[anadoluhaber:37533] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

[anadoluhaber:37517] KAPI PASPASLARI

Posted: 24 Jan 2010 12:15 PM PST

KAPI  PASPASLARI

 

Her insan takdir edilmeyi sever. Takdir edilmek,  her çeşit insanın için için ihtiyacı içinde olduğu bir kavramdır diyebiliriz.

Doğru ve yerinde kullanılırsa çok önemli bir motivasyon biçimidir.


Çoğu zaman takdir edilen kişi,  yaptığı şeyin farkına varıldığını anlar ve mutlu olur. Kendisini mutlu hisseden insan çevresini de mutlu eder. Hemen herkes, yaptığı güzel bir hareketin ya da güzel bir işin başkaları tarafından görülmesini ister. Güzel ve faydalı işlerin devam etmesi için belki de onlardan bahsedilmesi ve değerlerinin anlaşıldığının hissedilmesi iyi olacaktır.

 

Fakat bilelim ki; başkalarının güzel ve faydalı işlerinin değerlerinin anlaşılması ve takdir edilmesi her insanın harcı değildir. Bu,  ancak yüksek ruhlu insanların yapabileceği bir iştir. Bencil insanların işi değildir. Bu sebepten her zaman ve herkesten takdir beklemek doğru değildir. Siz doğru yapmışsanız bu manevi takdir yeter de artar.


Yapılan güzel bir işin başkaları tarafından görülmesi ve takdir edilmesi başka, durup dururken ve her zaman insanlardan takdir beklemek başka bir şeydir.

İnsanların kusurlarını, mevcut iyi hareketlerini takdir etmek suretiyle, düzeltmeye çalışmalıdır. Takdir böyle yerlerde doğru olur.


Şunu da unutmamalı ki, riyakârca bir takdir zararlı olabilir. Bir insanı onda bulunmayan bir meziyetle övmeye kalkışmak ancak iki yüzlülük  olur.

 

Bu meselenin bir de aşırı durumları vardır.  Mesela bir kadın, kocasının ilgisini üzerine toplamak için, yalandan hastalanır. Bir çocuk parmağındaki yarayı, ona buna gösterip, ilgilenmelerini ister. Büyükler de çocuklarından farklı değildir. Yazdığımız bir şiiri bir arkadaş beğense, ona yazdığımız bütün şiirleri göstermeye çalışarak, bizimle daha fazla ilgilenmesini, bizi takdir etmesini isteriz.

Bazı kimselerin önemli kişi olma arzusu, tımarhaneye düşmelerine sebep olmuştur.

 

Her durumda insanlardan mutlaka takdir bekleyen insan aslında hastadır. Ancak zayıf karakterli insanlar kendilerini över başkalarını sürekli eleştirir tenkit ederler, hiç kimseyi beğenmezler

Sürekli insanların bir açığını yakalamaya çalışırlar. Övülmekten çok hoşlanırlar. Hiç kimseyi anlamazlar ama kendilerinin anlaşılmasını isterler.

Ne yapmalı?

Doğruyu yapmalı ve “kim ne derse desin” diyebilmelidir.

 

İnsanın takdir edilme arzusu çok aşırıya kaçtığı  ve hele bu takdiri görmediği zaman kendisini kaybeder ve hatta  sert, öfkeli ve sevimsiz olur.

 

Bazıları ise bu takdiri görmediği zaman içine kapanır ve takdir almak gayesiyle hemen herkesi memnun etmeye çalışan  adeta kapı paspası olur.

 

Onun için yanında kendinizi değerli hissettiğiniz ve değerli olduğunu bildiğiniz insanlarla dost olun


Yoksa bir yerlerde kapı paspası olursunuz.

Kapı paspasları gibi…

 

 

 

 

 

 



Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun.

[anadoluhaber:37512] (...) SüperTeklif'te Kazanmak Çok Kolay (!) peki ama SüperTeklif Nedir (?)

Posted: 24 Jan 2010 11:35 AM PST

(...) SüperTeklif'te Kazanmak Çok Kolay (!) peki ama SüperTeklif Nedir (?)
ÜYELİK AVANTAJLARINDAN Faydalanmak İçin Lütfen Öncelikle  Bu Metni İnceleyiniz (...)
 
(...)

E-maillerinizde, cep telefonlarınızda, TV'lerde, radyoda,
metroda, sokakta... Kısaca her gün sayısız reklamla karşı
karşıya kalıyorsunuz. Ama kimse size para ödemiyor.
Gelin şimdi, gördüğünüz her reklamdan para
kazanın (!)

"SüperTeklif, sizden hiçbir şekilde e-mail ile banka kartı şifresi ve benzeri bilgileri talep etmemektedir. Olası tehditlerden korunmak için bu tarz mesajları dikkate almayarak bizi bilgilendirmenizi rica ederiz. "
 
 
SüperTeklif nedir (?)
 
SüperTeklif, SüperTeklif web sitesine üye olan kullanıcıların izinleri doğrultusunda farklı kanallardan tanıtım mesajları yayınlayan ve bu mesajlardan gelen kazançlarının belli bir kısmını kullanıcılarına dağıtan Türkiye'nin ilk web tabanlı izinli pazarlama platformudur.
 
 
SüperÜye nedir? Bana ne kazandıracak (?)
SüperTeklif'e üye olan kullanıcılarımızın hepsi birer SüperÜye'dir. SüperÜye olduğunuzda kendi okuduğunuz ve sizin davetinizle SüperÜye olanların okuduğu tanıtım mesajlarından Puan kazanırsınız. 100.000 Puan'a ulaştığınızda dilerseniz 100 TL hesabınıza yatırılır. Ayrıca profil bilgilerinizi güncellediğinizde ekstra Puan kazanırsınız.
 
 
Nasıl SüperÜye olurum (?)
 
Kişiler üye kazanımı gerçekleştirmek için davet linklerini değişik sitelerde yayınlamaktadır.
SüperTeklif'e üye olmak için Bir SüperÜye arkadaşınız tarafından davet edilmeniz yeterli olacaktır.
SüperTeklif üyeliği ücretsizdir. Siz de hemen SüperTeklif'e üye olun!

 
Üyeliğim hemen aktif olur mu (?)
 
SüperTeklif üyelik formunu doldurup, formun altında yer alan kullanıcı sözleşmesini onayladığınızda üyeliğiniz aktif olur.
 
 
Üye olunca 7.500 Puan kazanmak için ne yapmalıyım (?)
 
SüperTeklif'e ilk kez üye olduğunuz zaman Profil Bilgileri ve Tercihler bölümlerinizi tamamen doldurursanız 7.500 Puan kazanacaksınız.
Unutmayın, bu bölümleri eksiksiz olarak tamamlamanız sizin daha fazla reklam mesaj almanızı ve dolayısıyla daha fazla Puan kazanmanızı sağlayacaktır.
 
 
SüperTeklif bana ne zaman para ödemeye başlayacak (?)
 
SüperÜye olduktan sonra arkadaşlarınızı davet etmeye başladıysanız kazandığınız Puan'ları nakit olarak kullanmanıza çok az kalmış demektir. Puan'larınız 100.000'e ulaştığında karşılığı olan 100 TL dilerseniz belirttiğiniz hesap numaranıza yatırılacaktır.
 
 
Nasıl Puan kazanmaya başlayacağım (?)
 
SüperTeklif'e üye olduktan sonra, Profil ve Tercih bilgilerinizi doldurarak Puan kazanmaya başlayacaksınız. SMS,e-mail ve diğer kanallarla size göndereceğimiz tanıtım mesajlarını görüntüledikçe ve ayrıca sizin davetinizle SüperÜye olan arkadaşlarınızın okudukları mesajlar sayesinde Puan'larınızı artıracaksınız.
 
 
Bana gelen her tanıtım mesajından Puan kazanacak mıyım (?)
 
Puan kazanabilmek için size gönderilen tanıtım mesajlarını okumanız yeterli. Sizin davetinizle SüperTeklif'e üye olanların okuduğu tanıtım mesajlarından da Puan kazanabileceksiniz. Yakında tanıtım mesajlarını okumak dışında yapacağınız birtakım işlemlerden de para kazanacaksınız.
 
 
Tanıtım mesajlarını okumasam da Puan kazanabilir miyim (?)
 
Size gönderdiğimiz tanıtım mesajlarını okumasanız bile, sizin davetinizle üye olan 1. seviyeden üyelerinizin okumuş olduğu mesajlardan kendiniz okumuş gibi Puan kazanabilirsiniz. Ayrıca SüperÜye listenizdeki 2. seviye ve 6. seviye arasında yer alan üyelerin okuduğu tanıtım mesajlarından da azalan oranlarda Puan kazanabileceksiniz.
 
 
Puanlarımı Nasıl Nakde Çeviririm (?)
 
100.000 Puan'a ulaştığınızda 100 TL'niz dilerseniz SüperTeklif.com tarafından belirtmiş olduğunuz banka hesap numarasına yatırılacaktır.  
 
  
Cep Telefonu bilgim neden isteniyor (?)
 
Sadece e-mail adresinize gelen değil, cep telefonunuza gönderilecek tanıtım mesajlarından da Puan kazanacaksınız. Cep telefonu bilginiz, size gönderilecek SMS mesajlarının gönderilmesi için sorulmaktadır. Diğer bilgileriniz gibi cep telefonu bilginiz de, "Gizlilik Bildirimi"miz kapsamında saklanacaktır.
 
 
E-mail'lerin SüperTeklif' ten geldiğini nasıl anlayacağım (?)
 
Her internet sitesinin alan adı aynı zamanda o siteden gelebilecek e-maillerin şeklini belirler. SüperÜye'lerimiz www.superteklif.com adresinden kayıt oldukları için, sadece superteklif@superteklif.com, destek@superteklif.com gibi, "@superteklif.com" şeklinde biten adreslerden mail alacaklardır.
 
"SüperTeklif, sizden hiçbir şekilde e-mail ile banka kartı şifresi ve benzeri bilgileri talep etmemektedir. Olası tehditlerden korunmak için bu tarz mesajları dikkate almayarak bizi bilgilendirmenizi rica ederiz. "
 
--
_____________________________
 
Çalışanlar Geçimini Sağlayabilir (...) Çalışmayanlar İse Gelirlerini Katlayabilir (!) Nasıl mı (?) 
 
 
SüperTeklif'te Kazanmak Çok Kolay (!) peki ama SüperTeklif Nedir (?)
 

SüperTeklif'te;

  • E-mailinize gelen reklam ve anketlerden,
  • Cep telefonunuza gelen SMS reklamlarından,
  • Sizin referansınızla üye olan arkadaşlarınızın gördüğü tüm reklamlardan sürekli Puan kazanırsınız.

Bu puanlar 100,000'e ulaşınca da banka hesabınıza hemen 100 TL olarak yatırılır.


SüperTeklif'te Kazanmak Çok Kolay!

Şimdi üye olun, sadece kişisel bilgilerinizi ve tercihlerinizi tamamlayarak hemen 7.500 Puan kazanın! Üstelik SüperTeklif'te sizin referansınızla üye olan arkadaşlarınızın gördüğü tüm reklamlardan da sürekli puan toplayacaksınız. SüperTeklif, yukarıda belirtilen pazarlama çalışmalarından elde ettiği net kazancın belli bir kısmını üyelerine dağıtmaktadır.

Unutmayın, "izinli pazarlama" prensibimiz gereği, günlük reklamlar ve anketler, sadece sizin istediğiniz sayı ve sıklıkta tarafınıza gönderilir.

SüperTeklif üyeliği ücretsizdir. Siz de hemen SüperTeklif'e üye olun!

--
 
---
Bu, Tamamen YASAL Bir Bilgilendirme Metnidir (!) (...)
ÜYELİK Dahilinde ve Hâricinde Hiçbir Şekil ve Ad Altında Sizlerden Kesinlikle Herhangi Bir ÜCRET Alınmamaktadır (!) (...)
ÜYELİK AVANTAJLARINDAN Faydalanmak İçin Önce Lütfen Bu Metni İnceleyin (...)

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

Re: BALYOZLA EŞ ZAMANLI RASTLANTILAR

Posted: 24 Jan 2010 10:51 AM PST

Bakın beyler size bir yazı göndereyim, burada neler ve kimlerin parmağı oduğunu anlarsınız tabi olaya yanlı bakmayıp opjektif olabilirseniz.Yok ABD.ci Fetocu ve AKP.yaltakcısıysanız söylenecek birşey yok.

5 genelkurmay baskanı nicin ergenekonla suclanıyor...
 
 

 
 
Taner Bey MİT D.Bşk. lığından emekli arkadaşım,yorumsuz olarak gönderiyorum,konular tartışmağa açık.
Selamlar,sevgiler

Em.Gn. Fahrettin Aslan
 
 

5 genelkurmay başkanı niçin Ergenekon ile suçlanıyor...
 

Taner Baykara


TÜRK ORDUSUNA KİMLER DÜŞMAN?
KİMLER ABD'NİN HİZMETİNDE?
 
1991'den günümüze siyasi ve askeri alanda yaşanan gelişmelerin açığa
çıkmamış yönlerini aşağıda ibretle okuyacak, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları öğreneceksiniz.

 
Lütfen bu yazıyı yakınlarınızla paylasın ve onların bilgilenmelerini sağlayın.

Özellikle genç kuşakların bilgi sahibi olmaları çok önemli.
Bu yazıyı okuyunca bu ülkeye neden daha fazla sahip çıkmamız gerektiğini anlıyoruz.


5 Genelkurmay Başkanı niçin Ergenekonla suçlanıyor?

Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı. ABD,
Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı kışkırttı.
Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek
buradaki Kürt oluşumunu güvence altına aldı.


ABD'nin planı şuydu: Önce Kuzey Irak'ta bir Kukla Kürt Devleti kurmak ve sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı tümüyle işgal etmek. Kukla Devleti Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın batısından koparacağı parçalarla birleştirerek Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak. Yani : Büyük Ortadoğu Projesi (Tayyip ve Gül'ün eş başkanları olduğu proje; Bush'un deyimiyle "Haçlı Seferi")

Türkiye'deki bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine yardımcı oldular. ("ABD Ordusu ile mükemmel işbirliği!!!)
 
İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum üzerinden Türkiye'nin bölünmesi tehlikesini ve tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye geldiğini anladı.

İLK OLAY: TORUMTAY'IN İSTİFASI

Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa etti. Böylece, Türk Ordusu, Amerikancı planlarda rol almayacağının ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu. O andan itibaren Türk Ordusuna karşı Ergenekon tertibi planlanmaya başlandı.
Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon çeteciliği ile suçlanacaktı.
 
ÖZEL HARP DAİRESİ SORGULANIYOR
 
Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan Özel Harp Dairesi ABD güdümünde idi, ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelen tehlike ortadan kalkmıştı.  Şimdi ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı .
 
Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da rahatsızlık yaratmıştı. Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Yıl 1991.
 
ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'taki Kukla Devlete karşı tavır alması, ABD denetiminden kurtulma sürecinin başlangıcıydı.Tugay düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı. ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu. Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim yerinde yönetim ve eğitim tesisi yapımına başlandı. ABD bundan son derece
rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla Askeri Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla dava açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılmasını uzun süre felce uğrattı.

 
ORG. EŞREF BİTLİS'İN ŞEHİT EDİLMESİ

ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti planlarını bozan bir planı uygulamakta olan Org. Bitlis,
Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK’ya silah ve malzeme attığını saptadı ve raporlarında bunu belirtti.

Orgeneral Eşref Bitlis işte, Jandarma Genel Komutanı olarak, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; bu tehlikeyi önlemek için tedbirler aldığı ve ülke savunmasına yönelik bir strateji geliştirdiği için Amerika tarafından hedefe konuldu.


Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu seyahat Amerika'ya haber verilmiş olduğu halde, iki Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun egzost gazı ile helikopteri oksijensiz bırakıp motorunu durdurarak düşürme denemesi yapmışlarsa da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikastı boşa çıkarmıştı. Bu suikasttan
hemen sonra Amerikalılara saldırdıkları helikopterde orgeneralimiz olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan jeti saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya tekrar hakim olabilmişti.


İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en önemli suikastı 17 Şubat 1993 günü gerçekleşti. Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis şehit edildi.


ÇELİK HAREKATI

 
Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan Org. İsmail Hakkı Karadayı döneminde Eşref Bitlis Planı uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı. 35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi.
 
Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik alanına girmiş oldu. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı. ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi yarı resmi organları. "Türk komutanları hizadan çıktı",
"Türk Ordusu ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor" gibi görüşlere yer vermeye başladılar.

 
GAZİ OLAYLARI
 
Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN televizyonundan, "Türkiye'nin karışacağını", daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'yi karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan etti: "Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir.. .  Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir."
 
Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbruk (Holbrooke), Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağa dur demek için tertip yapacaklarını şöyle ilan etti:
"
Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı  tavsiye ederim"
 CIA Şefinin ve Holbruk'un haber verdiği gibi,12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi.  Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı.
 
 KONTRGERİLLA (GLADYO) POLİS İÇİNE KAYDIRILIYOR

NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve SÜPER NATO) örgütleri, İtalyan Savcının tesbit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti. Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı
için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı.
Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı . Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)'ye dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş,
hedefini komünizme karşı mücadele yerine Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu.

Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz" denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen "İslamcı Cunta", artık "Fethullahçı Gladyo" olarak Kontrgerilla içinde ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı Gladyonun ilk büyük tertibi, işte bu 1995 Gazi Olaylarıdır.
 
 1996 EYLÜL HAREKATI

ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde 7,500 "CIA peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç örgütlemişti.


Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, Barzani, Türk Genelkurmayının yönlendirmesi ile Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD tarafından Guam Adası'na taşındı. ABD kaynakları, bu harekatı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi" olarak
değerlendirdiler.

Bu harekattan 20 gün önce, bir Tuğgeneral, iki Albayın önünde, Aydınlık Dergisi'ne bir demeç vererek, Eşref Bitlis'in uçağının ABD'ye bağlı "Çiller Özel Örgütü"ndeki Gladyo görevlileri tarafından  düşürüldüğünü açıkladı.

Aydınlık, 25 Ağustos 1996 günkü sayısında bu haberi yayımladı. Türk Ordusu, Çelik Harekatı'nı Başbakan Çiller'e haber vermeden gerçekleştirmiş ti. Çünkü ABD vatandaşı Çiller'in ABD'ye örgütsel bağlılığı İşçi Partisi tarafından açıklanmıştı ve TSK tarafından biliniyordu.


28 ŞUBAT


28 Şubat harekatının en önemli başarısı, Fethullah Hocaya indirdiği darbe oldu. Fethullah Hoca kaçıp ABD'ye yerleşti. Mayıs 1977 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması başbakan Erbakan'a dayatıldı.

 
Bu uygulama, ordu içindeki Gladyo'yu, yani ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu. Çünkü artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladyo idi.  28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan Çevik Bir de, 1998 sonrasında tasfiye edildi. Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı.

KONTRGERİLLA, GENELKURMAY KARARGAHINDAN ÇIKARILDI


1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org. Karadayı, ABD ve NATO yuvalanmasını, yani Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı.

Özel Kuvvetlerin milli amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi. Özel Harp subaylarımızın Çin'in Uygur bölgesinde ve Çeçenistan'da kullanılmasına engel oldu.

 
ABD ORDUSU TÜRKİYE'Yİ İŞGAL TATBİKATI YAPIYOR: MILLENIUM CHALLENGE 2002
 
1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu, ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açık bir dille belirtti. Kıvrıkoğlu, Vaşington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti.  Kıvrıkoğlu, "28 Şubat'ı BİN YILLIK MÜCADELE AZMİYLE sürdürmeye kararlıyız" dedi. Yani ABD tehdidine karşı bin yıl da sürse direnilecekti. Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap verdi: BİN YILIN MEYDAN OKUMASI: MILLENIUM CHALLENGE 2002

Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada Çölü'nde Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi.


ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı ASSOCIATED PRESS, tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu yazdı. Deprem (bir karışıklık kastediliyor) sonrası ordu yönetime el koyuyordu. Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı (Kıbrıs) kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi işgal ediyordu. Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti olan 96 saat seçilerek, hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere batırılıyordu
 
ABDULLAH GÜL, AMERİKA İLE GİZLİ HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPIYOR

Dışişleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden A. Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etti, haber Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül, anlaşma içeriğini açıklayamayacağını, gizli olduğunu söyledi. 13 Temmuz 2003 günü, Doğu Perinçek, bu gizli anlaşmanın maddelerini açıkladı.  Birinci madde: "Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay içinde aşamalı olarak Kuzey Irak'tan çekilecek" şeklindeydi
.

ÇUVAL OLAYI

A. Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval geçirdi. Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir ihtardı.


Tayyip'in "Müzik notası" vecizesi, anlaşmanın uygulanması gerektiğine ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı. "Biz anlaşma yaptık, Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu Tayyip Türk Ordusuna.

ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından sonra, Başbakanlık koltuğunu işgal eden Tayyip'e gönderdiği mektupta şöyle deniyordu: "TSK (ÖKK kastediliyor)  Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır" Rumsfeld, çuvalı Tayyip'in değil, Türk Ordusunun başına geçirdiklerini böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu.

Milli devlet ve Kemalizm karşıtı pervasız açıklamalar yapan, "Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının artık geçersiz olduğu" açıklamaları yaparak Orduyu zehirleyen Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi. Ve böylece, Ergenekoncu olarak suçlanmaktan kurtuldu.
 
ERGENEKON TERTİBİ AÇIĞA ÇIKIYOR
 
Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen akıllanmayarak sınır ötesi harekatta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı, Org. Torumtay zamanından beri hazırlana gelmekte olan tertip artık açığa çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5 Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler "Ergenekon çetesi" olarak suçlanacaktı.
 
Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org. Özkök "Ergenekoncu" olmadığından, onun görev süresince tertip uykuya yatırılmıştı.

Hatırlayalım:

Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış ancak tertip bozguna uğramıştı. (Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında " 'Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan, 'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt" demektedir. Koru yazısında,
24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmekteydi. )


Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip yapılmalıydı. İşte o tertip, günümüzde devam eden Ergenekon / Agarta Davasıdır. ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen AKP,
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye sorunsuz olarak eş başkanlık yapabilmek için, başta ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli kuvvetleri saf dışı etmeliydi. Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991 öncesinde olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktı.

Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu "sivil otoriteye" tabi olacak, kendisine Atatürk tarafından verilmiş olan "ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma" görevini unutacaktı.
 
++++++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++
 

"
AKP sivil darbe ile değil, seçimle geldi" itirazı yapacak olanlara bir açıklama:

1.CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation' un yayın organlarında ve ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda mealen şöyle deniyordu: "ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez, Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması halinde ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya devam edebilir."


2.Bu raporları okuyan İşçi Partisi ve Aydınlık Dergisi, halkımıza bu planı haber verdi.
 
(Muhakkak ki diğer partiler de bu yayınları okumuşlardı, ama onların halkımızı bilinçlendirmek gibi bir sorunları yoktu)

3.
Aydınlık Dergisi 20 Ekim 1996 tarihli sayısında kapaktan haberi verdi: "Merak edilen gizli mesajı açıklıyoruz: Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor" Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden 6 yıl önce, Aydınlık Dergisi ve İşçi Partisi, Amerika'nın bu seçimi yaptığını halkımıza duyurdu.
 
4.Cumhuriyet Gazetesi 16 Şubat 1997 Leyla Tavşanoğlu'nun İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile söyleşisi: Perinçek: "ABD, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah Gül'ü de Dışişleri Bakanı yapacak. CIA'nın yan kuruluşlarından Rand Corporation' un yayın organında da bu yazıldı." Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden 5 yıl 8 ay önce, Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi kanalıyla
da, bu gerçeği halkımıza duyurdu

 
5.Görülüyor ki, ABD seçmiş, hazırlamış, önümüze koymuş, seçtirmiş.
Şimdi kim "Bunları ben seçtim" diyebilir?
Menderes'in "Odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm" sözlerini ABD iyice not etmiş olmalı ki, istediğini el hak seçtiriyor
.



 
Halkımızın ne kadarı bu gelişmeleri biliyor? Ne kadarı bu olayların farkında? Dikkat edilirse kalelerimiz içten kuşatma altındadır. Ayrıca da dıştan kuşatmaya lüzum
bile ( şimdilik) kalmamıştır. ABD nin şeytani planları,
CİA ve yan kuruluşları, telekominikasyon bağlantıları,
Dinlemeler, medyanın ABD ve  Fetullaha  bağlı duruma
Getirilmiş olması, Hukuk adamlarına yapılan baskılar,
Verilen gözdağları…Aç gözlü ABD nin coğrafyamızdaki
Madenler, yer üstü zenginliklerimize göz dikmiş olması…
ABD nin ele geçirdiği (ucuza) özelleştirme kapsamındaki
Kurumlar veya işletmelerimiz.
Bütün bu parçaları yerleştirdiğinizde bir tablo ortaya çıkıyor adı; USA yapbozu! 

 

 

 

 



Yahoo! Türkiye açıldı!
Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de!
www.yahoo.com.tr

Re: İdeolojik olmak

Posted: 24 Jan 2010 08:59 AM PST

Sayın Geçer;Sayın Bekaroğlu'nun belediye başkanı adayı gösterildiğinde garipsemiştim. Ancak kesinleştikten sonra yaptığı çalışmalara,ifadelerine baktığımda Hakk'ın yanında şeyler söyledi. Büyük kısmında da isabet etti. Gördüm ki,aldığı görevi iyi götürdü. Senin haberin varmı ilçe belediye seçiminde Saadet listesinde belediye meclisine aday adamın, büyük şehirde Kadir Beye verin,burada bize verin diye konuşmalar yapıyorlardı. Bekaroğlu yolsuzluklar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Acaba bizim hangi basın ve yayın organımız o suç duyurusunun akıbetini sordu savcılık ne yaptı diye. bekaroğlu doğru söylüyor siz ideolojik düşünüyorsunuz diyen müteddeyyin büyük bir kitle var ki,bu deformasyondur,depolitize olmaktır. Müminler yokluğa dayandılar,varlığa dayanamadılar. Üç hafta evvel Erbakan Hoca'mın Zeki Müren vari muhalefet yapılıyor böyle demecini verebildinizmi tv5'de. Milli görüşün kırk yıl zarfında en büyük ve kalıcı eseri Erbakan ve arkadaşlarının 20/Temmuz/1974 Kıbrıs barış hareketidir ve bunun getirdiği 1683'den bu tarafa durmuş olan fütuhat dönemini yeniden atağa kaldırmasıdır. 1963/24/25 Aralık Kanlı Noel katliamıyla ilgili program yapmalarını hatırlattığım Ne yavuz ne İlhan ha ! Hı deyip tavsiyemi geçiştirdiler amma öyle bir şeye teşebbüsde etmediler. Kıbrıs ahalisinin tutumunu beğenmemiz mümkün değildir amma bunun içinde Ada'nın islâm toprağı olduğu H.50 yılından yâni 1380 tane hicri yıl sonrasında batmayan bir uçak gemisi olan Kıbrıs'tan vaz geçemeyiz. Bu akp iktidarının Kıbrıs siyasetinin kötülüğü devrilmesine yeterde artar bile ne varki dile getirecek olanlar nerede? Bunu yapması gerekenler milli görüşçülerse de ne çâre zaferinden utananlar gibi bir tutum içindeyiz. Yazıktır günahtır binlerce gâziye,498 şehide. Fiemanillah       

24 Ocak 2010 16:30 tarihinde Mustafa GEÇER <m.gecer@tv5.com.tr> yazdı:
Bekaroğlu gündelik basit olaylarla uğraşıyor.Öncelikle kendisini tanımlaması ve nerede durduğnu belirlemesi lazım.Şanar yurdatapan gibi idollerinden arakladığı fikirleri pazarlamasın.Küçük olayları izah sadedinde başbakanla mücadele eden büyük adam itibarı dilenmesin.Öğrencilik yıllarında baskıladığı duyguları  ve fikirleri nüksediyor.Bilinç altında yerleşmiş sürekli soğuk savaş döneminin öfkesi her fırsatta açığa çıkıyor.Dünyada oluşan olayları soğk savaş dönemi ABD ,SSCB ideolojik destekli çırkar savaşı ile izah etmek mümkün değil.Dünyanın yaratılışından buyana hak batıl mücadelesi vardır,farklı şekillerde tezahür derek devam etmektedir.Önemli olan bizim hangi safta yer aldığımızdır.Yoksa basit olayları oyun kurucuların düşünce ekseninide değerlendirip,şu doğru şu yanlış yanlışına düşmemek gerekir.İdeolojinin ne anlama geldiği ne anlamda kullanıldığıda önemlidir.Türkiyede siyasi ağırlıklı bir anlama sahiptir.batı tipi seküler kimlik inşaası için çalışan egemenler,cumhuriyet döneminde de millet iradesini (ne anlama geliyorsa)temsil ettiklerini ifade ederek milletin anasını ağlattılar.Şu nada günahlarını halka yüklamaye çalışıyorlar.Kimlik inşaası tamamlanamamıştır.Türkiyede kimlik mücadelesi devam ediyor.Milletin eski kimliğini silip yerine batı tipi kimlik inşaasın çalışanlara ''resmi ideoloji''taraflısı ve tarafı olarak bakılıyor.halk buna direniyor ve onların sunduğu küçük demokrik fırsatları değerlendirerek cevap veriyor.Bu mücadele daha çok desiyasi arenada devam ediyor.Başka alanlar kapatılmıştır.Halk 1946 da DP ile cevap vermaya çalıştı,1963 de AP ile 1983 de ANAPla denedi gördüki bu adamların da ipi batının elinde,1995 de korkarak RP ile cevap vermeyi denedi,burada isbet kaydetme şansı olabilirdi ancak yeterli destek verip yeterli çoğunluğu veremedi,koalisyon olmasına ramem halkın iradesini temsil edenler(!) tarafından ortak parti DYP eritilerek hükumet yıkıldı.Halk bu defa AKP denemesi yaptı AKP nin içine kültür melezleri de katıldı.Halk bir defa daha DP;AP;ANAP ta olduğu gibi aldandı. Batı medeniyetini amaç edinmiş kadro ile başbaşa kaldı.Bu da bitecek.halk kendi gerçek kimliğine gidecek yolu arıyor.bu yo da mevcuttur.
L----- Original Message -----
Sent: Saturday, January 23, 2010 9:27 PM
Subject: İdeolojik olmak


İdeolojik olmak- Mehmet BEKAROĞLU
İdeolojik olmak Sağcı siyasetçilerin muhalefeti açığa düşürmek için sık sık başvurdukları bir ‘suçlama’dır, “ideolojik olmak”. Zamanında Demirel ve Özal çok kullanmışlardı bu kavramı. Şimdi Tayyip Erdoğan aynı şeyi yapıyor. Özellikle toplumsal muhalefetten gelen eleştiriler karşısında hemen “ideolojik” yaftasını yapıştırıyor. Bu şekilde aslında bir taşla iki kuş vuruyor. Öncelikle insanlara "muhalifin söylediğini dinlemeyin, dinlemeye değmez, zaten bir şey de söylemiyor" mesajını veriyor. Ayrıca muhalifi ‘kötü, komünist, Marksist, marjinal’ pozisyonuna düşürüyor.
Sanıyorum bunu bazen bile bile yapıyor, yani düşünerek, hesaplayarak, bir taktik olarak kullanıyor bu kelimeyi ama çoğu kere “ideolojik” kelimesi refleks olarak çıkıyor ağzından. Sadece bundan hareketle bile Tayyip Erdoğan’ın siyasal kimliğinin şekillenmesi ile ilgili bir şeyler söylenebilir. Örneğin; Erdoğan’ın siyasal kimliğinde Türkiye sağının önemli şahsiyetleri Demirel ve Özal, hatta Kenan Evren’in izlerini arayabiliriz. Böyle bir benzetmeye hemen itirazlar gelebilir; bu insanlarla Tayip Erdoğan’ın ne ilgisi var denebilir. Ben de zaten Tayip Erdoğan bu insanlar gibidir, onlarla aynı şeylere inanıyor, onlar gibi yaşıyor demiyorum. Benzetmek sadece siyaset yapma biçimleri ile ilgilidir.
Dün, Demirel ya da Özal’ın yaptığını yapıyor Erdoğan ve adamları. Tekel işçilerinin eylemini hiç tartışmıyorlar, bu insanlar ne istiyor, niçin Ankara’nın soğuğunda gece gündüz demeden sokaktalar diye sormuyorlar. “Bunlar ideolojik davranıyorlar” deyip geçiyorlar. Üniversite öğrencileri 6 Kasım gösterileri yapıyor, YÖK’ün, üniversite harçlarının kaldırılmasını istiyorlar. Başbakan ve adamları hiç sormuyorlar, dinlemiyorlar bu gençleri, yine “ideolojik” diye geçiyorlar. Doktorlar geleceklerini ilgilendiren bir yasa tasarısı ile ilgili görüş beyan ediyor, seslerini yükseltiyorlar, Başbakan ve adamları, “Bu adamlar ne istiyor, sağlıklarımızı emanet ettiğimiz bu insanların ne dertleri var acaba?” diye sormuyor, “ideolojik” deyip geçiyorlar. Çay üreticileri, fındık üreticileri, ayçiçeği üreticileri ya da buğday ve arpa üreticileri eylem yapıyor, meydanlara çıkıp bağırıyorlar, Başbakan ve adamaları yine “Bu insanlara ne oldu?” diye düşünmüyor, “ideolojiktir” deyip geçiyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi itfaiye hizmetlerini özelleştiriyor, işsiz kalan insanlar sokaklara dökülüyor, hak arıyorlar, “Bu iş uzmanlık ister, kamu hizmetidir, kâr amacı güden taşeronların insafına bırakılamaz “ diyorlar, Başbakan ve adamları “Bunlar ideolojik davranıyorlar” deyip kestirip atıyorlar. Aleviler kimlik taleplerini dillendiriyor, bunun için yüz binlerin katıldığı mitingler yapıyor, Başbakan ve adamlar “Bunlar Aleviler bile değil, ideolojik gruplardır” deyip geçiyorlar. Kot taşlama işçileri silikozisin tükettiği akciğerleri ile bağırmaya çalışıyor, gasp edilen sosyal güvenlik haklarının peşine düşüyorlar, Başbakan ve adamları “bunlar ideolojik” diye o tarafa bakmıyor bile. Hrant’ın dostları bir araya gelmiş “Adalet istiyoruz, gerçek katilleri bulun” diye bağırıyorlar, Başbakan ve adamları “Konuya ideoloji bulaştırdılar” diye uzak duruyorlar…
“İdeolojik” sözü ‘komünizmle mücadele’ günlerinden kalmadır, yani oldukça eskidir, bir dönem önceye, soğuk savaş dönemine aittir. Komünizmle mücadelenin stratejisini çizenler ‘ideoloji’ kelimesini manipüle etmişler, ona din, mal-mülk ve hatta namus düşmanı anlamlarını yüklemişler ve muhalifleri halktan uzaklaştırmak için kullanmışlardır. Birisi ya da bir olaya “ideolojik” kelimesini iliştirdiklerinde onun sadece “komünist ve komünistçe” bir şey olduğunu söylemez aynı zamanda kötü, tehlikeli, vatan ve millet düşmanı olduğunu ima ederlerdi. Reel komünizm geri çekilirken bu kelimeye bir de “fuzuli, işe yaramaz, gereksiz” anlamları yüklenmiştir.
Başbakan Erdoğan’ın bu kelimeyi bu anlamlarıyla bu kadar sık kullanması elbette ilginçtir. Kendisini yeni ve yenilikçi olarak takdim eden, yeni ve yenilikçilik üzerinden pirim yapan bir liderin böylesine eski, eskimiş, içi boşaltılmış bir kavramla konuşması, siyasetini bu eski kavramın üzerine kurması şaşırtıcı. Ne var ki bu yenilik ve yenilikçilik posmodern bir olgudur ve postmodern olanda da ironi hiç eksik olmaz. Ayrıca postmodern zamanlarda diğer bazı eski kavramlara ise hiç yer yoktur. Örneğin; dürüstlük, ölçü, insaf, tutarlılık gibi kavramlar çok eski ve rahatsızlık verici kavramlardır, bunlardan uzak durmak gerekmektedir.
‘Sivil faşizm’i tartışıyoruz, bazı köşe yazarları Hükümetin giderek otoriter yöntemlere sarıldığını, bu durumun tehlike arz etmeye başladığını söylüyorlar. Otoriter yöntemlere gerek yok, faşizme de. Çünkü şimdi postmodern zamanlardayız; dili bozdunuz mu yeter. Erdoğan ve adamlarının yaptığı da budur.
Ne kadar basit ama ne kadar etkili, değil mi? ‘İdeolojik’ bir tercihte bulunuyorlar, örneğin; inandıkları neoliberal politikaların gereği olarak itfaiye hizmetlerini özelleştiriyorlar, ihaleyi yakınlarına veriyorlar. Bu iş baştan sona ideolojik bir iş. İşçiler karşı çıkıyor, sendikalar, haklar konusunda duyarlı diğer kurum ve kişiler işçileri destekliyor. Sıkıntı verici bir durum; ideolojik tercihleri ve çıkarları çatışanların konuyu halkın hakemliğinde tartışmaları gerekiyor. Normalde böyle olması lazım; İtfaiye hizmetlerini satanlar, maliyet diyecekler, verimlilik diyecekler ve yaptıklarını savunacaklar. Buna karşı çıkanlar da kamu hizmeti diyecekler, çalışanın hakkı diyecekler, kazanılmış haklar diyecekler vs. Halk bir karar verecek. Demokrasi olduğuna göre hükümet halkı ya ikna edecek ya da halk hükümetin kararını değiştirmeye zorlayacak. Bu da olmazsa gelecek seçimde halk bu partiye değil öbür partiye rey verecektir. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama demokrasi böyle bir şey.
Sivil faşist midir nedir bilmem ama Başbakan bunu yapmıyor; aksine çıkıyor ve “Bunlar ideolojik” deyip kestirip atıyor. İşi de bitiriyor. Gerçekten bitiriyor. Daha dün İtfaiyede Büyükşehir Belediyesi işçisi olarak çalışan genç bir hemşerimle tanıştım. Kendisine niçin işten çıkarılan arkadaşlarını desteklemediklerini sordum. “Sayın vekilim, bu konu bildiğiniz gibi değil, sen onların yanına gidiyorsun ama bunlar ideolojik” dedi ve ben küçük dilimi yuttum.



Re: BALYOZLA EŞ ZAMANLI RASTLANTILAR

Posted: 24 Jan 2010 08:37 AM PST

Güven Erkaya'nın deniz kuvvetleri komutanı olduğu dönemde bu zihniyete karşı olarak hayli sayıda yüksek rütbeli subayı toplayıp, Suriye'de olduğu gibi mezhebi bir yapılanmaya asla müsaade etmem şeklindeki ikazını yaptığınızı hatırlarsanız bu tasavvurun daha sonra böyle bir plâna aksetmesi çok düşündürücüdür. Diyebiliriz.  

24 Ocak 2010 14:09 tarihinde zafer <ferahz@gmail.com> yazdı:
BALYOZLA EŞ ZAMANLI RASTLANTILAR

Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever, “Balyoz Planına” temel oluşturduğu öne sürülen tarihle (5-7 Mart 2003) 1 Mart tezkeresinin ve Erdoğan’ın Başbakan olduğu tarihin iç içe geçmiş olduğunu hatırlattı. O tarihlerde Erdoğan’ı zor duruma düşürecek daha kolay yöntemler varken neden TSK içinden birileri böyle bir zahmete başvursunlar diye sordu.
Cüneyt Ülsever “Balyoz kimin elinde?” başlığını koyduğu yazısında şunları söyledi:


BAŞLIKTAKİ soruya hukuk cevap bulacak.

Böyle bir garabeti kimin akıl ettiğine artık mahkemeler karar verecek.
İddialara göre, Balyoz Hareketi Hükümet’i zor duruma düşürmek ve mümkünse sıkıyönetim ortamı yaratarak askerin siyasi alanda gücünü artırmak üzere planlanmış!
Ben bugün, kronolojik açıdan, bazılarının da değindiği, iki tesadüfe parmak basacağım.
129 general ve subayın katıldığı ve Balyoz Planı’na temel oluşturan “seminer”in tarihi:
5-7 Mart 2003!
Ayrıca:
1) Ünlü tezkerenin tarihi, adı üzerinde, 1 Mart 2003!
2) Recep Tayyip Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açan ünlü Siirt Seçimi’nin tarihi: 9 Mart 2003!
Balyoz Hareketi’nin planlandığı tarih ile ünlü “1 Mart Tezkeresi”nin tarihi ve Erdoğan’ın Başbakan olduğu tarih iç içe geçmiş vaziyette!
* * *
1) 1 Mart Tezkeresi TBMM’de kıl payı takıldı. Hatta “evet” oyları “hayır” oylarından fazla çıktığı için tezkere önce kabul edilmiş gibi ilan edildi, gereken çoğunluğun sağlanamadığı sonradan anlaşıldı. O gün itibari ile Başbakan olmayan Recep Tayyip Erdoğan AKP Genel Başkanı sıfatı ile tezkerenin TBMM’den geçmesi için grubunda büyük gayret gösterdi.
Kaderin cilvesi, Erdoğan’ın iradesine rağmen reddedilen tezkere onu Ortadoğu halkının gözünde “kahraman” yaptı!
Tezkere karşısında TSK ise o tarihte suspustu. Halbuki, TBMM’de bir sürü milletvekili karar vermek için TSK’nın görüş beyan etmesini beklemişti. TSK’yı tavrını belirlemeye zorlamak için tezkerenin oylama tarihi değiştirilmiş ve 25 Şubat’ta yapılacak oylama 28 Şubat 2003’te gerçekleşen MGK toplantısı ardına alınmıştı (1 Mart).
Askerin susarak yanlış yaptığını Özkök de Büyükanıt de sonradan ima yolu ile de olsa kabul ettiler. TSK yakın müttefiki Pentagon’un güvenini tezkere lehine tavır belirleyememesi nedeni ile büyük oranda kayıp etti.
Eğer, TSK tezkerenin TBMM’den geçmesi için gayret sarf etseydi ve tezkere TBMM’de kabul edilseydi:
a) Erdoğan değil Ortadoğu’da kahraman olmak, kendi seçmeni önünde bile çok güç durumda kalabilirdi.
b) İddia edildiği gibi büyük sayıda şehit haberleri gelseydi, Erdoğan tamamen gözden düşerdi.
c) Savaş ortamında, hali ile, komutanların etkinliği misli ile artardı.
* * *
2) Aynı tarihlerde Erdoğan, CHP’nin yardımı ile, yasaklı olmaktan kurtuldu. Erdoğan’ın şiir okuyarak mahkûm olduğu Siirt’te seçimler hâlâ tam olarak bilmediğimiz bir nedenle tekrar edildi (9 Mart 2003) ve Erdoğan önce milletvekili, sonra Başbakan oldu.
Erdoğan’a hakkını teslim etmek amacıyla “bir dizi olağanüstü” gelişmelerin yaşandığı bir süreçte TSK sesini hiç çıkarmadı. Hiçbir yönlendirme yapmaya kalkmadı. Bazılarının, Anayasa Mahkemesi’nin bile kararlarını TSK’nın baskısı altında aldığına inandığı ülkemizde, o tarihte Erdoğan’ın Başbakanlığı’na hiçbir itiraz sesi yükselmedi. Hatta “devlet partisi” ve “TSK’nın doğal müttefiki” CHP, Erdoğan’ın Başbakan olma sürecine yardımcı oldu.
* * *
Benim kafama takılan soru şu:
Aynı tarihlerde Erdoğan’ı zor duruma sokmak veya taçlandırmamak için çok daha kolay yöntemler varken TSK içinde birileri; cami bombalamak, uçak düşürmek dahil, neden 5000 sayfalık bir zahmete başvurdular?



__________ ESET Smart Security Akıllı Güvenlik tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 4797 (20100122) __________

İleti ESET Smart Security Akıllı Güvenlik tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

Tarihci Erhan Afyoncu : Gel de Osmanlı'yı Anma !!

Posted: 24 Jan 2010 07:12 AM PST

Tarihci Erhan Afyoncu : Gel de Osmanlı'yı Anma !!

 

http://photos-d.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs190.snc3/19771_284336888840_737178840_3244116_8224446_a.jpgErhan Afyoncu, Osmanlı elçilerini ve onların ülke onuru adına yaptıklarını yazdı
Ah nerede eli sopalı o eski diplomatlarımız!
İsrail'in, Büyükelçimizi küçük düşürme girişimi Osmanlı dönemindeki cabbar-cevval elçileri gündeme getirdi.
Yabancı diplomatların Osmanlı Devleti'nin gururu ve onuruna karşı yaptıkları teşebbüsler, Osmanlı diplomatlarının tavizsiz tavırları karşısında başarılı olamamıştı.
Üçüncü Selim dönemine kadar yurtdışında daimi Osmanlı elçilikleri yoktu. Herhangi bir mesele olduğunda Osmanlı elçileri ilgili devlete gider ve işleri bittikten sonra geri dönerlerdi.

Osmanlı elçileri, yabancı ülke topraklarına girdikten sonra belirlenen güzergâh üzerinden yollarına devam ederlerdi. Her ne kadar gittikleri ülke tarafından kendilerinin emniyeti için asker, mihmandar ve tercüman tayin olunmuşsa da davranışlarında son derece bağımsız idiler. Maiyetlerine verilen tercümanların nasıl davranacaklarından askerlerin nasıl selama durmaları gerektiğine kadar her şeyi kendi anlayışları doğrultusunda düzenlerler ve aksi davranışların zuhuru halinde derhal müdahale ederek gerekli tavırları sergilerlerdi. Osmanlı elçilerinin emniyetlerini temin için yabancı devlet tarafından refakatlerine verilen askerlerin kılıçlarını çekerek selama durmalarından rahatsız olup, derhal müdahale etmişlerdi. 1748'de Viyana'ya gönderilen Osmanlı elçisi Mustafa Hatti Efendi'nin ve 1739'da Avusturya ile sınırın çizilmesine katılan Ebu Sehl Numan Efendi, böyle bir hadise yaşamış ve duruma müdahale edip sorunu çözmüşlerdi.


Mehmet Emnî Paşa da 1740'ta Rusya topraklarına girdikten sonra Rus askerlerinin yalınkılıç selam durmasından, çadırı etrafında nöbet tutmalarından, trampet ve boru çalmalarından hoşlanmamış ve bu uygulamaları kaldırtmıştı. Osmanlı elçisi o kadar etkiliydi ki çariçenin çocuğu olduğu haberini alan Ruslar, Mehmet Emnî'den izin almadan bu durumu kutlamak için top bile atamamışlardı. Rus topraklarında bir süre yol alan Osmanlı elçilik heyeti Petersburg'a nehir yolundan gitmek için gemiye bindiği zaman bir sürprizle karşılaşmıştı. Gemide haçlı bayrakları asılıydı. Osmanlı elçisi, bunun üzerine bu duruma müdahale edip, gemideki haçlı bayraklarını indirtmişti.


DEVLET GURURU
Diplomasi ile alakalı eserler incelendiğinde, Osmanlı Devleti'nin muhatabı olan devlet diplomatları da her fırsatta diplomat muhatabını taciz etmeyi ve onun şahsında devletinin gururu ve onuru ile oynamayı denemek istemişler fakat hemen her defasında Osmanlı diplomatlarının tavizsiz tavırları karşısında niyetlerine nail olamamışlardı.
Sınırlarda yapılan elçi mübadelelerinde dikkat edilen husus, ilk hareketi veya ziyareti yapmamak ve muhatabını ayağına getirmek ve böylece de devletini yabancı devletler nezdinde temsil ederken onurunu da korumaktı. Mesela, 1748'de Avusturya'ya elçi olarak giden Mustafa Hatti Efendi, Dalya isimli şehre geldiklerinde, kendisini karşılamaya gelmeyip konağına çağıran o bölgenin generali Gaudagni Ascanus'un tüm ısrar ve tehditlerine rağmen yanına gitmemişti.


1739'dan sonra Rusya ile sınır çizimi görüşmelerine katılan Ahmet Meramî Efendi, Rus generali Repnin Vasile'nin ilk ziyareti kimin yapacağı ve Azak kalesinin yıkımının ağırdan alınması gibi konulardaki tavırlarına çok kararlı cevaplar vermiş ve görüşmeyi istediği şekilde sonuçlandırmıştı.


OSMANLI ELÇİLİKLERİ
Osmanlı İmparatorluğu Üçüncü Selim'e kadar diğer devletlere daimi elçi göndermemişti. Avrupa devletleriyle ilişkileri bunların İstanbul'da bulunan elçileri vasıtasıyla yürütülürdü. Ancak dışa­rıda elçi bulunmaması yüzünden Avrupa hakkında sağlıklı bilgi alınamıyordu.
Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, Avrupa'yı tanımak gerek­tiğini fark eden ilk Osmanlı sadrazamıydı. Avrupa devletlerinin İstanbul'daki elçileri ile düzenli ilişki kurdu. Ayrıca Osmanlı tari­hinde ilk kez Avrupa devletlerine elçi gönderdi. Elçiler sadece askeri ve ticari antlaşma yapmaya gitmemişlerdi. Avrupalı dev­letlerin askeri gücü ve devlet yapısı ile ilgili bilgi edineceklerdi. İbrahim Paşa Viyana'ya (1719), Yirmisekiz Mehmed Çelebi Pa­ris'e (1720-1721), Nişli Mehmed Ağa Moskova'ya (1722-1723) elçi olarak gittiler. Bu elçiler gittikleri yerde gördüklerini anlatan raporlar hazırlayarak sadrazama sundular.


Üçüncü Selim döneminde Avrupa'daki Osmanlı çıkarlarını korumak için Avrupa'nın önemli merkezlerinde devamlı kalacak ikametgâh elçilikleri açıldı. İlk ikametgâh elçiliği 1793'te Londra'ya açıldı ve ilk elçi Yusuf Agâh Efendi'ydi.


OSMANLI DİPLOMASİSİ
Türkler'in savaşta kazanıp ma­sada kaybettiği klişe haline gelmiş bir sözdür. Sanki Türkler hiç diplomasiden anlamıyor, saflıkları ve bilgisizlikleri yüzünden Avrupalı diplomatlar tarafından kandırılıyor gibi anlatılır. Os­manlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında bazı savaşlarda galip gelinmesine rağmen yapılan antlaşma­lardan kayıpla çıkılmıştır. Ancak bunun sebebi Os­manlı diplo­matlarının maharetsizliği değil, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin baskılarıdır.
Osmanlı tarihi boyunca yapılan antlaşmalar, görüşme sü­reçleri ve uygulamaları ile birlikte iyi incelenirse çok maharetli diplomatların olduğu ve birçok antlaşmanın Osmanlı lehine neticelendirildiği görülür.
Rektör olduktan kısa bir süre sonra üniversitesini 15-20 yıl önce kurulmuş birçok üniversiteyle aynı seviyeye getiren Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Ali İbrahim Savaş'ın Osmanlı Diplomasisi, Mustafa Hattî Efendi'nin Viyana Sefaretnamesi ve Tedbirat-ı Pesendide isimli eserlerinde Osmanlı diplomasisinin bilmediğimiz birçok yönüne ve Osmanlı elçilerinin gittikleri ülkelerde Osmanlı devlet vakurunu nasıl koruduklarına dair birçok örnek vardır.

 



__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4801 (20100124) __________

The message was checked by ESET NOD32 Antivirus.

http://www.eset.com

Re: İdeolojik olmak

Posted: 24 Jan 2010 06:30 AM PST

Bekaroğlu gündelik basit olaylarla uğraşıyor.Öncelikle kendisini tanımlaması ve nerede durduğnu belirlemesi lazım.Şanar yurdatapan gibi idollerinden arakladığı fikirleri pazarlamasın.Küçük olayları izah sadedinde başbakanla mücadele eden büyük adam itibarı dilenmesin.Öğrencilik yıllarında baskıladığı duyguları  ve fikirleri nüksediyor.Bilinç altında yerleşmiş sürekli soğuk savaş döneminin öfkesi her fırsatta açığa çıkıyor.Dünyada oluşan olayları soğk savaş dönemi ABD ,SSCB ideolojik destekli çırkar savaşı ile izah etmek mümkün değil.Dünyanın yaratılışından buyana hak batıl mücadelesi vardır,farklı şekillerde tezahür derek devam etmektedir.Önemli olan bizim hangi safta yer aldığımızdır.Yoksa basit olayları oyun kurucuların düşünce ekseninide değerlendirip,şu doğru şu yanlış yanlışına düşmemek gerekir.İdeolojinin ne anlama geldiği ne anlamda kullanıldığıda önemlidir.Türkiyede siyasi ağırlıklı bir anlama sahiptir.batı tipi seküler kimlik inşaası için çalışan egemenler,cumhuriyet döneminde de millet iradesini (ne anlama geliyorsa)temsil ettiklerini ifade ederek milletin anasını ağlattılar.Şu nada günahlarını halka yüklamaye çalışıyorlar.Kimlik inşaası tamamlanamamıştır.Türkiyede kimlik mücadelesi devam ediyor.Milletin eski kimliğini silip yerine batı tipi kimlik inşaasın çalışanlara ''resmi ideoloji''taraflısı ve tarafı olarak bakılıyor.halk buna direniyor ve onların sunduğu küçük demokrik fırsatları değerlendirerek cevap veriyor.Bu mücadele daha çok desiyasi arenada devam ediyor.Başka alanlar kapatılmıştır.Halk 1946 da DP ile cevap vermaya çalıştı,1963 de AP ile 1983 de ANAPla denedi gördüki bu adamların da ipi batının elinde,1995 de korkarak RP ile cevap vermeyi denedi,burada isbet kaydetme şansı olabilirdi ancak yeterli destek verip yeterli çoğunluğu veremedi,koalisyon olmasına ramem halkın iradesini temsil edenler(!) tarafından ortak parti DYP eritilerek hükumet yıkıldı.Halk bu defa AKP denemesi yaptı AKP nin içine kültür melezleri de katıldı.Halk bir defa daha DP;AP;ANAP ta olduğu gibi aldandı. Batı medeniyetini amaç edinmiş kadro ile başbaşa kaldı.Bu da bitecek.halk kendi gerçek kimliğine gidecek yolu arıyor.bu yo da mevcuttur.
L----- Original Message -----
Sent: Saturday, January 23, 2010 9:27 PM
Subject: İdeolojik olmak


İdeolojik olmak- Mehmet BEKAROĞLU
İdeolojik olmak Sağcı siyasetçilerin muhalefeti açığa düşürmek için sık sık başvurdukları bir 'suçlama'dır, "ideolojik olmak". Zamanında Demirel ve Özal çok kullanmışlardı bu kavramı. Şimdi Tayyip Erdoğan aynı şeyi yapıyor. Özellikle toplumsal muhalefetten gelen eleştiriler karşısında hemen "ideolojik" yaftasını yapıştırıyor. Bu şekilde aslında bir taşla iki kuş vuruyor. Öncelikle insanlara "muhalifin söylediğini dinlemeyin, dinlemeye değmez, zaten bir şey de söylemiyor" mesajını veriyor. Ayrıca muhalifi 'kötü, komünist, Marksist, marjinal' pozisyonuna düşürüyor.
Sanıyorum bunu bazen bile bile yapıyor, yani düşünerek, hesaplayarak, bir taktik olarak kullanıyor bu kelimeyi ama çoğu kere "ideolojik" kelimesi refleks olarak çıkıyor ağzından. Sadece bundan hareketle bile Tayyip Erdoğan'ın siyasal kimliğinin şekillenmesi ile ilgili bir şeyler söylenebilir. Örneğin; Erdoğan'ın siyasal kimliğinde Türkiye sağının önemli şahsiyetleri Demirel ve Özal, hatta Kenan Evren'in izlerini arayabiliriz. Böyle bir benzetmeye hemen itirazlar gelebilir; bu insanlarla Tayip Erdoğan'ın ne ilgisi var denebilir. Ben de zaten Tayip Erdoğan bu insanlar gibidir, onlarla aynı şeylere inanıyor, onlar gibi yaşıyor demiyorum. Benzetmek sadece siyaset yapma biçimleri ile ilgilidir.
Dün, Demirel ya da Özal'ın yaptığını yapıyor Erdoğan ve adamları. Tekel işçilerinin eylemini hiç tartışmıyorlar, bu insanlar ne istiyor, niçin Ankara'nın soğuğunda gece gündüz demeden sokaktalar diye sormuyorlar. "Bunlar ideolojik davranıyorlar" deyip geçiyorlar. Üniversite öğrencileri 6 Kasım gösterileri yapıyor, YÖK'ün, üniversite harçlarının kaldırılmasını istiyorlar. Başbakan ve adamları hiç sormuyorlar, dinlemiyorlar bu gençleri, yine "ideolojik" diye geçiyorlar. Doktorlar geleceklerini ilgilendiren bir yasa tasarısı ile ilgili görüş beyan ediyor, seslerini yükseltiyorlar, Başbakan ve adamları, "Bu adamlar ne istiyor, sağlıklarımızı emanet ettiğimiz bu insanların ne dertleri var acaba?" diye sormuyor, "ideolojik" deyip geçiyorlar. Çay üreticileri, fındık üreticileri, ayçiçeği üreticileri ya da buğday ve arpa üreticileri eylem yapıyor, meydanlara çıkıp bağırıyorlar, Başbakan ve adamaları yine "Bu insanlara ne oldu?" diye düşünmüyor, "ideolojiktir" deyip geçiyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi itfaiye hizmetlerini özelleştiriyor, işsiz kalan insanlar sokaklara dökülüyor, hak arıyorlar, "Bu iş uzmanlık ister, kamu hizmetidir, kâr amacı güden taşeronların insafına bırakılamaz " diyorlar, Başbakan ve adamları "Bunlar ideolojik davranıyorlar" deyip kestirip atıyorlar. Aleviler kimlik taleplerini dillendiriyor, bunun için yüz binlerin katıldığı mitingler yapıyor, Başbakan ve adamlar "Bunlar Aleviler bile değil, ideolojik gruplardır" deyip geçiyorlar. Kot taşlama işçileri silikozisin tükettiği akciğerleri ile bağırmaya çalışıyor, gasp edilen sosyal güvenlik haklarının peşine düşüyorlar, Başbakan ve adamları "bunlar ideolojik" diye o tarafa bakmıyor bile. Hrant'ın dostları bir araya gelmiş "Adalet istiyoruz, gerçek katilleri bulun" diye bağırıyorlar, Başbakan ve adamları "Konuya ideoloji bulaştırdılar" diye uzak duruyorlar…
"İdeolojik" sözü 'komünizmle mücadele' günlerinden kalmadır, yani oldukça eskidir, bir dönem önceye, soğuk savaş dönemine aittir. Komünizmle mücadelenin stratejisini çizenler 'ideoloji' kelimesini manipüle etmişler, ona din, mal-mülk ve hatta namus düşmanı anlamlarını yüklemişler ve muhalifleri halktan uzaklaştırmak için kullanmışlardır. Birisi ya da bir olaya "ideolojik" kelimesini iliştirdiklerinde onun sadece "komünist ve komünistçe" bir şey olduğunu söylemez aynı zamanda kötü, tehlikeli, vatan ve millet düşmanı olduğunu ima ederlerdi. Reel komünizm geri çekilirken bu kelimeye bir de "fuzuli, işe yaramaz, gereksiz" anlamları yüklenmiştir.
Başbakan Erdoğan'ın bu kelimeyi bu anlamlarıyla bu kadar sık kullanması elbette ilginçtir. Kendisini yeni ve yenilikçi olarak takdim eden, yeni ve yenilikçilik üzerinden pirim yapan bir liderin böylesine eski, eskimiş, içi boşaltılmış bir kavramla konuşması, siyasetini bu eski kavramın üzerine kurması şaşırtıcı. Ne var ki bu yenilik ve yenilikçilik posmodern bir olgudur ve postmodern olanda da ironi hiç eksik olmaz. Ayrıca postmodern zamanlarda diğer bazı eski kavramlara ise hiç yer yoktur. Örneğin; dürüstlük, ölçü, insaf, tutarlılık gibi kavramlar çok eski ve rahatsızlık verici kavramlardır, bunlardan uzak durmak gerekmektedir.
'Sivil faşizm'i tartışıyoruz, bazı köşe yazarları Hükümetin giderek otoriter yöntemlere sarıldığını, bu durumun tehlike arz etmeye başladığını söylüyorlar. Otoriter yöntemlere gerek yok, faşizme de. Çünkü şimdi postmodern zamanlardayız; dili bozdunuz mu yeter. Erdoğan ve adamlarının yaptığı da budur.
Ne kadar basit ama ne kadar etkili, değil mi? 'İdeolojik' bir tercihte bulunuyorlar, örneğin; inandıkları neoliberal politikaların gereği olarak itfaiye hizmetlerini özelleştiriyorlar, ihaleyi yakınlarına veriyorlar. Bu iş baştan sona ideolojik bir iş. İşçiler karşı çıkıyor, sendikalar, haklar konusunda duyarlı diğer kurum ve kişiler işçileri destekliyor. Sıkıntı verici bir durum; ideolojik tercihleri ve çıkarları çatışanların konuyu halkın hakemliğinde tartışmaları gerekiyor. Normalde böyle olması lazım; İtfaiye hizmetlerini satanlar, maliyet diyecekler, verimlilik diyecekler ve yaptıklarını savunacaklar. Buna karşı çıkanlar da kamu hizmeti diyecekler, çalışanın hakkı diyecekler, kazanılmış haklar diyecekler vs. Halk bir karar verecek. Demokrasi olduğuna göre hükümet halkı ya ikna edecek ya da halk hükümetin kararını değiştirmeye zorlayacak. Bu da olmazsa gelecek seçimde halk bu partiye değil öbür partiye rey verecektir. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama demokrasi böyle bir şey.
Sivil faşist midir nedir bilmem ama Başbakan bunu yapmıyor; aksine çıkıyor ve "Bunlar ideolojik" deyip kestirip atıyor. İşi de bitiriyor. Gerçekten bitiriyor. Daha dün İtfaiyede Büyükşehir Belediyesi işçisi olarak çalışan genç bir hemşerimle tanıştım. Kendisine niçin işten çıkarılan arkadaşlarını desteklemediklerini sordum. "Sayın vekilim, bu konu bildiğiniz gibi değil, sen onların yanına gidiyorsun ama bunlar ideolojik" dedi ve ben küçük dilimi yuttum.


www.yenicaggazetesi.com.tr Tavsiye Maili

Posted: 24 Jan 2010 06:05 AM PST

Merhaba;
mevcan@gmx.de adlı arkadaşınız Yeniçağ Gazetesi İnternet Sitesinden bir yazıyı okumanızı istiyor.
Yazıyı aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz.Saygılarımızla
Arkadaşınızın yorumu: Merhabalar, Vatansever,dürüst ve cesur gazeteci Ugur Mumcu`yu katledilisinin yildönümünde saygi ile anarken,okunmasi gerekir düsüncesi ile bilgilerinize sunulur. selamlar
Yazıyı okumak için lüften buraya tıklayınız

BALYOZLA EŞ ZAMANLI RASTLANTILAR

Posted: 24 Jan 2010 04:09 AM PST

Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever, “Balyoz Planına” temel oluşturduğu öne sürülen tarihle (5-7 Mart 2003) 1 Mart tezkeresinin ve Erdoğan’ın Başbakan olduğu tarihin iç içe geçmiş olduğunu hatırlattı. O tarihlerde Erdoğan’ı zor duruma düşürecek daha kolay yöntemler varken neden TSK içinden birileri böyle bir zahmete başvursunlar diye sordu.
Cüneyt Ülsever “Balyoz kimin elinde?” başlığını koyduğu yazısında şunları söyledi:


BAŞLIKTAKİ soruya hukuk cevap bulacak.

Böyle bir garabeti kimin akıl ettiğine artık mahkemeler karar verecek.
İddialara göre, Balyoz Hareketi Hükümet’i zor duruma düşürmek ve mümkünse sıkıyönetim ortamı yaratarak askerin siyasi alanda gücünü artırmak üzere planlanmış!
Ben bugün, kronolojik açıdan, bazılarının da değindiği, iki tesadüfe parmak basacağım.
129 general ve subayın katıldığı ve Balyoz Planı’na temel oluşturan “seminer”in tarihi:
5-7 Mart 2003!
Ayrıca:
1) Ünlü tezkerenin tarihi, adı üzerinde, 1 Mart 2003!
2) Recep Tayyip Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açan ünlü Siirt Seçimi’nin tarihi: 9 Mart 2003!
Balyoz Hareketi’nin planlandığı tarih ile ünlü “1 Mart Tezkeresi”nin tarihi ve Erdoğan’ın Başbakan olduğu tarih iç içe geçmiş vaziyette!
* * *
1) 1 Mart Tezkeresi TBMM’de kıl payı takıldı. Hatta “evet” oyları “hayır” oylarından fazla çıktığı için tezkere önce kabul edilmiş gibi ilan edildi, gereken çoğunluğun sağlanamadığı sonradan anlaşıldı. O gün itibari ile Başbakan olmayan Recep Tayyip Erdoğan AKP Genel Başkanı sıfatı ile tezkerenin TBMM’den geçmesi için grubunda büyük gayret gösterdi.
Kaderin cilvesi, Erdoğan’ın iradesine rağmen reddedilen tezkere onu Ortadoğu halkının gözünde “kahraman” yaptı!
Tezkere karşısında TSK ise o tarihte suspustu. Halbuki, TBMM’de bir sürü milletvekili karar vermek için TSK’nın görüş beyan etmesini beklemişti. TSK’yı tavrını belirlemeye zorlamak için tezkerenin oylama tarihi değiştirilmiş ve 25 Şubat’ta yapılacak oylama 28 Şubat 2003’te gerçekleşen MGK toplantısı ardına alınmıştı (1 Mart).
Askerin susarak yanlış yaptığını Özkök de Büyükanıt de sonradan ima yolu ile de olsa kabul ettiler. TSK yakın müttefiki Pentagon’un güvenini tezkere lehine tavır belirleyememesi nedeni ile büyük oranda kayıp etti.
Eğer, TSK tezkerenin TBMM’den geçmesi için gayret sarf etseydi ve tezkere TBMM’de kabul edilseydi:
a) Erdoğan değil Ortadoğu’da kahraman olmak, kendi seçmeni önünde bile çok güç durumda kalabilirdi.
b) İddia edildiği gibi büyük sayıda şehit haberleri gelseydi, Erdoğan tamamen gözden düşerdi.
c) Savaş ortamında, hali ile, komutanların etkinliği misli ile artardı.
* * *
2) Aynı tarihlerde Erdoğan, CHP’nin yardımı ile, yasaklı olmaktan kurtuldu. Erdoğan’ın şiir okuyarak mahkûm olduğu Siirt’te seçimler hâlâ tam olarak bilmediğimiz bir nedenle tekrar edildi (9 Mart 2003) ve Erdoğan önce milletvekili, sonra Başbakan oldu.
Erdoğan’a hakkını teslim etmek amacıyla “bir dizi olağanüstü” gelişmelerin yaşandığı bir süreçte TSK sesini hiç çıkarmadı. Hiçbir yönlendirme yapmaya kalkmadı. Bazılarının, Anayasa Mahkemesi’nin bile kararlarını TSK’nın baskısı altında aldığına inandığı ülkemizde, o tarihte Erdoğan’ın Başbakanlığı’na hiçbir itiraz sesi yükselmedi. Hatta “devlet partisi” ve “TSK’nın doğal müttefiki” CHP, Erdoğan’ın Başbakan olma sürecine yardımcı oldu.
* * *
Benim kafama takılan soru şu:
Aynı tarihlerde Erdoğan’ı zor duruma sokmak veya taçlandırmamak için çok daha kolay yöntemler varken TSK içinde birileri; cami bombalamak, uçak düşürmek dahil, neden 5000 sayfalık bir zahmete başvurdular?



__________ ESET Smart Security Akıllı Güvenlik tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 4797 (20100122) __________

İleti ESET Smart Security Akıllı Güvenlik tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

RE:

Posted: 24 Jan 2010 03:24 AM PST

Değerli Kardeşim AYHAN  ALTINTAŞ.
Sizi Tanımadan Kardeşim diye hitab ettiğim için Lütfen bağışlayın
Ben Yazar,ilim adamı filan değilim,Sıradan Türkiyeli haklarının bir ferdiyim,hasbelkader bir kaç yıl 1968-1973 yılları arasında bir üniversitenn,bir fakültesine  devam etmiş,bitirmeden Avrupa sokaklarına yine hesbil kader yaşamış halk çocuğuyum.
Ben Üniversiteye devam ettiğim Tarihlerde Dev-Genç,Fikir Kulupları ve Milli Türk Talebe Birliği gibi Derneklerin var olduğu yılların sözde öğrencisiydim.O Tarihlerde Ülkü ocaklkarıdaa bu derneklere yeni yeni katılmıştı.Solcumuz,Sagcımız Filistine gidip,Filistin halkının yanında yer alıp bu siyonist Yahudilere karşı savaşan O Zamanın Gençlerini çok iyi biliyorum.
Keşke bu Tarihlerdede siz gibi düşünen Üniversiteli Gençlere sahip olabilseydik,varsada ben
gibi altmış yaşını geçmiş yaşlılar olarak bilememekteyiz.Size Allahutealanın Huzurunda yemin ediyorumki bu yaşımla O Topraklarda şu an olmayı,siyonistlere karşı geri cepheden olsa dahi yardım etmeği canı gönülden çok isterdim.Yazınızın bazı bölümlerindede belirtiğiniz gibi Afganistana,Filistine benzeri ülkelere gidip gelen gençlerimiz oldugunda gel bakalım sen neden?niçin O Ülkelere gidip geldin şeklinde ifadeler alınmakta veya GOTUMALI Cehennemi gibi yerlerde işkencelere maruz bırakılmakta.
Gelmiş Geçmiş Bazı Ülke yöneticilerimizin devamlı kimlerin yanında yer aldıklarını sizce malumunuz,devamlı Müslüman Arap halklarına çeşitli hakaretler açık açık ifade etmekteydiler.Şunuda belirtmeden gecemiyeceğim Keşke bu güne kadar gelmiş Geçmiş Ülke yöneticilerimiz Adalet ve kalkınma Partisi Hükümeti gibi birazda olsa Müslüman Arap Halkının yanında yer aşmış olsalardı,zulum görenlerin,katledilenlerin,aç ve susuz bırakılan çocuk ve bayanların yanında olmuş olsalardı.
Bu Yaşıma kadar hiç bir Parti üyesi veya siyasi partiye oy vermiş deyilim,sadece 2002 Seçimlerde tesadüfen olsada AKP Partisine oy vermiş oldum ve iyi oyumu bu Partiye kullanmış oldum diyorum vijdanen müsterihim.
Benim Dogup büyüdüm İl Hırıstiyanları,Yahudilerin,Şeytana tapan Yezidilerin vede Müslümanların yane Havraların,Kilislerin,Camilerin bol olduğu bir ilin,Arapların,Kürtlerin,Türklerin,Çeçen vede Çerkezlerin yaşadıkları bir ilin Çocuğuyum.
Bunların haricinde 1975 Yılından Beri İskandinav Ve Tüm avrupa Ülkelerinde Yaşamış halen O ülkelere gidip gelen,Hırıstıyan  Ülkelerini iyi bilen bir Türkiyeli ferdim.
O Ülkelerde Hastahanelerine veya Cezaevlerine gittiğinizde İlk karşılaştığınız Kiliselerdir,Hastahanelerin Yüzde Yetmişi Afangeliş,katolik,Ortodoks kilise isimleriyle adlandırılmış veO hastahaneler kiliselerin malıdır.Mesela:Oglum 1976 Da Ortodoks kilisesinde  Dogmuştu.Ben Beşyıl Üç Ay Cezaevlerinde yattığımda Defalarca Deyişik Cezaevlerine Her sürülüşümde İlk karşılaştıgım Katolik Kiliseleri ve katolik Papazları Cezaevlerinin içinde Dokunulmazlıklara dahi sahip papazları,hatta Türklerin,Arapların ve Kürtlerin tercümanlıkların bir kısmını yaptıgım için Sık sık Papazlarla görüşmem gerekliliği duyduğum için Cezaevi kilise papazlarıyla ilişkilerim oldugundan,bir kaç yıl Türkiyede eğitim gördüğümden,cezaevi müdürleriyle sık sık savcılıklara ifade verdiğimden cezaevi Papazları ve Cezaevi içindeki Okul ve Polis karakolu komserlleriye muhattap olmak mecburiyetindeydim.Benim veya diğer Halkların insanları için Dillerine tercüman olduğum için.
Size kıssa bir anımı Aktarmak istiyorum:Şöyle Cezaevi Hastahaneleri hep özel hastahaneler bendede O tarihlerde Belfıtıgı oldugundan sık sık Cezaevi Hastahanelerinde yatardım,Her üçyüz veya Beş yüz mahkumdan bir kaç Mahkum tehlikeli mahkumlar olarak Muamele görüyorlardı bende bu Tür Mahkumlardan biriydim.1900 yıllarında yaptırılmış F Tipi cezaevlerinden bahs ediyorum.İşte bu tür muameleye maruz bırakıldıgım için bu F Tipi Odam buna benzer bir kaç oda Duvarların içinde çelik levhalarla kaplıymış sözde ben tipi mahkumlar her an kaçırılma veya kaçma tehlikesinde oldukları için Maallesef iki kez bende kaçma teşebbüsünde bulundugumda başarılı olamadım.
İşte Cezaevi Hastahanelerindede bu tür Katlar mevcuddu benide bu Tür oda değilde katta yatırıyorlardı İşte iki kez Katımdaki Mahkum Kimdi biliyormusunuz ADOF HİTLERİN SAG KOLU KONUMUNDAKİ  HES  HANIMEFENDIYDI,İKİ BÜKLÜM OLMUŞ SEKSEN YAŞINI ÇOKTAN GEÇMİŞ HANIMEFENDİ,SÖZDE HİTLER ZAMANINDA YAHUDİLERİN CANLI CANLI DERİLERİNİ KOCASI İLE BİRLİKTE YÜZÜYORLARMIŞ,BİLEMİYORUM TABİİ NE KADAR GERÇEK VEYA NE KADAR GERÇEKLERLE İLĞİSİ OLMIYAN YÖNLERİ VARDI.KÜCÜCÜK KORİDORU HAVALANDIRMA YERİNE BAYAN HES İLE ORTAK KULLANIYORDUK,SAÇINI OKŞAR,KOLUNA GİRER O HOLU BİRLİKTE ARŞINLARDIK.SAGLIK TEŞKİLATINDAN BEYAZ ÖNLÜKLÜ GARDİYAN VEYA SAGLIK MEMURU KONUMUNDAKİ BAY VEYA BAYANLAR BANA ŞUNU DERLERDİ SÖĞÜT BU BAYAN SENİN ESMER IRKINI ÇOK KESMİŞ ŞU AN O ESKİ KONUMUNDA OLMUŞ OLSAYDI SENİDE KESER ŞEKLİNDE BENİMLE VE BAYAN HES İLE ESPRİ YAPARLARDI.AMA İNANIN ÖLDÜRMEĞE KARŞI OLMAMA RAGMEN O BAYANIN YAPTIĞI MÜCADELESİNDEN DOLAYI ONU O TARİHTE OKŞAR VE SEVERDİM.YEMEK İKRAM EDERDİM.HİÇ KİMSEYLE KONUŞMAZDI,BEN DAHİL
BENİM KAVGAM İSİMLİ HİTLERİN KİTABI KESİNLİKLE TÜM ALMAN HAPİSHANELERİN İÇİNDE HALEN YASAK.YANE YAHUDİLERİN TÜM AVRUPA ÜLKELERİNDE ETKİNLİKLERİNİ GÖSTEREN BİRER CANLI BELGE DİYE DÜŞÜNÜYORUM.
Mehmet Sait Söğüt
Tel:0533.658.11.47
Mail: savur4706@hotmail.com
Elimde bir kaç yüz sahifelik aynı cezaevinde yatan bir Türk Bayanın işlemiş olduğu Cinayetin türkçe yazılmış savcı soruşturması.Alman Savcı, bayanın Çocukluk Günlerinde Cinayeti İşlediği saate kadar Alman Psikoloğların nezaretinde alınmış hikaye veya ifademi diyelim aslında güzel kitap veya Seneryo olabilecek konumda bu bayanın elimdeki yüzlerce sahifelik ifadesi.
NOT:Çok uzun oldu lütfen kusura bakmayın.Halen Avrupa,İskandinavya ve çeşitli arap ülkelerine gider gelirim.Üç yabancı dil konuşuyorum Başta ana lisanım Arapça tabii
bu ve benzeri konularla ilğilenirseniz elimde yüzlerce,hatta binlerce sahifelik benimle ve almanyada yaşıyan cezaevlerinde 44 yılını tamamlamış mahkumlarla dökümanlar var elimd
Hoşçakal


 



 

From: rambo.2006@hotmail.com
To: domino_etkisi@googlegroups.com
Subject: FW:
Date: Sat, 23 Jan 2010 13:10:58 +0000


 



Mossad Terör Örgütü'nün Türkiye Yapılanması Çökertilsin

04.12.2009, 15:58:10

Yazdır | Yorum Yaz Yazı Boyutu: [ + ] [ - ]
Ayhan ALTINTAŞ

Ayhan ALTINTAŞ

Vahyin ilk geldiği günden bu güne; Allah'ın kelâmının yüceltilip egemen kılındığı İslâm topraklarına ya da Müslümanlara karşı bir saldırı olduğunda Müslümanlar topyekûn bir olup düşmana karşı çarpışmışlardı.

Çanakkale Savaşı'nı hatırlayacak olursa, İslâm topraklarına karşı savaşın başını İngiltere çekmekteydi. Bu savaşta Yahudiler de hilafete ve Osmanlı'ya karşı açılan savaşa destek vermekteydi. Osmanlı'nın zayıflaması ile, İngilizler, başta Filistin olmak üzere Osmanlı topraklarının birçok bölgesinde Müslümanların yaşadığı birçok belde de savaş bayrağını açmışlardı.

İngilizlerin önderliğinde Çanakkale'de savaşın başlayacağı haberleri duyulduğu zaman dünyanın farklı coğrafyalarından Müslümanlar, "kâfir İslâm topraklarına ayak basmasın, hilafet devam etsin, Müslümanların izzetine halel gelmesin" bilinç ve sorumluluğu ile hareket eden birçok genç Müslüman Çanakkale'ye gelerek canlarını bu idealler uğruna feda etti ve şehadet mertebesine ulaştı.

Tarih bu günü gösterdiğinde hiç bir şeyin değişmediğini görüyoruz; yine İngiltere, yine yahudi yine İslâm toprakları, yine kan ve gözyaşı. Ama değişen bir şey vardı; bu kez İslam topraklarını işgal eden emperyalist, haçlı ve siyonist din düşmanlarına karşı bir beldeden başka bir beldeye giden Müslümanlara "terörist" damgası vuruluyor, kendilerini kafir çizmesi altındaki İslam topraklarının özgürlük ve kurtuluşuna adayanlar "büyük bir suç" işlemişler gibi bir muamele ile karşılaşıyorlardı.

İslâm topraklarını işgal ederek savunmasız kadın ve çocukları katleden, onurlarını çiğneyip ırzlarına tecavüz eden ve yüz binlerce Müslüman'ı cezaevlerine doldurup ağır işkencelere uğratan işgalci ve kan içici zalimlere karşı Müslümanların namus, haysiyet ve şereflerini savunan, İslam topraklarının kurtuluşu için cihad, direniş ve şehadet yolunu seçen Müslümanların adı "mücahid" değil de, "uyuyan hücre" ya da "sivil hedeflere saldırı planlayan teröristler" olarak anılıyor ve "suçlu" muamelesi görüyor.

Bugün Afganistan'a, Irak'a, Çeçenistan'a giden Müslümanlara "terörist" damgası vurularak, telefonları dinlemeye alınıyor, teknik takibe maruz kalıyor. Ailelerinin ev telefonları, cep telefonları, girdikleri internet siteleri dahi takibe alınıyor. Kiminle görüşseler "potansiyel suçlu" ilan ediliyor, "aşırılık"la suçlanıyorlar. Sonuçta, "teröre yardım ve yataklık" isnadıyla gözaltına alınma korkusuyla arkadaşlarıyla ya da akrabalarıyla dahi görüşmeyerek toplumda "yalnızlaştırma" politikalarına maruz kalıyorlar. Birçok örnekte olduğu üzere, aleyhlerinde hiç bir delil olmadığı halde birçok müslüman cezaevlerine konularak işlerini, eşlerini hatta memleketlerini kaybetme durumunda kalmaktadırlar.

Aynı şekilde yurt dışına "öğrenci" olarak, "gazeteci" olarak ya da "zulme karşı durmak" için giden birçok Müslüman, daha sonra geri döndüklerinde "terör örgütüne üye olmak" suçlamasıyla gözaltına alınıyor. Hatta bir yere gitmese dahi cihad bölgesi olarak adlandırılan beldelerle ilgili yayın yapan bazı internet sitelerine girdiklerinde ya da evlerinde "mücadele bölgesi" diye tanımlanan bölgelerle ilgili CD'ler bulunduranlar dahi "terör örgütüne üye olmak"tan, "yasa dışı örgüt propagandası yapmak"tan, "teröristlere yardım-yataklık etmek"ten ve "askeri eğitim almış olma ihtimali"nden ceza evlerine konmaktadırlar.

İngilizler'in Filistin topraklarını işgal edip yahudilere teslim ettiği günden bu zamana, azgın yahudiler İsrail'in devlet desteğini de arkalarına alarak senelerdir Filistin'deki Müslümanlara saldırıyor, Mescid-i Aksa ve etrafını İslâmî iz ve eserlerden arındırarak yeni yahudi yerleşim bölgeleri kuruyor, "Kudüs'ü bütünüyle Yahudileştirme" planlarını sistematik bir şekilde gerçekleştirme girişimlerini sürdürüyorlar.

Azgın yahudilerin Kudüs'te her gün Müslümanların evlerini gasp ettiğini ve hayatlarına kast ettiğini biliyoruz. Muhammed Durra gibi binlerce çocuğu tüm dünyanın gözleri önünde şehit ettiğini kollarını kırdığını da biliyoruz.

Bilindiği gibi, Yahudi yerleşimcilerin ve siyonist işgal güçlerinin geri çekilmesi ile Gazze'nin yönetimi sözde Filistinlilere kalmıştı. İsraillerin ve el-Fetih'in hiç beklemediği bir şekilde Hamas yönetimi ele geçirmiş ve Siyonist İsrailin planlarını alt üst etmiş ve halkın desteğini de arkasına almıştı.

Filistin'deki Müslümanların Gazze'deki İslâmî zaferini hazmedemeyen İsrail ve Mısır rejimleri de, Filistin halkını Hamas'a karşı kışkırtmak, İslami direnişten bezdirmek amacıyla üç yılı aşkın bir zamandır sürmekte olan barbarca bir ambargoyu başlattılar. Ancak ambargoyla da amaçlarına ulaşamayacaklarını anladıkları için bu kez Gazze'ye yıkıcı ve ölümcül bir savaş kararı aldılar.

Siyonist işgal güçlerinin ölüm ve kan kusan savaş uçakları, tankları, füzeleri, fosfor bombaları ve topları çocuk kadın ayrımı gözetmeksizin, kundaklardaki bebekler dahil 1500'e yakın masum Filistinliyi katledip binlerce Filistinliyi de yaralamıştı. Bunun yanı sıra Gazze'de camiler, evler, işyerleri, okullar, köprüler, elektrik santralleri tonlarca bombalarla harabeye çevrilmiş, Gazze baştan başa bir viraneye çevrilmişti. 1 milyon 300 bin nüfuslu Gazze halkı uygulanan ambargonun etkisi altında büyük bir işkence çekerken, bu kez tam bir soykırım ve yıkım saldırısıyla karşılaşıp hayatın en zorlu anlarını yaşamak zorunda kalmıştı.

Tarihin en vahşi ve kanlı saldırısının bilinmeyen ve gözlerden ırak tutulan bir gerçeği de vardı. Siyonist İsrail rejimi, Gazze'ye yönelik bu barbarca saldırılarına başlamadan önce, tüm dünyadaki "yedek askerler"ini göreve, silah başına çağırdı. Ancak tüm buna karşın beklenmedik bir direnişle karşılaşan İsrail, tek taraflı ateşkes ilan ederek geri çekilmek zorunda kaldı.

Şimdi buradan sormak istiyoruz; kimdi bu "yedek askerler" ve hangi ülkelerden çağrılmışlardı? Acaba bu ülkelerin içinde Türkiye'de yaşayan ve işgalci İsrail'e giderek oradaki okullarda askeri eğitim alan yahudi çocukları da var mıydı? Türkiye'de, özellikle de Batı Karadeniz'de "turistik gezi" adı altında "askeri eğitim" alanlar var mıydı? Acaba, terörle mücadele şubesinin güvenlik güçleri Türkiye'ye gelen bu "turistkılıklı Yahudiler"in ülkemizdeki faaliyetlerini takip ediyorlar mı?

Türkiye'den Mossad terör örgütünde görev yapan, "askerlik yapmak için" İsrail'e giden Yahudi vatandaşların olduğunu biliyoruz. O halde, Gazze savaşı sırasında Türkiye'den asker olarak İsrail işgal güçlerine katılan yahudi çocukları var mıydı? Hangi kimlikleriyle Türkiye'den çıkış yapmışlardı? Hangi ülke üzerinden Tel Aviv'e gitmişlerdi? Merak konusu olan diğer bu nokta da; İsrail'e gidip Filistinlilere karşı savaş sırasında yaralanan Türkiyeli yahudiler hangi hastanelerde tedavi görmüşlerdi? Daha sonra da hangi yolla Türkiye'ye geri dönmüşlerdi…?

Yahudilerin Türkiye'deki başı Silvio Ovadio her ne kadar "Türkiye'deki Yahudiler farklı, İsrail'deki Yahudiler farklı" dese de, işgalci İsrail'in Türkiye'deki şer odağı konsolosluğunda bulunan sözde konsolos Türkiye'de yetişmiş ve Türkçe'yi çok iyi konuşan Türk vatandaşı bir Yahudi. Türkiye'den İsrail'e gidip yerleşen Yahudiler var. Hatta ''İYT'' (İsrail'deki Türkiyeliler Birliği) adı altında bir dernek kurmuşlar. Bu yahudiler Tel Aviv'de sürekli Türkiye aleyhinde açıklamalarda bulunmaktadırlar.

Merak ediyorum; kendilerini "İsrail'deki Türkiyeliler Birliği" olarak tanımlayan bu yahudilerin Türkiye ile bağlantıları araştırılıyor mu? Aileleri takibe alınıyor mu, telefonları dinleniyor mu?

Girip çıktıkları yerler teknik takibe alınıyor mu? Bu yüzden işlerini kaybeden var mı? Aylarca, hatta yıllarca cezaevlerinde tutuluyorlar mı? Guantanamo'da kaç tane yahudi yatıyor? Bu yahudiler her hangi bir terör örgütüne üyelikten sorgulanıyorlar mı? Gazze'ye, Cenin mülteci kampına, Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya, savunmasız ve masum kadın ve çocuklara saldırı planlamaktan, onlara kurşun sıkıp bomba atmaktan dolayı yargılanıyorlar mı?

"Ben Müslümanım" diyen ve de zulme karşı duranlara "terörist","cihatçı", "el kaideci", "Hizbullahçı", "İrancı", "Hamasçı" diye yaftalananlara, "cihada gitti", "Pakistan'a gitti", "Afganistan'a gitti" diye nice müslüman sorgulanıp yargılanırken, işkence görüp hapishanelere doldurulurken, Filistinlilere karşı savaşmak için "İsrail"e gidip eline bomba ve silah alan yahudi Türk vatandaşlarına niçin herhangi bir adli muamele uygulanmıyor, haklarında işlem yapılmıyor, işledikleri suç ve cinayetlerden dolayı sorgulanıp cezalandırılmıyor?

Bir çok Müslüman gibi ben de merak ediyorum; acaba "cambaza bak" derken hedef mi saptırılıyor..?


Live.com'u deneyin - hızlı ve kişiselleştirilmiş giriş sayfanızla istediğiniz her şey tek bir yerde. tek bir yerde.

Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun.

[anadoluhaber:37519] İdoller ve idealistler

Posted: 24 Jan 2010 12:47 AM PST

İdeolojik düşünmeyi kutsayan pek çok yazı okuyorum. Gerçi bir kimsenin ülkesi milleti için onları mutlu edecek idealleri de olmaktadır. Ancak bu idealler çatışmaya yol açmayacak ve sadece fikir planında genel kabule sunulup sonuçları üzerinde mutabık kalındığı kabul gördüğü oranda ve diğerlerinin hayallerini önlemeye yönelik olmamak kaydı ile uygulama imkânı bulmalıdır. Ancak maalesef bizdeki mevcut örneklerin çoğu çatışmacı örneklerdir. İçlerindeki en çatışmacı ve despotik olanı ise Düşmanın çekilirken ülkemizin kontrolünü ellerine teslim ettiği hala ihtilaller ve zorlamalar yolu ile devletimizi ellerinde tutan kadrolardır. Yani milletimizin tarihi kendi kimliğini yok ederek onun yerine Batılılara benzetmek iddiası ile kimliksizleştirme ideali taşıyan bu yüzden milli irade ile sürekli çatışma içindeki millete karşı savaş senaryoları hazırlayan mevcut devlet kadrolarıdır. Bu yüzden bu konuya araştırmacı ilgisi ile bakmak da yarar vardır. Aşağıda bu bakış açısından yaptığım kısa değerlendirmeyi sunuyorum.

İdeolojik angajmanı olanlardan, gerçekçi açık fikirli ve sağlıklı düşünen insan çıkması çok nadir ve çok zordur. Bu gibiler her şeyi ideolojiden ibaret gibi görür her şeye o ideoloji açısından bir çözüm getirmeye çalışırlar. Buldukları çözümler işi sadece kendi açılarından çözmeye çalıştığı için çözemeyince de işi kılıçla halletmeye yönelirler.

Bu yüzden ideolojiler barış ve huzuru imhada ve insanları farklı gruplara ayırıp çatıştırmakta kullanılan siyasi yönlendirme bombaları gibidir. Genellikle işgal altına düşmüş ülkelerde, işgalci düşmanın geri çekilirken uyguladığı ve o ülkenin bir daha kendilerine rakip ya da düşman olarak kendisini yeniden toparlamasını önleme amaçlı uygulanır.  Birinci dünya savaşından sonra çekilen bizi yenerek çekilen düşmanlarımızın da bizde aynını uyguladığı bilinmektedir. Düşman çekilirken çekildiği ülkeyi ideolojik hayalleri olan bir gruba teslim eder. O gruba, onları öne çıkaracak bir şeyler vererek çekilir. Bizdeki Sabataist ve Masonlardan oluşan milli birlik ve ideallere en zıt olan ideolojik gruba, Yunan muharebelerin de Yunanlı işgal birlikleri kurban olarak verilmiştir. Bu sayede işgalden zaferle kurtulduklarını zanneden düşmanın çekildiği ülke halkı, kendilerini toparlayıp ana kültürlerinde birleşip güçlenmelerini engellemek için ortak kültürden kopukların devlet gücünü de elde tutması sağlanır ve toplum yandaşlar ve karşıtlar olarak bölünme başlar. Bu tip siyasi uygulamalar yerel halkın zafer kazandık zannı ile düşmanın kontrolünde (gizli esaretinde) kalmasını sağlayan siyasi silahlardır. İdealist olduklarını söyleyenlerde  hangi idole tapıyorsa onun uğrunda savaşmaya hazır o putun putperestidir. Aslında diğer idealistler ile birlikte çatışmalı ortamı yaratmakta kullanılan düşmanın piyonları olduklarını asla fark edemezler. Bir tür Post modern mankurtlardır. Şimdi bu terimlere bir bakalım.
İdol=Put  İdeal=Putun vaat ettiği hayat ve hayat tarzının yaşandığı yada yaşanacağı hayali düşsel yer, ülke, diyar vs.  

İdeal= İdolün yaşadığı yada idealistlerini götüreceğini vaat ettiği hayali ülke 

İdealist=Taptığı İdolün vaat ettiği ideallerin yaşandığı yada yaşanabileceği hayali diyara varabilmek için çabalayan, uğraşan, didinen, gerekirse savaşan hayalperst, idol perest yani put perest kişi.  

Hayalperest= Hayale Tapan, Hayale inanmış kişi  Putperest=Puta tapan, bir yada birden fazla puta inanmış kişi

A.D.Şimşek

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37523] YENİ DÜNYA DÜZENİ 24 OCak 2010 NURULLAH AYDIN

Posted: 24 Jan 2010 12:35 AM PST

Nurullah AYDIN
24 Ocak 2010

YENİ DÜNYA DÜZENİ

500 Yıllık Düzen, Soğuk Savaşın bitimi ve ABD'nin tek süper güç olarak
belirmesiyle sona erdi. Ardından, Başkan George Bush'un, Güvenlik
Danışmanı Brent Scowcroft ile tasarladığı Yeni Dünya Düzeni kavramı
dalgalar halinde gündeme sokuldu.

Bu yeni Düzen, bir tür Pax Americana’ydı. Yani; ABD'nin önderliğinde daha
özgür ve barışçı bir dünya düzeni.

Körfez Savaşı ile başlayan süreçle, dünyada zorbalık çağının sona erdiği
açıklandı. Fakat bu yeni Düzen, gerçekleşmedi. Soğuk Savaş bitmiş,
ideolojik çatışmalar büyük ölçüde geri kalmıştı ama dünyanın belli
bölgeleri, eskisine oranla çok daha fazla çatışma doğurdu.

Etnik ve mezhep çatışmaları; özellikle Müslüman coğrafyalarda gerçekleşti.
Yeni Dünya Düzeni kurulacağı ilan edilmişken, eskiye göre çok daha fazla
kan akmaya başladı. Ve bu kanların önemli bir bölümü Müslüman kanı oldu.

Soğuk Savaş'ın bitmesi, sosyalizm ve kapitalizm arasındaki uzun çatışmayı
sona erdirmişti ve artik birleşmiş olan modern dünyaya karşı tek
alternatif ve muhalefet İslam'dı. Yeni Dünya Düzeni, bu yeni kutuplaşmanın
bir ifadesiydi.

Amerikalı stratejist Samuel Huntington dünyanın gelecek yüzyılda, artık
ideolojilerin öldüğünü ve dinlerden kaynak bulan çağa geri dönüldüğünü
medeniyetler çatışmasına sahne olacağını açıkladı..

Ona göre; çatışma, Batı ve İslam arasında yaşanacaktı. Medeniyetler
çatışması ile artık saflar belirlenmişti. İslam dünyasının öteki
bölgelerindeki çatışmalara da dikkat çekerek İslam'ın kanlı sınırları
olduğundan söz etmişti. Bu "kanlı sınırlar"dan ise, Müslümanları sorumlu
tutuyordu, temsilcisi olduğu Batı medeniyetini temiz göstermek için.

Bazıları ise; Yeni Dünya Düzeni'nin pembe tablosunu savunmaya devam
ediyorlar. Onlara göre, ortada büyük bir çatışma yoktu ve olmayacaktı da.
İslam coğrafyalarında akan kanlar, yerel bir takım saldırganlıkların
sonucuydu ve Yeni Dünya Düzeni'nin bir parçası değildiler.

Yeni Dünya Düzeni, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Bu
iki farklı yorum taraftarları aynı görüşlerini sürdürmeye devam ediyorlar.


Yeni Dünya Düzeni ile dünyaya barış ve adalet dağıtmak için tasarlandığı
iddiası yaşanan olaylar sonrası öyle olmadığı kabul edilmeye başlanmıştır.


Yeni Dünya Düzeni'ni kurmaya soyunan medeniyet, kendinden olmayanlara,
dostluk daveti perdesi arkasında komplo içermektedir. Yeni Dünya Düzeni'ni
ilan eden medeniyeti tanımak gerekir.. Batı  medeniyetin soykırıma,
yağmaya, sömürüye, yıkıma vahşete dayalı olarak kurulan, maddeye dayalı
medeniyettir.  Batı tarihi bunlarla doludur.

11 Eylül saldırıları bahane edilerek Afganistan işgali ve kimyasal
silahlar bahane edilerek Irak işgali gerçeği batının yalanlar üzerine
kurulu bir medeniyet olduğunun açık göstergesidir.

1950’lerden sonra demokrasi bayraktarlığı ile dünyanın kapitalist siteme
entegre edilmesini böylece kitlelerin kendilerini yönettiği yanılgısıyla
yaşayacağı sistemi kurdular. Demokratikleşme, özgürleşme sloganları
arkasında çağdaş kölelik ve sömürge ağını kurdular. 1960’lardan sonra ise
insan hakları kavramı ile halkları kendilerine hayran bıraktılar aşağılık
kompleksine ittiler.. Batılar için insan hakları ama kendi dışındakiler
için ise ötekileştirme uyuşturucu ile halklara verildi.

Dünya; para birimi dolar ile finans kapital sömürü çarkını kendi lehlerine
işletilir hale getirdiler. Hukuk devleti dediler ayrıcalıklı sınıflar
oluşturdular.

Evrensel hukuk ilkeleri dediler kendileri için geçerli olan ilkeleri diğer
halkalara çok gördüler.. Hak, hukuk kovboy hukukuna dayalı olarak
sürdürüldü.

Japonya’ya atılan atom bombalarının daha küçük ölçeklilerini Vietnam’dan
Panama’ya, Somali’den, Sudan, Afganistan ve Irak’a kadar her yere attılar.
Milyonlarca insanı öldürdüler. Tarihi kentleri yaktılar yıktılar. Kimi
ülkeleri işgal ettiler, kimi ülkeleri yandaşlarına sivil darbe yaptırarak
ele geçirdiler.

Evet yeni dünya düzeninin kurulduğu zannedildi. Ama dünya’da yaşanan
olaylar, halkların uyanışı ile gerçekler görülmeye başlandı. .

GünüN SözÜ: Tek yönlü okuyan düşünen insanın gerçekleri mümkün olmaz.

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37509] WG: (oybirligi) Asil BALYOZun TOBB yönetimine EL koymak Rıfat Hisarciklioglu nun DP ye gecmesini engellemek

Posted: 23 Jan 2010 11:55 PM PST



--- Bilge Devrim <bilgedevrim71@gmail.com> schrieb am So, 24.1.2010:

Von: Bilge Devrim <bilgedevrim71@gmail.com>
Betreff: (oybirligi) Asil BALYOZun TOBB yönetimine EL koymak Rıfat Hisarciklioglu nun DP ye gecmesini engellemek
An: liberal-izmirliler@googlegroups.com, akumil@yahoogroups.com, "fetih" <Fetih@yahoogroups.co.uk>, "Erzurum Grubu" <HABERVER@yahoogroups.com>, "g" <DipDalgasi@googlegroups.com>, "GRUP oybirliği" <oybirligi@googlegroups.com>, "AKILCAGI" <akilcagi_1919@yahoogroups.com>, "geceninmavisi" <geceninmavisi@googlegroups.com>, "© ..::CTO..:: ..::CiHAN TÜRK OLSUN::.." <cihan-turk-olsun@googlegroups.com>, "c" <milliyetcitepki@yahoogroups.com>, bagimsizcumhuriyet@yahoogroups.com, "turkishcommunity-saudiarabia@yahoogroups" <turkishcommunity-saudiarabia@yahoogroups.com>, "arena-siyaset" <arena-siyaset@googlegroups.com>, "Murat Sururi Özbülbül" <murat.sururi.ozbulbul@gmail.com>, soranadam@yahoogroups.com, "NAZLI GÜRAL" <nazlig.gral@gmail.com>, "özel büro grup" <ozel-buro@yahoogroups.com>
Datum: Sonntag, 24. Januar 2010, 7:30

Liberal -merkez sag siyaset adayi var. TOBB baskani. Tabani diyor ki DP de siyaset yap.  DP de bir siyaset yapma ihtimali gördünüz. Demirel ile görüstünüz. Fasist iktidar bunu görüyor. Siyasete girmenizi istemiyor.  Zaten issizlik yoksulluk.  Bir de bu grup siyasete girerse.  % 32 lik oy. Tehlikede . Yüzde 10 da bu grup AKP yi yikar.

Cözüm basit. Ülkelerin ordulari savunma amacli plan kurar. Kardak krizinde Komuta kademesinin en büyük kabusu. İstanbul varoslarina Nurtepe - Gültepe bombalarin düsmesi.  Kirikkale nin Yunan Ajanlari ile havaya ucurulmasi. Yunanistan zafer naralari ile bunu yapan Ajanlarini Kahraman gibi karsilar.  Neyse bizde  Fettulahcilari ALLAH tan üstün tutan GLADIO ya simdilik göz yumuluyor. Rifat HISARCIKLIOGLU   Demirel ve CİNDORUK ile görüsür. TSK nin savunma planlari cevrilir.  Cözüm basit BALYOZ uydurulur.

İsraile yapılmayan HERON ödemeleri yapilir. 12 milyar dolar. SGK dan 3 milyar dolar Novartis e verilir.Uyduruk kavgalar. TARAF Gazetesi .   Siz Fetullahcilarin Ortaya Cikmasi cok iyi oldu.  Müslümanlar aradan cekiliyor. Basbasa kaliyoruz.

 TARAF Gazetesine bakiniz;  Sahibi kim Mehmet BETİL.

http://www.arena.com.tr/yon_kurul_cv.asp  Mehmet BETİL.  Buyur bak.

 ORtaklarina bak. Bir yahudi benimle ortak olmaz. Ama sizinle ortak oluyorlar. Neden acaba ? Sizi tekel yapiyorlar neden acaba ?

Yasemin CONGAR   12 Eylül ün  meshur ABD muhabiri. Kocasi CIA ajani. Bu dönemde CIA bölge sefi. Yani senin kefilin Sabra -Satilla katliaminin sorumlusu Graham Fuller in yerine gecti.  IRAK ta görev yapiyor. Karargahi İstanbul- Erbil Bagdat.  Kadin askerlik görevini de yapmis. İsrail ordusunda  askerlik bir kadin..

Altan Ailesi. 12 Eylül Darbecilerinin CİLLERİn saksakcisi.

Mehmet BARANSU.  CIA devsirmesi. CIA icin yeminli Tercumanlik yapmis. ABD de yetistirilmis.


BALYOZ bomboz olarak ortaya cikti. Rifat HİSARCIKLI nin DP ye gecisini engellemek.



22 Ocak 2010 16:39 tarihinde BARI YILDIRIM <exx49@yahoo.com> yazdı:
Bilge Ajanı Bu seferde Kılıfınız Hazır ama Kılıfın içindeki pislik Çok bariz şekilde Belli oluyor....

--- 21/01/10 Per tarihinde Bilge Devrim <bilgedevrim71@gmail.com> şöyle yazıyor:

Kimden: Bilge Devrim <bilgedevrim71@gmail.com>
Konu: {liberal-izm.71918} Asil BALYOZ Türkiye HALKINA inen AKP -FETO-CIA balyozudur.
Kime: "Murat Sururi Özbülbül" <murat.sururi.ozbulbul@gmail.com>
Kopya: akilli-tasarim@googlegroups.com, aydinlik-gelecek-hareketi@googlegroups.com, akkartal29@gmail.com, tarih-kultur@googlegroups.com, "toplum ve barış" <TOPLUMveBARIS@yahoogroups.com>, merakediyorum@googlegroups.com, liberal-izmirliler@googlegroups.com
Tarihi: 21 Ocak 2010 Perşembe, 14:06

Ne alakasi var ? 
 
TEKEL iscileri ayakta. Haklari icin yürüyorlar.  Emekciler ac, issizlik cok.  Uydur uydur yaz.
 
 
Asker nasil tatbikat yapar ? Ülke savunmasi.
 
 NÜKLEER bomba atilirsa ne olur, ne yapariz diye düsünmek zorunda ?  Böyle düsündügü icin suclu mu ?
 
Düsman camilerimize bomba atarsa diye düsünür. Düsünmek ile haksiz mi ?
 
İste KIRIKKALE silah fabrikalarimizi YUNANLILAR havaya ucurmus ? Adamlarin ajanlari kahraman.
 
Bizde buna düsünüp böyle bir saldiri ihtimaline karsi önlem alan suclu öyle mi ?
 
Her ülke kendisine yapilan saldirilarin tatbikati yapabilir. Orada senaryo cizilmis. Dis Gücler ve İRTİCA nin yapabilecegi eylemler denilmis.
 
Ne var bunda. Alman ordusu, Amerikan ordusu, Italyan ordusu Fasist güclerine karsi tatbikat yapmiyor mu ?
 
AKP li Saglik Bakani bakanin oluyor degil mi ?

21 Ocak 2010 11:41 tarihinde Murat Sururi Özbülbül <murat.sururi.ozbulbul@gmail.com> yazdı:

Bunlar bizim generalimiz değil, insan olamaz...



(EKTE BOLYOZ HAREKAT PLANININ GENİŞ ÖZETİ VAR LUTFEN OKUYUN)
Taraf Gazetesi'nin demokrasiye hizmeti unutulmayacak. Darbelerle, millete ihanet planlarıyla, cuntacılarla ilgili yayınladıkları her belge, toplumun gözünü fal taşı gibi açtı.
Önce inanamadık, "yok artık daha neler, bu kadarı da olmaz" dedik. En son Kafes Eylem Planı'nda, İstanbul'da Koç Müzesi'ndeki denizaltıda dinamit patlatılmasını, çok fazla öğrencinin ölmesi için okullara duyuru yapılarak çocuklarımızın belli saatte müzeye getirtilmesini okuyunca, nefessiz kaldık. "Bunlar insan olamaz", "Türk ordusunda böyle canavarlar barınamaz" diye haykırdık. Şimdi ondan daha beteri ile karşı karşıyayız.
Taraf'ın dünkü manşet haberinden öğreniyoruz ki, 2003'te "Balyoz" harekâtıyla tam manasıyla bir katliam yapacaklarmış. Cuma namazında başta Fatih Camii ve Beyazıt Camii olmak üzere camilerin bombalanması, sakallı, çarşaflı provokatörlerin kışlaları, Hava Müzesi'ni basmaları sağlanacakmış. Bunlar bahane edilerek "şüpheli" iddiasıyla insanlara ateş emri verilmiş. Aynı günlerde Yunanistan ile bir savaş çıkarmak için Ege hava sahasında Yunan uçakları taciz edilerek bir uçağımızın düşürülmesi, olmazsa kendi jetimizi kendimizin düşürmesi kararlaştırılmış. Maksat, hükümete sıkıyönetim ilan ettirmek... Arkasından da Parlamento'yu feshetmek ve yeni bir hükümet kurmak... Yeni bakanlar, işbirliği yapılacak 137 gazeteci ve tutuklanacak 116 gazeteci de belirlenmiş. Taraf, beş gün sürecek yayınında bunların isimlerini açıklayacak.
Darbenin başında dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan var. Dönemin Harp Akademileri Komutanı Hava Org. İbrahim Fırtına, yine dönemin Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek işin içinde.
Kimse Taraf'ın yazdıklarına "iddia", "uydurma" diyemez. Tam 5 bin sayfalık belge var. 29 generalle 133 subayın katıldığı darbe toplantısının kayda geçirilen konuşmaları, sunumlar, orijinal antetli askerî CD'ler, ıslak imzalı belgeler var. Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzası, bunların yanında fotokopi kalır.
TSK'nın her kademesine güvenilir eleman temini konusunda; Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin referans alınması uygulamasının, azamî koordinasyon sağlanarak devam ettirilmesi talimatı da herhalde çok şeyi anlatıyordur. Sayın Baykal'ın kulaklarını çınlatacak ifadeler de var. "Muhalefet partileri ile koordineli fikir ve eylem birliği içerisinde hareketler sergilenmesine devam edilecektir." deniliyor. Bakalım Sayın Baykal, bu defa konuşacak mı? Çünkü Ergenekon'a avukatlığını ilan ederken, bu hafta partisinin grup toplantısında, ne Abdi İpekçi cinayetini, ne de Hrant Dink'in katledilmesini ağzına aldı. Ertuğrul Özkök de sıkıntılı. Dink'i öldürenleri mazur göstermeye çalışan yazısı hatırlatılınca epey öfkelendi. Daha işin başındayız Sayın Özkök. İnanınız, medyada ne kadar tetikçi, susturucu, provokatör, darbe tahrikçisi, postal parlatıcı varsa, bir gün utançlarından insan içine çıkamaz hale gelecekler...
Ben statükocu/vesayetçi cemaatin, organize suskunluk dayanışmasına, evet şapka çıkartıyorum. Böylesine, yüz kızarmadan, sanki kimse fark etmiyor gibi pişkinlikle sessiz kalmaları, görmezden gelmeleri, eften püften yazılar yazarak kamuoyunun dikkatini dağıtmaya çalışmaları epey maharet ister. Dünyada yok böyle bir kabiliyet sergisi... Ama nereye kadar? Bu darbe planlarını nasıl yok sayacaklar? Hrant Dink'in, Abdi İpekçi'nin, Doğan Öz'ün katillerinin korunmasında "general" izlerini nasıl yok edecekler? Abdi İpekçi'nin katilinin Maltepe Askerî Cezaevi'nden kaçırılışını nasıl unutturacaklar? Doğan Öz'ü öldürdüğünü itiraf eden tetikçinin, Askerî Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu'nda beraat ettirilmesini hafızalardan nasıl silecekler?
Taraf okunmalı. İbretle okunmalı. Demokrasiden geriye dönüş olmadığını anlatmak, demokratikleşmeye destek olmak için, mitinge gider gibi bayie gidilmeli, Taraf'a omuz verilmeli...
 HÜSEYİN GÜLERCE

--
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL
YATIRIM DANIŞMANI

--
Bu mesajı "liberal-izmirliler" Google grubuna üye olduğunuz için aldınız.
Grubumuza posta göndermek için: liberal-izmirliler@googlegroups.com
adresini kullanabilirsiniz.
Ücretsiz gmail davetiyesi istemek,üyelik ayarlarınızı değiştirmek,ayrılmak veya diğer istekleriniz için; Moderatörün : mturkeli@gmail.com adresine yazınız.
Daha fazla seçenek ve/veya grupta yayınlanmış tüm iletilere
ulaşabilmek için; http://groups.google.com.tr/group/liberal-izmirliler
adresini kullanabilirsiniz. Grubumuzu bu adresle ziyaret edebilir,
dostlarınıza önerebilir, üyeliğe davet edebilirsiniz.
YASAL UYARI: Grubumuzda yayınlanmış olan iletileri forward ederken ve/veya başka sitelerde yayınlarken içeriğini değiştirmeden,tahrif etmeden, yazarın adına, imzasına ve browserde görünen Liberal-İzmirliler linkine yer vermek,etik ve yasal olarak zorunludur.Metin Türkeli Liberal-İzmirliler grup yöneticisi 01.07.2006


Yahoo! Türkiye açıldı!
Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de!
www.yahoo.com.tr
--
Bu mesajı "liberal-izmirliler" Google grubuna üye olduğunuz için aldınız.
Grubumuza posta göndermek için: liberal-izmirliler@googlegroups.com
adresini kullanabilirsiniz.
Ücretsiz gmail davetiyesi istemek,üyelik ayarlarınızı değiştirmek,ayrılmak veya diğer istekleriniz için; Moderatörün : mturkeli@gmail.com adresine yazınız.
Daha fazla seçenek ve/veya grupta yayınlanmış tüm iletilere
ulaşabilmek için; http://groups.google.com.tr/group/liberal-izmirliler
adresini kullanabilirsiniz. Grubumuzu bu adresle ziyaret edebilir,
dostlarınıza önerebilir, üyeliğe davet edebilirsiniz.
YASAL UYARI: Grubumuzda yayınlanmış olan iletileri forward ederken ve/veya başka sitelerde yayınlarken içeriğini değiştirmeden,tahrif etmeden, yazarın adına, imzasına ve browserde görünen Liberal-İzmirliler linkine yer vermek,etik ve yasal olarak zorunludur.Metin Türkeli Liberal-İzmirliler grup yöneticisi 01.07.2006

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
 
Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur.
Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.

__________________________________________________
Do You Yahoo!?
Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails.
http://mail.yahoo.com

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37520] Arkadaşlar, Mustafa Göktaş önemli bir yazı kaleme almış. Darbe ve darbecilere karşıyım diyor.....

Posted: 23 Jan 2010 02:43 PM PST

Darbe ve Darbecilere oldum olası karşıyım...

 

Değerli arkadaşlar,

Şu işe bakın. Adamlar darbeyi planlıyorlar yetmiyor, kim vali olacak, kim amir, kim yetkili onu ayarlıyorlar.

Doğrudur, yanlıştır işini tartışmıyorum. Beni tek şey ilgilendiriyor. DARBE…  Ve ben darbeye de, darbelere de, darbecilere de karşıyım arkadaş. Oldum olası demokratik anlayışıma ve yaşamıma ters. Bunu bir defa altını çizerek belirteyim.

Siz kim oluyorsunuz da, ülkenin insanları adına kendiniz oturup karar veriyorsunuz? Kime sordunuz, kime danıştınız da 12 Eylül’ler, 12 Mart’lar ve daha nice darbeler oldu? Hiç unutmuyorum geçenlerde bir general tv de ben ABD yi arkama almadan ihtilal yapacak kadar enayi miyim diyor. İşte sihirli cümle... ABD… ABD kimin yanında ise, o, oluyor ALİ KIRAN BAŞ KESEN… Ayıp ya! Yeter artık kardeşim. Milletin geleceği ile kaderi ile oynamayın.

Değerli Arkadaşlar,

Taraf’da yer alan valiler var ya. Hani şu sözde sivil kadrodan valiler. Görevden alınması gereken dedikleri isimler. Çok üzüldüğümü ifade edeyim. Çünkü ben onların bir kısmını çok iyi tanırım. Dört dörtlük adamdırlar. Mesela; Muharrem Göktayoğlu, Atilla Osman Çelebioğlu, Kemal Yazıcıoğlu, Recep Yazıcıoğlu (rahmetli) , Nusret Miroğlu, Hüseyin Avni Coş, Mustafa Malay, Şükrü Kocatepe… Ben bunlar iyi tanırım ve bunlar fevkalade güzel yetişmiş tertemiz adamlardır. Onlar adına çok üzüldüm. Bu nasıl bir mantık ya? Bu olayın mutlaka perde gerisi ve içi araştırılmalı. Kimse kendini milletten üstün, devletten güçlü görmemeli.

Değerli arkadaşlar,

Demokrat partiye bir haller oldu. Cindoruk geldi ve işler durdu. Zaten belli idi.. Kendi partisine oy vermeyen bir adam geliyor ve genel başkan oluyor. Ardından yıllarca birbirlerine küfür etmiş partiler ve partililer birleşiyorlar. Ve işin garibi Derbecileri, darbe severleri, postal severleri destekler beyanat ve söylemler içine giriyorlar. Buda bir kenara yasa kanun tanımaz şekilde teşkilat alıp veriyorlar. DP’nin geçmişte Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde takındığı tavır zaten hiç hoşuma gitmemişti. Yine o dönem 2007 de milletvekilliği seçimlerinde kavgalar genel saymanı dövmelere varan olaylar, para ile sıra belirleme söylemleri beni tiksindirmiş ve siyasetten uzaklaşmıştım. Böyle siyaset mi olur Allah aşkına? Ve şimdi görüyorum ki, DP bundan sonra bu kadro ile hayatta ayağa kalkmaz. Kıratın nalları 2007 de düştü. 2009 da At yemsiz susuz kalıp zafiyet geçirdi. Şimdi ise At yükü kaldıramayıp çöktü. Kurtarıcı olarak gelen Anap’ın Arısı da gitti soktu. At mevta oldu. İstediğiniz kadar kırbaç vurun artık ayağa kalkmaz. Senaryo yazmanın anlamı yok. Bu kadro ile o AT dirilmez.

Değerli arkadaşlar,

Toplum bir acayip oldu. Sabah elinize gazete alıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki tecavüz, cinsel istismar haberleri dolu. Öz kızına tecavüz ediyor. Amcası, dayısı yğenine tecavüz ediyor. Torununa tecavüz ediyor. Küçük yaşta kızını eli ile erkeklere pazarlıyor. İlköğretim okulu çocuğuna tuvalette tecavüz ediyor.. Velhasıl pek parlak ve iç açıcı haberler değil. Ayrıca çirkef ve bizim topluma yakışmıyor. Şimdi gel de, KAZIKLI VOYVODOYU rahmetle anma (!) Bunların hepsini kazığa çakmak lazım…

Bu günlük de bu kadar kalın sağlıcakla.

 

MUSTAFA GÖKTAŞ

GAZETECİ YAZAR VE İKTİSATÇI

ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (ÇETKODER)

GENEL BAŞKANI

mustafagoktas006@gmail.com

http://groups.google.com.tr/group/mustafa-gokta

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37511] Ulan bu ordu kimin ordusu

Posted: 23 Jan 2010 12:45 PM PST

‘Balyoz’ for dummies (Aptallar için Balyoz)

Emre Uslu 

Balyoz darbe planı ortaya çıkınca “işbirlikçi gazeteciler” hep bir ağızdan i-nan-mı-yo-ruz şarkısını söylemeye başladı. Maksatları gürültü çıkarıp tartışmayı boğmak. Bunların temel argümanı şu: “Bunların bir kısmı senaryo. İçine eklemeler yapılmış.”

Bu nedenle Balyoz planını “dummies” için, özellikle de Yeni Şafak’taki “dengelek” ya da “dingilik” arkadaş için bir kez daha özet olarak anlatayım: Öncelikle, elde 2002 aralık ayında hazırlanmış “Balyoz Harekât Eylem Planı” (BHEP) adlı temel bir belge var. Bu belgenin ayrıca “Ek A, B, C” gibi belge üzerinde belirtilmiş ekleri mevcut. Bir de Mart 2003 yılında BHEP’de öngörülen şekilde düzenlenmiş bir “seminer” var. Bu “seminer” rutin yapılan “harp oyunu” toplantıları kılıfı altında yapılmış. Eldeki ana metne ait eklerde yer alan planlar ve listeler dehşet verici. Örneğin BHEP ana metni üzerinde yer alan eklerden birinde İstanbul ve çevresinde oturan ve işbirliği yapılacak sivillerin isimleri, adresleri, telefonları, şecereleri çıkarılmış. Yani sadece isimler sıralanıp geçilmemiş. Bu isimler yerleşik çevresinde bilinen sivil şahıslar. Bir “savaş senaryosunda” sivillerin isimleri neden yer alır? Hadi bir nedenle siviller savaş senaryosunda yer aldı diyelim. Peki, o senaryoda polis teşkilatına neden yer yok? Oysa bir savaş durumunda, polisin yasal görevi “geri cephe” denilen alanda iç güvenliği korumaktır. Bunun için polisler askere bile alınamazlar.

Senaryoda Ergin Saygun ve Süha Tanyeri’nin de adları var. Bu iki komutan Washington’da Anayasa Mahkemesi Başkanı’na suikast yapılan “senaryo”nun aktörü ile yakın ilişki içindeydi. O dönemde Zeyno Baran “Türkiye’de darbe ihtimali yüzde 50” diye yazı yazmıştı. Yani darbelerle “senaryo”ların tuhaf bir kesişim alanı var. Yine, Balyoz’da PKK’dan yararlanmak istenmesi gibi Hudson senaryosunda da generaller Amerikalı yetkililerin “PKK’nın lider kadrosunu yakalayıp teslim etsek” önerisine “Bu AKP’ye oy kazandırır. PKK liderleri teslim edilmemeli diye karşı çıkmışlardı. Bunu bizzat toplantıya katılan bir kaynaktan dinledim. Hükümetin cebine koyduğu parayla Washington’a kadar giden ve orada “PKK’lıları teslim ederseniz AKP oy kazanır” gerekçesiyle PKK liderlerini teslim almak istemeyen generallerin AKP’nin elinden hükümeti almak için Fatih Camii’ni bombalama senaryosu neden absürt geliyor onu anlamadım.

Şunu da sorayım. Balyoz Eylem Planı ve eklerinde isimleri yer alan komutanlar arasında Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla gözaltına alınan askerlerden bazılarının adı da var mı?


Hadi diyelim ki o konuşmalar ve o belgeler “senaryo”; be kardeşim bu ülkenin en ebleh adamına sorsalar ve deseler ki “Ülke Yunanistan ile savaşıyor. Yardıma ilk koşacaklar kim olur?,” o en ebleh adam bile ilk iki sırayı şu şekilde yapar: 1-Ülkücüler. 2-Dinî gruplar. Özellikle de Çarşamba cemaati sayılır. Kaldı ki bu cemaat o bölgede bulunmasını ve İstanbul’un ortasında kalmaya çalışmasını sizin de milli dava ilan ettiğiniz bir argüman ile açıklıyor: “Biz orayı terk edersek Patrikhane el koyacak. Bunun için bizim üzerimize geliyorlar.” Şimdi durum buyken, kendini açıkça devletçi bir pozisyonda konumlandırmış bir Çarşamba cemaatine karşı “bunlar Yunanistan’la savaşı fırsat bilip isyan çıkaracak. Bu nedenle sıkıyönetim ilan edilmesi lazım” diye düşünebilmek, bu ebleh zırvalar üzerine “senaryo” yazmak hangi “kurmay zekâlı”dan fışkırır?

O belgeler darbe planıysa korkmayalım. Yapanlar yargılanır süreç biter. Korkmamız gereken, konu kendisine toplumsal destek verecek grupların isyan çıkaracağını varsayan “kurmay zekâlı” komutanların durumu.

O konuşmalardan birinde, bir “kurmay zekâlı”da “bu durumda İç Anadolu’da da benzer durumlar çıkacağından buradaki durumu acilen bastırmamız gerekir. Bunun için şiddet kullanılacaksa kullanılmalı ki bu isyan İç Anadolu’ya yayılmasın” diyor. E be “kurmay zekâlı”, bir savaş sırasında İç Anadolu’da isyan çıkabileceğini düşünüyorsan benim vergimden sana yedirilen yemekler haram zıkkım olsun. “Ulan bu ordu İç Anadolu’da bile isyan ile karşılaşacaksa kimin ordusu” diyesi geliyor insanın...



--
Dr. Tarık Ziya

Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon

Ana Bilim Dalı Başkanı Yardımcısı

Sivil Hastalıkları Mütehassısı

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37498] FARZ BİTMEDEN BOMBALARI PATLATMAYIN! - Sami Türk/Cafesiyaset

Posted: 23 Jan 2010 12:35 PM PST

FARZ BİTMEDEN BOMBALARI PATLATMAYIN!

Çocuklar yaşadı! Milli bir savaş oyunumuz var artık. Çok şükür, çocuklarımız Amerikan patentli savaş oyunlarından kurtulacaklar� Büyük çalışmalar sonucunda ortaya çıkan mükemmel bir oyun bu! Savaş, bomba falan korkutmasın sizi. Her şey bir oyundan ibaret!

Asker patentli savaş oyunları�

Kısa sürede çocukların dünyasında bir numaraya çıkacak olan bu oyunu kısaca tanıtmak istiyorum.

Oyunun adı: Balyoz

Oyuncuların amacı: " Düşman kuvvetlerini iktidardan uzaklaştırarak önceden belirlenen kadroları işbaşına getirmek ve vatanımızda yetmiş yıldır oynanan oyunun bin yıl daha oynanmasını sağlamak!"

Oyunda 29 general ve çeşitli rütbelerde 162 asker var.

Ayrıca halkın arasına yerleştirilmiş yeri gelince bunlara yardım edecek olan 843 dost kuvvet de bulunuyor.

Bunlara ek olarak onlara alkış tutacak, postallarını yalayacak 137 kişilik şakşakçı da savaşa hazır.

Oyunda; "Fırtına, Sarışık, Karadağ, Örnek" gibi isimler verilmiş son derece etkili silahlardan istediğinizi kullanabilirsiniz.

Balyoz adlı oyun "Çarşaf- Sakal- Oraj ve Suga" isimli  dört bölümden oluşuyor.

"Çarşaf" bölümünde HÖT Yüzbaşı'nın, "Sakal" bölümünde ise HÖS Binbaşı'nın faaliyetleri var.

"HÖT ve HÖS" isimleri özellikle kullanılarak oyunun yerli unsurları belirginleştirilmiş.

Oyun nasıl oynanıyor?

Oyunda öncelikle düşmanların ibadet merkezleri hedef alınıyor.

Bununla düşmanı moral olarak yıpratarak "O çok güvendiğiniz Allah'ınız bile sizi elimizden kurtaramaz!" psikolojisi oluşturulmak isteniyor.

Oyunun "Çarşaf" bölümünde Fatih Camii,

"Sakal" bölümünde ise Beyazıt Camii bombalanıyor.

Oyunda "Çarşaf" ve "Sakal" isimleri özellikle kullanılıyor.

"Çarşaf" bölümü ile Kurtuluş Savaşı; "Sakal" bölümü ile ise İstiklal Mahkemeleri hatırlatılıyor.

Bu isimler kullanılarak düşmana; "sizin örtünüzü de açarız; sakalınızı da keseriz!" mesajları veriliyor.

Oyunun her iki bölümünde de oyuncuların; keşif, taarruz ve tahrip talimatlarını iyi incelemesi gerekiyor.

Oyuncunun bombayı belirtilen zamanda Fatih'te caminin içinde cemaate yakın bir ayakkabılığa koyması;

Beyazıt'ta ise cami avlusundaki şadırvana koyması gerekiyor.

Beyazıt'taki bombanın Cuma Namazı'ndan 10 dakika önce,

Fatih'teki bombanın ise Cuma Namazı'nın farzı bittikten hemen sonra patlatılması lazım.

Aksi takdirde oyun yarım kalır; geriye dönüp oyunu yeniden oynamak zorunda kalırsınız.

Patlamanın ardından "Tahrip Timini ve patlamayı kaydeden Kayıt Timini" ayrı ayrı araçlarla bölgeden uzaklaştırmanız gerekiyor.

Hemen arkasından cami içerisine yerleştirilmiş dost kuvvetlerle Tahrik-A ve Tahrik-B timleri harekete geçirilmeli; böylece cemaat provoke edilmeli;

Askeri Müze'ye saldıracak olan sakallı ve cübbeli düşman kuvvetleri acımasız şekilde etkisiz hale getirilmeli.

Bu olaylar kameraya alınarak medyadaki 137 kişilik dost kuvvetlerce servis edilmeli.

Böylelikle bu dost kuvvetlerin her yerde 'irtica var' kampanyası ile düşmanı "Çarşaf" a dolayıp onu sakalından tutarak yere çalması hedefleniyor.

Üç gününüz var; "Çarşamba"dan başlayıp "Cuma"ya bitireceksiniz.

Başarılı olup oyunun birinci ve ikinci aşamalarını başarıyla geçerseniz; "Gök gürültüsü" efektleri ile oyunun "Oraj" bölümü başlıyor.

Türkiye ile Yunanistan'ı savaşın eşiğine getirmek, böylece düşman kuvvetlerini köşeye sıkıştırmak için Yunan jetlerinin bir Türk jetini düşürmesi amaçlı taciz uçuşları yapacaksınız ve Yunan jetlerini provoke edeceksiniz.

Yunan jetleri, Türk jetini vurmazsa; vatanınızı korumak ve kurtarmak için gözünüzü kırpmadan kendi uçağınızı siz vurmalısınız.

Kendi uçağınızı vurup; kendi pilotunuzu öldürdüğünüz anda ekrana;

"Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır!" yazısı gelecek.

Hemen arkasından düşman kuvvetlerine ait gazetecileri gözaltına alacaksınız.

Bir de gençlerin ilgisi çeksin diye oyunun içerisine Şükrü Saraçoğlu Stadı ve Burhan Felek Spor Salonu dâhil edilmiş.

Buralara kamp alanları da denilebilir!

Esir aldığınız düşman kuvvetlerini daha sonra imha etmek üzere buralarda topluyorsunuz.

Ne kadar çok düşmanı buralara kapatırsanız o kadar çok puan kazanıyorsunuz.

Oyun "Çetin"�

Hadi bakalım, kolay gelsin!

Ha, unutmadan!

Sakın ola; "Farz bitmeden bombaları patlatmayın!"

 

Sami Türk/Cafesiyaset
samiturk5@gmail.com


--
Dr. Tarık Ziya

Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon

Ana Bilim Dalı Başkanı Yardımcısı

Sivil Hastalıkları Mütehassısı

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37500] ARKADAŞLAR, DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI CİNDORUK TEŞKİLATLARI KEYFİ ALIYOR VE CAN YAKMAYA DEVAM EDİYOR. ŞİMDİDE MERSİN'İN TARSUS İLÇE BAŞKAN VE YÖNETİMİNİ GÖREVDEN ALDILAR.

Posted: 23 Jan 2010 12:32 PM PST

İLGİLİ HABER
DETAYLARI İLE

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

[anadoluhaber:37491] WG: (oybirligi) : "" Cami bombalamak CIA'nın 1998 plânıdır! - NEYMİŞ - Demek ki - Yorum sizlere ait....

Posted: 23 Jan 2010 10:59 AM PST



--- İlmay Teker <ilmay.teker@gmail.com> schrieb am Sa, 23.1.2010:

Von: İlmay Teker <ilmay.teker@gmail.com>
Betreff: (oybirligi) : "" Cami bombalamak CIA'nın 1998 plânıdır! - NEYMİŞ - Demek ki - Yorum sizlere ait....
An:
Datum: Samstag, 23. Januar 2010, 11:15



 

Cami bombalamak CIA'nın 1998 plânıdır!

Aslan Bulut- Yeniçağ Gazetesi 22.1.2009

30-31 Mayıs 1998 tarihlerinde ABD’de Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü bir toplantı düzenledi. Eski CIA Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller ile ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi Prof. Henry Barkey, toplantıda senaryolarını açıkladılar.
Senaryoya göre “Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Kayseri ve Çorum’da cuma namazında camilerde bombalar patlayacak. Ayaklanan halk, valiliklere, kaymakamlıklara yürüyecek. Polis halkın önüne geçemeyince askeri birlikler devreye girecek. Laik-anti laik, Alevi-Sünni çatışması patlak verecek. Ağırlıklı olarak Sünnilerin safına geçen polis, askeri birliklerle çatışmaya girecek. Radikal İslamcılar, ayrılıkçı Kürtlerle birleşerek orduya karşı silâhlı mücadeleye başlayacaklar. Orduda çözülmeler baş gösterecek.”
Toplantıda bu olaylar sonrasında ABD’nin Türkiye’ye nasıl müdahale edebileceği de tartışıldı.
O zaman Türk basınına da yansıyan bu “kıyamet senaryosu”nun asıl hedefi, Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne gözdağı vermekti.
Daha sonra Yunanlı bakan Teodoros Pangalos da “Bir gün Türkiye’de halk ayaklanması olacak ve Türkiye’ye demokrasiyi getirecek” diyecekti.

* * *

CIA, benzer senaryoları, 12 Eylül’den önce Kahramanmaraş, Malatya, Çorum, Hatay gibi illerimizde uyguladı.
Çorum’da 4 Temmuz 1980 Cuma günü Ulucami’de hoca vaaz verirken, bir kişi camiye girerek, “Alaaddin Camii’ni yaktılar” diye bağırdı. Diğer camilere girenler de “Komünistler, Aleviler, Alaaddin Camii’ne bomba koydular!” diyordu. Aynı anda Alevi mahallelerinde de “Faşistler sizi öldürmeye geliyorlar” diye kışkırtma yapanlar vardı.
TRT’de, “Çorum’da Alaaddin Camii’ne bomba atılması ve dışarıdan ateş edilmesi üzerine meydana gelen olaylarda ilk belirlemelere göre dört kişi öldü” haberi verildi ve saat başı haber tekrarlandı. TRT Çorum muhabiri böyle bir haber geçmediğini açıkladı.
Olayları sahneye koyan kişi Alexander Peck adlı CIA ajanıdır. Hedef, 12 Eylül darbesine zemin hazırlamaktır.

* * *

Demek ki cami bombalamak fikri, bir CIA tasarımıdır. Böyle şeytani bir plân Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşının aklından geçmez. 11 Eylül olayında kendi kulelerine sivil uçakları çarptıran da CIA’dır! Benzer bir olayı, Anıtkabir’de bir tören sırasında yapmayı da planlamışlardı!
Irak’ta ABD-İngiltere ve İsrail istihbarat servisleri, kendi kontrollerindeki terör gruplarına türbe-cami bombalatıp Şii-Sünni savaşına yol açmışlardır.
Taraf gazetesinde yayınlanan Balyoz planı, bana bunları hatırlattı. İstanbul’daki bütün ilgili subayların katıldığı bir seminerde cami bombalamak gibi CIA plânlarının tartışılması düşünülemez. Dolayısıyla Fatih ve Bayazıt camilerine bomba atılması, böylece darbe zemini meydana getirmek senaryosu, harp oyunları plan tatbikatına sonradan eklenmiştir. Ekleyen de konuyla ilgili cd’leri Taraf gazetesine verenlerdir. 

* * *

Gazeteciler konusuna gelince. 2002 yılında hazırlanan plana göre, darbe sırasında 137 gazeteciden faydalanılacakmış. 137 gazetecinin çoğu ise o sırada Türk medyasını yöneten, gazete künyelerinde adları bulunan kişiler! Bence CIA, bu listeyi yayınlatmakla, nüfuz edemediği gazetecilerden intikam alıyor! Nüfuz edilenler ise şimdi 137 gazeteciyi darbeci diye suçluyor.
Ben bu aşağılık yaratıkların suçlamalarını tümüyle reddediyor ve sahiplerine iade ediyorum. Bu tür olaylarla, uzaktan yakından hiçbir ilgim olmamıştır.


NAMUSUN ÇEYREK PORSİYONU YARIM PORSİYONU OLMAZ ...O, YA VARDIR YA DA YOKTUR ...


--

--
BU ÖBEK;
TÜRK,TÜRKÇE,ATATÜRK CE DÜŞÜNEN-EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İLKE VE BUYRUKLARINA İLELEBET BAĞLI, ASİL TÜRK ULUSU, KAHRAMAN TÜRK ORDULARINI VE TÜRK POLİSİNİ KANIYLA CANIYLA DESTEKLEYEN BİR GRUPTUR...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA SONSUZA KADAR
HER ŞEY VATAN İÇİN
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR

 
 
NOT:Öbekte gönderilen,alınan yada öbek içi yazılardan,yönlendirilen iletilerden yazarları ve iletileri gönderenler sorumludur.Grup sahipleri,yöneticiler sorumlu tutulamaz..Saygılarımızla
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "NE_MUTLU_TÜRKÜM_DİYENE" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : ne_mutlu_turkum_dyene@googlegroups.com

 



--
"TÜRK ULUSUNUN DÜZENİNİ BOZMAYA YÖNELEN ÇABALAR BOĞULMAYA MAHKUMDUR.TÜRK ULUSU,KENDİSİNİN VE VATANININ  YÜKSEK ÇIKARLARI ALEYHİNE ÇALIŞMAK İSTEYEN BOZGUNCU,ALÇAK,YURTSUZ VE ULUSSUZ BEYİNSİZLERİN GİZLİ VE KİRLİ EMELLERİNİ ANLAMAYACAK VE ONLARA HOŞGÖRÜ GÖSTERECEK BİR ULUS DEĞİLDİR."              
                                                       GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK





--
TURBANA KARSIYIM VE CUMHURIYET KAZANIMLARININ VE DEVRIMLERININ SONUNA KADAR KORUYUCUSU VE BEKCISI OLACAGIM.
MUSTAFA KEMAL'IN YOLUNDAN BIR AN BILE AYRILMADAN, SONUNA KADAR DA KEMALISTIM.

__._,_.___
http://akilcagi.com
http://ulusalgundem.net 
http://sosia.org


Genel UYARI!
Sayin Uyelerimiz,

     Obekte cikan yazilarin sorumlulugu, ILGILI YAZININ SAHIBINE aittir. Obek kurucusu, moderatorler ve diger uyeler sorumlu tutulamazlar. Obege  uye olanlar, uye olduklarinda yazilarindan sadece kendilerinin  sorumlu olduklarini kabul etmislerdir.Bu ifadeler her iletinin altinda yer almaktadir, bu nedenle uyeler bu kosullarin varligindan haberdar olmadiklarini iddia edemezler.

    Gelisen sartlara ve gonderilen postalara gore; yukaridaki uyarilara, ilave uyarilar yapma hakkimizi da sakli tutuyoruz.

Saygilarimizla
AKIL CAGI 1919 YONETIM


To unsubscribe from this group (Obekten cikmak icin), send an email to:
akilcagi_1919-unsubscribe@yahoogroups.com (adresine bos bir mesaj gonderiniz)
.

__,_._,___



--
Saygılarımla,
İlmay Teker,Dişhekimi  İZMİR
AYDINLARI KORKAK OLAN MİLLETLER ,EZİLMEĞE MAHKUMDUR.
"Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa,
bırakacağı meclislere dahi
gereğinden fazla inanmamalı
ve güvenmemelidir.
Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir
ve bu despotluk
bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.
Meclislerin öyle kararları olabilir ki,
bu kararlar ulusun yaşamına
giderilmesi olanaklı olmayan
zararlar verebilir."
Mustafa Kemal Atatürk


Not;Bazı e postalar geri veya iki kere gelebilir,özür dilerim.
     Adres listemden çıkmak isteyenlerin  e posta göndermesi yeterlidir.

--
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
 
Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur.
Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.

__________________________________________________
Do You Yahoo!?
Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails.
http://mail.yahoo.com

--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
 
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
 
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.