2009 02:40 PM PDT | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
[anadoluhaber:35272] FW: 12 Eylül 82 Anayasası Halk Oylamasına sen de KATIL Posted: 11 Sep 2009 02:35 PM PDT > > > O GÜN: 12 EYLÜL 1980! > > Binlerce ailenin, yüz binlerce kişinin hayatını kararttı 12 EYLÜL… > Bunun sorumlusu askeri cunta ise, giderken 82 Anayasası'yla kendi geleceğini güvence altına alıyor, yine aynı anayasayla koca bir ülkenin geleceğini de tahakküm altına alıyordu. > 12 Eylül karanlığı sürmeliydi… > > Karanlığın sembolüdür 12 Eylül. Hayatları karartan, geleceğimizi karartan… > > BUGÜN 12 EYLÜL 2009! > > Biz Saadet Partisi olarak; demokratik, çağdaş, sivil bir anayasa ile bu tahakkümü ortadan kaldırmak istiyoruz. > > Yeniden Büyük Türkiye yolunda, yeni bir anayasayla, 12 Eylül'ü toprağa gömmek istiyoruz. > > İnsan eli değmiş tüm karanlıkları geri gelmemecesine ışığa çıkarmayı hak ve görev sayıyoruz! > > > > "Hileli sandıkla değil, şeffaf seçimle 12 Eylül Anayasası'nı Oyluyoruz" > Bugün, 11.00 – 14.00, Beşiktaş İskele Meydanı > > isteyenler www.sp.org.tr adresinden de oy kullanabilirler > Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~ Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir... Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com |
You are subscribed to email updates from ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ To stop receiving these emails, you may unsubscribe now. | Email delivery powered by Google |
Google Inc., 20 West Kinzie, Chicago IL USA 60610 |
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.