[anadoluhaber:35285] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

.:: Komplo Teorileri ::. Japonların, ABD'ye 11 Eylül gibi saldırı planı "Fu-Go Operasyonu"

Posted: 13 Sep 2009 06:48 AM PDT

ABD semalarında Japonların 'Fu-Go Operasyonu'

11 Eylül,

ilk saldırı değildi!

 

 

1944'te Japonya'nın düzenlediği 'Rüzgar Gemileri Operasyonu' günışığına çıktı. Basit balonlarla ABD'ye saldıran Japonların hedefi, ormanları ve ekinleri ateşe vermekti. Kuzey Amerika'ya bin balonun ulaştığı düşünülüyor; bunlardan 361'inin varlığı kesin olarak saptandı.

 

Mine Haksal / Popüler TARİH / Eylül 2002

 

Saldırı kamuoyuna 1985 sonlarında açıklandı

Oregan'da Bly ya­kınındaki Gear­hat Mountain ormanında bir anıt. İkinci Dün­ya Savaşı'nda hayatını kaybe­den Amerikalılar anısına diki­len anıtlardan en az bilineni kuşkusuz. Tarihçilerin gözün­den kaçan ve Amerikan arşiv­lerinin ancak 1985 sonrasında kamuoyuna duyurduğu bir savaş olgusuna tanıklık edi­yor. 

İlk kurbanlar piknikteki çocuklar

5 Mayıs 1945.Günlerden pazar. Muhterem papaz Arc­hie Mitchell, hamile karısı ve yanlarındaki bir grup çocukla birlikte piknik yapacak bir yer aramaktadır. Papaz otobüsü park ederken çocuklardan bi­rinin ayağı madeni bir nesne­ye takılır. Çocuklar ne oldu­ğunu anlamak için ellerine al­dıklarında bu nesne infilak eder. Elsie Mitchell ve 11-13 yaşlarındaki beş çocuk olay yerinde can verir.

Bu altı Amerikalı, İkinci Dünya Savaşı'nda ABD topra­ğında savaşa kurban giden ye­gane kişiler olarak tarihe ge­çecektir. Çünkü bu patlayan madeni nesne bir bombadır, Japon yapımı bir bomba.

Japonlar gerçi 7 Aralık 1941'de de Pearl Harbor'a saldırırlar; ama Hawaii 1898'den itibaren ABD top­raklarına katılmış olsa da Pa­sifik Takımadaları o tarihte henüz ABD'nin bir parçası değildi ancak 1959'da ellinci eyalet olacaktı. 

Tokyo saldırısına misilleme olarak yapıldı

Kuzey Amerika kıtasında altı kişinin ölümüne yol açan bomba, 1942'de Hornet uçak gemisinden havalanan Ameri­kan bombardıman uçakları­nın Tokyo saldırısına Japon­ların bir misillemesidir.

Tokyo'ya yapılan saldırı pek maddi bir hasar yaratma­mış olsa da imparatorluk ken­tinin göbeğinde kendilerine meydan okunması, Japonların ulusal onurunu yaralar. Buna mutlaka karşılık verilmelidir, hem de ABD'nin kendi topra­ğında, diye düşünülür.

Genelkurmay, donanması­nı Amerikan sularında tehli­keye atmayı reddeder. Kami­kaze uçaklarına gelince, he­nüz savaşın geleceği belli ol­madığından ve fethedilen top­rakların elde kalması için bir uzlaşma barışı ön­görüldüğünden, bu uçaklara, Asya cephesinde çok iş düşecektir,

 

Balonlarla, hava cereyanından - 'JET AKINTISI' yardımı ile saldırı planlanıyor.

Bunun üzerine balon uz­manları devreye girer; coğrafi uzaklıktan ve doğanın sundu­ğu olanaklardan yararlanmayı düşünürler. Evet, Pasifik Ok­yanusu'nun devasa büyüklü­ğü, Amerika kıtasına insan unsuruna dayalı bir saldırıda bulunmaya izin vermemekte­dir. Ama senenin bir döne­minde, 9 ile 10 bin metre yük­seklikte batıdan doğuya doğ­ru esen güçlü hava cereyanın­dan, 'jet akıntısından' yarar­lanmak söz konusu olabilir. 

Bolun saldırısı Japon Genelkurmayı’na sunuluyor

Uzmanlar geliştirdikleri projeyi Japon Ge­nelkurmayı'na su­narlar. Hidrojen gazıy­la şişirildikten sonra at­mosferin üst tabakasına sa­lınacak olan ve üzerlerinde yangın çıkartıcı bombalar taşıyan balonların, saatte 200 ya da 300 kilometre hızla Pasifik'i aşması ve hiç fark edilmeden, 70 saat içinde Kuzey Amerika'ya ulaşması mümkündür.

Balonlar ABD'nin üzerine geldiğinde devreye girecek bir mekanizma, bombaların etra­fa saçılmasını sağlayacaktır. Genelkurmay projeyi benim­ser. Mühendisler 12 bin met­re yükseklikte uçabilecek bir balon geliştirirler. Hidrojenle şişirilen bu balonun yapımında, tabaka­lar halinde dut ağacı ka­ğıdı ile bizde 'Trabzon hur­ması' olarak bili­nen Japon hurmasın­dan elde edilen tutkal kul­lanılır. Balonun çapı 10 metreyi geçmez. Ucundaki küçük sepet safra görevi gö­ren kum torbaları, dört ya da altı adet yangın bombası ve balonun kılıfını imha etmeye yarayan bir sistemle donan­mıştır.

Balonlar Amerika toprağı­na vardığında etrafa saçılacak olan bombalar her 24 saatte bir teker teker patlayacak şe­kilde tasarlanmıştır. Bu arada balon da, hidrojeni tutuştura­cak pikrik asit ile magnez­yumdan oluşan bir karışım sa­yesinde, kendi kendini imha edecektir.

 

Japon Genelkurmayı bu projeye bayılır

Bir de uygun kod adı bulur: Fu-Go Operasyonu, yani 'Rüzgar Gemileri Saldırısı'

Neredeyse hiç fark edilmeden sessiz sedasız hede­fe doğru yol alan bu silahın ABD'de ve aynı zamanda Ka­nada'da felaketlere yol açma ihtimali yüksektir. İlk başta söz konusu olan, her iki ülke­de de ormanları ve ekinleri ateşe vermektir. 

Operasyonun ikinci evresinde bakteriyolojik saldırı vardı

Amaç, Amerikan silahlı kuvvetlerinin önemli bir kıs­mının ülke topraklarında kal­masını ve böylece Asya'daki kıskacı gevşetmesini sağla­maktır. Operasyonun ikinci evresinde bakteriyolojik bir saldır öngörülür: Veba ve şarbon taşıyacaktır balonlar. Japonya her gün yüzlerce ba­lon fırlatmak niyetindedir.

 

İlk girişim başarısızlıkla sonuçlanır

1944 Haziran'ın da uçurulan 200 balondan hiçbiri Amerika kıtasına ula­şamaz. Aynı yılın Ekim ayın­da tasarımlar gözden geçirilir. Bu defa 15 bin balon üretil­mesi öngörülür; fiilen 10 bin adet üretilir ve bunların 9 bin 300 tanesi fırlartılır.

İki hafta sonra Amerikan karşı-casusluk servisleri alarm­dadır. Bir balon kılıfına ait parçalar bulunmuştur denizde. İlk başlarda Amerikalı görevli­ler bunların meteorolojik amaçla ya da hava saldırılarına karşı önlem mahiyetinde kulla­nılan balonlar olabileceğini dü­şünür. Bunu izleyen ay, bir ba­lona ait olabilecek parçacıkla­ra Oregon'da, Montana'da, hatta Birleşik Devletler'in ku­zeydoğusundaki Michigan'da bile rastlanır. Bunun nasıl bir nesne olduğu üç aşağı beş yu­karı kestirilmektedir. Safra olarak kullanılan kum tahlil edilir ve menşeinin Honşu Adası olduğu saptanır. 

 

Japonların balonlarla karşı saldırıya geçtiği farkediliyor

Kaliforniya kıyıları üzerin­de uçmakta olan Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçak bu balonlardan birini fark edip onu parlamadan ye­re indirmeyi başardığında ar­tık hiçbir kuşkuya yer yoktur: Japonlar Amerika'ya karşı saldırıya geçmiştir... Kağıttan balonlarla!

 

Amerikan yönetimi çareler aramaya başlar

Roosevelt yönetimi durumun vahametini kavrar. O güne dek Amerikan askerleri en gelişmiş silahlar, en ola­ğanüstü stratejiler konu­sunda kafa yormuştur. Şimdi, yaptıkları bütün tahlilleri bir daha göz­den geçirmek zorunda­dırlar. Ülkeyi yakıp yık­mak için rüzgardan ya­rarlanarak okyanusu aşan, nerdeyse sıfır maliyetli böyle­sine basit bir silah, kelimenin gerçek ve mecazi anlamıyla tam bir 'bomba' etkisi yaratır. 

Yangınlardan çok halkı saracak olan korku dalgasın­dan kaygı duyulmaktadır

Bakteriyolojik tehdidin somut bir biçimde gündeme gelmesi halinde bu korkunun paniğe dönüşmesi olasıdır.  Pek çok Amerikan vatandaşı "ne oldu­ğu belirsiz uçan cisimler" gör­düğünden söz etmeye başla­mıştır bile, yerel gazetelerde bu kimselerin tanıklıklarına yer verilir. Amerikan hüküme­ti konuyla ilgili haberlere yayın yasağı koyar, aynı zaman­da da Fire Flye Operasyo­nu'nu başlatır: 3 bin asker sal­dırıya en açık kıyı bölgelerine gönderilir. 300 paraşütçü itfa­iye eri ve onların hava birlik­leri, sürekli alarm durumunda bekletilmektedir. Birçok savaş uçaği kâğıttan küçük balonla­rın yerini tespit etmekle gö­revlendirilir. Bu dut ağacın­dan yapılma balonlardan isa­bet alan tek Amerikan kenti, 4 Ocak 1945'te Oregon'daki Medford olacaktır.

 

Japonlar operasyona neden son verildi?

Yayın organlarına getiri­len yasağın bir diğer etkisi de Japonlar üzerinde kendini gösterir. Balonlarının ABD'de panik yarattığı kulaklarına gi­decek olsa, Japonların bun­dan cesaret alarak daha çok balon gönderecekleri açıktır. Dolayısıyla "Rüzgar Gemile­ri" saldırısının yol açtığı so­nuçlar açığa vurulmamalıdır. Bu taktik Amerikan yetkilile­rinin umduklarının ötesinde başarılı olur. Gazeteler­de balonlarının yıkıcı et­kisinin izine dahi rastla­mayan Japon Genelkur­mayı, gönderdikleri ay­gıtlardan hiçbirinin he­defe ulaşmadığı sonucu­na varır. Hidrojen sağlama imkanı da sınırlanınca, Ja­ponlar bu operasyona 1945 Nisan'ında son verirler.

 

Japonlar yanlış zaman seçmişlerdi

Oysa bu uçan kâğıtlar deh­şet verici sonuçlar yaratabilir­di. Yazın başlatılan ilk saldırı başarılı olsaydı ya da ilkba­harda durdurulan ikinci saldı­rı birkaç ay daha sürdürülsey­di, yangın balonlarının Ameri­ka'nın batısında güneşin ka­vurduğu ekinleri ve ormanları yakıp yok etmesi işten bile de­ğildi. Ama operasyon esas ola­rak 1944 sonbaharıyla 1944-1945 kışında yürütülmüştü, yağmurun ve karın bu bölgele­ri yangınlardan koruduğu bir zaman diliminde.. Aslında Ja­ponları Fu-Go Operasyonu'nu sürdürmeye teşvik edecek bir olay da yaşandı, tabii bundan haberleri olsaydı...

Basına yapılan sansür çok etkili oldu

1944 sonunda Pasifik'i aşan balonlardan biri Was­hington Eyaleti'nin doğusun­daki Hanford Engineering Works'e elektrik sağlayan yüksek gerilim hatlarına takı­lır. Kaderin bir cilvesi, 9 Ağustos 1945'te Nagasaki kentini yerle bir edecek plu­tonyum bombası bu enstitüde hazırlanmaktadır. Bu balonun tarihteki ilk nükleer felakete sebep olmasına ramak kalmış­tır. Bomba yapımı için gerekli uranyumu üreten nükleer re­aktörün soğutulmasına yara­yan devredeki pompalar bu yüksek gerilim hatlarından elektrik almaktadır. Aşırı ısınma durumlarında,  Çernobil'de olduğu gibi, reaktör çı­ğırından çıkar ve kontrol edi­lemez hale gelir. Bereket ver­sin, Hanford Enstitüsü'ndeki yedek devrelerin çalışmasıyla tehlike atlatılır. Buna karşın üç gün üretim durur ve atom bombasının yapımına ilişkin Manhattan projesinin gerçek­leşmesi bir süre gecikir.

 

Kıtalararası ilk silah denemesi

Kısacası, Japon dut ağaç­larından yapılma kâğıttan ba­lonlar, iyi hazırlanılmadığı için az hasara yol açtı, ama yi­ne de üç binden fazla askerin ve pek çok savaş uçağının se­ferber edilmesine neden oldu. Kıtalararası silahların ilk ha­bercisi olan bu basit aygıtlar, insanoğlunun bir kez azmetti mi amacına ulaşmak için çok fazla maddi olanağa ihtiyacı olmadığını da gösteriyor. Ni­tekim Fu-Go Operasyonu'nun maliyeti sadece iki milyon do­lardır; İkinci Dünya Sava­şı'nda silahlanma için harca­nan servetlerle, kıtalararası balistik füzelere (ICBM) yatı­rılan milyarlarla, Ronald Re­agan'ın Stratejik Savunma İni­siyatifi'nin 40 milyarıyla ya da Başkan Bush'un yıldızlar savaşı projesiyle kıyaslandı­ğında, bu rakam bir hiçtir.

 

Birçok balonun ne olduğu bilinmiyor

Bugün, Kuzey Amerika'ya bin balonun ulaştığı düşünülü­yor; Kanada'dan Meksika'ya kadar uzanan alanda, bunlar­dan sadece 361'inin varlığı ke­sin olarak saptandı.

 

Hazırlayanlar : merakediyorum@googlegroups.com üyeleri, Kerem (krmhby@hotmail.com), merakediyorumgrubu@gmail.com

Kaynak : Popüler Tarih Eylül 2000 sayısında "11 Eylül ilk sardırı değildi" başlığı ile yayınlanan yazıdan derlenmiştir.
Paragraf başlıkları ilave edilmiştir. Resimlerde kirlilik yaratmamak için grup adı vs kullanılmamıştır.
Saatlerce uğraşarak verdiğimiz emeği bir "Delet" tuşuyla yok etmeyin Lütfen bu kısmı silmeyiniz, kaynak göstererek paylaşınız.


__________ Information from ESET Smart Security, version of virus signature database 4390 (20090902) __________

The message was checked by ESET Smart Security.

http://www.eset.com

Sabah Gazetesinden Hıristiyanlık Propagandası !.

Posted: 13 Sep 2009 04:37 AM PDT

Sabah ve ATv'nin Çalık grubuna satışından sonra adı damadının gazetesine çıkan Sabah Gazetesi bugün bir skandala imza attı.Sabah ve ATv'nin Çalık grubuna satışından sonra adı damadının gazetesine çıkan Sabah Gazetesi bugün kendisinden beklemeyecek bir skandala imza attı.



RAMAZAN AYINDA HRİSTİYANLIK PROPAGANDASI

Medya dünyasından satıştan sonra muhafazakarlaştığı, iktidar yalakalığı yaptığı yönünde eleştiriler alan Sabah gazetesi bugün Günaydın ekinde misyonerlik yapan bir ilana yer verdi. Üstelik de Ramazan ayında.. "İsa Mesih'in rüyalarda görünmesi" olarak verilen ilanda DVD ve kitap tanıtımı yapılıyor.

Ilımlı islam ve Diyalogculuk bu olsa gerek !

Alparslan Türkeş'ten çok ilginç bir mektup

Posted: 13 Sep 2009 01:37 AM PDT


Alpars Türkeş'in 12 Eylül öncesiye ilgili Emniyet'e yazdığı bir mektupta dönemin faili meçhulleri hakkında önemli bilgiler içeriyor.

Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in Emniyet Genel Müdürlüğü'ne mektup yazarak, 12 Eylül'ün hemen öncesinde işlenen siyasi cinayetlere ilişkin önemli bir iddiayı gündeme getirdiği ortaya çıktı.

Zaman'ın haberine göre, Mektupta, devletin güvenliği sağlamayla yükümlü olan kurumlarına yönelik oldukça ağır suçlama yer alıyor. Türkeş, 1993 yılında yazdığı mektupta darbeye zemin hazırlayan siyasi cinayetlerin hemen hepsinin arkasında kimi devlet görevlilerinin olduğunu belirtiyor.

Türkiye'yi 12 Eylül'e götüren süreçte toplumu derinden sarsan siyasi cinayetler işlendi. Gazeteci Abdi İpekçi, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK Başkanı Kemal Türker ve MHP'li Bakan Gün Sazak gibi değişik görüşlerden simge isimlere yönelik suikastlar, iç kavgayı körüklemekle kalmadı; darbeye zemin de hazırladı. Öldürülenler ve tetikçilerin kimliğine bakılarak, birbirleriyle çatışma halindeki ideolojik hareketler suçlandı. Ses getiren bu eylemlere ilişkin soru işaretleri tartışılmaya başlandığında ise iş işten geçmişti. Suçlanan kesimlerden biri de ülkücülerdi. Hedefteki isim dönemin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 23.9.1993 tarihinde Emniyet'e yazdığı mektup, tarihe ışık tutacak mahiyette.

Mektup, yıllarca Türkeş'in en yakınında bulunan eski MHP kurmaylarından Rıza Müftüoğlu'nun 'Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket' adlı kitabında ayrıntısıyla yer alıyor. Müftüoğlu'nun yazdıklarına göre, emekli Hakim Albay Kaya Alpkartal, Türkeş'e bir belge sunar. Polis okullarında okutulan 'Devlet Güvenliği ve İstihbarat' adlı kitapta MHP'nin suçlandığı bölümlerden oluşan belgeye kızan Türkeş, cevap mahiyetinde bir mektup yazar.

Kitapta tam metni verilen ve ''İçişleri Bakanlığı. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne'' hitabıyla gönderilen sert mektupta Türkeş'in şu ifadeleri dikkat çekiyor:

"MHP, 12 Eylül öncesi ülkede tek anti-komünist grup olduğunu hiçbir zaman söylememiştir. Ancak millet ve memleket aleyhine sürdürülen cereyanlar arasında en aktif ve duyarlı bir grup olduğunu belirtmiştir. MHP ve ülkücü kuruluşlar silahlı şiddet eylemlerine hiçbir zaman devleti ele geçirmek için başvurmamış, komünistlerin saldırılarına hedef oldukları için millî bir refleks çizgisinde nefsi müdafaa içerisinde kalmıştır. Bazı planlı ve programlı cinayetlerin arkasında ülkücülerin yer aldığı iddia edilmişse de, bütün cinayetlerin arkasında ya bir MİT mensubu ya da bir emniyet mensubu her zaman görülmüştür. Kitaptaki bu bölümün kaldırılmasını, aksi takdirde hukuki yollara başvurulacağının bilinmesini rica ederim.'' Müftüoğlu, Emniyet'ten mektuba cevap gelmediği bilgisine de kitabında yer veriyor.

İngilizler neden Abdulhamit'i sevmezdi?

Posted: 13 Sep 2009 01:23 AM PDT


Abdulhamit'in denge politikasına karşı çıkan İngilizler, Sultan'ı çok ağır yaptırımlarla tehdit etmişlerdi.

İngilizler'in Türkiye ve İslam üzerindeki oyunları tarih boyunca hep biliniyordu. Ancak, İngilizlerin bu iki kavram üzerindeki oyunlarının bilinmeyenleri de varmış. Özellikle Abdulhamit döneminde artan İngiliz oyunlarını ortaya koyan çok ilginç belgeler ortaya çıktı. Tarihçi Yazar Mustafa Armağan, İngilizer'in Abdulhamit'in neden sevmediğini anlattığı yazısında ilginç detaylar yer alıyor.

İşte Armağan'ın o yazısı

İngilizler Abdülhamid'i neden sevmezdi?
...

Abdülhamid 1880'lerin başından itibaren dizginleri Babıali'nin elinden alarak Yıldız'da yeni bir merkez kuracak, tabii İngiltere'nin uyarısı hemen yetişecektir. İngiliz büyükelçisi bir gün huzura çıkarak Sultan'a bir mesaj getirir. Mesajda Abdülhamid'e, amcası Abdülaziz ve ağabeyi Murad'ın başına gelenlerden ders çıkarması öğütleniyor, eğer bu kafayla giderse sonunun iyi olmayacağı ima ediliyordu. Zaten en zayıf anımızı kollayarak Kıbrıs'ı istemekle dost olmadığını göstermiş olan İngiltere, Abdülhamid için artık güvenilmez ama cepheden karşısına alınması da tehlikeli bir rakipti.

Sunacağım belge, İngiltere hakkında ne düşündüğünü göstermesi bakımından ilginçtir. Sadeleştirip kısaltarak aktarıyorum:

"İngiltere'nin, Allah korusun, Devlet-i Aliyye'yi bölüp "tavâif-i mülûk" (küçük devletler) şekline koymaya çalışmakta olduğu açıktır. Onu Arnavutluk, Ermenistan, Arap hükümeti ve "Türkistan" tabirleriyle "otonomi" (özerklik) değil, "anatomi" yapmak, yani parçalarına ayırmak istemektedir. Hilafeti de İstanbul'dan kendi kontrolündeki Cidde veya Mısır'a götürecek ve bütün müminleri istediği gibi yönetecektir. Yalnız şurasına teessüf olunur ki, Jöntürk tabir olunan birtakım "çapkın" takımından herifler, kendi el ve ayaklarıyla İngilizlerin maksadı uğruna gece gündüz çalışıyorlar." (BOA, Yıldız Esas Evrakı, 9.2638.72.4)

Abdülhamid İngiltere'nin gerçek niyetlerini isabetle değerlendirmiştir. Peki ne yapacaktır? Bunu da şöyle açıklar:

"Bir hükümetin ve milletin ayakta kalması için birkaç şey lazımdır. 1) Din, 2) Eğitim, 3) Milliyet, 4) Sanayi ve zenginlik. Ne yazık ki, bilgisi tam olan adamlarımız pek azdır. Halbuki Hıristiyanlar bunların tamamına sahiptirler. Bunlar bizde yerleşinceye kadar Osmanlı Devleti'nin, İngiltere ve Rusya arasında bir yol ve politika izlemesi gereklidir."

Abdülhamid'in "İngiltere ve Rusya arasındaki politika"sı şudur: Kuzeyimizdeki "Rus kapanı"na düşmeden Ruslarla iyi geçinmek; öte yandan İngiltere'nin çıkarlarını Rusya ile birleştirmesine mani olmak. İkisinin çıkarları çatışırsa yaşama şansımız artacak, diğer ülkelerle ilişkilerimizde elimiz rahatlayacaktır.

Hatırlarsınız, Said Nursi'nin "Müstemlekât Nazırı" dediği fakat o sırada Başbakan olan Gladstone, 1882'de parlamentoda eline Kur'an'ı alarak yaptığı konuşmada Mısır Müslümanlarını kastederek, "Bu kitap bu Müslümanların elinde kaldıkça İngilizler hiçbir zaman onlara hakim olamayacaklardır. Yegâne çözüm, Müslümanları Kur'an'dan uzaklaştırmaktır." sözünü söylemiştir. Bu konuşmayı çok sonraları işitecek olan Bediüzzaman, "Ben de Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu dünyaya ilan edeceğim." diye haykırmış ve bütün mesaisini, sinsi İngiliz siyasetine karşı manevî bir set oluşturmaya adamıştır.

İngiliz Büyükelçisi Sir Henry G. Eliot, Sultan II. Abdülhamid'in huzurunda (1877).

Bediüzzaman'ı harekete geçiren Gladstone, Abdülhamid'in de hasmıdır. Nitekim Büyükelçi Layard'da verilen bir muhtıraya, "Düşmanımız Gladstone'dur" diye yazdıran Abdülhamid'dir. "Türkler pılısını pırtısını toplayıp Asya'ya çekilmelidirler" sözünün sahibi Gladstone karşısında Abdülhamid, kozlarını Eyüp Peygamber sabrıyla kullanmıştı.

İngiltere bir şekilde Mısır'ı işgal etmişti ya, Sultan işgali tanımamakta kararlıydı. Ne yapıp edip Abdülhamid'in elinden, işgali resmen onayladığını bildiren bir belge almak gerekiyordu. Bir ara ikna eder gibi oldular da. İngiliz ordusunun 3 yıl içinde Mısır'dan çekileceğine dair sözleşmeye Kraliçe Victoria dahi imza koydu. Sıra Abdülhamid'in onayına gelmişti. Ne var ki o, hiç beklenmeyen bir hareketle anlaşmayı son dakikada reddetti. Zira bu imza, sadece İngiltere'nin Mısır üzerindeki hakimiyetini -geçici bile olsa- tanımayı getirmekle kalmayacak, Müslümanları emperyalizme teslim etmek anlamına gelecekti. (Mısır'ın hukuken elden çıkışı Lozan'dadır.)

"Hükümranlık haklarım ortadan kalkmadıkça" diyordu Abdülhamid, "hukuken mülküm olan yerlerde yabancı hakimiyeti ve geçici işgale asla razı olmam." Sen misin razı olmayan! Al sana Ermeni sorunu! Ermeni ayaklanmalarını bastırması bile suç sayılmış, Gladstone Abdülhamid'e yepyeni bir ad bulmuştur: "Kızıl (Kanlı) Sultan." Sanki 1857'deki Hint ayaklanmasında yüzlerce insanı katleden kendisi değilmiş gibi, İngiltere, Ermenilerin hamisi kesilmiştir. Sevdiğinden değil elbette, Abdülhamid'in kestiği hortumları tekrar tesis edebilmek için piyon olarak kullanmak arzusundan.

Lord Ponsonby adlı insaf sahibi parlamenter, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından Abdülhamid'in hakkını parlamentoda şöyle teslim edecektir:

"Abdülhamid Avrupa'nın gördüğü en zarif ve en kurnaz diplomatlardan biriydi. O, Avrupa Birliği (Concert) makinesinin tekerleğine çomak sokacağı ve Düvel-i Muazzama'yı birbirine düşüreceği anı gayet iyi biliyordu."

İngiltere'nin kurt diplomatlarından Aubrey Herbert, 14 Aralık 1911'de Avam Kamarası'nda şunları demiş:

"İngiltere'de sabık Sultan Abdülhamid ve politikası sevilmezdi. Aynı şekilde Abdülhamid de, karakterinde çok nadir görülen bir samimiyetle İngiltere'den hoşlanmazdı. Aklımızda tutmamız gereken iki şey şudur: Abdülhamid yönetimi, fırsatını bulur bulmaz çıkarlarımızı baltalıyordu, yeni yönetim ise Liberal Güçlerin en büyüğü olan İngiltere'nin dostluğuna güvenmektedir."

Çıkarları baltalayanların er geç tasfiyesi, yakın tarihte örneğini defalarca yaşadığımız bir kuraldır.

Kenan Evren: Amerika bizi kullandı

Posted: 12 Sep 2009 06:38 PM PDT


12 Eylül darbesinin mimarı eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'nin 12 Eylül günleri ve Kürt sorunu konusunda çarpıcı özeleştirilerde bulunduğu o ilginç röportaj.

KENAN EVREN'E DİYARBAKIR CEZAEVİ SORULUR


"Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş. Ama, tedrisat Türkçe olmalı. Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor." Evren: "'Asmayalım da besleyelim mi?' demiştim. Özal, 'Yapmayın Paşam. AB'ye giremiyoruz' dedi. Ben de dedim ki, 'O halde kaldırın bunu.' 20 kişiyi öldürmüş, ben onu ömür boyu yaşatacağım. Bu felsefe bana göre değil."

PKK denilince akla Diyarbakır Cezaevi gelir. Oradaki işkence ve kötü muamelenin PKK'yı güçlendirdiği söylenir. Kenan Evren'e önce Diyarbakır Cezaevi'ni sordum:
- Diyarbakır Cezaevi demiyorlar mı, çok üzülüyorum, sinirleniyorum. Ben o zaman Devlet Başkanı'yım. Biz devleti yönetiyoruz. Cezaevlerini yönetmiyoruz ki! Ne yani, Devlet Başkanı Diyarbakır Cezaevi'ni mi yönetecek? Cezaevleri bana mı bağlı? Sıkıyönetim komutanına bağlı. Sıkıyönetim komutanları da bizzat gidip cezaevini yönetecek, cezaevine bakacak değil. Cezaevi müdürleri var, jandarma var. O düzen devam ediyor.
"Ama Paşam" diyerek araya girdim: Siz devletin başındasınız. Askeri yönetimin sorumluluğu sizde. Orada olanları da size bağlıyorlar...
- Tamam da, cezaevlerinde vaktiyle kurulmuş bir teşkilat var zaten, o devam ediyor.

Peki, siz Diyarbakır Cezaevi'nde olanları neye bağlıyorsunuz?
- Benim kanaatim şu: Cezaevlerinde o gardiyanlar, 12 Eylül öncesi dönemde çok sıkıntı çektiler. Hatırlarsanız, anarşi döneminde cezaevlerini oradaki suçlular yönetiyordu. İdare onların eline geçmişti. Mahkûmlar, gardiyanları yakalarlar, onları döverler, rehin alırlar... Oraların yönetimi, gardiyanların değil mahkûmların elindeydi. Bu gardiyanlar çok çektiler. 12 Eylül olunca da bunlar mahkumlardan hınç aldılar. Tabii, sıkıyönetim komutanlıkları da orayı disiplin altına almak için, onların başına subaylar verdiler. Bu subaylar da eğitim yaptırdılar, talim yaptırdılar, Atatürk ilkelerini, inkılaplarını öğrettiler. İstiklal Marşı'nı söylettiler.

EZA YAPIN DENMEDİ

Mahkûmlar sonra yapılan işkenceleri anlattılar. Kitaplar yazıldı.
- Şimdi bunlara eza yapın, işkence yapın diye bir şey söylenmemiştir. Benim ağzımdan böyle bir söz çıkmamıştır. Hatta, hatırlarım: Bir astsubay doğuda işkence yapmış. Onun mahkûmiyet kararı geldi bana. Ben onayladım, imzaladım. Bir polis de mahkûm oldu. Bunlar mahkemelere verilirdi. Onu, benim üzerime yüklemiyorlar mı?
Sanki, ben, 'filan hapishanedeki filan adama işkence yapın' demişim gibi... Sanki, işkence, 12 Eylül'den önce karakollarda yok muydu? Bütün karakollarda vardı. Yani karakola düştün mü, kötü muamele yapılıyordu. 12 Eylül'de biz polisi serbest bıraktık, rahat çalışsın diye. Onlar yine yaptılar bunu.
Sorgulama yapılıyor. Söyletebilmek için bazı usulleri var onların. Onları kullanarak bilgi alıyorlar. Bunları Almanlar da yapıyordu, İngilizler de, ABD'liler de, Fransızlar da... Onlar yapmadı mı? Vaktiyle herkes işkence yapıyordu. Yaptılar, sonra 'intihar etti' dediler Almanlar, Baader-Meinhof çetesi için...

KÜRTÇEYİ NEDEN YASAKLADIM

Kürtçeyi neden yasakladınız?
- 12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı'yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor.
Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, 'Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım.

TÜRKÇE - KÜRTÇE BİLECEK

Kürtçe konusunda bugün ne düşünüyorsunuz?
- Belçika'yı ele alalım. Flamanlar ve Valonlar kavga etmiyorlar. Ben Genelkurmay Başkanı'yken Kanada'ya gitmiştim. Orada Quebec bölgesine gittim. Genelkurmay Başkanı gezdiriyor. Quebec'te lisan Fransızca. Tuhafıma gitti. 'Kanada'da nasıl iş bu?' dedim. Dediler ki, 'Burası Fransa'dan kalma bölge. Sonra bırakmışlar, ama bir anlaşmayla, buradaki halkın kendi lisanı kabul edilecek, kendi lisanlarını kullanacaklar' denilmiş. Bu bölgede devlet hizmetine gelecek bir vatandaş hem İngilizceyi, hem Fransızcayı bilmek zorunda dediler. Bölgede hizmet verecekse bu zorunluymuş. Şimdi bizde de Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş.

Peki memur Kürtçeyi nasıl öğrenecek? O zaman okullara da koymak gerekmez mi?
- Hayır. O olmaz. Tedrisat Türkçe olmalı. Zaten Kürtçe öğreten kurslar filan var, onlar serbest biliyorsunuz.

Devlet hizmeti verecek olanlar iki dili de bilsin diyorsunuz?
- Zaten serbest, kurslar var. Resmi eğitim bizde biraz zor.

Ama memur bilse iyi olur mu demek istiyorsunuz?
- Kanada yapmış, Fransızlar, onlar azınlık...

ÖZAL MUSUL'A GİRECEKTİ

1991 Birinci Körfez Savaşı sırasında rahmetli Turgut Özal'ın Kuzey Irak'a girmek istediği, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay'ın karşı çıkarak istifa ettiği biliniyor. Özal, bu konuda size danışmış mıydı? Gerçekten Kuzey Irak'a girme konusunda kararlı mıydı?
- Evet. Musul'a girecekti. Niyeti öyleydi. Ben o tarihte Cumhurbaşkanlığından ayrılmıştım. Marmaris'e yerleşmiştim. Cumhurbaşkanı Özal'dı. Onun da Marmaris'te yazlık yeri vardı (Okluk koyundaki Cumhurbaşkanlığı tesisleri). Özal da oralardaymış, bayram vesilesiyle. Marmaris'te bana geldi, yanındaki erkanla birlikte. Evde konuştuk. Dedi ki: 'Bu ABD'nin Irak harekâtı sırasında biz de kuzeyden girelim, bu Musul meselesini halledelim, ne dersiniz?'

Benim anladığım kadarıyla, ABD Başkanı baba Bush'la konuşmuş. Musul işi takılmış aklına. Öyle anlıyorum. Baba Bush'la anlaşmış. Çünkü kendi başına böyle bir karar veremez.

O zaman kendisine dedim ki: 'Sakın ola böyle bir şey yapma. Böyle bir harekâta girişme. Çok zor bir harekâttır ve oraya girdikten sonra burnunu çamurdan kurtaramazsın. Orası bir gayya kuyusudur. Gireriz ama o bataktan kurtulamayız. Bütün Arap âlemini de karşımıza alırız.'
Beni sessizce dinledi. Bir şey demedi. Israr da etmedi. Benden sonra Genelkurmay Başkanı Torumtay'la konuşmuş bu işi. Sonradan öğreniyorum ben. O da karşı çıkmış. O zamanki Başbakan Yıldırım Akbulut'la konuşmuş, o da karşı çıkmış. Fakat yine de Özal bu işe kararlı görünüyor, Musul'a girecek.

Fakat, Genelkurmay Başkanı, 'olmaz' deyip istifa edince, o iş öyle kaldı, harekât yapılmadı. Ama, Özal'ın niyeti oydu. Özal'ın niyetini anlıyorum, ama zaten Kerkük, Musul petrollerini bize bırakmamışlar ki! İngiltere var. Bize petrolden belli bir yüzde karşılığı para önerilmiş, sonra toptan bir paraya razı olunmuş falan, ortada dayanılacak bir hak da kalmamış yani böyle bir harekat için.
Biz asıl hatayı o zaman yapmışız. Artık bitmiş. Bir hak iddia etmemiz mümkün değil. O nedenle bir harekât yapılmadı o zaman. İyi de oldu yapılmadığı... Yapılsaydı, belki bugün ABD'nin düştüğü duruma biz düşerdik. Girerdik, çıkamazdık. Benim kanaatim bu.

ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ
Evren Paşa'ya idamlar konusunu açtım:
12 Eylül'deki idamlar nedeniyle çok suçlandınız. Bugün baktığınızda o kararları doğru buluyor musunuz?
- O zamanın kanunları neyse onu uyguladık. Yeni bir kanun çıkarmadık. O zamanki Türk Ceza Kanunu'nda hangi suçlar idam cezası öngörüyorsa o suçlara uyguladık. Bunların yaptığı eylemlerin hangisi idamla cezalandırılıyorsa, onlar idam cezası alıyordu. Bazıları söylerler, "İdamları niye yaptınız?" diye. Bana göre, kanun varsa, devlet bunu uygulamakla mükelleftir. İdam etmeyip de besleyelim mi?

Devlet Başkanlığınız döneminde idamlar infaz ediliyordu. Cumhurbaşkanlığınız döneminde ise 1984'ten itibaren infaz yapılmadı. İdam cezası fiilen uygulanmadı. Nihayet, AB'ye aday ülke olmak için de 2002'de idam cezası kaldırıldı. AB'ye de 'bizde idam cezası var, ama 1984'ten beri fiilen uygulamıyoruz, zaten kaldıracağız' denildi. Sizin Cumhurbaşkanlığınızda da uygulanmıyordu yani?
- Bir tane hariç. 1984'ten sonra da bir tane uyguladılar. Muş'ta bir konuşma yapmıştım, hani, 'asmayalım da besleyelim mi?' diye. O zaman Turgut Özal da Başbakan, dedi ki, 'Yapmayın Paşam. Başka türlü AB'ye giremiyoruz.' Ben de dedim ki, 'O halde kaldırın bunu.' O zaman Özal dedi ki, 'Siz kaldırılmasına taraftar mısınız?' Ben de, 'Taraftar değilim, ama ne yapalım' dedim.

İdam cezasına hâlâ taraftar mısınız?
- Tabii. Bir sürü insan öldürülüyor. Canlı bombaya bir şey demiyorum, kendisi de gidiyor da. Bomba yerleştiriyorlar. 12 kişi, 20 kişi birden öldürüyor. O 20 kişiyi öldürmüş, ben onu ömür boyu yaşatacağım. Bu felsefe bana göre değil.

AMERİKA BİZİ KULLANDI

Evren, Özal'ın Musul'a girme düşüncesini, destek bulamadığı için hayata geçiremediğini söyledikten sonra sordum:

Özal, Musul'a giremedi ama 1. Körfez Savaşı'nda ABD Başkanı, baba Bush'a çok yardımcı oldu. Örneğin, Adana'daki İncirlik üssünü kullandırdı. ABD, Saddam'a 36. paralelin kuzeyini yasakladı ve Kuzey Irak'ı İncirlik'te üslenen Çekiç Güç'ün kontrolüne verdi. PKK da bundan yararlandı, Kuzey Irak'a yerleşti ve güçlendi. Terör de yine bu dönemde zirveye çıktı. Bunlara ne diyorsunuz?
Şunu söyleyeyim: PKK, 1984 Ağustos'unda Eruh'a saldırdı, biliyorsunuz. Ben, baktım Başbakan'dan ses yok. Özal, Marmaris'te tatildeydi galiba. O zaman ben atladım gittim bölgeye. Baktım durum vahim. Hemen Silahlı Kuvvetler'e talimat verdim, bu işe TSK baksın dedim.
Olaydan sonraki dönemde de birkaç kez Kuzey Irak'a sınır ötesi harekât yaptırdım. İran hududuna kadar gittik, bölgeyi PKK'dan temizledik. Bu harekâtları o zaman Saddam'la anlaşarak yapmıştık. Saddam'ın başı İran'la dertteydi. Bize mecburdu.
Bir süre terör olayları dindi. Bu harekâtlar başarılı oldu. Ama, sonra 1. Körfez Savaşı'ndan sonra, 1991'den sonra terör yeniden tırmandı. Bir kere 36. paralel işi ve Çekiç Güç bir hataydı. Özal'ın hatasıydı. ABD'ye o imkanı verdik. Onun neticesini aldık mı biz? ABD bizi kullandı.

ÖCALAN İDAM EDİLMELİYDİ
Evren, "Öcalan'ın idam cezasının uygulanmaması hataydı" diyerek devam etti: - İdam edilmemesi doğru değildi. Hata. Hem daha AB'ye de aday olmamıştık.

Acaba idam edilirse Türkiye'de iç kargaşa çıkar, Güneydoğu'da olaylar patlak verir diye düşünmüş olabilirler mi? Veya ABD, Öcalan'ı teslim ederken "idam etmeyeceksiniz" diye şart koşmuş olabilir mi? Böyle iddialar da var.
- Bence AB'den çekindiler. ABD'den çekindiler. Onu destekleyenler var oralarda. Biliyorsun, Sovyetler'e gitti, Yunanistan'a gitti, İtalya'ya gitti. Bu ülkelerden hiçbiri bize teslim etmedi. İdam cezası kesinleştiğinde idam edilseydi, bence mesele kalmayacaktı. Tabii, idamın yıldönümlerinde falan yine bir şeyler yapacaklardı. Gösteriler, bazı olaylar olacaktı. Ama, şimdiki gibi cezaevinden PKK'ya talimat veremeyecekti. Şimdi İmralı'dan PKK'yı yönetiyor. Cezaevinden avukatları kanalıyla.


Ülkemizde Tek Sorun Rejimdir !

Posted: 12 Sep 2009 02:19 PM PDT


Açılım kapanırsa da; kapanmaz açılanlar. Yıllardır söylemeleriyle ülke yönetiminde söz sahibi olan genelde askeriyenin içine yerleşmiş derin devlet, açılan ve büyüyen yaradan sorumluluk payı en çok olandır. Hala bu açılım zamanında kendini ortaya koyma ve bir şeyler ispatlama derdinde oluşun bir suçluluk psikoloji değil de nedir? Bence CHP ve MHP de, demokratik açılıma bu yapının istekleri ve yönlendirmeleriyle karşı çıkmaktalar.



Bu süreçte askerin her konuştuğu şey, açılıma vurulan bir balta olacaktır. Artık siyasi iradenin emrinde olarak, susma hakkını kullanmaları ülke menfaatleri açısından daha hayırlı bir zeminin oluşmasına katkı sağlar.


Açılımın olması, kapanan bir şeylerin varlığının da delilidir. Yıllardır uygulanan Genel Kurmay Merkezli çözümsüzlüklerinde ispatıdır.Ülkeyi idareye talip olanların silahlarının gölgesinde oluşturmak istedikleri modern gerçeklerden, donanımlardan yoksun, slogan üretme maharetli rejimin ve onun jargonlarının iflasının da göstergesidir.



Açılımın gerekliliği ortadadır.Sadece Kürt merkezli düşünmekte geçersiz bir bakıştır.Dine karşı müsamahalı olmalı sistem söylemlerini değiştirmelidir. Bunun nedenleri ve niçinlerini de sorgulamak zorundasınız. Böyle bir problem yok diyerek başını kuma sokan kumkuma kuşlarıyla memleketi çakallar götürür hale gelmiştir.



Meseleye doğru bakış açısı getirmek lazımdır.Terörü savaş, teröristi özgürlük savaşçısı, çarpışmaları savaş cephesi gören ve gösterilen bir durumun fiilen son bulmasını sağlamak öyle kolay değildir. Aslında kolay olmayan tek şey önyargılarımızın kırılmasıdır.Atomu parçalamaktan zor olan şey; önyargılarımız, ön kabullerimizdir.



Laik zorbalığın getirdiği bir süreçten dini hassasiyetleri görmezden gelen bir rejimden bahsediyoruz.Bu halkımızın ülkemizin kuruluşunun başında küstürülmesi sürecinden bu günlere gelindi.Siz insanlarınıza ayrımcı bir perspektifle bakıp, ulusal, üniter, dil birliği gibi söylemler katarak, ayak bağlarınızla yürümek isterseniz düşersiniz.



Vatan ve birlik kutsamalarınızı bir yana koyarak düşünün. İnanın bu kutsallarınızın sizden başkası için değerli görünmüyorlar. Siz nasıl başkalarının değerlerini yok sayıyorsanız, onlar da sizin değerlerinizi değersiz görmesini onlara lüks göremezsiniz.



Ülkeyi buraya getirenler, bundan sonrasını da kurgulamışlardır.Bizlerin onların yardımcıları olmamamız gerekmektedir. Kendimize istediğimiz şeyleri Kürt kardeşlerimize çok görerek bir yerlere varamazsınız.



Ülke siyasi söyleminden askeri (tek tip) söylemleri kaldırmak, ideolojik devlet ( Kemalist ve dine mesafeli, baskıcı laiklik) perspektifinden kurtulmamız gerekmektedir. Bize dayatılan rejimin ortaya çıkardığı problemleri aynı rejimin kafa yapısıyla çözemezsiniz.



Herkese ve her şeye alabildiğine tam özgürlük vermek gerekmektedir.İnsanların kendilerini nasıl ifade ettiklerine değil, kendi bakış açılarına göre insanları değerlendiren ve yaftalayan devletçi seçkinlerden Müslüman Türk ve Kürt halkı bıkmıştır.



ETA terörü ile mücadele eden İspanya'nın kayıpları 800, İrlanda'nın kayıpları 1800 iken bizim kayıplarımızın 40.000 den fazla oluşunun izahını vatan millet edebiyatları ve şehitlik söylemleriyle geçiştiremezsiniz. Bu Kürt ve Türk halkının kayıplarından acaba içimizde gizli hoşnutluk duyanlar mı var diye soramaz mıyız ki?



Ülkeyi bölünmenin eşiğine getirenler ve yıllardır terörü bitiremeyenler de aynı kafalar... Oğulları teröre kurban verdiklerinde Şehitlerini kutsayan, normalde onların analarını nizamiyeden sokmayan bir despot-dikta kafalarla bu ülke ilerleyemez. Parçalanmaktan da kurtulamayız. Korkularla siyaset ve rejim kuran ve yürütenler bu işin asıl müsebbipleridir. Bunların bu milleti sevdiğini söyleyebilir misiniz?



Korkularla siyaset yapanlar, ülkeyi bitme ve bölünme aşamasına getirenlerdir. Eğer açılım herkesi kuşatacak şekilde olursa ülkenin önü açılır, ülkemiz sıçrama yapar. Tıpkı Kurtuluş Savaşındaki ideallerle yeniden kardeşlik sarılması yapmaya ihtiyacımız var.



Mustafa Kemal'i kullanmaya devam edenlerin ortaya koydukları sorunlarla ülke bölünme aşamasından hala kurtulamadı. Atatürk adına baskıcı bir düzen tesis edildi. Böyle herifler yüzünden Müslüman Türk Halkı da devletine küskün bir halde...



Kürtleri ayaklandırdın, Müslümanları kovdun mu geriye bir Yahudilere Arzı Mev'ud olarak bu yurt kalıyor.Bunlar bence buraya hizmet için M.Kemal'i de kullandılar, kullanıyorlar.

HASAN AHMET EVLİYAOĞLU
http://dusunceufuklarinda.blogcu.com/ulkemizde-tek-sorun-rejimdir_50848231.html

Sahrada bir çadır sohbeti…Handan Özduygu

Posted: 12 Sep 2009 02:03 PM PDT


Arapların evlerini bilenler bilir, yüksek duvarlarla çevrili bahçe içindedir hepsi. Kimi evlerin bahçelerin bir köşesinde çok şık otantik çadırlar kuruludur. Ramazan-ı Şerif münasebeti ile olmayanlar da, iftar davetlerini bu çadırlarda düzenlemek üzere ya yeni çadırlar kurdu, ya da mevcut çadırlar iftar yemekleri için yeniden tanzim edildi.

Bizim davet edildiğimiz çadır da oldukça büyük, kırmızı bordo tonlarında kadife kaplı divanlarla çevrili, kubbemsi tavanından bombe şeklinde sarkan tüllerle ve boncuklar sarkan, ortasında küçük bir süs havuzu olan çok şık bir çadırdı. Kubbenin iç tarafı, Arapça "Ramazan Kerim" yazılı bir bantla çevrili idi. İftar çadırı deyince, yani bizim İstanbul'da belediyelerin halk için kurdukları çadırlarla isim benzerliğinden başka bir ortak yönler yoktu.

Çok uluslu olan davetli listesini görünce, nasıl bir meclis kurulacak da nasıl bir sohbet gelişecek doğrusu merak ediyordum. Misafirler toplanana kadar herkes üçlü beşli guruplar halinde sohbetler ediliyor, tanışmayanlar birbirlerine takdim ediliyordu. Beklenen misafirler tamam olmalıydı ki, Kur-an'ı Kerim tilavetinin başlaması ile herkes sustu. Harem imamlarını aratmayacak bir üslupla, "şehruramadanellezi" diye başlayan Sure-i Bakara'dan kısa bir bölüm okunmuştu ki, ev sahibi memnuniyetini belirten bir hoş geldiniz konuşması yaptı…

İlk bakışta çok farklı konuklar dikkat çekiyor, gözüme çarpan ilk tanıdık sima benim buradaki doktorum, Filistinli dr. Hasan'dı. Kendisi ile sizlerle de paylaşmak üzere Filistin üzerine özel bir görüşme yapmaya istiyorum ki, henüz fırsat olmadı.

Bu davettin en parlak konukları Raşit ve Halit isimli Lübnanlı iki kardeş… Bir ara bizim ekibin Abu Dhabi de birçok bürokratik engeli aşmalarında gösterdikleri ilgi ve gayret söz konusu ediliyordu ki, bir başka arkadaşımız Hasan Bey, "Onların Türk'lere bu kadar yardım etmesi normal. Zira tarih de Araplar Osmanlı ya başkaldırdığı zaman onların ataları Osmanlının geri çekilmesini istememişti. Halen, ülkelerinde bazı kanunlarda ya da sosyal hayatta ve birçok adetlerde Osmanlı izlerini görmek mümkün" diyerek açıklama yaptı.

Sözün başında, davetli listesi için her ne kadar çok uluslu desem de, bir ümmet çatısı altında, atalarında bir şekilde Osmanlı izleri olan, tanışıp sohbete girince bir birine çok da yabancılık çekmeyen insanlardık…

Bir ara ev sahibimiz Firas Bey, aslında Azeri Türk'ü olan Irak'lı ama Kanada da yaşayan, Mehdi Bey'i tanıtmak istedi. Bulunduğu ortamda esprileri ile her zaman dikkati çekmeyi başaran Andrew şaşırmış bir ifade ile:

"Beklediğiniz Mehdi'nin geldiğini bilmiyordum, niçin öğrenmekte geç kaldım?" diye muzip bakışlarla zekice esprisine tezahürat bekliyordu ki, Mehdi Bey hiç bozuntuya vermeden, "Ben beklenen zatın öncüsü, habercisiyim, kendisi henüz teşrif etmediler" diye cevabı yapıştırınca herkes gülüşmüştü…

Daha önceleri kendisi ile Arapların ve Türklerin farklı dini anlayışları üzerine çeşitli sohbetler yaptığımız Raşit, bana dönerek misafir olarak bana söz vermek istediğini söyledi. Meğer bu meclisin mutat âdeti üzere her defasında konuklardan birine söz verilir, o da ya bir ayet-i kerime, ya da hikmetli bir söz ve ya bir şiir okur, sohbet onun üzerine gelişirmiş. Hazırlıksız yakalanmam bir tarafa doğrusu, hiç de böyle bir güzellik beklemiyordum, çok şaşırmıştım. Şaşkınlığımı gizlemeyerek, beni mazur görmelerini, böyle bir adet olduğunu önceden bilmediğimi, bilakis benim kendilerinden istifade etmek istediğimi desem de ısrarlar devam edince çaresiz kalmıştım. Böyle ansızın bir gelişme olunca zihnim durmuş tüm bildiğimi unutmuş bir halde ne diyebilirim diye düşünürken, Şey Galip'in "Hoşça bak zatına zübde-i âlemsin sen" mısraını mı okusam başı sonu aklıma gelmiyor, insanlık için seçilmiş vasat bir ümmetin elemanları olarak İslam âleminin nahoş vaziyetini mi konu edinsem. Çok güzel bir akşam, milletin keyfini kaçırmasam mılar da gezerken nerden geldiğini bilmediğim bir mısra döküldü dudaklarımdan:

"Eli boş âşıka mahbuplar el vermezler

Aşinayı ezeli yâri kadim isterler"

Kime ait olduğunu, nerede nasıl okuduğumu, zihnime nasıl yerleştiğini bilmediğim bu mısra millete ne söyleyecek, ne anlayacaklardı? Neticede farklı kültürlerin insanlarıydık… Buna cevap veremezlerse ikinci bir hakkım olur mu, acabalarda gezinirken, millette beyitin Arapça ve farsça çevirileri yapıyordu bile…

Çok geçmeden Raşit, gülümseyerek: "Hoca Hanım bize, tamda Ramazan-ı Şerif geçip giderken, amel defterlerinizi güzel doldurun, sonra boşa çıkarsınız demek istiyor, güzel bir uyarıda bulunuyor." Diye bir yorum yapması ile derin bir nefes aldım…

Doğrusu bu kadarını ben bile beklemiyordum. Herkes bu mana üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyor, elimiz boş mu, dolu mu, çeşitli görüşler serde ediliyordu.

Gecenin başında Kur-an okuyan beyefendi, birden hepimizi susturan bir sesle besmele çekerek Sure-i Fetih'in son ayetlerini tilavet etmeye başladı… Hepimiz duygulanmıştık. Müslümanların Kur-an'ı Kerime vakıf oldukça güzelleştiklerine bir kez daha şahit olmuştuk…

Malumunuz o son ayet Peygambere iman edenlerin vasıflarının belirtildiği bir ayet-i kerimedir. Herkesin şeyh Muhsin diye hitap ettiği zat tilavetini bitirdi ve: " Bu ayetteki vasıflara sahip miyiz değil miyiz, diye soruyor bu şiir ben bunu anladım." Dedi.

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rukûa varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'de ki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçılarında hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat va'detmiştir." Sure-i Fetih/29

Bir güzel zaman olmuştu… Bu kadar ilim, irfanla karşılaşmaktan dolayı son derece mutlu olmuştum. Yeryüzünün her köşesinde Allah'ın güzel kulları olması insanın içine ister istemez bir ferahlık veriyordu. O ferahlık ile çadırdan çıkıp, dağılırken, gökyüzünde parlayan dolunayı görünce, eski bir dostu görmüş gibi gizlice ona bir göz kırpıp eve doğru yola koyulduk…

30.YILDA 12/EYLÜL KÖHNELİĞİ!

Posted: 12 Sep 2009 01:49 PM PDT


Bugünden geriye baktığınız zaman harcanmış,değerlerimizin nasıl yıpratıldığı ve talancı anlayışların hangi zihniyetlerin ürünü olduğunu biraz düşünenlerimiz anlamakta zorluk çekmeyecektir.
İşkence ve baskıyla bir toplum yönetildi.
Birileri tezgahlarını kurdu.
Birilerini kiralayalar düzenlerini sömürüyle devam ettirmek adına kandan ve gözyaşından beslendi.
'ALIŞIRLAR!' diyerek hareket eden zihniyetin egemenleri darbeleri her 10 senede bir devreye sokarak 'SERMAYE İCAZETLİ' lokomotifleriyle rayların üzerinde özgür düşünceyi,insan haklarını,millet iradesini,inanç özgürlüklerini,geleceğimizi ezdiler.
Anlaşılmazların adasındaydık
Tel örgülü bir karanlıkta mum ışığı bile fazla görüldü.
Aydınlığa uzak,gelişmişliğe yasak,insanca yaşama taleplerine kilit vurmayı meslek haline getirenlerin köhneleşmiş bakış zaviyeleri yaşadığımız virane şartları üretti.
Dünyaya kapalı,sanayileşmesinin alt yapısını sağlayamamış,coğrafyası üzerinde despot yönetimlerle çevrili,tek parti egemenliğinden ABD icazetiyle sözde demokrasiye geçirilmiş,fukaralığı kader olarak görenlerin üretildiği ve bir avuç sermaye babasının kontlaştırıldığı bir ülke de kısırlaşma istenecekti.
Toplum istemeyecek ve birileri icazet verdiği zaman toplum rahatlatılacaktı.
Kepçeyle alacaklar ve göz boyamak adına kaşıkla vereceklerdi.
Nereye baksanız yasaklarla çevrilmiş 'YARI AÇIK ZİNDANLARIN' tek tip elbiseyle ırgatlaştırıldığı bir toplum görecektiniz.
Demir perde ülkelerinin ve soğuk savaş yıllarının hantallığı bizim ülkemizde yaşandı.
Birileri ABD arka bahçesi olmayı düşündü ve pratiğe soktu.
Kendi vatandaşının siyasal düşüncesinden korkan,çalışanın sendikal haklarını vermeyen,hayali sürgün bölgeleri icat eden ve farklı siyasal düşüncelere sahip çalışanlarını her dönem değişen yönetimlerin rengiyle sürgünlere gönderen,eşit hakları çok gören,inançların üzerinde sopayla hareket eden bir mantıkla ancak demirperde ülkelerinden biri olabilirdiniz.
Sloganlarla ve toplumu belli günlerde enerji boşaltmaya sürüklemekle hayal aleminde gezersiniz.
Tartışmadığınız ve belli bir eğitim düzeyine ulaştırmadığınız bir toplumsal yapının getirdiği kısır döngüden faydalanmak adına cuntalar inşa edebilirsiniz.
Bu yapılandırdığınız sistem uzun vadeli olamaz.
İşte her 10 senede bir devreye sokulan ve halkın seçtiklerini kelepçeleyerek,üniversite talebelerini işkence odalarında inletmeye ve yasaları çiğneyerek muktedir olmaya yeltenenlerin sandıklardan ve halkın iradesinden korkarak yaşadıkları bir demokrasi örneği başka yerde yok.
1946 yılında giydirilen deli gömleği sözde demokrasi masalıyla uyutulan toplumsal yapıya giydirildi.
İnançlarımız sömürüldü.
Birilerinin siyah dediğine,yeni gelenler beyaz dedi.
Kamplaşmalarla 10 yıllık süreç tıkandı.
Kışkırtmalarla İstanbul'un göbeğinde mağazalar talan edildi.
Birileri kurtarıcı,birileri kışkırtıcı oluverdi.
Vatan cephesi kuranlar radyolarda üye kayıtlarını ilan ediyordu.
Ne kurtulan oldu,ne de kurtaran.
Kütahya yolunda kelepçelenenler Yasıada yolunda soluğu aldı.
Sonraki süreç zaten belli.
İdamlar ve darbenin sunduğu anayasa!
Birileri anayasa biriler ide mühürle onaylar.
12/Mart darbesine kadar bir 10 yıllık nefes daha.
Yine yeni kurbanlar.
Ziverbey işkenceleri.
İktidar savaşları.
Tartışmaların merkezinde ÇANKAYA adresine kimin oturacağı!
Muhsin Batur'a güle güle…..Faruk Gürler bir Demirel ayak oyunuyla tasfiye….
Moskova'dan davetli Elçi Fahri Korutürk'e yol açılacaktı.
Ardından Kıbrıs müdahalesi….Ambargolar…Muhterem Erbakanlı koalisyon!
Altı kızaran kadayıf tepsileri..Sığ tartışmalar…Laiklik tartışmaları…Kapanan partiler…
1974 affıyla dışarı salınanların yeniden örgütlenmelerine fırsat sağlayan yapılanmaların arzuladığı ve tetikleyeceği terör dünyası.
İlk hedefleri 12/Mart sürecindeki hesaplaşmaydı.
Malzeme oldular.
Her yerde sıkıyönetimler uygulanmasına rağmen birileri yaraları kaşıyacak ve dökülen kanların failleri sır olacaktı.
Kurtarılmış bölgelere birileri müdahale etmeyecek ve seyredecekti.
Gemilerle sahillere gelen silahlara kimse el koymayacak ve mafyalaştırılan silah baronları ticaretlerine hız verecekti.
Bir gecede zenginleşecek stokçular ve karaborsacılar bir yerden aldıkları talimatla krizlerin üretici faktörü, dişlinin bir halkası olacaktı.
Can güvenliğini sağlaması gerekenler,mal güvenliğinin sigortası olması görevleri olanlar seyirciliğe devam edecekti.
Rüşvet,iltimas,soygun,karaborsa,tefecilik,kamplaşma,yasaları hiçe sayma,kaos mubahlaştırıldı.
İrfan Özaydınlı ve Hasan Fehmi dönemi tam bir işkence dönemi…
İfadeler zorla imzalattırılacak ve doğru zindana…
CMUK yok…
Her yer zaten felç.
POL-DER var…Sopa var….
TÖB-DER var Marksizm dikte ediliyor.
DİSK var ve gladyocuların tetiklediği sahalarda 1/Mayıs törenleri düzenlemek için devrede..
Otel odalarından uzun namlulu silahlar ölüm kusacak.
Oyunu tezgahlayanlar gülerek bu tabloyu alkışlayacak ve gelecek dönem darbelerini alkışlatacaklar.
Ordu-Maraş-Malatya-Çorum hattı kargaşayla boğuşturulurken,ellerindeki medya yığınları tahrik adına yazacak,galeyana getirecek ve diğer kentleri tetikleyen silah olacaktı.
O dönem irtica maması yoktu.
Planlarını yapanlar ve ellerindeki kuvvetle beraber 'Olgunlaşmasını bekledikleri şartlar olgunlaştığı an' darbeyle gelecekti.
Hani ABD Büyükelçisinin ':Bizim Çocuklar yönetime el koydu!' denilenler…
Bir günde mevsim değişir mi?
Değişti.
Ne oldu?
Kış bitiverdi….Bir günde…İlkbahar oluverdi!
Perde kalkmıştı.
Nasıl bir sihirli eldi bu?
Pentagon sihirbazlarıydı herhalde?
1 saat evvel 30 kişinin öldüğü ve yaşama güvenliğinin kalmadığı atmosfer nasıl saat farkıyla değişiyordu?
Bu vadideki baronların kararıydı!
Elbiseyi bollaştıranlar kemerleri sıkacaktı.
Nasılsa bol elbise bu millete yaramazdı!
Darlıkta yaşamaya alıştırmışlardı.
Marşlar ve mehter alaylarıyla,davul sesi ve palabıyıklı mehterbaşıyla darbelere alıştırdıkları gibi!
ACE ne güne duracaktı…
ACE gibiler hiç bitmez bu coğrafyada!
Bir Haham ortaya çıkar ve 50 çuval belgeyi ifşa eder.
12/Eylül darbesinin oluşma öncesi,oluşma şartları,olgunlaştırıcı faktörleri,talepçileri,kendi faktörlerini sağlama almaya çalışanların ekonomik kıskaçları,tasfiye edileceklerin listesi 'Silivri'de Yatanların' ağababalarında…Bunlar çömezleri.
12/Eylül kaptanlarıyla barışanlar belli….Onlara söylenecek söz lügatlerde henüz yok .
Bir gün Ş.Çetin bey Manisa'ya gelmişti…Odaklandığım nokta 12/Eylül darbesiyle alakalı bir tavır oluşması için düşüncesini sorduğumda ':Benim açımdan bir sorun kalmadı.artık kitleselleşeceğiz ve bu konuyu örteceğiz!' demişti.
Hafızam deprem geçirmişti.Bu cevap hatalıydı…Sorgulamayan ve dünü yok sayan,binlerce Ülkücünün işkenceler ve yokluklara itildiği karanlık süreç unutulamazdı.
Yok sayılamazdı.
12/Eylül dönemi işkencelerine ve baskılarına şahsen ve ailece uğramış bir Ülkücü olarak 1986 yılında tahliye olmuş,ardından dergi yayınına iştirak etmiş ve MÇP'ni Manisa'da kuran anlayışla ilk yazım ve konuşmalarım işkencecileri ve 12/Eylül karanlığını eleştirmek olmuştu.
Ülkücü Harekete balyoz indiren,liderliğimizi zindanlarda tutan ve işkence yapan zihniyetin karanlıkları örtülemezdi.
Bu düşüncelerle yaşarken TV ekranlarına yansıyan bir haber önemliydi.
MHP Genel Merkezi önüne bırakılan ve bırakanların Silivri Tutuklularının taraftarları emekliler olduğunu gördüğüm tabloya verilen tepkiydi.
O siyah çelengi bırakanlar geçmişin karanlık sayfasındaydı.
Türk Dünyasının lideri Onurlu önder Devlet Bahçeli beyin çelenkçilere verdiği cevap benim için önemli bir kapıyı sonuna kadar açtı.
Mağdur ve ezilen Ülkücülerin sesiydi o ses!
':12/Eylül döneminde Ülkücülere işkence yapanlarında aralarında olduğu bazı zevatın bu çelengi buraya bırakmaya cüret etmemeleri lazımdır' demişti.
O çelenk çöplüğe atılmıştı.
Bu tarihsel bir adım ve geçmişi sorgulamaktı.
Yarınlarda karanlıkların olmaması için cunta oluşturmaya çalışanlarla,demokrasi ve insan haklarını imha etmeye çalışan yapılanmalarla yasal mücadele esas olmalıdır.
Hayat devam etmekte..Fakat kökleri unutmadan!
Ülkücü Hareketin mensupları büyük mücadelelerle bugünleri yaşattılar.
12/Eylül işkencelerini yaşayarak ve davalarından taviz vermeden bugünlere ulaşanları iyi anlayın!
Basit delege hesaplarıyla ve kongre salonlarımıza Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in,Liderimiz Devlet Bahçelinin portresini asmayı unutarak kongre yapmaya çalışanlar bu tarihsel geçmişi anlayamaz.

Türker Akın Sağlık

[anadoluhaber:35280] 11 Eylül'ü 12 Eylül'e bağlarken

Posted: 12 Sep 2009 12:21 PM PDT

İngiliz 'think tank'ı: Afganistan’a Taliban hakim / HARİTA

Posted: 12 Sep 2009 11:52 AM PDT


İngiliz ICOS 11 Eylül'ün yıldönümünde Taliban'ın ülkedeki hakimiyetini haritayla gösterdi.

Dünya genelindeki güvenlik faaliyetleri konusunda araştırmalar yapan International Council on Security and Development Afganistan ile ilgili Taliban gerçeğini açıkladı. Dünya kamuoyunda yanlış bir Afganistan gerçeği bilgisi olduğunu belirten ICOS yetkilileri Taliban'ın hakimiyet alanını haritayla gösterdi.



Taliban'ın 2008'in Kasım ayında ülkedeki hakimiyet alanının %72 olduğunu kaydeden ICOS yetkilileri bu oranının Eylül ayı itibariyle %80 oldu.

ICOS yetkilisi Norine MacDonald, Afganistan'da Taliban'a karşı yürütlen operasyonda Koalisyon güçlerinin sürekli kaybettiğini ve yaz başında başlatılan 'Pençe' operasyonunda hiçbir başarı elde edemediğini söyledi.

ICOS'un politik analisti Alexander Jackson, Taliban'a karşı dramatik bir biçimde kaybeden Koalisyon güçlerinin kaybediş hikayelerini haritada daha net gördüklerini ifade etti. Taliban'ın yükselen gücü karşısında endişelendiklerini söyleyen Jackson, Taliban'a karşı daha güçlü bir güç birliği çağrısında bulundu.


[anadoluhaber:35281] FW: inanınkiiiiiii oluooooooooooo

Posted: 12 Sep 2009 11:01 AM PDT


 

From: ysf8174@hotmail.com
To: akabe81@hotmail.com; asimorun@hotmail.com; atabey-81@hotmail.com; aysegul_ozmetin@hotmail.com; bahadir1905@hotmail.com; bay_asm@mynet.com; dazemi_77@hotmail.com; eda5455@hotmail.com; celal_ercan@hotmail.com; furkan_tekwando_81@hotmail.com; gbicer1990@hotmail.com; gulsah-1990-81@hotmail.com; hakanca_6134@hotmail.com; halitablak@hotmail.com; ilker_ozeren@hotmail.com; izaan_81@hotmail.com; kemenceciler@hotmail.com; mavi_gozlu81@hotmail.com; muhsin_sari@hotmail.com; mutluparlak@hotmail.com; neslihan_081@hotmail.com; muyat_81@hotmail.com
Subject: FW: inanınkiiiiiii oluooooooooooo
Date: Sat, 12 Sep 2009 15:23:51 +0000


 

From: turgaykulte@hotmail.com
To: esinti_bilgisayar@msn.com; ysf8174@hotmail.com; xemrexemir@hotmail.com; tugbaaaaaaaaaaaaaaa@hotmail.com; r-simsek@hotmail.com; rechat81@hotmail.com
Subject: RE: inanınkiiiiiii oluooooooooooo
Date: Fri, 11 Sep 2009 22:44:50 +0300


 





BU RESMİ 25 KİŞİYE 20 DK İÇİNDE YOLLA.EĞER YOLLARSAN ŞANS HEP YANINDA OLACAK ÇOK MUTLU BİR HAYAT YAŞAYACAKSIN YARINDA SEVDİĞİNDEN HABER ALACAKSINN
!




 

YOKSA ANNEN,BABAN VE SEN ÇOK MUTSUZ YAŞARSIN,KÖTÜ ŞANS HEP YANINIZDA OLUR İNANMADIYSAN BİLE ALLAH RIZASI İÇİN YAP!!!...




Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz.

Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz.

Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz.

[anadoluhaber:35266] ÜCRETSİZ İÇ MİMARİ VE MOBİLYA TASARIMI KURSU.

Posted: 12 Sep 2009 04:06 AM PDT

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINDAN ONAYLI SERTİFİKA

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI,

İL ÖZEL İDARESİ VE İST. TİCARET ODASI

İŞBİRLİĞİNCE DÜZENLENEN

İÇ MİMARİ

VE

MOBİLYA TASARIMI KURSU

İÇ MİMARİ,TASARIM:

*TASARIM ÖGELERİ

*ORAN VE ORANSAL İLİŞKİLER

*DENGE VE UYUM

*SİMETRİ, ASİMETRİ

*RİTM, VURGU

*RENKLER, TEMEL  RENK BİLGİSİ

MİMARİ PROJE TASARIMI:

*DONATI ELEMANLARI

*YAPI ELEMANLARI

*ÇATI ELEMANLARI

*MİMARİ MEKÂN TASARIMI

*PLAN KESİT VE CEPHE GÖRÜNÜŞLERİ

*KAT PLANLARI

MAKET YAPIMI:

*UYGULAMALI MAKET YAPIMI

MOBİLYA TASARIMI:

*SALON VE OTURMA ODASI MOBİLYALARI

*YEMEK ODASI MOBİLYALARI

*ÇALIŞMA ODASI VE BÜRO MOBİLYALARI

*GENÇ VE ÇOCUK ODASI MOBİLYALARI

*MOBİLYA SANAT TARİHİ

*MUTFAK DEKORASYONU

MEKANLARIN DÜZENLENMESİ:

*PLAN KESİT ÇİZİMLERİ

*CEPHE GÖRÜNÜŞ ÇİZİMLERİ

*İŞ YERLERİ DEKORASYONU

KURSTAN HİÇBİR ŞEKİLDE ÜCRET İSTENMİYECEKTİR.

*Kurslar MİLL EĞİTİM BAKANLIĞI, İL ÖZEL İDARESİ

VE İSTANBUL TİC.ODASI İşbirliğince düzenlenmektedir.

*Kursun verileceği yer:ERKAN AVCI END.MESLEK LİSESİ.

*Adres:Kültür sokak no :3 Bahçelievler /İSTANBUL

(Bahçelievler Metro durağı arkası)

*Katılım şartı:16 yaş üzeri herkes katılabilir.

*Kursa devam zorunluluğu vardır.

*Kursun başlama tarihi: 28/Eylül /2009

*Kursun süresi:400 saat

*Akşamları 18:10 -21.00 Arası haftada 5 akşam.

(pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe-Cuma)

**İletişim:mail gruplarına kapalıdır,özelden yazınız.

**Tel: 0542 208 63 65

**Mail: kursbilgisi@gmail.com

**Adres rehberi: http://www.panoramio.com/photo/6168165



--
__________________________________
-----------------------------------------------------------
BU OKULDAKİ ÜCRETSİZ KURSLARDAN
HABERDAR OLMAK İSTİYORSANIZ GRUBA ÜYE OLUN..

Grubun adresi Geçerli web adresi:
http://groups.google.com.tr/group/mesl-egt-krs
Geçerli e-posta adresi:
mesl-egt-krs@googlegroups.com



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:35273] Web Sitesi Teklifi

Posted: 12 Sep 2009 03:14 AM PDT


Kendiniz, çocuklarınız, sevgiliniz veya aileniz için

&

Firmanızın satışlarını ve bilinirliğini artırmak için

&

Veya memnun olmadığınız sitenizi yeniden tasarlatmak istiyorsanız;

TASARIMI yapılıp, tamamıyla kullanıma hazır halde teslim Web Sitesi

SADECE 299 TL  İsterseniz 49.85 x 6 Taksit

www.iyidigital.com   veya   0216 418 41 51

 

Saygılarımızla,
SATIŞ EKİBİ
****************************
IYIDIGITAL WEB TASARIM
 
Bağdat Caddesi Keylan İş Merkezi
No:19 K:1 D:3 Kızıltoprak / İSTANBUL
 
Tel: 0216 418 41 51
Fax: 0216 418 41 40
 
 
 

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

.:: Komplo Teorileri ::. Bülent Arınç, baklayı ağzından çıkardı : Öcalan muhatap alınacak

Posted: 12 Sep 2009 12:54 AM PDT

 
 
Kürt açılımı = Öcalan'ın muhatap alınması
 
AKP hükümeti "açılım, açılım" deyip duruyor, fakat içeriğini bir türlü açıklayamıyordu.
Sonunda Bülent Arınç baklayı ağzından çıkardı:
 
'Öcalan'ın yol haritası tartışılabilir'

Bülent Arınç, Öcalan'ın çözüm önerilerinin MGK’da ele alınabileceğini söyledi.

Bu, Öcalan'ın resmen muhatap alınmasının planlandığı anlamına gelir.

Böylece, AKP'nin bir türlü açıklayamadığı "Kürt açılımı"nın ne olduğu da sonunda anlaşılmış oldu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında “Abdullah Öcalan’ın yol haritası size ulaştı mı” sorusunu şöyle cevapladı:

“Hayır. Biz hükümet, bakanlık olarak ’Öcalan ne dedi, ne demedi’, doğrusu bunun arkasında değiliz. Buna bakarak da bir yola çıkmadık. Onları takip eden güvenlik birimleri, MİT, istihbarat vardır. Onlar bunları okurlar, bundan bir yorum çıkarırlar. Gerekirse MGK’ye gelir konu, biz de ona göre bakarız

 

+++++++++++++++++++++++++++++++++

 

DSP İstanbul Milletvekili Hasan Macit:

 “Arınç bu sözleri sarf ederek gemi iyice azıya aldığını ortaya koyuyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni ne kadar küçük düşürdüklerinin de açık bir göstergesidir bu. 30 bin insanın canına mal olmuş bir insanının fikirlerini ciddiye almaya kalkmak, bunu MGK’ya taşımak başka türlü açıklanamaz. Düşünmeden ve pervasızca hareket ettiklerinin açık göstergesi.”

 

+++++++++++++++++++++++++++++++++

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen:

 “Terörü bitirmek için terörden medet umulmaz. Hiçbir cumhuriyet hükümeti terörle uzlaşamaz.  İmralı’dan gelecek yol haritasına hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti mahkum edilemez.” 

+++++++++++++++++++++++++++++++++


MHP Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil:

“Anayasal bir kuruluş olan MGK üniter yapının korunması konusunda ve Türkiye’nin güvenliği noktasında hassas bir kurumdur. Ben bu yol haritası MGK’ya gelse dahi ciddiye alınmayacağını düşünüyorum. Öte yandan AKP’nin gerçek yüzü de artık net bir biçimde ortaya çıkmıştır. ”

11/09/2009  http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=22902

[anadoluhaber:35270] Fwd: ACIL DUYURU

Posted: 12 Sep 2009 12:42 AM PDT


 

Değerli Arkadaşlarım

Gruplarımızda İslam dini ile alakalı pek çok farklı görüşten insan olmasına rağmen Türkçe konusunda bu farklılığın çok az olduğuna kuşku yoktur.

 Ancak kim nasıl düşünürse düşünsün yurtdışındaki vatandaşlarımızın orada asimile olmadan ve Anadolu’dan kopmadan varlıklarını sürdürebilmeleri için en önemli iki şey vardır.

Bunlardan birisi Dil yani Türkçeyi çocuklarının unutmasına fırsat vermeyecek gayret ve çalışmalar.

Diğeri de Dindir. Bu yüzden orada bazı vatandaşlarımız bu iki konuda bazı girişimlerde bulunmaktadırlar.

Bilindiği gibi Almanya Federal bir devlettir ve bu gibi konularda her eyalet kendisi karar vermektedir. Hessen eyaleti de bu konuda bir kamu oyu yoklaması yapmaktadır ve maalesef evetler hayırların açık ara gerisinde kalmaktadır. Grup arkadaşlarımızdan bilhassa Almanya da yaşayan arkadaşlarımızın ve Almanya da yakınları bulunanların ve diğer herkesin oylamaya katılıp aşağıdaki izahı yapıldığı şekilde kamuoyu araştırmasına katılmalarının ve açılmasına izin verilmesi halinde pek çok çocuğumuzun hem ortak dilimiz Türkçeyi konuşmak ve hem de din birliğini sürdürebilmeleri açısından çok yararlı olacaktır.

Sakın bir oydan ne olur demeyiniz. Damlaya damlaya göl olur. Zaman daralmaktadır. Almanya’daki Türk aileler bizden çok şey istemiyorlar sadece arkalarında olduğumuzu his etmeleri bile onlar için moral kaynağı olarak çok şey ifade eder.

Saygı ve selamlarımla

A.D.Şimşek


 
Simsek Ahmet Dogan  
                            değerli okuyucu  ahmetdogan.simsek@gmail.com ,

biraz aşağıda bana gönderilen bir epostayı , affınıza sığınarak Size yönlendiriyorum.

Almanya Hessen Eyaletinde din derslerinin okullarda okutulması ile ilgi bir anket var ve bu ankette şu an çok çok vahim bir şekilde İslam Dininin okullarda öğretilmesi konusunda Müslümanlar geri kalmış durumda ,lütfen Siz de oy kullanarak veya oykullanmaya yardımcı olarak Hessen Eyaletinde Müslümanların bundan sonra dindersleri almalarına imkan sağlayınız.
Giriş yaptığınız sahifenin en alt sol bölümünde bu anketi bulacaksınız, devamını bana yönlendirilen epostadan okuyunuz.

Lütfen özellikle Almanyada yaşayan dostlarınıza bu cağrıyı duyurunuz.


Selamlar

Abdullah Yücesan
0049 -177 8813427
şahsi bilgilerim en alt bölümdedir.


Türkisch: 
Hessen'de Islam Din dersleri ile alakalı bir anket var:
surdan anketi oylayin ==>  http://www.fr-online.de/frankfurt_und_hessen/nachrichten/hessen/1675150_Religionskunde-fuer-alle.html

 
baslik:===> Sollte es an hessischen Schulen Islamunterricht geben?
Lütfen ilk ŞIKKI , yani "Ja, Deutschland ist ein multikulturelles und weltoffenes Land. Ein Islamunterricht an Schulen trägt diesem Anspruch Rechnung." tiklayin.  Sonra da '' Abstimmen'' yazısına tıklayınız.

Sonuclar su an ki rakamlara göre cok üzücü, büyük bir cogunluk Almanya okullarinda Islam Din Derslerinin verilmesine k arsi cikiyor. 
Allah rızası icin bu anketle mümkün mertebe herkese ulaşın ve iletmeye devam edin.


-- 
"Ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır..."


vesile şağban
marmara 99
kuran kursu öğreticisi
 
 
Kıyamet günü Allah katında insanların en kötüsü, fenalığından korkularak kendisine hürmet edilen kimsedir.  (Hadis-i Şerif)
Dr. Semin GÜLER
HALK SAĞLIĞI UZMANI
Aile eğitimi seminerleri

Impressum
Verantwortlich im Sinne des Presserechts:

Abdullah Yücesan
Stallagsweg 133
50767 Köln
Telefon: 0221-97 31 400
Erreichbar unter: newsletter@yucesan.de
Möchten Sie unseren Newsletter abbestellen? Dann klicken Sie bitte auf "Abmelden".
Möchten Sie uns an einen Freund weiterempfehlen? Dann klicken Sie bitte auf "Empfehlen".

Abmelden

Weiterempfehlen


 



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:35275] GÜNÜN SÖZÜ

Posted: 12 Sep 2009 12:17 AM PDT

 

 


GÜNÜN SÖZÜ


Menfaat üzerine dönen siyâset, canavardır.

                                       Bediüzzaman (rh)



 

 



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

.:: Komplo Teorileri ::. ALIN SİZE AKP AÇILIMI

Posted: 11 Sep 2009 02:40 PM PDT


ALIN SİZE AKP AÇILIMI  Bundan iyi açılımmı olur nankörler.
--
TURKEY DEĞİL,TÜRKİYE !

[anadoluhaber:35272] FW: 12 Eylül 82 Anayasası Halk Oylamasına sen de KATIL

Posted: 11 Sep 2009 02:35 PM PDT


>
>
> O GÜN: 12 EYLÜL 1980!
>
> Binlerce ailenin, yüz binlerce kişinin hayatını kararttı 12 EYLÜL…
> Bunun sorumlusu askeri cunta ise, giderken 82 Anayasası'yla kendi geleceğini güvence altına alıyor, yine aynı anayasayla koca bir ülkenin geleceğini de tahakküm altına alıyordu.
> 12 Eylül karanlığı sürmeliydi…
>
> Karanlığın sembolüdür 12 Eylül. Hayatları karartan, geleceğimizi karartan…
>
> BUGÜN 12 EYLÜL 2009!
>
> Biz Saadet Partisi olarak; demokratik, çağdaş, sivil bir anayasa ile bu tahakkümü ortadan kaldırmak istiyoruz.
>
> Yeniden Büyük Türkiye yolunda, yeni bir anayasayla, 12 Eylül'ü toprağa gömmek istiyoruz.
>
> İnsan eli değmiş tüm karanlıkları geri gelmemecesine ışığa çıkarmayı hak ve görev sayıyoruz!
>
>
>
> "Hileli sandıkla değil, şeffaf seçimle 12 Eylül Anayasası'nı Oyluyoruz"
> Bugün, 11.00 – 14.00, Beşiktaş İskele Meydanı
>
> isteyenler www.sp.org.tr adresinden de oy kullanabilirler
>


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.